İSMET İNÖNÜ

 

Konuşma, Demeç, Makale,

Mesaj ve Söyleşileri

1944 – 1950

(29.12.1944 – 28.05.1950)

 

 

Hazırlayan

İlhan Turan

 

 

 

 

Sunuş ve Teşekkür

 

Bu yılın 25 Aralık tarihi, İsmet İnönü’nün aramızdan ayrılışının 30. yıldönümü olacak. Bu yıldönümünde, kendisine ve Cumhuriyet kuşaklarına karşı bir görevimizi yerine getirerek bir eksiği gidermiş olmayı umuyoruz.

İsmet İnönü’nün yayınlanmış kitaplarının tamamı eski tarihlere ilişkin olup, sonuncusu 1962’de basılmış idi. Ayrıca Meclis konuşmaları dışında, İsmet İnönü’nün basılı kitaplarında önemli boşluk ve eksikler bulunmaktaydı. 26.10.1933 – 03.12.1938 tarihlerine ilişkin ilk kitap ile eş zamanlı olarak yayınlanan, 13.12.1944 – 28.05.1950 tarihlerine ilişkin bu ikinci kitap ve hemen ardından gelecek olan, 10.11.1961’den yaşamının sonuna (25.12.1973) dek varan kapsamlı bir çalışma ile işte bu eksikleri gidermiş olacağız.

Bu kitap, 1944 yılının sonundan yani II. Dünya Savaşının yarattığı ekonomik ve siyasi sorunların Türkiye nezdinde yoğun olarak yaşandığı bir dönemden başlayarak çok partililiğe geçişin başarıldığı ve iktidarın demokratik yöntemler çerçevesinde devredildiği 1950 seçimlerinin hemen sonrasına kadarki zaman dilimini kapsamaktadır. Bu kitapta, Türkiye’nin II. Dünya Savaşının yarattığı güçlükleri nasıl aşmaya çalıştığını, ne tür iç ve dış politik sorunlar yaşadığı ve bunlara karşı izlenen politikalar ile çok partililiğe geçişte gösterilen engin sabır ve kararlılığı ve kazanılan başarıya ilişkin yorumları bizzat birinci ağızdan izliyoruz.

 

*     *     *

Başta sözünü ettiğimiz İsmet İnönü’nün kitaplarındaki eksikleri giderme konusunda TBMM’nin gösterdiği süreklilik içindeki kurumsal yaklaşımı nedeniyle, TBMM Başkanlığına, Kültür Sanat ve Yayın Kurulu’na, Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Birim Amiri Ercan DURDULAR’a öncelikle teşekkür ediyoruz.

Bu çalışmaların veri kaynağı TBMM Kütüphanesi ile Vakfımızın arşivi olmuştur. Ancak TBMM Kütüphane Müdürlüğü’nün özel katkıları olmasaydı, bu çalışma belki de bu tamlıkta olmayabilirdi. Bir yılı aşkın bir süreyle TBMM Kütüphanesi, bu çalışmanın araştırma ve veri toplama safhasına ilişkin İnönü Vakfı’na duyarlı bir ev sahipliği yapmıştır.

TBMM Kütüphanesinin bir önceki Müdürü Ali Rıza CİHAN’ın çok özel katkılarını burada anıyor ve kendisine sevgi ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Yine TBMM Kütüphanesi yönetici ve görevlilerinden,

Kütüphane eski Müdür Yardımcısı ve yeni Müdürü İsmet BAYDUR,

Müdür Yardımcısı Tuncer YILMAZ,

Mikrofilm Bölümü eski Sorumlusu ve yeni Müdür Yardımcısı Cihan Erkal,

Bu çalışmalar için ciddi emekleri bulunan Mikrofilm Operatörleri Ömer İMAMOĞLU ile Şevket ERCİL,

Mikrofilm Operatörleri İhsan Güler ve Yaşar Bilgin,

Araştırma Bölümü Görevlisi Alev SARI,

Ödünç Verme Bölümü Şefi Necla ERYURT,

Fotokopi Görevlileri Mehmet YILDIRIM ile Mehmet SAĞIR’a ve adlarını burada belirtemediğimiz bir çok Kütüphane görevlisine;

TBMM Basımevi Müdürlüğü’ne,

Basımevi Elektronik Dizgi Bölümü Sorumlusu Ali İPEK,

Elektronik Dizgi Görevlileri Mihriban ATMACA, Yasemin KARADENİZ, Dilek AKARSU ve Onur GÜVENİR’e;

Ve son olarak, büyük titizlik ve özveri ile yaptığı araştırma sonucunda bu kitapları gerçekleştiren İlhan Kamil TURAN’a içten teşekkürlerimizi sunarız.

01.01.2003

Özden TOKER

İnönü Vakfı Başkanı

 

 

 

 

 

 

Hazırlayandan Kitap Hakkında Notlar

 

Bu kitap ve ardından yayınlanacak diğer yeni kitaplar hakkında

Bu kitap, İnönü Vakfı için yapılan süreli bir çalışmanın ürünü olarak üç ayrı kitaplaştırma çalışmasının ikincisidir.

İsmet İnönü’nün (TBMM dışındaki) söylev, konuşma, demeç, söyleşi, makale ve mesajlarının kronolojik eksiklerinin ilk kısmına yani 29.10.1933 – 11.11.1938 tarihlerine (kitaplaştırma ise konu bütünlüğü sağlama amacıyla 26.10.1933 – 03.12.1938 tarihleri arasını kapsamıştır) ilişkin olan kitabın  ardından şimdi 29.12.1944 – 25.05.1950 tarihlerine ilişkin bu kitapla eksiklerin ikinci aşaması tamamlanmış olmaktadır.

Belirtildiği gibi bu kitap 28.12.1944 – 25.05.1950 tarihlerini kapsaması gerekirken sonu itibarıyla üç gün ileriye (28.05.1950’ye) çekilerek, 14 Mayıs 1950 seçimleri sonrası iktidarın devredilişine ilişkin konu bütünlüğü sağlanmıştır.

10.11.1961 – 25.12.1973 tarihlerine ilişkin olan çalışma ise, ilk iki kitaba oranla çok daha geniş hacimli olup hızla sürdürülmektedir.

 

Çalışmanın yürütülüşü

Söz konusu tarihleri kapsayan kitaplar için yapılan çalışma, TBMM Kütüphanesi ve Mikrofilm Bölümünde, Hakimiyeti Milliye/Ulus/Barış* ve Cumhuriyet  gazetelerini kapsayan toplam 23.5 yıllık bir gazete taraması ile Ayın Tarihi, Ülkü Milli Kültür/Ülkü Halkevleri/Ülkü Halkevleri ve Halkodaları Dergileri ile gerekli kitap taramaları ve İnönü Vakfı Arşivinden yararlanılarak yürütülmüştür.

 

Dil/Türkçe kullanımı ile kaynakçalara dair

Kitapta yer alan metinlerin dil – yazı – konuşma özgünlükleri korunarak aktarılmıştır. Kaynak olarak kullanılan eski metinlerde, kimi zaman farklı yayınların kendilerince farklı “dil uyarlamaları” yapması ve bunların üstüne gelen dizgi/basım yanlışlarının olduğu gözetilmelidir. Metinleri yayıma hazırlarken yalnızca bariz dizgi/basım yanlışlarında az sayıda harf düzeltileri yapılmış; yine az sayıdaki harf veya tekil sözcük ekleri köşeli parantez içinde verilmiştir. Ancak bu tür az sayıdaki düzeltilere karşın, kullanılan bazı harf ve sözcükler itibarıyla metinler arası farklılıklar ve hatta bir metin içinde kimi farklılıklar bulunduğu gözetilmelidir.

Bir tek metne ilişkin farklı kaynaklar arasında yapılan seçim ise, dizgiye elverişlilik ve metnin tamamının bulunması ölçütüne dayalı olmuştur. Örneğin Ayın Tarihi veya Ülkü Mecmualarından aktarım yapılan her metin, hemen hemen bütün gazetelerde yer almakta, fakat eski gazetelerin mikrofilm kopyalarının çoğu okuma açısından yeterince elverişli olmadığından, varsa (Ayın Tarihi, Ülkü gibi) başka kaynaklara karşılaştırmalı olarak yönelinmiştir.

Kaynakça bilgilerine her metnin ilk sayfasının altında yer verilmiş; gerekli kimi açıklayıcı bilgiler de sayfa altı dipnotu olarak, özgün metinlerden ayrıksı olarak belirtilmiştir.

 

Konu başlıklarına dair

Konu başlıklarında, ilgili metinlerin hangi konuyu içerdiğinin yansıtılmasına çalışılmıştır. Fakat birkaç istisna dışında, bir metnin birden çok konuyu içermesi durumunda, İzmir Kemalpaşa Konuşması, Manisa Konuşması vb. genel başlıklar konulmasıyla yetinilmiştir. Dolayısıyla bazen bir metin başlığının hangi konuyla ilgili olduğu içerikle bir bağlam oluştururken, bazen de söz konusu başlık içeriği yansıtmayabilmektedir.

Tam metni bulunan konuşmalara ilişkin başlıklar, Ankara Bala’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma, Birleşmiş Milletler Günü Dolayısıyla Verilen Demeç vb. şeklinde belirtilmiş; ancak az sayıdaki konuşmanın basında tam olarak yer almaması ya da özet olarak aktarıldığı durumlarda,  Çankırı Çerkeş’te, Sivas Ziyaretinde, Afyon Garında gibi başlıklar kullanılmıştır.

 

Sözlük hakkında

Kitabın arkasında bulunan “Sözlük”te sözcüklerin doğru yazımı verilmiştir. Kitaplarda yer alan metinlerin içinde, (çıkış yeri ve dilin durumuna göre) “kalın ünlü” harfler [a, ı, o, u] ile “ince ünlüler”in [e, i, ö, ü];  (dudakların durumuna göre) “düz ünlüler” [a, e, ı, i] ile “yuvarlak ünlüler”in [o, ö, u, ü] ve (ağzın açıklığına göre) “geniş ünlüler” [a, e, o, ö] ile “dar ünlüler”in [ı, i, u, ü] sözcükler içindeki kullanımı bazen yer değiştirebilmektedir. Ayrıca a-ı, e-i, i-ı, u-ü; b-p, c-ç, d-t, ğ-v, n-m değişmeleri; ünsüz türemesi olarak y-v değişimi de olabilmekte ve nihayet eski dilin kimi özgünlükleri yansıyabilmektedir. Bu nedenle okuyucu sözlükte arama yaparken, mantıksal olarak iki ve daha çok seçenekli tarama yoluna başvurmalıdır.

 

Dizin hakkında

Kitabın arkasında yer alan “Dizin” coğrafi yerler, kişi adları, kitabın içerildiği döneme ilişkin temalar ile İsmet İnönü’nün değinilerindeki vurgular esas alınarak hazırlanmış, böylece ilgili dönemlere yönelik ayrıntılı araştırma yapanlara yardımcı olmaya çalışılmıştır.

 

Teşekkür

Son olarak, bu kitapların hazırlık aşamasındaki sayısız katkısı için ender insanlardan sevgili Ali Rıza CİHAN’a; bu çalışmaların önemli yanlışlardan korunmasını sağlayıcı yönlendirme ve katkıları nedeniyle Şerafettin TURAN ve Selim İLKİN’e; başta Ömer İMAMOĞLU ve Şevket ERCİL olmak üzere TBMM Kütüphane çalışanlarına; Atatürk Araştırma Merkezi Uzmanı Ali TUNA’ya ve burada belirtmem gerekmeyen özel yardımları için arkadaşım Murat KARAKOÇ’a içtenlikle teşekkür ediyorum.

İlhan K. Turan

 

 

 

 

 

İsmet İnönü’nün Yayınlanmış Kitapları*

 

 

TBMM Konuşmaları

İsmet İnönü’nün T.B.M.M.’deki Konuşmaları 1920–1973; 3 Cilt, Derleyen: Ali Rıza Cihan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara, 1992 … 29.05.1920 – 06.11.1973 tarihleri arasını kapsamaktadır.

 

Söylev, Konuşma, Söyleşi, Demeç, Makale ve Mesajları

İsmet Paşa’nın Siyasi ve İçtimai Nutukları 1920–1933; Başvekalet Matbaası, Ankara, 1933 ... 25.09.1920 – 29.10.1933 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1933 – 1938; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2003 .... 26.10.1933 – 03.12.1938 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Milli Şef’in Söylev, Demeç ve Mesajları; Derleyen: Kadri Kemal Kop, Akay Kitabevi, Ankara, 1945 ... 11.11.1938 – 28.12.1944 tarihleri arasını kapsamaktadır.      

Muhalefetde İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Erdemir, M. Sıralar Matbaası, İstanbul, 1956 ... 31.05.1950 – 29.07.1956 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Muhalefetde İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Erdemir, M. Sıralar Matbaası, İstanbul, 1959 ... 16.08.1956 – 09.09.1959 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Muhalefetde İsmet İnönü (1959–1960); Derleyen: Sabahat Erdemir; Ekicigil Matbaası, İstanbul, 1962 ... 13.09.1959 – 26.05.1960 tarihleri arasını kapsamaktadır.

İhtilâlden Sonra İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Toktamış, Ekicigil Matbaası, İstanbul, 1962 ... 28.05.1960 – 10.11.1961 tarihleri arasını kapsamaktadır.

 

Defterleri

İsmet İnönü; Defterler (1919–1973); 3 Cilt, Hazırlayan: Ahmet Demirel; Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Aralık 2001 01.01.1919 – 11.12.1973 tarihleri arasında tuttuğu notları kapsamaktadır.

 

Yurt Gezisi Konuşmaları

İsmet İnönü’nün Kastamonu Gezileri: 1938–1949–1958; Mustafa Eski; Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1995 ... 05–10.12.1938, 18–26.04.1949 ve 24–25.10.1958 tarihlerini kapsamaktadır.

Cumhurbaşkanı İnönü’nün Ege Seyahati: 1949; Hazırlayan: Kemal Zeki Gencosman; Ankara, 1949 ... 30.07.1949 – 21.08.1949 tarihleri arasını kapsamaktadır.

 

Anıları

İsmet İnönü; Hatıralar; 2 Cilt, Hazırlayan: Sabahattin Selek; Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985 ... Kurtuluş Savaşından Cumhurbaşkanlığına seçilişine kadarki konuları kapsamaktadır. İlkönce 1968’de yazı dizisi olarak  yayınlanmıştır.

 

Anı, Atatürk, İstiklal Savaşı ve Lozan Konferansına İlişkin Eser, Söyleşi ve Konferansları

İsmet İnönü; Aziz Atatürk; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1963 ... Bu kitapçık, Atatürk’ün ölümünün 25. yıldönümü dolayısıyla (10.11.1963) hazırlanan bir makaleyi içermektedir.

İnönü Atatürk’ü Anlatıyor; Hazırlayan: Abdi İpekçi; İstanbul, Cem Yayınevi, 1968 ... Kurtuluş Savaşından Atatürk ile ilişkilere dek birçok konuyu içermektedir.

İsmet İnönü; İstiklal Savaşı ve Lozan; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1993 … 23 Ekim 1973 tarihinde Türk Tarih Kurumu’nda verdiği  konferans metnini içermektedir.

İsmet İnönü; Televizyona Anlattıklarım; Hazırlayan: Nazmi Kal; Ankara, Bilgi Yayınevi, 1993 ... 1968 – 1973 yılları arasındaki 10 ayrı televizyon söyleşisini kapsamaktadır.

İsmet İnönü; Lozan Barış Konferansı – Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj, Anı ve Söyleşileri; Hazırlayan İlhan Turan; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, Temmuz 2003 ... Lozan Konferansının öngünlerinden yaşamının sonuna dek yapılan konuşma, demeç, makale, mesaj anı ve söyleşileri kapsamaktadır.

 

Mektupları

Baba İnönü’den Erdal İnönü’ye Mektuplar; Basıma Hazırlayan: Sevgi Özel; Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Aralık 1988 … Erdal İnönü’ye yazılan 02.09.1947–14.08.1960 tarihleri arasındaki mektupları kapsamaktadır.

 

Söylev, Konuşma ve Eserlerinden Yapılan Seçmeler

İsmet İnönü’nün Vecizeleri; Ali Toygar – Cumhuriyet Kitabevi, İstanbul, 1941

İnönü Diyor ki: Nutuk, Hitabe, Beyanat, Hasbihaller, Hazırlayan Herbert Melzig; İstanbul, 1941

İsmet İnönü; Millet ve İnsaniyet: Milli Şef İsmet İnönü’nün Nutuklarından En Güzel Parçalar; Derleyen: Herbert Melzig; İstanbul: Kanaat Kitabevi, 1943

İnönü’nün Söylev ve Demeçleri, T.B.M. Meclisinde ve CHP Kurultaylarında, 1919–1946; Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1946

İsmet İnönü’nün Maarife Ait Direktifleri; Maarif Vekilliği Yayını, İstanbul 1939

Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri (içinde); Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, 1946 – Ankara

İsmet İnönü ve Tek Dereceli İlk Seçimler (1946–1950–1954–1957); Hazırlayan: İlhan Turan, İnönü Vakfı Yayınları, Ajans–Türk Basım ve Basım A.Ş.,  Ankara, Aralık 2002

İsmet İnönü; Eğitim – Öğretim Üzerine; Hazırlayan: İlhan Turan, Türk Eğitim Derneği–İnönü Vakfı Ortak Yayını, Ankara, Aralık 2002

 

 

 

 

İçindekiler

 

 

 

Sunuş ve Teşekkür – Özden Toker

Hazırlayandan Kitap Hakkında Notlar

İsmet İnönü’nün Yayınlanmış Kitapları

İçindekiler

29.12.1944...  CHP Ankara İl Kongresi Heyeti Aracılığıyla Ankaralılara İletilen Selam ve Övgü

09.01.1945... İstanbul’daki Bir Toplantıda Birinci İnönü Zaferi ve Dış Politika ile İlgili Verilen Söylev

10.01.1945... Güneyde Bazı Karayolları ve İskenderun Limanının İşletmeye Açılması Dolayısıyla Bayındırlık Bakanı Sırrı Day’ın Mesajına Verilen Yanıt

13.01.1945... Ulus Gazetesinin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Ulus Başyazarı Falih Rıfkı Atay’ın Gazete Çalışanları Adına Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt

17.01.1945... Anayasanın Türkçeleştirilmesi Dolayısıyla TDK’nın Mesajına Genel Sekreter Necmi Dilmen Nezdinde Verilen Yanıt

30.01.1945... RESD Kongresi Adına Kongre Başkanı Sadık Göktuna’nın Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt

27.02.1945...  Halkevleri Töreninde İzmir Halkevi Müzisyenlerine Yapılan Övgü

16.03.1945...  MEB Hasan Ali Yücel’in Hizmette 30 Yılını Dolduran Öğretmenler İçin Düzenlenen Tören Dolayısıyla  İsmet İnönü Adına İstanbul İl MEM Halil Vedat Fıratlı’ya İlettiği Mesaj

30.03.1945... Kurslu Akşam İlkokullarında Okuyan İşçi Çocukların Birinci 3 Aylık Öğretim Döneminin Sona Ermesi Dolayısıyla Düzenlenen Müsamereyi Haber Veren İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Dr. Lütfü Kırdar’a Gönderilen Mesaj

03.04.1945... İkinci İnönü Zaferinin 24. Yıldönümünde Ankara Halkevi’nde Yapılan Tören Dolayısıyla İletilen Mesaja Ankara Halkevi Başkanı Ferit Celal Güven Nezdinde Verilen Yanıt

12.04.1945...  İktisadi Devlet Teşekkülleri Genel Kuruluna İletilen Övgü

13.04.1945... Türk Hukuk Kurumu Genel Toplantısı Dolayısıyla THK Başkanı Fuat Hulusi Demirelli’nin Mesajına Verilen Yanıt

13.04.1945... ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt’in Ölümü Dolayısıyla Eşi Anna Eleanor Roosevelt’e Gönderilen Mesaj

13.04.1945... ABD Başkanı F. D. Roosevelt’in Ölümü Dolayısıyla Yeni ABD Başkanı Harry Truman’a Gönderilen Mesaj

14.04.1945... ABD Başkanı F. D. Roosevelt’in Ölümü Dolayısıyla Amerikalılara İletilen Radyo Mesajı

17.04.1945.... Düziçi Köy Enstitüsünün 5. Yıldönümü Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in Mesajına Verilen Yanıt

17.04.1945.... İlk Öğretim Davamız (Makale)

05.05.1945... ABD Başkanlığı Görevine Fiilen Başlaması Dolayısıyla H. Truman’a Gönderilen Mesaj

11.05.1945... Doğum Günü Dolayısıyla Irak Kralı İkinci Faysal’a Gönderilen Mesaj

14.05.1945 ... II. Dünya Savaşının Sona Ermesi ve Bu Dönemde Türkiye’yi Başarıyla Yönetmesi Dolayısıyla TBMM’nin Aldığı Şükran Karanına Meclis Başkanı Abdülhalik Renda Aracılığıyla İletilen Yanıt

16/19.05.1945–04.06.1945... II. Dünya Savaşının Sona Ermesi ve Bu Dönemde Türkiye’yi Başarıyla Yönetmesi Dolayısıyla TDK Genel Sekreteri Hasan Reşit Tankut, TTK Başkanı Şemsettin Günaltay ve THMB Başkanı M. Nedim Zabcı’nın Mesajlarına Verilen Yanıtlar

19.05.1945... 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş

08.06.1945...  Çalışma Bakanlığı’nın Kuruluşu ile İlgili TBMM Başkanlığı’na Gönderilen Resmi Yazı

08.07.1945... İstanbul Hadımköy’de Üst Düzey Komutanların Katıldığı Bir Toplantıda Türk – Sovyet İlişkileri, Çok Partililiğin Gerekliliği ve Pahalılık / Piyasadaki Ürünlerin Fiyat Ayarları ile İlgili Verilen Söylev

09.07.1945... İstanbul Dolmabahçe Sarayındaki Bir Toplantıda Türk – Sovyet İlişkileri, ABD ve İngiltere ile İlişkiler, Çok Partililiğin ve Basın Hürriyetinin Gerekliliği ve Pahalılık / Piyasadaki Ürünlerin Fiyat Ayarları ve Paranın Durumu ile İlgili Verilen Söylev

14.07.1945... ABD’nin Bağımsızlık Yıldönümü Dolayısıyla ABD Başkanı H. Truman’a Gönderilen Mesaj

01.08.1945... Ereğli Limanının Yapımına Başlanması Dolayısıyla Bayındırlık Bakanı Sırrı Day’ın Mesajına Verilen Yanıt

21.08.1945... 14. İzmir Fuarının Açılışı Dolayısıyla Ticaret Bakanı Raif Karadeniz’in Mesajına Verilen Yanıt

30.08.1945... 30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kazım Orbay’a Gönderilen Mesaj

30.08.1945... 30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Başbakan Şükrü Saracoğlu’na Gönderilen Mesaj

11.09.1945... 4. Genel Nüfus Sayımı Hakkında İstatistik Genel Müdürü Celal Aybar’ı Kabulde Verilen Demeç

17.09.1945...Türkiye’yi Ziyaret Eden Irak Kral Naibi Abdullah’ın Onuruna Verilen Yemekte Yapılan Konuşma

28.09.1945... 13. Dil Bayramı Dolayısıyla TDK Genel Sekreteri Hasan Reşit Tankut’a Gönderilen Mesaj

19.10.1945...  Ankara Tıp Fakültesinin Açılışında İlk Dersi Dinledikten Sonra Şeref Defterine Yazılanlar

29.10.1945... 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Ulusa Sesleniş

29.11.1945... TTK Genel Kurulu Dolayısıyla Kurum Başkanı Şemsettin Günaltay’ın Mesajına Verilen Yanıt

08.12.1945... THMB’nin 6. Kongresi Dolayısıyla Kongre Başkanı Naci Eldeniz’in Mesajına Verilen Yanıt

09.01.1946... TBB Kongresi Dolayısıyla Kongre Başkanı Hüseyin Cahit Yalçın’ın Mesajına Verilen Yanıt

25.02.1946...  Halkevlerinin 14. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Gelen Kutlama Mesajlarına AA Aracılığıyla Teşekkür

04.04.1946... İkinci İnönü Zaferinin 25. Yıldönümünde Ankara Halkevi’nde Yapılan Tören Dolayısıyla Halkevi Başkanı Ferit Celal Güven’in Mesajına Verilen Yanıt

04.04.1946... Türkiye Kır Koşusu Birincilikleri Dolayısıyla Beden Terbiyesi Genel Müdürü Vildan Savaşır’ın Mesajına Verilen Yanıt

06.04.1946... Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün Ölümü Dolayısıyla ABD Başkanı H. Truman ile Eşinin Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt

07.04.1946... Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün Cenazesini Getiren Missouri Zırhlısı ile Türkiye’ye Gelen H. Truman’ın Özel Temsilcisi H. Weddel ile Amerika Askeri Yetkililerini Kabul Sonrasında Amerikalı Gazetecilerle Yapılan Kısa Söyleşi

11.04.1946... THK Genel Kurul Başkanı Fuat Hulusi Demirelli’nin Mesajına Verilen Yanıt

17.04.1946... “İlköğretimde Çalışmalarımız” (Makale)

21.04.1946... Bursa’lı İşadamlarının Hastane Yaptırmalarıyla İlgili Mesajlarına Verilen Yanıt

26.04.1946...  CHP II. Olağanüstü Kurultayının Toplanması İçin Yapılan Çağrı

27.04.1946... TAOKYD Başkanı Hasan Ali Yücel’in Derneğin Koruyuculuğunu Üstlenmesine İlişkin Mesajına Verilen Yanıt

03.05.1946... Eskişehir Halkevi’nde Türk – Sovyet İlişkileri, ADB ve İngiltere ile İlişkiler ve İç Ekonomik – Politik Duruma İlişkin Verilen Söylev

06.05.1946... Seçimlere İlişkin Akşehir Halkevi’nde Yapılan Konuşma

27.06.1946...  Akşehir’in Fahri Hemşehriliğini Kabul

10.05.1946... CHP II. Olağanüstü Kurultayını Açış Söylevi

12.05.1946... CHP Genel Başkan Vekilliğine Şükrü Saracoğlu’nu Tayin Ettiğine İlişkin Kurultay Başkanlığına Verilen Yazı

12.05.1946... CHP Genel İdare Kurulu Üyelikleri İçin Şükrü Saracoğlu ile Birlikte Kurultay Başkanlığına Verilen Yazı

12.05.1946... CHP Genel Sekreterliğine Seçildiğine İlişkin N. A. Kansu’ya İletilen Yazı

19.05.1946... 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş

23.05.1946... Sivas Halkevi’nde Uluslararası Durum ve Türk–Sovyet İlişkileri Hakkında Verilen Söylev

24.05.1946... Erzincan Halkevi’nde Uluslararası Durum ve İç Politika Hakkında Verilen Söylev

25.05.1946... Kars Halkevi’nde Türk–Sovyet İlişkileri, ABD ve İngiltere ile İlişkiler ve Yapılacak Seçimlere İlişkin Verilen Söylev

25.05.1946... Kars Halkevi’ndeki Söylevle İlgili Cumhurbaşkanlığı’nın Basın Bildirisi

29.05.1946... Erzurum Halkevinde Yapılan Konuşma

29.05.1946... Trabzon Halkevi’nde Türk–Sovyet İlişkileri, Uluslararası Durum ve İç Politika Hakkında Verilen Söylev

02.06.1946... Trabzon Halkevi Tarafından Düzenlenen Müsamerede Toprak ve Ulus Bütünlüğü ile Ülke Yönetiminin Seçimler Yoluyla Ulus İradesine Dayalı Olmasına İlişkin Yapılan Konuşma

03.06.1946...  Kayseri Garında..

03.06. 1946... YD Kongresi Dolayısıyla Kongre Başkanı ve Erzurum Milletvekili Nakiye Elgun’un Mesajına Verilen Yanıt

19.06.1946... Toprak Bayramı Dolayısıyla Ankara Halkevi Başkan Vekili Dr. Ragıp Tüzün’ün Mesajına Verilen Yanıt

21.06.1946... Lübnan Cumhurbaşkanı Beşare El Huri’nin Türkiye Ziyareti Dolayısıyla Ankara Palas’ta Onuruna Verilen Yemekte Yapılan Konuşma

27.06.1946... AÜ Rektörlüğüne Seçilen Dr. Şevket Aziz Kansu’nun Mesajına Verilen Yanıt

06.07.1946... AGC’nin Kuruluş Kongresi Dolayısıyla Kongre Başkanı Muvaffak Sunal’ın Mesajına Verilen Yanıt

14.07.1946... Trabzon Limanının Yapımına Başlanması Dolayısıyla Bayındırlık Bakanı Sırrı Day’ın Mesajına Verilen Yanıt

14.07.1946... Trabzon’un Fahri Hemşehriliğini Kabul Dolayısıyla Belediye Başkanı Tevfik Yunusoğlu’na Gönderilen Mesaj

16.07.1946... Çatalağzı Elektrik Santralının Temel Atma Töreni Dolayısıyla Ekonomi Bakanı Fuat Sirmen’in Mesajına Verilen Yanıt

.................... “Seçim Devri” (Makale)

16.07.1946... Milletvekili Genel Seçimleri Dolayısıyla Yayınlanan Ulusa Bildiri

24.07.1946... Milletvekili Genel Seçimlerinden Sonra Yayınlanan Ulusa Bildiri

05.08.1946... Yeniden Cumhurbaşkanı Seçilmesi Üzerine Yapılan Cumhurbaşkanlığı Andı Konuşması

23.08.1946... 15. Uluslararası İzmir Fuarının Açılışı Dolayısıyla Ticaret Bakanı Atıf İnan’ın Mesajına Verilen Yanıt

30.08.1946... 30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Başbakan Recep Peker’in Mesajına Verilen Yanıt

01.09.1946... 30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’a Gönderilen Mesaj

15.09.1946...  Elen Gazetecileri ile Yapılan Görüşmede Söyledikleri

08.10.1946... İstanbul’un Kurtuluş Yıldönümü Dolayısıyla İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Dr. Lütfü Kırdar’ın Mesajına Verilen Yanıt

11.10.1946...  Hatay’da DP Yöneticileriyle Yapılan Görüşme

01.11.1946... Harp Akademilerinin Kuruluşunun 100. Yıldönümü Dolayısıyla Akademi Komutanı Korgeneral Haki Vandemir’e Gönderilen Mesaj

10.11.1946... Atatürk’e Dair (Makale)

26.12.1946...  DP Genel Başkanı Celal Bayar ve DP Meclis Grup Başkan Vekili Fuat Köprülü’yü Kabul ile İlgili Yayınlanan Bildiri

26.12.1946... CHP Ankara Merkez İlçe Kongresi Başkanı Dr. Kemal Satır’ın Mesajına Verilen Yanıt ile Kongrede Bir Kadın Konuşmacının Sözleri Üzerine Gönderilen Mesaj

04.01.1947... DP Konya İl Kongresi Başkanı Nazım Buğra’nın Mesajına Verilen Yanıt

08.01.1947... Ürdün Kralı Abdullah Onuruna Çankaya Köşkünde Verilen Yemekte Yapılan Konuşma

12.03.1947... Artvin’in Kurtuluş Yıldönümü Dolayısıyla Ankara Halkevi’nde Düzenlenen Çoruh Gecesinde Çoruh Milletvekili Atıf Tüzün’ün Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt

06.05.1947... Amerikan Donanmasının İstanbul’a Gelmesi Dolayısıyla Amerikalı Amiralleri Dolmabahçe Sarayındaki Kabulde Basına Verilen Demeç

13.05.1947...  British United Press Ajansı’nın Avrupa Genel Müdürü Virgil M. Pinkley ile Yapılan Söyleşi

19.05.1947... 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş

23.05.1947... Türkiye ve Yunanistan’a Yardım Yasasının ABD Başkanı H. Truman Tarafından İmzalanması Dolayısıyla Amerikan Ulusuna Yayınlanan Mesaj

11.07.1947...  Başbakan Recep Peker ve DP Genel Başkanı Celal Bayar ile Yapılan Görüşmelerle İlgili Yayınlanan Bildiri –12 Temmuz Beyannamesi–

22.08.1947... 16. Uluslararası İzmir Fuarı Dolayısıyla Ticaret Bakanı Atıf İnan’a Gönderilen Mesaj

01.09.1947... 30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’a Gönderilen Mesaj

09.09.1947... Başbakanlıktan İstifası Dolayısıyla Recep Peker’in Mektubuna Verilen Yanıt

14.09.1947... Hadiselerle Dolu On Yıl (Makale)

16.09.1947...  Erzurum Valisi ve Genel Müfettişe İki Partiye Eşit Davranma Konusunda Söyledikleri ile CHP ve DP İl Merkezlerini Ziyaretinde..

17.09.1947...  Erzurum DP Merkezinde Hatıra Defterine Yazılanlar

17.09.1947... Kars Halkevi’nde Yapılan Konuşma

26.09.1947...  Samsun Halkevi’nde..

27.09.1947...  Ankara Garında..

27.09.1947... 16. Uluslararası İzmir Fuarı Dolayısıyla Belediye Başkanı Reşad Leblebicioğlu’nun Mesajına Verilen Yanıt

07.10.1947 ... DP Samsun İl Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Balkan’ın Mareşal Fevzi Çakmak ile Aralarında Kırgınlık Olmaması Dileğine İlişkin Mesajına Verilen Yanıt

19.10.1947... Harp Akademilerinin 101. Yıldönümü ve Mezuniyet Töreni Dolayısıyla Akademi Komutanı Korgeneral Fevzi Mengüç’ün Mesajına Verilen Yanıt

29.10.1947... 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Ulusa Sesleniş

17.11.1947... CHP 7. Büyük Kurultayını Açış Söylevi

27.11.1947...  Erzincan Milletvekili Saffet Arıkan’ın Cenazesi İstanbul’a Gönderilirken Tren Garında Söyledikleri

09.12.1947... Siyasal Bilgiler Okulu’nun 91. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Prof. Dr. Yavuz Abadan’ın Mesajına Verilen Yanıt

02.01.1948... Yeni Yıl Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’ın Mesajına Verilen Yanıt

10/12.01.1948... Birinci İnönü Zaferinin Yıldönümü Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’ın Mesajına Verilen Yanıt

23.01.1948... AGC Kongresinin Mesajına Kongre Başkanı Necdi Sayman Nezdinde Verilen Yanıt

28.01.1948... “Kazım Karabekir’in Aziz Hatırası” (Makale)

23.02.1948...  Çukurova’daki Sel Felaketi Üzerine Tarsus’ta

24.02.1948...  Çukurova’daki Sel Felaketi Üzerine Adana ve Ceyhan’da Çiftçilerle

29.02.1948...  Diyarbakır’da İki Parti İlişkileri Hakkında..

01.03.1948...  Diyarbakır’da Halkla Yapılan Sohbet..

06.03.1948...  Gaziantep’te Birecik ve Merkez Heyetlerini Kabulde..

08.03.1948...  Raman’da Petrol Bulunması Üzerine Raman’da Amerikalı Uzman ile Yapılan Sohbet

09.03.1948... Ankara Garında Yurt Gezisine İlişkin Yapılan Konuşma

01.05.1948... “Yeni Bir Hizmet Unsuru” (Makale)

19.05.1948... 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş

21.05.1948... 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Dolayısıyla DP Denizli Kızılcabölük Örgütü Adına Abdurrahman Yurt’un Mesajına Verilen Yanıt

01.06.1948...  İÜ Merkez Binasında Gençlere Sesleniş ve Deniz Ticaret Okulunda Öğretmenlerle

14.06.1948... Sel Felaketi Dolayısıyla Halkevi’nden Amasyalılara Sesleniş

05.08.1948... Olimpiyat Kafilesi Başkanı ve Beden Terbiyesi Genel Müdürü Vildan Savaşır’ın Mesajına Verilen Yanıt

16.08.1948... Harp Akademisinin 102. Yıldönümü ve Mezuniyet Töreni Dolayısıyla Akademi Komutanı Korgeneral Fevzi Mengüç’ün Mesajına Verilen Yanıt

31.08.1948... 30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’a Gönderilen Mesaj

09.09.1948...  Topkapı Müzesinde Ressam İbrahim Çallı ile Yapılan Kısa Sohbet

03.10.1948... Basın Hayatına 50 Yıl Önce Katılan Yazarlar İçin Düzenlenen Toplantı Dolayısıyla Hakkı Tarık Us’a Gönderilen Mesaj

13.10.1948... The Mirror Gazetesinin Çeşitli Ülke Liderlerine Yönelttiği “Yeni Bir Dünya Harbi Tehlikesi” ile İlgili Soruya Verilen Yanıt

17.10.1948...  Mudanya Mütarekesi Binasındaki Sözleri ile Bursa Halkevi’nden Yapılan Bayram Konuşması

23.10.1948... Ankara Balâ’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

24.10.1948... Ankara Koçhisar’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

24.10.1948... Ankara Keskin’de Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

24.10.1948... Ankara Kırıkkale’de Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

24.10.1948... Birleşmiş Milletler Günü Dolayısıyla Verilen Demeç

25.10.1948... Ankara Kalecik’te Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

25.10.1948... Ankara Çubuk’ta Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

25.10.1948... Ankara Kızılcahamam’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

26.10.1948... Ankara Ayaş’ta Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

26.10.1948... Ankara Ayaş İlçesi Güdül Bucağında Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

26.10.1948... Ankara Beypazarı’nda Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

26.10.1948... Ankara Nallıhan’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

27.10.1948... Ankara Haymana’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

27.10.1948... Ankara Polatlı’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma

29.10. 1948... 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Ulusa Sesleniş

29.10.1948... Cumhuriyetin İlanının 25. Yıldönümü Dolayısıyla ABD Başkanı H. Truman’ın Mesajına Verilen Yanıt

31.10.1948...  29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerine Kırıkkale ve Keskin’den Gelirken Tren Kazasında Yaralanan Yurttaşları Hastane Ziyaretinde..

11.01. 1949... Birinci İnönü Zaferinin Yıldönümü Dolayısıyla İstanbul Milletvekili Refet Bele’nin Mesajına Verilen Yanıt

14.01.1949... Başbakanlıktan İstifası Dolayısıyla Hasan Saka’nın Mektubuna Verilen Yanıt

05.02.1949...  Rum Ortodoks Patriği Athenagoras’ı Kabulde..

31.03.1949... Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak’ın Birleşmiş Milletler Toplantısına Katılması Dolayısıyla ABD Başkanı H. Truman’a Gönderilen Mesaj

05.04.1949... Van’ın Kurtuluş Yıldönümü Dolayısıyla DP İl Başkanı Şükrü Altay’ın Mesajına Verilen Yanıt

18.04.1949...  Çankırı Çerkeş’te..

19.04.1949...  Kastamonu Devrekani – Gölköy Köy Enstitüsü Hatıra Defterine Yazılanlar

21.04.1949...  Kastamonu Taşköprü Kendir Mensucat Fabrikasının Şeref Defterine Yazılanlar

23.04.1949...  Sinop Konuşması (Özeti)

25.04.1949... Kastamonu Tosya Konuşması

26.04.1949... Kastamonu’dan Ayrılırken Halkevi’nden Yapılan Konuşma

28.04.1949... Zonguldak Halkevi’nden Yapılan Konuşma

28.04.1949...  Ankara Veteriner Fakültesi Öğrencilerinin Mesajına Verilen Yanıt (Özeti)

19.05.1949... 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş

08.07.1949...  Sivas Ziyaretinde..

10.07.1949...  Tokat Halkevi’nde..

11.07.1949...  Erzincan Ziyaretinde..

11.07.1949... Erzurum Halkevi’nde..

14.07.1949... Ankara Tren Garında Yurt Gezisine İlişkin AA’ya Verilen Demeç

21.07.1949... EKÖD Başkanı Mehmet Ali Vural’ın Derneğin Fahri Başkanlığını Üstlenmesine İlişkin Mesajına Verilen Yanıt

30.07.1949... İzmir Tren Garı Demirkonak Balkonundan İzmir’lilere İlk Sesleniş

01.08.1949... İzmir Karaburun Konuşması

02.08.1949... İzmir Urla Konuşması

02.08.1949... İzmir Çeşme ve Seferhisar Konuşmaları

03.08.1949... İzmir Hisarönü Kahvesinde Yapılan Konuşma

03.08 1949... İzmir Tepecik Numune Kahvesinde Yapılan Konuşma

03.08.1949... İzmir Tilkilik Çınaraltı Kahvesinde Yapılan Konuşma

04.08.1949... İzmir Menemen Konuşması

05.08.1949... İzmir Foça Konuşması

06.08.1949... İzmir Kemalpaşa Söylevi

06.08.1949...  İzmirli Bir Vatandaşın, Yurtdışındaki Para ve Mal Varlığı İddialarıyla İlgili Sorusu Üzerine AA’ya Verilen  Demeç

07.08.1949... Manisa Konuşması

07.08.1949... Manisa Akhisar Konuşması

07.08.1949... Manisa Kırkağaç Söylevi

07.08.1949... Manisa Soma Konuşması

08.08.1949... Manisa Kınık Konuşması

08.08.1949... İzmir Bergama Konuşması

08.08 1949... İzmir Dikili Konuşması

11.08.1949...  İzmir Merkez İlçeye Bağlı Değirmendere, Cumaovası ve Yeniköy Bucakları ile Bu Bucaklara Bağlı 26 Köyü Temsil Eden 26 Kişilik Heyete Söyledikleri

11.08.1949... İzmir Belediyesi’nin Düzenlediği Ada Gazinosu Toplantısında Verilen Söylev

11.08.1949... İzmir Pamuk Mensucat Fabrikası İşçilerine Sesleniş

11.08.1949... İzmir Yün Mensucat Fabrikası İşçilerine Sesleniş

11.08.1949... İzmir Şark Sanayi Fabrikası İşçilerine Sesleniş

13.08.1949... İzmir Bayındır Konuşması

14.08.1949... İzmir Ödemiş Söylevi

15.08.1949... İzmir Tire Konuşması

15.08.1949... İzmir Torbalı Konuşması

16.08.1949... Aydın Söylevi

17.08.1949... Muğla Söylevi

18.08.1949... Denizli Söylevi

18.08.1949... Aydın Nazilli Konuşması

18.08.1949... Nazilli Fabrikasında Yapılan Konuşma

19.08.1949... Aydın Selçuk Konuşması

19.08.1949... Aydın Kuşadası Konuşması

19.08.1949... Aydın Söke Konuşması

21.08.1949... İzmir’de Çeşitli Sendikalar ve Spor Kuruluşlarının Düzenlediği Toplantıda Verilen Söylev

23.08.1949... Eskişehir Tren Garında Yapılan Konuşma

02.09.1949... 30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman’a Gönderilen Mesaj

24.09.1949...  İTÜ Öğrenci Temsilcileriyle Görüşmede..

30.09.1949... Dolmabahçe Basın Toplantısı

26.10.1949... Ankara Talebe Birliği Lokalinin Açılışında..

29.10.1949... Göreve Başlaması Dolayısıyla İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’a Gönderilen Mesaj

30.10.1949... 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Ulusa Sesleniş

31.10/10.11.1949... Cumhuriyetin İlanının 26. Yıldönümü Dolayısıyla Yabancı Devlet Yöneticilerinin Mesajlarına Verilen Yanıtlar

10.11.1949... MTTB’nin 10 Kasım Günü Halkevi’nde Yapacağı Atatürk’ü Anma Toplantısı Dolayısıyla Gençliğe İletilen Mesaj

19.11.1949... İstanbul Radyosunun Normal Programla Yayına Başlaması Dolayısıyla Yapılan Açış Konuşması

24.12.1949... 6. Türk Dil Kurultayına Gönderilen Mesaj

28.12.1949...  AÜ Tıp Öğrenci Derneği Fahri Üyeliği Dolayısıyla Dernek Başkanı Hayri Kalabalık’ın Mesajına Verilen Yanıt

05.03.1950...  Genel Seçimlerde Malatya’dan Aday Olmasını İsteyen Malatya Heyetini Kabulde..

09.03.1950...  Genel Seçimlerde Ankara’dan Aday Olmasını İsteyen Ankara Heyetini Kabulde..

10.03.1950...  Eskişehir’deki Sel Felaketi Üzerine Halk ve Yetkililerle Yapılan Sohbet

10.03.1950... Eskişehir’deki Sel Felaketi Üzerine Verilen Demeç

24.03.1950... Ankara Polatlı’da Yapılan İlk Seçim Konuşması

26.03.1950... Ankara Kırıkkale’de Verilen Seçim Söylevi

28.03.1950... Ankara Beypazarı Seçim Konuşması

28.03.1950...  Beypazarı Halkevi Defterine Yazılanlar

30.03.1950... Malatya Seçim Konuşması

01.04.1950... Elazığ Konuşması

02.04.1950... Gaziantep Konuşması

02.04.1950... Maraş Konuşması

02.04.1950... Adana Halkevi’nde Verilen Seçim Söylevi

04.04.1950... İçel Konuşması

04.04.1950... Konya Seçim Konuşması

11.04.1950... Mareşal Fevzi Çakmak’ın Ölümü Dolayısıyla Verilen Başsağlığı Demeci

21.04.1950... Genel Seçimlerde Adaylığını Koymayan Atıf İnan İçin CHP İzmir Örgütüne Gönderilen Mesaj

03.05.1950... Eskişehir Seçim Konuşması

04.05.1950... Afyon Garında

04.05.1950... İzmir’de Gazetecilerle Seçimler ve Seçim Sonucu Olasılıkları Üzerine Yapılan Sohbet

04.05.1950... İzmir Cumhuriyet Meydanı Seçim Söylevi

05.05.1950... Manisa Seçim Konuşması

06.05.1950... Manisa Akhisar Seçim Konuşması

06.05.1950... Balıkesir Sındırgı Seçim Konuşması

06.05.1950... Balıkesir Bigadiç Seçim Konuşması

06.05.1950... Balıkesir Seçim Konuşması

06.05.1950... Biga Halkevi’nde Biga ve Çanakkaleliler’e Yapılan Seçim Konuşması

07.05.1950... Bursa Halkevi’nde Verilen Seçim Söylevi

08.05.1950... Kocaeli Seçim Konuşması

09.05.1950... İstanbul’dan Ankara Seçmenlerine Gönderilen Mesaj

09.05.1950... İstanbul Taksim Meydanı Seçim Söylevi

17.05.1950... DP Genel Başkanı Celal Bayar ile Yapılan Görüşmeler ile İlgili Yayınlanan Bildiri

18.05.1950... Ankara Üniversitesi Öğrencilerini Kabulde..

20.05.1950... Seçimler Dolayısıyla Gelen Mesajlara Yanıt Olarak Yayınlanan Teşekkür Mesajı

21.05.1950... Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Bulunamayacağına İlişkin Yayınlanan Bildiri

23.05.1950... “Şükran Borçlarım” (Makale)

24.05.1950... CHP Genel Başkanlığı’nı Fiilen Yürütmeye Başlaması Dolayısıyla Yayınlanan Bildiri

26.05.1950...  Seçimler Dolayısıyla Gelen Mesajlara Ulus Gazetesi Aracılığıyla İletilen Teşekkür

28.05.1950... CHP Divanında Yapılan Konuşma

İçindekiler, Konu Başlıkları ve Kaynaklara İlişkin Kısaltmalar

Kaynakça

Sözlük

Dizin

 

 

 

 

KİTAP

 

 

 

 

 

CHP Ankara İl Kongresi Heyeti Aracılığıyla Ankaralılara İletilen Selam ve Övgü[1]

 

C.H.P. Ankara Vilâyet kongresinin ittifakla verdiği karar gereğince, Kongre Reislik Divanı ve delegelerden seçilen bir heyet, Ankara Vilâyeti partilileri adına Cumhurreisimiz Milli Şef İnönü’ye kongrenin tazim ve bağlılık duygularını arzetmişlerdir.

Milli Şefimiz, heyeti Büyük Millet Meclisinde kabul buyurmuşlar, kazalar hakkında sualler sormuş ve bilhassa eğitim seferberliği işleri üzerinde izahat almışlardır.

Milli Şefimiz, heyet delâletiyle Ankara halkına selâmlarını göndermişler ve iltifatta bulunmuşlardır.

(...)

 

 

 

 

İstanbul’daki Bir Toplantıda* Birinci İnönü Zaferi ve Dış Politika ile İlgili Verilen Söylev[2]

Muhterem İstanbul Valisinin İnönü Muharebesini bu akşam hatırlatması, hatıralarımızdaki bir çok hadiseleri canlı olarak tekrar gözümün önüne getirdi.

Birinci İnönü muharebesi askerî mikyaslariyle bizim tarihimizin içinde küçük ölçüde mütevazi bir hadisedir. Bu muharebenin siyasî neticeleri itibariyle vukua geldiği zamanki şartları göz önüne alarak mütalea edersek enteresan bir şey olur.

Kısaca arzedeyim ki Birinci İnönü bir Yunan taarruzuna karşı verilmiş bir muharebedir. Bu muharebe memleket içinde daha doğrusu ordu içinde çok tehlikeli bir ayaklanma ile vukua gelmiştir.

Birinci İnönü’ne tekaddüm eden zamanlarda memleketin halini bir iki kelime ile size anlatayım.

Büyük Millet Meclisi kurulalı altı aydan fazla bir zaman geçtiği halde Devlet mefhumunun istinat ettiği kanunlar, nizamlar, usuller itibarile henüz tam manasile teşekkül etmemiş bir halde idi.

Ben Garp Cephesi Kumandanı iken elimizde tümen adı verilemeyecek kadar az bir kuvvet vardı. Bunları da tamamiyle teşkil edemiyorduk. Bilhassa şarkta Ermeni kazanmış olduğumuz halde orta ve batı Anadolu’da ordunun ve memleketin fikirleri sağlamlaşmamış ve istilâya karşı elbirliğiyle çalışmağa kat’î karar vermiş maddî ve manevî bir halet içinde bulunamıyordu. Orduyu kuvvetlendirmek için bulabildiğimiz askerî lüzumu olan silâhlarla orduyu teçhiz edemiyorduk. Elimizde pek az bir şey vardı. 1920 senesi, hatırlarsınız Meclisin kurulduğu zamandan itibaren memleketin muhtelif yerlerinde yer yer bir çok yeni ayaklanmalar oluyor, İstanbul Hükûmeti gerek dinî ve gerek siyasî tahriklerle yeni ayaklanmalar tevlit ediyordu. Bunlar bizim kuvvetimizi manen ve maddeten haricî bir istilâ karşısında olduğumuz halde tamamiyle zaifletiyordu.

Ordu, Devletin vasıtalariyle değil her kumandanın yerinde bulabildiği vasıtalarla teçhiz ve teşkil ediliyordu. Her kumandan kendisine verildiği bu bölgede kendi isteği ve karariyle para alabiliyordu.

Ben bu şartlar altında ordu teşkiline memur edildim. Ve Kumandanlardan iki şey istedim. Birincisi, halktan para alınmıyacak. İki, kumandanların ceza tatbiki salâhiyeti mahkeme kararlarından sonra Ordu Kumandanın[ın] salâhiyeti dahilinde tatbik edilecektir. Bunları söylediğim kumandanların resmî üniformalı generaller olduğunu anlamayınız. Her türlü karakterde memleketin her köşesinden ortaya çıkmış bir çok kuvvayı millîye kumandanları vardı. Bunlar Memleketin buhranlı zamanlarında hizmet etmiş oldukları halde örfî hakları yalnız başlarına kullanmakla fena âdetlere alışmışlar ve disiplini, nizamı kabil etmek istidadında değillerdi.

İnönü muharebesi Çerkez Etem ihtilâli ile birlikte cereyan etmiş, sebebi de gayet basit bir hadise olmuştur. Ben, Garp Cephesi Kumandanı olarak işe başladığım zaman sistemli olarak Devletin kanunlarını, teşkilâtını fen dairesinde kaideler içinde mücadeleye hazırlamak lüzumuna kani idim. Bir gün merkezden emrim altında bulunan bölgeden Gördes’in Gediz kazasına bir kaymakam tayin olunmuştu, kendisini kazasına gönderdim. Orada bulunan Çerkez Etem ve kardeşleri Kaymakamı kabul etmediler ve bana iade ettiler. Sebebini sordum, orası harekât mıntakası olduğu için orada çalışaçak adamın kendi takdirlerine göre münasip olmasını arzu ettiklerini söylediler. Merkezden gönderilen adamın kâfi şartları haiz bulunmadığını bildirdiler. Devletin, merkezden gönderdiği adamı kabul etmeyişlerini ben doğru bulmadım. Büyük Millet Meclisinin tayin ettiği bir vazife sahibini bir kumandanın tahkir etmesini, kabul etmemesini kimsenin aksini yapmağa hakkı olmadığını bildirdim. İşte münakaşa ve ihtilâf buradan çıktı. Bu ihtilâf 15 – 20 gün sürdü. Bu 15 gün içinde düşman karşısında bir ordu kumandanını tasavvur ediniz. Bu 15 – 20 gün içinde silâhlı kumandanlar, halk hepimiz birbirimize karşı itimatsızlık içinde mütemadî çekişme münakaşa içinde geçirdik. Bu münakaşanın ergeç aramızda bir müsademeye sebebiyet vereceğini düşünerek döğüşmeye hazırlanıyor ve birbirimize karşı emniyet tedbirleri alıyorduk. Bu münakaşa kânunisanî başına kadar sürdü ve merkezin emrini icra etmek, katiyyen yapmak lâzım geldiğini söyledik, aksi taktirde zorla yaptıracağımızı ilâve ettik. Bunun üzerine kendi kuvvetlerini harekete geçirdiler. Birbirimize karşı hazırlanırken Yunanlılar taarruza başladılar.

Güzel hatırlarsanız düşman istilâsına karşı muharebe edecek kuvveti hedeflerine gönderecek yerde bize tevcih ettiler ve birinci derecede düşman safına geçtiler.

Birinci İnönü’yü çok sıkıntılı geçirdik. Ufak mikyasta muharebeler olduğu halde geçirdiğimiz sıkıntı, buhran hayatımın en zor zamanları olarak zihnimde kalmıştır. Kânunusaninin başından sonuna kadar süren bu vaziyet İnönü’nde açılmış oldu. İnönü muharebesinin siyasî neticeleri çok geniş ve mühim olmuştur.

Bundan sonra Büyük Millet Meclisinin kararları, kuvveti, otoritesi kat’î olarak teessüs etmiştir. Meselâ, para işi kumandanlara para ancak Devlet hazinesinden verilecektir. Hazine nerde, para nerde? Bulunduğumuz yerlerde tarh edip iane şeklinde alıyoruz. Bu parayı Devlet doğru ve yanlış alacak ve bize verecektir. Bir hadise oldu, muharebe esnasında Vilâyet merkezlerinden birisinden düşman tard olmuş, bizim kıtaat oraya girmişler. Ben reis idim, bana dedikleri Ankara istasyonunda tütün satılıyormuş ve bizim kıtaatın İzmitte ve Geyve’de buldukları tütünleri ne bulursak bizimdir demişler ve tütünleri almışlar kendi malları gibi arkadaşlarına satıyorlar, parasını açıktan alıyorlar. Ankara’da Maliye Vekili itiraz etmiş. Telgrafla kumandana müracaat etti. Eğer bu işe müdahale ederseniz silâh istimal ederek mukabelede bulunacağım diye kumandan cevap vermiş. Ben müdahale ettim. Ve Devlete tütünleri iade ettirdim. Kendi memleketimiz içinde kendi mallarımız için bu muamele doğru değildir, düşman memlekete gitsek, onlarda bizim malımız değildir. Devletin kararile verilecek tahsisatımızı kullanabiliriz. Devlet yolunda hizmet etmenin şerefi necabeti ve asaleti ancak yolunda iş görmekle kabildir. Hazinelerin muhafızı asker olsa da mal Devletindir. [Yanlış] Zihniyetler[in] silâh sahiplerini ne kadar yanlış yollara saptırdığını ne kadar tehlikeli yollara düşürdüklerini hayatımızda böyle canlı misallerle tesbit etmişizdir. Ben hayatımda neden anarşiden korktuğumu, Devlet kanunlarına karşı olan lâübaliliğin düşmanı olduğumu, böyle tâ kalbime dayanan acılarla hissetmekliğim en büyük âmildir. Askerlik de böyledir, çok büyük hizmetler yapmış hamiyetli insanlar iktidarı dahilinde olmayan şeylere salâhiyet alamazlar.

Siyasî mücadele zamanında Anadolu’da memleket müdafaasına çalışırken büyük hizmetler görmüş olan kuvvayi milliye mensupları ve kumandanlar büyük orduların sevki idaresi karşısında manen ve maddeten acz içinde kalmışlardır. Normal şekilde kendi iktidar ve seviyelerinin müsait olduğu yerlerde kalmanın yolunu buldular büyük vatanperver olarak kaldılar. Bir kısmı da ya saflıktan veyahut bu felâketler arasında bulunmayı altın bilezik zannederek kazanç vasıtası zannettiler delâlete düştüler, mahvoldular.

Bugün kurtarılmış Garp memleketlerinin hallerini görüyoruz ki, birbirleriyle vuruşuyorlar ve döğüşüyorlar. Fransa’da, Yunanistan’da olan vakayi kendi geçirdiğimiz hadiseleri gözümüzün önünde canlandırıyor. Birbirleriyle düşman boğuşmalarından daha şiddetli çarpışıyorlar. Bu kolay bir mesele değildir. Birinci İnönü’den sonra daha büyük muharebeler oldu. O zaman yalnız, biz, düşmanlarla karşılaştık. İçerde birbirimize meram anlatamadığımız zamanlar düşmanların keşke bir misli daha bize hücum etselerdi de içimizdeki ihtilâf olmasaydı diye yürekten temennilerde bulunduğumuzu hatırlarım. Düşman ne kadar çok olursa olsun ne kadar kuvvetli gelirse gelsin içerde bulunan kırgınlık, soğukluk, dargınlık, birbirimize karşı emniyetsizlik bizi berbadeder ve bu her tehlikenin başına geçer. Tecrübe ettik, bu harbin başladığından beri türlü ihtimaller karşısında bulunduğumuzu gözönünde tutarak içerde bir dahilî nifaka mani olmak için elden gelen bütün kuvvetimizi, dikkatimizi sarfettik. İstikbâl için de en büyük kaygım yine bu olacaktır.

Birinci İnönü’den sonra tek bir cephede bütün kudretimizle çalışabildiğimizden çok sıkıntı çekmedik.

Millî Şefim Rahmetli Atatürk ile aramızda şöyle bir muhareve [muhavere] geçmiştir:

                “Ehemmiyetli bir meseleyi hallettik”

                “Kaç bin meseleyi hallettik” dedim.

Memleket içinde anarşi bulundu mu her babayiğite Merkezden verilecek her emri dağ başında anlatmak çok güç bir iştir. İnönü’den sonra Mecliste seçkin millet vekillerinin koyduğu kanunlar esas istikametini aldılar ve tatbik edilmeğe başladılar. Bunun şumulünü bu muharebeden sonra anladık. İnönü’den sonra Yunanlılar kuvvayı milliye hayatının başlıca ümit vasıtası zannettiklerini bana söylediler ve muharebeden sonra şeklin değiştiğini, kendileri için muvaffakiyet ümide saydıkları nifakın ortadan kalkmasile ümitsizliğe düşdüklerini söylediler. Bu da hadiseye başka bir cepheden enteresan bakmak olur.

Arkadaşlar!

Bu münasebetle şimdi Devletimizin içinde bulunduğu vaziyet hakkında bir iki kelime söylemek isterim.

Bu harbin başından beri memleket bir çok vaziyetler karşısında kaldı. Hepimiz, hatıralarımızda tazeleyebiliriz. Bir çok ihtimaller oldu ki Türkiye şu veya bu şekilde bu işe karışacak zannedildi. Ben samimî olarak size söyliyebilirim ki bir çok defa içerde ve dışarda vukufumuzla güzel idaremizle bu şekle kadar Devleti siyasî ve askerî [olarak] idare ettiğimizi söylerler.

Arkadaşlar!

Bugüne kadar bu vaziyete geleceğiz diye asla ümitlenmemiştik. Biz içinde bulunduğumuz vaziyetin türlü şekilleri, türlü vaziyetleri daima doğru görmeğe ve doğru tedbirler bulmağa uğraştık. Daima iyi niyetle uzun müddet düşündükten sonra iyi bir karar vermek için Milletçe beraberliği muhafaza ederek kararımızı Milletle, azimle tatbik etmeği düşündük. Bundan sonraki ihtimaller, şimdiye kadar tecrübe ettiğimiz vaziyetlere göre harbe gireceğiz ihtimalini yakın görmemek mümkündür. Muharebe uzaklaşmış ve ihtimaller azalmıştır. Böyle mütalea mümkündür, amma hiç bir zaman unut[ul]mamalıdır ki bu yalnız bir takdir meselesidir. Harbin ve siyasî hadiselerin ne değişiklikler göstereceğini tamamile tayin etmek bilmediğimiz ihtimal ve hadiselerin bizi tekrar harp ve ihtimalleri karşısında bulundurabileceğini asla hatırdan çıkarmamalıyız, hayal yapmamalıyız. Bu ne demektir? Büyük buhranlar olursa Milletin bütün kuvvetile, bütün azmimizle mücadele edeceğimizi hatırımızdan çıkarmamak demektir. Bu ihtimalleri soğukkanlılıkla kabul edeceğiz. Bir millet ne kadar büyük olursa olsun hangi asırda bulunursa bulunsun haricî mesele kaygusundan kurtulmuş olmasına ihtimal yoktur. Bu, türlü ihtimallerin elbette türlü türlü kayguları olacaktır. Devletin sevki ve idaresi her türlü heyecan ve haricî meselelerin vereceği meçhuliyetler karşısındadır. Geçen harpten ve bu harpten muzaffer çıkmış ve çıkacak olan milletler ne kadar neşeli olurlarsa olsunlar bir çok tedbirler ciddî güçlüklerle karşılaşmış veya karşılaşacaktır.

Biz bu harpten çıktığımız zaman ihtimallerden bir çoğu tasfiye edilmiş olacaktır. Bir kısmı da ciddî olarak kalacaklardır. İşte biz bu ihtimalleri mubalâğa ederek itidal[imizi], cesaretimiz[i], soğukkanlılığımız[ı] kaybetmek asla doğru değildir. Bu ihtimallere karşı tedbirli olarak hayat meseleleri gibi bu haricî meselelerde de Devletin asl olana [aslolan] şeklidir. Yoksa hiç bir Devlet her türlü kaygusu kalmamış gibi bu meselelerden azade olarak yaşamak bahtiyarlığına nail olamaz. Hayat içinde nasıl hastalıklarla yaşma [yaşama] için mücadele varsa Devlet hayatında da böyle bir çok hadiseler vardır ki onları soğukkanlılıkla mütalea ve onları doğru olarak görmeğe çalışmak ve çarelerini bulmak ve bunu bir defa bütün fikirlere yerleştirildiği zaman Devletin başındakilerin vazifelerini görmesi kolaylaşır.

Arkadaşlar arasındaki mevcut olan anlaşmaya memleket için sıkıştırıldığımız gün imtihan vereceğimiz zaman her türlü şeyleri unutarak, millet olarak yaşamak için birleşerek her hadisenin içinden milletimizin varlığı ile şerefi ile mutlak çıkarız.

Bu ihtimalleri hiç bir zaman gözönünden uzak bulundurmamak şartiyle halimizden, dahilî ve haricî vaziyetimizden memnun olmağa hakkımız vardır. Haklı sebeplere dayanarak ümitlerimiz geniştir. Asıl bu harp nihayetinde bir takım ihtilâtlara maruz kalalım veya kalmıyalım, asıl bütün enerjimizi o zaman göstereceğiz. Bir daha anlaşılmıştır ki şerefli, müstakil, kudretli bir millet olarak yaşamak için eksiklerimiz ne ise, bunları tamamlamak için büyük kudretler sarfetmeğe ve çok çalışmağa mecbur kalacağız. Harbe girmiş gibi, harp senelerinde sarfettiğimiz paraları ve daha fazlasını memleketin yükselmesi, imarı fennî ve sınaî noksanlarını tamamlamak için kuvvet sarfetmek zaruretindeyiz. Buna hazırlanmak da büyük bir meseledir. Zannetmiyelim ki münakaşa ve ihtilâflara sebebiyet vermeden bu mühim mesele tahakkuk ettirilebilir. Eğer mukadderse Memlekete bunları anlatarak, Memleketin büyük çokluğunu bu fikirler etrafında toplayarak ilerlemeğe, yürümeğe çalışacağız. Dahilî anlaşma birbirimize dayanma bakımından harp nihayeti yeni mevzular çıkaracaktır, o da galip devletlerin prensiplerine, siyasetlerine, türlü zevklerine uymak gibi taklit havasıdır. Buna karşı millî  varlıkla ve her taraftan gelecek telkin ve propagandalara milletin bünyesinde mevcut kudret ve kuvvetle mukavemet edeceğiz, icap ederse her türlü tedbirleri alacağız, eğer yoldan çıkanlar azgın bir hale gelirlerse bütün şiddetimizi kullanacağız. Balkanlar son vaziyeti almağa başlamadan evvel türlü ceryanlar başlamışdır. Bu cereyanların önüne geçmekte, memleketimizde asla tereddüt etmiyeceğimizi hissettiler ve istikbâlde de böyle yapacağız. Azlık da olsa yabancı devletlerin politikasını[a], sempatisine dayanarak bir siyaset takip etmelerine asla müsaade etmiyeceğiz.

Arkadaşlarım!

Buradaki güzide arkadaşlarım, Parti teşkilâtımız vardır. Arkadaşlarınızla temaslarınızda memleket istikbaline kat’î bir itimadınız olması lâzımdır. Ne olursa olsun mutlaka beraber bütün meselelerden şerefle çıkacağız. Hep o kanaatteyiz. Kanaatımızda asla zaaf ve tereddüt yoktur. Bütün milletlere bu kanaatı vereceğiz. Demek ki bütün bu sözleri bu tedbirleri yaparız ve milletimizi riyazî kat’iyetle kurtarırız demek istiyoruz.

Vuruşmak lâzım gelirse onu da göze almış bulunuyoruz. Biz bu azimle bulunursak içerden ve dışardan ne gibi tehlikeler gelebilir? Bunların hepsini kendi aramızda fikirlerimizi toplayarak mücadelesiz olarak bertaraf ederiz.

Aziz arkadaşım Vali Kırdar’a bu akşam bana söz söylemek fırsatını verdiği için teşekkür ederim. Beni şereflendirdiniz, sizinle beraber geçmiş zamanın bir tarihçesini anmak bana büyük bir zevk ve heyecan verdi. Bir çok anlaşmazlıklar olmakla beraber Devletimizin beynelmilel vaziyeti geçen senelere nisbetle, milletler arasında daha kuvvetli, itibarlı olmuştur. Diğer taraftan içerde milletin kuvvetini ifade eden şartlar, maddî ve manevî şartlar daha çok iyileşmeğe doğru gitmektedir. Dertlerimizin sayısı çoktur. Partili arkadaşlar büyük politikamızı gözönünde tutarak bunların üzerine çıkmalıdırlar. Bunsuz parti yapılamaz. Bu meselelerle uğraşmak lâzımdır. Devletin bünyesinde vazife ve salâhiyet almış olanlar, Milletin büyük küçük ehemmiyetli ve ehemmiyetsizi dikkate almaksızın bütün mesailde her şeyi görmeğe ve derin mütaleaya anlamaya muktedir olmaları kemal eder. Politikada bu salâhiyet ve vazifeyi almış arkadaşlarımın bu kemalde olduklarına inanıyorum. Kendilerine muvaffakiyet dilerim. Bu akşam bir arada bulunmanın zevk ve sevinci[ni] daima yâd edeceğim.

 

 

 


Güneyde Bazı Karayolları ve İskenderun Limanının İşletmeye Açılması Dolayısıyla Bayındırlık Bakanı Sırrı Day’ın Mesajına Verilen Yanıt[3]

 

Bay Sırrı Day

Nafia Vekili

İskenderun limanının ve şoselerinin açılmasından dolayı Cumhuriyet nafiasına tebriklerimi ve daha büyük eserler için iyi dileklerimi ifade etmekten çok seviniyorum.

İsmet İnönü

 

 

 


Ulus Gazetesi’nin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Ulus Başyazarı Falih Rıfkı Atay’ın Gazete Çalışanları Adına Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt[4]

 

Ulusun 25 inci yılını sevinçle kutlarım. Ulus, memleketimizin siyaset ve kültür hayatında sağlam bir temeltaşı halindedir. Sizin kuvvetli idarenizde birçok sevdiğim değerli arkadaşlarınızla Ulusun gelecek zamanları daha geniş muvaffakıyetlerle bezenecektir. Sevgi ile gözlerinizden öperim.

İsmet İnönü

 

 

 


Anayasanın Türkçeleştirilmesi Dolayısıyla Türk Dil Kurumu’nun Mesajına Genel Sekreter Necmi Dilmen Nezdinde Verilen Yanıt[5]

 

İbrahim Necmi Dilmen,

Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri

Dil Kurumunun özden duygularına ve iyi yüreklerine yürekten teşekkürler ederim. Dil Kurumumuzun çalışmalarını ve değerli eserlerini sürekli bir ilgi ve memnun olarak takibediyorum.

İsmet İnönü


 

 

 

Ressam Emekli Subaylar Derneği Kongresi Adına Kongre Başkanı Sadık Göktuna’nın Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt[6]

 

Kongre münasebetiyle gösterilen asil duygulara teşekkür ederim.

İsmet İnönü


 

 

 

Halkevleri Töreninde İzmir Halkevi Müzisyenlerine Yapılan Övgü[7]

 

(...)

Yaptığınız hizmeti küçük görmeyiniz. Memlekette musiki terbiyesinin temellerini atabilirsiniz. Geniş bir musiki anlayışı medeni bir muhitin esas zevkidir. Eksiklerinizi tamamlamak için daima size yardımcı olacağım.


 

 

 

MEB Hasan Ali Yücel’in Hizmette 30 Yılını Dolduran Öğretmenler İçin Düzenlenen Tören Dolayısıyla İsmet İnönü Adına İstanbul İl MEM Halil Vedat Fıratlı’ya İlettiği Mesaj[8]

 

Beşiktaş kazası ilk okullarında çalışan ve meslekteki emekleri otuz yılı aşan arkadaşlar için düzenlenen saygı ve sevgi toplantısına gelmiş olan öğretmenlerimizin sayın Cumhur Başkanımıza olan minnet ve bağlılık duyguları kendilerine arzedildi.

Yüce Cumhur Başkanımız memnun oldular. Teşekkür, sevgi ve sağlık dileklerinin arkadaşlara iletilmesini emrettiler. Bunun arkadaşlara ulaştırılmasını saygılarımla rica ederim.

 

 

 


Kurslu Akşam İlkokullarında Okuyan İşçi Çocukların Birinci 3 Aylık Öğretim Döneminin Sona Ermesi Dolayısıyla Düzenlenen Müsamereyi Haber Veren İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Dr. Lütfü Kırdar’a Gönderilen Mesaj[9]

 

Doktor Lütfi Kırdar

Vali ve Belediye Reisi

İstanbul

 

İlk öğretim çalışmalarından bahtiyarlık duyuyorum. Sizi ve öğretmenleri tebrik ederim.

İsmet İnönü

 

 

 


İkinci İnönü Zaferinin 24. Yıldönümünde Ankara Halkevi’nde Yapılan Tören Dolayısıyla İletilen Mesaja Ankara Halkevi Başkanı Ferit Celal Güven Nezdinde Verilen Yanıt[10]

 

F. C. Güven

İçel Milletvekili, Ankara Halkevi Başkanı

Ankara

Halkevinde toplanan vatandaşlar, alicenap sözleriyle beni bahtiyar ettiler. Halkevleri, vatana karşı vazife duygularını iftihar olunacak coşkunlukla söylerlerken, Türk milletinin sarsılmaz iradesini de göstermiş oluyorlar. Size ve arkadaşlarınıza candan teşekkürler.

İsmet İnönü

 

 

 


İktisadi Devlet Teşekkülleri Genel Kuruluna İletilen Övgü[11]

 

Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü tarafından kabul edilen Bayındırlık Bakanı Sırrı Day, İktisadi Devlet Teşekküllerinin 1943 yılı hesaplarını inceliyen Genel Kurulun son toplantısında alınan karar veçhile bütün Kurul üyelerinin tazim, bağlılık ve şükranlarını yüksek huzurlarına bu Kurulun Başkan Vekili sıfatıyla arzetmiştir.

Yüce Cumhurbaşkanımız memnunluklarını beyan ve sayın üyelere selam ve muhabbetlerinin bildirilmesini emir buyurmuşlardır.

 

 

 


Türk Hukuk Kurumu Genel Toplantısı Dolayısıyla THK Başkanı Fuat Hulusi Demirelli’nin Mesajına Verilen Yanıt[12]

 

Bay Fuat Hulusi Demirelli

Türk Hukuk Kurumu Genel Heyet Başkanı

ve Yargıtay İkinci Başkanı

 

Değerli hukukçularımızın asil duygularına teşekkür eder, başarılar dilerim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 


Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Franklin Delano Roosevelt’in Ölümü Dolayısıyla Eşi Anna Eleanor Roosevelt’e Gönderilen Mesaj[13]

 

Madame Franklin Delano Roosevelt

The White House

Washington D.C.

Sayın zevciniz ve Amerika Birleşik Devletlerinin Başkanı Roosevelt’in, derin acı ile öğrendiğimiz ölümü dolayısile kalbî teessürlerimi arzederim. Böyle beklenmedik bir surette sizi müteellim eden büyük yasınız bütün Türk milletinin yasıdır. Büyük ölümün ebedî hâtırası önünde eğilirken derin ve kalbi taziyetlerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

 

 


ABD Başkanı F. D. Roosevelt’in Ölümü Dolayısıyla Yeni ABD Başkanı Harry Truman’a Gönderilen Mesaj[14]

 

Ekselans Truman

Birleşik Amerika Cumhur Başkanı

Washington D.C.

Başkan Roosevelt’in âni vefatı beni pek derin bir teessür içinde bıraktı. Müstakbel barış teşkilâtının temellerini atmak için, yüksek himayesi altında, bir dünya konferansının toplanmağa hazırlandığı bu sırada vukua gelen bu acı olduğu kadar beklenmedik hâdise karşısında bütün Türk milleti benim duygularımı paylaşmaktadır. Kendisile şahsi temaslarımda bu büyük adamın sadece dost Amerikan milletine değil bütün dünyaya, minnet ve hatırası tarihte ebedileşecek olan hizmetlerde bulunmasına imkân vermiş olan yüksek vasıflarını, insanî hislerini ve açık kalpliliğini yakından takdir etmek fırsatını bulmuştum. Başkan Rooseveltin manevî huzurunda eğilirken Birleşmiş Milletlerin uğradığı bu yası gerek kendi adıma ve gerek Türk milleti adına paylaşır ve ekselansınızdan yürekten taziyetlerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

 

 


ABD Başkanı F. D. Roosevelt’in Ölümü Dolayısıyla Amerikalılara İletilen Radyo Mesajı[15]

 

Bugün Birleşik Amerika milletleri en değerli bir vatandaşlarını, bütün insanlık âlemi asil ve büyük bir evlâdını, Türk milleti kıymetli bir dostunu kaybetmiş bulunuyor. Bu ani ve acıklı ölüm dolayısile duyduğum derin teessür hislerinin, bütün vatandaşlarımın kalbden gelen samimi duygularının da ifadesi olduğuna eminim.

Kendisi ile şahsi temaslarımda yüksek meziyetlerine hayran kaldığım bu büyük insan, memleketimizin hayırhahı ve her işte adalet ve hakkın taraftarı idi. İnsan vücudünün tahammülü fevkinde mütemadi bir gayret göstererek harb ve sulh için bir çalışma numunesi olmuştu. Muharebe meydanında sonuna kadar çarpışan er gibi, vazife başında sonuna kadar uğraşarak kahramanca ölmüştür.

Başkan Roosevelt’in faaliyetinin semereleri yalnız mensub olduğu geniş memleket ve büyük millete münhasır kalmayıp, dehasından ve insanlığın saadetine aid yüksek fikirlerinden bütün cihan faydalanmakta idi.

Düşmanlara karşı zaferin en ön safta âmili olan Roosevelt’in ufukta zaferi gördükten sonra gözlerini kapaması hepimiz için bir tesellidir.

Hak ve adaletin korunması için giriştiği muazzam davayı sevk ve idarede gösterdiği kudret ve muvaffakıyeti, yarınki dünyaya, beşer imkânları derecesinde, azami bir sulh ve sükûn devresi temini suretile, tamamlamağa hazırlanıyordu. Müdafaa eylediği fikirler istikbalde devletler arasındaki münasebetlere hâkim olunca Roosevelt adı milletlerarası anlaşmanın bir timsali olarak kalacaktır.

En büyük ölünün önünde eğilerek hatırasını saygı ile analım. Türk milleti adına, Birleşik Amerika milletlerine kalbimizin bütün derinliğinden taziyelerimizi sunarız.

 

 

 

 

Düziçi Köy Enstitüsünün 5. Yıldönümü Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in Mesajına Verilen Yanıt[16]

 

Hasan Âli Yücel

Milli Eğitim Bakanı

Bahçe

Düziçi Köy Enstitüsünün yıldönümünü ben de bir bayram gibi sevinçle karşıladım. Milli Eğitimde canla başla çalışmanızdan size ve sorumunuz altında bulunan bütün devlet teşkillerine minnetlerim engindir. Genç öğretmen namzetlerinin ve hepinizin gözlerinizi öperim.

İsmet İnönü

 

 

 

 


İlk Öğretim Davamız*[17]

 

Bugün ilk öğretimin birinci sınıflarında hepsi 403.957 öğrenci okuyor. Bu rakam geçen yıldan 147.800 kadar fazladır. İkinci sınıfta okuyanlar 213.000, üçüncü sınıfta 163.000, dördüncü sınıfta 156.000, beşinci sınıfta 112.145 dir. Beşinci sınıfın geçen seneden fazlalığı 20.500 dür. Köylerde 1944’te yeniden açılmış olan ilkokullar, evvelce de söylediğimiz gibi, binden fazladır. Köy Enstitülerinden çıkan yeni öğretmenler feyizli işlerine başlamışlar ve kanuna göre kendilerine temin edilen evler ve tarlalarla hayatlarını kurmağa çalışmışlar ve işliklerini açmışlardır. Geçen yıl kararlaştırılan program, yalnız dört il eksik olmak üzere, gerçekleştirilmiştir. Bu dört ilden Kars iline, geçen yıl, 80 ilkokul gibi, büyük bir rakam düşmüştü. Yapı mevsiminin bu ilimizde dar olması da göz önüne alınırsa, Kars’ın ilk yılında, gücünün üstünde bir ödevle karşılaştığı düşünülebilir. Eksiklerin, yeni yıl programiyle beraber tamamlanacağını ümit etmek isterim. Eksiklerden biri de, Adanadır. Adana’nın geri kalmasını anlamak güçtür. Ancak, Adana ilinin geri kalmayı kavramış olarak yeni bir hamle ile çalıştığını işitiyorum. Yeni programla beraber, bu yıl Adana’da eksiklik kalmamasını bekliyorum. Antalya, kendisine verilen ilkokul plânlarından daha büyük okullar tasarlamıştı. Bunun neticesi olarak, işlerini vaktinde yetiştiremedi. Fakat, onun da yeni çalışmalarından ümitliyim En geride olan ve ikinci Umumî Müfettişliğimizin merkezi bulunan Edirne’de işler eksik kaldı. Tamamlanmak için yeni bir gayret ve hamle işareti de görmüyorum. Bu sözlerim, ümit ederim ki, uyarmak için tesirli olacaktır. İlk öğretimdeki eksik çalışmalara karşı nihayet usanıp kayıtsız kalacağımızı sanmak yanlış hesaptır. Bu dört ili söyledikten sonra, diğer illere, geçen yıl için teşekkürlerimi söylemeğe mecburum. Kaymakamlar, hemen genel olarak, canla başla çalışmışlar ve iki üç ay içinde imkansız şeyleri başarmışlardır. Valilerde ve kaymakamlarda gördüğüm bu gayret, yalnız ilk öğretim için değil, memleketin her işi için bana kuvvetli ümit kaynağı olmuştur. Yeni yıl için himmetlerinin meyvelerini güvenle bekliyorum. Geçen yıl, köylülerimizin kendi okullarını yapmak için harcadıkları candan emekleri iftiharla takib ettim. Köylü vatandaşlarım, köy kalkınmasının başında ilk öğretimi şart gördüğümüzü, benim gibi anlamışlardır. Dar şartları yenmek için, kadın erkek köylü vatandaşları, çok yerde bütün varlıklarını ortaya koymuşlar, kadın erkek köy okullarında çalışmışlardır. Bu emeklerinden dolayı, vatandaşlarımı sevinerek ne kadar övsem, minnetlerimi yeter derecede söylemiş olamam. Köylerimizin, gerek kültür, gerek geçim bakımından ileri ve yüksek dereceye çıkmaları,

vatan istikbâli için, benim temel ümidimdir. Bu uygun anlayışı onlarda gittikçe artar bulursam, bu emeklerimizi sanıldığından çok çabuk bir zamanda müsbet olarak neticelendireceğimize kesin olarak inanabilirim.

Geçen yıl memlekette 258 bölge okulu açıldı. İşlikleri ve programları ile, bir küçük teknik okulun yerini tutan bölge okullarına verdiği önemden ve elde ettiği başarıdan dolayı, İlk Öğretim Umum Müdürü Hakkı Tonguç’a teşekkür borçluyum. 1945 yılı programında yeni bölge okulları 370 kadardır. Bunların da yapıları[nın] yapılmasını, işliklerinin kurulmasını, teknik öğretim vasıtalarının verilmesini, yakın ilgiyle bekliyorum. Bu yıl, köy enstitülerinden 2150 öğretmen, 275 gezici sağlık memuru çıkacağını tahmin ediyoruz. Bunların verilecekleri, en az 2300 köyde yeniden okullar, öğretmen evleri, işlikler yapmak ve onların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar arazi vermek icapediyor. Bu işlerin tam vaktinde bitirilmesi, illerin çalışma programlarını şimdiden kesin olarak hazırlamış olmalarına bağlıdır. Yapı işlerini kolaylaştıracak ve hızlandıracak tedbirler, şimdiden alınmalıdır. Geçen yıl, gibi, mevsim sonunda sıkışık kalmaktan sakınmalıyız. Yapı malzemesi tedarikinde, hususiyle ormanlardan kanun hükümlerine göre alınması gereken kerestenin verilmesinde, Orman Umum Müdürlüğünün yakından ilgilenmeğe devam etmesi gerektir. Gene en mühim iş, yapılar için ehliyetli ustaların vaktiyle bulunmasıdır. Köy enstitülerinin yapı takımlarının çok faydalı olduğu, geçen yıl tecrübe olunmuştur. Bu sene enstitülerin bu yapı takımlarını daha geniş sahaya ve daha geniş ölçüde vereceklerini ümit ediyorum. Milli Eğitim ve Ticaret Bakanları, en az sayıda olsun, kamyon veya kamyonet tedarik etmeğe önem vereceklerdir. Her işin başı, idare âmirlerinin yapı yerlerini, sık sık, gözleriyle görmeleridir. Gerek yapıda, gerek ilk öğretimin her mevsimde teftişinde kolay vasıta, motörlü olanlardır. Hâlin güçlükleri malûm olmakla beraber, iller, bu noktayı daima göz önünde tutarak, vasıtaları her fırsatta sağlamağa çalışmalıdırlar. Geçen yıl olduğu gibi, önümüzdeki senelerde de köylerde ve bucaklarda iş yerine, özür bulan bir çok marifetlilere rastgelinecektir. Bunların savsatmalarına, yerinde görmeğe yetişerek, kesin bir surette sed çekmek lâzımdır. Köy okullarını, köylülerle beraber elbirliğiyle çalışarak yapmak yerine, müteahhitlerle yapmağa çalışmak, çok masraflı ve zamanlı uzun yola düşmek demektir. Köy okulları kanununun ruhundan ve usulünden, hiçbir sebeple, ayrılmamağa çalışmalıyız.

Enstitülerden çıkanların evleri, vasıtaları ve tarlaları gibi, yeni hayatlarını kuracak düzenin sağlanmasına birinci derecede ehemmiyet vermeliyiz. Güç işlerine başlarken, yeni köy öğretmen neslimizin bütün idare cihazından en sıcak ve en kolaylaştırıcı ilgiyi görmesi, ilk öğretimin temelleşmesi için başlıca şarttır. Tecrübeli vali arkadaşlarım ve ateşli genç kaymakamlarımız, bu noktayı daima göz önünde tutmalıdırlar.

Devam meselesi, daimi meselemizdir: En başta yazdığım rakamlar, ilkokulların sınıfları arasındaki farkı açık olarak gösteriyor. Bu farklar, daha ziyade geçen yılların çalışma şeklinin neticesidir. Bu sene yeni gayretlerimizin verimlerini, rakamlarla daha iyi göreceğiz. Beşinci sınıftan bu sene çıkacakların sayısı ile, gelecek yılın her sınıf mevcudu, devam işinde ne kadar müsbet netice alabildiğimizi memlekete gösterecektir. Bir daha ısrar ediyorum ki, bütün emeklerimiz, ancak devam meselesini halletmekte gösterebileceğimiz başarıya bağlıdır. Bu derdi köklü olarak halletmedikçe, ana dâvayı çözmek yolunda göze çarpacak bir ilerleyiş elde edemeyiz. Gene ısrarla söylerim ki, devam meselesinin çözülmesi, birinci derecede telkin tedbiriyle olur. Çocuklarını devam ettirmeyen, öğretimi yarıda bıraktıran kayıtsızlara karşı kanunun bütün kovuşturmaları ihmâl edilmemelidir. Fakat asıl neticeyi, ihmalci orta[m]larda anlatmak ve yorulmadan, bıkmadan, tekrar tekrar anlatmakla elde edilebilir. Bir de, devamsızlık, herhangi bir köyün ilkokulunda başlar başlamaz, hemen farkedilmelidir ki, o seneyi ve o sınıfı kaybetmeden tedbir almamız mümkün olsun. Kız çocuklarımızın devamı işi özel bir dikkat ister. Yeni Türk cemiyetinin gür serpilişi için kız çocuklarımızın iyi yetişmesi[nin], temel mesele olduğunu bir an unutmamalıyız.

Köylerde ilk öğretimin 1945 hamlesi için gördüklerim ve düşündüklerim bunlardır. Enstitülerin mezun verdikleri ikinci yılda programın gerçekleşmesine büyük değer veriyorum. Binlerce okulları bir senede vücude getirmek gibi, büyük bir ehliyeti harp içinde gösterebilmekle, memleketin geleceği için milletimizin güveni ne kadar temelli, ve vatandaşlarımızın iradesi[nin] ne kadar sarsılmaz olduğunu isbat etmiş olacağız. Vatandaşlar, serbest işte olanlar ve resmi iş başında bulunanlar, hepimiz, çetin ve yeni bir imtihan vermek ödeviyle karşı karşıyayız. Gözümüzü kırpmadan, 1945 ödevlerini tamamiyle yerine getirmek kararında olmalıyız.

Şehir ve kasabalardaki ilk öğretim için büyük merkezlerimizde çok feyizli çalışmalar olmuştur. İstanbul, bunların başında gelir. Geçen sene de söylediğim gibi, şehirlerde ilkokul eksiklerinin tamamlanması için yeni bir kanun düşünülüyor. Bir taraftan, bu kanunun tatbiki kabil olan iyi bir şekilde çıkması işini sorumlu makamlar hazırlarken, öte taraftan, iller ve merkezler de, kendi ellerinde olan çareleri durmadan uygulamağa çalışmalıdırlar.

Vatandaşlarım!

İlk öğretimi, büyük kütleyi maddi ve manevi alanda kaldırıp yükseltecek ana tedbir sayıyorum. Yirminci asrın ileri ve kudretli bir milleti olabilmek için, ilk öğretim, çözeceğimiz ilk meseledir. Hür vatandaşlığın bütün feyizlerini, hususi ve resmi millet hayatında göstermek, şuurlu ve müstakil bir millet olarak içerden ve dışardan çıkacak bütün fırtınalara imanla göğüs germek, her şeyden evvel hiç olmazsa ilk öğretim tamamlığı ile sağlanabilir. İlk öğretimi olmayan memlekette, orta çağ idaresi, bütün şekilleriyle devam eder. Resmi kanunlar, ne derlerse desinler, ne

haklar vatandaşlara tanınırsa tanınsın, hiç olmazsa ilk öğretim derecesinde bilgi olmazsa, haklar ve vazifeler canlanmaz, gönüllere ve yüreklere sinip yerleşmez. Bilmiyen, siyasi veya ekonomik kudret sahiplerinin elinde, orta çağda olduğu gibi köle hayatı sürer. Asıl acıklı olan taraf da, bilmiyen, kendi düşkün ve köle hayatına karşı duygusuz ve kayıtsız kalır. Hür vatandaşlardan birleşik bir millet olmanın çarelerinin başında, ilk öğretim çaresi vardır. Dâvayı, bu kadar geniş ve derin mahiyetiyle görmeliyiz. ilk öğretim dâvası, insan olmak, millet olmak dâvasıdır. Hepimiz, dâva yolunda, bu gözle ve bu anlayışla yürüyüp ilerlemeliyiz.

 

 

 

 

ABD Başkanlığı Görevine Fiilen Başlaması Dolayısıyla H. Truman’a Gönderilen Mesaj[18]

 

Ekselâns M. Harry Truman

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı

Washington

En yüksek devlet makamını işgal ettiğiniz şu anda ekselânsınıza en hararetli tebriklerimi ve aynı zamanda gerek şahsî saadetiniz ve gerek dost ve asîl Amerikan milletinin refahı hakkında en samimî temennilerimi bildirmek isterim.

İsmet İnönü

 

 

 

 


Doğum Günü Dolayısıyla Irak Kralı İkinci Faysal’a Gönderilen Mesaj[19]

 

Majeste İkinci Faysal

Irak Kıralı

Bağdat

Majestelerinin mesut doğum yıldönümü olan bugün, kendilerine hararetli tebriklerimi ve ayni zamanda gerek şahsi saadetleri ve gerek dost ve komşu milletin refahı hakkındaki en samimi temennilerimi bildirmekle hususi bir haz duymaktayım.

İsmet İnönü

 

 

 

 


II. Dünya Savaşının Sona Ermesi ve Bu Dönemde Türkiye’yi Başarıyla Yönetmesi Dolayısıyla TBMM’nin Aldığı Şükran Kararına Meclis Başkanı Abdülhalik Renda Aracılığıyla İletilen Yanıt*[20]

 

14. Mayıs. 1945

Büyük Meclisin kararını pahası ölçülmez bir alicenaplık örneği sayıyorum.

Memleketin iyi ve doğru istikametlerde idaresi ve ilerletilmesi ancak milletimizin tek ve hakikî temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinin eseri olabilir.

Yüreğimizin minnet ve şükranlarını engin saygılarımızla beraber Büyük Meclise ulaştırmanızı dilerim.

 

 

 

 

 


II. Dünya Savaşının Sona Ermesi ve Bu Dönemde Türkiye’yi Başarıyla Yönetmesi Dolayısıyla TDK Genel Sekreteri Hasan Reşit Tankut TTK Başkanı Şemsettin Günaltay ve THMB Başkanı M. Nedim Zabcı’nın Mesajlarına Verilen Yanıtlar[21]

 

Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri

Hasan Reşit Tankut

 

Dil Kurumunun iyi dileklerini içten duygularla karşılarım. Geleceğin de sevgili Kurumumuzun değerli başarılariyle bezenmesini dilerim.

 

Bay Şemsettin Günaltay

Sivas Milletvekili ve Türk Tarih Kurumu Başkanı – Ankara

 

Aziz Tarih Kurumumuzun teşvik eden ve sevindiren sözlerine yürekten teşekkürler ederim.

Sayın Başkan, daima dikkatle dinlediğim güzel sözleriniz benim için çok kıymetlidir.

İsmet İnönü

 

M. Nedim Zabcı

Malatya Milletvekili

ve Türkiye Harp Malûlleri Birliği Başkanı

Ankara

Harp Malûlü Emekli Arkadaşlarımın asil duygularına teşekkür eder, esenlikler dilerim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 


19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş[22]

 

Türk Gençleri!

Bugün sizinle toplanırken, bir daha, en güzel bayramımızı yapıyoruz. Vatanın her bucağında yaşlılar, yeni nesillerimizin ümitle dolu neşeleri içinde, vatanın ferah ve gürbüz geleceğini görüyorlar. Temiz yüreklerinizin pervasız coşkunluklariyle, yorulmuş gözlere fer ve yıpranmış iradelere taze can veriyorsunuz. Bayramınız, en kıymetli günümüzdür.

Bu yıl bayram, ufukları karartan bulutların dağıldığını gördüğümüz günlerin içinde geldi. İnsanlığın başına belâ kesilen ters anlayışlı kimselerin zulmünden kurtuluş, bütün insanlık için büyük bir başarıdır. Mâsum insan kütlelerinin yeniden fikir ve ahlâk istibdatlarına uğramamaları için herkes ve her millet tedbirler aramakla meşguldürler. Eğer milletler yakın senelerde geçirdiğimiz felâketlerden ders alacak bir seviyeye erişmişlerse, gelecek için milletleri birbirleriyle iyi geçinir cemiyetler haline getirmenin çaresini bulacaklardır. İnsanların ve milletlerin birbirlerinin düşüncelerine ve varlıklarına saygı ve hoşgörme duyguları göstermeleri, bulunacak başlıca çaredir. Bunu görüp kabul edecek kadar bugünkü cemiyetler ilerlemiş iseler, geçmiş felâketler istifadesiz kalmıyacaktır.

Türk Milleti yeni bir çalışma devrine giriyor. İleri bir insan cemiyeti olmanın maddi şartlarını, hele manevi vasıtalarını mümkün olduğu kadar çabuk olarak tamamlamak için durmadan hamleler yapmak ödevindeyiz. Cemiyetimizin ana meselelerini çözmek için, harbin dar senelerinde gösterdiğimiz gayretleri arttırarak devam ettireceğiz. Ana meselelerimizin başında köylü topluluğunun kalkındırılması ve ilerletilmesi gelir. Cumhuriyet, köy meselesini, ilk gündenberi, iyi dileklerle karşılamıştır. Bir çok denemelerle köylü meselelerini kavramağa ve bütün olarak ele almağa çalıştık. Türlü tedbirlerin en ilerisinde, köyde ilk öğretimi gördük. Şimdi, bu meselenin hazırlık devrini geçirmiş ameli verim devrine girmiş bulunuyoruz. Ufak büyük, dağınık toplu, her köyde, bütün gayretlerimizi harcıyarak, işlikli ilkokullar kurmağa başladık. Bu çalışmayı, işlerimizin ehemmiyetlisi ve zevklisi sayıyoruz. Memleketin köylüsünden ve aydınından gördüğümüz karşılık, çok cesaret vericidir. Binlerce okulları bir sene içinde meydana gelmesi, bütün vatanseverlerin ortak hazzı ve iftiharı olmuştur.

Az senelerde bu dâvayı temelinden başarabileceğimize kesin olarak güveniyoruz. Köylerde kurmağa çalıştığımız bölge okulları da bilgiyi ve tekniği kuytu vatan köşelerine yayacak teşebbüslerimizdir. Bölge okullarının ilkokullar ile aynı zamanda meydana gelmesi, ilk öğretimle bezenecek köylerin, aynı emekler ve zamanlar içinde daha ileri ve daha yapıcı bir cemiyet olmasını sağlıyacaktır. Köylerde sağlık işlerinin düzenlenmesi için, ebe ve sağlık memurlarıyle, esaslı bir tedbire baş vurulmuştur. Bundan sonra bütün köyleri devamlı doktor bölgelerine bağlıyarak, temelli sağlık ağlariyle kaplamak devrine gireceğiz. Topraksız köylüye işliyeceği toprağı kendi malı olarak temin etmek, bugün başarmak üzere olduğumuz bir teşebbüstür. Bundan da, Türk milletinin ileri ve kudretli olması için büyük ümitler besliyoruz. İşliyen köylünün bütün emeğinden ve kazancından tamam olarak kendi ailesinin faydalanması ve kendi öz toprağını verimli ve bayındır kılması, Türk milletinin son yirmi sene içindeki hayırlı inkilapları arasında en üstte göze çarpan parlak eserlerden biri olacaktır. (Sürekli alkışlar.) Asırların fena geleneği olan bir toprak sistemi, hür insanların yaşadığı yeni ve ileri [bir] sisteme çevrilmek üzeredir. Cumhuriyet, toprak dağıtımı ile beraber donatım işlerini de düşünmüştür. Köylü kalkınması büyük dâvasının içine daldıktan sonra, ihtiyacın göstereceği yeni tedbirleri, iktidarımızda olan bütün vasıtalarla, durmadan temin etmeğe çalışacağız.

Vatanda endüstrinin gelişmesini sağlamayı, medeni bir millet olmanın temel şartlarından sayıyoruz. Kömürü, demiri, kromu, bakırı olan bir memleketin endüstri kurmaması imkânsızdır. Az ölçüde meydana getirebildiğimiz eserlerin, harp yıllarında eskisine nazaran bize ne kadar kudret verdiğini yakından denemiş bulunuyoruz. Hesapsız ihtiyaçlarımızı giderebilmek için, endüstrileşme hareketlerine, gücümüzün yettiği hızla, devam edeceğiz. Bu işte de en kıymetli çare, bilgi ve öğretim meselesidir. Onun için harp yıllarında da, teknik öğretimde aldığımız oldukça geniş teşebbüsleri bundan sonra daha ziyade genişleteceğiz. Öyle sanıyoruz ki, endüstride maddi vasıtalara olan ihtiyacı temin etmekten, öğretim ve uzmanlık işlerinde başarılar elde edilmesi daha zor ve daha ehemmiyetlidir. Onun için, milletimizi teknikçi olarak yetiştirme, ilk basamağından yüksek derecesine kadar her sahayı kaplıyan şekliyle, en kıymetli amacımız olacaktır.

Türk Gençleri!

Memleketimizin siyasi idaresi; Cumhuriyetle kurulan halk idaresinin her istikamette ilerlemeleri ve şartlariyle, gelişmeğe devam edecektir. Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça, memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. En büyük demokrasi müessesemiz olan Büyük Millet Meclisi, ilk günden itibaren idareyi ele almış ve memleketi demokrasi yolunda mütemadiyen ilerletmiştir. Büyük Meclisin şimdiye kadar parlak bir surette ispat ettiği hakikat; halk idaresinin memleketi serbest düşüncelere ve hürriyet hayatına alıştırıp eriştirmesi ve geçmişte olan otoriter idarelerden daha kuvvetli olarak vatanda anarşiyi ve sözü ayağa düşürmeyi kaldırması olmuştur. Büyük Meclis, az zaman içinde büyük inkılâplar geçirmiş bir memleketin, sarsıntılara uğramadan, daha ziyade ilerlemesini temin edecektir. Harp yıllarında biz de, bir çok memleketler gibi, fena hastalıklar geçirdik. Yabancı propagandaları ve yabancı fikirler bizde de yuvalar bulmak istidadını gösterdi. Harp zamanlarının haksız kazanç hırsları memlekete çok ıstırap çektirdi. Yabancı siyasetlerin inip çıkışları, bazı kimselerde kötü taklit hevesleri uyandırdı. Bütün bu fenalıklara karşı, Türk milleti kendi varlığını dikkat ve metanetle korumuştur. Harp kazançlarının kirleri ise, hiç bir suretle, idare ve iktidar başında bulunanlara bulaşmamıştır. (Sürekli alkışlar.)

Türk Milleti, İkinci Cihan Harbinde siyasi ve manevi bakımdan, temiz ve başarılı bir imtihan geçirmiştir. Büyük Millet Meclisinin kudretli elinde olan millet idaresi, demokrasi yolunda olan gelişmesinde devam edecektir.

Türk Gençleri!

Bugün bana uzak sınır boylarımızdan aziz toprakları, Türk Bayrağı ile beraber armağan ettiniz. Vatanın özü sayılabilecek olan Türk Bayrağı ve sınır toprağı armağanınızı, ateşli yürekleriniz ve gürbüz ellerinizle koruyacağınıza güveniyorum. (Sürekli alkışlar.) Bu güvencin heyecanlı sevinci ve engin iftiharı içindeyim. Büyük Atatürk’ün insanlık ve vatanseverlik ülküsünde yolunuz daima açık ve aydın  olsun! (Şiddetli ve sürekli alkışlar.)


 

 

 

Çalışma Bakanlığı’nın Kuruluşu ile İlgili TBMM Başkanlığı’na Gönderilen Resmi Yazı[23]

 

Büyük Millet Meclisi Başkanlığına:

Devlet dairelerinin Bakanlıklara ayrılması hakkındaki 3271 sayılı kanunun birinci maddesine dayanılarak, çalışma hayatiyle ilgili işleri düzenleme, yürütme ve denetleme ile güvenli olmak üzere, bir Çalışma Bakanlığı kurulması ve bu Bakanlığa, Başbakanlığın teklif ettiği üzere, Konya Milletvekili Dr. Sadi Irmak’ın tayinini onamış olduğumu arzederim.

Cumhurbaşkanı

İsmet İnönü

 

 

 


İstanbul Hadımköy’de Üst Düzey Komutanların Katıldığı Bir Toplantıda Türk–Sovyet İlişkileri, Çok Partililiğin Gerekliliği ve Pahalılık / Piyasadaki Ürünlerin Fiyat Ayarları ile İlgili Verilen Söylev*[24]

 

İşlerim arasında bir fırsat bulup sizinle görüşmek için buraya geldim. Devletimizin içinde bulunduğu nazik vaziyet dolayisile iç ve dış politikadan siz arkadaşlarımı haberdar etmek istiyorum.

Gazetelerden ajanslardan son vaziyetleri öğrenmişsinizdir. Ruslarla münasebetlerimizi iyileştirmek, iki memleket arasında eskiden olduğu gibi samimi bir dostluk havası içinde yeni bir vaziyet meydana getirmek öteden beri arzumuzdur. Ruslar da bunu arzu eder görünüyorlardı. Bu istikâmette Ruslarla icap ederse, İngilizlerle yaptığımız gibi bir ittifak muahadesi kadar ileri bir muahede yapmağı düşündük. Bizim için mükemmel ve ideal denibilecek hal, bir taraftan İngilizlerle müttefik bulunmak ve diğer taraftan Ruslarla bir ittifak yapmaktı. Bu, birisinden tecavüze uğrarsak diğer taraftan ittifakı yürütmek, ikisi arasında çıkacak ihtilâflara birtaraf kalmak imkânını veren şekildi. Ötedenberi bunu düşündük.

Sözü kim açacaktı ve teklifi kim yapacaktı?

Bu hal uzun müddet tereddütü mucip oldu ve beklemeğe sebebiyet verdi. Nihayet hususî görüşmelerle zemini hazırlamağa çalıştık ve hazırladığımızı zan ederek Moskovada görüşmelere başladık. Aylardan beri Rus radyolarında ve matbuatındaki memleketimize karşı dostane olmayan türlü propagandalar gözümüzden kaçmamıştı. Almanlara yardımımızdan, matbuatımızda kendi aleyhlerine yazdığımız yazılardan şikâyet ediyorlardı. Biz bir müddet bu propaganda ve şikâyetlerden bir samimiyet ve hakikat manası var mıdır diyerek dikkatimizi artırıyor ve gazetelerimize nasihatlar veriyorduk. Geçmiş hadiseleri türlü şekillerde izah ediyorduk. Bu devreden sonra konuşmalar başladı. Rus Hariciye Komiseri, dostluk muahedesi kâfi değildir; ileri şekilde ve ittifak muahedesi şeklinde yapalım ve bunun için de evvelâ aramızdaki pürüzlü mes’[el]eleri hal edelim dedi. Pürüzlü mes’[el]eleri saydı.

1) 1921 Kars muahedesini düzeltelim. Bu muahede, Sovyet devletinin zayıf olduğu bir zamanda yapılmıştır. Size arazi terkine mecbur olduk. Ermenistan çok gadre uğramıştır. Size ilhakını tanıdığımız ve eskiden Rusların elinde bulunan vilâyetlerin geri verilmesi lâzımdır.

Sefirimiz daha ilk konuşmada böyle bir mevzuun konuşulacak bir şey olmadığını ve dostluk veya daha ileri bir muahede yapılması düşünülürken böyle tekliflerin beklenilmiyeceğini söyledi. Bunu reddettik. Ondan sonra bunu bıraktılar.

2) Bu harpte Karadenizin emniyeti meselesi için çok endişe duyduk iztirap çektik. Filhakika bu endişelerimiz tahakkuk etmedi. Fakat Karadenizin emniyeti bizim için mühim bir noktadır. Aramızda dostluk veya bir ittifak muahadesi olursa, Karadenizin emniyeti kendiliğinden sağlanır ve Türk Devletinin düşünceleri de size azamî emniyet vermiş olur dedik. Sizin hüsniniyetinizden eminiz; yalnız, biz Karadenizden dışarı bir devlet tarafından taarruza uğrarsak emniyetimizi sulh zamanından sağlamak durumundayız. Ve bunu şimdiden bir şekle bağlamak lâzımdır dediler. Biz, Boğazları bu harpteki gibi kapatırız dedik. Buna gene bu işi şimdiden sağlamak lâzımdır gibi gevelemelerle cevap verdiler. Biz bu hazırlık ve sağlama işleri nedir diye sorduk. Üs mü istiyorsunuz dedik. Onun gibi bir şey dediler. Kat’iyen kabul etmeyiz cevabını verdik. O halde kabul etmiyorsanız harpte bu işi kabul ediniz dediler. Biz, müşterek bir düşmana karşı harp edeceksek o vakit Genelkurmayların müşterek müdafaa tertipleri almaları üzerine böyle şeyler olabilir; fakat şimdiden buna bağlanamayız, dedik. Şimdi bu meseleyi de bırakalım dediler.

3) Montrö muahedesini tadil lâzımdır dediler. Yeni bir muahede yapabileceklerini söylediler. Fakat biz bu muahedeyi evvelâ iki memleket arasında hazırlar, sonra müşterek konferans halinde konuşuruz dediler. Biz, bu muahedenin başka âkidleri de vardır. Bilhassa bunlardan her ikimizin de müttefiki olan İngiltere var; o olmadan konuşamayız dedik. İşte ilk konuşmalar bu tarzda oldu. Sefirin verdiği cevapları tasvip ettik. Kendilerinde her hangi bir ümit bırakacak mülayim ve gevşek tarzda hiç konuşma yapmamasını teyid ettik. Aynı zamanda Rusların bütün tarihi meselelerini hal etmek için pervasızca bütün zamirlerini ortaya koyar bir vaziyet aldıklarını teşhis ettik.

İkinci konuşmada tekrar aynı meseleleri tekrarlamıya başladılar, açık kalmış meselelerdir; bunları hal etmeliyiz; bunlardan başka meseleler de vardır tarzında kapalı imalar da yaptılar. Bunların da iç idaremiz, Balkanlar meseleleri gibi şeyler olabileceğini tahmin ediyoruz.

İlk konuşma 7/Haziran da ve ikinci konuşmada 14 veya 15/Haziran da oldu.

Karşımızdaki Ordu, seferber bir ordudur. Bulgaristandan ve Kafkasyadan karşımızda bulunmaktadır. Bu devrede Rusların derhal harekâta geçme ihtimalleri varsa bunu emniyetle karşılamak için ve politik müzakereler sırasında hazırlıksız bulunmamak için kısmen seferberlik yapmayı bile düşündük. Ve bunu uzun boylu etüd ettik. İşi askerî hazırlık devrine intikal ettirirsek hadiseleri tacil ederiz dedik. O kadar vahim bir vaziyet de yoktur. İhtiyatlı hareket daha doğrudur. Askerlik bakımından pek büyük kazancımızda olmayacaktır. Baskınlara karşı tertiplenmiş ve hazır durumda bulunuyoruz. Şarkta genel seferberlik yapıp bütün kuvvetlerle yığınak yapılmadan kâfi emniyet zaten istihsal olunamaz. Onun için politik münakaşa sırasında hadiseleri vahim bir hale getirmiyelim dedik.

O zamandan beri İngiliz ve Amerikalılarla temastayız. Her iki devlet ve bilhassa İngilizler daha kat’i ve tereddütsüz olarak Rus isteklerini kâmilen haksız bulmaktadırlar. Türkler, haklı olarak efkârı umumiyenin tasvibine mazhar olacaktır demektedirler. Belki evvelâ Üçler toplantısında mesele konuşulacaktır. Bu meseleden de bütünlüğümüzle ve haysiyetimizle çıkmak ve Rus taleplerinden hiç birini yerine getirmemek ümidi fazladır.

Rusların bu taleplerini ortaya koymalarını[n] ne gibi sebeplere dayandığını ararken hayli zorluklara uğradık. Bu gibi diplomatik münakaşalar, Askerî harekâta hazırlık zamanında yapılacak şeylerdir. Ruslar taarruz edeceklerse her hangi bir hudut hadisesini veya gazete yazısını bahane etmeleri mümkündür. Mademki hazır olmalarına rağmen böyle bir harekete geçmediler o halde neden bu talepleri ortaya attılar ve böyle bir red cevabı aldılar.

Müttefiklerimize, aralarında böyle meseleler konuşulup konuşulmadığını sorduk. Yaltada Boğazlar üzerinde bir konuşma olmuş; Ruslar Montrönün tadilini ileri sürmüşler halbuki bu işler yalnız Rusya ile olmaz. Meselâ, Japonya da Rusya kadar ilgilidir.

Bir tahmine göre Ruslar, kendilerile iyi münasebetleri korumak arzumuzun ve memleket içinde bunu politik esas tutan bir fikir ceryanının bulunduğuna kanidirler. Ondan sonra memleket içindeki bazı görüşleri, meclis münakaşalarını ele alan Ruslar, bu gibi ağır şartları meydana kat’i olarak çıkarırlarsa Türk efkârı umumiyesine dehşet ve telâş salmak ve memleket içinde çöküntü yapmak suretile enternasyonal bir ihtilâta meydan vermeden ve silah patlatmadan arzularını tahakkuk ettirmeyi düşünebilirler. Rusların böyle bir düşünceye kapıldıklarını düşünenler çoktur ve esaslıdır. Türk efkâr[ı] umumiyesi Ruslarla olan vaziyetimizi, Avrupadan aks eden havadisler şeklinde gazetelerle esas mesele olarak oraya intikal ettirmişlerdir.

Bu vaziyet nasıl hal olunacak?

Bu vaziyet, bizim içten çökmemiz, ordumuzla, milletimizle merkezden vereceğimiz bir karara göre dişimizi tırnağımıza takarak sonuna kadar her şeyi göze alacağımız kanaati mevcut oldukça, biz bu işin içinden salimen çıkacağız. Meselenin esası budur.

Daha dün San Fransiskoda elli millet birbirinin toprak hükümranlığına riayet edeceklerine dair imza koymuştur.* Ertesi gün böyle bir hareket, bütün dünya efkârı umumiyesine meydan okumak demektir.

Şayet bir harekete tevessül ederlerse, milletimiz sonuna kadar müdafaa azmini gösterecektir. Bu suretle bütün dünyayı yanımıza almış oluruz. Böyle bir memleket herkesin sevgi ve sempatisini celbeder. Şimdiye kadar harici temaslarımızla aldığımız malumat, bize teminat verecek derecededir. Fakat bunda da fazla hayale kapılmamalıyız. Muharebeye girmemek için nasıl kılı kırk yardı isek diğerleri de öyle yapabilirler. İlk anlarda bizim yanımızda kimse bulunmadığı halde dahi gene dayanırsak bütün dünyayı yavaş yavaş yanımıza alırız.

Rusların uğradıkları bu kadar ıztıraptan sonra yeni bir macera aramaları ihtimali kuvvetli değildir. Esasen bütün milletlerin hayatı bir birine karşı daha elverişli fırsatlar aramakla geçer. Onlarda böyle yapabilirler.

Mesele ne kadar mühim olursa olsun, iş onun bütün ehemmiyetini kavramakta ve icap eden tedbirleri almakta zerre kadar tereddüt etmemektedir. Biz de böyle yapıyoruz. Sizlerin de bunları küçük rütbeli subaylara, erlerimize anlatmanız ve icap ederse muharebe meydanında Türk Milletinin bu kararını fiilen ispat etmeniz lâzımdır.

Uzun muharebe senelerinde bu cephede bulunan Ordumuz mütemadi yorgunluklar, zahmetler ve mahrumiyetler çekti. Siz böyle yaşadınız. Fakat, görüyorsunuz ki hazırladığınız hatlar, aldığınız tedbirler memleketimiz bir gün müşgül durumda kalır diye boşa çıkmamıştır. Millet, aydınlarımızdan bu yolda daha büyük anlayış göstermiştir.

Harbin altıncı senesindeyiz. İhtiyatlarımızı futbol maçına takım davet eder gibi kolaylıkla çağırdık. Senelerce durdular. Seslerini çıkarmadılar. Köylerinde de bu düşüncededirler.

Bütün Dünyanın paylaşılması, sulh muahedeleleri zamanıdır. Ne kadar sağlam durursak bütün pürüzlü meselelerden o kadar emniyetli çıkarız.

Bu zamanın muharebeleri, çok vasıta ister. Maddî vasıtaları, Ordumuzun şimdiye kadar görmediği derecede elde ettik. İhtiyaca kâfi midir? Bu kadar elde ettik. Bu vasıtaları sonuna kadar ehliyetle, namuskârlıkla kullanmak tek görevimizdir.

Hiç bir zaman hiç bir ordu{nun] bütün vasıtaları tamam olarak muharebe meydanına gitmemiştir. Bu fikri, subaylarınıza, erlerinize inandırıcı surette telkin etmelisiniz.

Büyük mücadele zamanları Orduyu en çok işgâl eden ve zihnini yoran noktalardan biri de memleketteki iç ceryanlardır. Hiç şüphe etmeyiniz ki Ruslar, geniş bir dahilî propaganda ile çalışmaktadırlar. Fakat umduklarını alamamışlardır. Üç beş kişinin şikâyetini dinleyerek memleket hakkında karar veriyorlar. Dertlerimizi biliyoruz. Dertlerimizi hep bir birimize anlatırız. Fakat memleket davası olunca dertop olur ve kendimizi koruruz. Memleket içindeki geniş münakaşalardan ve gazetelerin türlü istikâmetlerdeki yazılarının tesirlerinden kendinizi korumalısınız. Siz büyük rütbeli subaylar kendinizi koruyabilirseniz küçüklerinize de aynı fikri aşılıyabilirsiniz.

Biz, demokrasi hayatını bütün şartlarile temin edeceğiz. Bizim halk idaresi ve demokrasi idaresi olarak hiç bir eksiğimiz yoktur. Açık oturumlarla her şey memlekete karşı çekiştirile çekiştirile konuşulur.

Bir de parti meselesi vardır. Bence bir karşı parti memlekette teessüs etmedikce demokrasi cihazı tamamlanmış olmaz. Bu benim başvekilliğimden beri iltizam ettiğim bir cihettir. Yapamadık; bugün de yapamıyoruz. Benim edindiğim tecrübeler, politikada karşı parti ister şeklindedir. Fakat bunun sun’î olarak tesis etmenin faydası yoktur. Şimdi bugün kurulacak bir karşı parti, komonist olarak teşekkül eder. Bunun tehlikesi ise, yabancı devletin vasıtası olmasındadır. Buna mani olmak şartile karşı partinin faydaları vardır. Bizde karşı partiler fena şekillerde tecrübe edildi. Biz Türkler söze ve küfüre tahammül edemeyiz. Katil vak’alarının çoğu bu yüzdendir. Nasıl alıştıracağız. Bunun pratikten başka vasıtası yoktur. Demek ki gerek matbuatta ve gerekse mecliste konuşurken ölçüyü kaçırabiliriz. Bu, zamanla efkar[ı] umumiyenin telkin ettiği kaidelerle bir ölçüye varacaktır. Cemiyetin bu ölçüyü içinde yuvarlanarak kendi kendine bulmasından başka çare yoktur.

Bizim bu iç konuşmalarımızda memleketin seçkin bir sınıfı olan sizler mühim mevki tutuyorsunuz. Hadiseleri soğuk kanlılıkla karşılar ve bunların hepsinin sözden ibaret olduğunu görürseniz her şeyi atlatabiliriz. Olgunluk olmadan siyasî çekişmelerde münekkitler bütün söylediklerinin tatbik ve tahakkukunu isterler. Halbuki teklifleri oya konduktan sonra her şey biter. Hatta eskiden istekleri olmayanlar memleketi ayaklandırmağa kalkarlardı. Bütün memlekette şu veya bu hadisenin çıkması yok gibidir. Çıkacak olursa derhal hakim oluruz.

Meclis münakaşalarından hiç endişe duymuyorum. Ölçüyü kaçırırlarsa bir kanun sevkederek hepsini yatıştırabilirim. Böyle bir çok hadiseler geçirdik. Zorba hükümet devri geçmiştir. İçeride ve dışarıda her hususta haysiyetini korur bir hükümet, kuvvetli demektir.

Harp içinde komonist devletten Amerikasına kadar bütün vatandaşların istihkakı tayine bağlanmıştır. Geçen harpte de böyle yaptılar. Bu harpte daha geniş ölçüde tatbik ettiler. Bunun yapılması için iki şart lâzımdır.

1 – Geniş teşkilât

2 – Büyük stok.

Almanya 933 de iktidara geldi. Altı sene stok yaptı. Bütün Avrupayı istila etti. Yalnız Almanlara baktı. Ve şöyle böyle idare edebildi. Rusyada tatbik etti. 917 de başladı ve harbin sonuna kadar böyle devam etti. İngiltere ve Amerikada denizlere hakim olduğu halde gene böyle harekete mecbur kaldı. Bütün bunlara rağmen gene her tarafta karaborsa aldı yürüdü. Biz bu harbin başında 939 da işe bu tertiple başladık. Hiç bir şeye dokunmayalım dedik. Fakat Hükümet yavaş yavaş her şeye el koymaya başladı. Bu suretle bir çok şeyler karaborsaya intikal etti. Herkes nameşru bir ticarete saptı. Daha iyi teşkilât yapabilirdik. Fakat buna öldürmekle çare bulunmaz. Bir hakikat meydana çıkmıştır. Fiatı tutmak ve mahsule hakim bulunmak, yalnız köylü mahsullerinde mümkün olmuştur. Köylü piyasaya mahsulünü çıkarmadı. Çıkarmayınca biz de nakletmedik. Mahsulü uzun müddet dayanamayınca büyük kısmını hükûmet fiyatına vermeğe mecbur kaldı. Buna mukabil biz köylüye muhtaç olduğu diğer maddeleri eski fiyatları üzerinden veremedik. Köylü fena vaziyete düşecekti. Pahalılık doğuracağını bilmemize rağmen köylü mahsulünü de serbest bıraktık. Bu ise sabit gelirlileri müşkül duruma düşürdü. Bugün bir milyon ton buğday stokumuz vardır. Bunu yukarıdaki tertiple ve yüksek fiyatla temin edebildik. Köylü bugün 939 dakinden daha iyidir. Bunun içindir ki istediğimiz gibi vergiyi ve askeri alabiliyoruz. Bunun aksi olduğu zaman ise memleket öyle bozulmuş bir vaziyete düşerdi ki Anadolunun bütün dağları, bozgunluk, bezginlik, can düşmanlığı yuvaları halini alırdı.

Halimde ve sözlerimde hiç bir endişe, ümitsizlik ve çaresizlik his etmiyorsunuz. Çünkü ümitsiz değilim; çaresiz değilim.


 

 

 

İstanbul Dolmabahçe Sarayındaki Bir ToplantıdaTürk–Sovyet İlişkileri, ABD ve İngiltere ile İlişkiler, Çok Partililiğin ve Basın Hürriyetinin Gerekliliği ve Pahalılık/Piyasadaki Ürünlerin Fiyat Ayarları ve Paranın Durumu ile İlgili Verilen Söylev[25]

 

Bir iki gün için İstanbul’a geldim, bu fırsattan istifade ile İstanbul’da seçkin arkadaşlarımla devletin iç ve dış politikasını konuşmak isterim.

Son zamanların hadiselerini biliyorsunuz. Rusların bize karşı muayyen taleplerile karşı karşıya geldik. Mesele esasen beş altı aydan beri konuşuluyordu. Arada iyi münasebat tesisi için konuşmalar vardı.

Arada yirmi senelik dostluk muahedesinin feshi için, yeni şartlara göre yeni muahede yapmak lâzım diyorlardı. Bu talebi iyi yürekle karşıladık. Hakikaten yirmi seneden beri şartlar değişmiştir. Yeni vaziyetler üzerine tekliflerinizi dikkatle ve iyi niyetle karşılayacağız dedik.

Teklifi kim yapacak, söze kim başlıyacak?

Biz, fesheden sizsiniz, yeni şartları siz bildirin [dedik].

Onlar, yeni şartları siz teklif edebilirsiniz diyordu. Anlaşılıyordu ki dillerinin altında bir şey var, bize söyletmek istiyorlardı. Ne teklif etsek daha fazlasını istiyecek bir usul tutturacaklardı.

Evvelâ resmî bir taahhüt olmaksızın sefirler arasında hususî görüşmeler devam etti. Yeni bir muahede hatta ittifak muahedesi sözü sefirler arasında geçerken, Molotof’la bizim sefir arasında söz açıldı.

Molotof: Bir ittifak muahedesi için evvelâ iki memleket arası pürüzlerinin kaldırılması, yani:

1) 1921 Kars muahedesinin tadili.. Bu muahede, Sovyet devletinin zaif zamanında bir takım arazi değişikliği yaptı. Ermenistandan alınan arazi haksızlığını tamir etmek lâzımdır, dedi.

Biz: Sizin zaif zamanınızda değil, bizim zaif zamanımızda, ikimizin rızası ile yapılmış, eski bir haksızlığın tamiri idi; konuşamayız dedik.

Molotof: Pek âlâ bir tarafa bırakalım [dedi].

Hal mi ettik? Hayır açık bırakıldı. Hallolmadı.

İkinci meseleye geçelim. Karadeniz emniyeti Rusya için büyük bir ehemmiyettedir. Karadeniz için tehlikeli, endişeli günler geçirdik; âti için emniyet, hayatî ehemmiyeti haizdir, dediler.

Mesele nedir?

Almanya, İtalya dirilebilir. Türklerin hüsnü niyetine eminiz. Amma imkânları yok. Akdenizden gelecek ciddî tecavüzlere karşı Karadeniz emniyetini sağlıyacak kudret lâzımdır.

Bu harpte endişeleriniz tahakkuk etmedi. Biz müdafaa kudretimizi ispat ettik. Vesait noksansa parasını veririz, temin olunur.

C: Ancak böyle büyük müdafaalar için sulh zamanında iyi hazırlık ve tecrübe ister.

Ne demek istiyorsunuz? Sulhte üs mü? Hayır aslâ mevzuu bahs olamaz.

Ya harp zamanında?

İki devlet müttefik olursa Genel Kurmaylar müşterek müdafaa tertiplerini konuşur, şimdiden bilemem.

3) Montrö mukavelesinin tadili.

Zamanla tadili konuşulabilir.

Evvelâ ikimiz konuşalım, sonra haber verelim.

İngiltere ile biz müttefikiz siz de müttefiksiniz. Nasıl ayrı konuşulur. Âkitlerle hep beraber konuşacağız. Biz Boğazların emniyeti işine kendi bakımımızdan iştirak ederiz.

İkinci müzakerede aynı noktai nazarları tekrar ettiler. Diğer tali meseleler vardır ki ayrıca teklif edeceğiz dediler.

Canımızı vererek ittifak muahedesi yapamayız, dedik.

Misal getirdiler: Polonya ile böyle yaptık, pürüzlü işleri kaldırdık, sonra sağlam dostluk ve ittifak muahedesi yaptık. Sizinle de öyle yapalım dediler.

Hayır istemeyiz, dedik. Çünki adamların daima daha esaslı ve ağır talepleri bulunduğuna karar verdik.

Acep talepler derhal askerî bir hareket[in] arifesi midir? Çünki bunlar ancak askerî bir hareket vesilesidir. Bu safhayı önlemek için kısmen seferberliği ciddî düşündük. Mesele, enternasyonal politik sahaya geçeceğinden bu sahadan çıkmasın diye bu seferberlikten vaz geçtik. Ruslara haber vermeksizin İngiliz ve Amerikalılarla temas ettik, konuşma halindeyiz.

İngilizler bize hiç bir sitem yapmaksızın hareket hattımızı tasvip etti.

Amerikalılar, ittifakımız olmadığından bitarafane ve askerî ihtilât olmıyacak şekilde çalıştılar. Tahminim bu mesele Üçler Konferansında başlıca konu olacaktır.

Meselenin şimdiye kadar olan ihtimalleri gölgede bırakacak kadar ağır olduğunu takdir ediyoruz. Karşı taraf hakikaten mücadeleye karar vermiş ise, ne kadar büyük kuvvetleri olursa olsun bu hayatî meselemizde memleket varlığını müdafaa için katî karardayız.

Gerek moral gerek hukuken hak bizim tarafta, bütün haksızlıklar karşıdadır. İngilizlerle, Amerikalılarla olan vaziyetimiz ümit vericidir.

Evvelâ mücadele açılması ihtimali:

Moral ve hak bir tarafta olarak nispetsiz kuvvetler arasındaki bu mücadelede muvaffakiyet ihtimali milletçe gösterilecek metanete ve askerî sahada fedakârlık ve mücadele azmine bağlıdır. Gerek politik gerek diğer hazırlıklara rağmen milletçe çözülme olmaz, sonuna kadar varlığını muhafaza için mücadele azmi olursa, bize muahede ile bağlı olanlar yanımızda olmasalar bile yavaş yavaş bize dönerler.

Meselenin silâhlı mücadeleye girmeden halli ihtimali yok değildir; politik yoldan başarılı bir surette halledilmesi de mümkündür. Gerek çarpışma ile gerek politika mücadelesinden meselenin haysiyet ve şerefimizle hallinde kuvvetli ümitteyim.

Reddimiz karşısında askerî harekete derhal geçmek niyetleri yoksa bu talebi niye yapmışlar? Bu sefer politika yolu ile hallolunsa bile daha müsait zamanı ve fırsatı bekliyecekler. Amma biz de daha iyi zamanı bekliyeceğiz. Haklı olduğumuz için politik[a] yolu ile halletmek çaresine bakacağız; şimdiye kadar bu şekilde bir çok başarılar elde edilmiştir. Almanlar ve İtalyanların da bize karşı türlü hesapları vardı ama nerede kaldı? Rusların da bu meseleyi bilerek ihtiyatlı hareket edecekleri varittir. Rusların politikaları böylece daha ziyade nazarımızda açıklanmış olmakla beraber ilerideki fırsatları bekliyecekleri hâli, beni ve bizim milletimizi huzurdan mahrum etmez. Ancak ona göre bir takım politik ve askerî tedbirleri icabettirir.

Dikkati celbeden nokta: Derhal harekete başlamıyacaklarsa bu zamir ve fikirleri şimdiden ortaya atmak neden? Her hangi bir gazete polemiğini bahane edebilirdi. Asıl göze çarpan cihet silâh patlatmadan bir tazyik altında, bu memleketi çözüntüye sevkedebilir miyim, idi. Bu memlekette Ruslarla iyi münasebet ve dostluk politikası lâzımdır, diye cereyanlar vardır. Son zamanlarda belki zaif bir hükûmet idaresi fikri bu şartlar altında onlara ümit vermiştir. Memleketin içeri idaresinde nesinden ümitlenmişlerdir. Tafsil etmeğe çalıştığım bu vaziyeti arkadaşlarımın iyi kavramasını isterim. Almanya harbi bittikten beri matbuatımızın hâlinden mi ümitlendiler? Garp anlayışı ölçüsü ile bundan ümitlenecek bir şey yok amma, bu memleket bu kadar söze bu kadar tahrike dayanmaz, kanaatine düşmüşlerdir. Hakikatte biz söze çok dayanamayız. Ancak biz medenî bir milletin, memleketin dayanacağı kadar söze dayanmamıza alışmak lâzımdır.

Matbuatın bu tarzda söylemesi ve hükûmeti tenkitleri artık kaldırılmıştır cevabını değil; bunlar serbest bir matbuatta ve hükûmetin millet karşısında kendisini koruyabileceği tam bir murakabedir, diyeceğim. Bununla, memleketin zaif olmadığı, kudretsiz ve kuvvetsiz bulunmadığı kanaatini içeride ve dışarıda göstereceğiz. Biz bu tenkit hayatına alışacağız.

Meclis münakaşaları son zamanlarda sert oldu. Bunlar garp âlemine bir çözüntü manzarası verdi. Beş on kişi hükûmete karşı söylediler; hükûmete itimat reyi vermediler. Amma biz tasavvur ettiğimiz demokrasi hayatını tesis edersek bu beş on, belki yüz kişi olacak ve itimat reyi vermiyecek. Bu memleketin zaiflik tesiri yapan Asyaî, iptidaî manzarasıdır. Zaifliği yapan beş altı kişi itimat reyi vermez; rey verilir, mesele kapanır, bitti. Üç yüz ellisi beyaz, altısı kırmızı rey verir. Amma bitmeyip gene kürsüye çıkarlar: bitmedi biz reyimizi kullanacak adam değiliz. Beyaz rey verdik amma rey ver dediğin zaman verdim, fakat şurası burası da düzelse... Elbette daha iyi olur amma imkân şimdilik böyle ve bu kadar. Avrupa buna bir bozgunluk vasfı verir. Bizim anlayışımız, Ruslardan bu kadar ağır talepler alacağımızı düşünmiyerek her şey bitmiş gibi, hareket ettik. Manzara: Bu memleket, şiddetli talepler, darbeler karşısında itidal ve sinirini kaybederek çözüntüye uğrar zannettiler. Aksi meydanda olmasına göre demek ki gördükleri[nin] hepsi yanlıştır, hükûmet kuvvetlidir, bir çözüntümüz yoktur. Baştan aşağı demir gibi bir irade ile memleketin kudretini yükseltmek için her türlü kuvvete malikiz.

Birinci dersi verdik. Hükûmet kuvvetli, konuşmalar serbest, vatandaşlar arasında olur, amma yine [der]top olup müdafaa için her kuvvete malikiz. Hatâ ve hadiselerden istifade ile ilerisi için yeni safhalara hazır olunur.

Bir memleketin meseleleri hiç bir zaman bitmez. Ve esaslı ileriletici tedbirler almak için sâkin zaman beklemek olmaz. Çünki gaile daima olur. Yapıcı, müspet olarak devam edeceğiz. Demokratik halk idaresi sisteminde gelişmekte durma, gerileme yok.

Vaziyeti objektif mütalaa edersem, demokratik idare eksiğimiz:

Basın serbestçe konuşabilip yazabildikten sonra             

Mecliste karşı parti.

Bu olmadıkça demokrasi hayatımızda eksik vardır. Mazide tecrübeler yaptık, muvafık olmadık. Olsa idik demokratik manzaramız şimdi daha iyi olurdu. Karşı parti olsaydı amma, demokrasi, İngiltere Fransaya yine benzemezdi. Amerika demokrasisi de bunlara benzemez. Hatta Çörçil, Makdonald demokrasileri [Churchill, Mc Donald demokrasileri] de benzemez. Puankare’ninki [Puancaré’ninki] hiç benzemezdi. Her memleket, kendi bünyesine göre tedbirlerini alır, demokrasi yapar. Çünki demokrasi bir klişe değildir. Biz bu tekâmülü yapacağız, tedbirleri alacağız. Ben şimdi bunu sunî olarak yaratmak taraftarı değilim. Zaman ile bu gelecektir. Mecliste de böyle bir partiyi himaye ederim. Yalnız kökü bir ecnebi devlete bağlı olmamak şartiyle; amma Ruslara tâbi bir teşekkülü kuracaklar, bu olmaz. Amma parti yapacağız diye geçen sene meydana çıkan ırkçıların yaptığı gibi bir işe girişerek kendimizi aldatacak ahmaklardan değiliz.

Eh, şimdiye kadar parti tecrübeleri muvaffak olmadı. Ne kadar senede olur, bilmem. Yolu açık bırakacağım; ben varken ben, yoksam benden sonraki yapar. Yakın zamanda yahut önümüzdeki seçimde olur; bir gün teşekkül eder. Bir karşı parti bulunmasından daha tehlikeli haller geçiriyoruz. Meclis içinde bir hizip teşekkül ediyor.. Mecliste bir karşı partili hükûmete daha fazla mı söylerdi? İş başındakilere her şeyi söylediler. Yalnız hırsız diyemediler. Tek mevzuları: Pahalılık. Bu, hakikaten vardır. Aydınlar, aylıklılar, geliri mahut olanlar ıstırap çektiler, kâfi gıda alamıyanlar var. Bundan müteessir olunur. Sükûnetle bir ilmî etüt yaparsak pahalılıktan hükûmete itaba mahal yoktur. Harbin altıncı senesini bitiriyoruz. Bunu geçen ve bu harpte dünya devletleri de çektiler: Para çoğalır, istihsal bozulur, enternasyonal ticaret bozulur. Mahsulü ele almak ve zarurî ihtiyaçlara göre vatandaşa tevzi icap eder. Ruslar, Almanlar, İngiliz ve hatta Amerikalılar böyle yaptı. Biz niçin yapmadık?

İhtiyaca göre tevzi geniş bir teşkilât işidir.

Stok meselesidir.

Fabrikalar mamullerine el kor, dışarıdan mal getirir.

Almanlar 1933 – 1939 harp hazırlığını yalnız topla değil ambarlarını her şeyle doldurmakla yaptılar. Ruslar 1917 de başladılar. İngilizler deniz ellerindedir. Çörçil’in bir nutkunda söylediği gibi İngiltere adası en büyük stokunu bu harpte yaptı. Almanyada balta, Rusyada fırına rağmen gene kara borsa oldu ve binlerce insan öldürüldü.

Rahmetli Dr. Saydam bizde tayınla tanzim ihtimalinden çok sakınırdı, nihayet bu işe başladı. Stoklar ve mahsullere el koymağa başladı; yalnız şehirleri düşündüğü halde her şey piyasadan kalktı. Kâfi mahsul var ama el konduğu için kaçıyor deniyordu. Bu sistemin bizde tatbik tecrübesi ehemmiyetli bir facia ihtimalini gösterdi. Çiftçi mahsulüne buğday 10 – 15 kuruş derken onun muhtaç olduğu şeyleri veremedik. O, senesi içinde mahsulü nakil vasıtası ile paraya çevirmeğe mecburdur. Piyasaya çıkarmadı. Eşek sırtında taşıyamazdı. Biz de nakletmedik. Hükûmetin göstereceği yere ve fiyata razı oldu. Çiftçi ekmeğe başladı. 40, 60, 80.000 ton buğdayı dışarıdan getirtmeğe mecbur olduk. Tanzim edelim deyince bir tarafta tesir yapıyor, bir tarafta yapamıyorduk. Devam etseydik çok daha büyük sıkıntı olacak çiftçi –memleketin büyük kütlesidir– dört kat daha sefil olacaktı. Tecrübeli arkadaşlarım çiftçi 1939 dakinden daha muhtaç ve daha sefil değildir diyorlar; bu bir netice değil midir? Istırap şehir, ve aydınlara düşmüştür. Güdümlü politikada devam edeydik büyük kütle zarara uğrardı. Altı senedir büyük ordu besledik. Askere gel git diyoruz. Muntazaman oluyor. Vergi istiyoruz veriyor. Ne vakitten beri böyledir? Çünki büyük kütle sefalette değildir. Yoksa o da halsiz ve düşman olacaktı. Ne gel dediğin zaman gelecek ne de gidecekti. Yarın Rusya ile muharebeye tutuşursak bugünki hâl ile başlamak nerede, yüzde yetmişi düşman bir kütle ile girmek nerede.

Pahalılık:

Diğer yerlerde yüzde 60 yüzde 70 iken bizde niye böyle oldu? Şehirli ve köylü, bütün vatandaşların ihtiyaçlarını devlet eliyle tevzie tâbi tutamadık. Bu suretle memlekette bir pahalılık yarattık, yapılacak hiç bir tedbir yoktur, pahalılık mukadder ve tabiîdir. Tanzim politikasında devam ve sebat etmedik, bunun neticesidir. Pahalılığı hoş görüp beni teşvik fikrinde zannetmeyin. Bununla mücadele tabiîdir. Pahalılıkla ve muhtekirle uğraşmak tedbirleri vardır. Bu zaviyeden görürseniz işi daha tabiî görmeli: Altı seneyi doldurduk. İşin sonudur. Ticaret açılırsa yeniden iktisadî nizam olur.

Para düzelir mi?

Bütçe bir milyar; yeniden iki yüz milyon olur mu? Her şey nisbîdir; bir yeni şekil alır. Eski harpe de kağıt lira gösterilir ve (5 liraya altın iken) ne olacak derdik. Ona göre fiyatlar tertip olunur..

1936 – 1937 de hayatımız çok pahalı paramız çok pahalı idi. Sonra dolar, İngiliz [Sterlini], frank düştü; bizim para en pahalısı idi. O zaman hükûmetlerden mütehassıslar getirdik, fennî tedbirler arattık. Çocukluğumdan beri hayat pahalıdır. Yeni tedbirler bulamıyacağız zannetmeyin. Yalnız bunu politik bir gayret olarak ele alırlar. Rusyada böyledir: Ayrı dükkanlar vardır; parası olanlar her şeyi alır. Yani güdümlü ekonomi yapanlarda, Almanyada balta, Rusyada fırına rağmen kara borsa yaşamıştır.

Haricî ve dahilî meseleler:

Bu izah ettiklerim samimî olduğumuzu gösterir sanırım. Her meseleyi çırılçıplak anlattığım muhitlerde bütün arkadaşlarımın memlekete hizmet için ellerinden geleni yaptığını görüyor, güveniyorum. Serbest konuşma yolunda yürürken memlekette bir takım 31 Mart, Şeyh Sait gibi hadiseler çıksa bile görür, hemen önleyici tedbirler alırız. Ve buna bugün için kadiriz. Çünki memlekette yetiştirdiğimiz kuvvetli bir ordumuzun mevcudiyeti de bunu ispata kâfidir. Altı senedir cihanda en büyük devletlerin hesaplaştığı devrede şimdiye kadar selâmetle çıktık. Belki şimdi en tehlikelisidir. Millet olarak kendimizi tanıttıracak ve saydıracak manevî kuvvete malik olarak şerefimizle vazifemizi yaparak mücadele ile veya çetin müzakere ile bundan da çıkacağız. Amma her şeyin üstünde manevî kuvvetimiz ne kadarsa o kadardır. Hak ve insanlık bakımından bütün dünyaya karşı millet içten çökmesin, bozulmasın, hariç tesirile bir aşağılık göstermesin, işin içinden çıkarız. Yoksa, o bir nutuk verecek; biz çökeceğiz. Asla. Bir tortop olur müdafaa ederiz. Millet büyük varlık ve fedakârlığını gösterdikçe hükûmetin şerefle namusla her şeyden çıkacağına eminim. Sözlerim samimî, ciddî ve ruhî ümitlere müstenittir. Arkadaşlarımın bu duygularımı paylaşmalarını isterim. Buradaki arkadaşlarımla resmî, ayrı bir makam sahibi olarak değil, sizinle birlikte ve aynı mecliste memleket davasını düşünen bir arkadaşınız gibi söylüyorum.

Bu Rus meselesi gazetelerde yayınlandıktan sonra hükûmet niçin efkârı umumiyeyi tenvir etmez? diye bazı tenkitler oldu. Nazarî olarak bu haklıdır. Başlıca sebep budur: İki devlet arasında Molotof’la Türk Sefiri her şeyi söylediler; amma Rus hükûmeti resmi bir vaziyet almamıştır. Rusların bir nota verdiği yazıldı, amma Rus Sefiri Hariciyeye giderek böyle bir notayı tekzip etti. Bu vaziyette eğer adamlar etrafı yoklıyarak, Müttefikler* arasında veya bütün dünyaya karşı bir sondaj ve araştırma yapıyorlarsa bunu bir an evvel tamir edilmez resmî bir sahaya dökmekte bir menfaatimiz yoktur. Söylerdin söylemedin. Ondan sonra vesikalar ibrazı haline sokmadık. Fakat bunu bir teklif olarak kabul etmek mecburiyeti ile müteyakkız bulunmalıyız. Lâzım olan: Vatandaşların tehlikeyi benim bildiklerim kadar bilmesidir. Yarın asker toplanır, fazla vergi alınırsa tabiî millet ve vatandaşlar bunu anlıyacaktır. İşte o zaman hükûmet te böyle vaki olacak bir hali nazara alarak millete bildirmeğe mecburdur. Memlekete karşı olan vazife yapılmıştır.

Onun için hükûmet resmî beyanattan imtina etmiştir. Yeni Sefir Hariciyeye geldi, konuştu, ne çıkar dedi, Ermenistan küçüktür. Mesele bitti mi? Hayır. Mevcuttur; bu kadar. Demek ki bu adamlar oyun yapıyorlar.

İtimat ettiğim, yakın arkadaş saydığım yüksek heyetinize beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

 

 

 


ABD’nin Bağımsızlık Yıldönümü Dolayısıyla ABD Başkanı H. Truman’a Gönderilen Mesaj[26]

 

Ekselâns Harry Truman

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı

Washington

Amerika Birleşik Devletlerinin istiklâl yıldönümü olan bugün, size, Bay Başkan, en hararetli tebriklerimi sunmakla bilhassa zevk duymaktayım. Ekselânslarının şahsi saadeti ve büyük dost Amerikan milletinin refahı hususunda en samimi temennilerde bulunurum.

İsmet İnönü

 

 

 


Ereğli Limanının Yapımına Başlanması Dolayısıyla Bayındırlık Bakanı Sırrı Day’ın Mesajına Verilen Yanıt[27]

 

Bay Sırrı Day

Bayındırlık Bakanı

Limanlar dâvasına Ereğli’de başlandığını müjdeleyen telgrafınızı sevinçle okudum. Bayındırlık elemanlamızın bu büyük işi de diğer emsali gibi tam başarı ile sona erdireceğine güvenimiz kesindir.

İsmet İnönü

 

 

 


14. İzmir Fuarının Açılışı Dolayısıyla Ticaret Bakanı Raif Karadeniz’in Mesajına Verilen Yanıt[28]

 

Raif Karadeniz

Ticaret Bakanı

İzmir

On dördüncü İzmir Fuarının açıldığını bildiren telgrafınızı sevinçle aldım. Türlü güçlükler içinde değerli bir geleneğin devamını sağlamış bulunanların başarılarını kutlarken, ekonomi hayatımızın canlılık ve neşe örneği saydığımız bu güzel eserin İzmir şehrine ve aziz yurttaşlara bu yıl da mutlu bir refah kaynağı olmasını dilerim.

İsmet İnönü

 

 

 


30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kazım Orbay’a Gönderilen Mesaj[29]

 

Orgeneral Orbay,

Genelkurmay Başkanı

Zafer Bayramını size ve yüksek komutanızda bulunan kara, deniz ve hava ordularımıza yürekten kutlarım. Vatanımızın şan ve şerefle dolu olan varlığının korunması vazifesini emanet ettiğimiz ordularımıza güvenimiz ve sevgimiz her zamankinden daha sağlam ve engindir.

İsmet İnönü

 

 

 


30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Başbakan Şükrü Saracoğlu’na Gönderilen Mesaj[30]

 

Ankara/30 Ağustos/1945

Şükrü Saracoğlu

Yüksek Başbakan

Zafer Bayramını size ve yüksek Başkanlığınızdaki Cumhuriyet Hükûmetine yürekten tebrik ederim.

Şanlı ordumuzun kudretini arttırmak için Cumhuriyet Hükûmetinin sarfettiği gayretleri şükranla yâdederim

İsmet İnönü

 

 

 


4. Genel Nüfus Sayımı Hakkında İstatistik Genel Müdürü Celal Aybar’ı Kabulde Verilen Demeç[31]

 

Bu yıl yapacağımız dördüncü sayımdır. Her sayım, bize matematik olarak bir çok hakikatler öğrettiğinden cumhuriyet hükûmetlerinin çalışmalarına ve yeni tedbirlerine feyizli bir [şekilde] yardımcı olmuştur. Sayımın doğru olması esas hedeftir. Bu neticeyi, birinci derecede memleketin bütün köşelerinde ve milletin bütün tabakalarında sayım işine ciddi bir vatan vazifesi göziyle bakılması sayesinde elde edebiliriz. Geçen her üç sayımda daima bir ilerleme kaydettik. Bu sayımda halkımızdan daha ileri bir ilgi göreceğimizi kuvvetle ümit ediyorum.

İşin nazik tarafı, idare makamlarınca yapılacak hazırlıkların daima daha iyisine ihtiyaç olmasıdır. Nasıl olsa sayım makinesinin işliyeceğini zannetmenin bizi az dikkate ve bazı hazırlıkları ihmale sevketmesinden sakınırım. Ulaştırma vasıtalarındaki darlıkta evvelden iyi düşünülmüş tedbirlere lüzum gösterir. Bunun için valilerimizin ince düşünmeleri, ve meseleyi en ufak derecede mühimsememezliğe [mühimsemezliğe] uğratmamaları için kendilerine tedbir almakta yardım edilmesi lâzımdır.

İstatistik Genel Müdürümüzün bu sene yeni bir muvaffakiyet eserini elde edeceğimizi düşünerek seviniyorum. Fakat asıl muvaffakıyet valilerimize ve kaymakamlarımıza ait olacaktır.

Herhalde idare âmirlerimiz için de, beş senedir beklediğimiz yeni sayım işinde eksikli ve iyi hazırlanmamış hiçbir bölge bırakmıyacaklarına emin olmak isterim. Henüz daha bir buçuk ay kadar vaktimiz vardır. Bunu verimli olarak geçirmemizi dilerim.

 

 

 


Türkiye’yi Ziyaret Eden Irak Kral Naibi Abdullah’ın Onuruna Verilen Yemekte Yapılan Konuşma[32]

Altes,

Memleketimizin sevgili komşusu ve yakın dostu necip Irak devletinin niyabetini güçlü ellerinde tutan zatı fahimanelerini Türkiye Cumhuriyetinin başkentinde bu akşam aramızda görmekle duyduğum sevinç çok büyüktür. Zatı fahimanelerine Türk ulusu namına hoş geldiniz demekle bahtiyarım:

Altes,

Geçen nice yüzyıllar zarfında bağrında bir çok medeniyetler yaşatmış bir dünya parçası üzerinde kâin her iki memleketimiz, üstünde yaşadığı topraklardan aldığı medeniyet feyzi ve tarih boyunca olaylardan aldığı siyaset dersinden milletlerin refah ve saadet kaynağının yekdiğerine hürmet ve aralarında iyi ve samimi geçimde mündemiç olduğunu öğrenmiştir.

İşte bu sade ve en insani kaideleri düstur edinmiş olmalarındandır ki uzun bir müşterek muaşeretin kardeş kıldığı Türk ve Irak milletleri birbirine tam ve mutlak bir itimat havası içinde bugünkü mesud,  sağlam ve pürüzsüz dostluğu idrâk etmişlerdir.

Türkiye cumhuriyeti güzel ve sevgili komşusu Irak’ın refah ve taalisi uğrunda sarfettiğiniz değerli çalışmaları büyük alâka ve muhabbetle takip eder ve Irak milletinin bu yolda katettiği mesafeleri ve istihsal ettiği neticeleri hakiki bir sevinçle görür. Bütün varlığını ve kudretini memleketinin ve milletinin saadetine ve yükselmesine hasr ve insanlık davasına elinden geldiği kadar hizmet etmekten başka hiç bir gayesi olmıyan Türkiye cumhuriyeti aynı yüksek şiarı asil komşusu Irak’da da müşahede etmekte ve bundan dolayıdır ki, ötedenberi hissen yakın bulduğu memleketinizle kendisini milletlerarası işbirliği alanında bir kat daha yakın görmektedir.

Kuvvetli seciyesi, yüksek milli ve insani idealleri sayesinde genç ve dinç Irak devletinin Yakın Şark’ın mühim sulh ve müsalemet âmillerinden ve insanlık dâvasının en samimi hâdimlerinden biri olduğu şüphesizdir.

Altes,

Bugün burada necip şahsiyetinizde tecessüm eden dost ve kardeş Irak milletine kalbimden gelen bütün refah, saadet ve selâmet temennilerini izhar ederken haşmetlu Irak Kıralı majeste ikinci Faysal’ın sıhhat ve afiyetine kadehimi kaldırmak ve zatı fahimanelerinin sıhhat ve saadetine içmekle mutlu bir şeref duyuyorum.

 

 

 


13. Dil Bayramı Dolayısıyla TDK Genel Sekreteri Hasan Reşit Tankut’a Gönderilen Mesaj[33]

 

Hasan Reşit Tankut

Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri

Ankara

Türk Dil Kurumunun on üçüncü bayramı, Türk milletine kutlu olsun. Dolgun verimi ile bugünü sevinç ve kıvançla kutlamamızı sağlıyan kurumun bilgin ve feragatlı üyelerine sevgi ve selâmlarımı sunar, kurumun yüksek ülküsüne başarı ile ulaşmasını dilerim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 


 Ankara Tıp Fakültesinin Açılışında İlk Dersi Dinledikten Sonra Şeref Defterine Yazılanlar[34]

 

Ankara Tıp Fakültesinin ilk dersini dinlemekle bahtiyar oldum. Bugünü hayatımın kıymetli bir hâtırası sayacağım.

19. 10. 1945

İsmet İnönü


 

 

 

 

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Ulusa Sesleniş[35]

 

Vatandaşlarım,

Cumhuriyet yıldönümünü hepinize kutlarım. Cumhuriyet Bayramını, kadın ve erkek, bütün vatandaşlarıma benim en iyi dileklerimi söylemek için bir fırsat sayarım.

Memleketin iç durumu, bir çok sıkıntılarımıza ve darlıklarımıza rağmen ilerleyen azimli bir milletin halini gösteriyor. Milletimizin vatanseverliği ve sağduyusu, türlü akımlar ve aldatma oyunları içinden memleket ve millet için selâmet yollarını ayırdedecek sağlamlıktadır. Memleketin dış durumu, bütün birleşmiş milletler gibi, barış ülküsünün dünyada kazanacağı üstünlüğe bağlıdır. Herhalde, sağlam bir millet bünyesi, dışarda memleketimizin iyiliğini istemiyeceklerin ümitlerini kıracaktır.

Ordumuzdan ve izleyicilerimizden şimdi bu meydanda aramızda bulunanları samimi duygularla karşılarken, kadın erkek, bütün vatandaşlarıma da sevgilerimi ve [iyi] dileklerimi yolluyorum.

 

 

 


Türk Tarih Kurumu Genel Kurulu Dolayısıyla Kurum Başkanı Şemsettin Günaltay’ın Mesajına Verilen Yanıt[36]

 

Sayın Şemsettin Günaltay

Türk Tarih Kurumu Başkanı

Sivas Milletvekili

 

Yıllık toplantı münasebetiyle Türk Tarih Kurumu Genel Kurulunun asil duygularına yürekten sevgi ile teşekkür ederim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 


Türkiye Harp Malülleri Birliği’nin 6. Kongresi Dolayısıyla Kongre Başkanı Naci Eldeniz’in Mesajına Verilen Yanıt[37]

 

Sayın General Naci Eldeniz

Harp Malûlleri Birliği

Kongre Başkanı

 

Kongrenin asil duygularına teşekkür eder, Birlik üyelerine sağlık, esenlikler dilerim.

İ. İNÖNÜ

 

 

 


Türk Basın Birliği Kongresi Dolayısıyla Kongre Başkanı Hüseyin Cahit Yalçın’ın Mesajına Verilen Yanıt[38]

 

 

Bay Hüseyin Cahid Yalçın

Türk Basın Birliği Kongre Başkanı

Ankara

Kongre üyelerinin asil duygularına teşekkür ve basın mensuplarına başarı dileklerimin iletilmesini rica ederim.

İsmet İnönü


 

 

 

 

Halkevlerinin 14. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Gelen Kutlama Mesajlarına  AA Aracılığıyla Teşekkür[39]

 

Cumhurbaşkanlığı Genel Kâtipliğinden:

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Halkevlerinin 14 üncü yıldönümü münasebetiyle yurdun her yanından aldıkları kutlama tel ve yazılarından çok mütehassis olmuşlardır. Halkevleri ve odaları mensuplarına daima artan başarı dilekleri ile teşekkürlerinin iletilmesine Anadolu Ajansını memur etmişlerdir.

 

 

 


İkinci İnönü Zaferinin 25. Yıldönümünde Ankara Halkevi’nde Yapılan Tören Dolayısıyla Halkevi Başkanı Ferit Celal Güven’inMesajına Verilen Yanıt[40]

 

Telgrafınızdan mütehassis oldum. Aziz yurttaşlarımın asil ve ince duygularına yürekten teşekkür ederim.

İ. İNÖNÜ

 

 

 


Türkiye Kır Koşusu Birincilikleri Dolayısıyla Beden Terbiyesi Genel Müdürü  Vildan Savaşır’ın Mesajına Verilen Yanıt[41]

 

Değerli sporcularımızın temiz duygularına teşekkür eder, başarılar dilerim.

 

 

 


Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün Ölümü Dolayısıyla ABD Başkanı H. Truman ile Eşinin Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt[42]

 

Cumhurbaşkanı Truman

Aziz arkadaşımız merhum Ertegün’ün cenazesini gönderirken Amerikan Devletinin gösterdiği dikkat ve sempati için şahsımın ve bütün Türk halkının size ve bütün Amerika  milletine en samimî dostluk ve minnet duygularını söylemekle şereflenirim. Yüksek mümessiliniz Ambasadör Wedell’ı göndermekle gösterdiğiniz alâka ve nezakete bilhassa minnettarım. Memleketlerimiz arasındaki itimat ve dostluğun, büyük ve muzaffer Amerika donanmasının ziyareti ile ne kadar derin bir hale geldiğini bir baştan bir başa bütün vatandaşlarım takdir etmişler ve coşkun alkışlarla karşılayarak iftihar duymuşlardır. Türk–Amerika dostluk bayramına imkân verdiğinizden size kalbî ve samimî şükranlarımı sunarım.

İsmet İnönü

 

 

 

 


Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün Cenazesini Getiren Missouri Zırhlısı ile Türkiye’ye Gelen H. Truman’ın Özel Temsilcisi H. Weddel ile Amerikalı Askeri Yetkilileri Kabul* Sonrasında Amerikalı Gazetecilerle Yapılan Kısa Söyleşi[43]

 

(...)

Amerikalı gazeteciler saat onbir buçukta da Cumhur Başkanımız tarafından kabul edildiler. Amerikalı gazeteciler, Cumhur Başkanımızla yaptıkları mülâkattan ayrıldıkları zaman çok memnundular. Cumhur Başkanımız, misafirlerimizi Çankaya köşkünün salonunda kabul etmişler ve “Hoş geldiniz. Amerikalı dostlarımızın bu ziyareti bizi çok mütehassis etti. Teşekkür ederim” demişlerdir.

Amerikalı gazetecilerin anlattıklarına göre, görüşmeler esnasında Cumhur Başkanımızdan Missouri’yi gezip gezmiyeceklerini sormuşlar, Milli Şef İnönü, Meclisin açılmış bulunduğunu ve meşguliyetinin buna mâni olduğunu beyan buyururlarken: “Siz de pek az kalıyorsunuz” demişlerdir.

 

 

 


Türk Hukuk Kurumu Genel Kurul Başkanı Fuat Hulusi Demirelli’nin Mesajına Verilen Yanıt[44]

 

Genel kurulun temiz duygularına teşekkür ederim.

İsmet İnönü

 

 

 


İlköğretimde Çalışmalarımız*[45]

1946 yılı ilk öğretim çalışması da, bazı bölgelerde güç şartlar içinde geçti. Genel olarak, çalışmalar, her yerde muvaffak oldu, 1944 programında geri kalmış olan illerimiz, eksiklerini tamamladılar. Adana, Kars, Antalya ve Edirne valilerimize, bu gayretleri için teşekkür borçluyum. Köy okullarında başarılan eserler: 875 yeni okul yapısı, 851 değişiklik ve eklemeler yapılarak vücuda getirilen okul yapıları, hepsi 1.756 yeni okul demektir. Bunları[n] hepsinin işlikleri ve öğretmen evleri vardır. Bu maksatla, 641 yeni işlik, 993 yeni öğretmen evi yapılmıştır. Bu suretle şehirlerde ve köylerde, ilk okullarımızın sayısı 14,981 i buluyor, ve bütün ilkokullarımızın öğrenci yekûnu 1,356,200 dür. Geçen seneden, 100,000 öğrenci bir artma kaydediyoruz. Bu sayı, şimdiye kadar yapılmış büyük gayretlerin neticesidir ve öğrenim çağında bulunan çocuklarımızın yüzde altmışını okula ve öğretmene kavuşturmuş bulunmamızın ifadesidir. Köylerde okulları, işlik ve evleri vücuda getirmek için harcanan gayretler, milletimizin öğünç duyacağı önem ve ölçüdedir. Yüksek Devlet memurları ve eğitim mensuplarından, köy muhtarı ve ihtiyar heyeti üyelerinden birçok arkadaşlarım gayretleriyle temayüz etmişlerdir. Köylü vatandaşlarım, okullarını vücuda getirmek için, canla başla çalışmışlardır. Köylü vatandaşların gösterdikleri anlayış ve himmet, köylerimizi kalkındırmak için düşündüğümüz bütün tedbirlere şevk ve cesaret vermektedir. Köylü vatandaşlarıma, ilkokul meselesini halletmek için harcadıkları himmetten dolayı, takdirlerimi ve teşekkürlerimi söylemek borcumdur.

Açılan köy okulları içinde, 578 i; bölge okuludur. Bu okullar, içinde bulunduğu köy ilkokul ve muhiti için pansiyonlu veya pansiyonsuz olarak, teknik okul olmak üzere düşünülüyor. Bu bakımdan, işlikleri ve teknik vasıtaları daha geniş tutulacaktır. Eksiklerinin süratle tamamlanmasını yakından takibediyoruz. Daha şimdiden, köylerimizde, beş senelik ilk öğretimi bitirdikten sonra, teknik öğretime devam eden, 13.500 e yakın öğrenci bulunduğunu haber almakla memnun olduk. Köylerimizde teknik öğretim için bölge okullarına bağladığımız ümitlerin, yakın zamanlarda, göze çarpar bir hale gelmesini bekliyoruz.

Önümüzdeki yaz, köylerde, yeni bir çalışma devri başlıyor. Birçok illerimizde, programı gerçekleştirmek için geçen senelerden hazırlıklı davranılmıştır. Bu yıl da yapılacak işler çok önemlidir. Bitirilerek içine girilecek 2.000 e yakın köyde yapı işleri olacaktır. İlgililer işin ehemmiyetini kavrıyarak ve illerce tertiplenen on yıllık plânları gereği gibi uygulıyarak, hazırlıklarını iyi tutarlarsa, ancak o zaman güçlükler kolay yenilir. Enstitüler, gezici yapı ekipleri vermek için, gene çok gayret harcıyacaklardır. Bu işte, valilerimizin ve milli eğitim teşkilâtımızın, motörlü vasıtalara birinci derecede önem vermelerini tavsiye ederim. İller, ilk öğretim yapılarında ve teftişlerinde motörlü vasıta kullanmayı esas tutarlarsa, çok iyi neticeler alırlar. Bunu tecrübe etmiş olan iller memnundurlar. Henüz denememiş olanların, gayret etmelerini isterim. Enstitülerin tedarik ettikleri az miktarda vasıtalar, geçen senelerde çok kıymetli oldu. Bu sene de, Ticaret Bakanlığının yardım etmesi yerinde olacaktır.

1945 sonbaharında, beşinci sınıflardan aldığımız mezun sayısı, 89.600 dür. Üç sınıflı eğitmen okullarının öğrencileri ayrı olmak üzere 89.600 mezunu, 1.032.000 yekûndan almış oluyoruz. Bunu beş sınıfa bölersek, nazari olarak 200.,000 çocuk mezun almış olacaktık. İlk öğretim devrinde, öğrencilerimizden yüzde elliden fazla fire veriyoruz. Her yıl, bu mesele üzerinde duruyorum. İlk öğretim sırasındaki devam için, memleketin her köşesinde ilgi uyandırmağa çalışıyorum. Aldığımız netice azdır. Kız çocuklarımızın, ilk öğretimin sonuna kadar devamları işinde her zaman şikayetimiz vardır. Bu devam meselesi üzerinde karşılaştığımız güçlüklerle uğraşmaktan bıkacağımızı zannetmek, yanlıştır. Bu meseleyi, her resmi memurumuzun şuuruna hakkedinceye kadar ve her vatandaşımızın anlayışını tamam[en] uyandırıncaya kadar uğraşacağız. Memleketin ilerlemesi ve kalkındırılmasında başlıca bir âmil saydığımız bir sade konuyu, anlatmamış olmamızı asla kabul etmiyorum. Gelecek seneler için, iller, ilçeler, bucaklar ve köyler için, ayrı ayrı ilk okula devam cetvelleri tutturacağım; ve ilk sınıfa başlıyan çocuğun, beşinci yıl sonuna kadar devamını bütün memlekette takibettireceğim. İlkokulda devam meselesi, benim işlerimin içinde başlıca bir meseledir.

Köy okulları yapısının, yer yer, türlü güçlüklerini biliyor ve işitiyorum. Mesele ile yakından ilgili olan bölgelerde, her halin özelliğine göre isabetli tedbirler alınmaktadır. Bizim büyük ve devamlı bir işimiz olan ilk öğretimde, köylerin gayretlerini ve ihtiyaçlarını takibetmek borcumuzdur. Ancak, vatandaşlarım köyde ilkokul meselesinin bugünkü kanunla uygulanmasına, ehemmiyet ve azimle devam olunacağından emin olmalıdırlar. Bu sırada, köylülerimize enstitülerden, valiliklerden ve merkezden gerektikçe türlü şekilde yardımlar daima düşünülmüştür, düşünülmektedir.

Millet hayatını ilgilendiren her büyük meselenin, siyasi partilerde uğraşma konusu olması tabiidir. Bunca yıllık tecrübeden sonra köylerde ilk öğretimi az zamanda gerçekleştirmek için, bir usul bulduk. Hevesle ve azimle bunu takibediyoruz. Yeni siyasi partilerin, ilk öğretim işinde takibolunan usule ve gayretlere karşı vaziyet almamalarını, memleketin kültürü menfaatine, çok sevinçle karşıladım. İlk öğretim işinin başarılmasında hepimizin biribirimizin gayretini teşvik etmemizde, yalnız fayda vardır. Bu takdirlerimi söylerken, ilk öğretim meselesinde halkı aldatıp avutma yolunu tutan propagandacılara karşı çok acı duyduğumuzu

söylemek de vazifemdir. İlk öğretim meselesinin bir demagojiye kurban edilmemesi için, bütün kuvvetimizi kullanacağız. Pek az yerlerde, ilk öğretime, ilkokul yapılarına karşı, hükümet aleyhine propaganda olsun diye, türlü türlü şeyler söylenildiğini işitiyorum. “Şehirlerin okullarını devlet yaptırıyor; köylerinkini köylüler yapıyor. ilk okul yapmak çok güzel bir şeydir ama, fakir köylü bunu nasıl yapsın?” gibi sözler, işittiklerim arasındadır. Böyle söyliyecek adamlar. Hükümet politikasına karşı propagandadan zevkalanlar arasında daima bulunabilir. Vatandaşlarımı, bunların samimi olmıyan aldatıcı zehirlerine karşı uyandırmak isterim. Zaten biraz dikkat ederlerse, bu propagandaların, çok zaman herhangi bir siyasi partinin fikir kaynağından değil, köylünün cahil kalmasında öz menfaati olanlardan geldiğini hemen göreceklerdir.

Köylünün kalkınması, bizim için yaşama meselesidir. Köylünün okumuş yazmış, teknik öğretime girmiş, esir hayatından kurtularak toprak sahibi olmuş olması, her halde gerçekleştirmeğe azmettiğimiz meselelerdir. Tek dereceli seçim yapmak ve milleti idare edecek olanları çoklukla takdir etmek yetkisi, vatandaşlara pek ağır sorumlar verir. Bu yetkinin vatana faydalı olarak kullanılması, kadın erkek, bütün vatandaşların, hiç olmazsa ilk öğretimlerinin tamam olmasına bağlıdır. Onun için, ilk öğretim, ve onun yapı, öğretmen ve devam gibi türlü meseleleri, milli varlığımızın temel meseleleridir. Bu meselede, partilerin, biribirimizin gayretini kesecek değil, destekleyip arttıracak surette hareket edeceklerini ümidederim.

Şehirlerdeki ilkokul eksiğini tamamlamak meselesi, açık duruyor. Bunun eksiği, kendini hissettirmeğe başladı. Teşviklerimizle ilk sınıflara gelen çocukları yapılar almadığından, tamam[en] yerleşemiyorlar. Şehirlerdeki ilkokullar için, özel tedbirler almağa mecburuz. Şehirlerin, ilkokul çağına gelen çocuklarına, bir bina göstermemelerini anlamak güçtür. Zaten, şehirlerdeki aydınlarımız, ilk öğretim meselesini ehemmiyetli tutmuş olsalardı, bu dâva bütün memlekette şimdiye kadar sürüklenmezdi. Hakikat budur ki, Büyük Meclisin kanun teşebbüsü ile, köylerde ilk öğretim ümitli bir yoldadır. Şehirlerdeki ilkokul ihtiyaçlarının tamamlanması için, kanuni tedbirlerin alınması da artık gecikemez bir hale gelmiştir. 1946 senesinde, köy okulları[nın] yapı işlerinde, daha kolay durumda olacağımızı umuyorum; ve bütün memleketin, ilkokul mezunları olarak, sevinecek rakamlar elde edeceğimizi düşünüyorum. Umduğumun gerçekleşmesi nispetinde, vatandaşlarımla beraber, bahtiyar olacağım.

 

 

 


Bursa’lı İşadamlarının Hastane Yaptırmalarıyla İlgili Mesajlarına Verilen Yanıt[46]

 

Yeşil Bursanın sağlık ihtiyaclarını karşılıyacak modern bir hastane inşası için girişilen teşebbüsü ve yüklenilen önemli fedakârlığı anlatan telgrafınızı hazla ve sevinçle okudum. Bu hayırlı işe katılanları tebrik eder, başarılar dilerim.


 

 

 

CHP II. Olağanüstü Büyük Kurultayının Toplanması İçin Yapılan Çağrı[47]

 

Cumhuriyet Halk Partisi Büyük Kurultayını fevkalâde olarak mayısın 10 uncu günü saat 10 da Ankara’da toplanmağa davet ediyorum.

Değişmez Genel Başkan

İsmet İNÖNÜ

24 – 4 – 1946

 

 

 


Türkiye Anıtlarının Onarılması ve KorunmasınaYardım Derneği Başkanı Hasan Ali Yücel’in Derneğin Koruyuculuğunu Üstlenmesine İlişkin Mesajına Verilen Yanıt[48]

 

Hasan Âli Yücel

Milli Eğitim Bakanı

Türkiye Anıtlarının Onarılmasına ve Korunmasına Yardım Derneğinin asil duygularına teşekkür eder, Derneğin koruyuculuğunu memnunlukla kabul ettiğimi bildiririm.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 


Eskişehir Halkevi’nde Türk – Sovyet İlişkileri ADB ve İngiltere ile İlişkiler ve İç Ekonomik–Politik Duruma İlişkin Verilen Söylev*[49]

 

Arkadaşlar,

Eskişehir’de kalacağım bir kaç saatten faydalanarak sizinle iç ve dış büyük meselelerimizi görüşmek istiyorum.

İkinci cihan harbi esnasında, karşısında bulunduğumuz bütün ihtimalleri yakından takip etmiş bulunuyoruz. Her ihtimale karşı daima hazır bulunarak ve bütün güçlükleri yenerek bu günleri nasıl geçirdiğimizi yakından biliyorsunuz. Bu harbin her an değişik safhalar arzeden karanlık günleri içinde doğru bir siyaset ve istikamet takip etmenin pek kolay olmadığını takdir buyurursunuz. Harp bittikten sonra karşısında bulunduğumuz ihtimaller ve güçlükler harp içindekilerden daha zayıf olmamıştır. Bilakis Avrupa’da muvazene bozuldu, bir takım yeni kuvvetlerin, karşısında hiç bir mukavemete maruz kalmadan engin iştihalarla Baltık’tan Karadeniz ve Akdeniz’e kadar bütün Avrupayı sarması bizi de çok nazik bir vaziyette bırakmıştır.

Geçen yıl bu vakitlerde birleşmiş milletler arası San Fransisko Konferansına giderken dünyanın alacağı vaziyet meçhul bulunmakta idi. Akşamdan sabaha ne olacağı bilinmiyordu. Gerek iç politikada gerek dış politikada telaş etmeden doğru bir yol takip etmek, siniri sağlam bir milletin, siniri sağlam idarelerinin işi olabilir. Bu günlerde başlıca dış mesele olarak Ruslarla olan münasebetimiz birinci plana geçmiştir. Ruslar, uzun müddet memleket içinde kendileriyle dost bir politika takip edecek adamların bulunup bulunmadığını araştırdıktan sonra bu günkü idare başında bulunanların böyle bir şey yapmaya müsait insanlar olmadıklarını anlayarak ilk tekliflerini ortaya koydular.

Geçen Haziran’da Ruslarla feshettikleri dostluk muahedesini yenilemek için Moskova büyük elçimizle temasa gelen Molotof aramızda ileri bir muahede ve dostluk münasebeti kurmak arzusunda bulunduklarını ve bunun içinde bazı pürüzlerin halli lazım geldiğini söyledi. Bu pürüzler arasında 920 senesi ile Şark hudutlarımızda kabul edilen değişiklikler neticesinde Anavatana avdet eden Kars ve

Ardıhan’ın tekrar Rusya’ya iadesi lazım geldiği ve Ruslara Boğazlarda da üs verilmesinin icabettiği ve ancak bundan sonra kendileriyle yeni bir dostluk kurmanın mümkün olacağı [bize] bildirildi.

Biz bu teklifleri kabul etmedik reddettik. Kars ve Ardıhan’ın 920 yılında bize verilmesine sebeb olarak o zaman Rusya’nın zayıf olduğunu ileri sürdüler. Harp esnasında kendileri Karadenizden gelebilecek tehlikelere karşı çok endişeli günler geçirmiş olduklarını fakat Türklerin hüsniniyetle hareketleri sayesinde taarruza uğramadıklarını; ancak Karadenizin ehemmiyeti için bazı tedbirler alınması lüzumunun, Türklerin Akdenizden gelecek taarruzlara karşı Boğazları müdafa için kuvvet ve imkânlarının kifayetsizliğini öne sürerek bu müdafaanın temini için müşterek bazı hazırlıklara lüzum olduğu tezini müdafa ettiler.

Biz bunları geçen 7 Haziranda kati olarak reddettik. Ve ondan sonra müzakere olmadı. Ancak bu taleplerini desteklemek için Garp memleketleri ve bilhassa Amerika’da bulunan bütün Ermeniler harekete getirildi [geçirildi]. Komiteler kuruldu, tarihin bütün vak’aları tahrif edilerek bu Vilâyetlerimizde Ermenilerin hak talepleri olduğu dünyaya kabul ettirilmek istendi.

Hemen bütün harplar arazi isteklerinden sonra meydana getirilen silâhlı hareketlerle başlar. Rusların böyle bir taleple ortaya çıkmalarından sonra hemen askerî hareketler ve silâhlı ihtilâfların başlayıp başlamıyacağını anlamak istedik. Onun için biz de askerî hazırlıklarımızı yapmakla beraber esas itibariyle umumî seferberlik ilânına karar vermiştik. Ancak umumî seferberlik ilânı suretiyle ve kendi telaşımızla bir silâhlı ihtilâfa sebeb olmakdansa ihtiyatlı bulunmayı ve haklı davamızı dünyaya anlatmayı bir kere daha tecrübe etmeye karar verdik.

O günlerde aramızda çıkan ihtilâf buna karşı alınan tedbirler ve sair bütün işlerimiz parti gurubunun gizli içtimalarında bütün Milletvekillerine anlatılmıştır. Hatta umumî efkâra resmi beyanatla bu talepleri söylemeyi düşündük. Bir noktadan dolayı resmi beyana lüzum görmedik, o nokta; Rus talepleri elçimize şifahen söylenmiştir, kâğıt üzerine konmamıştır. Resmi beyanatla biz bu talepleri kâğıt üzerine koymuş olsaydık bu taleplerden dönmenin Ruslar için daha güç olacağını düşündük. Resmî beyan yerine memleketin başka vasıtalarla haberdar edilmesini uygun gördük, mesele gazetelere, radyolara ve nihayet enternasyonal sahaya intikal etti. Duymayan, bilmeyen kalmadı, bu hülasayı yaparken bir noktanın iyice anlaşılmasını istiyorum. Ruslarla aramızda hiç bir mesele olmadığını, dostluk için hiç bir engel mevcut bulunmadığı şeklinde menfî propaganda yapmak isteyenler Ruslarla eskidenberi dost olduğumuzu söylüyorlar.

Arkadaşlar:

Ruslarla aramızda meseleler vardır bu meseleler ve Rusların talepleri büyük devletler arasında da bahis mevzuu olmuştur ve olmaktadır. Ancak Ruslar bu taleplerini kâğıt üzerine koymaktan dikkatle çekiniyorlar. Yarın biz zaten böyle bir şey düşünmüyorduk yanlış anlaşılmıştır derler ve perdenin arkasına çekilirlerse memnuniyetle kabul etmeye hazırım.

Molotofla Sefirimizin ilk görüşmesinden sonra Ankaradaki sefirleri (bizimle konuşmuyorsunuz, biz sizinle dostluk kurmak istiyoruz) şeklinde defaatle müracaatlarda bulunmuş ve her defasında kendileriyle dostluk kurabilmemiz için (hiç bir arazi ve üs istemiyoruz, hükümranlık ve müstakil millet haklarım[n]ıza karşı hiç bir diyeceğimiz ve size karşı hiç bir tecavüz fikrimiz yoktur) demelerinin lüzumuna işaret ettik. Ruslar henüz bu vaziyeti kabul etmiş ve ilk sözlerinde[n] dönmüş değillerdir.

Şimdi Arkadaşlar;

Arkasından silahlı bir harekete, askerî bir harekete karar vermeden bir devlet komşusundan arazi talebinde bulunamaz, iki komşu Devlet arasında bir defa arazi talebi mevzuu bahis olunca artık aradaki emniyet muhtel olur, arazi talebi bu meselelerdendir. Böyle olunca silahlı bir harekete karar vermeden arazi talebinde bulunduktan sonra vakit geldiği zaman harp ilânı için bahane bulmak gayet kolaydır. Böyle bir zamanda hudut münazası, gazete münakaşası ortaya atılabilir. Fakat ortada böyle bir talep varken yokmuş gibi göstermek bütün fikir ve kanaatlerin birleşik olması lazım geldiği bir anda Milleti dağınıklığa sevkeder, bütün memleket varını yoğunu ortaya koyup her manasile seferber olmakta tereddüde düşer.

Bir takım talepler dermeyan edilir, o zaman zayıftım şimdi kuvvetliyim bunları istiyorum denirse yarın daha çok kuvvetlendiğinde yeni yeni isteklerde bulunmıyacağını millet kabul eder mi, siz istediğiniz kadar filan hudutta münazaa çıktı, falan gazetenin neşriyatı harbe sebeb oldu deyiniz kimse inanmaz, bütün memleket tek vücut olarak varı ve varlığı ile müdafaaya koşar. Vaziyet bu iken arkasından silahlı hareketlere karar vermeden ağır taleplerin ortaya konması siyasi hatadır. Ruslar bu hatayı niçin yaptı, o zamanki tahminler ve sonraki hadiseler böyle bir taleple Rusların içeriden bir söküntüye intizar ettiklerini göstermiştir.

Memleketin böyle bir çöküntüye müstait olduğuna o kadar inanmışlardır ki; Türkiyede derhal panik başlayacak, Hükûmet değişecek, Rus siyasetine boyun eğecek bir idare başa geçecek. Türkler için Bulgaristan gibi köle olmaktan başka bir çare kalmıyacaktır. Bu ümide kapılmışlardır. Vaziyeti bu tarzda mütalea etmişlerdir.

Arkadaşlar:

Şimdi bir yıldanberi almış olduğumuz mesafeyi gözden geçirebiliriz. İçeride ümit ettikleri çöküntü ve çözüntünün tamamen aksine olarak, memleket ve Milletin tek vücut halinde görünmesi böyle bir ümidi boşa çıkarmıştır. O zaman vaziyetimiz şu idi: Büyük bir harp olmuş, herkes boğazına kadar fedakârlık etmiş, sefil ve perişan kalmış, çözülmesi gerekli türlü enternasyonal meseleler var, Türklerle Ruslar arasındaki anlaşmazlık bir silahlı ihtilafa varırsa dünya bizi ne dereceye kadar tutabilir.

O zaman dünyanın bizi tutmasından endişe edilecek haklı bir çok başka sebebler de vardı. “Biz çok ezildik, siz durdunuz, böyle bir vaziyet müvacehesinde Milletlerimizi yeni bir maceraya sürüklemek imkânı yoktur. Kars Ardıhan için uyuşuverin” derlerse [Türkiye] ne yapacaktır. Bu ihtimallerle beraber karar verdik ki canımıza kestetmek isteyenlere boynumuzu uzatmanın hiç bir faidesi yoktur. Şerefli bir millet olarak ölmek en doğru yoldur.

Arkadaşlar;

Biz milletçe tecrübe görmüş adamlarız. Hesap nedir, muhasebe nedir, nasıl yapılır bunları takdir edecek vaziyetteyiz. Metin ve Şerefli bir Millet olarak biz vazifemizi yapmak cesaretini gösterirsek, yalnız başlıyacağımız bu işte bütün insanlığı etrafımıza toplamak ihtimali vardır, başka bir ihtimal de yoktur. Bu muhakeme ile vaziyeti metanetle takip etmeye karar vererek hariçten gelen tazyikleri reddettik. İçerden bir söküntü, çözülme ve çökme olmıyacağı hakkında dışarıda uyanan kanaatlerdir ki, Milletimiz itibar ve mevcudiyetini daha kuvvetli duyurmağa başlamıştır. O zaman gezdiğim Vilâyetlerimizde yaptığım konuşmalarda daima söyledim. Bir harp çıkarsa İngiltere ve Amerika bizim yanımızda mı mevki alacaktır, böyle bir ihtimali hatırdan uzak tutmak lazımdır. İlk vazife bize düşer, biz vazifemizi şerefle yaptığımıza inandırırsak ancak o zaman dünyayı davamız çevresine toplayabiliriz.

Arkadaşlar;

İngiltere hiç bir şüpheye mahal vermiyecek şekilde ilk gündenberi davamızı desteklemede ufak bir zayıflık dahi göstermedi. Bizi daima haklı buldu, halbuki müttefik olarak en çok şikâyet etmesi lazım gelen İngilteredir. Türlü safhalarda münakaşalara girdik vaziyeti izah ettik, İngiltere: (Ben muharebe ettim, boğazıma kadar kana battım) diyebilirdi, İngiltere bunu yapmadı, Davamızı kendi imparatorluğunun hayati menfaatleriyle birleşmiş gördü. Fakat biz görüşmelerimizde izhar edilen bu teminatın resmen teyidini istedik, mecliste söylenecek dedik, Avam kamarasındaki beyanat bunun üzerinedir. İngiliz hariciye nazırı bütün dünya karşısında Türklerle İngiltere arasında mevcut ittifakın tamamiyle hükûm sürdüğünü, hükûmlerinin taze ve mer’i olduğunu ilân etti.

Ondan sonra birleşmiş milletlerle beraber bulunmak rabıtası Amerikan milletinin daima artan bir tempo ile davamıza karşı anlayış zihniyeti ile hareketini sağlamıştır. Rusların ortaya koydukları davaların silâhlı bir ihtilafa çıkması halinde kayıtsız ve hoş görür bir vaziyet alamıyacaklarını anlattılar. Bu memleketle ittifakımız mev[cu]ttur denemez ama, bütün halleriyle bizim tarafımızda olduklarını söylüyorlar. Ruslarla yaptıkları hususî müzakerelerde de bizi tutuyorlar. Bir sene evvelki yalnız kendimize güvenme kararımızdan doğan Türk davaları ve bu gün üçüncü bir cihan harbinin çıkmasına sebeb olur gibi dünyanın müşterek meselesi haline gelmiş bulunuyor. Bu Memleketimiz için büyük bir kazanç değil midir?

Arkadaşlar;

Şimdi evvelce de söylediğim gibi bu neticeleri yalnız baştaki idarecilerin iktidar ve maharetine değil Türk Milletinin kendi mukadderatına kendi meselelerini anlamakta gösterdiği isabete ve Vatanseverliğe borçluyuz. Eğer bu memleket Bulgaristan gibi şuursuz ve darma dağınık olmaya, Ruslar ne isterse onu yapmaya müstait köle zihniyetine düşseydi bu günkü duruma yükselemezdi. Memleketimizin iç hayatında takip ettiğimiz yolu bu vaziyetten mütalea etmek lazımdır.

Bu arada memleketimizde aşırı ve her şeyi kötüleyen ve halkımızın sinirlerini bozan bazı neşriyata da tesadüf edilmiştir. Bu neşriyata karşı memleketi kurtarmak için iki yol vardı. Bunlardan birinci ve kolayı bu neşriyatı susturmak politikasıdır. Bunları susturabilirdim, Beni memleket anlardı, bunu yapmadım, çünkü susturma tarzı ile elde edilen dahili sükûnet memleketin hakiki kuvvetini, kudretini ifade etmez. Bu memleket hakiki durumu anlayacak seviyededir, bunun dışarı alemce görülmesine lüzum vardır, onun için bıraktım, Tan ve Vatan gazeteleri birleşecekler, üç ay propaganda yapacaklar bütün memleket birden çöküp gidecek, bir iki gazetenin menfi neşriyatı ile bu memleket bir kaç ay içersinde çökecekse böyle çerden çöpten bir millleti yaşatmak ve ayakta tutmak hiç bir kimsenin kârı değildir.

Arkadaşlar;

Biz çerden çöpten bir millet değiliz ve böyle bir millet olmadığımızın dışarıdan anlaşılmış olmasından sonradır ki milletler arası itibarımız daha çok artmıştır. Modern millet yaşamaya iktidarı olan bir millettir. Böyle bir millet kendi varlığını aydınlarının ve idarecilerinin göstereceği uyanıklığa olduğu kadar kendi iç bünyesinin kuvvet ve cesaretine borçludur. Bunun için bütün vatandaşları yeni bir imtihana hazırlıklı bulmak istiyorum. Önümüzdeki tek dereceli olarak yapacağımız seçimde bütün vatandaşlarımı seçim ödevine çağıracağım.

Bütün dünya meselelerinin tasfiye olunacağı bu günlerde Türk milletinin kendi idaresine karşı olan vaziyeti nedir, Millî meseleler konuşulacağı bir zamanda karar ve idraki nedir. Önümüzde yapacağımız tek dereceli seçimle bunu bir defa daha bütün dünyaya ilân edeceğim.

Yeni partiler kurulduğu zaman bana da müracaat edildi, bu müracaatlara iç meselelerimizde tamamen serbest bir politika takip edebileceklerini ve ancak iki noktaya dikkat edeceğimi söyledim.

Bunlardan birincisi kurulacak siyasi teşekküllerin yabancı bir devletle münasebeti olmaması ve dış tesirlerden azade bulunması,

İkincisi; dış politikada mutlaka bir beraberlik teminidir. Çünkü memleket işi, memleketin selameti herkesin, bütün vatandaşların müşterek meselesidir. Bu kanaati kabul ederseniz her şeyinize tahammül ederim dedim.

Dış politika yapacağız diye Rusya ile aramızda mesele yoktur demek, bunun ehemmiyeti yoktur ve bizim verdiğimiz ehemmiyette değildir manası çıkarılır.

Arkadaşlar:

Rusya ile aramızda mesele vardır ve bu çok ehemmiyetlidir. İngilterede muhafazakârlar düşüpte yerine işçiler* geçtiği zaman dış siyasette bir çok değişiklikler olacağı umuldu, fakat işçi partisi hepimiz görüyoruz İngiliz menfaatini gütmekte muhafazakârlardan da ileriye gittiler.

Kısa bir şekilde hülasa ettiğim dış emniyeti noktai nazarından takip ettiğimiz siyaset bir yıldanberi bir çok safhalar geçirdikten sonra mübalağadan sakınarak vaziyetimizin çok iyileşmiş ve kuvvetlenmiş olduğunu size söyleyebilirim. Şimdi iç meselelerimize geçiyorum.

Arkadaşlar;

İç davalarımızda bir tane, bin tane meselemiz olabilir, biz inkılâpçı ve islâhatçı bir partiyiz. Türk milletini daima iyiye ve ileriye götürmek kararındayız. Türlü sebeb ve bahanelerle bu kararımızdan vazgeçemeyiz. Toprak kanununun bazı nüfuzlu Vatandaşları kırgın edeceğini bilmez miyiz.

İktidar peşindeki adam nüfuzunu kaybetmemek için her türlü propagandaya başvurabilir. Üç bin okul yerine 200 okul olsa olmaz mı diyorlar. Halbuki bir an evvel milleti yetiştirmek, büyük ve anlayışlı bir millet haline getirmek lâzımdır. Asırların ihmalini başka suretle nasıl telafi edeceğiz, en güzel örnek, yolda gelirken gördüğüm Şeker Fabrikasına ait tarlalardır. Toprak aynı olduğu halde gübre kullanılmış, alat kullanılmış fen harekete getirilmiştir. 100 kilo yerine 250 kilo mahsul alınmıştır.

Köylüyü okutmazsam, köle halinden çıkarmazsam, kendi toprağına, evine ve mukadderatına hakim bir hale getirmezsem bunları nasıl anlatacağım. İç politikada islâhatçı ve yapıcı rolümüz budur. Bırakamayız.

Devletçiliğimize hücum edilmektedir. Bütün varlığımızı endüstriye harcarsak en az yüz elli yıllık işimiz vardır. Şimdiye kadar meydana getirilenler yapacaklarımıza nazaran çok daha azdır. Bunlarla beraber endüstride çalışmak isteyen Vatandaşlar için saha açık ve bir çok imkânlar vardır.

Mesela: Atom bombası sırrı verilecektir, verilmiyecektir gibi dünya ölçüsünde belli bir telaş vardır, buna ne hacet dünyada tayyare denilen bir sır var mı bununla beraber diğer milletler niçin Amerika’ya yetişemiyorlar. Endüstri işi her şeyden önce kuvvet ve kudret işidir. Bana vaktiyle yabancılar endüstri ile uğraşmayın, siz bir ziraat memleketisiniz, ziraatı islâh edin kâfidir demişlerdi. Bir çivi bile yapamadığımızı düşünerek bu teklifleri reddettim. Endüstri kurma teşebbüsüne girdikten sonra bu adamlara hak verdim. Vaktiyle 8 – 9 san’at okulumuz ve bunlarında yatılı 2000 talebesi vardı bu okullara gittiğim zaman son sınıf talebeleri tahtaya (biz ne olacağız) diye yazarlardı. Ve okulu bitirince iş bulamazlar ve memurluk peşine koşarlardı, teknik öğretime önem verdikten sonra bu gün 55 san’at okulumuz ve bunlarda 22.000 talebe vardır.

Amacımız her ilçeye bir san’at okulu oturtmaktır. Şimdi bu okullarda öğrenciler mutad 3 – 5 yıllık devreyi bile tamamlamadan iş hayatına atılmakta ve derhal iş bulabilmektedirler. Köylerde açmaya başladığımız bölge okullarını binlere ulaştırmayı düşünüyoruz. Biz Millet ve Memleketimizi bir an evvel medeni milletler seviyesine yükseltmek kararındayız.

Aleyhte bulunanlar pahalılık meselesini öne sürüyorlar, pahalılığın esaslı sebebi büyük harp yıllarında paranın bollaşması ve malın kıtlaşmasıdır. Böyle zamanlarda idarecilerin mezhebi, demokrat, komanist ne olursa olsun karşılarına çıkacak zorluk aynıdır. Bu vaziyet karşısında Hükûmetler  daima kısıntı ve dağıtma tedbirleri alırlar. Bunun için ıstoklar [stoklar] bulunmalı, şehir ve köylü ayırt edilmeksizin teşkilât yapılmalıdır.

Bu usulü dünya milletleri arasında Anglosaksonlar kolaylıkla tatbik etmişlerdir. Bir misal: Bir saylav kara borsadan 2 – 3 portakal alarak avam kamarasında bunların fiatları şudur ve kara borsadan aldım niçin takip etmiyorsunuz diye sormuştur. Atlı [Atlee] cevaben Kara borsadan mal almanın yasak olduğunu bilmiyor muydunuz, niçin aldınız diyince saylav sana göstermek için aldım demiş ve Atlide [Atlee de] kara borsadan mal almanın ayıp olduğunu bu millet anlayıncaya kadar kara borsa devam edecek demiştir.

İngiltere de çiftlik sahipleri elde ettikleri yumurtaları hükûmete haber vermekle mükelleftir. İngiliz çiftçileri kendilerine bırakılan bir kaç yumurtayı alıkoyarak kalanını getirip hükûmete teslim eder. Bunlar da diğer Vatandaşlara dağıtılır. Bunun başka bir usulü ve tılsımı yoktur. Ne çabuk unuttuk, biz de bu yolu ilk günlerde tutmaya çalıştık, fakat stokumuz yoktu, yalnız şehirleri düşündük, köylerde teşkilât yapamadık bununla beraber Toprak mahsulleri[ni] nakil vasıtalarımızla taşımıyarak fiatı 101 kuruşta tutmaya muvaffak olduk. Buna mukabil diğer ticaret eşyaları yükseldi, bunun neticesi olarak harbin pahalılık yükünü yalnız başına köylü çekti ve çok kıymetsiz olduğu için buğday ekmemeye başladı, eğer 10 kuruşta bıraksaydık köylümüzün ne büyük sefalete düşeceğini tasavvur etmek müşküldür. O yıllarda 200–250 gramlık ekmek istihkakını verebilmek için dış memleketlere yalvarıyorduk, köylüyü sefalete düşürmemek için fiatı yükselttik bu defa asıl sıkıntıyı maaş sahipleri ve münevverler çektiler ve halen de feragatle çekiyorlar.

942 yılında dışarıdan yardıma muhtaç bir durumda idik bu gün fazla mahsulümüzden bir kısmı ile dışarıya ve aç milletlere yardım etme kararındayız. Hal böyle iken bir muharebe ve felâkete uğrarsak aç kalmaktan, korkmuyoruz, tereddüt etmiyoruz.

Bazı yerlerde Yerli Mallar Pazarları açılmasının küçük esnafın meşru olan ticaretini tazyik ettiği söyleniyor, Yerli Mallar Pazarı olmayan yerlerden de, [bu pazarların] açılması için müracaatlar yapılmaktadır. Açılan yerlerde ise açıldığından şikâyet ediliyor, yerli mallar pazarı açılacaktır veya açılmıyacaktır şeklinde bir Devlet politikası yoktur ve olamaz. Bu günlük bir meseledir, fenalığı anlaşılırsa bunları tutmak için hiç bir mecburiyet yoktur.

Bazı büyük tüccarlar hükûmet müdahalesinden şikayetçidirler. Harp içinde bu müdahale neticesinde az kazanan kaç tüccar tanıyorsunuz. Bunu aksine olarak harp esnasında büyük tüccarların iyi kontrol edilmediğinden ve hesapsız kazançlarından dolayı hükûmet ithama uğramıştır. Tüccarın kazanmasına mani olacak bir politika mevcut olmadığı gibi vurgunculuk karşısında müsamaha da yapılamaz.

Bunlar memleketin esas idaresine istikamet verecek meseleler değildir. Netekim meclisten ayrılan bir komisyon bu işleri incelemekte ve aralarında görüş ayrılıkları meydana çıkmaktadır. Bu da gösteriyor ki iktisadî meseleler kolay işlerden değildir.

Propağanda veya telkin denilen şeylerin propağanda olduğu kolayca kavranır ve anlaşılır şeyler değildir, bunlar halkın ızdırabını istismar etmeye çalışırlar ve sureti haktan görünürler bir de bunların ahmakları vardır ki herkesin kolaylıkla kavrayabileceği şeyleri ulu orta söylerler. Bazı görünüşlere göre dünya sürünceme suretile de olsa sulha doğru gitmektedir. Bu istikrar sağlanırsa iç meselelerimizin ve mevcut zorlukların halli kolaylaşır. Normal ticaret başlarsa ucuzluk kendiliğinden gelecektir. Biraz paramız vardır. Bununla da iktisadî sahadaki eksiklerimizi tamamlamaya çalışacağız. Çoğu gitti azı kaldı.

Arkadaşlar;

Yeni seçime hızla gideceğiz, muhalif taraf seçimlerin hızlandırılmasını ve bir arada yapılmasını iktidarda kalmak için yaptığımızı söyleyerek propağandalarına devam ediyorlar. Dış memleketler: (Türkiyenin alacağı karar nedir bir görelim) endişesine düşerlerse politika yapılamaz kanaatine vararak memleketi vazifeye davet ettim. Memleket, vatan ayrı ayrı her birimizindir. Orta çağlarda olduğu gibi memleket bir ferdin malı değildir. Her vatandaş malın sahibi, vazifenin sahibi ve mes’ulüdür. Memleketin Vatandaşları şehirli ve köylü bu imtihanı verecektir. Bunu anlayanlar ve anlatanlar halka layikiyle anlatırlarsa imtihanı tam bir muvaffakiyetle vereceğine eminim. Bir defa, bin defa tecrübe ettim, aldanmadım, onun için vazifeye çağıracağım.

Millî itibar ve istikrara bir misal: Amerikalılardan harp yıllarında kiralama ve ödünç verme suretiyle aldığımız malzemenin bu umumi tutarı yüz otuz beş milyon dolardır. Bunun yüzde bir buçuk faizle 35 yılda ödenmesi memleket için bir kazanç değil midir, ve böyle bir anlaşmayı muvaffakiyet saymaz mısınız, halbuki Hükûmetimizin mutabık kaldığı şekle göre bir defada dört büçük milyon dolar vermek suretile bu yüz otuz beş milyonluk borcu likite ediyoruz. Ve dünya milletleri arasında ilk defa olarak kiralama ve ödünç verme işini halletmiş bulunuyoruz. Bu netice insaniyet aleminde itibarlı bir millet olmanın büyük bir misalidir. Bu neticeyi harp yıllarında ve sonrasında milletçe geçirdiğimiz imtihanlara borçluyuz.

Memleketimizi de ziyaret eden Amerikan filosu bildiğiniz gibi Yunanistan’a ve İtalya’ya da uğradı, Missouri zırhlısında Truman’ın bir mümessili vardı. Bu mümessil Napoli’ye gittiği zaman Roma’ya da uğramış ve sefirimiz izinli olduğu için maslahatgüzarımızı bularak Türkiye’de gördüğü iyi kabulden dolayı çok memnun olduğunu beyan etmiştir. Bu beyanatını İstanbul’dan çıkar çıkmaz yapmayıp da Yunanistan ve İtalya’yı gezdikten sonra yapmış olması bizim için çok manalıdır.

Yunan milleti kendisini sevdirmesini bilen bir millettir. Beceriksiz bir millet değildir. Onları gördükten sonra bizim misafirperverliğimizi takdir etmesi halkımızın bu Filo’nun ziyareti dolayisiyle memleketimize faide geleceğine kani bulunması gibi ileri bir anlayıştan doğmuştur. Bu mümessil kendisiyle görüştüğüm zaman bana (çok geç ve güç ve az uyur bir adamım, gece yarılarında istasyonlarda kalabalık halk görüyordum ve bundan çok mütehassıs oldum) demiştir.

Halkımızın anlayış ve olgunluğunu bu şekilde göstermesi beni de memnun etmiştir. Bizim halkımızın büyük emniyet meselelerinde atalarından gelme bir kavrayış ve anlayışı vardır ve çok esaslıdır, en karışık meseleleri sükûnetle ve isabetle mütalea ettikleri vakidir. Harici politika meselelerinde de hassastır bunu farkettim.

Bu kadar kurtarılmış güzel ve ilerliyecek bir vatan bizim vazifelerimizi yapmamaklığımız yüzünden batarsa büyük vebal altında kalırız. Biz bu vazifeyi yapacak, seçim işlerini bu yaz bitirecek ve Türk Milletinin olgunluğunu bütün dünyaya bir defa daha isbat edeceğiz.

Ondan sonra yeniden dört yıllık bir sükûnet olacak, parti faaliyetleri devam edecektir. Milletimizin Medenî milletler sayesinde bu bakımdan da ileri gitmesini ve gelişmesini istiyorum. Fakat bu gün kurulan bir parti yarın iktidarı elde etmek hevesine kapılıyor, bu kadar aceleye lüzum yoktur. İnfial üzerine kurulan partilerin yapıcı rol oynamalarına imkân yoktur, yeni partilere geçenler içinde memnun olmayanlar vardır. Bazıları Toprak kanunundan muğber olduğu için bir kısmı filan yerde seçilmediği için girmiştir. Bu partilere tekâmül edebilmeleri için zaman verilirse istifaya uğrarlar o zaman infial ve kırgınlıklar yerini fikir ve kanaate bırakırlar.

Demokrasinin faideleri büyüktür. Yalnız iki hastalığının tehlikesine dayanmalıdır.

1) Demokrasi faidesini getirmeden önce mahzurunu getirir, önce nifak ve teşeddüt gelir, bu devreyi sükûnetle atlatmak gerektir.

2) Demokrasi bu günden yarına hemen inkişaf etmez, zaman ister, sabır ister, sabırsızların bu yolu takip etmesine imkân yoktur. Netekim İngiliz İşçi Partisi iktidara gelebilmek için yüz yıl beklemiştir. İnsaf ediniz siz de hiç olmazsa on yıl bekleyin, bu zihniyeti zamanla sükûnla vereceğiz ve dört yıl sonra bir defa daha tecrübe edeceğiz.

Arkadaşlar:

Vazife karşısında kayıtsızlıktan sakınmak gerektir. Fikirlerimizi açıkça söyledim, sizinle konuştum, sizi sözlerimi dikkatle dinlemiş görmekten çok memnun oldum hepinize teşekkür ederim.

 

 

 


Seçimlere İlişkin Akşehir Halkevi’nde Yapılan Konuşma*[50]

 

Akşehirliler; sizin aranızda bulunmakla her zaman heyecan duyarım. Sizinle beraber memleketin çok gayretli ve çok sevinçli günlerini yaşadım. Millî mücadelenin heyecanlı günleri gibi İkinci  Cihan harbinde de milletçe buhranlı günler geçirdik. Yakın zamanlarda memleketimizin., vatanımızın mevcudiyetini, varlığını ve şerefimizi  korumak için bütün kuvvetimizi ve gayretimizi sarfettik. Harp sonunda geçirdiğimiz safhalar daha az ehemmiyetli olmadı. Bir senedenberi memleketimiz gerek iç politikasında ve gerek dış politikasında bütün dünya gözünde büyük bir imtihan vermiştir. Bu imtihanı millet, şuuru, azmi ve haklarını, hükümranlığını muhafaza etmek için gösterdiği sebat ve anlayış sayesinde muvaffakiyetle geçirmiştir.

Akşehirliler; memleket idaresini ve politikasını içerde ve dışarda kararlı bir hale getirmek için yeni büyük seçimlere karar verdik. Dünya vaziyeti kararsız ve karanlık olarak uzun bir sürünceme devrine girmiş görünüyor. Bu devrede Türkiye’nin politikası hangi istikamette ve ne anlayışta olduğunun içerde ve dışarda açık bir surette belli olması lâzımdır. Buna, memleketin büyük menfaatleri bakımından ihtiyaç gördük.

Akşehirliler; milletin takibettiği ve etmek istediği millî siyaseti meydana koyması için hükûmet adamlarının resmî beyanatı bazı zamanlar kâfi gelmez. Böyle zamanlarda milletin kendi iradesini açık surette belli ederek kararlı bir durum temin etmesi lâzımdır. Büyük seçim bize bu neticeyi verecektir.

Arkadaşlarım vazifeyi, seçim vazifesini çok ehemmiyetli tutunuz. Sandık başlarında vatandaşlarımın kadın ve erkek hepsi kendi kararlarını bildirmeleri lâzımdır. Ancak bu suretle meydana çıkacak kanaat memleketimizin doğru yolda ve sağlam bünyede olduğunu dünyaya gösterecektir. Buna ihtiyacımız vardır. Biz, hükûmetin takibedeceği politikayı milletin iltizam ve tasvip ettiğini bilerek  takibedersek o zaman kuvvetli olur.

Akşehirliler; dünya vaziyetini ve memleketimiz vaziyetini bütün ehemmiyetini göz önünde tutarak millî vazifeleri hep beraber dikkatle ve anlayışla ifa etmeliyiz. Siz millet için hayırlı ve büyük işlerin, büyük muzafferiyetin düşünüldüğü ve hazırlandığı bir yersiniz. Memleketin büyük seçimde vereceği kararı, varacağı neticeyi ve bunların ehemmiyetini takdir edersiniz. Eğer bizim takibedeceğimiz politikayı tasvip ediyorsanız, bunu seçimlerde göstereceksiniz. Ondan sonra hükûmetler millî menfaatleri muhafaza için daha kuvvetli ve daha salâhiyetli olarak vazifelerine devam ederler. Sizlerin herbirinizi ayrı ayrı muhabbetle selâmlarım. Size çok teşekkür ederim Akşehirliler.

 

 

 


Akşehir’in Fahri Hemşehriliğini* Kabul[51]

 

Akşehir Belediye Meclisi, Milli Şef İnönü’den memleketlerinin fahri hemşeriliğini kabul ricasında bulunmağa karar vermiş ve bu ricayı ulaştırmak üzere Belediye, Parti ve Halkevi başkanları ile encümen âzalarından mürekkep bir heyeti Ankara’ya yollamıştır.

Dün Çankaya köşkünde Akşehir Heyetini kabul eden Milli Şefimiz İnönü, Akşehir hemşerisi olmaktan memnun olduklarını heyete bildirmişler ve kendilerine iltifatta bulunmuşlardır.

 

 

 


II. Olağanüstü CHP Büyük Kurultayını Açış Söylevi[52]

 

Büyük Kurultayın Sayın Üyeleri!

Cumhuriyet Halk Partisinin Büyük Kurultayının fevkalade toplantısını açıyorum. Sayın üyeleri sevgiler ve saygılarla selâmlarım (şiddetli ve sürekli alkışlar).

Türk halk idaresinin yeni bir hamlesine karar vermeniz için sizi davet ettim: tek dereceli seçim meselesi.

Esasen, seçimi, tabiî olarak 1947 için düşünüyordu[k]. Dış ve iç politika gerekleri, memleket idaresini bir an önce kararlı kılmak mecburiyetini gösterdi. Dünyanın hali, geçen sene tahmin edebildiğimizden daha bulanık ve karanlık olarak, uzun bir sürünceme yolunu tutmuştur. Bu yolda, ne ihtimâller karşısında kalacağımızı kestiremiyoruz. Gelecek sene, bu ihtimâlleri, temsil müddeti bitmiş bir Büyük Millet Meclisi ile karşılamak gibi bir durumda bulunmaktan sakınmak isteriz. Bir seneden beri, memleket içinde de, Büyük Meclisin otoritesi üzerinde saygılı olmayan tartışmalar olmuştur. Seçim Kanununu Meclise göndermekte geciktiğimiz kanaatinde olanlar vardır. Hattâ, yeni partiler, seçime hemen girecek durumda olduklarını da söylemişlerdir. Zaten, yeni Seçim Kanunu bir defa çıktıktan sonra, artık, Büyük Meclis, kendi temsil kudretinin zayıflığına kendisi hükmetmiş durumda kalacaktır. içerde ve dışarda, hiçbir politika, otoritesinden şüphe edilen bir Büyük Millet Meclisi ile yürütülemez. Demek istiyorum ki, yeni Seçim Kanununun karar altına alınmasının tabiî neticesi, süratli bir seçime gitmek olacaktır.

Tek dereceli milletvekili seçimini, ilk defa tecrübe edeceğiz. Tecrübenin bize neler öğreteceğini şimdiden tahmin edemeyiz. Herhalde, yeni seçimin maksadı temin etmesi için, mümkün olan hazırlıkları yapacağız ve tedbirleri alacağız.

Bu mülâhazalar gösteriyor ki, eğer bir iki ay içinde olağanüstü bir engel çıkmazsa, yeni seçime gitmek kararındayız.

Seçimin tek dereceli olması kadar ehemmiyetli olan nokta, vatandaşın serbest seçim yaptığına ve verdiği oyların muhterem ve masun tutulduğuna kanmış [kani olmuş/inanmış] bulunmasıdır. İktidarda kalacaksak, veya kalmıyacaksak, bunun, ancak vatandaş oylarının çokluğu ile kararlaşmış olduğuna, hepimizin inanmamız lâzımdır.

Bu maksatla, bir sürü tedbir düşündük. Eski kanuna göre, Eylül başında başlayıp Ekim ortasında bitecek belediye seçimlerinin, Mayısta başlayıp Haziran başında bitirilmesi tedbiri de, bunlardandır. Bugünkü belediye meclisleri, büyük çoklukla, Cumhuriyet Halk Partisi üyeleridirler. Belediye meclisleri milletvekili seçiminde vazifeli olduklarından, yazın yapılacak genel seçimin, kendi partimizin eskiden seçilmiş üyelerinin elinde yapılmış olması ithamına düşmek istemedik. İlk genel seçimde, her tedbiri almış olmak için, belediye meclislerinin daha önce seçime arz edilmesi, iyi niyetimizin bir delili olarak kabul edileceğini ümit etmek hakkımızdır.

Seçim sandıklarını, köylere kadar götürmeğe çalışacağız. Kadın ve erkek seçmenlerin, tamamiyle ve kolaylıkla, oy sandıklarının başına gelmelerini, milletin iradesini belirtmek için, büyük çokluğun seçime katılmasına imkan vermek tedbiri saydık.

Seçim teftiş heyetlerine, mümkün olan yerlerde, karşı partilerin iştirâk ettirilmesini iltizam ediyoruz. Atılan oyların muhterem ve masun bulunması için, bütün dikkat ve gayretimizi harcıyacağız.

İdare âmirlerinin, kanun dışında, seçime karışmaları ihtimali yoktur. Kanuna karşı hareket, idare âmirlerinin iktidarında değildir (bravo sesleri). Bizim içinse, memleket çokluğunun oylarının meydana çıkması, davânın temelidir. Bu sözlerim, seçim sırasında resmi vazifeli olan ve olmıyan bütün vatandaşlarıma, kanun hükümlerine dikkatle riayet için bir tebliğdir. Bununla beraber, idare âmirlerinin kanunca vazifelerini yaparken, müdahale ettikleri tehdidi ile yıldırılmalarını ve ürküntüye düşürülmeğe çalışılmasını da, tasvip edemeyiz (bravo sesleri).

Şüphe etmek istemem ki, şimdiye kadar kurulmuş olan partiler, seçime, parti olarak gireceklerdir. Şimdilik hiçbir partiye mensup olmıyan siyaset adamlarımızın da, seçime katılarak memlekete hizmet imkânını arayacaklarını umarım. Milletin iradesinin açık bir surette belli olması için, bu kadar dikkat gösterdiğimiz halde, partilerin veya bağımsız olanların, bir bahane bularak seçime girmekten kaçınacaklarını farz etmek istemem (bravo sesleri, alkışlar). Son zamanlarda, bazı memleketlerde, seçime iştirak etmemek taktiği görülmüştür. Bunun manâsı, yabancı devletlere karşı, memleketin iç idaresini itham etmektir (şiddetli alkışlar). Kendi iç idaremizi, yabancı devletlere karşı kötülemek teşebbüsünü, Türkiye denilen memlekette vatandaşların hoş görmiyeceklerine eminim (bravo sesleri, alkışlar). Bundan başka, iktidara karşı siyasî parti teşkil edip, samimî olarak bizim idaremizi beğenmiyen vatandaşları topladıktan sonra, onları, oy sandığı başına gitmekten menetmek, vatandaşları meşru mücadele yolundan ayırmak demektir (bravo sesleri, şiddetli alkışlar). Böyle vatandaşlar, fikirlerini yürütmek için, meşru olmıyan yollara teşvik edilmiş olurlar. Siyaset hayatımızın gelişmesini, eski Balkan komitacılığına yöneltmek ve sürüklemek vebalinden, siyasetçilerimizin sakınacaklarını umarım (bravo sesleri, şiddetli alkışlar).

Bütün bu mülâhazalardan sonra, şunu da açık olarak söyliyeyim ki, vatandaş oylarını kazandığımız yerde, haksız ve kanunsuz hareket ettiğimiz; ve kaybettiğimiz yerde, lâyık olduğumuza uğradığımız propagandasından da, ürkmiyeceğiz (alkışlar). Serbest ve samimî bir seçim, hedefimizdir. Kazanırsak vazifemizi yapmakta devam edeceğiz. Seçimi kaybedersek, karşıya geçerek, fikirlerimizi ve siyasetimizi savunmağa çalışacağız (bravo sesleri); ve bu yolda da, iktidara karşı dost kalarak, onun muvaffakıyetlerini ve hizmetlerini takdir ve teşvik etmekten zevk alacağız (şiddetli alkışlar).

Büyük Kurultay, tek dereceli seçim için karar verdikten sonra, benim “Değişmez Genel Başkan” vasfım üzerinde de, bir karar almağa davet olunacaktır. Teklif, benimdir; ve şudur: her büyük seçimden önce, Büyük Kurultay, partimizi seçime götürecek olan başkanı tâyin edecektir. Arkadaşlarımın, bana muhabbetlerini bilirim. Ancak, bir büyük Partinin çalışmasında, birinci derecede tesirli olan adamın, yine Parti tarafından değiştirilmek imkânının, esas kaide olarak kabul edilmesinde, gelecek için iyi bir teminat görürüm. Halk idaresinde, herkesin, serbest oyların tesirinde bulunması, bir örnek olarak geleceğe devretmekten zevk alacağım (bravo sesleri ve sürekli alkışlar). Bu münasebetle, benim şahıs olarak ve Cumhurbaşkanı olarak, Parti Başkanlığından çekilmem üzerinde yürütülen fikirleri de tahlil etmek istiyorum. Bu fikirlerin ehemmiyetli ve itibara lâyık olarak [olanı?], iyi niyet sahibi ve demokrasiye hakkiyle inanmış olanlardan gelendir.

Devlet başının parti başkanlığını muhafaza etmesi takdirinde, onun, vatandaşlara ve partilere karşı tarafsız surette adaletli bulunması gereken durumlarda hatâ etmesinden korkulabilir. Bizim Anayasamız devlet başı seçilmiş adamın, vazifesi gerektirdiği zaman, tarafsız ve adaletli olacağına inanmıştır. Bütün mekanizma ona göre kurulmuştur. Devlet başı, milletvekilleriyle beraber seçilir; ve onlarla beraber düşer. Biz de, bu usulün, ihtiyaçlarımıza uygun olduğuna inanıyoruz. Seçimi kaybedersek, kazanan partinin başkanının, devlet başı olmasını tabii göreceğiz; ve onu, samimi bir hürmetle karşılıyacağız. Seçimi kazanmış olan partinin, başkanını değil, üyelerinden birini, devletbaşı seçmesi, onun, daha kuvvetli arkadaşlarının tesirine mahkûm olmasını intaç edebilir. Sanırım ki, bu, daha büyük [bir] mahzurdur (çok doğru sesleri). Devlet reisinin, partiler dışında olması tezi üzerinde durmak istersek, Anayasayı değiştirmeliyiz. Cumhurbaşkanı, milletvekillerinden başka bir seçime, başka bir müddete tâbi olmak, ve bugün olduğundan daha başka yetkileri bulunmak gerekli olur. Bu kaideyi kabul etmiş olan memleketlerde, hal böyledir.

Zamanın, bizde de ne ihtiyaçlar meydana çıkaracağını kestiremeyiz. Belki bizde de, bir gün, Cumhurbaşkanı Seçimi için, Anayasada değişiklik lüzumu ileri sürülecektir. Bu, gelecek nesillerin işidir. Ben, daha geniş müddetli ve yetkili bir devlet reisi olmak tekliflerine karşı koyacağım. Bunu, benden sonra geleceklerin işi sayarım. Benden sonra geleceklere de bugünkü tertibin bünyemize uygun olduğunu söylemekte ısrar ederim (şiddetli alkışlar).

Herhalde, ben ölünceye kadar, çalışmalarımıza bu kadar vefalı bir yardım, ve kusurlarıma bu derece tahammül ve hoşgörürlük bağışlamış olan Cumhuriyet Halk Partisinin üyesi olarak kalacağım; (bravo sesleri, şiddetli ve sürekli alkışlar); ve kabul ettiği müddetçe, Başkanı olarak, onun siyasetine hizmet edeceğim (şiddetli alkışlar). Benim parti başından çekilmemi, Cumhuriyet Halk Partisinin zayıflatılması için tesirli bir çare görüp de, bu maksadı saklıyarak, propaganda yapanların fikirlerini tahlil etmekten sakınıyorum.

Sayın Üyeler!

Partimizin programı sınıf esası üzerine cemiyet kurulmasını menetmiştir. Bu maddenin kaldırılmasını, tetkik edeceksiniz. Biz, kendi programımızda, sınıf mücadelesini istemiyen ve sınıf menfaatleri arasında ahenk arıyan esasta kalacağız. Vatandaşlardan, sınıf menfaatleri üzerine cemiyet ve parti kurmak istiyenlere, kanun yolu ile, mâni olmıyacağız. Bizim, kanun yoliyle de menetmeğe çalışacağımız cemiyet ve partiler, kökü dışarda, yâni yabancı âleti olan cemiyet ve partiler ve onlardan mülhem olanlardır (sürekli alkışlar). Bunun gibi, dini siyasete alet eden cemiyet ve partilere de kanun yolu ile karşı koymakta devam edeceğiz (şiddetli ve sürekli alkışlar).

Bir de, Partimizin Meclisteki Müstakil Grupu için karar vermenizi isteyeceğiz. Memlekette, partimize karşı çalışma olmadığı zamanlarda, bir teminat cihazı olarak düşündüğümüz Müstakil Grupa, bugünkü siyasî gelişmeler karşısında, lüzum kalmadığını sanıyoruz.

Kurultayın toplantısından istifade ederek, Parti Genel İdare Kurulunun da, yeniden seçilmesi[nin], parti vazifemize uygun olacağını sanırım. Fevkalâde toplantımızın gündemini bitirmiş oluyorum. Hulâsa edeyim:

A – Tek dereceli seçim hakkında karar.

B – Parti Başkanlığının, dört senede bir seçime tâbi olması.

C – Cemiyetler Kanununda bazı yasakların kaldırılması.

Ç – Büyük Mecliste bulunan, partinin Müstakil Grupu hakkında karar verilmesi.

D – Genel İdare Kurulunun seçilmesi.

Aziz Arkadaşlarım!

Büyük Partimiz, ilk günden beri, memleketi ilerletmek ve halk idaresinin merhalelelerinin yerleştirilmesi için çalışmıştır. Yeni kararlarımız, memleketi daha ileriye götürecektir. Partimiz, hususiyle son bir sene zarfında, ehemmiyetli bir devre geçirmiştir. Bir seneden beri, çeşitli hücumlar karşısında bulunduk.

Basın hürriyeti, memleketin, huzurunu altüst edecek bir şekilde kötü kullanıldı. Memleket durumunu karıştırmak, ateş çıkarmak gibi bir insafsızlığı meslek olarak takip eden gazeteler cephesi kuruldu. Bunlar, her şeyden önce, Cumhuriyet Halk Partisini kötüleyip ortadan kaldırmağa çalıştılar. Bu gayretlere bir de, bazı yabancı propagandaların devamlı haksızlıklarını eklerseniz, karşısında bulunduğumuz ihtimâllerin manasını tekrar hatırlıyabilirsiniz. Bu durum içinde, parti ve hükümet olarak, şiddet tedbirleri göstermekten sakındık. Soğukkanlılığımızı, nihayet vatandaşlar takdir ettiler. Gazetelerimiz, bozguncu gazetelere karşı memleketin huzurunu canla başla korumağa çalıştılar. Gerek bozgunculara, gerek dışardan gelen baskılara karşı, vatandaşlar, kesin bir uyanma ve karşı koyma gösterdiler (bravo sesleri). Bu suretle, Türk Milleti, büyük bir imtihanı muvaffakıyetle geçirdi. Bu netice, Hükûmette ve iktidarda olanlarımızdan birinin değil, doğrudan doğruya Türk Milletinin eseridir. Zaten, bu hakikat anlaşıldıktan sonradır ki, milletimiz, dünya gözünde, büyük bir kıymet olarak muamele görmeğe başlamıştır (bravo sesleri, şiddetli alkışlar).

Cumhuriyet Halk Partisi, asıl güçlüğe, açıktan açığa karşısına geçen gazeteciler ve siyasetçiler önünde uğramamıştır. Bizim, Mecliste ve parti içinde en çok sıkıntı çektiğimiz hal, Meclis Grupu veya parti içinde üye olup da, partiyi kötülemeğe çalışılmasıdır. Kendi içimizde, taktik yapan bu siyasetçilere karşı, temiz yürekli parti arkadaşlarımızın tereddüde düştükleri görülüyordu. Bir kalenin içinden fetholunması ne kadar tehlikeli ise, bir parti için de, artık ondan olmıyanların kötüleyici oyunları o kadar tehlikelidir. Muhaliflerimiz, bu taktiğe o kadar ümit bağlamışlardır ki, bağımsız olduklarını söyliyen senetli siyaset hasımlarımız, Partimizin ıslahı ve kuvvetlenmesi için, her gün bir teklif yapmaktan çekinmez oldular. Böyle oyunlar, siyasî telâkkisi olgunlaşmamış farz olunan muhitlerde, cemiyetin anlayışına karşı hürmet hissinden mahrum olan gazeteci ve siyasetçiler tarafından yapılır. Cumhuriyet Halk Partisinden bir milletvekili veya serbest vatandaş, partimizi yıkmak istiyen bir gazete ile fikir ve yazı yakınlığı yaparsa, ve bunu, bize kabul ettirebileceğini sanırsa, kendini aldatır (bravo sesleri). Nihayet bu oyunlar da, siyasî hayatımızın gelişmesi tarihinde bir merhaledir. Bu merhalenin imtihanlarını da, milletçe geçirmeğe mecburuz.

Dış politikada, memleketimiz durumunun türlü güçlükler geçirdiğini, bütün vatandaşlarım bilirler. Memleketin emniyet ve selâmeti  bakımından, bugün çok daha iyi durumda bulunduğumuzu da, vatandaşlarım fark etmişlerdir. Cihan Harbi sonunda, bize karşı beliren haksız istekler ve propagandalar karşısında, bir aralık, insanlık âleminin kadirbilir ve adalet tanır zihniyetinden şüphe eder bir halde idik. Yalnızlık havası, vatandaşlarımızı üzüntü içinde bırakıyordu. İnsanlık âlemi, Türkiyenin haklı durumunu süratle kavradı. Bugün, Birleşmiş Milletlerin şerefli bir üyesi, Büyük Britanyanın hiçbir şüpheye mahal bırakmıyan müttefiki, Birleşik Amerikanın yakın dostu bulunuyoruz (bravo sesleri, şiddetli ve sürekli alkışlar).

Dış politika, tabiî olarak, hükûmetlerin eseridir. Fakat, yukarda da söylediğim gibi, hususiyle son yıl içinde, dış politikamızdaki iyi gelişmeler, esas olarak, milletimizin şuurlu ve sağlam bünyeli olmasını ispat etmesi sayesinde elde edilmiştir (şiddetli alkışlar). İçerde çöküntü gösterseydik, bozguncuların zehirleri milleti çürütebilseydi, bizden çok daha maharetli olan devlet adamları da, memleketimize bu itibarı temin edemezdi (alkışlar).

Milletin doğru yolda, sağlam anlayışta sebat etmesi için, Cumhuriyet Halk Partisi adını taşıyan Partimizin çok çalıştığını iftiharla söylerim (alkışlar). Bunu söylerken, tevazu dışına çıkmış olursam, vatandaşlarımın bizi hoş görmelerini dilerim. Dış politika alanında, memleketin hakkı olan itibarın ve emniyetin kaynağı, esasta, yalnız milletin kendisidir (şiddetli alkışlar).

Sayın Üyeler!

Cumhuriyet Halk Partisi için iktidar mevkiini elde tutmak arzusu, her mülâhazanın üstünde değildir. İktidar mevkii, milletin serbest iradesiyle tayin ve teyidedilmek şartiyle ancak vatana hizmet vasıtası olarak kıymetlidir. Memleketi ilerletici, yükseltici teşebbüslerimizi ve tasavvurlarımızı, millete her vesile ile söylüyoruz.

Memleketimizin, pek çok dünya milletleri ile kıyaslanamıyacak derecede olmakla beraber, birçok ıstırapları ve hallolunacak meseleleri de vardır. Nihayet, Türk Milleti bizim eksiklerimizi ve kusurlarımızı da, şimdiye kadar denemiş, öğrenmiştir. Yeni seçimde aziz milletimizin, bizi bir bütün olarak göz önüne almasını dileriz. Büyük milletin her kararı yürekten makbulümüzdür (bravo sesleri, ayakta şiddetli ve sürekli alkışlar).

 

 

 


CHP Genel Başkan Yardımcılığına Şükrü Saracoğlu’nu Tayin Ettiğine İlişkin Kurultay Başkanlığına Verilen Yazı[53]

 

Partimizin Genel Başkan Vekilliğine İzmir Milletvekili Şükrü Saracoğlu tayin olunmuştur. Büyük Kurultay’a ve onun huzurunda Cumhuriyet Halk Partisi teşkilâtına arzeder ve saygılarımı sunarım.

Genel Başkan

İsmet İnönü

 

 

 

 

 

CHP Genel İdare Kurulu Üyelikleri İçin Şükrü Saracoğlu ile Birlikte Kurultay Başkanlığına Verilen Yazı[54]

 

Cumhuriyet Halk Partisi Genel İdare Kurulu üyeliklerine, ilişik cetveldeki arkadaşların seçilmelerini arz ve teklif ederiz.

C.H.P. G. Bşk.            C.H.P. G. Bşk. V.

İsmet İnönü                          Ş. Saracoğlu

Nafi Atuf Kansu (Kırklareli), Faik Ahmet Barutçu (Trabzon), Ali Rıza Erem (Siirt), Rahmi Köken (İzmir), Emin Erişirgil (Zonguldak), Sedat Çumralı (Konya), Bekir Kaleli (Gaziantep), Dr. Fatma Memik (Edirne), Kemal Turan (Isparta), Atıf Akgüz (Bursa), Tahsin Banguoğlu (Bingöl), Feyzullah Uslu (Manisa), Hüsnü Kitapçı (Muğla), Ali Taşkapılı (Afyon Karahisar), Münir Hüsrev Göle (Erzurum).

 

 

 

 

 

CHP Genel Sekreterliğine Seçildiğine İlişkin N. A. Kansu’ya İletilen Yazı[55]

Nafi Atuf Kansu

Kırklareli Milletvekili

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliğine seçildiğinizi bildirir, başarılar dilerim.

Genel Başkan

İsmet İnönü

 

 

 


19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş[56]

 

Aziz Türk Gençleri

Bugün, bizleri, sevinçler ve ümitlerle dolu olarak, karşımızda bir daha toplanmış bulunuyorsunuz. Yeni nesillerimizin; canlı ve neşeli varlıklarını karşımızda görmek, vazifelerimizi bize tekrar hatırlatıyor. Vatanımızı koruyacak, geliştirecek, yükseltecek evlâtlarımız; sıhhatli, iradeli ve hür insanların hakikati ve iyiliği seven, korkusuz ve fedakâr örnekleri, bizi bahtiyar ediyor. Gençlik Bayramında karşılaşan eski ve yeni nesillerin, birbirlerine tesirlerini, cemiyet ve milletimiz için, çok feyizli buluyoruz. Biz, yaşlılar, hayat ve siyaset mücadelelerimizin ayrılıklarını unutarak, gençlik karşısında, bütün millet, bütün vatan düşüncelerini, ön safa alabiliriz.. Hele sizin spor sevginiz ve spor zevkiniz, hayatımızın her mücadelesine girebilirse, bundan milletçe çok istifade edeceğiz. İhtiraslı mücadelelerden, sportmenin geniş yürekli tavriyle çıkmak, milli hayattaki her hangi bir yarışın sonundan, netice ne olursa. olsun, güler yüzle ve ümitsizliğe kapılmadan ayrılmak, alışacağımız bir haldir. Sporlarınızı ne kadar zevkle ve istifadeyle seyrettiğimizi anlıyorsunuz. Gençliğin sporları, onların sıhhati üzerinde yaptığı iyi tesirlerden ziyade bütün cemiyetin karakteri üzerinde yaptığı feyizli tesirlerden dolayı kıymetlidir.

Aziz evlâtlarımız;

Vatanın kurtulması ve yükselmesi için, yaşlılarınızın, önceki nesillerin, dar ve güç zamanlar geçirdiğini öğrenmişsinizdir. Hele, son yüzyıl içinde Türk vatanını tehlikelerden kurtarıp, sağlam bir varlık haline getirmek, bu vatanın yetiştirdiği seçkin evlâtların başlıca emeli olmuştur. Babalarınızın ve dedelerinizin hâtıralarını ve gayretlerini, itibarla ve gururla düşünebilirsiniz. Yarın elinize alacağınız memleket kaderini, canınızdan kıymetli tutacağınıza inanıyoruz. Yarınki vazifelerinizin, hür vatandaş ve vatanını seven vatandaş olarak, ne kadar ciddi olduğunu bir an gözünüzden ayırmamanızı isterim.

Aziz evlâtlarımız;

Bu memlekette, sizin gözleriniz önünde atılmış olan büyük inkılâp hamlelerini, siz koruyacaksınız; siz geliştireceksiniz. Bugünlerde, tek dereceli milletvekili seçimi gibi, tarihimizin büyük bir hâdisesini daha göreceksiniz. Günlük siyaset akımları içinde basit görünen bu olay, iyi biliniz ki, hür milletin serbest iradesiyle kendi kaderine hâkim olduğunu belirtecek yeni bir devrimdir. Türlü güçlüklerini ve tecrübesizliklerini göğüsliyerek aldığımız bu kararın büyük feyizlerini, yetişkin zamanlarınızda, siz elde edeceksiniz. Tek dereceli seçimde, kadın erkek, bütün seçmenlerin oy sandıkları başına gidip, kararlarını bildirmelerini, kutsal bir borç bilmeliyiz. Bütün dünya milletlerinin birbirini gözetlediği bu zamanda, Türklerin, oy sandıklarında, milli vazifelerini ne kadar hevesle yaptıklarının meydana çıkması, varlığımız için büyük meseledir. Sizin temiz ve küçük hislerden uzak olan gözleriniz önünde bütün milleti, tek dereceli seçimin şerefli vazifesine davet ediyorum. Kayıtsızlıklarınızı yenmek ve tek dereceli seçimin ehemmiyetini ve manasını kavramış olmak, milletimizin bugün geçireceği, kıymetli ve tesirli büyük bir imtihandır.

Aziz evlâtlarımız;

Bana, dört çevremizin sınır topraklarından armağan getirdiniz. Türk Milleti, sınırlarının dokunulmazlığı için, bugün çok dikkatli ve duygulu bir andadır. Gençlerimizin armağanını, Türk Milletinin en canlı ve kesin kararlı iradesi için, bir işaret olarak alıyorum. Büyük Atatürk’ün insanlık, hürriyet ve şeref yolu, sizin emanetinizde, emniyettedir. Ailelerinizin ve cemiyetimizin faydalı unsurları, vatanımızın şerefi olmanızı bekliyorum. Var olunuz!

 

 

 


Sivas Halkevi’nde Uluslararası Durum ve Türk–Sovyet İlişkileri Hakkında Verilen Söylev*[57]

 

Arkadaşlar; sizinle bu gün devletin büyük meselelerini, iç ve dış politikasını görüşmek istiyorum. Sesim geliyor mu, işitiyor musunuz? (İşitiyoruz sesleri.)

İkinci cihan harbi esnasında memleketimizin karşısında bulunduğu ihtimallerin ........., bunlardan bahsetmiyeceğim. Fakat bu harp esnasında memleketin hakikaten çok heyecanlı günler geçirdiğini bilirsiniz. Bir zamanlar oldu ki memleketimiz Almanya, İtalya ve Rusya tarafından yakın olarak tehdit edildi ve böyle bir ittifakın karşısında yalnız bulundu. Müttefikimiz İngiltere adalarını müdafaa etmek için bütün kuvvetile çırpınıyordu. Hatta Çörçil İngilterenin başına geldiği zaman verdiği bir nutukta eğer İngiltere adaları istilâya uğrarsa Kanadaya giderek orada muharebeye devam edeceğini söyledi. Bunu hatırlarsınız. Bu vaziyet içinde Türkiye, kapısına kadar gelmiş olan .................................. İstanbul kapısına gelmiş olan Almanya ................ karşısında bugün Rusya ................................. peşinde idi.

Memleketin ne büyük tehlikeler karşısında bulunduğunu herkes, bütün milletler anlıyabilecek halde iken, biz ................................. etmiştik, Bu istikamette ısrar ettik. Türlü müşküllerden sonra bu istikamette 944 – 45 senelerinde ..................................................... Bir çok vatandaşlarımız o zaman bizim yanlış istikamet aldığımızdan korkuyorlardı ve Almanlarla muharebe .......................................... bir çok felaketlere uğramış iken Almanların muzaffer olarak dünyaya hakim olacaklarını bu devirde onlara karşı cephe almağı bir tali[h]sizlik olarak telakki ediyorlardı. Sözlerimi anlıyor musunuz arkadaşlar? ...................................... bir tali[h]sizlik saymak ................. sözlerimi anlıyorsunuz değil mi arkadaşlar. Fakat zaman bizim hareketimizin doğru olduğunu gösterdi ve memleket bir felakete uğramaksızın selamete çıkarıldı. Geçen sene ikinci cihan harbi .................................. bütün dünyada huzur, sükun hasıl olarak ............ Biz daha güç vaziyetler karşısında kaldık. Bizim geçen sene[nin] ilk baharında karşısında bulunduğumuz bir durumu Rusyadan bekleyorduk. Rusya Avrupanın yarısına kadar ilerledikten sonra ................................................................... büyük bir itibar, büyük bir ........................................... harp sonunda ............................ gördükten sonra harp sonunda ..................... meseleleri içinde Türkiyeye bize karşı Türkiyeye karşı da bir takım davaları olduğunu ortaya çıkarıyor. Geçen sene Haziranda, geçen sefer bu vakitlerde Sanfransisko Konferansında daha Nisanda, aramızda bulunan dostluk muahedesini Ruslar feshetmişlerdi ve yeni şartlar altında yeni bir muahede yapmak istediklerini söylemişlerdi. ........................................................... 20 seneden beri devam eden dostluk muahedesini kaldırıp onun yerine yeni şartlara uygun bir muahede yapılmasını iyi karşıladık, tekliflerine müsbet cevap verdik. Biz de iki millet arasında dostluk tesis etmek için muahede yapmak istediğimizi söyledik. Bu muahedenin eskisini, yenisini yapmak meselesi .............................................................. bu muahedenin neticesi, ................ yapmak meselesi. Mart ortasında. Bundan sonra Mart ortasından itibaren esaslı bir muahede yapmakta olduğumuz halde ................ aramızda bir müzakere ceryan etti. Ruslar umumî isteklerini yaparken bizde böyle bir muahede neticesinde yeni şartlara uygun bir muahede yapmak için, ne düşünüyorsunuz, bunu sizin söylemeniz icabeder. Bu suretle aradan tam üç ay geçti. Nihayet Haziranda evvela Ankarada sefirleri geldi. Diyorlar ki, Rus sefiri görüşüp ............... kaldıktan sonra Rusyanın müzakere açtığını Haziran ortasında Rusya Hariciye Komiseri Molotof ........................... Türkiye olarak ....................... şunları söyledi. Aramızda yeni şartlara uygun bir muahede yapmak istiyoruz. muahede hatta bir itifak muahedesi mevzubahistir. Fakat aramızda bir ittifak muahedesi yapabilmek için evvela iki memleket arasındaki ............................................................. ................................................................................................................ Kars, Ardahan, Artvin Vilayetleri, ........................................................

Bir defa bunu değiştirmek lâzım yani iade etmek lâzım tabii Sefirimiz bunun cevabınıvermiş söyledikleri şudur: Biz o zaman 920 de bu muahedeyi yaptığımız vakit zaif olduğumuz için bunları kabula mecbur olduk ama şimdi şartlar değişmiştir. Bu araziyi geri istiyoruz.

Siz o zaman Koskoca Rusya dahili harp içinde iken zaiftik diyorsunuz, biz o zeman dört hudutta muharebeye devam ettik çok zayıf ve çok perişan bir halde idik ........................ Mevzuu bahis değil idi bilakis iki memleket arasında uzun ve devamlı bir dostluk ............. imza ile geçmişi tasfiye etmek suretinde bir hadde varmıştık. Vaziyet budur. Molotof israr etti, biz israr ettik. Lakin müzakere meselesi bitti. Diğer meseleye geçiyorum; ..................................................................

Diğer mesele şudur; Karadenizin emniyeti meselesi. Bu harp esnasında biz ............................. çok ve tehlikeli bölge olan Karadenizde bir tecavüze uğramak ihtimali .......................... bir daha Karadenizden bir taarruza uğramaktan kurtulmuş olarak kalmak isteriz. Lâkin Boğazlardaki ....................... aramızda dostluk olursa hatta ittifak olursa .................................... veya aramızda ittifak olursa Boğazlardan geçmesine imkân yoktur. Kendi toprağımızı .................... Karadenizle ................................ imkânını da bulunduracağız. Ona cevab verdi Molotof. Türkiyede ........................... bu harpte kurduğumuz ittifaklar ........................................................... gelecek bir harp olursa .............................................. ancak büyük bir devletin boğazlara karşı taarruzu halinde onun müdafaası sizin iktidarınız dahilinde değildir. Onun için beraber ........................................ Sonra ......................... imkânında değildir. Bu bakımdan onun için beraber çalışacağız. Sonra o zaman eğer beraber ve müttefik olarak .............. muharebe başlarsa o zaman her cebhede muharebeye geçeriz. Şu halde üs istiyorlar. Ne yazık ki bunu yapamayız dedik.

Arazi meselesini halledersek, bu Boğazlar meselesini halledersek, ondan sonra sizinle, Polonya ile yaptığımız gibi, bir karar veririz, bir ittifak muahedesi yaparız. Bu malûmatı aldık. Sefirimiz Molotofla bir hafta sonra yine buluştular ve vaziyeti mütalaâ ettiler. Demek ki karşı karşıya geldik, bizden arazi istenmiştir. ........................................... bu açık bir misal olarak ........................................................... diğer bir ............................................................ iki memleket arasında açıktan açığa bir harb olursa ................................................................ arkasından silahlı .................................................................................... ................................................................................................................. resmî bir beyanat şeklinde memleketi haberdar ..................................... ................................................................................................................. ve umumi beyanatımda konuşmuştum.

.................................................................................................................

Şimdi meselenin asıl can alacak noktasına geliyorum. Ruslar bunu niçin istemediler? İki memleket arasında ............................................... ................................................................................................................. Düpedüz bu memleket bir takım yerler istiyor. ..................................... Hatta bir zaman bu arazi meseleleri .............................................. olmasa bile silahla .....................................................................

Hem münasebetlerin idamesi .................................... münasebetlerin idaresi ........................... dolayı hem de silahla hareket günü geldiği vakıt muvaffakıyetten ................................ azalır. Şimdi tasavvur ediniz, işte bu arazi meselesi bunlardan dolayı aramızda bir harp çıkması ................................................ bizim memleket senelerden beri hazırlanmış .............................. ve türlü ihtimali gözüne almış ...... .................... onu yapacaktır. Şimdi bir de ............................................. olmayor. Böyle bir propağanda içinde kendilerine herhangi bir ............ harp içinde yetkileri memleket için bütün vatandaşların maddî, manevî bütün kuvvetlerini toplu olarak bir elden şey etmek lâzım gelir. Hem münasebetlerin idamesi güç olması dolayısiyle hem de silahla harekete geldiği vakit muvaffık ihtimali azalır, allak bullak olur. Şimdi tasavvur ediniz, işte bu arazi meselesi, bu mesele, bütün bunlardan dolayı aramızda bir harp çıksa bütün memleket senelerden beri hazırlanmıştır,

her türlü tecavüz ihtimalini gözönüne almıştır. Çünkü harp yapacaktır. ........................................................... .................................................................................................................

............................ bir araya toplamak lazımdır ki .................................. hangi münasebetleri düzeltmek lazım. ...................... güç olduğundan dolayı umumi silahlı harpte hem muvaffakiyet ihtimali azalır. ............

Harplerin daima hakikî bir sebebi vardır, bir de zahiri sebebi vardır. Her harp böyle çıkar. Zahiri sebeb bildiğiniz gibi çok geniştir. ............ ................................................................................ Zahiri sebeb demin dediğimiz gibi çok geniş ama ........................................... tecavüze karşı duran devletlerle daima hakikî sebebi gizleyip zahiri sebeble hadise çıkardıklarını görürüz. Bunlarda ........................................, hudut hadiseleri şu bu gibi şeylerdir. Rusyanın bize karşı .................... nasıl ki ....................................................................................

Şimdi diğer bir safhaya geçiyorum. .......................................................

Bilhassa İngiltere ve Amerika ............................................................ bize karşı haksız durumunu ve bezim cevaplarımızdan başka bir cevap verilmeyeceğini ......................................................................................

Sivasta geçen sene konuşamadık.

Sivasta konuşamadım. Fakat bilhassa ........................... orada şimdi eğer Rus talepleri dolayısiyle aramızda bir harp çıkarsa vaziyet .......... Yani hiç kimse bugün aramızda bir harp çıkarsa bir saat sonra İngiltere iştirak edecek yarın da Amerika ilânı harp edecek diyemez, böyle bir şey bekleyemezsiniz. harp esnasında ..................................... fakat eğer biz; ......................................................... topraklarımızı müdafaa edecek misiniz? .....................................; ettirirsek biz yavaş yavaş bütün dünyayı etrafımızda toplarız. Bunda ümidim var. Fakat ilk bakışta .................................... ve her tarafta ..................... (sürekli alkışlar) ............................; Rusya ile .................. ne olacak ................ bu adam canımızı istiyor, başka bir şeyimiz yok ...................... şu olacak; .......................... bu müddet içinde ..................... canımızı istiyor ................. öyle bir şey yoktur. ..................................... sonra selamet ................................... hiç olmazsa selamete çıkarmak ihtimali yalınız ............................... Amma bu yolu tutacağız, zaten bu yolu tuttuk. Hepsi böyle olacaktır. .................................... bu kadar yakın bir zamanda çok ileri iyilik hasıl olmuştur. Bundan sonra ................... devam etti. Bu hadise ....................... Rus propağandası ve sonra ..................... mücadelesi tabii bir şekil aldı. Şimdi bu müddet esnasında arkadaşlar, iç politika olarak ........................................ Bu politika çıktıktan sonra memleket serbest bir münakaşa rejiminin içinde bulunuyordu. Hatırlıyorsunuzdur.

Şimdi memleket bu kadar ağır ihtimaller karşısında bulunurken, içerde bu çekişmelere dedikodulara bu kadar geniş ölçüde müsaade etmeli mi, etmemeli mi? Bu bir meseledir. Bir çok vatandaşlar, aklı başında tecrübeli arkadaşlar bunu tehlikeli görüyorlar. ................... Bu kadar ......................... bir dış tehlike karşısında bulunduğumuz zaman ......... ......................... memleketi toparlıyamayız. Onun için buna müsaade etmemeliyiz. İyi niyetli ve tecrübe görmüş arkadaşlar bunu bana söylemişlerdir.*

 

 

 


Erzincan Halkevi’nde Uluslararası Durum ve İç Politika Hakkında Verilen Söylev*[58]

 

Erzincanlılar, aziz hemşerilerim; burada kaldığım bir iki saatten istifade ederek, sizinle bir konuşma yapmak istedim. Burada toplandığınız için size teşekkür ederim. Sesimi işitiyor musunuz? Arkadakiler işitiyor mu? İşitiyorlar, işitiliyor mu? (İşitiyoruz, işitiliyor sesleri.)

Kazalardan zahmet edip gelmiş olan vatandaşlarıma da ayrıca teşekkür ederim.

Cihan harbi esnasında, memleketimizin bir çok ihtimaller geçirdiğini bilirsiniz. Bir çok güç vaziyetlerden bütün memleketçe yapılan fedakârlık bizi selâmete çıkarmıştır. Memleket iki türlü fedakârlık yaptı. Birisi katî karar vermiş olarak daima, hudutlarda, cephelerde, büyük kuvvetle hazır bulundu. İkincisi, memleket içinde, vatandaşlar arasındaki iyi geçinme, beraberlik, dışardan gelecek tehlikelere karşı, bütün milletin azimli, kararlı ve bir olduğunu gösterdi. Bunlar içinde, türlü şartların da yardımı ile, ikinci cihan harbini bir büyük âfete uğramadan çıkarmış olduk. Ondan sonra vazıyet, harp bittikten sonra vaziyet, daha kolay ve daha açık olmadı.

Bir senedenberi bütün dünyada bir sulh kurmak için, bir nizama varmak için, çalışmalar yapılıyor. Fakat büyük devletler arasında anlaşmazlık mevzuları, meseleleri çoktur. Bunları, bir araya getirmek onlar için mümkün olmuyor. Bir çok toplanmalar, uğraşmalarla beraber, hallolunan meselelerden ziyade hallolunmayan meseleler ve ihtilâflar mevcuttur. Bu devre, bu bir senelik devre, Türkiye için de, memleketimiz için de, hususî bir ehemmiyet kazanmıştır. Çünkü bizim memleketimize karşı da Rusya tarafından bir takım talepler ve istekler ortaya konmuştur.

Evvelâ çok ehemmiyetli ve tesirli bir tarzda görülen bu istekler, bu talepler bir senedenberi geçen devre esnasında devletimizin vaziyetinin daha kuvvetli olması sayesinde, bugün başka bir manzara almış gibidir. Geçen sene adeta harbe iştirâk etmemiş bir halde çıktığımız bu günlerde, geçen sene bu günlerde, Rusların talepleri bizim için çok ehemmiyetli bir mâna göstermişti. Buna ilâve olarak dünyanın her yerinde Ermeni komitaları ile bir çok nümayişler yapıyorlardı ve her konferansa müracaat ederek bu talepleri  yürütmeğe çalışıyorlardı. Fakat anlaşıldı ki, Ruslar bütün bu tertiplerinde asıl esas olarak memleket içinde çıkacak gürültülere istinat ediyorlardı. Eğer memleket bu vaziyetler karşısında telâş gösterseydi, içerde kendi emellerine hizmet edecek gazetelerin, propagandaların tesirine kapılsaydı, vaziyet, bizim için çok daha fena olurdu. Fakat devletimiz kudret gösterdi, milletimiz çok uyanıklık ve aydınlık gösterdi. Tehlike belirir belirmez, bütün ihtimalleri, bütün tehlikeleri, bütün milletçe tor top olarak harp etmek için bütün fedakârlıkları göze almak için, katî bir karar gösterdi. Bunun sayesinde vaziyet, Türkiyenin vaziyeti, bütün dünyada daha iyi anlaşılmaya başladı. O zamandan beri aldığımız mesafeler pek çoktur. Geçen sene bu vakitler müttefiklerimizin veya dostlarımızın bizim dâvamızı ne kadar tutacaklarını tahmin edemiyorduk, bilmiyorduk. Halbuki, bugün Türkiye dâvasını bütün medenî milletlerin haklı gördüğü, müttefiklerimizin çıkacak bir hâdisede, şayet bir hâdise çıkarsa, bizimle beraber olacaklarını, diğer memleketlerin dost kalacaklarını, hulâsa, manevî sahada yalnızlık halinden çıkmış, bütün dünya ile bir safda bulunuyoruz. Maddî sahada yalnız bir mücadele ihtimali azalmış, diğer memleketlerle beraber dâvayı yürütecek hale gelmişizdir. Bir devlet için, milletler arasında kendi yüzünden, kendi meselesi yüzünden bir ihtilâf çıkarsa, o ihtilâfta diğer devletlerin, diğer bir takım devletlerin, kendisini haklı göreceğini ve kendisi ile beraber bulunacağı ihtimali, bir memleket idaresinin temin edebileceği en büyük muvaffakıyetlerden biridir. Söylediğimi anlıyor musunuz? Demek istiyorum ki, geçen sene bu vakitler bir yalnızlık havası içinde iken, bu sene vaziyetimizi dünyaya çok iyi anlatmış ve dâvamızda haklı olduğumuzu kabul eden büyük milletler yakınlık ve dostluk, alâka göstermeğe başlamışlardır. Bunların hepsi, devletin içerde gösterdiği kudrete dayanarak olmuştur. Eğer içerde bozgun, çöküntü verir bir millet halinde olsaydık, –söz aramızda– İrana dönerdik. Anlıyor musunuz arkadaşlar? Hakikat bundan ibarettir ve onun için memlekette, ben dolaştığım yerlerde vatandaşlarımı aydınlatmak için fırsat kaçırmamağa çalışırım.

Bundan başka, memlekette meseleler ve hakikatler, olduğu gibi, bütün vatandaşlar tarafından bilinsin, muhakeme edilsin ve ona göre herkes vatanın mukadderatiyle yakından ilgili olsun, buna çok ehemmiyet veriyoruz ve buna ehemmiyet verdiğimizin semeresini de almışızdır. Memleketi tanımayan, türlü tesirlere kapılan, uzak, İstanbul gibi bazı şehirlerimizde türlü tahrikçiler bulunabilir. Ama memleket, bütün millet olarak, büyük ölçüde tahrikçilerin tesirine kendisini kaptırmamıştır. (Alkışlar.) Bu hal, bu hal, büyük bir millet olarak, bize dünyada itibar verdi, dostlarımızın yanında itibarımızı attırdı. Demek ki burası başka bir yere benzemiyor, buna dostluk gösterilirse, buna alâka gösterilirse, beraber bulunmakta kuvvet vardır kanaatini dostlarda hâsıl etti ve düşmanlar, şeylerde, diğer memleketlerde içerden tertiplerle yaptıkları oyunların Türkiyede geçemiyeceğine kanaat hâsıl etmeğe başladılar. İki taraflı tedbir memleketimizi bütün ihtimallerden çok kurtarmıştır. Anlıyor musunuz arkadaşlar?

Bunları size, her meseleyi, görüyorsunuz ki, ihtimalleri açık olarak söylüyorum, iyi zamanlarını ve güç zamanlarını olduğu gibi bilmenizi istiyorum. Şimdi vaziyetimiz geçen seneye nisbetle çok iyileşmiş, terakki etmiş bir haldedir. Muharebe esnasında, ikinci cihan harbi esnasında, geçirdiğimiz bir çok safhalar, bugün karşısında bulunduğumuz meselelerden daha güçtü. Gün oldu ki, meselâ 940 da, o zaman yapayalınız bulunuyorduk. İngiltere, adalarında yalınız başına bir istila bekleyordu, Almanya İstanbul kapısına gelmişti, İtalya bütün İzmir sahillerini kavramıştı, karşısında duruyorduk ve Rusya, bu devletlerle müttefik gibi, yakın ve dost bulunuyordu. Bunların, hepsinin arasında biz, her ihtimale hazır olarak bütün kuvvetimizle bekleyorduk. Ve o zaman, vaziyeti mütalâa eden bir çok vatandaşlar, acaba yanlış bir istikamette miyiz? Almanlar bütün dünyaya muzaffer, dünyaya hâkim olacakları bir zamanda, biz onlarla beraber olmadık, hata ediyor muyuz? diye, samimi olarak, ciddî olarak endişe etmişlerdir. Ama hâdiseler, bize hak verdi ve memleket, bütün bu güç ve dolaşık geçitlerden selâmetle çıktı. (Alkışlar.)

Size bu kanaatimi samimi olarak söylemek isterim ki, bu vaziyetten biz milletimizin sağlamlığı, icabederse fedakârlığı sayesinde kuvvetle, selâmetle çıkacağız. (Alkışlar.)

Milletler için harp olması veya olmaması olağan şeylerdir. Ama, bir harp olsa, bütün milletçe vazifemizi şerefle ifa edeceğiz ve bizim dâvamızın başına bütün dünyayı toplıyacağız. (Alkışlar.) Bu şartlar altında harp olmak ihtimali azdır, az olmak lâzımdır. Milletler, nihayet, aklı başında bir takım adamlar tarafından idare olunurlar; kolaylıkla tehlikeye atılmazlar. Fakat mesele, yalnız bizim meselemiz değildir. Bizim meselemiz meselelerin en güçü değildir. Büyük devletler arasında pek çok meseleler vardır; pek çok ihtlilaflar vardır; pazarlıklar çok sert ve ciddîdir.

İkinci cihan harbi nasıl Avrupanın bilmem neresinden çıktı da 6 sene bizim memlekete de türlü ıztıraplar verdiyse, şayet çıkacaksa, üçüncü cihan harbi de öyle çıkabilir, ve ilk günden çıkabilir. Görüyorsunuz, size her ihtimali açık söylüyorum. Fakat bu ihtimal kuvvetli midir? Kuvvetli olmaması lâzımdır, mantıki olarak düşünülürse kuvvetli olmaması lâzımdır. Ama neticesi belli değil. Şöyle bir şeye varılamadı. Toplanacaklar. Konuşuluyor, dağılıyor.. Herkes bir takım yerler işgal etmiştir; bahusus Rusya Avrupanın yarısını işgal etmiştir. Orada bir sürü tertipler yapmıştır. Çıkarsa o milletler ne olacak? Herkes korkuyor. Ne olacak? Halledemiyorlar, uğraşıyorlar.

Görüyorsunuz ki bu ceryan ve türlü ihtimallerle ufukta bekleşen bir istikamette dünya münasebatı ilerliyor. Bu vaziyette bütün memleketler ve bizim memleketin politikası, içerde ve dışarda politikası, Birleşik milletler ile beraber tesanüt halinde ve insanlık dâvası safındadır. Böyle olunca, bu politikanın, yani dostlarımızla beraber bir politika tâkip edeceğiz ve millet bütünlüğü istiklâli, kuvveti ve içerde hiçbir karışıklığa meydan vermeyecek azmi ve iradesi.. Bu, politika devam edecek mi, etmeyecek mi? Bunu, milletin iradesi ile bütün dünyaya çıkarmak bir vazife haline geldi. Onun için, 947 için tabiî olarak düşündüğümüz seçimi isticalle daha evvele alarak bu sene yapmağa mecbur olduk. Böyle, dünyada birçok pazarlıklar yapıldığı, birçok ihtimallerin ortada bulunduğu bir zamanda, Turkiyede hangi kanaat, hangi politika yürüyecek? İktidar mevkii nasıl bir istikamet tâkip edecek? Bu hususta tereddüt olmaması lâzımdır. Onun için, milletin iradesi, bir an evvel memlekette iktidarın mahiyetine bir ışık çevirmek icabeder. Onun için seçimi bu seneye aldık. Belediye seçimleri 1–2 güne kadar yapılacaktır. Ondan sonra milletvekili seçimi için süratle gideceğiz, seçim kanunu çıkacaktır. Nazarı dikkatînizi celbederim, tek dereceli seçim yapacağız. Tek dereceli seçimin ne olduğunu, meselâ İstanbulun veya İzmirin bir köşesinde bulunan bir profesör, nazariyatçı bilmeyebilir, ama, halk içindeyiz. Memleketin her köşesini görüyorum. Daha birçok yerlerde yarı kapalı bulunan kadınlarımızın sandık başına gelerek memleketin mukadderatı için rey vermeleri lâzımdır. Bunun ne demek olduğunu anlıyorum. Sözümü anlıyorsunuz değil mi arkadaşlar? Böyle iken, bunları bildiğim halde, memleketi her köşesiyle yakından tanıdığımız halde, yine tek dereceli seçimi kabul ediyoruz. Kabul ediyoruz, çünkü bütün dünyaya, Türk milletinin henüz yetişmemiş olduğunu farzettiremeyiz. Yani biz, kadın erkek, oy sandıkları, rey sandıkları başına geliriz ve rey veririz. Bu olgunluğu, bu yetişkinliği bütün dünyaya millet olarak göstermeğe mecburuz. Anlıyor musunuz arkadaşlar? Bakın, size, her hangi bir yanlış anlamaya mahal vermemek için iki noktayı söylemek istiyorum; sandık başında rey vermek bir millet için o memleketin kaderiyle, büyük meselesiyle her vatandaşın alâkadar olduğunu göstermesi demektir. Böyle bir millet, bunu göstermelidir. Onun için, rey verenlerin mikdarı memleketin kıymeti için, milletin kıymeti için esaslı bir mikyasdır. Buna çok ehemmiyet vermenizi isterim. Size rica ederim. Vaziyeti hulâsaya çalışıyorum. Sizin vasıtanızla bütün vatandaşlarıma da seçime kayıtsız olmamalarını tebliğ etmenizi isterim.

Bir memlekette, meselâ bizim son sayımda 18.800.000 nüfus bulduk. Bu, memleketin mukadderatiyle alâkadar olan bir millete ne kadar seçmen verir, ve ne kadar kişi reye iştirâk eder. Bunu ilim bilir. Şu kadar, bu kadar. Aşağı yukarı bunun mikdarını tâyin ederler. Onun için, seçime ehemmiyet vererek oyda vatandaş vazifelerini sağlamak isteriz. Bundan memleketin içerde idaresi ve dışarda devletler arasındaki münasebetleri için iyi neticeler bekliyorum. Yani bir süs olarak yapmıyorum. Anlıyor musunuz arkadaşlar? Milletçe, anlayışlı bir millet ve kendi taliini, meselelerini, selâmetini müdafaa etmek için kararlı ve kuvvetli bir millet olarak, bütün dünyada mevki almak, selâmetimiz için, ilerisi için kıymetli bir şeydir. (Alkışlar.) Bu izahatı size verdiğim vakit, Kurultay’da söylediğim nutkun ve muhtelif vesilelerle yaptığım resmî demeçlerin mânasını daha iyi kavradığınızı zannederim.

Birçok noktalarda tafsilât vermiş oluyorum. Şeyde, memleket içinde nifak çıkarmak için türlü teşebbüsler olduğunu ve olacağını tahmin edersiniz, etmişizdir. Hâdiseleri görüyor, gazetelerde okuyorsunuz. Amma memleket bütün bu dedikodulara, takdir olunacak bir bünye kudretiyle karşı koymuştur. Zannediliyordu ki kötü niyetli iki üç adam, hâlâ bir

yabancı devlet, memlekete elkoyacağı bir iki gazete, iki üç ay kuvvetli bir surede propaganda yaparsa herkes birbirine girer, huzur muhtel olur. Böyle zannediliyordu ve buna ümit bağlanmıştı. Amma millet bunların tamamen aksini isbat etti. Öyle iki suparanın [supara, süpâre?], iki üç ay kötü niyetle yapacağı propaganda ile sapır sapır sallanacak bir millet değildir. (Alkışlar.) Anlıyor musunuz arkadaşlar?

Demek ki hükûmet tedbirleri, iş başında bulunanların dikkatleri ve tedbirleri, bunların yanında ve bunlardan ziyade milletin gösterdiği anlayış ve memleketin mukadderatında, selâmetinde herkesin ilgili olarak hüküm verir halde olması, memleketi iyi vaziyete götürmüştür ve daha iyi vaziyete götürmek için de yine temeldir.

Bu mülahâza, benim seçimler hususunda söylediğim ve yaptığım izahın ehemmiyetini tekrar ediyorum. O da milletçe verilecek bir imtihandır. Anlıyor musunuz arkadaşlar. Bir vazifedir, seçim vazifesi. Tek dereceli seçim[i], ilk defa yapıyoruz. Bütün millet, Türk milleti, memleketin mukadderatiyle alâkadar olacak duygudadır, o hale gelmiştir iddiasındayız. Bu iddianın doğru olduğunu meydana çıkaracak, seçime iştirâk edenlerin sayısıdır. Tek dereceli seçime iştirâk eder, kararı ne ise onu verir. İştirâk edenlerin sayısı, ha... Demek ki Türk milleti memleketin idaresi için yakın ilgi besleyen büyük bir millettir hükmünü verir. Anlayor musunuz arkadaşlar? Sözlerimin hulâsası bundan ibarettir. Size çok teşekkür ederim. (Alkışlar.)

Erzincan bu defaki görüşümde daha çok yapı teşebbüsüne gitmemiş ama, birçok yarım yapılar var ki, onları tekrar gördüğüm zaman Erzincan daha güzelleşmiş olacak. Erzincana benim yakın bir muhabbetim ve yakın bir alâkam olduğunu bilirsiniz. (Alkışlar.) Size ne kadar çok vasıta ve ne kadar çok imkân bulsak, belki siz memnun olursunuz, ama benim memnun olmamın, kâfi görmemin ihtimali yoktur. Buna emin olabilirsiniz. Yalnız işler, yapılacak işler ve meseleler, o kadar çok ki, hepsinin içinde Erzincan meselelerini de halletmeğe çalışıyoruz. (Varol sesleri, alkışlar.)

Benim bir iyi tarafım vardır, bir de kusurlu tarafım vardır. Memleketimde uğradığım bir yerde, bir yere uğradım mı, yarım saat sonra oralı gibi olurum ve onun bütün dertleri en yakın meselem olurlar. (Sürekli alkışlar, yaşa, varol sesleri.) Bu bakımdan bu iyi tarafımdır. ...................................................................................... Ama bir başka yere giderim, yarım saat sonra onlarla beraberim. (Alkışlar.) Her tarafta iyidir havadis, diğer yerlerde de mahsulün iyi olacağından bahsediliyor, mektepler yapılıyor. ..........................................................

Gençliğimizde Rumelide, Anadoluda dolaştık. Rumelide dolaştığımız zaman uzaktan bir Rum muhacirler köyü gördüğümüz vakit Rum veya Bulgar köyü olduğunu, parlak bir binasından, mektebinden anlardık. Uzaktan, ta uzaktan mektebi görünürdü ve burası ya Rum köyü, ya Bulgar köyü derdik. Canımız yanardı. Canımız yanardı.. Çok şükür şimdi dolaşırken uzaktan köy gördüğümüz zaman içinde parlak bir bina görmeğe başladık. Yapılıyor, beş on sene içinde bu meseleyi bitireceğiz ve benim kanaatim, iman halinde kanaatim odur ki, eğer biz bütün çocuklarımızı, onun kadar, bütün çocukları okutursak, köy çocuklarını okutursak, bu ilk öğretim meselesini halledersek, ondan sonra memleketin ne kadar süratle, iyi bir halde geliştiğini, gelişeceğini tasavvur edemeyiz. O kadar büyük neticeler bekliyoruz ve onun için, işte bu sene memlekette şartlar elverişli olmasa dahi ilerde .................................................

Bir yere gittiğim vakit söylerler bana. Su baskını oldu falan... Bunların hepsi güzel derim. Ama, mektebi yaptınız mı? O su baskını mektebi yapmamak için bahane: güçlük olduğunu söylemek için. Ama, köylerde mektebi yaptık mı?... Su da böyledir, kurak da böyledir, herşey böyledir. Neden bahsolunursa ondan sonra konuşurum. Çok şükür, ben israr ederim. Vatandaşlarıma hemen umumîyetle işin ehemmiyetini kabul ettirmiş haldeyim. Herkes sıkıntıdadır. Ama, sıkıntı, yapılıp bittikten sonra, bayram gibi şenlik yapıyorlar. Neticelerini göreceğiz. Yani, bunlar o devalardır ki, 24 saat içinde, 48 saatte neticelerini vermezler. Ama, Cumhuriyet Hükûmeti ilk günündenberi uzun vadeli meselelere girişmeğe mecbur olmuş, inanılmayacak kadar da çabuk netice almıştır. Erzincan demiryolu... Bunun geçtiği yerler aşılamayacak zannolunuyordu. Bakın size birşey söyleyeyim. Eski Sadrazam Tevfik Paşa vardı. Hatırlayacaksınız, içinizde bilenler vardır. Biz Ankarada ilk şömendöfer [şimendifer] gürültülerini yapmağa başladığımız zaman, Erzuruma gideceğiz, Diyarbakıra gideceğiz diye kıyameti kopardığımız zaman, bu zat belki 80 yaşını geçmişti. Onun bir sözünü bana naklettiler. Dermiş ki, bu adamlar para mı bilmezler, zaman mı bilmezler? Şömendüfer yapacaklarmış. Erzuruma kadar ne kadar zamanda yapılır ve hangi para ile yapılır? Bunun hakkında bir fikirleri yok galiba. Böyle düşünürmüş. Bunu söylediği zaman, bu muhterem zat belki 80 yaşını geçmişti. O sağ iken Diyarbakır’a vardık ve Sivas’a vardık. Demek istiyorum ki, böyle bir büyük teşebbüse, tedbire başlandığı zaman, 5 senede, 10 senede olur mu diye tereddüt devirlerini geçirip başladıktan sonra seneler geçiyor, ve günün birinde bakıyorsunuz neticeye varılmış oluyor.

Köylünün kalkındırılması, yani anlayışı daha yüksek, geçimi daha iyi, kendi toprağına sahip, kendi aletleri olan, geçimi yerinde bir hale gelmesi bizim için hayat meselesidir. (Alkışlar.) Katî olarak karar vermişizdir ve biz seneler ve senelerce köylünün iyileşmesi, zenginleşmesi ve ilerlemesi için hususî bir dikkatle çalışıyoruz. Bu harp esnasında türlü sıkıntıdan, türlü pahalılıktan şikâyet olundu. Doğrudur. Fakat bir noktayı itiraf, insaf ile teslim etmek lâzımdır ki, harbin bütün sıkıntılarını şehirler, münevverler ve maaş sahipleri çekmiştir. Halbuki Şükrü Saracoğlu Hükûmetinden evvel, umumî fiyatları kontrol etmek için, bilhassa toprak mahsulleri fiyatlarını kontrol etmek için ciddî bir tâkip yapıyorduk. Fakat anlaşıldı ki o istikamette gitmiş olsaydık, harbin yükünü daha ziyade köylü çekmiş olacaktı. Hatırlayor musunuz? 1942 ye kadar buğdayın fiyatını, yahut hububatın fiyatını 10 kuruşta tutmak için Hükûmet çok israr etti Hatırlayorsunuz değil mi? Hatırlayorsunuz. Bu şekilde o hal aldı ki harbin bütün yükünü memleketin köylü sınıfı yüklenecek hale geldi. Buna dayanamazdı ve bir defa, şeyde, köylü sınıfı, bize toprak mahsulü veren çiftçi sınıfı çok ezilmiş, beli bükülmüş hale gelmiş olsaydı, vatanımız bugün bu kudrette olamazdı. (Alkışlar.) [Köylülük] Nüfusumuzun çoğudur. Büyük kısmını büyük sarsıntıya uğramadan çıkmış olmak, bu harpte bütün olarak mütalâa edilirse, bir politika isabeti gosterir. Pahalılık bakımından dahi... Anlıyor musunuz arkadaşlarım? Birçok yerlerde dolaşırım, sorarım, bizim köylümüz harbe girildiği 939 – 940 senelerinden bugün daha iyi haldedir diyenler çoktur. Bırakın daha iyiyi.. Ama daha da fena halde değildir. Böyle değil midir? Köylü sınıfı için böyle hüküm veremez miyiz? Ama şehirlililer ve maaş sahipleri, bunların maişetleri harpten evvelkine nisbeten, yarı yarıya azalmıştır. Üçte bire inenler var. Demek ki büyük fedakârlığı onlar çekmiştir. Bu şundan ileri geliyor: Yani memleketin daha anlayışlı olanları, maaş sahipleri bazı fedakârlıklar, sıkıntılar çektiler hiç olmazsa, hem fakir kütle, hem büyük kütle daha ziyade ezilmiş olmaktan kurtuldu. Bu sayede 1942 de 200 gram – 250 gram ekmeğini nufus başına karışık olarak yedirebilmek için dışardan buğday getiriyorduk. Geçmiş hâdiseler unutuluyor. Şimdi çok şükür geçiniyoruz. Rivayetlere göre, gazetelere göre 9 – 10 milyon insan Avrupada, bilmem kaç yüz milyon kadar ve muhtelif yerlerde milyarları bulan, Avrupada açlık çeken milletlere, onlara, karınca kararınca yardım etmeye çalışıyoruz. Sözüm burada bitiyor. Teşekkür ederim arkadaşlar.

Kazalardan gelmiş olanlar, vatandaşlarım geldikleri yerlerdeki vatandaşlarıma selâmlarımı, muhabbetlerimi götürsünler. Memleketin iyi halde olduğunu ve oralarda, vatandaşlarıma memleketimizin iç durumunu, daha iyi bir halde olduğunu anlatınız, duyurunuz.

Bir sır değildir, gazetelerde, radyolarda, Ruslar, bizim memleketten ne istiyorlar, ne istemişler, Türkler ne söylüyorlar, bunlar yazıldı, söylendi. Bunların hepsi herkesin bildiği şeylerdir. Amma Devletimizin vaziyeti çok kuvvetli olmuştur, çok kuvvetlidir. (Alkışlar.) ................................................................................................ ve onu da vatandaşlarıma iyice söylemek lâzımdır, yalnız da değiliz; dâvalarımızın haklı olduğunu anlatabilmişizdir ve bizim uğrayabileceğimiz bir şeyi, bir tecavüzü bütün dünya haksız bilecek ve bizimle beraber olması ihtimali yüzde doksandan fazladır. Bütün bu ahval içinde bizim ehemmiyet verdiğimiz şey, memleket içinde bir çözüntü, bozgunculuk yapmamaktır. Ne kadar dedikodu olursa olsun, emin olabilirsiniz ki, çok dikkatliyiz ve herhangi bir hâdiseyi derhal bastırmak için bütün tedbirleri almışızdır. (Sağol, bravo sesleri, alkışlar.)

Hiç merak etmeyin. Ben buralardan çok geçmişimdir, birçok ihtimalleri vatandaşlarımla çok konuşmuşumdur. Zannediyorum ki şöyle olmasın, böyle olmasın, olursa tedbirlerimiz vardır dediğim zamanlarda isabetsizlik etmemişimdir. Erzincan vilâyetine birçok defalar gelmişimdir.. Bir defa gelmiştim buraya. Şehir nerededir? Aman neler söylemezlerdi. Şimdi neler söylüyorlardı.................... Bana teminat verdiler ............ Bu vatandaşları sinirlendirdi ........... Herkes birşey diyor. Sükunet bulmaz hale geliyor. Bir vakit bu bir karar haline gelir. Hafif görmüyoruz. Memleketimizin huzurunu, âsayişini muhafaza için, her tedbiri alırız. Hâdiseleri ... şeyleri anlattım.

Hulâsa, yalnız vatandaşlarımdan, memleket meselelerinde kendi akıllarını kullanmalarını isterim, ve içerde, Devletin bütün diğer milletler içinde bulunduğu vaziyeti ve, henüz sulh olmadığını., türlü pazarlıkların, türlü ihtimallerin mevcut olduğunu düşünerek içerdeki dedikoduları akıl süzgeçinden geçirmenizi isterim. Talebim de aşırı birşey değildir. Aklınızı kullanır, küçük hislerin, küçük ihtirasların tesirini kendi muhitinizde men etmeğe çalışırsanız, memleketi iyiliğe, selâmete ve büyük istikbale götürmek bizim için daha kolay, daha kolay olur. Anlıyor musunuz arkadaşlar?

Çok teşekkür ederim arkadaşlar. Sizinle her zaman zevkle konuştum. Sizi görmekten daima sevinç duydum ve sizden ayrılırken tekrar Erzincan’a ne vakit geleceğim diye hasretle gittim.

 

 

 


Kars Halkevi’nde Türk – Sovyet İlişkileri ABD ve İngiltere ile İlişkiler ve Yapılacak Seçimlere İlişkin Verilen Söylev[59]

 

Arkadaşlar, (sesimi işitiyor musunuz, geridekiler işitiyor mu?) sizinle bugün memleketin vaziyetini konuşmak istiyorum. Kestirme yoldan Kars meselesi denilen meseleye, bir seneden beri hâsıl olmuş olan meseleye girmek isterim. Geçen sene bu vakitler Moskovada Rusya Hariciye Komiseri Molotof’la bizim büyük elçi arasında müzakere başladı. Müzakerenin esası, aramızdaki dostluk muahedesinin feshi üzerine yeni şartlara uygun, yeni bir muahedenin yapılması idi. Biz yeni muahedenin geniş esaslar üzerinde, Rus teklifine göre geniş esaslar üzerinde, en ileri mahiyette, hattâ bir ittifak muahedesi şeklinde tekarrür etmesini kabul etmiştik. Molotof, bizim büyük elçiye her şeyden evvel, aramızdaki pürüzlerin kaldırılmasını söyledi. Pürüz olarak ilk söylediği şey, 920 de yapılmış olan, Ruslarla yapılmış olan muahede ile, hudutta yapılmış olan değişikliklerin, yani 920 muahedesi ile Kars, o zaman Ardahan da, bir vilâyet idi. Kars, Ardahan ve Artvin vilâyetlerinin Türkiyeye iadesini kendileri zayıf olduğu için kabule mecbur olmuşlar. Şimdi vaziyet değiştiği için, bunların tasfiye olunmasını, yani Rusyaya iade edilmesini istiyorlar. Bizim elçi, derhal, esasen bu memleketlerin Türk memleketi olarak bize ait olduğunu ve tazminat mukabili olarak Rusların elinde bırakılmış olduğunu anlattıktan sonra, kendileri 920 de zayıf vaziyette bulunuyorlarsa, biz o zaman kendilerinden daha güç şartlar içinde, dört hudutta yabancılara karşı muharebe halinde olduğumuzu, onun için kuvvetlinin zayıfa zorla kabul ettirdiği bir muahede mevzuu bahis değil ancak iki memleket arasında devamlı bir sulhu, bir dostluğu kurabilmek için geçmişi tamamile tasfiye etmek tarzında bir muamele yapılmış olduğunu anlattı. Molotof fikrinde israr etti. Bizim elçi fikrinde israr etti. Bu meseleyi bırakalım; diğer kısma geçelim. Bu meseleyi bırakalım demesi, yani artık bu mesele mevcut değildir, mânasında mı telâkki etmek lâzım geldiğini sordu. Hayır, mesele açık olarak kalacaktır, dedi.

İkinci meseleye geçiyorum dedi. İkinci mesele şudur: Muharebe esnasında Karadenizin emniyeti meselesi Rusları birçok safhalarda çok endişelendirmiş, çok düşündürmüş ve çok kaygılı günler geçirmişler. Onun için, bir daha vuku bulacak bir muharebede, Ruslar Akdenizden Karadenize vuku bulacak bir taarruza karşı emniyet tedbiri almak ihtiyacını duymuşlar.

Bir büyük devletin Akdenizden vuku bulacak bir tecavüzüne karşı Türklerin hüsniniyetinden kendileri şüphe etmemekle beraber, Türklerin, Türkiyenin maddî imkânları büyük bir taarruza karşı Karadenizi kapayamaz. Hulâsa, beraber kapayalım.

Yani üs dediğimiz şey buradan çıkıyor. Bunlar yapıldıktan sonra, Türkiye ile, Polonya ile yaptıkları gibi bir ittifak muahedesi yapacaklarını söylediler. Bu, geçen sene Haziranın haftasında konuşuldu. Ondan bir hafta sonra bir daha konuşuldu. Ayni noktalarda israr ettik. Müzakere kesildi. Mesele şifahen cereyan etti. Kağıt üzerine bir şey dökülmedi. Fakat konuşan adamlar iki devlet arasında resmî selâhiyetlerinden hiç şüphe edilemeyecek adamlardır: Rusya Hariciye Komiseri, Türkiye Büyük Elçisi. Biz bu meseleyi ilk andan itibaren hayati ehemmiyette telâkki ettik. Ve bir defa iki memleket arasında bir arazi talebi mevzu bahis olursa, o iki memleket arasında artık emniyet kalmıyacağını ve belki arkasından silâhlı bir ihtilâfın tekrar süratle geleceğini hesap etmek vaziyetinde idik. Hattâ bütün memlekette seferberlik ilân ederek, hazır bir halde hudutlarda beklemeyi düşündük. Bu tedbiri almaklığımızın sebebi, vaziyeti bir defa enternasyonal siyaset sahasına naklederek oradan alacağımız intibaı ve aksi ölçmek, ona göre müteakip tedbirleri almak istiyorduk. Kağıt üzerine bir şey yazılmamış olduğu için Mecliste veya herhangi bir yerde Hükûmet tarafından resmî beyanat şeklinde Rusları meseleden dönülmez bir hale getirmeyi arzu etmedik. Fakat milleti haberdar etmek bir vazife olduğu için, radyolarla, gazetelerle, hususî kanallarla memleketi vaziyetten tamamen haberdar ettik. Hemen haftasından geçen sene Haziranın [ikinci] haftasından 15 inden itibaren bütün memleket aramızda böyle bir meselenin mevzuubahis olduğunu öğrendi. Böyle değil mi arkadaşlar? Geçen sene bu zaman hasıl olan vaziyeti büyük devletlere açtık. Bir defa şundan şüphe ettik. Acaba büyük devletler muhtelif yerlerde, muhtelif dünya meseleleri konuşulurken, bizim hudutlarımıza veya Boğazlara ait bazı şeyler konuşmuşlar, tekarrür ettirirmişler midir? Gizli bir anlaşma var mıdır? Bunun üzerinde teşhis koymaya çalıştık. İngilizler, ilk günden itibaren karşısında bulunduğumuz talepleri haksız gördüler ve bizim bunları katîyen kabul etmemek ve bu uğurda memleketi her türlü fedakârlığa davet etmek katî kararımızı tasvip ettiler. Tabiî, meseleyi bilmiyorlardı ve aramızda bir ittifak muahedesi yoktu. O zaman Birleşmiş Milletler Konferansı olmuştu. Ana Yasası kabul edilmişti. Orada bütün milletlerin konferansı toplanmış ve Birleşmiş Milletler Ana Yasası tekarrür etmişti. Orada bütün milletlerin rızaları haricinde topraklarından bir şey alınmıyacağı, bütün milletlerin istiklâl, hürriyet içinde yaşayacağı tekarrür etmişti. Onlar dostane olarak, bu esaslar dahilinde kalmış olmak için, bizim düşünüş tarzımızı, topraklarımızdan bir şey vermeyiz, bütün kuvvetimizle müdafaa edeceğiz şeklini zımnen tasvip eder bir istikamet almıştır.

Şimdi vaziyeti size anlattıktan sonra, geçen sene  Kasım nutkumda, benim bütün dünyaya verdiğim nutukta, ikinci cihan harbi esnasında Türkiyenin hizmetlerinin muhtelif devletler tarafından nasıl takdir olunduğunu uzun boylu anlattıktan sonra, hiç kimseye bir şey vermeye borçlu değiliz, vermeyeceğiz, şerefli insanlar gibi yaşayacağız ve haklarımızı, topraklarımızı muhafaza etmek için icap ederse şerefli insanlar olarak öleceğiz [demiştim]. (Bravo sesleri, şiddetli alkışlar.)

Bu malumatı verdikten sonra, resmî nutkumda söylediklerimi daha iyi anlamış, kavramış bir halde bulunuyorsunuz. Öyle değil mi arkadaşlar? (Evet sesleri.)

Fakat ........... bir mülahâza vardır. Şayet Ruslar şunları bunları ileri sürdükleri gibi bunu bir harple elde etmek isterlerse, biz tabiatile derhal silâhla mukabele edeceğiz. Fakat böyle bir muharebeyi Ruslara karşı yalnız başına yürütmek mecburiyetinde kalacağız. Bizi haklı gören, Rusların hareketini haksız ve adaletten uzak bulanlar, ne dereceye kadar bizimle beraber olup yardım edecekler, orası hepimizin zihninde bir sual işaretidir.

O zamandan beri Birleşmiş Milletler Konferansı oldu. Bundan sonra, büyük devletler arasında muhtelif yerlerde toplantılar oldu. Potsdam’da, Moskova’da vesair yerde toplandılar. Orada, bu konuşmalarda, Rusların, bize karşı gerek hudut vilâyetlerinde, gerek Boğazlarda mevzubahis ettikleri meseleleri sordular. Ruslara sordular. Bizim bildiğimize göre, bizzat Stalinin, İngiliz Hariciye Nazırına ve Amerikalılara verdiği cevaplar: Hep şeyi soruyorlardı. “Bu ihtilâf nereye varacak? Bunun sonunda ne çıkacak ?”

Stalinin söylediği: “Bu ihtilâf bir silâhlı harbe müncer olmayacak, ya Türkiye ile anlaşacağız ya müttefikler kanalı ile anlaşmağa çalışacağız.” Arazi meselesini, hudut vilâyetleri meselesini şu tarzda izah etti : “Türkler bizden ittifak istediler, ittifakın bedeli ve şartları olarak bizde bunları ileri sürdük; mesele böyle çıktı.”

Fakat biliyorsunuz ki, Ermeni komitaları dünyanın dört köşesinde harekete geçirildi. Her tarafta işte eski Ermeni  maceraları şişirilerek ve ileri sürülerek bu toprakların Sovyetler hesabına ilhak edilmesini müttefiklerle söylemeye başladılar. Onları söylediler her toplantıya telgraflar çektiler ve çekmekte devam ettiler. Bu müddet esnasında Rus politikası bir seneden beri bütün dünyada, her köşede, her kıtada anlaşılmaya başladı. Ruslar, Almanların yenildiği günlerde, belki yenildiği günlerde, Anglosaksonlar nazarında büyük bir itibarı haiz olduklarına güveniyorlardı. Ve bununla, her istediklerini, her yerde alacaklarını hesab ediyorlardı. Fakat hâdiseler böyle cereyan etmedi. Rusların niyetleri her tarafta anlaşılmağa başladı ve her tarafta mukavemet görmeye başladılar. Biz bu toprakları vermeyiz ve müdafaa ederiz dediğimiz zaman, İngilizlere olsun Amerikalılara olsun bir noktayı tasrih etmekten geri kalmıyorduk. Yani, biz memleketimizi ve bu toprakları müdafaa edeceğiz. Yalnız kalsak, yalnız bulunsak yine müdafaa edeceğiz. Siz de onlarla beraber olsanız, yine biz topraklarımızı müdafaa edeceğiz. (Bravo sesleri alkışlar.) Milletin, hükûmetin bu hususta bir en ufak tereddüt içinde bulunmadığını ilân için en elverişsiz  ihtimalleri evvelden söyleyip göze aldığını onlara anlatmak lâzımdı. Bunda hükûmet hiç kusur etmedi. Zaten, bu bir senelik zaman zarfında yani geçen sene bu vakitler, bu kadar ciddî bir durum karşısında ve belki yalnızlık havası içinde bulunduğumuzu kabul ederek işe başladık. Bu bir sene zarfında vaziyette çok değişiklik ve iyilik hasıl olmuştur. Münasebetler kâfi derecede iyileştirildikten sonra, İngilizlerden

müttefik olarak aramızda ki ittifak muahedesinin ne vaziyette, ne kuvvette bulunduğunu bütün dünyaya karşı resmen, açık bir dille bildirilmesini istedik. Gazetelerde okumuşsunuzdur. Hepsi yazmıştır. İngiltere hükûmeti uzun boylu düşündükten sonra bu talebimizi haklı buldu. Ve Avam Kamarasında gerek arazi meselesi gerek Boğazlar meselesi üzerinde Rus taleplerini birer birer tahlil ettikten sonra, bunların haksız olduğunu, İngiltere hükûmetinin düşünüş tarzı olarak resmen beyan etti. Hatırlıyorsunuz değil mi arkadaşlar? (Hatırlıyoruz sesleri.) Ondan sonra, bir diğer safha geçti. Orada, İngiltere, Bulgaristanda bir askerî, Rusların bir askerî sığınak yaptıkları havadisi çıkması üzerine açılan müzakerede; İngiltere Hükûmeti, aramızda ittifak mevcut olduğunu maddelerini aynen okuyarak söyledi: “Türkiye bir Avrupa devleti tarafından tecavüze uğrarsa, İngiltere, bütün vesaitile onun yanında bulunmağa mecburdur.” Bunu da hatırlıyor musunuz? (Hatırlıyoruz sesleri.) Hatırlıyacaksınız bunları da ilâve ettiler.

Bir taraftan memleket içindeki bozguncular ve diğer taraftan Rusların el altından memlekete haykırdıkları ve yaymağa çalıştıkları fikirler şu idi: Türkiye ile Rusya arasında bir harp çıkarsa, İngiltere, Türkler harp esnasında muharebeye girmemiş oldukları için İngiltere harbe girmez. Amerika esasen çok uzaktır. Aramızdaki ihtilâf aramızda kalır. Bu havayı memlekete yaymağa, ve bozguncuları kuvvetlendirmeye çalışıyorlardı. Amerika ile münasebetlerimiz, onun da bir çok tezahürlerini gördünüz. O zamandan beri çok anlayışlı bir hale gelmiştir. Dâvaları anlatabilmişizdir. Ermeni komitelerinin çalışmalarına ve türlü fena tahriklere rağmen bugün Amerika ile aramızdaki münasebetler çok dostanedir; inkişaf etmeğe müsaittir ve dâvalarımız haklı bir şekilde ........ Geçen sene buraya gelip konuşamadım. Fakat memleketin bir çok yerlerinde, asıl memleketi aydınlatmak, hazırlamak için konuşmalar yaptım. Orada ısrarla bu vaziyetleri söyledim; ve diyordum ki şayet bu yüzden Ruslar bir harp çıkarırlarsa, memleket bütün kuvvetile burada ateşe atılacaktır. Ve hatırınıza gelmesin ki... Meselâ, İzmirde, İzmitte, İstanbulda, Elazığda, Diyarbakırda, Erzurumda verdiğim konferanslar, hatırınıza gelmesin ki, biz bugün muharebeye tutuşuruz, ve bir saat sonra İngiltere ilânı harbeder, ve ertesi günü İngiltere ilânı harbeder. Böyle bir şeye ihtimal vermeyin. Geçen sene bu vakitler... Böyle bir şey ihtimali yoktur. İlk vazife bu memlekete düşecektir. Hepimiz namuskârane, şerefle vazifemizi ifaya çalışacağız. Bizim memleketimizi korumak için şerefli insanlar olarak vazifelerimizi namuskârane ifa ettiğimiz bütün dünyaca görüldükten sonra, yavaş yavaş bütün dünyayı kendi etrafımızda toplarız. Buna kuvvetle ihtimal veriyorum. Tutulan yol budur. Fedakârlık ve büyük imtihanlardan geçmek yoludur. Bundan başka çıkar yol yoktur diyordum. Ve herkes, bütün vatandaşlarım kabul ediyorlardı. Şimdi, bir sene sonra, benim o zaman ihtimal verebileceğimden çok daha iyi vaziyet hasıl olmuş, İngiltere ile ittifakın hiç bir şüpheye mahal bırakmayan mahiyeti bütün dünyanın gözünde tasrih edilmiş ve Amerika ile münasebetlerimiz de her türlü ümide müsait bir hale girmiştir. Anlıyor musunuz arkadaşlar. (Anlıyoruz sesleri.)

Vaziyette bu iyiliği yapan ve şimdi bizim dâvamızı, Türkiye dâvasını hemen hemen bütün dünyanın müşterek bir dâvası haline getirmiş olan sebepler vardır. Birisi, Evvelce söylediğim gibi, Rus’ların bütün dünyada tâkip ettikleri politikanın mahiyeti[nin] anlaşılmış olması; ikincisi Ruslar Baltık denizinden Akdenize kadar bütün komşu memleketlere girmişler ve orada neler yapabileceklerini bütün dünyaya göstermişlerdir. Üçüncüsü bütün bu komşu memleketler, hattâ Avrupa ortasında bile, Rus tahrikâtına kapılmamış ve içinden bozgun vermemiş olan tek memleket olarak Türkiye kalmıştır. (Bravo sesleri, alkışlar.)

Hiçbir millet fiilen bir milletin menfaatına ve hayrına olarak kendi menfaatı olmaksızın fedakârlığa girmez. Her memleket her şeyden evvel kendi menfaatlarını düşünür. Türkiyenin bütün bir âlem ortasında dipdiri, sapsağlam olarak kalması, Rusya ile ihtilâf halinde olan bütün memleketlere kendileri için kıymetli, kuvvetli ve sağlam bir müttefik olan memleket mânasını vermiştir. Ondan sonra kıymet kazandık. Anlıyor musunuz? Bozulmak üzere olanı, çürümek üzere olan bir yeri kimse tutmaz. Bilakis bütün devletler onun başına üşüşerek beraber paylaşmağa çalışırlar. Ama bir memleket sağlamdır, onun için fayda vardır. Bu anlaşıldıktan sonra onunla beraber çalışmayı kendi menfaatlerine milletler uygun görürler. Demek ki biz bu bir sene zarfında, dış politikada ve askerî politikada yaptığımız bir çok işler hakkında milletin bünyesinde, karakterinde, mukavemet, sağlamlık olarak büyük bir imtihan geçirmişizdir.

Memleket içinde yapılmış teşebbüsleri hakir ve az görmemek lâzımdır. Hatırlarsınız, bu talepler Rusların bize bu talepleri serdettikleri günlerde, aylarca evvel başladı. Ondan sonra, aylarca sonra, sürdü. Uzun bir propaganda ve sinir harbine bu memleket mukavemet etti. Memleket içinde elde ettikleri bozguncu gazeteler de memleketi mütemadiyen kötülemeğe zehirlemeye çalıştılar. Gazetelerde memleketi mütemadiyen zehirlemeye çalıştılar. Bütün bunları, yok pahalılıktı, yok şuydu, buydu, türlü dedikodular, bunların arkasında saklanmış bir ciddî bozguncu teşebbüsü olduğu anlaşılır anlaşılmaz, bütün memleket tertop oldu ve bütün bu talepleri reddetti. Anlıyor musunuz arkadaşlar? (Anlıyoruz sesleri.) Evvelâ bu anlaşıldı, memlekette. Bu anlaşıldıktan sonra kıymet kazandık. Zaten bir devlet diğer bir devletten derhal harekete geçeceği güne kadar arazi talebi gibi, memleketin hükümranlık haklarına taallûk eden nazik mevzuları ortaya koymaz. Çünkü, derhal silâhla harekete geçmeyecek olunca, hiç bir memleket, hiç bir hükûmet bunları vermez. İki memleket arasında dostluk ve itimat ihtimali kalmaz. Bunun da ehemmiyeti olmayabilir. Ama aldatmak imkânı da kalmaz. Nasıl yirmi seneden, yirmibeş seneden beri aramızda her mesele tasfiye olunmuştur, artık bir mesele kalmamıştır zannediyorduk. Onlar harekete geçmeye karar verecekleri güne kadar da, böyle zannedebilirdik. Ve bir gün eğer muharebe çıkarmak istiyorlarsa, onu bir hudut hâdisesinden veya bir gazete münakaşasından diyerek zâhirî bir bahane ile ortaya çıkarırlardı. Ve bütün memleketin hudut boyunda canla başla uğraşacağı günde, herkesin kafasında bir şüphe hasıl olurdu. Durup dururken hudutta hâdise çıkarılacak kadar ileri geri söylemek günü miydi suali herkesin kafasına girmiş oluyor. Onun için devletler asıl maksatları gizleyerek bir harp çıkaracakları vakit zâhirî bir bahane bulmağa çalışırlar. Çünkü mütemadiyen bir radyo muharebesi oluyor. Bir gün bunların yüzünden bir müsademe ortaya çıkarsa zannetmeyiniz ki sebep gazetelerdir. Bakın ne diyor adamlar? 920 deki toprakları istiyor. Biz daha bunları geri alacağız. Bunları iade edeceksiniz diyorlar. Demek ki şayet böyle bir şey çıkarsa, iki sandal birbiri ile çarpıştı da ondan oldu. Hayır bunların hepsi bahane. Asıl maksatlarının ne olduğunu bize söylemişlerdir. Ondan dolayı olur. Ama bütün memlekete böyle söylemişlerdir. Bunu tahakkuk ettirmek lâzım gelirse hükûmet .... zannediyorlardı ki vakti gelmiştir. Bütün bu bahaneleri bulmuşlar. Bütün bu memleket böyle bir zamanda, herkesin malile canile hiç kimsenin kafasında bir tereddüt olmaksızın, herkes malı ile canı ile vatanın müdafaasına koşacaktır. Bu böyle olduğu için devletler, tecavüze karar verirlerse, maksatlarını vaktinden evvel söylemezler. Ruslar bunu söylemişler. Bu hatayı niçin yapmışlardır? Bir tek şey için yapmışlardır: Memleketi fikren, hakikaten her arzularını yerine getirecek derecede ölgün bir hale getirdiklerini zannetmişlerdir. Çünkü diğer hadisat da gösterdi ki bugün bütün dünyaya karşı vaziyet alarak silâhlı bir harekete açıktan açığa geçmek kolay olmuyor, güç oluyor. Fakat içinden eğer bozgunculukla ayrılıklar yapılabilirse, İrandaki Tude [Tudeh] partisi* gibi yok bilmem sözüm ona Bulgaristanda vesairede vatan cepheleri partileri gibi bir takım teşkilât yaparak memleket içinde Ruslara taraftar peyda edebilirlerse, ondan sonra işler kolayca yürütülebiliyor. Uzun propagandaları ile tesirinden o kadar ümitlenmişlerdi ki, ve içerde kendilerine malumat verdiklerini zannettiklerin[in] sözlerinden o kadar ümitlendiler ki, bunları ortaya attılar. Fakat haftası geçmeden; bütün istinad ettikleri unsurların tamamen çürük olduğu ve memleketin bir dış tehlike karşısında tertop yekpare olarak şahlandığını görmüşlerdir. (Alkışlar.)

Size bu anlattıklarım, memleket bu kadar ciddî ihtimaller karşısında bulunurken, bir çok dedikodulara, serbest münakaşa ve gazete hayatının bu kadar kötü kullanılmasına niçin müsamaha ettiğimi de izah ediyor. Pekâlâ diyebilirdim, ve birçok vatandaşlarım da bana ciddî olarak söylüyorlardı. Memleket bu kadar ağır meseleler karşısında bulunurken, bu kadar çok ölçüsüz konuşma zamanı değildir. Bütün küçük ihtilâfları sonraya bırakalım. Zamanı gelince birbirimize herşeyi söyleriz. Ama, bugün o gün değildir. Bunu diyebilirdim. Pekâlâ susturabilirdim. Ve memlekette bir tek ses çıkmadan, bütün memleketi beraber ve birlik olarak dışarı karşı gösterebilirdim. Anlıyor musunuz arkadaşlar (anlıyoruz sesleri). Bunu yapmadım, bunu yapmadım sebepleri şunlardır. Bir defa dedikodu denilen çeşitli resmî vasıtalarla susturmak ... bunun zamanı geçmiştir. Radyo devridir. Açık tenkit zamanıdır. Ne kadar susturmak istersen elaltından kulaktan kulağa ... İkincisi, bu şartlar altında bu devirde, hükûmetin, yahut devletin başında bulunanların veya bir zümrenin veya bir vatanperver kitlesinin zorla memleketi susturur görünerek ve onların dileğile irade azim ve karar bir kuvvet ifade etmez. Milletin tehlikeyi bilmesi lâzımdır. Milletin dedikoduları işitmesi lâzımdır. Ve bunların karşısında vaziyet alması ve karar vermesi lâzımdır. Kuvvet bundadır. Bunu, bu imtihanı bir defa bütün dünyaya karşı geçirmeye mecburuz. Bu kanaatte olduğum için bıraktım. Ama bu bıraktığımız, sonra idare edemiyeceğimiz kadar genişleyebilirdi. Bu memlekette birçok ateşler çıkmıştır, dedikodu yüzünden. Çıkabilirdi. Kendimize güveniyordum. Şayet bu dedikodular şurada burada filiz vermeye başlar ateş çıkarırsa, onlar için tedbir alacak ve süratle bastıracak tecrübemiz ve kuvvetimiz vardır, diye kendimize güveniyorduk. Şimdi bu müddet esnasında milletin her sözü işittiği halde, her iftirayı duyduğu halde, içerden dışardan propaganda yapıldığı halde bunlara karşı aklı seliminin temyiz kudretini, vatan menfaatini seçerek vaziyet alacak olgunlukta ve anlayışta olduğu bütün dünyaca anlaşılmıştır. Büyük bir mesafe almışızdır. Anlıyor musunuz arkadaşlar. Şimdi bunu, bu vaziyeti ikinci bir tecrübe ile cesurane olarak bir daha ortaya koyuyoruz. Tek dereceli olarak milletvekili seçimi.. İçeride türlü şekilde meydan okunur. Dışarı politika üzerinde memleket içinde belki ihtilâflar olur, gelecek sene ne olacağı belli değildir, denir. Ve bu müddet esnasında büyük devletler mütemadiyen toplanır, aralarında bir ihtilâf çıkacak mı, çıkmayacak mı, veyahut muhtelif meseleler üzerinde ne derece, ne şekilde pazarlık edilecek?

Bütün bu ihtimaller düşünülürken Türkiyede tâkip olunacak politikanın atisi henüz malum değildir. Bunu, bu şüpheyi süratle kaldırmayı lüzumlu gördük. Onun için süratle milletvekili seçimine gidelim. Ve iktidarın, memleket politikasındaki vaziyeti malum olsun. Bunu vatanın âli menfaatleri için zarurî gördük. Tek dereceli olarak seçime gitmekle bu esnada çok cesurane bir karar almışızdır. Mektep hocaları, memleketi tanımayan nazariyatçılar, hocalar, İstanbulun, İzmirin bir köşesinde bulunupta akıl vermeyi sevenler... Hattâ iyi niyetli de olsa birtakım ............ ileri sürerler... Ama bizim ömrümüz halk içinde geçiyor. Ben vatanın bu köşesini bilirim. Daha yarı kapalı olan vatanın bir çok yerlerinde yarı kapalı olan kadın vatandaşlarımın sandık başına gelerek memleketin mukadderatı için rey atmaları[nın] ne demek olduğunu nazariyatçılar bilmez. Ama bunu ben bilirim. Anlıyor musunuz arkadaşlar. Bunu bilerek gözüme alıyorum. Çünki millet olarak haklarını tanır, haklarından bir şey vermez bir olgunlukta olduğumuzun imtihanını şüphesiz bir şekilde geçirmeğe mecburuz. Anlıyor musunuz arkadaşlar, vatanın kaderi ve vatanın kaderinden mesuliyet[i], vazife hissi ile alâkalandırmak istiyorum. Ve bütün dünyaya karşı böyle alâkalı vatandaşların elinde idare olunan bir Türk milletidir, Türk milleti böyle bir varlıktır. Bunu göstermek istiyorum. (Alkışlar.) Cesurane olarak bu kararı verdik. Yarın öbür gün kanunlar çıkıyor ve bir iki şey sonra, hafta sonra, yahut on gün sonra milletvekili seçimi için meclis, karar verebilir. Ve bir ay, birbuçuk ay sonra da, seçime gideriz. Bu seçimde çok miktarda iştirâk etmiş olmak, ehemmiyetli bir meseledir. Ve isterim ki hudut vilâyetlerimiz memleketin mukadderatı ile bütün vatandaşların alâkadar oldukları hususunda vatanın diğer kısımlarına örnek olsunlar. Bunu sizden beklerim.

Herkesin kendisine göre bir muhiti vardır. Nihayet bir tek köylünün sandık içinden eksik olmamasına çalışmanızı isterim. Bu memleketin nüfusu şu kadardır. 18 milyon sekizyüzbindir. 1945 de ilân etmiştik. Bunun içinde 22 yaşında bulunanlar, kadın; erkek rey vereceklerdir. Bu, kaç kişidir. 3–5 aşağı yukarı, bunun kaç kişi olduğu fennen malumdur. Bunu bütün dünya bilir. Sonra bu kadar içimizde, milyonlarca bir kütle içinde hastalıktan, türlü mazeretten, türlü sebepten dolayı, tabiî olarak olgun bir millet içinde kaç kişi iştirâk etmez. Bunun da nisbeti malumdur. Herkes bunu ölçer neticeye bakar. Türkiyede seçim olmuş. Şu kadar kişi iştirâk etmiş der. Millet alâkadar değildir derler. Onun için bütün dünyaya karşı, böyle bir imtihan verirken kayıtsızlıktan kurtarmak ve türlü cereyanlar tesirinde vatandaşların sandık başına gelmemek kusurundan onları korumak lâzımdır. Anlıyor musunuz arkadaşlar. Bundan sonra diğer bir şey size söyliyeceğim. Memleket içinde işte türlü cereyanlar... falan. Ona geçmeden şunu söyliyeyim. Şimdi Kurultaydaki nutkumu belki cümlesi cümlesine hatırlayacaksınız. Orada muhtelif fikirler, muhtelif ihtimaller, bunların hiç biri üzerinde ayrı ayrı durmadım. Seçimi kazanırız, kaybederiz, umurumda değildir. Ama bir nokta üzerinde durdum. Seçime iştirâk etmemeyi kabul etmem. İyi telâkki etmem. Bu, memleketi dışarıya karşı itham etmektir. Bu siyasî kanaat ayrılıklarından, parti mülahâzalarından ayrı olan başka bir şeydir, demek istedim. Görüyorsunuz ki, her yerde memlekette dolaştığım zaman söylediklerimde, size söylediğim gibi vaziyeti anlattıktan sonra, vaziyet hakkında anlattıklarım üzerinde hiç bir şey resmî tebliğlerde yazmıyorum. Ama seçimlere bütün vatandaşların iştirâk etmesi[nin] bir vazife olduğunu her gün herkese hatırlatmak istiyorum. Anlıyor musunuz arkadaşlar?

Bütün bunları söyledikten sonra, hudut bölgelerine ait, Karsa ait bir mülahâza daha söylemek isterim. Diğer vilâyetlerde, içerde bulunan vilâyetlerde şey olmuş.. biraz dedikodu oluyor. Biraz şöyle konuşuluyor, çekiştiriliyor. O, o fikirdedir; bu, bu fikirdedir. Bunlara çok geniş yürekle peki diyoruz, aldırdığımız yoktur. Zamanla millet ayırır diyoruz, falan.. Ama hudut bölgelerinde, Karsta, Artvinde, Cenup vilâyetlerinde, Edime vilâyetinde böyle bozgunculuğa dair, fitneye dair bir şey işittiğim zaman, asla o kayıtsızlığım yoktur. Hulâsa, bozgunculuk ve fitneciliğe ait bir emare veya hâdiseyi diğer vilâyetlerde gördüğümüz gibi geniş yürekle telâkki edemeyiz. Bu vilâyetlerimiz sağlamlık, anlayış, beraberlik ve vatan menfaatı üzerinde temiz muhakeme hassası, bu vilâyetlerde şüpheden azade olmak lâzım gelir. Bunu da sizden hususî bir vazife olarak isterim. Ve bunu istediğimi de göreceksiniz ki yarın Karsta konuştuğumu anlatırken, o tebliğde bunu yazacağım.* Yani söylediklerimi, her kelimesini siyasî muarızlarım zannediyorlar ki, vatandaşlarımla toplanıp konuştuğumda, yalnız onların aleyhinde konuşuyorum, hiç onlardan bahsetmiyorum. Hiç bir şahıstan bahsetmek istemem. Ama memleketin, bütün vatandaşlarımın [dikkatlerini] üzerinde toplamak istediğim ana meseleleri olduğu gibi söylemek ve bütün memlekete karşı o meseleleri açık dille müdafaa etmek lâzımdır. Bu kanaate vardığım zaman, mülahâzalarımı açık söylemekte zerre kadar tereddüt etmem. Bunu anlıyorsunuz arkadaşlar. Size bütün söyleyeceklerim bunlardan ibarettir. Bunlara şunu ilâve etmeliyim: O da bütün memleket gibi, bu hudut bölgelerimiz Kars, Artvin. Bunlar mevzuubahis olan meseleleri bildikleri halde bir seneden beri bu vilâyetlerimiz, iftihar edeceğimiz ayrıca bir imtihan vermişlerdir. (Alkışlar.) Zerre kadar imanlarını ve itimatlarını bozmadılar. Katî kararla hükûmetin hattı hareketini tasvip ettiler. O uğurda mütesanit olarak içinden hiç bir yırtık ve çatlak vermeyerek vaziyeti tâkip ettiler. Onun için size teşekkür borçluyum. Vatandaşlarıma, sizin vasıtanızla bütün Kars vilâyeti halkına benim minnetlerimi ve onların vatanperverliklerine, büyük vatana olan itimatlarını ne kadar takdir ettiğimi kendilerine söylemenizi isterim. (Bravo sesleri alkışlar.)

Memleketimizin istikbali için bu sıkıntılı günleri geçip büyük bir inkişaf ve imar devresine gireceğimize katî bir imanım vardır. Bu memleket selâmete çıkmıştır. Biz bu memleketi selâmete çıkaracağız. Bütün bu hâdiseleri şerefle ve bütünlükle başaracağız. Hâdiselerin hiçbir noktasını sizden gizlemiyorum. Hepsini  çırılçıplak söylediğim gibi, hâdiselerin cereyanına, seyrine inanıyorum. Size inanıyorum ve sizin vasıtanızla bu bölgede bulunan vatandaşlarımın da kendisini idare edenlerin daima kendilerini düşündüklerine ve elbirligi ile memleketi yükselmeye, ilerlemeye götüreceğimize inanmanızı, hikâye etmenizi ve inandırmanızı isterim. (Bravo sesleri, alkışlar.)


 

 

 

Kars Halkevi’ndeki Söylevle İlgili Cumhurbaşkanlığı’nın Basın Bildirisi[60]

 

Anadolu Ajansı Umum Müdürlüğüne

Cumhurbaşkanı 25 Mayısda Karsa varmış ve vatandaşlarının muhabbetiyle karşılanmıştır. Halkevinde, Karsın içinden ve ilçelerden gelmiş olan her meslekden ve her tabakadan seçkin bir topluluk önünde, memleketin iç ve dış büyük meselelerini açıkça anlatmıştır. İnönü, Kars, Ardahan ve Artvin bölgelerinin, bütün memleketin gözünde büyük kıymet taşıdıklarını söylemiş ve ayniyle demiştir ki:

“Bütün milletin malı ve canı, sınır boylarının her karış toprağı üzerine konmuştur. Türk milletinin şaşmaz ve sarsılmaz iradesini, memleketin her köşesindeki vatandaşlarla temas ettikten sonra, size bu şekilde ifade ediyorum. Türkiyenin şerefli ve haklı durumu, dünyanın hak ve adalet tanıyan milletlerince anlaşılmıştır. Birleşmiş Milletler Anayasasındaki hürriyet, toprak bütünlüğü ve istiklâl hakları, boş sözlerden ibaret olmadığına inanıyoruz. Bugün, milletlerin hayatında kuvvet ifadesi, onların içeride gösterebilecekleri sağlamlıkla ölçülmektedir. Bozguncu ve fitnecilerin tesirlerini, milletin serbest muhakeme ve temyiz kudreti ile ortadan kaldırabilenler, yaşamak haklarını ispat etmiş olurlar.

İkinci Cihan Harbi ve sonrası devrinde bütün hudut vilâyetlerimiz, bu bakımdan, övüneceğimiz bir kıymet göstermişlerdir.

Karslılara, bu uğurda ispat ettikleri sağlam anlayıştan ve iman Kuvvetinden dolayı teşekkür borçluyum.

Milletin iradesini vasıtasız olarak göstermek için, yakında, büyük seçime gideceğiz. Vatandaş vazifesini anlamak ve anlatmak bakımından da, Karslıların, bütün millete iyi bir örnek olmalarını isterim ve beklerim.”

 

 

 


Erzurum Halkevinde Yapılan Konuşma[61]

 

Erzurumlular, iki gündür misafirinizim. Bana gösterdiğiniz iyi, muhabbetli kabul için size çok teşekkür ederim. Erzurum’u bu sefer daha iyi gördüm. Buranın, memleketimizde en mamur, en zengin köşelerinden biri olması, bizim aziz emelimizdir. Erzurum’un güzellikleri meydana çıkmağa başlamıştır. İleride bütün memleketin hasretle bir defa olsun görmeğe hevesleneceği bir yer olacaktır. Sizi, her zaman, vatanın sağlam direklerinden biri saydım.

Dün seçim işlerinizi yakından gördüm. Dünkü gibi, yakında olacak büyük seçimle de vazife yapmakta yarış etmenizi isterim. Millet kendi idaresine, kendi kudretine ilgi göstermek sayesinde halk idaresini geliştirebilir, feyizlendirebilir. Erzurum’un anlayışını, kavrayışını iftiharla takibettim.

Sağ olunuz, var olunuz, sevgili Erzurumlular. Sevgilerim ve iyi dileklerim sizinledir ve daima sizinle olacaktır.

 

 

 


Trabzon Halkevi’nde Türk – Sovyet İlişkileri Uluslararası Durum ve İç Politika Hakkında Verilen Söylev*[62]

 

Trabzonlu hemşerilerim!

Sesimi işitiyor musunuz? (İşitiyoruz sesleri.)

Burada sizinle beraber bulunduğumuz zamanı fırsat bilerek sizinle memleketin bugünkü büyük meselelerini konuşmak istiyorum. Sesimi işitiyor musunuz? İyi anlaşılıyor mu? (Anlaşılıyor sesleri.)

İkinci Cihan Harbi esnasında birçok mühim vazıyetlerden heyecanlı olarak dikkatle geçtik. Bunları hatırlarsınız.

Muharebe esnasında memleketimizin dünya siyaseti içerisinde kazanmış olduğu ehemmiyet, harbin bittiği zannolunduğu zamanlarda kesilmemiştir. Demek istiyorum ki, muharebe esnasını geçirmek, bizim için ne kadar ciddî ve buhranlı idi ise, harp sonrası vaziyeti de o kadar ciddî ve ehemmiyetli olmuştur. Anlıyorsunuz sözlerimi. (Anlıyoruz sesleri..) (İşitiyoruz sesleri..)

Harp sonrasında bütün dünyada bir sulh nizamının hangi esaslar üzerinde ve nasıl kurulacağı merakı celbediyordu. Biz bu safhada, yani geçen sene bu vakitler, Ruslar tarafından memleketimize karşı haksız istekler ileri sürülerek vaziyeti yeni bir ciddîyet ve ehemmiyetle karşılamağa mecbur olduk. Son zamanlarda radyolardan tafsilâtı ile haber almışsınızdır ki, aramızdaki feshedilmiş olan dostluk muahedesinin yenilenmesinin şartları olarak Ruslar bizim Şark hudutlarımızda bazı arazi istekleri ileri sürdüler, Boğazlarda talepler ileri sürdüler, ve bunlar yapıldıktan sonra kendileri ile Polonya gibi, Bulgaristan gibi, bir ittifak muahedesi yapılacağını söylediler. Bunları biliyorsunuz, biliyorsunuz değil mi? (Evet sesleri.) Tabiî Cümhuriyet Hükûmeti, memleket başında hangi bir hükûmet olsa onun yapacağı gibi bütün bunları reddetti. (Alkışlar.)

Vaziyetin bütün ehemmiyetini bir taraftan memlekete duyurmakla beraber diğer taraftan bu vazıyetin muhtemel olan neticelerini ve bu vazıyetin icap ettirdiği tedbirleri düşünmeğe ve tâkip etmeğe başladık. Biz evvelâ geçen sene Haziranında başlamış olan, meydana çıkmış olan bu talepleri anladıktan sonra bunun arkasından derhal silâhlı bir ihtilâf geleceğini ihtimal dahilinde görmüştük. Çünkü, hiçbir Türk Hükûmetinin kabul edemiyeceği fikirleri ortaya koyduktan sonra, bunun arkasından silâhlı bir ihtilâf gelmezse, bu talepleri ileri sürmenin mânası olmayacaktı. Hattâ, siyasî bakımdan, iki memleket arasında arazi meseleleri böyle hükümranlık haklarına taallûk eden talepler ortaya konması, silâhlı ihtilâfa karar verilmedikçe bir hata sayılmak lâzım gelir. Devletler daima, behemehal istihsal etmek istedikleri maksatlarını mümkün olduğu kadar gizli tutmağa çalışırlar. Eğer harple temin edilecek bir vasıta ise, bunu, harp yapmak zamanı gelince zâhirî sebeplere bağlamağa çalışırlar. Şunu demek istiyorum, meselâ, aramızda bu talepleri behemehal tahakkuk ettirmek için harp yapacak değilse, Ruslar, bu sebepleri ileri sürerek yapılacak bir harpte, bu memleketin bütün vasıtalarını, hususiyle zihinlerde ve manevî kuvvetlerde olan unsurları bizzat yılmadan, şaşmadan, toplu olarak ...... çünkü talep haksızdır. Doğrudan doğruya hayatımıza kasdeden şeylerdir. Bunlara karşı memleket kendisini korumak için icap eden tedbirleri hiç tereddüt etmeden tatbik eder. Her memlekette bu böyledir. Onun için, harp sebebi olarak ortaya konacak şeyler karşıdaki memleketi tortop ederek birleştirecek âşikâr sebeplerden olmaktan ziyade, bir takım vesileler ve bahaneler arkasında asıl maksatlar gizlidir. Harp, bir gazete münakaşasından çıkabilir, hudut hâdisesinden çıkabilir. Harp ticarî bir vesile ile çıkarılabilir. Harp bir şeref mülahâzasından çıkabilir v.s.. Böyle birşey çıktığı vakit, memlekette durup dururken bir gazete münakaşasının yeri midir diye fikirlerde teşeddüt hasıl olur ve bunlar harbe vesile olur. Umumî olarak, çok ahvalde harp sebepleri böyle tecelli eder. Bunun en yakın bir misalini biz bu İkinci Cihan Harbi esnasında Japonların Amerika’ya taarruzu meselesinde gördük. Amerika Reisi Cumhuru Roosevelt Amerika’nın harbe girişmesini istemediği ve bunun için almadığı tedbir bırakmamıştı. Açıktan açığa yardım edemiyordu. Bununla beraber Amerikan halkını Japonya’ya karşı harbe sürüklemek kaabil olmuyordu.

Geçen sene bu vakitler memleketimizin mâruz kaldığı talepleri haksız olarak ve bunları behemehal reddetmek kararı verdik. Bunun arkasından silâhlı bir ihtilâf gelmesini ciddî olarak düşündük diye söze başlamıştım. Bu hususta evvelâ umumî askerî tedbirler düşündük, sonra, yeni emrivakileri tâcil etmemek için, önlemek için, siyasî tedbirlerle işe başlamağı düşündük ve meseleyi enternasyonal sahaya naklettik. İngilizlerle, Amerikalılarla, diğer devletlerle temas ettik. Hâdiseyi o zamandanberi tâkip ediyoruz. Mesele esasen şöyle başladı: Molotof’la, Rusya Hariciye Komiseri Molotof’la bizim Büyükelçi müzakereye başladı. Molotof, aramızda iyi bir muahede yapılması için evvelâ pürüzlerin halledilmesi lâzım geldiğini söyledi. İlk iş olarak da, 1920 muahedesinde bize geçmiş olan arazinin iade olunmasını söyledi. Bundan sonra Karadeniz emniyetini temin etmek için Boğazlar’da üs istedi. Sebepler de enteresandır. Hudud tashihi için söylediği şeyler bir takım, evliyei selâse [elviye–i selâse] dediğimiz, Şark vilâyetleri Rusya’nın idi. Çünkü, o zaman Molotof, zayıf olduğumuz bir zamanda, memleketin sinirleri üzerinde devamlı olarak memleketin içinde şurada burada, hattâ iyi niyet sahibi olan birçok vatandaşları Ruslar’la münasebetlerin düzelmesinde hal çaresi bulacak adamlar bulmak lâzım gelir, bir taraftan propaganda birçok maksatlar temin etmektedir zannetmişlerdi.

Arkasından silâhlı bir ihtilâf tatbik edilmediği bu taleplerin ileri sürülmesi, içerde hasıl olacak telâş ve bozgun, muharebeye lüzum olmaksızın bunların temini ......

Biz yalnız başına Rusların taleplerine karşı vaziyet aldıktan sonra, her ihtimali göze alarak memleketin âli menfaatlerini müdafaa için, ilk imtihan, bu talep meydana çıkar çıkmaz milletçe gösterilen uyanıklıktır. Tortop olduk. Katî olarak reddetmeğe bütün millet karar verdi. Türkiye’de bir tasfiye ........................ Bozukluğa ................... imkânın güç olacağı, ondan sonra Birleşmiş Milletler, Ruslar böyle istekler beyan ettikleri vakit ......... San Fransisko’da Birleşmiş Milletler Anayasası yazılmıştı. Fakat Birleşmiş Milletler kurulmamıştı. İlk Ana Yasada .............. Londra’da toplanacak umumî ............... aramızda ............ teşekkül ............. tamamen ilân edilecekti. Ve bize karşı sert, bir taraftan dost muamelesi yapar görünmekle beraber göstermekte olunan ümidetmekte ............ İngiltere ................. fakat Amerika’da ilk günden itibaren milletler arasında türlü görüşmeler yapılır, ama bunlar bir silâhlı ihtilâfa varamaz manzarasını gösterdi. Şimdi arkadaşlar, bu safhaları bir senedenberi tâkip ettiğimiz işlerdir. Bilhassa tâkip ettiğimiz işlerdir.

..................... karışıklıkların ana hatlarını gözünüzün önünde canlandırmak isterim. Bunlardan biri geçen sene bu vakitler, ........ Buna karşı yalnız başımıza kalsak, memleketin haklarını, memleketin bütünlüğünü müdafaa etmek için her ihtimali göze almıştık. (Alkışlar..) Ve bunu tabiî o zaman işitmişsinizdir. Memleketin muhtelif yerlerinde konuştum. Van’da, Diyarbakır’da, Elaziz’de, Adana’da hulâsa, memleketin birçok büyük merkezlerinde konuştum.

Bu dâvanın içinden selâmetle çıkmanın tek yolu budur, ve zamanla bütün dünyayı etrafımıza toplamak ihtimali vardır. Geçen sene bunu söylüyorduk.

Aramızda böyle bir ihtilâf çıkmıştır. Bunları reddediyoruz. Vatandaşlardan herhangi biri iş başında olsa ........ görüşmek lâzımdır. İçimizden sizin herhangi birinizin hatası yüzünden bu vaziyet hasıl oldu, siz endişe etmeyin dedirtmemek, aranızda propaganda olacaktır, sakın kendinizi buna kaptırmayın, bu bir. İkincisi, Ruslar’la aramızda bir harp olursa bir saat sonra İngilizler müdahale edecek, Amerikalılar ilânı harp edecek, sakın böyle birşey ümid etmeyin. Vazife bizimdir, biz yapacağız, biz bunları yapacak kadar tecrübeliyiz. Sizden bunu ....... edecek kadar tecrübeli .............. adamlarsınız.

Geçen sene muhtelif yerlerde söylediklerimin hulâsası. Ama, bu dâvanın içinden selâmetle çıkmanın tek yolu budur. Eğer biz şerefli, namuslu insanlar olarak ve müttehit bir millet olarak vazifemizi yapmağa başlarsak ............................. karşılayacağız ve zamanla bütün dünyayı etrafımıza toplamak ihtimali vardır. (Alkışlar.) Geçen sene bunu söyledim. .............. Böyle bir kanaat üzerinde toplamıştık. Şimdi arkadaşlar bu söylediklerim ................ Buna çok seviniyoruz, ama bu ihtimallerden başka geçen sene ...........

(Hulâsa: İçerde bir bozguna mahal vermemek ve birliği muhafaza icap etmektedir. Çünkü İngiltere ve Amerika’nın bizim öz durumumuzla ne dereceye kadar alâkadar olacakları belli değildir. Geçen sene vazıyet bu durumunu muhafaza etmiştir. Bu sene önce İngiltere’den aramızda mevcut ittifak muahedesine kendilerinin ne dereceye kadar sadık olduklarını sorduktan sonra aldığımız cevaplar siyasî vazıyette esaslı bir iyileşme ve değişme yapmıştır. Ondan sonra Amerika ile de bu yolda temasa geçilmiştir.)

Birleşik Milletler siyasetinin esaslarını takib ettik. Bizi ilzam ettiklerini söylemişler ve birçok kere de ilân etmişlerdir. Şimdi bu meseleleri ...............................................................................................

Memleket içinde bütün bu iyileşmelerin sebebi[ni] hiçbir zaman hatırdan çıkarmıyalım ki arkadaşlar, memleket içinde tertip olarak bozguncu bir cereyan uyandırarak Türkiye’yi içeriden çökertmek mümkün olmadığının bizi seyreden milletler tarafından anlaşılmaktadır.

................. iç politika itibariyle bu ............... kolay şartlar altında kurmadık. Serbest münakaşa hayatında ve türlü fikir cereyanı hüküm sürdüğü bir zamanda bu fırsatı iyi kullanmaktan ziyade fena ve yanlış kullanarak, hattâ iyi niyetle de olsa aşırı ve ölçüsüz kullanmak ............ bunun için de kötü niyetlerin ve yabancı emellere hizmet etmek isteyenler bulunabilir. Böyle bir zamanda eğer biz, memleket bu kadar ciddî ihtimaller karşısında iken bu kadar uzun dedikodunun zamanı değildir; hele bir sulh olsun, hâdiseler bir istikrara bağlansın diyerek ................ çok güzel münakaşalar tutturabilirdik ve ilerde bunları konuşuruz  diyebilirdik. Konuşulabilir ve belki de bunların doğru olacağı ve çok tehlikeli ihtimalleri de düşünen vatandaşlarım anlamıştır; bana söylediler. Bunu yapmadık, .........................................

İkincisi Türk milletinin serbest münakaşa hayatına içine fena unsurlar karışmış olduğu halde geçirilecek bir hayatta doğruyu eğriden tefrik edecek ve zararları reddedecek kudrette olduğunu milletçe ispat etmektedir. Anlıyor musunuz arkadaşlar?

........................... ihtilâf gösterecek daimî .................. bir kuvvetin mânası[nın] daha büyük olacağını zannetmiyorum. Radyolar serbesttir, diğer taraftan ve hepsi tarafından mütemadiyen söylerler. Ne kadar susturmağa çalışsanız, kulaktan kulağa ve dudaktan dudağa yapılan fısıltıların tesiri daha geniştir. Ve bütün bunların içinde zorla susturulmuş bir memleketin gösterdiği tesanüt bu kadar olur. ...............

Demek ki bütün bu ihtimaller içinde serbest olarak bütün dünyaya göstermek lâzımdır ki, biz çerden, çöpten, mukavvadan bir yapı değiliz. İhtimaller içinde serbest olarak Türk milletinin içinde, İran’da olduğu gibi bir Tude [Tudeh] Partisi teşkil edilmesi veyahut birçok dedikodular yapılmak sayesinde bunun parçalanması türlü ...................

Bir senedenberi bir imtihan vermiş bulunuyoruz. ..................................

Eğer biz herhangi bir şekilde idareyi, mevcut idareyi beğenmiyenlerin veyahut bir yabancı devletin terkolunmuş şekilde meydana çıkaracağı bir iki gazetenin üç ay devamlı propagandası ile her taraftan ateş çıkaracak ve her tarafta siniri bozularak sapır sapır dökülecek mukavvadan bir bina içinde, bu binayı yaşatmaya imkân yoktur. Bütün dünyaya göstermek lâzımdır ki, biz çerden çöpten, mukavvadan bir millet değiliz. Serbest olarak Türk milletinin içinde, İran’da olduğu gibi ve Tude [Tudeh] Partisi teşkil edilmesi veyahut birçok dedikoduların cereyanların yapılması sayesinde bu yurdun parçalanması mümkün olmayacaktır. Birçok dedikodular cereyanı yapmak sayesinde bunu parçalamak devirmek mümkün olmadı. Bir senedenberi bir nevi imtihan vermiş bulunuyoruz. Eğer biz herhangi bir şekilde idareyi, mevcut idareyi beğenmiyenler veyahut bir yerden diğer yere ........... şeklinde meydana çıkarılacak bir iki gazetenin üç ay devamlı propagandasıyle her tarafta ateş çıkaracak ve her tarafta süngü ile sapır sapır dokülecek bir bina içinde bu binayı yaşatmağa imkân yoktur. Bütün dünyaya göstermek lâzımdır ki biz öyle çerden çöpten mukavvadan yapılmış bir bina değiliz. (Alkışlar.)

Türkiye ta Şimal Denizinden Atlas Denizine kadar bütün memleketlerde ................ cereyanları .................... durdurabildi. Şiddetli talepler devamlı propaganda ve içerde türlü cereyanlar olmakla beraber, Türkiye’de millî idare, memleketin yüksek menfaatlerini kavrayan, onun etrafında birleşen bir millet içinden bozgunculara ve onlar çalıştığı halde bozgunculara yakasını kaptırmayan sağlam bir anlayış sayesinde hür Avrupa milletlerinin, hususiyle Anglosaksonların dikkatîni celbettik ve ehemmiyetini ............. devre içinde bizim arkamız da böyledir. Arabistan ve diğer bütün devlet .............................................. onlarda mütemadiyen teşkilât yapmak mümkündür .............................................................. ve kuvvetle diye düşündüğüm zaman, nihayet bu memleketlerde ölçüsüz yazıların, sözlerin birçok defa ateş verdiği, ateş çıkardığı görülmüştür. ................................................................................ Nihayet bu memlekette ölçüsüz ...................... bir defa ateş verdiği, ateş çıkardığı görülmüştür. Ben böyle hâdiseler içinden geçmişimdir. Ne kadar iyi yürekle, iyi niyetle, iyi ihtimallerle ................................. şu böyle olur. Bunu da kendi görüşümüze göre şayet ..................... memleket içinde ........................................... ayaklanmalar uyanık bulunmak lâzımdır.

Bunları hikâye etmekten maksadım nedir? Ne ihtimal hatıra gelirse bunu soğuk kanlılıkla göze almak ve sonra alâkadar olan vatandaşlarla beraber bu işi konuşmak, ona göre tedbirler almayı teşvik etmek benim fayda gördüğüm bir usuldür.

Her tarafta bu ihtimalleri tâkip etmek, ama tek ihtimal de olsa, bu yolda müşterek kalarak ..........................................................................

Şimdi, iç politikada tâkip edeceğimiz serbest münakaşa, siyasetten ............................. İnkişaf politikasının esaslarını, sebeplerini size söylemiş oluyorum. Bundan dolayı bir hâdise çıkarsa, derhal tedbir almak için hazır bulunmak kararındayız. Ama, eğer bu hayatımızı Cümhuriyetin ifadesi olarak dünyaya gösterebilirsek bundan çok istifade ederiz. ....................................................................................... Bu hayatın kuvvet ifadesi vatandaşlarda vazife hissinin uyanmasına ...................................... Elbette her türlü münasebet ............................. Şimdi ...................................................................................................... Eğer bütün cemiyete bu neticeyi tavzih etmek için bunun zararını, mahzurunu anlar ve anlatırsa, hiç bir tesiri kalmaz. Ama alâkasız kalırsa içerde birçok propagandalar, birçok yaldızlı veyahut insanı .................................................................................................................

Ama bunun içinde bir takım zararlı, zehirli tarafları vardır ki ...............

Memlekette şu kadar gazete vardır, bunu memlekette mesele olarak alırlar ve memleketin haklarını müdafaa etmeğe kalkarlarsa .................

Sözü uzatmayayım ............................. Bu hayatta cemiyetin vazife duygusu ..................................................................................................

Bunun yanında ............................................ Bunu nutuklarımda söyledim. Hükûmete, devlete ve millete ait olan haklara karşı kayıtsız, tecavüzkâr ...............................................................................................

Bundan sonra arkadaşlar, aman uyanık bulunun, uyanık vatandaşlar olarak kalın. Demek ki bu hayatta cemiyetin vazife duygusu ................ her yerde söyledim. Hükûmete, Devlete, millete ait olan haklara karşı kayıtsız, tecavüzkâr, hududu aşan birçok telkinler ................... .................................................................................................................

Bundan sonra arkadaşlar, memlekette şu kadar gazete var. Bunlar kendi haklarını müdafaaya .....................................................................

seçim, büyük seçim ...................................... bunu sistemli ................... cemiyetin vazife duygusu .......................................................................

Size birşey söyliyeyim. İran meselesi ....................................................

O da halledilmedi ya ..............................................................................

Dışarıya karşı kararsız bir hale getirmiştir. Devletin bütün .............. olarak düşündük ki bu yolda seçimi yaparak bir defa memleket menfaatlerini muhafaza edecek iktidarı müstakar, kararlı bir hale getirmek lâzımdır. Anladınız mı arkadaşlar?

............................................ ve süratle geçmek lâzımdır. .......................

Arkadaşlar, .................. iktidarı müstakar, kararlı hale getirmek lâzımdır. Anlıyor musunuz arkadaşlar. 15 Haziran, 15 Temmuz toplantısı vesaire vesaire, ama sürüncemede olacak. Türkiye’nin menfaatlerini müdafaa edecek, koruyacak mesul hükûmetin  milletin serbest iradesi ile tâyin edilmiş olması müstaceldir. (Alkışlar.) Onun için süratle biz belediye seçimlerini daha evvele almak, kanunlar çıkarmak, bunların hepsi esas kararın tatbikatına ait meselelerdir. Bunda da mühim olan, devletin, milletin rey vermesi, kolay birşey olmamakla beraber milletin iradesinin taayyün etmesidir.

Biz bunları bilerek, görerek, ne yapacağımızı memlekete anlatmaya çalışıyoruz. Niçin? Türk milletinin anlayışlı, kaderine hâkim, kudretine hâkim, rey sandığına gider ve memleketi idare edecek adamları, memleketin yürütülmesi lâzım olan politikasını tanzim edecek kabiliyette olduğunu bütün dünyaya gösterir. Bir taraftan meseleleri haklıdır. Vazıyeti ....................... bir taraftan ........................ öbür taraftan da milletin hassalarına ve meziyetlerine ait eksik sebepler tekrar ediliyor. Seçim, yani şöyle mi, böyle mi diye birlik iddia eden bir takım politikacıların anlıyor musunuz arkadaşlar? Onun için seçimler benim için mühimdir. Her tarafta vatandaşlarımın kendileri, kadınları, kendi muhitlerinde, büyüklerine tatbik edecekler diyecekler ve biribirleriyle anlaşmağa çalışacaklardır. Bir defa seçimi bitirdikten sonra, bu iştirâk meselesi kalacaktır. Nihayet, milletin, memleketin tâkip ettiği içerideki ve dışarıdaki politikayı tasviben, hangi yolu tutması lâzım geldiğini bütün dünyaya bir ve millî iradenin tecelli etmesi, gösterilmesi lâzımdır. Bundan sonra ................. bir takım umumî yollardan meseleyi, belki biraz dolaşık söyledim, fakat kısaca hulâsa edeyim: Geçen sene bu vakit birçok, harp içinde geçirdiğimiz şeyleri söylemiyorum, yeni mesele olarak geçen sene birçok  ihtimaller karşısında idik ve yalnızdık, millet olarak. Bütün milletin kararını ve azmini millî dâva, millî birlik üzerinde toplamağa çalışıyorduk. O zamandanberi ................ birçok iyi misaller, iyi kaabiliyeti bütün dünyaya gösterdik ve kendi dâvamızı dünyanın müşterek dâvası haline getirmek için büyük bir mesafe aldık. Geçen sene milletler arasında yalnız kalmak ihtimalimiz çoktu. Bu sene Birleşik Milletler’le ve müttefiklerimizle beraber haksız bir tecavüze uğrarsak, beraber olarak bu dâvayı .................. ihtimalimiz % 50 den fazladır, % 80 – 90 dır.

Birleşik Milletler ....................................................................................

İngiltere’nin hiçbir şüpheye mahal bırakmayan .....................................

Yani, aramızda belki bir ittifak muahedesi vardı ama, harp esnasında da vardı. Biz nasıl harbin muhtelif zamanlarında iştirâk etmemek için bir takım sebepler ve imkânlar ...............................................................

İngiltere’nin de birçok sebeplerle ..................... çok muhtemeldir ..................................... herhangi bir vatandaşın ....................................

...................................... hepimizin kafasında .............................................................................. Hakikat bu değil midir? ......................................................................... Aramızda ittifak muahedesi vardır. ..................

......... mevzubahis ise orada ittifak muahedesi varmış. Bu hâdiseler aramızda ................................................................................................. 

maddesi de budur. Bir tecavüze uğradığımız zaman, yani bir Avrupa devleti tarafından tecavüze uğrandığı zaman, diğer taraf bütün vasıtasiyle ve kuvvetiyle yardım edecektir. Bu bir münasebetle Avam Kamarasında söylendi. Bu iyileşmeler ve karşılıklı anlaşmalardır ki, birçok unsurlar arasında kendi ...............................................................

Başlıca sebep milletin memlekette gösterdiği bütünlük ve sağlamlıkta buluyorum. ............................... Bunu dolaştığım yerlerde söylüyorum.

Trabzon’u, bilhassa buraya gelip teşekkür etmek için göz önünde tutmuştum. Bütün bu gezilerim esnasında içerde azim ve iradede, sağlam bulunmakta hususi bir dikkat ve muvaffakıyet sezdim. Size bunun için teşekkür ediyorum. (Bravo sesleri, alkışlar.) Bu dolaşmalar benim için kıymetli olmakta, memleketin içinde emniyeti sağlayabilmek için, memleketin diğer kısımlarında, mühim olan noktalarda bütün hassasiyetlerini, dikkatlerini ve fedakârlıklarını hudut bölgelerinde toplayabilmektedir. Her iki taraflı çalışma ile .........

Bu seyahatimde, Kars’ta, Erzincan’da, Erzurum’da büyük alâka gördüm ve buna teşekkür etmek için buraya geldim ve sizden de çok memnun olarak ayrılacağım. (Alkışlar.)

Şimdi bütün meselemiz aramızda bir harp çıkar mı, çıkmaz mı? Vazıyet bu hale gelmiş mi? Bizim meselemiz 60 meseleden biridir. Ama 59 unu bırak sen. Madem benim meselem var. .............................

Ama vazıyet o hale gelmiştir ki, size, tecavüz sebebiyle çıkacak bir harbin, üçüncü harp ihtimali var, diyemem. Ama % 95 vardır. .............

Üçüncü bir Cihan Harbi çıkar mı, çıkmaz mı? Zerre kadar aklı selim bulunursa üçüncü bir Cihan Harbini. çıkarmak kimsenin aklından geçmez.

Şu halde Türkiye’miz ......................................... öyle bir harbe girecektir ki, ne kadar sıkıntı çeksek, ne kadar fedakârlık etsek, ama muhakkaktır ki, öyle bir harbe girecektir ki, tecavüz eden tarafın katı [kati] felâketini mucip olacaktır. ......................................................................vazıyet tâkip etmektedir. ........................................................................

Ama Almanya daha anlayışlı, daha müterakki bir milletti, onun da aklı selimi vardı. Bütün dünyaya meydan okudu ve yendi. Pek çok felâketlere sebep oldu. Ama kendi başına gelen felâket de her türlü felâketle kıyas kabul etmez. Şimdi de ............................................. yani mevcut olan meseleler ............................ konuşuldu, seçimlerden, şundan bundan... Nihayet birşey hasıl olur. Ama aramızda bu meseleler çıkmıştır. Bunlar söylenmiştir. Biz şimdiye kadar 20 senedir, 25 senedir aramızda bir dostluk vardır diyemeyiz.

............................ Şimdi bu hava değişmiştir. Ne olacak? .......... Milletlerin hayatında her gün olduğundan ............ hiçbir düşünce ve gaile olmaksızın hayat diye birşey yoktur. Hiçbir milletin en küçüğünden en büyüğüne kadar, hiçbir millet böyle bir .................. ..........................fena ................... düşündü. Şimdi İtalya denilen o İtalya’nın yerinde başka bir İtalya .......................................................... Diğer milletler ve devletler için de hal böyledir. İşi bu hale getirmemek ..................................... canım çok ..................... bir çaresi bulunsun. Bunun çaresi yoktur. Bu umumî vazıyetin tarihi ve coğrafyası, hâdiselerin derin derin gösterdiği manzaradır. Bunun çaresi yoktur. Bakın size birşey söyliyeyim; ........................... nasıl gördüm, vazıyeti nasıl hulâsa etim. Yani aramızdaki münasebet bakımından dedim ki, bizim aramızda bir dostluk vardır. Bu adamların ehemmiyet verdikleri kıymeti gördüm. Buna inanıyorum. Bu bir devre ve bir şarta bağlıdır. Bu adamlar, benim gördüğüm, bütün memleketleri ile garp hudutlarında kaybettikleri memleketlerle meşguller. Polonya’da, Romanya’da, Finlandiya’da ve Baltık’da. Bir de ............................................................................................................ zorla çıkarmadıkça bizim hudutta bir ihtilâf bu adamlarla çıkmaz Ta ................... bunlar Garp hudutları meselesini halledinceye kadar 50 senedenberi, anlıyor musunuz arkadaşlar?, 25 sene de oldu, 15 sene oldu, serbest kalır kalmaz, Boğazlar meselesi ortaya çıktı.

Ama ona göre tedbirli çıktık. Eminim ki, bu kadar ...................... menfaati bizimle beraber olanlar ............................................................

Millî Mücadelede kendi kendimize şunu yaptık, bunu yaptık, neden böyle oldu? Millî Mücadelede biz Ruslarla beraberdik. İngilizlerin aleyhindeydik.. Mesele gayet basit. İngilizlerle Boğazlar meselesinin memleket müdafaası .............................. Boğazlar meselesi hiç yoktu.

İstanbul’da tutunabilmek için bunları çıkaran Ruslar’dı. Garbi Anadolu daimî olarak kalması için bir vazıyet almışlardı. ......................................................................................

Vazıyet bu idi. Onlar bana bunu söylüyordu. Boğazlar’da Rus dostluğunu kuralım, hiç kimse karışmasın.

Hulâsa, tam ve müstakil olarak  .................. Türkler elinde bulunsun. Ama ben ne istersem öyle olsun. Rusya böyle olsun diyor. .................................. Şimdi Ruslar diyorki Boğazlar ............................

Kimlerle birlikte? Tabiî Ruslarla birlikte. Kiminle beraberim ben? İngiltere ile .............................................................................................

Rusya diyor ki ........................................................................................ ve ne istersem kendi menfaati icabı olarak İngiltere de aynı şeyi istiyor. Elbette onunla beraberim. Bunu[n] şaşılacak neresi var? (Alkışlar.) ...................................................................

yakından Bulgaristan içinde bulunarak derhal müdahaleye hazır .......... ........................................ bütün bu mülahâzalar ...................................

bunun içindir ki Türkiye bir vaziyette duruyor. O vaziyette bunun menfaatleri .............................................................................................. ....................................... bu tesirlere hiç aldanmamalı .......................... .......................................... bir Ermeni komitesi ..................................... şöyledir. İlerisi nasıl olacaktır? Menfaatlerimiz birlik olduğu devletlerin ....................................................................................... her ulus kendisiyle politika yapılabilen sağlam bir ................................ bir devletin, İngiltere’nin, Amerika’nın menfaatı benimle beraber olur ve benimle beraber bir istikamette yürümek ister. .................. İçerde durumu kâfi değildir. Hulâsa çok aramızda konuşuyorum. ........

Sözüne güvenilemez. Milletce bütünlüğü, kudreti, anlayışı kavrayacak, gösterecek .............................. Menfaatı benimle beraber olan devletlerin büyük bir mesele ..........................................................

Söyliyeceklerimi bitiriyorum arkadaşlar. ............................................... karşısında bulunduğu, içinde bulunduğu vaziyetten selâmetle ve şerefle çıkacağına yürekten itimadım vardır. (Alkışlar.) Bütün bunları sade şekillerine irca ederek anlattım. Fedakârlığı gerektiren harp ihtimalleri vardır. Ama böyle bir ihtimal çıkınca anlayarak karar vereceğiz. Eminim ki, bu ihtimaller ne kadar çok olursa olsun aklımız ermektedir. İçinden çıkacağız. Ama bu şeylerin içinde selâmet ihtimali çoktur, yani tehlikeli ihtimallerden ziyade, fena ihtimallerden ziyade iyi ihtimaller vardır. Memleket içeride veya dışarıda doğru istikamettedir. Biz bunu müsbet neticelere vardıracağız. Anlayışlarımızı birleştirirsek, birbirimize yardım edersek, bu millet ............................ kuvvetli bir irade ister. Yaldızlamadan, hiçbir noktayı eksik bırakmadan anlatıyorum.

Çok teşekkür ederim. Buradan memnunlukla ayrılacağım. Trabzon’dan iyi hatıralarla döneceğim. (Alkışlar.)

 

 

 


Trabzon Halkevi Tarafından Düzenlenen Müsamerede Toprak ve Ulus Bütünlüğü ile Ülke Yönetiminin Seçimler Yoluyla Ulus İradesine Dayalı Olmasına İlişkin Yapılan Konuşma[63]

 

Trabzonlular Aziz Hemşerilerim,

Dört gündür aranızdayım. Size haklı bir şöhret vermiş olan nezaketinizin cömert işaretleriyle beni karşıladınız. Paha biçilmez sevgilerinizle beni ağırladınız. Sizlere ve sizin huzurunuzda, dolaştığım illerin irca halkına teşekkürlerimi ve minnetlerimi söylemek borcumdur. Sivas, Erzincan, Ağrı, Erzurum, Kars, Gümüşhane, Rize’deki* vatandaşlarımı, siz Trabzonlularla beraber, yüreğimin bütün sıcaklığı ile anıyorum. Bu gezilerimde, sizinle olduğu gibi, her yerde geniş topluluklarla konuştum. Onları memleketin iç ve dış ana meseleleri üzerinde aydınlattım. Vatandaşlarımın büyük devlet meselelerini benim bildiğim kadar öğrenmiş olmalarını memleket için çok faydalı buluyorum. Bütün konuşmalarım şu üç noktaya dayanmıştır:

Her şeyden önce vatanın toprak bütünlüğü üzerinde bütün milletin sarsılmaz bir irade ile birleşik bulunduğunu gösterdim. Toprak bütünlüğünde ve egemenlik haklarında büyük milletimizin baştan başa dikkatli, duygulu ve kararlı olması, varlığımız için esaslı teminattır. Bu konuda temaslarımdan ben büyük ferahlık duyduğum gibi vatandaşlarımın da beni işitmekten yüreklerinde huzur hissettiklerine eminim.

Ehemmiyetle üzerinde durduğum ikinci nokta milletin bütünlüğünü korumaktır. Serbest muhakeme ve tartışma ve günlük meseleler ve dertler üzerinde türlü şekilde çekişme havası içinde, milletin bölünmez bir bütünlüğü koruyabilmesi çok ehemmiyetli olduğu kadar çok da nazik bir noktadır. Cemiyetimizin vazife duygusunu daima canlı tutarak doğruyu iğriden ve ehemmiyetliyi ehemmiyetsizden ayırdedecek bir sağduyunun işler olması benim için büyük meseledir. Sınır boyu illerimizde milletin bütünlüğü için gösterilen dikkatin minnetlisiyim. Vatandaşlarım memlekete her fenalığın içeride bozgunculuk ve çöküntüden geleceğini anlamışlardır. Yabancı tertiplerinin en çok ve en tesirli olarak içeride zararlı propaganda ve teşekküllere dayanacağını kavramışlardır. Siyasi hayatımızdaki gelişmelerin meşru ve demokratik olan gösterileriyle, bu

görünüş arkasında kendini maskeliyerek çalışacak bozguncu akınları ayırdetmek gerekli olduğuna [vatandaşlar] inanmışlardır. Sınır bölgelerimiz bu bakımdan bütün memlekete, hepimize kıymetli örnektirler.

Konuşmalarımın üçüncü esası devletin kanunları karşısında vatandaşların vazifelerini belirtmek, halk idaresinin temeli olarak  vatandaşın serbest iradesini oy sandıkları başında göstermesini söylemek olmuştur. Türkiyede kadın erkek vatandaşlarımın memleketin idaresini tayin etmek vazifesini hevesle ve bilerek yerine getirmeleri, yetişmiş bir milletin en inandırıcı işaretidir. Hiç bir mülâhazanın bizi seçimde oy vermek vazifesinde ihmale sevkedemiyeceğini söyledim.

İlk defa içine girdiğimiz tek dereceli seçimin tecrübesizliklerini, teşkil ve tertip eksiklerini görmeğe başladık. Birtakım eksiklerin ortaya çıkmış olmasının üzüntüsünü gözlerimizde büyütmemeliyiz. Demokraside bunlar, her memleketin geçirdiği merhalelerdir. Elverir ki seçimde oylar hakikaten serbest ve masun olsun, bu esas, şüphe götürmez bir surette temin olunmuştur. Teşkilât eksiklerinin tecrübeye göre düzeltilmesi ve tamamlanması tabii bir şeydir. Milletvekili seçiminde daha iyi tertipleneceğimizi ümit ediyorum ve milletvekili seçiminin vatandaşlarım için büyük ehemmiyet taşıdığını görmekten seviniyorum. Bütün dünyanın gözü önünde tek dereceli olarak ilk yapacağımız milletvekili seçiminin milletimizin vazifeseverliğini ve sağduyusunu gösterecek muvaffakiyetli bir imtihan olacağına şüphem yoktur.

Trabzonlular, sevgili hemşerilerim.

Görüyorsunuz ki konuşmalarımın esasları benim temel vazifelerimdendir. Bunlar benden sonra gelecek Cumhurbaşkanlarının da, hangi siyasi kanaatle yetişmiş olursa olsunlar, vazifeleri olacaktır. Toprak bütünlüğünü, millet bütünlüğünü ve memleket idaresinin millet iradesine dayanması esaslarını sağlam ve sarsılmaz tutmakta bizim dikkatimiz daima uyanık olacaktır.

Farketmişsinizdir ki hiç bir yerde bana ve Başkanı olduğum şerefli partiye oy verilmesini vatandaşlarımdan istemedim. Büyük Millet Meclisi yeni seçim kararı verdikten sonra belki partimizin programlarını tekrar anlatarak bize oy verilmesini de istiyeceğim. Her zaman söylediğim gibi, milletimizin kararını ve iradesini güvenle ve saygı ile karşılıyacağız. Bu mülâhazaları ne kadar açık yürekle söylediğimi takdir buyuracağınızı umarım.

Sevgili hemşerilerim!

Sizlerle temasımdan mânevi kuvvetlerim artmış olarak dönüyorum. Konuşmalarım ve temaslarım sizi memnun etti ise gerçekten bahtiyar olacağım. Bütün mülâhazalarımı hülâsa etmek istiyorum: içinde bulunduğumuz güçlüklerden şerefle ve selâmetle çıkacağımıza yürekten güveniyorum. Memleketimizin gelecekte de büyük bir gelişme ve yükselme yolunda ilerliyeceğine sarsılmaz inancım vardır

 

 

 


 

Kayseri Garında[64]

(Metin Toker’in haberinden aktarma)

 

(...)

Milli Şef, belediye seçimlerine iştirak nisbetini sormuş, büyük bir ekseriyetin seçime iştirak ettiğini öğrenmiş ve memnun olmuştur. Belediye Reisliğine tekrar seçilen Said Koçağı [Koçak’ı] da tebrik etmiştir.

Cumhur Başkanımız, maarif meseleleri üzerinde de durmuş ve Kayseriye gelirken, artık köylerde ilkokul görmekten duyduğu memnuniyetini belirtmiştir.

Milli Şefimiz, trenin istayondaki kısa tevakkufu esnasında, Kayseride bulunmakta olan gazetecileri ve bu meyanda beni kabul ederek iltifatta bulunmuşlardır.

Cumhur Başkanımız şunları söylediler:

“ – Ne kadar neşe ile konuştuğumu görüyorsunuz. Seyahatimden çok memnunum. Zaten muhtelif yerlerde yaptığım beyanatlarımda da hep bunları belirttim. Ankarada beni bekliyorlar; Kayseride daha fazla kalamıyacağıma müteessirim. Bu güzel yurd parçası hakkında iyi şeyler yazınız.”

Gazeteciler, Kayseride kendilerine gösterilen misafirperverliği övmüşler ve nasıl teşekkür edeceklerini bilemediklerini söylemişlerdir.

Milli Şefimiz:

“ – Bu üstün istihsal bayramında ben de hazır bulunmayı çok arzu ederdim; bunu gazetelerinizde Kayseri hakkında yazacağınız yazılarda görürüm” demişlerdir.

(...)

 

 

 

 


Yardımsevenler Derneği Kongresi Dolayısıyla Kongre Başkanı ve Erzurum Milletvekili Nakiye Elgun’un Mesajına Verilen Yanıt[65]

 

Kongre üyelerinin temiz duygularına teşekkür ederim.

Cumhurbaşkanı

İsmet İnönü

 

 

 

 


Toprak Bayramı Dolayısıyla Ankara Halkevi Başkan Vekili Dr. Ragıp Tüzün’ün Mesajına Verilen Yanıt[66]

 

Dr. Ragıp Tüzün

Halkevi Başkan Vekili

    ANKARA

Toprak Kanununun yıldönümü münasebetiyle gösterilen temiz duygulara teşekkür ederim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 


Lübnan Cumhurbaşkanı Beşare El Huri’nin Türkiye Ziyareti Dolayısıyla Ankara Palas’ta Onuruna Verilen Yemekte Yapılan Konuşma[67]

 

Sayın Başkan,

Sözlerime başlarken asil Lübnan milletinin yüksek başkanını aramızda görmekle hissettiğim samimî memnuniyeti ifade etmek isterim. Sayın Başkan, size ve ekselânsınızın refakatinde bulunan yüksek şahsiyetlere gerek kendi namıma, gerek Türk milleti namına en derin sevgi hislerimle hoş geldiniz derim.

Türkiye ve Lübnan mazide aralarındaki dostluk bağlarının kaynaşmasına âmil olan müşterek bir mevcudiyet ve medeniyete sahib olmuşlardır. Türk milleti zeki, münevver ve çalışkan Lübnan milletinin mukadderatile alâkadar olmaktan hiç bir zaman fariğ olmamıştır. Bu sebebledir ki Lübnanın bağımsızlığına kavuşmasını Türk milleti derin ve hakikî bir memnuniyetle karşılamıştır. Bu itibarla, sayın Başkan, ziyaretinizin ifade ettiği mana bir kat daha artmış bulunuyor.

Günden güne ehemmiyet kesbeden bir bölgede bulunan Türkiye, Lübnan ve komşuları, Birleşmiş Milletler andlaşmasını imzalamak suretile üzerlerine aldıkları taahhüdleri sadakat ve ihtimamla gözönünde tutarak daima kuvvetli bir hâdimi kalmak zaruretinde bulundukları cihan sulhunun yeniden kurulmasında birinci derecede bir rol oynamak vazifesini almış bulunmaktadırlar.

Sayın Başkan,

Ziyaretiniz bizim için iki bakımdan kıymetlidir. Bu ziyaret, yalnız memleketlerimiz arasındaki dostluğun tezahürünün yeni bir vesilesini değil, ayni zamanda milletlerarasındaki anlaşmayı kuvvetlendirmek yolunda sıkı ve samimî bir işbirliği arzusu beslemekte olan hükûmetlerimizin iyi niyetlerinin de inkâr kabul etmez bir delilini teşkil etmektedir.

Bu işbirliğinde, iyi niyetli bütün diğer milletlerin yardım ve müzaheretine mazhar olacağımızdan emin bulunarak, memleketlerimize ve bütün insanlık âlemine sarsılmaz bir sulh içinde refah ve saadet dolu bir istikbal temenni ediyorum.

Sayın Başkan,

Kadehimi ekselânsınızın ve zarif huzurlarile bize şeref veren Madam Beşare–El–Hurinin sıhhatine ve asil Lübnan milletinin saadet ve refahına kaldırıyorum.

 

 

 

 


Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne Seçilen Dr. Şevket Aziz Kansu’nun Mesajına Verilen Yanıt[68]

 

Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu

Ankara Üniversitesi Rektörü

Yüksek vazifenizi devraldığınız günde size tebriklerimi ve yürekten [başarı] dileklerimi ifade etmek isterim.

Memleketin haline ve geleceğine büyük ve hayırlı tesiri olduğuna inandığımız Üniversitenin sizin zamanınızda çok gelişeceğine ve yükseleceğine güveniyorum. Size elimizden geldiği kadar yardımcı olmıya çalışacağım. İyi ve samimi duygularımı kabul buyurunuz.

İsmet İnönü

 

 

 

 


Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nin Kuruluş Kongresi Dolayısıyla Kongre Başkanı Muvaffak Sunal’ın Mesajına Verilen Yanıt[69]

 

Muvaffak Sunal

Ankara Gazeteciler Cemiyeti Kongre Başkanı

Anadolu Ajansı Genel Müdürü

Ankara

Kongrenin iyi duygularına teşekkür ederim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 


Trabzon Limanının Yapımına Başlanması Dolayısıyla Bayındırlık Bakanı Sırrı Day’ın Mesajına Verilen Yanıt[70]

 

Sayın Sırrı Day

Bayındırlık Bakanı

Trabzon

Trabzon liman tesisatı temelinin atılmasiyle öz emellerimizden birinin daha tahakkuk yoluna girmesinden duyduğum heyecanlı sevincimi bildirir, aziz Trabzonlulara bu vesile ile de selâm ve tebriklerimin iletilmesini rica ederim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 


Trabzon’un Fahri Hemşehriliğini Kabul Dolayısıyla Belediye Başkanı Tevfik Yunusoğlu’na Gönderilen Mesaj[71]

 

Sayın Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü Trabzon’un fahri hemşeriliğini kabul buyurmuşlardır. Trabzon Belediye Meclisinin bu husustaki kararı kendilerine bir telgrafla bildirilmiş ve Cumhurbaşkanımızın gönderdikleri cevap bugün olağanüstü bir toplantı yapan Mecliste sürekli alkışlar arasında okunmuştur. Trabzonlular arasında büyük bir sevinç uyandırmış olan bu telgrafın metni şudur:

 

Bay Tevfik Yunusluoğlu

Belediye Başkanı

Trabzon

Vefalı Trabzon’luların fahri hemşerisi olmaktan büyük bir memnunluk ve şeref duyduğumu bildirir, aziz hemşerilerime teşekkür ve sevgilerimi sunarım.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 


Çatalağzı Elektrik Santralının Temel Atma Töreni Dolayısıyla Ekonomi Bakanı Fuat Sirmen’in Mesajına Verilen Yanıt[72]

 

Sayın Fuat Sirmen

Ekonomi Bakanı

Ankara

Kömür havzası ve çevresinin nur ve enerji kaynağı olacak Çatalağzı santrali temelinin atıldığı haberini sevinerek aldım. Tebriklerimi bildirir, gösterilen asil duygulara teşekkür ederim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 


Seçim Devri*[73]

Yeni seçimin faal ve hararetli devrine girmiş bulunuyoruz. İlk yaptığımız tek dereceli seçimin ehemmiyetini vatandaşlarımız süratle kavramışlardır. İnkilâp dediğimiz her büyük reformun ilk devresinde rastgeldiğimiz ruhî mukavemetler, tek dereceli seçimin kabulünde kısa sürmüştür. Memleket için ve hepimiz için bu hâl iyi bir işarettir. Mevcut olan bütün siyasî partilerin seçime iştirâk etmelerini yalnız memnunlukla karşılıyabiliriz. Seçim devrine mahsus tartışmalar canlı, belki de sert ve ölçüsüz olacağa benziyor. Milletçe bir seneden beri türlü hadiselerde verdiğimiz muvaffakiyetli imtihanların birini daha geçireceğimizi kuvvetle ümit ediyorum. Yine kuvvetle inanıyorum ki, seçimden sonra yorucu bir yarıştan çıkmış sporcular gibi, birbirimize düşman olmaksızın, kararlılık bulacak, devlet ve hükûmete, bütün partiler yardımcı olacağız ve heveslerimizi gelecek seçime saklıyacağız. Mühim olan nokta seçimin, vatandaşın ruhuna emniyet ve sükûn vermesidir. Bunun birinci şartı, seçimin hakikaten serbest ve masun olarak cereyan ettiğine vatandaşın inanmasıdır. Seçimde vatandaşı serbest oydan alıkoyacak veya onun serbest oyuna hiyle karıştıracak herhangi bir marifet, hepimiz için utanılacak bir ayıptır ve asla affolunmıyacak bir haksızlıktır. Benim bu kanaatimin, vatandaşlarım tarafından açıkça bilinmesini isterim.

Bunun kadar mühim olan bir nokta da, doğru bir seçimin, serbest ve yolunda yapılmadığını, kasdî olarak bir yıldırma vasıtası gibi kullanmaktır. Bir çok yerde, daha yarı kapalı ve umumiyetle mahcup vaziyette bulunan kadınlarımız oy sandığı başına geldikleri vakit, her partide bulunabilecek taşkınların türlü tecavüzlerine maruz kalırlarsa, mâsum vatandaşlar üzerine en fena tazyik yapılmış olur. Bunun gibi, herhangi bir partinin mensupları, oy sandığından aleyhlerine rey çıkacağını sandıkları zaman, her şeyin yolsuz ve kanunsuz olduğu yaygarasını, tahakküm vasıtası yapabilirlerse, vatandaşın serbest iradesinden bahsolunamaz. Görülüyor ki, seçimde vazifeli olan bütün memurlar, kanunun kendilerine verdiği vazifeleri yapmak için hiç bir propagandadan, hiç bir maddî veya manevî tazyikten asla fütur getirmiyerek, serbest oy ve her oyun masuniyeti uğrunda tam bir enerji ile ve bütün selâhiyetle hareket etmeğe mecburdurlar. İdare âmirleri, vazifelerinde ciddiyetin, kanuna riayetin ve enerjinin timsali olmalıdırlar. Zayıf irade, yalnız fenalığı teşvik eder. Türk milletinin serbest iradesini, seçime musallat olmak istiyecek cüretlilerin oyuncağı haline getirmek, Türk milletinin haysiyetine yakışmaz.

Vatandaşlarım, memleketin kaderi ile alâkalı olduklarını göstereceklerdir ve göstermeğe mecburdurlar. İktidara geleceklerin, milletin çokluğuna dayandığında vatandaşların hiç bir şüphesi olmamak lâzımdır. Herşeyin kanunî bir yolda, milletin serbest iradesini tecelli ettirmesi halinde de yine yer yer kaybedenlerin, tek başına veya topluca, seçimlerin bozuk olduğunu iddia etmeleri mümkündür. Hiç bir millet, tasmim olunmuş veya sonradan tevessül olunan haksız iddialardan kurtulmanın çaresini bulamamıştır. Hususile ilk seçimde, bizim başımıza bu hal daha çok gelecektir. Fakat, bunun ehemmiyeti yoktur. Haksızların gürültüsünü, ne olursa olsun tatmin etmeğe çalışmak, milletin iradesini haksızlara teslim etmek demektir. Böyle bir şeyi, Türk milleti hiç yapamaz. Bütün şikâyetler, nihayet, milletin vicdanında bir hükme bağlıdır. Vatandaşlar oy verdikleri zaman, bütün şikâyetler karşısında seçimlerin rızalarına mı dayandığını, haksızlık mı yapıldığını ayırdederler. Demek istiyorum ki, haksız şikâyetlerin kanunî mercileri olduğu gibi, vatandaş vicdanında da giyeceği hüküm vardır. Bütün partilerce, milletin serbest reyini kazanmaktan başka çare olmadığını sükûnetle anlamış olduğumuzu ve anlıyacağımızı ümit ederim. Seçim propagandasının faal olması tabiîdir. Sitemlerin ve târizlerin bazan insafsız ve ölçüsüz görülmesi, insana hüzün, hatta endişe veriyor. Fakat, seçim hedefinin uyandırdığı şiddetli hislerle beraber, insaf ve karşılıklı saygı hisleri de mümkün olduğu kadar işlerse, çok mahzur ortadan kalkar. Nihayet, seçim propagandası sırasında da, hepimizin başı, kanunların sarih hükümlerine bağlıdır. Seçim ne şekilde biterse bitsin, ondan sonra vatandaşlar arasında söylenmiş ve geçmiş hâdiselerden tamir edilemez bir kırgınlık ve soğukluk hâsıl olmaması için, ileri gelen siyasetçilerimizin, hep beraber çalışmak, vazifemiz olacaktır. Seçimde usul için düşündüklerim bunlardır. Bunları vatandaşlarıma söylerken, kendi partimdeki bütün arkadaşlarıma da fikirlerimi söylemiş oluyorum.

 

 

 


Milletvekili Genel Seçimleri Dolayısıyla Yayınlanan Ulusa Bildiri[74]

 

Kadın ve erkek vatandaşlarım!

Birkaç güne kadar milletvekillerini seçmek, aziz vatanımızı idare edecekleri tayin etmek için kesin kararınızı vereceksiniz. Türlü tenkidlerin ortaya döküldüğü bu zamanda, hoşa gitmiyecek olayların üstüne kendimi çıkararak, sevinç duygulariyle seçimi bekliyorum. Yeni seçimin, bütün vatandaşların iştiraki ile tek dereceli olarak yapılması, milletimiz için büyük muvaffakıyettir. Bu merhale, bizim aziz dileğimizdi. Bu, bizim, uzun senelerdenberi sebat ile üzerinde yürüttüğümüz bir programın neticesidir. 1938 sonbaharında Cumhurbaşkanı oldum. 1939 ilkbaharında, Çekoslovakya ve Arnavutluk işgale uğradı. Bu suretle başlıyan ikinci cihan buhranı bitmeden, 1945 ilkbaharında silahların bırakılmasiyle beraber, memlekette demokrasinin bütün icaplarının gerçekleştirileceğini ilân ettik. Harp esnasında, gerek Parti konuşmalarında, gerek Meclis kürsüsünde geniş tartışmalarla, memleketin, nazik zamanlarda bile açık konuşmaya dayanmasına çalıştık. Şimdi, 1946 da, tek dereceli seçim yapıyoruz ve Parti tartışmaları içinde, memleketin kaderini düşünerek, kendi sorumunu bilerek vatandaşın kararını vermesini istiyoruz. Türk halk idaresinde bu yeni ve ileri merhalenin açılması, hepimizi sevindirecek bir terakki sayılsa yeri vardır.

Vatandaşlar!

Şimdi, şahsıma ve Başkanı olduğum Cumhuriyet Halk Partisine karşı olan tenkidleri tahlil etmek isterim.

Görüyorum ki, bana karşı ileri sürülen başlıca kusur, Cumhurbaşkanı iken Parti Başkanlığını muhafaza etmemdir. Ben, bu meseleyi, Parti Kurultayında apaçık inceledim. Bu, bir anayasa meselesidir.

Bizim anayasamız, Devlette bütün kudretleri Büyük Mecliste toplamıştır. Devlet başı olan Cumhurbaşkanının, memleket idaresinde yüksek menfaat ve muvazene icabettirdiği zaman, kullanabileceği hiç bir kudreti yoktur. Yalnız, Cumhurbaşkanı, tabiatiyle, çokluk partisinin lideri olacağı tasavvur edildiği için, bu sıfatla mânevi nüfuzu, muvazene ve ahengi muhafaza edebileceği düşünülmüştür. Cumhurbaşkanının parti başkanı olmasına kanunca bir mâni yoktur. Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu, onun, Meclis çalışmalarında vazifesini yapması için kayıtsız olması demek değildir. Bir partinin memleket içinde sorumlu hareketleri olursa, kanun karşısında buna cevap verecek adamlar da vardır. Nihayet, Cumhurbaşkanı, sorumsuz vaziyetini kötüye kullanmak isterse, bunun hesabını soracak Meclis hazırdır.

Hulâsa, bizim anayasamıza göre, devlet başının bir vazife ifa edebilmesi, onun, Mecliste bir çokluğa dayanmasına bağlıdır ve böyle olunca, partisiyle seçime gittiği vakit, onu kazanmağa çalışması, her vatandaş gibi onun da tabii haklarındandır.

Bütün bu mülâhazalarla beraber, bir adamın, Cumhurbaşkanı olunca, siyasi partilerle ilgisini kesmesi, müdafaa olunabilir bir tezdir. Bu tezi tutmak için, onun icabı olan tedbirleri beraber düşünmek lâzımdır. Cumhurbaşkanı, milletvekillerinden ayrı ve başka bir seçimle gelmeli, hükümete ve Büyük Meclise karşı, tayin edilmiş bazı selâhiyetleri olmalıdır. Benim, Parti Başkanı kalmamaklığımı istiyenler, eğer böyle bir anayasa davası ortaya atmış olsalar, hukukça anlaşılır bir tez tutmuş olurlar. Bir partinin liderini değil, içinden birini veya bir partinin yardımiyle seçilen müstakil şeklinde bir milletvekilini Cumhurbaşkanlığına getirmek, devlet başını, Büyük Meclis karşısında ettiği yeminden başka bir tesire bağlamak demektir. Türkiye’de, devlet başını, kanuni veya manevi hiçbir nüfuzu olmaksızın, bir siyasi partinin tesiri altında bulunduran tertip, çok mahzurlu neticeler verir. Zaman bunu gösterecektir. Açık bir surette bellidir ki, dâva doğrudan doğruya benim Devlet başında kalıp kalmamaklığım meselesidir. Böyle bir meseleyi, seçim zamanında vatandaşlarımın apaçık konuşmaları, tabii haklarıdır. Her seçim devrinde, vatandaşlar oylarını verirken, Cumhurbaşkanlığına kimi getireceklerini de düşünmeğe mecburdurlar. Onun için, seçimde benim şahsım üzerindeki konuşmalardan, kırılmak veya örselenmek hiç hatırıma gelmiyor. Karşımda bulunanlara yakıştıramadığım, hem beni ister görünmek, hem başkanı olduğum Partinin kazanmamasını istemektir. Partim, seçimi kaybettiği vakit, veyahut Partim çokluğu kazanıp da ben milletvekili seçilmediğim zaman, Cumhurbaşkanlığından çekilmemin tabiî bir şey olduğunu bütün vatandaşlarımın bilmesi lâzımdır. Bu sözlerimle, benden kurtulmak istiyen vatandaşlarıma, açık yolu göstermiş oluyorum. Birçok yerlerde yapılan propagandalar gibi “İnönü başımızda kalacak ve Halk Partisi çekilecek!” telkinlerinin aldatıcı şekli meydandadır.

Cumhuriyet Halk Partisine karşı yapılan tenkidler, onun hükümetlerinin programlarına ve başarılarına karşı yönelmektedir. Köylerde yapılan ilkokulların, vatandaşlara verdiği zahmet ve yükler[in], seçim propagandasının bir konusu olduğunu işitiyorum.

Biz, bu mesele ile yirmi senedenberi uğraşıyoruz ve şimdi üzerinde yürüdüğümüz usul, üçüncü teşebbüste bulduğumuz yoldur. Büyük millet kütlesini, kadın ve erkek, hiç olmazsa ilk öğretime kavuşturmadan, köylünün kalkınmasını ve memleketin ilerlemesini temin edemiyeceğimize inanıyoruz. On sene içinde köylerde ilk öğretim davasını halletmek imkân yoluna girmiştir. Bu yolda yürürken, köylümüzün karşılıyamıyacağı zorluklarda ona yardım etmek, onun yükünü hafifletip kolaylaştırmak vazifemizdir. Herhalde, zorluk çekilen yerlerde köylü vatandaşlarımın okul yapılarını temin edecek çareleri, yerine ve güçlüğünün cinsine göre, devamlı olarak gözönünde bulunduracağız. Köy okulu meselesinin, vatandaşlarda, çaresiz bir ıstırap konusu olmasının ihtimali yoktur. Eğer biz, millet dâvalarında doğru ve ciddi olmayı ihmâl etmek istidadında olsaydık, bu meselenin seçimde bize karşı bir propaganda konusu olmasına meydan vermemeyi bilirdik.

Senede 120 milyon lira tutan Toprak Mahsulleri Vergisini büsbütün kaldıracak yerde, 40 milyonunu alıkoyarak, köy okullarına karşılık tutabilirdik. Bunu yapmadık. Bu usul, aşarın daha az nisbette de olsa devam etmesi demekti. Asırlar süren aşar veya mahsul vergisi, köylünün ekonomik ve sosyal hayatının gelişmesine esaslı olarak mâni olmuştur; ve bugün 30 milyon değerinde tahmin olunan senelik okul yapılarını, köylü yardımı usulü olmaksızın 50 milyon liraya bile çıkaramayız. Yahut, senede iki bin okul yapmıya çalışacak yerde, iki yüz okul yaparak, on senede bitireceğimiz işi yüz sene sürüklemeliyiz. Hulâsa, bulunan usulün ihtiyacımıza uygun olduğunu sanıyoruz. Yer yer [karşılaşılan] güçlükler için, köylümüze, cinsine göre yardımları, devamlı olarak takibedeceğiz. Bu suretle müspet neticeyi elde edeceğimize inanıyoruz.

Köylerde ilk öğretim dâvasından vazgeçemeyiz. Bu dâvayı geciktirip sürüklendiremeyiz. Köylünün meslek bilgisinde, sanat hayatında ve ordu hizmetinde veriminin hiç olmazsa iki misli artması, ilk öğretime bağlıdır.

Toprak Kanunu, bugün, bize karşı olan muhalefetin başlıca sebeplerindendir. Esasen gerek geniş, gerek dar topraklı bölgelerde arazi kamulaştırılırken, sahibine yeter miktarda arazi bırakılacağı gibi, mahalli imkân ve şartlara göre gerekli tesisleri ve donatımı bulunan arazi de kanunca gözönünde tutulmuştur. Bununla beraber vatandaşları, çiftliklerinde ortakçı ve yarıcı, olarak çalıştıragelen bazı politikacılarımız, çiftliklerinin ortakcı ve yarıcılara dağılması ihtimalini, bize affetmemişlerdir. Memleketin büyük dâvasını düşünmeyip de, yalnız iktidar mevkiinde kalmayı emel edinseydik, büyük toprak sahibi[ni], Mecliste ve memlekette, her yerde nüfuzlu vatandaşları, bize karşı ayaklandırmazdık. Biz, dâvanın, milletimiz için selâmet çaresi olduğunu biliyoruz ve büyük arazi sahibi birçok vatandaşlarımızın sağduyusuna ve milletseverliğine güveniyoruz.

Eskişehir’de bir yerli köy bilirim ki, ne vakit kurulduğunu köy içinde bilen yoktur ve bütün köy bir çiftlik sahibinin mülküdür. Yine Eskişehir’de bir muhacir köyü bilirim ki, kurulalı yetmiş sene olmuştur ve bugüne kadar bir dönüm toprakları yoktur. Bu misalleri, bir çok illerimizde sayabilirim. Hem memlekette esaslı ıslahat dâvacısı olmak, hem de Türk vatandaşlarının köle hayatı sürmelerine gözyummak, Partimiz içın imkânı olmıyan şeylerdir. Türk köylüsünü serf halinden kurtaracağız. Bu, bizim ana dâvamızdır. Bu uğurda uğrıyacağımız târizlere şerefle göğüs gereceğiz.

Orman dâvası da seçim esnasında bize karşı kullanılmaktadır. Bu memleket, gittikçe ağaçsız kalmanın tehlikelerini doksan senedenberi görmüştür. Günlük siyaset propagandacılarının tesirinden ürkerek, doksan senedenberi çaresine el sürememiş ve uğradığı zararlar her tasavvuru aşmıştır.

Yalnız Cumhuriyet devrinde, Partimizdir ki, orman meselesini her medeni memlekette olan usul ile halletmeyi gözüne alabilmiştir. Memleket, yarım asır içinde kâmilen çıplak ve iskan olunmaz bir hale gelmek tehlikesi karşısındadır. Biz, bu dâvayı ihmal edemezdik. Onunla on senedir uğraşıyoruz. İlk senelerde, vatandaşlarımın çektikleri sıkıntı pek büyüktü. Bütün memleketi kaplıyan yüz kadar işletme kurulduktan sonra, şikayetler çok azalmıştır. Bugünkü dertler, hem mahdut yerlerdedir, hem, az zamanda, sıkıntı çeken vatandaşların geçimlerini temin etmek mümkündür. Tatbikatın, bu geçici sıkıntıları hallolununca, vatandaşlar, elde edilen neticelerden memnun olacaklardır.

Okul, toprak, orman işleri, bizlere hususi hiçbir menfaat vermiyen, aksine bize karşı siyasi propaganda için zengin ve verimli olan o konulardır ki, Partimiz bunları program olarak yalnız Türk milletinin. büyük menfaatleri ve sağlam geleceği için göze almaktadır. Vatandaşlarım, bu işlerin esasındaki ehemmiyeti ve iyi niyeti düşünürlerse; her biri uzun senelerin emeği olan dâvaları yarıda bırakmak vebalini üzerlerine almazlar.

Hayat pahalılığı da, Cumhuriyet Halk Partisi Hükümetlerine karşı başlıca târizlerdendir. İçinde bulunduğumuz ekonomik durumun temel sebebi, İkinci Cihan Harbi ve daimi seferberliktir. Teferruata ait tartışmalar ne kadar dallandırılsa, harbin başlıca tesiri gözden düşürülemez. Herkes, aldığı malın fiyat yüksekliğinden ve sattığı malın fiyat düşüklüğünden şikâyetçidir. Bu hal, dünyada bir barış kurulup, malların fiyatı kararlı oluncıya kadar devam edecektir. Hayat pahalılığı cemiyetlerin daimi derdidir. 1936 ve 1937 deki hayat pahalılığı derecesini bugün bir düşünsek, ona, erişilmez bir cennet hayali gibi hasret çekeriz.

Halbuki, ben 1937 de Hükümetten çekildiğim vakit, başlıca kusur olarak, hayat pahalılığı ile tenkid edilmiştim. Bu mülâhazalarla beraber, hayat pahalılığından, maaşlı ve dar gelirli olan vatandaşların geçim seviyelerinin düştüğü acı bir hakikattir. Harp seneleri esnasında, bu vatandaşlar, en büyük fedakârlığı yapmışlardır. Cemiyetimizin, önümüzdeki senelerde ilk vazifesi, bu vatandaşların sıkıntılarını azaltmak olacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Hükümetlerinin bir dikkatlerini de, insaf ile göz önüne almak icabeder. O da, milletin büyük kütlesini teşkil eden çiftçi vatandaşları korumasıdır. Memleketin her tarafındaki görüşlerimizi bir araya getirerek diyebiliriz ki, köylerimiz bugün, 1939 durumundan daha düşkün seviyede değildirler. Zaten, türlü ihtimaller ve vazifeler karşısında, memleketin kuvvetli, dayanıklı bir halde bulunabilmesi, köylü vatandaşlarımızın, maaşlı vatandaşlarımız kadar ıstırap içine düşmemiş olmalarıdır. Bu neticeyi memleket ölçüsünde göz önüne alınca, Cumhuriyet Halk Partisi Hükümetlerinin köylü vatandaşları ne kadar korumuş olduğu anlaşılır. Zaten, köylümüzün kalkınması, yükselmesi ve geçiminin artması, benim siyasi hayatımın başlıca bir dâvasıdır. İlk öğretim, toprak sahibi yapmak ve köylü mahsulünü değerlendirmek, ilk tedbirlerimizdir.

Orman ve keçi yüzünden geçim sıkıntılarının yerine yeni çareler bulunması, acele işimiz; köy gruplarının de şehirler gibi, daimi doktorları olması, teknik öğretimin ve atelyelerin köy gruplarına yanaştırılması, yakın işlerimiz olacaktır.

Vatandaşlarım bilmelidirler ki, bu memleket, Cihan Harbinden evvel, bütçesinin yüzde kırkını, ve Cihan Harbi esnasında bazan yüzde altmışını aşan bir miktarını ordusuna veriyordu. Dünyanın siyasi vaziyetine ve vatanın emniyetine bağlı olan bu durum içinde, memleketin selâmete ermiş ve birçok imar işleri yapabilmiş olması, Cumhuriyet Hükümetleri için, anılmıya değer bir hizmet sayılmalıdır.

Vatandaşlarıma bir nokta daha söyliyeceğim. Ekonomik hayatımızın umumi gidişinde, memleketin milli gelirinin artmış olduğu, Cumhuriyet Halk Partisi programlarının doğruluğuna bir işarettir. Hattâ, bugünkü milli gelirimizin bile, 1939 a göre artmış olduğunu söyliyebiliriz. Bize karşı ileri sürülen tenkidlerin ana hatlarını söylemiş oluyorum. Teferrüat sayılabilecek ve hiç bir zaman tam cevabı bulunamıyacak propaganda konularına girmekte fayda görmüyorum.

Birçok suiistimâllerden bahsolunması, bu aradadır. Büyük Millet Meclisi ve Cumhuriyet Hükümetleri, her çeşit suiistimali titizlikle takibetmişlerdir. Cumhuriyet Halk Partisi Hükümetleri, kendi içinde meydana çıkan şüpheli bir işi hiçbir zaman yarıda bırakmamış, hepsini milletin gözü önünde adalete teslim etmiştir. İlerde de, Partimizin hareket yolu bu olacaktır. Cesaretle söyliyebilirim ki, İkinci Cihan Harbinde Türk idaresi büyük bir temizlik imtihanı vermiştir. Milyarlar sarfettiği ordusu içinden, göze görünür bir zengin yetişmedi. Geçimleri çok düşmüş olan valilerimizden, çiftlik sahipleri türemedi. Eğer idare temiz olmasaydı, harp yıllarında Devlet fabrikaları elinde bulunanların ve her nevi ticareti kontrol edenlerin çok şeyler yapabilmeleri icabederdi. Bize karşı her şeyin söylendiği zamanlarda, alnı açık ve temiz olarak millet karşısında bulunuyoruz.

Memlekette ihtikâr, vurgunculuk, karaborsacılık olmuştur ve hükümetler bunlarla canla başla uğraşmışlardır. Soyulan vatandaşlar şikayetçidir. Takibettiğimiz vurguncular, daha çok şikâyetçidirler. Bunlar, harp buhranının tabii hastalıkları ve siyasi muhaliflerimizin zengin propaganda konularıdır. Hakikat şudur ki, vazifeler, namuslu bir vatandaş duygusu ile, ciddi olarak takibedilmiştir.

Aziz vatandaşlarım!

Memleketin kaderi sizin elinizdedir. Her meseleyi olduğu gibi bilmenizi isterim. Şimdi, size, günlük seçim konuları üstündeki büyük politika meselelerini anlatacağım. Cumhurbaşkanı olduğumdanberi bir dış politika takibediyoruz. Bu politikanın Cihan Harbi esnasındaki yürüyüşünü tekrar hikaye etmiyeceğim. Bu devrin muhakemesini tarihe bırakıyorum. Fakat, harp sonrasındaki durumun, bütün dünya için ve hususiyle vatanımız için ehemmiyetli ve nazik olduğu noktası üzerinde duracağım. Bugün, memleketimiz, 1918 de olduğu kadar ehemmiyet kesbetmesi ihtimali olan meseleler karşısındadır. Boğazların ve dolayısiyle

 İstanbul ve etrafının emniyeti meselesinin masa üstüne getirilmesi ihtimali vardır. Şark vilayetlerimiz için dünyanın dört köşesindeki komitalar harekettedirler. Bu meseleler, bütün milletçe varlığımız ve bağımsızlığımızla ilgilidir. Bugün, harp zamanında olduğu kadar, silah altında asker tutuyoruz. Memlekete malolduğu bütün sıkıntılara rağmen, askerlerimizi henüz azaltamıyoruz. Dünyada çabuk ve esaslı olarak her millet için barış kurulması, yürekten dileğimizdir. Bu, kurulacak mı, kurulmıyacak mı? Bunu kestiremiyoruz.

Barış kurulursa veya kurulamazsa, biz, ne ihtimaller ve ne fedakârlıklar göğüslemeğe mecbur olacağımızı da, henüz ufukta açık olarak göremiyoruz. Barışsever, hiç kimsenin malında gözü olmıyan, kendi haklarından ve toprağından hiçbir fedakârlık yapmamak kararında bulunan Türk Milletinin dâvasını selâmete götürmek ödevindeyiz.. Bu ödevin şerefli heyecanı bütün varlığımıza hâkimdir. Bugünkü dış politikamızın ana hatlarının, bizi selâmete götüreceğine inanıyoruz. Milletimizin, bizi, takibettiğimiz dış politikamızda desteklemeğe devam edeceğinden eminiz.

Memleketin dışarıya karşı emniyet politikasını seçim propagandası için temel tutmıyacağım. Milletin büyük hakları ve aziz toprakları ve canından kıymetli olan istiklâl dâvası, benim gibi, her vatandaşım için, en başta düşünülecek bir değerde olduğunu bilirim. Vatandaşlarım, sorumlarını bilerek ve üzerlerine aldıkları vebali tartarak kararlarını vereceklerdir. Bu sözlerimi, vatandaşlarım, meselelerin ehemmiyetini belirtmek için söylenmiş telâkki etsinler; bana veya Cumhuriyet Halk Partisine oy vermeleri için bir baskı tesiri aradığıma hükmetmesinler. Memleketin dış politikasında selâmetli yolun, ancak bizim hamiyet ve maharetimizle bulunabileceği iddiasında asla değilim. Yalnız, bizi beğenmemekte mübalâgaya düşülerek ve memleketimiz için açık sözlü bir politika yerine; herkesin yüzüne gülen bir politika güdülmesinden sakınırım. Bilirim ki, eski Şarkta pek revaçta olan “idarei maslahat” yolu, Garpta hiçbir devleti, hususiyle büyük devletlerden hiçbirini oyalayıp  aldatamaz. Davalarımızı açık bilmek, cesaretle görüp söylemek, tek selâmet yoludur.

Şimdi, iç politikaya geçiyorum. Uzun emeklerle vardığımız bugünkü iç politika hayatımızı, ayaklanmalara ve sarsıntılara mahal vermeden yerleştirmek hedefimizdir. Seçim devrinin, şahsımıza ve Partimize karşı reva görülen taşkınlıklarından ve tertiplerinden hiçbir kırgınlık duymıyacağım. Seçim bittikten sonra sinirlerin yatışacağına, fırtınalı suların durularak halk idaresinin verimli çalışmasına büyük bir hız geleceğine kuvvetli ümidim vardır. Yeni hayatımızda hükümetin ilk ele alacağı ve mütemadiyen uğraşacağı işlerden biri, umumiyetle, memur geçim seviyelerini düzeltmeğe çalışmak olacaktır. Bu tabii, hazinenin ve memleketin gücüne bağlı ve devamlı bir iştir. Ancak, adalet mekanizmasının ehemmiyeti[nin] yeni siyasi hayatımızda en öne çıkmış olduğunu görüyorum. Hürriyet ve demokrasi hayatında vatandaş şerefinin masun kalması ve Devlet kanunlarının şaşmadan ve aksamadan işlemesi, yargıçlarımızın dirayet ve adaletine kalmıştır. Bundan dolayı, adalet mekanizmasının kolay işler bir hale gelmesi için alınacak tedbirler en önde gelecektir. Yargıtayı hesapsız teferrüattan kurtaracak İstinaf Mahkemelerinin hemen kurulması, yargıçlarımızın daha esaslı bir surette yetiştirilmeleri ve onların geçimlerinde ve emekli[lik] haklarında hususi hükümler düşünülmesi, yerinde olacaktır. Vatandaşlar arasında türlü siyasi kitlelerin düşmanlıklara ve karışıklıklara mahal vermiyecek salim bir yolda yürüyebilmesi, tekrar ederim ki, yargıçlara ve iyi kanunlara bağlıdır. Seçimin sinirli devrinden geçip, huzura ve feyizli çalışmaya kavuşmamız, milli iradenin tecellisi ile temin olunacaktır. Bu iradenin hakiki ve temiz bir surette meydana çıkması, hepimizin müşterek muvaffakıyetimiz, kanuni vazifemiz ve şahsi şerefimiz olacaktır. Seçimi idare edecek memurlarımız, kanunların hükümlerini her vatandaş ve her parti hakkında, gözlerini kırpmadan tatbik için cesur ve kendilerine güvenir olacaklardır. Hür vatandaşların serbest oylarının meydana çıkması, kanuni ve vicdani borcumuzdur. Milletin rızasiyle tayin olunmıyan iktidar mevkiinin hiçbir kıymeti ve hiçbir meşru tarafı yoktur. Bunun gibi, milletin rızası meydana çıktıktan sonra, bunu kıymetten düşürmek için yapılacak propagandanın ve gösterilecek maddi veya manevi mukavemetin de hiçbir ehemmiyeti olmıyacaktır. Göstermeğe çalışıyorum ve yorulmadan tekrar ediyorum ki, dâvanın esası seçimde milletin serbest iradesinin meydana çıktığına milletin kendisinin inanmasıdır.

Kadın ve erkek vatandaşlarım!

Bana ve başkanlık ettiğim şerefli Partiye oy vermenizi istemek için kendimde cesaret buluyorum. Bize oy verirseniz, memleketin iç ve dış politikasında da, doğru yolları bulabileceğimize ve memleketin ilerlemesinde ve yükselmesinde sizi memnun edecek başarılar elde edeceğimize güveniyoruz. Karar sizindir.

 

 

 


 Milletvekili Genel Seçimlerinden Sonra Yayınlanan Ulusa Bildiri[75]

 

Vatandaşlarıma,

Yeni seçim sona ermiştir. Türk milleti kadın ve erkek seçmenlerin büyük nispette iştiraki ile milletvekillerini seçmiştir. Yeni Büyük Millet Meclisinin muhtelif partililerden ve bağımsızlardan kurulmuş olması vatanımız için büyük muvaffakıyettir. Milletimizi yürekten tebrik ederim. Şimdi Türkiye’nin milli hayatında yeni bir devre giriyoruz. Her şeyden evvel seçim zamanının sinirli sözlerini karşılıklı bağışlıyarak ve unutarak vatanda huzur, çalışma devrinin açılması ilk vazifedir. Büyük Meclisteki çalışmalarda ise karşılıklı saygı içinde olarak fikir ayrılıklarını vatan için yapıcı bir şekilde ayarlamak gelecek vazifemiz olacaktır. İktidar ve karşı partilerinin Büyük Mecliste, belediyelerde ve basın âleminde bir arada verimli olarak çalışabilmelerinin milletçe imtihanını vereceğiz. Bu imtihanın muvaffakıyetle verilmesi bugünkü ve gelecek nesiller için çok feyizli olacaktır. Vatandaşlarımın arasında dostluğun bozulmaması için bütün dikkatimizi kullanacağız. Yeni Büyük Millet Meclisinin, aziz memleket ve milletimize kıymetli hizmetler başarmasını dilerim.

 

 

 


Yeniden Cumhurbaşkanı Seçilmesi Üzerine Yapılan Cumhurbaşkanlığı Andı Konuşması[76]

 

Namusum üzerine söz veririm ki: Cumhurbaşkanı olarak Cumhuriyet kanunlarını, milletin egemenlik esaslarını sayacağım, ve bunları müdafaa edeceğim, Türk milletinin mutluluğuna bütün bağlılığımla bütün kuvvetimle çalışacağım, Türk devletine yönenecek [yönelecek] her tehlikeyi en son iddetle* önleyeceğim, Türkiyenin şanını, şerefini koruyup yükseltmek, üstüme aldığım görevin isterlerini yerine getirmek için olanca varlığımla çalışmaktan asla ayrılmıyacağım.

 

 

 


15. Uluslararası İzmir Fuarının Açılışı Dolayısıyla Ticaret Bakanı Atıf İnan’ın Mesajına Verilen Yanıt[77]

 

Bay Atıf İnan

Ticaret Bakanı

İzmir

Fuarın açılışında gösterilen ve telgrafınızda güzel ifadesini bulan temiz duygular için teşekkür eder fuara muvaffakıyet sayın İzmirlilere saadetler dilerim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 


30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Başbakan Recep Peker’in Mesajına Verilen Yanıt[78]

 

Recep Peker

Başbakan

Kahraman ordumuzun gücünü arttırmak için yüksek başkanlığınızdaki Cumhuriyet hükûmetinin gösterdiği gayret ve ilgiyi şükranla anarken, Zafer bayramını değerli şahsiyetinize ve Cumhuriyet hükûmetine hararetle kutlarım.

Cumhurbaşkanı

İsmet İnönü

 

 

 


30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’a Gönderilen Mesaj[79]

 

Orgeneral Salih Omurtak

Genelkurmay Başkanı

Ankara

Kara, deniz ve hava kuvvetlerimizi sevgi ile selâmlarım. Size ve yüksek komutanız altındaki ordularımıza zafer bayramını kutlarım.

Gerektiği zaman vatanın selâmeti uğrunda daha nice şanlı destanlar yaratacaklarına bütün milletçe yürekten inandığımız komutan, subay ve erlerimize karşı olan sarsılmaz güveni bu mutlu günde bir kere daha belirtmekle bahtiyarım.

İ. İnönü

 

 


 

Elen Gazetecileri ile Yapılan Görüşmede Söyledikleri[80]

 

(...) Cumhurbaşkanımız, Elen gazetecilerinin her birine ayrı ayrı iltifatta bulunduktan sonra, “Yunanistan hep benim gördüğüm gibi güzel mi?” diye sormuşlardır.

Elen temsilcileri başkanı Kraniotakis: “Güzel fakat yaralı ve yanıktır” cevabını vermiştir.

Cumhurbaşkanı, Elen basın temsilcilerine hitaben: “Yunanistan toplanacak ve sıhhat bulacaktır” demişler ve ilâve etmişlerdir:

“Memleketimizdeki ikametinizde Yunan milletine karşı olan muhabbeti farkettiniz mi?”

Bu suale karşı Kraniotakis: “Her yerde ve her an dostlarımız ve bizi kalbten sevenler arasında bulunduğumuzu görüyoruz” demiş ve kendilerini kabul etmek suretile haklarında göstermiş oldukları yakın teveccühten dolayı Cumhurbaşkanı İnönü’ye şahsı ve arkadaşları adına derin tehassüslerini arzetmiştir.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, dost Elen milleti temsilcilerile olan bu görüşmelerine son verirken bilhassa şunları söylemişlerdir:

“Türk milletinin malı olduğuna şüphe etmediğimiz bu dostluk bizim olduğu kadar da Elen milletinin malı olduğundan şüphe etmiyoruz.. Yunanistan’a bizim bütün iyi dileklerimizi ve dostluğumuzu götürünüz.”

(...

 

 

 

 

İstanbul’un Kurtuluş Yıldönümü Dolayısıyla İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Dr. Lütfü Kırdar’ın Mesajına Verilen Yanıt[81]

 

Güzel İstanbul’umuzun kurtuluş bayramını kutlar, gösterilen asil duygulara teşekkürler ederim.

İsmet İnönü


 

 

 

Hatay’da Demokrat Parti Yöneticileriyle Görüşme[82]

(...) Demokratların Hatay ili başkanı Abdullah Feyzi Tahan şu izahatı verdi:

“Cumhurbaşkanı şerefine dün verilen yirmi beş kişilik akşam yemeğine gayri resmi ve durumumuzla hiç te mütenasip olmayan bir şekilde davet edilmiştik. Bu daveti kabulde mazur olduğumuzdan icaset edemedik. Yemeği müteakip Cumhurbaşkanının bizimle konuşmak arzusunu izhar etmeleri üzerine, ben ve diğer üç arkadaşım saat 23.15 de vali konağına giderek Başkan İnönünün huzuruna çıktık. İnönünün davete icabet etmediğimizden üzüldüklerini beyan etmeleri üzerine, bunun sebeplerini ve mazeretimizi izah ettim.

“Cumhurbaşkanı Demokrat Parti ile yakından alâkadar olduğunu, Demokrat Partiyi desteklediğini bu partinin ve demokrasinin memleketimizde ilerliyerek inkişaf etmesini istediğini, partiler arasında kardeşçe ve elbirliği ile çalışmak lâzım geldiğini, arada ihtilâf ve bûrudet mevcut ise bundan doğan kusurun daha ziyade Halk Partisi mensuplarına raci olacağını, çünkü onların iktidar partisinde bulunduklarından hazımkâr olmaları gerektiğini ifade ederek aynen şöyle demiştir:

– Başka yerlerde partilerin anlaşmaları iki defa şarttır. Fakat Hatayda 4 defa şarttır.

“Cumhurbaşkanı İnönü bundan sonra her iki parti idare heyetlerini bir araya getirerek bu suitefehhümleri ortadan kaldıracağını ve bugün öğle yemeğini hep bir arada yemek için bizzat kendilerinin davetlisi bulunduğumuzu da beyan ettiler. Başkan Avrupadaki cumhuriyetlerin ve komşumuz Lübnan Cumhuriyetinin prensiplerinden bahsettikten sonra şunu söylediler:

‘Bütün siyasi ve askeri hayatımdaki vazifelerin hiçbirini ka[a]le almadan diyebilirim ki, öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım. Bunlardan biri köy okulları, diğeri de müteaddit partilerdir.’

Cumhurbaşkanı konuşmalarının bir yerinde de yine çok mühim ifadeler kullanmış ve şu sözleri söylemiştir:

‘Seçimler sırasında asaplar gerginleşmiş ve parti mensupları arasında birbirlerini incitecek hâdiseler olmuştur. Fakat bugün iktidar partisinin mülayim hareket etmesi ve olan bitenleri unutması gerektir. Bir gün Demokrat Parti iktidar mevkiine gelirse onların da mülâyim olmaları lâzımdır. Şunu da ilâve edeyim ki yakın arkadaşlarım tarafından kurulan Demokrat Parti memlekette bugün taazzuv etmiş ve tutulmuştur.’

Bay Abdullah Feyzi Atahan Tasvir için verdiği bu izahata şunları da ilâve etti:

“Cumhurbaşkanının bize karşı gösterdiği iltifatı, sevgi ve şefkati asla unutmayacağız. İnönü bu mülâkat esnasında gayet samimi idi. Mülâkatımız bize büyük bir ferahlık verdi.”

İnönü ile yapılan bu görüşmede bulunan Antakya barosu başkanı ve Demokrat Parti il müteşebbis heyetinden Ahmet Sırrı Hocaoğlu da müşahede ve intibalarını şu sözlerle ifade etti:

“Cumhurbaşkanı memleket bünyesinde imparatorluk devrinden bakiye kalan feodal izleri silerek yurdumuzu garp demokrasilerine eşit bir nizama ulaştırmak arzu ve emelinde olduğunu açıkladı. Cumhurbaşkanı bunu müteakip Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Partinin siyasi mücadeleyi iki centilmen gibi devam ettirmeleri[nin] zaruri bulunduğunu, her iki parti mensuplarının kalblerinin vatan ve millet sevgisi ile çarptığını bunun başka suretle telâkki edilmesinin memlekete zarar verdiğini sarahatle belirtti. Cumhurbaşkanı intihap sıralarında partiler arasında yapılan polemiklerin artık sona ermesi lâzım geldiği kanaatini açığa vurmuş ve devlet reisi sıfatile her iki partiye bitaraf bir nazarla bakmanın his ve düşüncelerine uygun olduğunu ifade etmiştir. Cumhurbaşkanı vatandaşlar arasındaki kin ve münaferetin izalesinin memleket yüksek menfaati iktizası olduğunu da söyledikten sonra bunu vatandaşlara ulaştırmaya bizi tavzif buyurdular.”

Cumhurbaşkanı ile Demokratlar arasında geçen bu görüşmede bulunanlardan ve Hatay devleti zamanında Adalet Bakanlığı yapmış olan Demokrat Parti müteşebbis heyetinden Cemil Yorgan da intibalarını şöyle anlattı:

“Mülâkat İnönünün herhangi bir Demokrattan daha ziyade Demokrat bulunduğu kanaatini bize vermiştir.”

[Ertesi günkü öğle yemeğine ilişkin haberden:]

(...) Milli Şef gerek Demokrat, gerek Halk Partisi erkânına kıymetli tavsiyelerde bulunmuşlardır. Cumhuriyet Halk Partisi Hatay bölgesi müfettişine hitaben Cumhurbaşkanımız ölçülemiyecek kadar büyük bir değer taşıyan şu direktifi vermişlerdir: “D.P. nin bütün çalışmalarını kolaylaştıracaksınız. Bunun aksini hoş göremem.”

(...)

 

 

 

 


Harp Akademilerinin Kuruluşunun 100. Yıldönümü Dolayısıyla Akademi Komutanı Korgeneral Haki Vandemir’e Gönderilen Mesaj[83]

 

Korgeneral Haki Vandemir

Harp Akademisi Komutanı

Ankara

Aziz Korgeneral;

Harp Akademisinin yüzüncü yılını şerefle komuta ettiğimiz Akademinize kutlarken her sınıf Cumhuriyet harp kuvvetlerine de tebriklerimi ifade etmek isterim.

Harp Akademisi ilk günündenberi memleketimizin büyük bir kültür kurulu, hususiyle teknik kurulu olarak vazife görmüş ve yüz yıl içinde vatanımıza her alanda yüce hizmetler yapan büyük devlet adamları yetiştirmiştir.

Rahmete kavuşan ve sağ bulunan bu büyük adamları şükran ve tazim duygulariyle anarım. Harp Akademisini yüksek aslâhiyetli [salâhiyetli] bir ilim ocağı [olarak] tanıyoruz.

Siyaset âleminin türlü durumları içinde fennin yeni icatlarını ve ilerlemelerini daima gözönünde tutarak memleket savunmasını doğru ve sağlam temellere dayandırmak, her tedbirden evvel Genelkurmay kadromuzun ve Harp Akademisinin devamlı olarak incelenmesine ve araştırmalarına bağlıdır.

Genelkurmay kadrosuna katılan genç arkadaşlarımıza mesleklerinin bu ilim tarafını sarsılmaz bir inan olarak telkin ettiğinize eminim. Gelecek harplerin nasıl olacağını mümkün olduğu kadar isabetle görmek, hususiyle her harp tecrübesinden en lüzumlu şeyleri öğrenmiş olmak, kurmay mesleğinin esas vazifesidir. Harp Akademisinin çalışmalarında bu esas vazifeleri ve fennin yeni tesirlerini gözönünde bulundurduğuna inanıyorum. Çok sevindiğimiz bu tören gününde size ve kurmay arkadaşlarınıza selâmlarımı ve takdirlerimi söylerim. Bu güzel vesile ile şanlı Türk ordularının büyük milletimizin güvenine ve gururuna hakkiyle istinat ettiklerini ifade etmekle de bahtiyarım.

 

 

 


Atatürk’e Dair*[84]

 

Atatürk’ün yıldönümünü hüzünle, hürmetle ve ibretle hatırlıyorum.

Atatürk’le çok zor işlerde çok yakın beraberlikle çalıştım. Milli Mücadele dediğimiz devrin ve ondan sonraki zamanların benim içinde bulunduğum işlerinde, O’nun büyük yardımı benim başlıca kuvvetimdi. Hususi münasebetlerimiz çok yakındı. Onun kasım yıldönümü, benim için canın içinde hissedilen bir matem günüdür.

Atatürk, yaşadığı günler uzaklaştıkça, büyüklüğü, anlayışımızda daha ziyade kıymetlenecek ve daha ziyade artacak bir varlıktır. Türk Milleti, O’nu, en temelli ıslahat kapılarını açmış olan büyük evlâdı olarak bütün tarihinde hürmet ve minnetle anacaktır.

“İbretle” deyişimin sebebi, Atatürk’ün zor şartlar altında çalışmak için müstesna bir kudret kaynağı olduğunu hatırlatmaktır.

Milletin dar zamanlarında, dar [sıkıntılı/zor] meselelerinde, günün geçici güçlüklerinden kurtulmaya uğraşırken ideal yolunda sebat etmeyi esas tutmaya çalışırdı.

Yücel mecmuasına bu az ve eksik yazılar için fırsat verdiğinden dolayı teşekkür ederim.

İsmet İNÖNÜ

 

 

 


 

DP Genel Başkanı Celal Bayar ve DP Meclis Grup Başkan Vekili Fuat Köprülü’yü Kabul ile İlgili Yayınlanan Bildiri[85]

 

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Demokrat Parti Başkanı Celâl Bayar ve Meclis Grupu Başkan Vekili Fuat Köprülü’yü davet ederek, Büyük Meclisteki hadise hakkında kendilerinden malumat istemiştir. Parti başkanları gördükleri muameleden müteessir olduklarını söylemişlerdir.

Cumhurbaşkanı, taraflardan birinin haklı veya haksız olduğu konusu üstünde durmıyarak bir kısım milletvekili arkadaşların müteessir olmalarından kendisinin de teessür duyduğunu bildirmiştir. Karşılıklı saygı ve iyi niyetin vücuduna, her iki tarafla yakın temasından dolayı katiyen emin olduğunu bildiren Cumhurbaşkanı, şikayet ve tezahürün kâfi görülmesini ve Mecliste normal çalışmanın temin olunmasını başkanlardan rica etmiştir.

 

 

 

 


CHP Ankara Merkez İlçe Kongresi Başkanı Dr. Kemal Satır’ın Mesajına Verilen Yanıt ile Kongrede Bir Kadın Konuşmacının Sözleri Üzerine Gönderilen Mesaj[86]

 

Dr. Kemal Satır

C.H.P. Ankara Merkez İlçe Kongresi Başkanı

Ankara

Partili arkadaşların asil duygularına teşekkür eder, başarılar dilerim.

İsmet İNÖNÜ

 

Dr. Kemal Satır

C.H.P. Ankara Merkez İlçe Kongresi Başkanı

Ankara

Bayan Neyyir Ok’un Ankara ilçe kongresinde kadir (...)* Türk kadınlarının asil duygularını belirten demecini içten duygulanarak okudum. Yürekten teşekkürlerimi ve Türk kadınları için yücelikler dileklerimi ifade etmekle bahtiyarım.

İsmet İNÖNÜ

 

 

 

 


DP Konya İl Kongresi Başkanı Nazım Buğra’nın Mesajına Verilen Yanıt[87]

 

Ankara, 4 Ocak 1947

Nazım Buğra

Konya DP İl Kongre Başkanı

Konya

 

Asil duygularınıza teşekkür eder vatan ve milletimize hayırlı hizmetlerinizi dilerim.

İ. İnönü


 

 

 

 

Ürdün Kralı Abdullah Onuruna Çankaya Köşkünde Verilen Yemekte Yapılan Konuşma[88]

Majeste,

Memleketimizin necip dostu Şark–Ül–Ürdün Haşimi Devletinin çok sevdiğimiz şevketli hükümdarını memleketimizde ve aramızda görmekle son derece bahtiyarız. Majestelerinin memleketimize karşı besledikleri samimi dostluk duygularının bir ifadesi olan ziyaretlerinden dolayı duyduğumuz sevinci burada, kendilerine arzetmekle şeref kazanırım. Yine burada, Dışişleri Bakanlığımız Umumi Kâtibi Büyük Elçi Feridun Cemal Erkin vasıtasiyle Majestelerine arzettiğimiz en sıcak tebriklerimizi bir kere daha tekrarlamakla büyük kıvanç duymaktayız.

Majeste,

Memleketimize vaki ziyaretiniz çok eski bir medeniyet beşiği ve kaynağı olan iki memleket arasında mevcut bağları ve karşılıklı sevgi hislerini daha sıkı bir surette kuvvetlendirmekle kalmayıp, daha dün, sevgili ve çok yakın komşularımız olan Irak ve Lübnan’la olduğu gibi, Birleşmiş Milletler idealini gerçekleştirmeğe hadim olması dolayısiyle de büyük bir mana taşımaktadır.

Majeste,

Amacımız, aramızdaki dostluğu kuvvetlendirmek suretiyle en üstün iyi niyet ve feragatle memleketlerimizi ve milletlerimizi sulh ve güvenlik içinde refaha ulaştırmaktır. Bu yolda beraberce sarfedilecek gayretler, üzerinde yaşadığımız dünya parçasında, sulhun yerleşip gelişmesi için hiç şüphesiz ki çok verimli ve faydalı olacaktır. Dünyanın bugünkü şartları içinde bütün varlığını memleketinin refahını artırmağa yönelten Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, milli refahının ancak umumun refahı ile mümkün olacağı hususundaki kesin kanaatiyle bütün dünya memleketlerinin de refahını yürekten kopan bir samimiyetle dilemektedir.

Bugünkü durumu ile genç Şark–Ül–Ürdün Haşimi Devletinin başındaki büyük devlet adamının tecrübeli, dirayetli, ve uzun görüşlü metin siyaset ve idaresi ve milletinin kuvvetli seciyesi sayesinde Yakın Şarkın mühim bir sulh ve refah âmili olarak meydana çıkmakta olduğunu büyük bir zevk ve haz ile görmekte ve memnun olmaktayız.

Majeste,

Mesut ziyaretiniz vesilesiyle zatı şahanelerine karşı duyduğumuz en saygılı ve en samimi dostluk hislerimizi bir kere daha tekrar ederek sözlerime son verirken gerek zatı şahanenizin saadet ve afiyetleri gerek necip milletiniz ve güzel memleketinizin günden güne artmasını candan dilediğimiz refahı için sonsuz temennilerimi arzederim.

 

 

 

 


Artvin’in Kurtuluş Yıldönümü Dolayısıyla Ankara Halkevi’nde Düzenlenen Çoruh Gecesinde Çoruh Milletvekili Atıf Tüzün’ün Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt[89]

 

Atıf Tüzün

Çoruh Milletvekili

Ankara

Güzel Artvin’in yıldönümü münasebetiyle sayın Çoruhluların gösterdikleri asil duygulara teşekkür eder, bayramlarını kutlarım.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 


Amerikan Donanmasının İstanbul’a Gelmesi Dolayısıyla Amerikalı Amiralleri Dolmabahçe Sarayındaki Kabulde Basına Verilen Demeç[90]

 

Amerika Donanmasını memleketimiz bahtiyarlık duygularile karşılamıştır. Koramiral Bieri ve muhterem arkadaşlarını tanımaktan hakikî bir sevinç duydum. Amerika milleti için kıymetli donanmasının ne kadar sevgili olduğunu takdir ederiz. Bu sebeple Donanma ile gösterdiğiniz dostluk ifadesinin derin manasını kavramış bulunuyoruz. Amerika milletine Türk milletinin itimatlı dostluk duygusu ile derin teşekkürlerine vasıta olmanızı rica ederim.

 

 

 

 


British United Press Ajansı’nın Avrupa Genel Müdürü Virgil M. Pinkley ile Yapılan Söyleşi[91]

S – Şimdi, Birleşik Devletlerin yapmak tasavvurunda olduğu para avansından ne şekilde, yâni iktisadî veya askeri gelişmeler için mi faydalanmağı düşündüğünüzü söyliyebilir misiniz?

C – Amerika Birleşik Devletlerinin yapmak üzre olduğu yardım askerî maksatlara sarfedilecektir. Ekonomik gelişmeler için Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasından istikraz istenecektir.

S – Dünya, Türkiye'nin tek partili sistemi bırakıp, çok partili sisteme başladığına yakından şahit olmuştur. Halen başkaca demokratlaşma plânları tasarlanmakta mıdır ve bunların neler olduğunu söyliyebilir misiniz?

C – Memleketimizde demokratik müesseselerin ve demokrasi hayatının gelişmesi için sarfolunan gayret ciddi ve samimidir. Şimdiye kadar büyük adımlar atılmıştır. Demokratik gelişme ideal şekline kadar durmadan devam edecektir.

S – Boğazların geleceğini ne tarzda görüyorsunuz ve Boğazlardan geçme meselesi üzerinde, Türkiye, herhangi müstakbel bir konferansa herhangi müsbet bir plân sunmak tasavvurunda mıdır?

C – Sovyet Hükûmetine verilen 22 ağustos 1946 ve 18 Ekim 1946 tarihli notalarda açıklandığı gibi, Türkiye bugünkü Boğazlar rejiminin bütün ilgili tarafları en iyi bir surette tatmin eden âdil ve muvazeneli bir rejim olduğu kanaatindedir. Bu rejimden şikayetçi bir devlet bulunduğu takdirde, bu devlet Montreux mukavelenamesinin derpiş ettiği prosedür dahilinde değişiklikler teminine matuf bir konferans çağrılmasını isteyebilir.

S – Halen Türkiye’de bir Ermeni meselesi var mıdır?

C – Türkiye'de bir Ermeni meselesi yoktur. Çünkü burada, her vatandaş, din ve mezhep farkı gözetilmeksizin eşit haklardan istifade eder.

S – Balkan devletlerinin gelişmesindeki Türkiye’nin büyük rolü gözönünde tutularak gelecekte böyle bir rolün ifasını Türkiye mümkün görür mü?

C – Birleşmiş Milletler Antlaşmasının çerçevesi içinde Türkiye Balkan komşulariyle de sulhun takviyesine yarıyacak işbirliği yapmağa hazırdır.

S – Bugünkü şartlar altında Yunanistan’la daha yakın işbirliği imkanı görüyor musunuz?

C – Dost Yunanistan’la her sahada iş birliğinin kuvvetlendirilmesi Türkiye politikasının esaslarındandır.

S – Türkiye herhangi bir devlete Boğazlarda üs vermeğe razı olur mu?

C – Türkiye’nin toprak bütünlüğü ile egemenliğine dokunan hiç bir mesele bahis konusu olamaz.

S – Türkiye’nin Arap dünyasiyle gelecekte iş birliği yapması, diplomatik müzakerelerde hayli yorumlama konusu olmuştur. Bu husustaki ihtimaller üzerinde tefsirde bulunabilir misiniz?

C – Türkiye asırlardanberi beraber yaşamış olduğu Arap komşulariyle de Birleşmiş Milletler Antlaşmasının çerçevesi dahilinde işbirliği yapmayı arzu eder. Arap komşularına karşı sevgi ve dostluğu mutlaktır. Dünyanın en zengin medeniyetlerinden birinin varisleri olan Arap Birliği devletlerinin her biri ile her sahada münasebetlerini her gün daha ziyade samimileştirmek Türkiyenin en büyük emelidir.

 

 

 


19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş[92]

 

Aziz Türk gençleri;

Gençlik ve spor bayramını sevinçle kutluyoruz. Bayramınızla bugün vatanın her köşesini kaplıyan bahtiyarlık havası, sizlere bağladığımız engin ümitlerin ifadesini taşıyor. Her aile ve ailelerimizin toplamı olan bütün vatan, sizin hazırlanmanızdan, gelecek için hayırlar ve feyizler bekliyor.

Bugün dünyanın gidişi öyledir ki, sizler, fikir cereyanı şekli altında, vatanın kaderi ile ilgili olan tehlikelerle, erken yaşınızda karşılaşmış bulunuyorsunuz. İkinci Cihan Harbi ve ondan sonraki devir, fikir hücumlarına, en tesirli olarak, gençlerimizi hedef tutmağı meslek edinmiştir.

İlkönce, muhariplerden biri ve bize hayati felâketler getirecek olan taraf faydasına masumları sürüklemek gayreti, “Irkçılık ve Turancılık,” şekli altında harekete geçti. Buna karşı Türk gençliği selâmetli yolu kavramakta gecikmedi.

Harp sonrasında ise, yabancı ve istilacı politika akımı, memleketimizde “İleri Demokrasi ve Faşistleri temizlemek” iddiası altında, vatan için en zararlı bir hareket uyandırmağa çalıştı. Bunun gençliğimiz içinde yaratmak istediği cereyan süratle muvaffakiyetsizliğe uğramıştır.

Birbiri arkasından gelen ve memleket için biri ötekinden zararlı olan ifratçı telkinlerin yer tutmaması, memleketin selameti için büyük müjdedir.

Aziz vatandaşlar;

Bugün vatanımız, türlü badirelerin ihtimalleri arasından geçtikten sonra, insanlığın ve medeniyet âleminin kıymetli bir varlığı olmak gibi müstesna bir mevki kazanmış bulunuyor. Vatanımızın geleceği, metîn ahlâkınızın ve feyizli çalışmanızın sayesinde, çok mamur ve refahlı olacaktır. Vatan için her fedakârlığa hazır olan kahraman Türk Milletinin vatanseverliğini, siz, bugün ve gelecekte daha kuvvetli delilleri ile temsil edeceksiniz. Meziyetlerin başı buradadır.

Memleket idaresinde takip ettiğimiz demokrasi rejimi, güç merhalelerini muvaffakiyetle aşarak, feyizli safhalarına girmektedir. Şimdiye kadar geçirdiklerimiz ve belki de daha geçireceklerimiz, demokratik rejimin yeni feyizli inkişafında atlanması mukadder olan devirler sayılır. Demokrasinin her türlü gelişmesi kanun içinde ve kanun yolunda yapması, ilk şarttır. Vatanımızda kanun hakimiyetinin en başta gelen ifadesi Büyük Millet Meclisinin mevcudiyeti olduğunu bilmek ise, feyizli bir demokratik gelişmenin temelidir. Bir iki senedenberi memleketin gösterdiği gayret ve muhafaza ettiği huzur ve istikrar, demokratik rejim için büyük muvaffakiyet olmuştur.

Türk gençleri;

Bayram gününüzde Atatürk’ün kutsal adını hep beraber anmak, sevgi ve şükran borcumuzdur. Hudut boylarından bana getirdiğiniz sınır toprakları ve sevgili bayrak için size yürekten teşekkürlerimi, en iyi dileklerimi söylemekle bahtiyarım.

Genç vatandaşlarım;

Sizinle iftihar ediyoruz; size güveniyoruz, sizin elinizde Türk vatanının daha ileri, daha yüksek olacağına yürekten inanıyoruz.

 

 

 

 


Türkiye ve Yunanistan’a Yardım Yasasının ABD Başkanı H. Truman Tarafından İmzalanması Dolayısıyla Amerikan Ulusuna Yayınlanan Mesaj*[93]

 

Sayın Başkan Truman’ın teklifi üzerine Birleşik Amerika'nın Türkiye ve Yunanistan'a yapacağı yardım, bugün kanunluk kesbetmiş bulunuyor.

Büyük Amerika Cumhuriyetinin memleketimiz ve milletimiz hakkında beslemekte olduğu yakın dostluk hislerinin yeni bir nişanesini teşkil eden bu mesut hâdiseyi her Türk, beşeriyetin devamlı bir sulh devresine kavuşmak için geçirmekte bulunduğu intikal devresinde ileri bir adım gibi candan alkışlamaktadır.

İkinci Cihan Harbi esnasında ve harbin filen sona ermesinden sonra milletimizin ispat ettiği yüksek meziyet ve ideallerin dünya efkarı umumiyesi muvacehesinde takdir edildiğini belirten bu yardım, Türkiye’ye zaruri ve normal müdafaa malzemesinin bir kısmını temin suretiyle, harp neticesinde düşmüş bulunduğumuz iktisadi güçlüklerin kısmen telâfisinde de ferahlatıcı bir âmil olacaktır.

Bizim için bu, Birleşik Amerika'nın, cihan sulhunun devam ve teyidi uğrunda kendisine düşen azim rolü tamamiyle benimsediğini gösteren parlak ve ümitlerle dolu bir işarettir.

Reis Truman'a, büyük Amerikan Milletine Türk Milletinin sarsılmaz dostluk hislerini iblâğ ile bahtiyarım.


 

 

 

 

 

Başbakan Recep Peker ve DP Genel Başkanı Celal Bayar ile Yapılan Görüşmelerle İlgili Yayınlanan Bildiri – 12 Temmuz Beyannamesi –*[94]

 

Hükûmet reisi ve muhalefet lideri ile son günlerde memleketin iç durumu üzerindeki konuşmalarımı ve bu hususta kanaatlerimi ve fikirlerimi söylemek zamanı gelmiştir.

7 Haziran tarihinde görüşmek üzere çağırdığım Bay Celâl Bayar bana, Demokrat Parti’nin, idare mekanizmasının baskısı altında bulunduğunu beyan ve şikayet etti. Haberdar ettiğim Başbakan aynı mevzuları daha evvel aralarında görüştüklerini hikaye ederek, böyle bir baskının olmadığını, idare mekanizmasının memleketin huzurunu bozacak mahiyette tahriklere karşı çok güç durumda kaldığını beyan eyledi. Bundan sonra, iki tarafı bir arada dinlemek için 14 Haziran tarihli buluşmayı tanzim ettim. Başbakan ve yardımcısı Devlet Bakanı ile Demokrat Parti Başkanı hazır bulundular. İki taraf arasında karşılıklı tartışma içinde iki buçuk saat devam eden bu konuşma, başladığı noktada bitti. Demokrat Parti Başkanı, partisinin baskı altında bulunduğu noktasında ısrar ve partisinin kanun dışı maksatlar ve ihtilal usulleri takip ettiğine dair ithamları reddetti. Hükümet reisi, idare mekanizmasının baskı yaptığı iddiasını kabul etmeyeceğini ve şikayet vesikalarını tetkik ve takibe hazır olduğunu tekrar söyledi ve muhalif partinin çalışma usullerini düzeltmesi lâzım oluğu iddiasında kaldı.

17 Haziran tarihinde Bay Bayar’ı tekrar kabul ettim. Bana vaziyeti arkadaşları ile görüştüğünü, benim durumuma karşı teşekkürle mütehassis olduklarını söyledikten sonra, baskı vardır kanaatinde olduklarını teyit eyledi. Bunun üzerine; iki defa görüştüğüm Başbakan, iktidar partisi ile muhalefet partisinin Büyük Meclis’teki münasebetleri ve karşılıklı çalışmaları yolunda hayırlı terakkiler olduğunu takdirle söyledikten sonra, “biz de kendimize düşen vazifeleri sadakatla ifa edeceğiz, size söz veriyorum” dedi ve iki ay sonra Büyük Millet Meclisi toplanıncaya kadar partilerin münasebetlerinde itimadı artıran terakkiler olacağına ümidi[nin] kuvvetli olduğunu ilâve eyledi.

Bu beyanatı Bayar’a 24 Haziran tarihinde naklettim. Bay Bayar bana, fiili neticeye intizar edilmesi lâzımgeleceğini bildirdi. Bundan sonraki tartışmalar, muhalefet liderinin Sivas nutkunda ve hükümet reisinin 2 Temmuz tarihli beyanatında ve ondan sonraki karşılıklı cevaplarda görülmüştür. Vaziyet hulâsa olunursa, iki taraf şikayetlerinde ve savunmasında ısrar etmiş ve şiddetli tartışmalar esnasında karşılıklı iyi niyetlerinin ifadesi olan bazı tatmin edici parçalar hatırda kalmıştır. Siyasi havayı yumuşatan bir iyilik olmak üzere, dertleri bilenlerin, kendilerinden, karşı tarafı teskin edici tedbirler alacakları ümidi uyanmıştır. Bunun dışında olarak, durum muhalefet partisi liderinin “fiili bir netice bekleme” şeklinde ifade ettiği hükümde görülür. Yani, bir başka türlü söylenirse, vaziyet karşılıklı iddialar bakımından düğüm halini muhafaza etmiştir.

Şimdi ben, bu düğümü çözmeye çalışacağım. İki tarafın şikâyet ve müdafaalarının delillerini tafsil etmekte fayda görmüyorum. Zaten bunlar umumi efkarca da kafi derecede bilinmektedir. Gördüm ki taraflardan hangisinin haksız, yahut hangisi[nin] daha evvel karşısını kırmaya başlamış olduğunu aramakta da fayda yoktur. Ben, idare mekanizmasının baskı yaptığını hükümet reisinin kabul etmesini, bir teminat ifadesi olarak aldım ve bunu Bay Bayar’a söyledim. Ben, muhalefet liderinin kanun dışı maksatlar ve metodlar isnadını reddetmesini, muhalif parti çalışması için şart olan kanun içinde kalmak esasını göz önünde tutulduğuna ve tutulacağına dair tatmin edici bir teminat olarak kabul ettim ve Başbakana bunu söyledim. Her iki tarafla uzun konuşmalardan çıkardığım bu neticelere inanmak istiyorum ve inanıyorum. Bizi bu inanışa getiren bugünkü durumu, memlekette siyasi partilerin çalışıp gelişebileceğine kati ümit veren en mühim merhale sayıyorum. Şimdiye kadar, memlekette geçen iktidar ve muhalefet tecrübesinin muvaffak olmamasını bir seneden beri geçirdiğimiz tecrübelere, onların dayanamamış ve bugünkü siyasi durumu elde edememiş olmalarında görüyorum. Benim kanaatimce, bir buçuk seneden beri geçirdiğimiz tecrübeler ağır ve bazen ümit kırıcı olmuştur. Ama gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir muvaffakiyet de temin edilmiştir. Bu durumu muhafaza etmek ve onun gelişmesini sağlamak, iktidar ve muhalefet partilerinin vazifeleri olmak lazım gelir. Gelecek için tedbirler, benim kabul ettiğim gibi, şu noktadan hareket etmekle bulunabilir. Benim bu son dileğim karşılıklı şikâyetler içinde mübalâğa payı ne olursa olsun, hakikat payı da vardır. İhtilâlci bir teşekkül değil, bir kanuni siyasi partinin metotları ile çalışan muhalif partinin, iktidar partisi şartları içinde çalışmasını temin etmek lâzımdır. Bu zeminde ben, devlet reisi olarak kendimi her iki partiye karşı müsavi derecede vazifeli görürüm.

İdare mekanizması, yâni valilerimiz ve maiyetleri bir seneden beri çok ağır bir tecrübe geçirmişlerdir. Öyle zamanlar oldu ki, memlekette hükümetin mevcut olup olmadığı bile şüphe götürür idi.

Sorumlu hükûmetin huzur ve asayiş vazifesi münakaşa götürmez. Fakat, meşru ve kanuni siyasi partilere karşı tarafsız, eşit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel şartıdır. Bu arada, siyasi partilere mensup olan veya görünen hususi maksat sahiplerinin şirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda partilerin dikkat göstermeleri icabeder.

Siyasi partilerin hangisi iş başına gelirse gelsin, onlar idare mekanizmasında çalışanların haklarına ve itibarlarına karşı adaletli bir zihniyette olacaklarına inandıracaklardır.

Zannediyorum ki, hükûmet reisi ile muhalefet lideri arasında son tartışmada, iki tarafı sebat ettikleri noktadan ayırmak gayretine düşmeksizin, her iki tarafın bekledikleri şeyleri söylemiş ve temin etmiş oluyorum.

Vatandaşlarıma, Hükümetle ve iktidar Partisi ile Muhalefet arasında görüşme ve araya girme safhalarını olduğu gibi anlatmış olduğumu ümit ederim. Varmak istediğim netice, başlıca iki parti arasında temel şartın, yani emniyetin yerleşmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti manasını taşıdığı için gözümde çok ehemmiyetlidir. Muhalefet, teminat içinde yaşayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından başka bir şey düşünmediğinden müsterih bulunacaktır. Büyük vatandaş kütlesi ise, iktidarın şu partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlığı ile düşünebilecektir. Bu neticeye varmak için karşılaştığım güçlükler, çok zaman yalnız ruhi mahiyette olan âmillerdir. Bu güçlükleri yenmek için siyasi hayatımızı idare eden, iktidarda ve muhalefetteki liderlerin samimi yardımlarını isterim.

Bu beyanatımı, neşrinden önce, Başbakanla muhalefet lideri görmüşlerdir.

 

 

 

 

 

16. Uluslararası İzmir Fuarı Dolayısıyla Ticaret Bakanı Atıf İnan’a Gönderilen Mesaj[95]

 

Bay Atıf İnan

Ticaret Bakanı

Ankara

İç ve dış ticaretimizin gelişmesinde ve memleketimizi dış âleme tanıtmak hususunda önemli tesir ve hizmeti olan İzmir Milletlerarası Fuarının açılışını ve sayın İzmirlilerin bu güzel vesile ile gösterdikleri asil duyguları bildiren kıymetli telgrafınızı sevinç ve ferahlıkla okudum. Fuarın başarılı olmasını dilerken onu hazırlıyanlara takdir ve teşekkürlerimi ve İzmirli vatandaşlarıma selâm ve sevgilerimi iletmenizi rica ederim.

İsmet İnönü

 

 

 

 


30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’a Gönderilen Mesaj[96]

 

Orgeneral Salih Omurtak

Genelkurmay Başkanı

ANKARA

Sevgisi milletimizin bağrında yaşayan ordumuzu güvenle anarak, değerli şahsınızda bütün komutanlarımıza, subay ve erlerimize zafer bayramını kutlarım.

Karada, denizde, havada yüreklerinizin yalnız vazife için çarptığına milletçe güveniyoruz, inanıyoruz. Varolun.

İsmet İnönü

 

 

 

 


Başbakanlıktan İstifası Dolayısıyla Recep Peker’in Mektubuna Verilen Yanıt[97]

 

Ankara: 9 eylül 1947

İstanbul Milletvekili

Bay Recep Peker’e

Çekilme mecburiyetinde olduğunuzu bildiren yazınızı teessürle okudum. Sizin ve değerli arkadaşlarınızın bir seneyi geçen bir zamandanberi ağır devlet vazifelerinde gösterdiğiniz gayret ve fedakârlığı takdirle yadederek teşekkürlerimi takdim ederim.

Yakın bir zamanda âfiyetinizin yerine gelmesini ve gelecekte de sizin ve Bakan arkadaşlarımızın ehemmiyetli devlet işlerinde kıymetli işler görmelerini dilerim.

Çekilmeniz kabul edilmiştir. Yeni hükümet kuruluncaya kadar vekil olarak vazifeye arkadaşlarınızla beraber devam etmenizi rica ederim.

Cumhurbaşkanı

İsmet İnönü

 

 

 

 

 


Hadiselerle Dolu On Yıl*[98]

GİRİŞ

1914 te patlıyan Birinci Cihan Harbi, 1918 sonbaharında nihayetlenmiş ve 1919 ve 1920 de, muharipler barış imzalamışlardır. Yalnız Türkler istisna teşkil ediyorlardı, Osmanlı İmparatorluğu olarak harbe iştirâk eden Türkiye, 1918 sonunda ve 1919 başında Müttefikler tarafından geniş mikyasta istilaya uğrayınca, Türk Milleti, galiplere karşı mevcudiyetini müdafaa için heyecanla ayaklanmıştı. Türklerin “İstiklâl Savaşı” dedikleri Milli Mücadele dört sene sürmüş ve bu suretle Birinci Cihan Harbi, Türkler için, 1923 te Lozan Muahedesiyle sona ermiş bulunuyordu.

Türkler, dokuz senelik harp halinden, arazice bir imparatorluk kaybetmiş, en mamur memleketleri büyük tahribata uğramış ve maddeten yorgun bir halde çıkmışlardı. Fakat, milli dâvalarını bütün dünyaya kabul ettirmiş olmanın verdiği mânevi kuvvetler ve itimadı nefis, kendilerini büyük kazançla çıkmış kadar azimli ve iradeli kılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti, milli iradenin bu azimli karariyle meydana gelmiştir (1923).

Cumhuriyetin getirdiği değişiklik, sade[ce] devlet şekline münhasır kalmamış, milletin siyasi ve sosyal bünyesinde engin ve derin değişiklikler yaratmıştır. Osmanlı imparatorluğu, din ve şeriata istinat ediyordu. Yeni Türk Devleti, Lâik Cumhuriyet olmuş, üstüste kabul edilen reformlar, devletin şeklini, ortaçağ esaslarından, tamamiyle modern esaslara çevirmiştir. Kadınları kapalı bir cemiyetin, şahsi hükümlerini tanzim için İsviçre Code Civil’i** kabul olunmuş, kadın, cemiyet hayatında her vazifeye girmiş, Büyük Millet Meclisine kadar, seçmek ve seçilmek hakları almıştır.

Türk dilinin yazılması için o zamana kadar kullanılan alfabe terkolunarak Lâtin harfleri kabul edilmiştir (1928). Bunun gibi esaslı devrimler, reformlar yanında, başlık olarak şapkanın kabul edilmesi, memleketin şeklini dış görünüşte de değiştirmiştir.

İşte, asırların geleneklerini beş altı sene içinde değiştirmek üzere kurulan Türkiye Cumhuriyeti, memleketi imar etmek, ekonomik, kültürel ihtiyaçlarını kendi menbalarından temin etmek mecburiyetinde de bulunuyordu.

UMUMİ BİLGİLER:

Türkiye Cumhuriyeti arazisi, Greenwich’e nazaran 26 derece – 44 derece 48 dakika tul daireleri, 36 derece – 42 derece arz dairesi arasındadır. [Yüzölçümü]

768.000 kilometre karedir. Cumhuriyetin Başkenti Ankara’dır. Nüfusu, 226.000 dir. Başlıca şehirleri şunlardır: İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Konya, Sivas, Erzurum, Kars, Diyarbakır, Trabzon, Samsun. Türkiye Cumhuriyetinin nüfusu 1945 sayımına nazaran 18.861.609 dur. Son sayımın tasnifi henüz bitmediğinden, 1935 sayımının tasnifini ele alırsak, Türkiye’de ana dili Türkçe olan nüfus takriben %90, ve müslüman dini % 98 nisbetindedir.

Türk Anayasasına göre, egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Türk, Milletini, ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır.

Türkiye Cumhuriyetinde yasama yetkisi ve yürütme erki, Büyük Millet Meclisinin elindedir. Meclis, yasama yetkisini kendisi, yürütme yetkisini kendi seçtiği Cumhurbaşkanı ve onun tayin edeceği Bakanlar Kurulu eliyle kullanılır. Cumhurbaşkanı, dört yıl süre ile, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi üyeleri arasından seçilir. Türkiye’de 22 yaşını bitiren her kadın ve erkek, miletvekili seçebilir. Millet Meclisinin seçimi dört yılda bir yapılır.

1937 – 1946 yılları arasında Türkiye Cumhuriyetinin Devlet Başkanları şunlardır: Kemal Atatürk (29 Ekim 1923 – 10 Kasım 1938). İsmet İnönü (1l Kasım 1938). 

1937 denberi Hükümet Başkanları şunlardır: Celâl Bayar (25 Ekim 1937 – 25 Ocak 1939). Dr. Refik Saydam (25 Ocak 1939 – 8 Temmuz 1942). Şükrü Saracoğlu (9 Temmuz 1942 – 6 Ağustos 1946). Recep Peker (6 Ağustos 1945).

İÇ POLİTİKADA BÜYÜK HÂDİSE:

1937 – 1938 senelerinin iç hayata taalluk eden en mühim tarih hâdisesi, cumhurbaşkanı Atatürk’ün 10 Kasım 1938 de ölmesidir. İstiklâl Harbinin eşsiz kahramanı ve büyük reformlar devrinin idealist ve cesaretli kılavuzu, Türk Milletinin yürekten minnetleriyle ağırlanmıştır. Medeni Milletler, eski dostları ve düşmanları ayrılmaksızın, Atatürk’e kadirşinaslığın hürmetini göstererek Türkleri müftehir etmişlerdir. Atatürk’ten sonra, Türk Devletinin siyasi ve sosyal alanda nasıl bir gelişme göstereceği, dünyanın merak ettiği bir şeydi. Türk Milleti, Cumhuriyette istikrarı ispat etmiştir.

DIŞ POLİTİKA:

Türkiye Cumhuriyetinin dış politikası, bütün komşulariyle ciddi ve kalbi olarak iyi geçinmeğe müstenit, samimi bir barış siyasetine dayanmakta idi.

Yunanlılarla 500 senelik bir mücadele, iki tarafın yürekten arzusu ile terkedilmiş ve onun yerine dostluk ve müşterek emniyet dileği hakim olmuştu.

Arap ülkeleri ile, İran’la iyi komşuluk havası vücut bulduğu gibi, Bulgaristan’la da, diğer Balkan Devletlerinden farklı olarak, Türkiye’nin, arası, nisbetle, en iyi ve normal sayılırdı.

1937 senelerine doğru, Türkiye’nin büyük devletlerle münasebeti, şu şekilde hulasa olunabilir.

Sovyetlerle, iyi dostluk münasebetleri devam ediyordu.

İngiltere ile, İstiklâl Harbinin düşmanlığından eser kalmamış; iki memleket arasında, yakın bir dostluk, göze çarpacak surette teessüs etmişti.

Fransa ile tek ihtilaf mevzuu olan Hatay meselesinin adalet yolunda inkişafı üzerine, Türkiye ve Fransa arasındaki münasebetler iyileşmeğe yüz tutmuştu. İtalya ile Türkiye Cumhuriyetinin münasebetleri dalgalı idi. İki tarafta da, karşılıklı ziyaretler ve dostluk jestleri, vakit vakit görülürdü. Fakat, Faşist İdaresinin genişleme politikası ve çalımlı nutukları, Türkleri ciddi olarak şüphelendiriyordu. Habeşistan seferi esnasında, Türklerin Milletler Cemiyeti kararına uyarak sanksiyonlara katılması ve Akdeniz emniyeti için İngiltere ile açıktan açığa görüş ve tedbir birliğine gitmesi, Türkiye ve İtalya’nın durumlarını, birbirine karşı zıt ve emniyetsiz bir hale getirmişti.

Türkiye’nin Almanya ile münasebetleri, 1937 ye kadar, daha ziyade ekonomik idi. 1929 danberi tesirleri devam eden büyük ekonomik krizin neticesi olarak, Türkiye de, dış ticaretini güdümlü bir istikamete sokmuş ve döviz müşkülâtı, Almanya ile alışverişe, kendisini mecbur etmişti, bu sebeple, Almanya ile ticaret, Türkiye için ehemmiyetli bir mevki tutuyordu.

Birleşik Amerika, Türkiye Cumhuriyetinin inkişafını ve reformlarını sempatiyle takibetmiştir. Cumhuriyetin başındanberi, Türkiye’de Amerika’yı temsil eden bütün büyükelçiler, Türkleri, yeni hayatlarında açık bir surette takdir ve teşvik etmişlerdir. Türkler, Amiral Bristol, Mr. Grew ve General Sherrill adlarını anmaktan zevk duyarlar.

KOLLEKTİF BARIŞ ÇALIŞMALARI:

Türkler, kollektif emniyet için, Milletler Cemiyetinde çok hevesle çalışmışlardır. Kendi etraflarında kollektif emniyeti sağlıyacak teşekkülleri kolaylaştırmışlardır.

1934 te, Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya ile beraber, Balkan Antantını kurmuşlardır. Balkan Antantının asıl maksadı, bu dört devletin iç hudutlarında emniyeti sağlamak ve zamanla Bulgaristan’ı dost olarak, içine almağa çalışmak; mümkün olmazsa, Bulgaristan’ın bir karışıklık çıkarmasına mahal vermemekti. Fakat, Balkan Devletlerinin dış hudutlarındaki büyük devletlerle münasebetlerinde, Bulgaristan’la bir ihtilaf çıkmadıkça, kimseye bir taahhüt yüklemiyordu. Hatta, İtalya’ya karşı Yunanistan, Rusya’ya karşı Türkiye, ayrıca reserve koymuşlardı. Hele Balkan Antantı Devletlerinden birinin, Almanya veya İtalya ile, yalnız başına muharebeye tutuşması halinde, diğer akitlere bir külfet vermiyordu.

Orta Şarkta’ki siyasi tertipler arasında, Sadabat Paktını da zikredebiliriz. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan, bu pakta dahil idi. Dostluk, iyi münasebetler ve bunların icabı olarak siyasi ve içtimai sahalarda birbirine yardım ve yakınlık, pakt[t]an bekleniyordu. Fakat, otomatik işliyecek bir askeri taahhüt, bu paktta yoktu.

Türkiye Cumhuriyeti için mühim bir siyasi hadise, 1936 Montrö Muahedesinin akdolunmasıdır.

Lozan Muahedesiyle Türkiye’ye yüklenmiş olan Boğazlar rejimi, Montrö ile tadil olunmuştur. Lozan Muahedesinde, Boğazlar gayri askeri idi ve harp gemileri için geçit, en kuvvetli Karadeniz Devletinin tonajı nisbetinde olmak şartiyle, Akdeniz Devletlerine açık bulunuyordu. Bunu, Sovyetler tasdik etmemişlerdi. Sovyetlerin de müzakeresine katılarak imza ve tasdik ettikleri Montrö mukavelesinde ise, Boğazların tahkim ve müdafaası hakkı, Türklere tanınmıştır. Ticaret gemilerine tam serbestlik tanınmış, harp gemileri için barış zamanında Karadeniz’de kıyısı olan devletlerin gemileri, tonaj tahdidi olmaksızın, serbest gireceklerdir. Diğer devletler, kaideten 30.000 tondan yukarı mecmu tonajda gemi geçirmiyeceklerdir. Harp zamanında, Türkiye muharip değilse, muharip devletlerin gemilerı geçemez. Türkiye muharip ise, veya kendisini yakın bir harp tehdidi altında sayarsa, harp gemilerinin geçirilip geçirilmemesi, Türk Hükümetinin ihtiyarına bırakılmıştır.

Montrö mukavelesine bir lâhika eklenmişti. (2 No.lu.) Bunda, 1936 tarihli Londra deniz andlaşması esasları, hemen aynen kabul edilmişti. Yâni, hangi tonajda ve hangi evsafta gemilerin, harp gemisi veya muavin gemi sayılacağı tarif ediliyordu.

İkinci Cihan Harbi esnasında, bu tariflerin kafi olmadığı sabit olmuştur .

1937 – 1938 senelerinin, İkinci Cihan Harbinin işaretleriyle dolu olduğu, Türkiye’den de görülmüştür.

Türkiye, hem Sovyetlerle, hem İngilizlerle iyi münasebette bulunmağa ehemmiyet veriyordu. Türkiye Cumhuriyetini memnun eden bir nokta da, İngilizlerle Ruslar arasında, bu senelerde iyi münasebetlerin inkişaf etmesiydi. Birbirine zıt iki dost arasında kalmak tatsızlığından, Türkiye sakınıyordu. Bu bakımdan siyasi durum, 1938 Münih Anlaşmasından sonra, endişeli görünmeğe başladı. Fakat, Mihver Devletlerine karşı, gerek Sovyetlerin ve gerek İngiltere ile Fransa’nın durumlarında esaslı bir fark olmıyacağını, Türkiye zannediyordu.

İKİNCİ CİHAN HARBİ BAŞLARKEN:

1939 ilkbaharı, Türkiye’de ve Balkan memleketlerinde büyük heyecana sebeboldu. Almanya Çekoslovakya’yı ve İtalya Arnavutluğu işgal etmişlerdi. İngiltere, Almanya’ya inanmaktan ümidini keserek, Avrupa Şarkında taarruza maruz bulunan küçük devletlere, bir taraflı olarak, garanti veriyordu. Ancak,  Polonya’dan başka, kendisine garanti verilmiş olan hiç bir devlet mukabele etmiyordu. Hatta, bazı küçük devletler garantileri de kabul etmemişlerdi.

Bu esnada, Türkiye Cumhuriyeti ile İngiltere ve Fransa arasında karşılıklı garanti beyannameleri müzakere edilmeğe başlandı. Bu beyannameler, imza edenlerin birbirine karşı vaziyetlerini bütün dünya önünde tayin ediyor ve bunların, ittifak muahedeleriyle ikmal edileceğini tasrih ediyordu. Türkler, beyanname müzakeresi açılır açılmaz, Sovyetlerle de, bu müzakerelerde işbirliği yapmak lüzumunu, ilk anda ileri sürdüler. İngilizlerle Fransızların, Ruslarla da işbirliği yapmak niyetinde olduklarına mütmain oldular.

Türklerle İngilizler arasındaki beyanname 12 Mayıs 1939 tarihinde ve Fransızlar arasında 23 Haziran 1939 tarihinde imza edilmiştir. Sıkı çalışma ile, süratle meydana gelen bu beyannamelerden sonra, ittifak muahedesi hazırlığı, nisbetle, yavaş yürümüş ve uzun sürmüştür. Bu arada, İngiliz ve Fransız heyetleri Moskova’ya giderek, Ruslarla müzakereye başlamış bulunuyorlardı.

Türkiye, Sovyetlerle İngiliz ve Fransızlar arasındaki 1939 müzakeresinin içyüzünü bilmiyordu. Fakat, müsbet bir neticeye varılacağına çok kuvvetle ümitli idi. Almanya ve İtalya, Türklerin, İngilizlerle ve Fransızlarla bir beyanname ile bağlanmasını büyük hiddetle karşıladılar. Türklere, radyolarda ve gazetelerde, ağır tehditler ve ithamlar yapıldı. Bu hava içinde, Moskova’da cereyan eden İngiliz – Fransız – Sovyet  müzakerelerinin neticesi bekleniyordu. Günün birinde, müzakerenin kesildiği ilan olundu. Sovyet Rusya ile Almanya arasında bir pakt imza edildiği öğrenildi.

1 Eylülde Polonya harbi başladığı zaman, Türkiye Cumhuriyeti, Sovyetlerle İngilizler arasında işbirliği ve siyaset birliği için beslediği şiddetli arzunun tam tersini görmek gibi bir desillusion* içinde bulundu.

1939 Eylülünde Polonya seferi devam ederken, Türkiye ile İngiltere ve Fransa arasında ittifak muahedesi müzakeresi yeniden başladı ve süratle ilerledi. Projeye göre de, İngiltere ve Fransa, Türkiye’nin, tâyin olunan bir nisbette silâhlandırılmasını ve Türkiye’nin Sovyetlerle silâhlı bir ihtilâfa sürüklenmemesini, şart olarak kabul ediyorlardı.

Bu esnada Sovyetler, Türklerle bir ittifak muahedesi akdedilmek üzere, Türkiye Hariciye Vekilini Moskova’ya çağırdılar. Türkiye Hariciye Vekili, İngiliz ve Fransızlarla müzakeresi tekemmül eden projeden Sovyetleri haberdar etti ve muhtemel Sovvet muahedesine, İngiliz ve Fransızlar için bir reserve istiyeceğini söyledi. Bundan sonra, İngiliz ve Fransızlarla hazırlığı bitmiş muahedeyi imza etmeden, Moskova’ya gidip, Sovyetlerle görüşeceğini ve dostluğuna ehemmiyet verdiği iki tarafla münasebetini korumak için, acele emrivakilerden sakınmak istediğini İngiliz ve Fransızlara söyledi.

Hariciye Vekili Moskova’ya 25 Eylülde gitmiş ve 17 Ekimde ayrılmıştır. İlk müzakereler müsbet cereyan etmiş ve Sovyetler Türklerle bir ittifak muahedesi yapmak için, İngilizlerle hazırlanan projede bir iki tadilât istemişlerdir.

Türkiye, bu tadilâtı, İngiliz ve Fransızlardan istedi. Uzun müzakerelerden sonra, İngiliz ve Fransızlar, bu tadilâtı kabul ettiler.

Şu halde, Sovyetlerle bir muahede yapmak için lâzım olan şartlar[ın] tamamlanmış olduğunu, Türkler zannettiler. Tam bu anda Sovyetler, Montrö Muahedesinin hükümlerinde, Sovyetler lehine bir anlaşma ileri sürdüler ve bundan başka, muahedeye Almanya için bir reserve koymak istediler ve bunlar kabul olunduktan sonra, daha bir iki nokta görüşüleceğini de bildirdiler. Büsbütün yeni ve beklenmedik bu vaziyet karşısında, Türkiye ile Sovyetler arasında ittifak muahedesi müzakeresi kesildi ve Hariciye Vekili Saracoğlu Moskova’dan ayrıldı.

19 Ekim 1939 da Türk – İngiliz – Fransız Muahedesi Ankara’da imza edildi. Bu muahedenin imzasından, Sovyetlerin memnun olmadığı, resmi demeçlerde anlaşılıyordu.

1940 SENESİ:

Bu sene, Fransa’nın harpten çekildiğini ve İngiltere’nin yalnız başına adaları müdafaa ettiğini, herkes bilir. Bu sene, Romanya ilk taksime uğramış ve Almanya’ya kapılarını açmıştır. Suriye’de, Vişi [Vichy] Hükümeti, otoritesini muhafaza etmiş, yani, Türkiye’nin müttefiki olan İngiltereye karşı cephe almıştır. Kezalik, Irak’ta Raşit Ali hareketi başgöstermiştir.

Türkiye, bu suretle, yalnız olarak Suriye ve Irak hudutlarından çevrilmiş bulunuyordu. Türkiye Cumhuriyeti için en mühim hadise de, Almanya’nın Türkiye aleyhinde en tehditli siyasi taarruza geçmesidir. Fransa’nın işgali esnasında, Almanların eline vesikalar geçmiş ve bunlara göre, İngiliz ve Fransızların, Ruslar aleyhine bazı tasavvurlarına, Türklerin taraftar oldukları ilân olunmuştu. Alman – Sovyet anlaşması gereğince, Rusya’dan Almanya’ya gönderilen maddelerden, İngiliz ve Fransızlar memnun değildiler. İngiliz, ve Fransızlarla Türklerin müttefik bulunmasından, Sovyetler, memnuniyetsizliklerini saklamıyorlardı. Almanlar, Fransız vesikalarını neşrederlerken, gergin ve sinirli siyasi hava içinde, Ruslarla Türklerin arasında bir silâhlı ihtilaf çıkarmağa, yürekten çalışıyorlardı. Yahut, Türkler yalnız kalmış oldukları için, Sovyet tecavüzüne karşı, Romanya gibi, kendilerine yaklaşacağını tahmin ediyorlardı. Türkler, hâdiseleri sükünetle aldılar. Neşrolunan vesikaların kıymeti olmadığını ve Sovyetlere karşı dürüst politikalarını, Türkler, Moskova’ya anlatmağa çalıştılar. Hâdiselere intizar ederken, Almanya’nın umduğu gibi, kendisine yaklaşmak istidadını asla göstermediler. Aksine, İtalyanın Ekim 1940 ta Yunanistan’a taarruzu üzerine, vaziyetlerini daha ziyade kararlı ve cesaretli olarak ilan ettiler.

Türkiye Cumhurbaşkanı, 1 Kasım 1940 ta, Büyük Millet Meclisinde verdiği nutukta, İngiltere için şunu söyledi: “İngiltere’nin, zor şartlar içinde kahramanca bir mevcudiyet harbi içinde bulunduğu bir zamanda, onunla ittifak bağlarımızın sağlam ve sarsılmaz olduğunu söylemek benim için bir borçtur.”

1941 – 1942 SENELERİ:

194l ilkbaharı, Almanya’nın Balkanlar’a inmesi, Yunanistan ve Yugoslavya’yı işgal etmesiyle geçti. Bu suretle, Almanya ve İtalya, karadan ve denizden,

Türkiye hududunu sarmış bulunuyorlardı. Almanya, gerek Suriye’ye ve gerek Irak’a, Türkiye içinden ve üzerinden yardım vasıtaları göndermek için çok çalıştı. Her vesile ile müzakerelerin ve teşebbüslerin arkası kesilmiyor, çok ısrarlı oluyordu. Türkiye, 1941 Nisanında, bütün ordusunu, seferber etmiş olarak, Trakya’da ve İzmir kıyılarında bulunduruyordu. Balkan Devletlerinden sonra, kendi sırasını, azimle bekliyordu. Meriç nehri üzerindeki köprüleri atmış ve Trakya’daki kıtalarını müdafaa hatlarına çekmişti. Bu askeri durum içinde Alman taleplerini reddediyordu.

Romanya’nın işgalinden sonra, bir aralık durgun bir şekil almış gibi görünen Sovyet – Alman münasebetleri, 1941 kışında tekrar sıcak manzara göstermeğe başladı. İki memleketin devlet adamları mülâkatlar yapıyor ve bu mülâkatlardan sonra, hususiyle, Türkler aleyhinde bir çok havadis yayılıyordu.

1941 Şubat ve Martında; Sovyetlerle Bulgaristan arasındaki münasebetler de gösterişli idi. Bazı Sovyet siyasetlerinin Bulgaristan’a memuren gitmeleri üzerine, Bulgaristan’da, Türkler aleyhine türlü havadisler yayılıyordu. Hulâsa, herşey, Türkiye aleyhinde bir taarruz hazırlığı işaretleriyle dolu idi. İngilizler, Irak’ta, Suriye’de uğraşıyorlardı ve muvaffak oluyorlardı.

Bu esnada, Almanlar, Türklere taarruz etmiyeceklerini ve bir dostluk muahedesi teklifini bildirdiler. Türkler, geniş hükümlerle istedikleri bu muahedeyi, İngiltere ile İttifak Muahedesinin hükümleri mahfuz kalmak şartiyle yapabileceklerini söylediler. Almanlar bu şartı kabul etti. Anlaşılıyordu ki, Almanlar, Türklere taarruzu, münasip görecekleri zamana tehir etmişlerdi ve Türkler de, zaman kazanmayı kendi emniyetleri ve müttefiklerine yardım bakımından zaruri saymışlardı.

Alman ordularının Rusya’ya karşı uzun taarruzları ve Afrika’da, Mısır’a karşı hücumları ile geçen bu senelerde, Türkiye, Almanlara yol vermemek vazifesini ifa ediyordu. Bir taraftan, Montrö mukavelesinin bekçisi olarak, Akdeniz’den İtalyan donanmasını Karadeniz’e geçirmiyor, diğer taraftan, denizden ve karadan bir baskına karşı bütün kuvvetleriyle hudutları bekliyordu. Sovyetler ve İngilizler, Alman tecavüzlerine karşı savaşırken, Arap memleketlerinde, İran’da, kendi aralarında emniyetle münasebette bulunuyorlar ve bütün kuvvetlerini dış cephede düşmana karşı kullanıyorlardı.

1941 sonunda, Amerika tecavüze uğrıyarak harbe girdikten sonra, üç büyük müttefik, Türkiye’nin vaziyeti ile alâkalı olmağa başladılar. Türkiye’nin durumundan büyük müttefikler memnundular.

Amerika Cumhurbaşkanı, 4 Aralık 1941’de, Türkiye’nin savunması Amerika’nın savunmasına faydalı olduğundan, iare ve icareden ona yardım edeceğini ilân etti ve 1942 Ocak ayının 19 uncu günü Sovyet Hükümeti, Ankara’daki Büyükelçi[si] vasıtasiyle, Türkiye Hükümetine, durumundan dolayı memnuniyetlerini ve sadece tarafsızlığına karşı mükâfatlandırılması kanaatinde bulunduğunu tebliğ ediyordu.

Mihver Devletleri, 1941 ve 1942 de Türkiye’ye karşı fikirlerini birleştirmişlerdi. İtalya, bütün felâketlerinin sebebini, Türkiye’nin çiğnenip, Arabistan’a karadan girilmemesinde bulunuyordu [buluyordu]. Japonya, Türkiye üzerinden tecavüze geçilerek, Hint Denizine inilmesini şiddetle arzu ediyor ve geçirilecek zamanların telâfi edilemiyeceğini söylüyordu. Elalemeyn günlerinde, Türkiye’ye bir ültimatom verilmesi ciddi olarak düşünüldüğü anlaşılmıştır. Bütün bu tasavvurlar bir noktaya dayanıyordu: Türkiye’yi zorla ve büyük kuvvetle geçmek lâzımdı. Bu imkânı bulmağa da, henüz müsait zaman gelmemişti.

Türkiye Cumhuriyeti, harbin dördüncü senesinde, yalnız kendi mali kaynaklariyle, kendi memleketini türlü ihtimallere karşı korumağa çalışırken, Amerika, İngiltere ve Sovyetlere memnunluklarını söyletecek hizmetleri ifa etmiş oluyordu.

Almanlar, Elalemeyn’den ve Stalingrat’tan geri dönmüşlerdi. Amerikalılar Afrika’ya çıkmıştı (Kasım 1942).

1942 bu suretle bitti.

1943 – 1944 SENELERİ

1943 başında, Mr. Çörçil [Churchill] Adana’ya geldiği vakit, Türklerin vaziyetini çok iyi anladığını söylüyordu. Türklerin teslihi için, büyük bir program süratle yapılacak ve hemen tatbike konulacaktı. Harbin bundan sonraki cereyanında, Türkler harbe girmek zamanının tayinine kendileri karar verecekti.

İkinci Cihan Savaşında, Türkiye’nin, Müttefikler davasına yapabileceği en büyük hizmet 1943 başında temin edilmişti. Bütün Avrupa’ya hakim Almanlar ve İtalyanlar, Orta Şark’a girememişlerdi. Bu hal, harbin siyasi ve askeri neticeleri üzerine başlı başına bir tesir yapan unsurlar arasındadır. Türkler, 1939, 1940, 1941, 1942 senesi sonuna, yani Stalingrat ve Elalemeyn muharebeleri kazanılıncıya kadar ve Kuzey Afrika, Birleşik Amerika ve İngiltere tarafından işgal olununcıya kadar, Orta Şark yolunu kapalı tutmağa muvaffak olmuşlardır.

1943 senesi, Müttefiklerin, Akdeniz’de ve Rus ovalarında ileri hareketleriyle geçti. Büyük devletlerin liderleri sık sık görüştüler. Her görüşmede Türklerden bahsolunuyordu. 1943 sonunda, Türkiye Cumhuriyetinin harbe dâvet olunmasını, Tahran’da görüştüler ve bunu Türklere haber verdiler. Türkiye Cumhurbaşkanı Kahireye davet olundu ve orada Mr. Roosevelt ve Mr. Churchill ile bu meseleyi konuştu.

Türkiye, 1943 te kararlaştırılan silâhlandırma işinin tatbik edilememiş olduğunu gösterdi. Bununla beraber, eski programda ısrar etmiyerek, harbe girmeyi esas itibariyle kabul ediyor, Almanlarla Bulgarların müşterek hücum ihtimaline karşı, iki üç ay zarfında mümkün olan asgari vasıtalarla teçhiz olunmasını ve hareket ve işbirliği tarzının kararlaştırılmasını istiyordu.

Bir İngiliz askeri heyeti, Ankara’da bu meseleyi uzun uzun görüştü. İngilizler, Türklerin muhtaç oldukları malzemeyi veremiyorlardı. Türkler de İngilizlerin vermek istediklerini kâfi bulamıyorlardı.

Harbe dâvet olunan Türkiye ile konuşma tarzı da talihsizdi. Türkiye’nin harbe girmesi konusu Tahran’da görüşülmüş, hatta, yazılmış. Fakat, ne görüşülüp ne yazıldığı söylenmiyordu.

1944 Şubatında, Ankara müzakeresi neticesiz kaldı ve Türkiye aleyhinde basın polemiği başladı. Geçen beş sene unutulmuştu.

1944 Ağustosunda, İngilizler ve Amerikalılar, Almanya ile siyasi ve iktisadi münasebetlerin kesilmesini, Türkiye’den talep ettiler. Türkiye, münasebetleri kesti, hattâ harbe derhal girmek temayülünü gösterdi. İngilizler, harbe girmek için, birinci adımın atılmış olduğunu ve zamanı gelince bunu da istiyeceklerini bildirdiler. Anlaşılan, bu esnada Türkiye’nin harbe girmesi, İngilizler, Amerikalılar ve Ruslar arasında ihtilâflı bir mesele idi.

1945 Şubatında, İngiltere ve Amerika’nın teklifi üzerine, Türkiye, Almanya ve Japonya’ya harp ilan etti. Türkiye, Birleşmiş Milletlere aza oldu ve San Francisco’ya davet edildi.

l945 – 1946 SENELERİ

Bu senelerde, Türkiye Cumhuriyetinin en mühim meselesi Sovyetlerle münasebetleri olmuştur. Türkiye ile Sovyet Rusya arasında 1925 tenberi mevcut olan dostluk ve saldırmazlık paktının yenilenmiyeceği, 1945 Martında Türkiye’ye bildirilmiştir. Kasım 1945 te sona erecek olan bu muahedenin, yeni şartlara uymadığını ve esaslı surette iyileştirilmesi icabettiğini, Sovyet Hükümeti bildirdi. Türkler, esaslı surette iyileştirilmiş yeni bir muahede yapılmasını kabul ettiklerini, cevapta söylediler. Yeni şartların ne olduğu, uzun müddet meçhul kaldı ve nihayet, 1945 Haziranında, yeni şartlar hakkında alınan ilk malûmat, Türkler için büyük bir desillusion oldu. Bu esnada, Türkiye aleyhinde radyo ve gazetelerde devamlı sinir harbi açıldı. 1945 Mayıs ve Haziranında, Türklerin Cihan Harbi içindeki hizmetlerinden, fedakârlıklarından hiç bir şey hatırlanmıyordu. Türkler, bu haksız propaganda devrini sabırla geçirmeğe çalıştılar. 1945 yazında Potsdam’da üç büyük Devlet Montrö Muahadesinin değiştirilmesi için İngiltere ve Amerika, fikirlerini söylediler. Bu fikirlerde, Montrö Muahedesinin tayin ettiği usul içinde bir görüşme ve tâdil arzusu meydana çıkıyordu. Sovyetler, 7/8/1946 tarihinde bir nota vererek, fikirlerini söylediler. Onlar, esaslı fark olarak, Boğazlar rejiminin yalnız Karadeniz Devletleri arasında görüşülmesini ve Boğazların Türkler ve Ruslar tarafından müşterek olarak müdafaa olunmasını teklif ettiler. İkinci bir nota ile bu teklifi teyid ettiler, Türkiye, bu talepleri kabul etmedi. Montrö Mukavelesinin tayin ettiği procedure’le, hükümlerinin değiştirilmesi tezini müdafaa etti.

Sovyet Rusya ile Türkiye arasındaki münasebetler bu durumdadır. Gelecek inkişafların, sulh ve adalet içinde, Birleşmiş Milletler prensipleri içinde zuhura gelmesi ümidolunur. 1945 tenberi Avrupa’da ve Orta Şark’ta geçen hadiseler, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler içinde, insanlığın hayrına olarak, bir emniyet ve istikrar unsuru olduğunu göstermiştir. İngiliz Milleti, Türkiye’nin geçmişte hizmetini ve iyi dostluk rabıtalarını daha iyi kavramış görünüyor. Amerika’nın, Türkiye’nin dürüst siyasetine itimadı da yenilenmiş ve artmıştır. Türkiye, barışa, gelecekte ciddi hizmetler yapabileceğine inanmaktadır.

TÜRKİYE’NİN iÇERDE GELİŞMESİ:

İkinci Cihan Savaşında Türkiye, mali ve ekonomik bakımdan çok ıstırap çekti. Kendi sosyal hayatını ilerletmek için ciddi gayretler gösterdi. İlk öğretimden başlıyarak, kültürün her sahasında tesisler yaptı ve büyük programlar tatbike koydu. Toprak reformuna cesaretle girişti. Siyasi hayatında tek dereceli Suffaage Universel’i [suffrage universal]* kabul etti ve Türkiye’de siyasi partiler faaliyete geçti.

Türkiye, çalışma hayatını düzenlemek ve teşkilâtlandırmak için ciddi reformlara girişmiştir. Şimdiye kadar, hernevi sosyal sigortalar için mühim kanunlar çıkarmış ve işçiler, garp demokrasileri modelinde teşkilât yoluna girmişlerdir.

 

 

 

 


Erzurum Valisi ve Genel Müfettişe İki Partiye Eşit Davranış Konusunda Söyledikleri ile CHP ve DP İl Merkezlerini Ziyaretinde[99]

 

A. A. Dündenberi şehrimizde bulunan Cumhurbaşkanı İnönü, bugün Umumi Müfettişlik binasında C.H.P. ve D.P. Erzurum İdare Heyeti Başkanlariyle, iki parti müfettişlerini kabul ederek kendileriyle görüşmüştür. Bu toplantıda Umumî Müfettiş, Erzurum Valisi ve Milletvekilleri de hazır bulunmuştur.

Cumhurbaşkanı; her iki parti vazifelilerine ve idare Amirlerine partiler hayatının kanunların sağladığı eşitlik ve güven şartları içinde gelişmesini kolaylaştırmak ve bu şartları sağlamca yerleştirmek için değerli öğütler vermişlerdir. Memleketimizin çok partili hayatında emniyetle ilerlemesinin, başta hükûmet ve idare cihazının tarafsızlığı ve adaleti olmak üzre, partililerin karşılıklı saygı ve anlayış havasını muhafaza etmelerinde gösterecekleri kabiliyete bağlı kaldığını belirtmişlerdir. Bilhassa, Doğu Bölgesinde, iç ve dış tahrikçilerin muhtemel teşebbüslerini boşa çıkarmak için partilerin cephe birliğini korumakta daima uyanık bulunmaları üzerinde israrla durmuşlardır. Aynî konuda, Umum Müfettişe ve Erzurum Valisine, icabettikce her iki partiye eşit dikkatle yardımcı olmak ve hükûmet mekanizmasının partilere eşit muamele ettiği hususunda tam bir güven yaratmak vazifesinde azami itina göstermekteki faydayı işaret etmişlerdir.

Cumhurbaşkanının, partiler arası münasebetlere ve idare ile partiler münasebetlerine dair öğütleri hazır bulunanlar tarafından derin bir ilgi ile dinlenmiştir. C.H.P. ve D.P. İdare Kurulu Başkanları, Sayın İnönü’nün işaret ettikleri yolda bundan sonra daha büyük bir azimle yürüyeceklerini temin etmişlerdir. Umumî Müfettiş ve Vali, bölgeleri sahasında azamî itinanın gösterilmekte olduğu ve gösterileceği hususunda müsterih olmalarını Cumhurbaşkanından rica  etmişlerdir.

Bu toplantıyı takiben Cumhurbaşkanı C.H.P. ve D.P. merkezlerini ziyaret etmişlerdir. C.H.P. Merkezinde Halkevi Başkanına, her iki parti üyelerinin bu müşterek kültür müessesesinden eşit şartlarla faydalanmaları için gereken tedbirlerin düşünülmesini söylemişlerdir.

Cumhurbaşkanının D.P. Merkezini ziyaretleri bu parti kurulduğundanberi, muhalefet partisi teşkilâtına ilk ziyaret olmuştur. Sokaklarda ve D.P. binası önünde toplanmış olan D.P. taraftarları ve halk sayın İnönü’yü coşkun gösterilerle selamlamıştır. Halk, Cumhurbaşkanının bu defaki Erzurum ziyaretini, memleketimiz siyasî hayatında çok mesut gelişmelerin yeni bir merhalesi olarak almaktadır.

 

 

 

 

Erzurum DP Merkezinde Hatıra Defterine Yazılanlar[100]

 

Demokrat Partiyi ziyaret hatırası, partililerin emniyet içinde çalışmaları ve birbirine saygı göstermeleri benim için çok kıymetli, çok ehemmiyetlidir.

15.9.1947

İsmet İnönü

 

 

 


Kars Halkevinde Yapılan Konuşma[101]

 

Karslılar, Aziz Hemşehrilerim,

Bu akşam sizin muhabbetli ve neşeli cemiyetinizde bulunmakla bahtiyarım. Size bütün memleketin yakın ilgisini ve sevgisini getirdim.

Bu seferki gelişim, memleketimizde siyasi partiler çalışmasının ilerlemiş bir merhalesine rastlıyor. İdare mekanizmasının, en küçük jandarma karakoluna kadar, partilere karşı eşit gözle bakan tarafsız ve adaletli durumda olması ve öte yandan partilerin bütün çalışmalarının kanun içinde kalması siyasî hayatta emniyetin ilk ve temel kanun şartıdır. Bunları size söylerken, kanunun söylediklerini sadece tekrar etmiş oluyorum. Fakat bunları Kars’ta söylerken, bütün hudut bölgelerine, temel şartların gözönünde bulundurulması için dikkatlerini artırmalarını söylemek istiyorum.

Dünyanın halini görüyorsunuz, Her memleket dış emelleri içerde uyanacak veya uyandırılabilecek nifaklara dayanıyor. Siyasi partilerin çalışmalarında bunların içine karışık niyetli bir çok şüpheliler sokulabilirler. Bunlar kendi eserleri olan hadiseleri partilere mal etmek gayretine düşebilirler. Eğer siyasî hayatımızın bünyesi kati derecede tedbirli olmazsa zarar her sahada geniş olur. Benim fikrimce memleketin bütünlüğünü içerden ve dışardan fena niyetli tertipçilere karşı koruyacak en tesirli tedbir, söze başlarken söylediğim prensiplerin tatbikidir. Bu suretle partilere karşı eşit ve tarafsız muamele eden [idare] mekanizması partiler içine karışacak şüpheli unsurları meydana çıkarmakta ve partileri onlara karşı masun bulundurmakta çok faydalı bir yardımcı olur.

Hükûmet, kendi vazifesi olan kanun tatbikatı esnasında partilerden samimi yardım görür. Partiler kendi programları ve siyasî sahada karşılıklı çalışmaları ne safhalar gösterirse göstersin, içerden ve dışardan zararlı tertiplere karşı cephe birliğini kolaylıkla tutabilirler. Memleketin bütünlüğünü korumak için esaslı saydığım bu fikirleri size açıkça söylemeyi faydalı buldum. Sizlerle temasımın beni tasavvurlarımda ve ümitlerimde çok kuvvetlendirmiş olduğunu memlekete Kars’ta bildirmekten ayrıca bahtiyarlık duyuyorum. 

 

 


 

Samsun Halkevi’nde*[102]

 

(...)

Cumhur Başkanı, salonu dolduran Samsunluların dakikalarca süren alkışlarını müteakib söz alarak devletin iç ve dış politikası üzerinde uzun bir konuşma yapmıştır. İç meselelerden bahsederken bilhassa partilerin eşit haklarla çalışması üzerinde ısrarla duran İnönü, ferdlerin kanun karşısındaki eşitliğini bütün samimiyetile istediğini söylemiş, idare mekanizmasının tarafsız işlemesi lâzım geldiğini anlatmıştır. İdareciler arasında, partiler karşısındaki tarafsızlık siyasetini hazmedememiş olanların çekilmelerinin zaruri olduğunu belirten Devlet Reisi İnönü, memlekette tek parti zihniyetini kaldırarak Demokrat Partinin kurulmasını bizzat kendisinin istediğini, iki parti arasında bulunduğundan dolayı çok memnun olduğunu söylemiştir.


 

 

 

Ankara Garında[103]

 

Arkadaşlar; seyahatimden çok memnun olarak dönüyorum. Buna ihtiyaç varmış. Halkla temas ettim; siyasi partilerle de temas ettim. Bu temaslara da ihtiyaç varmış. Şimdi bu seyahatten büyük bir neşe ve huzur içinde dönmüş bulunuyorum. Anlaşılmış ve huzuru temin edilmiş memlekette, birlik ve düzenliğin devam edeceğine emniyetle dönüyorum.

Hepiniz müsterih olunuz. İyi intibalar ve neticelerle dönüyorum.

 

 

 

 


16. Uluslararası İzmir Fuarı Dolayısıyla Belediye Başkanı Reşad Leblebicioğlu’nun Mesajına Verilen Yanıt[104]

 

Fuarın başarılı geçmesinden [dolayı] çok sevindim. Tebrik ve gelecekte daha büyük başarılar temenni ederim.

 

 

 

 


DP Samsun İl Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Balkan’ın Mareşal Fevzi Çakmak ile Aralarında Kırgınlık Olmaması Dileğine İlişkin Mesajına Verilen Yanıt[105]

 

Ankara, 7 Ekim 1947.

Hususî

 

Bay Süleyman Balkan

Demokrat Parti

İl İdare Kurulu Başkanı

S a m s u n

 

Bay Başkan,

29 Eylûl tarihli mektubunuzu dikkatle okudum. Mareşal’e karşı benim hiçbir kırgınlığım yoktur. Buna emin olabilirsiniz. Değil Sayın Mareşal’ın, herhangi bir vatandaşımın, bir kırgınlığı azalır veya kaybolursa bundan yalnız sevinç duyarım.

Selâmlar ve sevgilerle.

 İsmet İnönü

 

 

 

 


Harp Akademilerinin 101. Yıldönümü ve Mezuniyet Töreni Dolayısıyla Akademi Komutanı Korgeneral Fevzi Mengüç’ün Mesajına Verilen Yanıt[106]

 

Korgeneral Fevzi Mengüç

Harp Akademisi Komutanı

Beşiktaş – Yıldız

Akademinin 101 inci yıldönümünü kutlular, bu yıl Akademiyi bitiren genç kurmaylarımıza başarılar dilerim. Belirttiğiniz temiz duygulara da çok teşekkür ederim.

İsmet İnönü

 

 

 

 


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Ulusa Sesleniş[107]

 

Cumhuriyet Bayramını kadın ve erkek bütün vatandaşlara sevgilerle tebrik ederim

İtibarlı ve sağlam bir vatan içinde güçlükleri yenmeğe ve sıkıntıları hafifletmeğe çalışan hür vatandaşlar olarak yaşıyoruz İyi yürekli vatandaş gibi kuvvetlerimizi birbirine yardımcı olarak kullanmak ve en çetin tartışmalarda birbirimize dostluktan ayrılmamak yolunda milletçe daima muvaffak olacağız. Bugün aramızda temsil edilmekte bulunan şanlı ordumuzu ve izci evlâtlarımızı sevinç ve iftiharla selâmlayacağız.

Vatandaşlarıma, sağlık ve esenlikleri için yürekten dileklerimi sunuyorum.

 

 

 

 


CHP 7. Büyük Kurultayını Açış Söylevi[108]

Büyük Kurultayın Sayın Üyeleri!

Cumhuriyet Halk Partisinin Yedinci Büyük Kurultayını açıyorum. Sayın  Üyeleri sevgilerle selâmlarım. Vatan yolunda fedâkar ve inkılâpçı vasıflarınızın bu çalışmalarınızda da büyük eserler meydana getireceğine eminim.

Memleketimizin siyaset hayatının ehemmiyetli bir gelişme devrinde toplanmış bulunuyoruz. 1945 denberi demokratik rejimin unsurlarını tamamlamağa çalışıyoruz. Siyasî partiler kuruldu ve tek dereceli seçim kabul edilerek 1946 senesinde büyük seçimler yapıldı. Bu devrin vatandaşlar için daimî bir sinir gerginliği içinde geçtiğini söylemek mümkündür.

Muhalefeti başlıca teşekkül olarak Demokrat Parti temsil etti ve Demokrat Parti, az devam ettiğini söylediği müsait bir devirden sonra daima şikâyetci bulundu. Açık tartışmaya alışmamış bir memlekette, umumî şikayet havası her türlü meçhul unsurların faaliyetine de ümit ve fırsat verdi. Bu olaylar içinde, siyasi partilerin asıl çalışma ve tartışma konuları gözden kaybolmak tehlikesi görünüyor ve karşılıklı iyi niyetten ciddî olarak şüphe ediliyordu. Durum 1947 Haziranında pek ziyade gergin hale gelmişti. Vatandaş, partiler mücadelesinin akıbetinden kaygılı, her teşekkül, karşısındakinin kendi yaşamasını istemediğine inanır olmuştu.

12 Temmuz 1947 beyannamesi bu durumun mahsulüdür. Bu beyanname pek alıngan bir hale gelmiş olan izzetinefislere dokunmaktan sakınarak, her iki tarafta düzeltilecek noktalar olduğunu söylüyor, her iki tarafı kendilerinden tedbirler almağa teşvik ediyordu. Asıl varmak istediğim netice de ruhlar üzerine çökmüş olan emniyetsizliği kaldırmak ve memleketin siyasî hayatını karşılıklı partilerin faaliyeti üzerine kurmak prensipini yürekten kabul ettirmekti. Beyannamenin neşrini hemen takip eden devirde de, taraflar yalnız karşı tarafa atfolunan kusurlar üzerinde durmak gibi uzun bir şikâyet devrinin tabiî seyrine kapıldılar, fakat, esasta hâsıl olan ferahlık süratle kendini hissettirdi, samimiyetsizlik ithamları gittikçe sönmek yolundadır. Büyük halk yığınlarımız ve her iki partinin geniş ve mâsum kitlesi emniyet havasının doğmasından memnunluk gösterdi. Bence, beyannamenin sâlim zihniyetini yaşatacak ve her tarafta bulunabilecek dar düşüncelerin tesirini önliyecek asıl teminat, halkın bu karşılama tarzıdır.

Kanun içinde siyasi emniyetin ve siyasi gelişmenin ifade edilecek prensipi,  tedbirleri ve ilerleme safhaları vardır. Şimdi, bunlar üzerinde fikirlerimi ve yaptıklarımızı söyliyeceğim.

Siyasî emniyetin prensipi, Devlet idaresini kuvvetli bir hükûmetle yürütmek yanında, açık bir muhalefetin siyaset cihazı olarak mevcut olmasını lüzumlu görmektir. Bu prensip kabul edilince, karşı partinin bulunmaması millî bir eksiklik sayılır. Bugün iktidarda, yarın karşıda vazife sahibi olmak ihtimalleri, şahıs bakımından, ayni derecede tabiî görülür.

Ben, yeni anlayışın en esaslı tedbirini, idare mekanizmasının tarafsızlığı saydım. Bununla, kanunda çoktan mevcut olan bir hükmü söylemiş oluyorum, benim gözümde meselenin ehemmiyeti çok etraflıdır. Kanunî siyasi partilere karsı idarenin eşit bir surette tarafsız olması esasını, siyasî emniyetin başlıca tedbiri sayıyorum.

Bundan başka idare ile siyasî partiler arasında çekişme havasının geniş mahzurlarından sakınıyorum. Hudut bölgelerimizin emniyeti, büyük şehirlerimizin asayişi ve vatandaşların günlük işleri idare cihazı üzerindeki çekişmenin biran evvel bitirilmesini istemektedir. Bu yolda ilk teşebbüsü Doğu hudut bölgelerimizde kendim yaptım. Yalnız Cumhuriyet devrinde, bazı Doğu bölgelerimizde herbiri bir sefer sayılabilecek, on kadar hareket olmuştur. Eskiden gelen ve her türlü anlaşmazlıklar yüzünden yeniden çıkan bu olayların herbirinde hesapsız insan, mal ve para kaybettik. On senedenberi sükûnete kavuşan bölgelerimiz, hudut ötelerinden gelebilecek tesirlere temiz bir vatanseverlikle karşı gelmektedir. Şimdi bu hududa, parti teşkilâtlarının birbirine hiç inanmıyan feryatlarını götürmekten sakınmalıyız. Geçmiş hâdiselerin ve İskân Kanununun kırgınları içinde, herhangi bir dağ başında vukua gelecek hâdise, kolaylıkla bir partiler meselesi olabilir. Ve ortada inanılacak bir müessese de olmayınca, meselede hakikatin ne olduğunu bulmak mümkün olmaz. Böyle bir ruh hâleti, hudut bölgelerimizin iç ve dış her türlü emniyetini tehlikeye düşürerek şartları hazırlar.

Bu ihtimaller beni ciddî olarak kaygılandırdı. Yerinde tetkikler yapıp, kendimce ehemmiyetli saydığım tehlikeleri önlemek çarelerini aramak istedim. En az on vilâyetin karşılıklı siyasî teşekkülleri ve şahsiyetleriyle temas ettim. Türlü sebeplerle birbirine sitemli, hatta kırgın yerlerde bile partileri idare eden, vatandaşlarım beni anladılar, bana yardım ettiler. İç ve dış emniyet meselelerinde cephe birliği yapacakları üzerinde bana güven geldi. Şimdi, siyasî partilerin Doğu bölgelerinde çalışmalarına karşı çok daha sâkin ve huzurlu durumdayım. Bu büyük neticeye karşılık olarak vatandaşlarıma verdiğim şey, idaremizin siyasî partilere karşı eşit ve tarafsız bulunmasını talep ve tavsiye etmek olmuştur. Siyasî partiler, içerden ve dışardan gelecek fena tesirlere karşı, hükümetin kendilerini eşit derecede korur olduğuna yürekten inanacaklar, iç ve dış emniyet tehlikelerine karşı uyanık olarak idare ile karşılıklı yardım zihniyeti içinde çalışacaklardır. Görülüyor ki Doğuda siyasî parti mücadelesinin mahzurlarını önlemek yolunda idarenin tarafsızlığı prensipinin üzerinde durarak, iyi bir netice aldım. Fakat münferit olmakla beraber, şikâyetler de tamam[en] durmadı. Ancak, muvaffakiyet yolundayız diyebilirim.

İdare üzerindeki münakaşadan âsayiş hususunda da zarar görüyoruz. Âsayiş, partilerin müşterek temeli, polis ve jandarma, bütün siyasî partilerin iyi olmasını istedikleri kuvvetlerdir. Parti mücadeleleri çığırından çıkar da, polis ve jandarma söz altında ezilirse, memleketin âsayişini korumak cesareti ve fedakârlığı örselenir ve azgınlar yüreklenir. Bence bu derdin asıl sebebi, siyasî partiler mücadelesinde emniyet unsurunun zayıflamasıdır. Hükûmetin polis ve jandarmayı kendi aleyhine kullanmadığına, kullanamıyacağına, siyasî partilerin emin olmaları lâzımdır. Tarafsızlık meselesi bu yolda birinci rol oynar. Ne yapsak hıncını alamıyacak politikacıları gözönüne getirmiyerek söylüyorum. Muhtelif kanaatte gazetelerin kendi mesuliyetlerine duyarlı polis ve jandarmanın itibarını korumak ve azgınları ümitsizliğe düşürmek için çalışacaklarını, tabiî bir netice gibi bekliyorum.

Nüfus, tapu, vergi, ilâm, karakol muameleleri gibi, vatandaşın en sade ve küçük işlerinde devlet memurunun bir siyasî parti gayreti gütmesinden dehşet duyuyorum. Vatandaşı her şeyden bezdirecek daha elemli azap tasavvur edemem. Vatandaşı bu belâdan kurtaracak tek çare, bu memurların tarafsız olmalarıdır. Herhangi bir tarafın gayretini güden memur, mutlaka, karşı tarafın gayretini güdeni yetiştirecektir. Bu maiyet teşkilâtı ile ancak kendi büyük âmirleri uğraşabilirler. Şimdiye kadar idare mekanizmasının tarafsızlığı yalnız seçim emniyeti bakımından tetkik ve şikâyet konusu olmuştur. Yukarıdanberi verdiğim misallerle, idare cihazının kanunî partilere karşı tarafsızlığı meselesini daha bir çok bakımlardan belirtmiş oluyorum.

Hadiseler bizi kanunun yasak ettiği sağcı ve solcu siyaset akımlarına karşı yeni dikkatlere sevk edecek gibi görünüyor. İktidarda ve muhalefetteki başlıca siyasî partilerin inkılâp esaslarında mutabık bulunmaları, dış politika mutabakatı gibi, memleket için iyi bir talihtir. Millî partilerin inkilâbı korumada dikkat yarışında olduklarının bilinmesinde yalnız fayda ve selâmet vardır.

Kurultayın Sayın Üyeleri!

Şimdi, partinin çalışmalarını ayarlıyacak tedbirler üzerinde fikirlerimi söyliyeceğim. Partinin iktidarda bulunduğu halde, idare mekanizmasını siyasî partilere karşı tarafsız bir surette işler kabul ederek çalışması, bazı hususlarda bir güçlük gibi görülebilir. Fakat hakikatte bu, yalnız partinin daha çok muvaffakiyetine hizmet edecek bir tedbirdir. Cumhurbaşkanı olarak benim ayni zamanda Parti Genel Başkanlığını fiilen ifa etmem noktası da, yeni inkişafın bir meselesi olarak tekrar ortaya çıkmıştır. Yüksek Kurultay hatırlıyacaktır ki, ben, bu konuya geçen seneki olağanüstü toplantıda ve seçim beyannamesinde de temas ettim. Bizde Cumhurbaşkanı* tabii şekilde çokluk partisinin başkanı olarak düşünülmüştür. Cumhurbaşkanlarının seçimleri ve yetkileri ona göre ayarlanmıştır. Bunlar, evvelce söylediğim sözlerdir.

Harp sonu hayatı ve karşı parti mücadelesi içinde geçen iki senelik tecrübe ise, benim şahsî durumuma hususi bir mana verdi. Demokratik rejimin bu yeni şartlar içinde gelişmesi devrinde, haklı veya haksız, benim bir parti lehine veya aleyhine tesirim, mübalâğalı olarak görülmüştür. Partiler arasında çetin mücadelelere karışarak hükümler vermem zarurî oldu. Vatandaşın beni partilere karşı müsavi durumda görmeği bir emniyet unsuru saydığını fark ediyorum. Cumhurbaşkanı bulunduğum müddetçe Kurultayın seçeceği bir zatın, bütün yetkileriyle, parti Genel Başkanlığını yapması lüzumlu bir mahiyet almıştır. Bu zatın (Genel Başkan) adını taşıması radikaldir. Üzerine aldığı ağır vazifeyi yapması için bütün otoriteyi ona temin eder. Bu şıkkı, parti menfaati için daha faydalı görürüm. Tüzük için teklif olunan şekil, yani Kurultayın Genel Başkan Vekili seçmesi şekli, bütün yetkileri elinde bulundurmak şartiyle, hukukça ve hükümce, benim vaziyetimi her türlü tereddütten kurtaracak mahiyettedir. Partinin bütün faaliyetlerine hâkim olacak ve milletvekili seçimini idare edecek Başkan Vekili, hakikatte partinin tam selâhiyetli şahsiyeti olacaktır.

Genel Başkanlık Divanı kaldırılacaktır. Buna mukabil, Parti Divanı en ehemmiyetli teşekkül halini alacaktır. Parti, programını takip etmek yolunda bütün teşekküllerinin yakın ilgisini arttırıp kuvvetlendirecektir.

Teklif olunan tüzük değişmelerinde, bir de, Başbakanlıkla Parti Başkanlığının karşılıklı durumu konusu vardır. Kurultay ne karar verirse, bugünün ihtiyacı odur. Bu meselenin istikrar bulması için, gelecek zamanlarda da, daha bir çok denemeler yapacağımızı sanıyorum.

Partinin gelişmesinde, teşkilâtı en ufak kademelere kadar, umumî idare ile ilgilendirmek birinci derecede ehemmiyetlidir. Bunun ruhî ve çekici unsurunu bulmak lâzımdır. Gizli ve iyi seçim, yeni yetişen ateşlilere fırsat vermek zihniyeti, tesirlidir. Kurultayın tecrübeli üyeleri verimli tedbirler telkin edeceklerdir.

Sayın Üyeler!

Millet meselelerinin milletçe daha kolay bilinecek ve takibedilecek şekillerde yürütülmesi üzerinde de Kurultayın tavsiyelerde bulunacağını ümit ederim. Parti gruplarının görüşmeleri, tafsilâtı ile milletçe bilinmiyor ve bilinemez. Büyük Millet Meclisinde bir mesele üzerinde, eğer ortada bir gensoru yoksa, etraflı görüşme açılamaz. Gensoruyu, iktidar partisi üyesi kendi üstüne düşürmez, istese de, parti grupunun muvafakatı şarttır. Hükûmet istediği zaman karşı parti gensoru vermez, karşı parti gensoru istediği zaman, kabul edip etmemek çokluğun elindedir. Bir meselenin açık oturumda konuşulması soru ile olur. Onun kayıtları maksadı sağlamaz.

Mesele, Büyük Millet Meclisince bir iç tüzük meselesidir. Kurultayın bu ihtiyacı söylemesi bence kâfidir. Esaslar şunlardır: Karşı partinin bir gensoru

tahrik etmesine imkan vermeli, hükümetin bir meselenin müzakeresini Büyük Mecliste açması mümkün olmalı, parti içinde şu kadar sayıda bir kütlenin arzu göstermesi, bir meselenin açık oturumda görüşülmesine yol açabilmesini incelemelidir. Bu halde sorular kendi bünyelerinde kalırlar. Kapalı grup oturumları daha hususî mahiyette bulunur. Bu suretle, açık oturumda milletvekillerinin enine boyuna konuşmaları bütçe zamanına daralmış olmaz.

Arkadaşlar!

Halkevlerinden bahsedeceğim. Halkevlerinin siyasî partilerin ortak olarak sevebilecekleri ve ortak olarak istifade edebilecekleri bir müessese halinde çalışmaları çok ehemmiyetli ve lüzumludur. Ben Demokrat Partinin sayın Genel Başkanından bir proje vermelerini rica etmiştim. Sarih olarak arzularını bugüne kadar bilmiyorum. Hepsi bir araya geldiği vakit çok verim verebilecek aydınlarımızı, köy ve kasabalarımızda, hatta şehirlerimizde bir araya geçirmemekle zarar göreceğimizden korkuyorum. Halkevlerinin kurulmasına devlet yardım etmiştir ve işletmelerine de yardım etmektedir. Amma bu kuruluşa Cumhuriyet Halk Partisi de hem maddi varını yoğunu, hem de hizmetini ve emeğini harcamıştır. Tasarrufları Cumhuriyet Halk Partisindedir. Bu hakikatlerle şu maksatların uzlaştırılması mümkündür.

1) Kültür müessesesi olarak çalışmak esastır. Bu çalışmada her partinin mensubu, bütün kabiliyetini emniyetle kullanabilmeli, yani idareye makul surette iştirâk imkânı olmalı.

2) Siyasî partiler muayyen zamanlarda toplantılar için istifade edebilmeli. Kurultay böyle umumî esaslar için anlaşma salâhiyeti verirse, münasebetleri düzene koymak çaresi sonra da bulunabilir.

Aziz Üyeler!

Kurultay demokratik hayatımızın gelişmesi için esaslı tedbirler almış ve tavsiye etmiş olacaktır. Bunlar yeni ve engin bir ruhla çalışmak ufuklarını açacaklardır. Memlekette bu devrin en kıymetli mahsulü, demokratik siyasî hayatta halin emniyet altına alınmasıdır. Geleceğinin emniyet altına alınmasına, bizim bugün iktidarda iken aldığımız tedbirlerin doğruluğu başlıca yardımcı olur. Eğer siyasî emniyet ve emniyet içinde münasebet havasını yerleştirebilirsek, şüphe ve şiddet telkinleri süratle tesirsiz kalırlar. Kanunların değiştirilmesi diye bu memlekette bir çekişme konusu tasavvur etmeğe yer yoktur. Basın hürriyeti, polis kanunu, seçim kanunu, memurin kanunu, mahkeme teşkilâtı meselelerinde ana prensiplere, bizim bünyemize uygun şekli ne ise onu bulmak, herkesin müşterek arzusudur. Bu arzuların hepsi bir ana sebepten feyz alacaktır. Her şey kanun içinde olacak, hiç bir hedefe zorla varılmıyacaktır. 1950 de yapılacak yeni büyük seçimler için memleketin bünyesinde ve kanunlarında ilmin ve o zamana kadar tecrübenin lüzum göstereceği bütün kanunî ve idari tedbirler alınacaktır.

Sayın Üyeler!

Memleketin hürriyet ve demokrasi yolunda gelişmesinde, Cumhuriyet Halk Partisinin çok hizmeti ve emeği geçmiştir ve geçmektedir. Bir muhalif siyaset taraflısı olarak ortaya atılmanın tarihî müşahedelerimizle güçlükleri meydandadır. Karşı partidekilerin hizmetlerini yükseltmelerini ve bundan gelen haklı memnuniyetlerini tabii buluruz. Bunlar sizin emeklerinizin kıymetlerinden hiç bir şey eksiltmez. Konu o kadar feyizlidir ki, hepimize doyasıya şeref temin edebilir. Tarih Türkiyenin demokratik inkişafında, siyasî muhalefetin emniyet içinde çalışması hadisesini, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar ve mesuliyet zamanına kaydedecektir.

Kurultay kararlariyle yeni hükümler alınınca, Cumhurbaşkanı bulunduğum müddetçe huzurunuzda tekrar söz söyliyemiyeceğim. Daima üyesi kalacağım Cumhuriyet Halk Partisinin, memleketin siyasî bünyesinde yapıcı ve yaratıcı rolüne kesin olarak inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin, şereflerle dolu olan tarihini, gelecekte de yeni hizmetlerin şerefleriyle bezeyeceğine eminim.


 

 

 

 

Erzincan Milletvekili Saffet Arıkan’ın Cenazesi İstanbul’a Gönderilirken Tren Garında Söyledikleri[109]

 

Müstesna bir kaabiliyeti, iyi ve eski bir arkadaşı kaybettik. Sizler sağolun arkadaşlar.

 

 

 

 


Siyasal Bilgiler Okulu’nun 91. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Prof. Dr. Yavuz Abadan’ın Mesajına Verilen Yanıt[110]

 

Prof. Dr. Yavuz Abadan

Siyasal Bilgiler Okulu Müdürü

Ankara

Siyasal Bilgiler Okulu mensuplarının asil duygularına sevgi ile teşekkür ederim. Memleket hizmetinde devamlı başarılar ve verimli çalışmalar dilerim.

İsmet İNÖNÜ


 

 

 

 

Yeni Yıl Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’ın Mesajına Verilen Yanıt[111]

 

Orgeneral

Salih Omurtak

Genelkurmay Başkanı

Ordularımızın komutan, subay ve eratına güzel duyguları için teşekkür eder, karada, denizde ve havada, yeni yılın hepinize uğurlu olmasını dilerim.

İsmet İNÖNÜ

 

 

 

 


Birinci İnönü Zaferinin Yıldönümü Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’ın Mesajına Verilen Yanıt[112]

                                                                   

12. 1. 1948

Sayın Omurtak, Aziz Komutanım.

Birinci İnönü günü için asîl ve kahraman duygularınızı bildiren mektubunuzu aldım. Size yüreğimden teşekkürlerimi ve minnetlerimi söylerken, şerefli komutanız altında bulunan ordularımızın yüce varlıklarını da telcil [tebcil] etmek isterim  Ufkun arkasında neler gizli olduğunu vuzuhla, daha doğrusu matematik bir kesinlikle görmek mümkün olmuyor. Amma vazifelerimizi namuslu vatandaş ve asker gibi yapacağımıza, karşı karşıya [karşılıklı] inandığımızı biliyorum. Sevgilerimi ve yürekten dileklerimi kabul buyurunuz aziz Başkan.

İsmet İnönü

 

 

 

 


Ankara Gazeteciler Cemiyeti Kongresinin Mesajına Kongre Başkanı Necdi Sayman Nezdinde Verilen Yanıt[113]

 

Necdi Sayman

Gazeteciler Derneği Kongre Başkanı

Ankara

Ankara Gazeteciler Derneğinin temiz duygularına teşekkür eder başarılar dilerim.

İsmet İNÖNÜ

 

 

 

 


Kâzım Karabekir’in Aziz Hatırası*[114]

 

İsmet İNÖNÜ

Türk milletinin büyük bir evlâdını şükran duygularımızla sararak ebedi karargâhına yerleştirdik. Derin teessürlerimiz içinde onun kahraman menkıbelerini yürekten saygılarımızla anıyoruz.

Karabekir son kırk senenin askerî ve siyasi en ehemmiyetli hâdiselerinde faaliyetli ve değerli bir yer tutmuştur. Şahsî vasıfları temiz bir ruhun ve cesur bir karakterin bütün faziletlerini göstermiş, fikir ve hükümlerinde daima kendine güvenir ve sebatlı olmuştur. Kuvvetli bir iradenin muvaffakıyetlerini hak ettiği gibi, güçlüklerini de hayatının her devrinde metanetle karşılamıştır. Tarihimiz, Kazım Karabekir’in Milli Mücadele’deki hizmetlerini vefalı sayfalarında daima iftihar ile yâdedecektir. Şark Cephesi Komutanı sıfatı ile milli kurtuluşumuzun tehlikeli bir seferini başından sonuna kadar gerçek bir meharet ile idare ederek kat’i zafere götürmüştür. Tarihimiz içinde büyük Türk komutanlarından biri olarak yüce bir ihtiram yerinde yaşıyacaktır.

Şark Cephesi Komutanı’nın İstiklâl Savaşı’ndaki siyasi hizmetleri herhangi bir askerî harekette olandan daha ziyade tesirli idi. Birinci Cihan Harbi’nin felâketli neticesinin ilk gününden başlıyarak, hiç sarsılmıyan bir iman ile meydana atılmış olan pek kıymetli vatanseverlerden biri idi. Onun komutasındaki geniş bölgeler bütün dertlerini savaş müddetince susturarak, iç ayaklanmalara karşı bir azim ve huzur örneği olmuşlardır. Kâzım Karabekir’in zaferleri garp ve cenup sınırlarımızda ve içeride türlü şekildeki saltanat hareketlerine karşı gerçekten bunalmış olduğumuz bir zamanda yetişmiştir. Orduda ve memlekette hâsıl olan şevk ve sevinç, bütün kurtuluş hareketimize yepyeni bir hamlenin bütün ümit ufuklarını açmış, yüreklerimiz taşkın bir minnetin heyecanı ile dolmuş idi. Karabekir adı, İstiklâl Savaşı’nın büyük âbidelerinden biri olarak milletin takdirinde ebedi bir şeref yeri tutacaktır. Karabekir, siyasetin bütün tecellilerini görmüştür ve kırkseneyi geçen vazife ve siyaset hayatının her safhasında, yüksek vatanseverliğin en ön safında bulunmuştur.

Büyük Millet Meclisi Başkanımız Kâzım Karabekir’in vekarlı ve tecrübeli varlığı bizim için bir kuvvet kaynağı idi. Onu kaybetmiş olmakla yüreağimizin içinde pek sert bir acı duyuyoruz. Aziz bir emanet olan şerefli ailesi ile beraber büyük milletimize de sabır ve teselli niyaz ederiz.

Büyük Komutan, devlet ve siyaset adamı ve kemal sahibi bir insan olarak yüksek vasıfları ve hiçbir güçlük karşısında yılmayan iman iradesi hâfızamızda canlı olarak yaşıyacaktır.

28 Ocak 1948


 

 

 

 

Çukurova’daki Sel Felaketi Üzerine Tarsus’ta[115]

 

(...)

Cumhurbaşkanı bu temennileri dinledikten sonra, henüz muvasalası yapılamamış olan köylerle irtibat tesis edilmesi için direktifler verdi ve şunları söyledi:

“ – Bu suretle bu vatandaşların morali yerine gelmelidir. Merkezden istenecek yardımı hemen yaparız.”

 


 

 

 

Çukurova’daki Sel Felaketi Üzerine Adana ve Ceyhan’da Çiftçilerle[116]

[Adana’da]

(...)

Bu izahatı dikkatle dinleyen ve not eden Cumhur Başkanı, şunları söylemiştir:

“ – Hükûmet bu mevzuda esaslı kararlar almaktadır. Tarım Bakanı, buraya gelecek ve bu işlerle yakından meşgul olacaktır.”

(...)

Cumhur Başkanı İsmet İnönü, tekrar seylâb felâketini bahis mevzuu ederek, yurddaki sulama işlerinin umumî mahiyette mütalea edilmesi gerektiğini, bir bütün dava olarak ele alınıp esaslı bir şekilde incelenmesi de lâzım geldiğini belirtmiş ve şöyle demiştir:

“ – Fakat bir yandan devlet bu davayı halle çalışırken çiftçi de hükûmete zahir olmalıdır. Yüz milyonları bulacak masrafa iştirak etmek suretile bu hizmete, hiç olmazsa kendisini kısmen bağlamalıdır.

(...)

Bir çiftçi, Ziraat Bankasının, müşterek ve hisseli tarlalara kredi açmadığını bildirince Cumhur Başkanı orada bulunan Ziraat Bankası müdüründen izahat istemiştir. Müdür, mevzuatın müsaid olmadığı cevabını vermiştir. Fazlı Meto*, ihtiyaca cevab vermiyen mevzuatın müsaid bir şekilde düzeltilebileceğini hatırlatmıştır. Cumhur Başkanı da bunu tasvib ederek:

“ – O halde mevzuat üzerinde incelemeler yapmak icab etmektedir” demiş ve şöyle devam etmiştir:

“ – Herşeyden evvel sel felâketi altında kalan ve mahsur bulunan köylere âcil yardımlar yapılmalıdır. Bütün Adanaya müteaddid tayyareler gelecek, kendilerile muvasala imkânı bulunmıyan bazı köylere havadan yiyecek malzemesi atacaktır. Önceki yardımlar sağlanmak suretile felâketzedelerin moralını yükseltmek lâzımdır. Çünkü asıl kalkınmayı yapacak olan onlardır. Müteakıben Hadırlı kanalı kapatılmalıdır. Su çekildikten sonra yeni mahsul ekimini sağlamak için çiftçiye tohum ve alet verilmelidir. Benim anladığıma göre bugünkü ihtiyacın ve yapılan işlerin mekanizması budur. Bundan sonra yapılacak olan sulama işleri, büyük bir dâvadır; proje ve mütehassıs işidir.”

(...)

“ – Üzülmekte haklısınız. Fakat sular çekilip de arazi kurudu mu hepsini unutursunuz” demiştir.

Bundan sonra daha bir çok dilek ve temennilerde bulunulmuştur. İnönü:

“ – Sizlerle temas etmekten büyük istifadeler sağladım. Güzel fikirleriniz var. Bunların bir an evvel gerçekleştirilmesine çalışacağım” diyerek salondakilere veda etmiştir.

[Ceyhan’da]

(...) Bu sırada kendisine kendisine kahve ikram edilen Cumhur Başkanı:

“ – Biz onlara ikram edecekken onlar bizi izaz ediyorlar” demiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir.

“ – Bütün Ceyhanlıların fikirleri bir noktada toplanıyor. Evet su altında kalan ekinler mahvolmuştur. Ziraat mevsiminde hükûmetçe yapılacak makine ve alet yardımile, zarar gören köylülerimizi kalkındırmağa çalışacağız. Tarım Bakanı, yarın Adanaya gelecektir. Sizlerle de temas edecek, derd ve ihtiyaçlarınızı yakından öğrenecektir. Ziraat Bankasını da ayrıca yardıma sevkedeceğiz.”

İnönü sulama işleri hakkında da şunları söylemiştir:

“ – Bu seyahatten edindiğim intiba şudur: Çukurovanın su işini esasından halletmek için büyük paraya ihtiyac vardır. Bu iş yapılacaktır. Ancak müstahsilin de sulama masraflarına mukabil toprağını borçlandırması ve bu suretle davanın halline yardımcı olması lâzımdır. Ceyhanlılar, müsterih olmalısınız. Tanınmış mühendislerle etüdler yaptırarak Çukurovanın sulama işlerini kuvvetle ele alacağız. Bu yaz mevsiminde müsbet bir neticeye varılacağını umuyoruz.”


 

 

 

 

Diyarbakır’da İki Parti İlişkileri Hakkında[117]

 

(...) Birinci Umumi Müfettişlik binasına giderek bir müddet istirahat ettiler. C.H.P. ve D.P. il başkanları da orada bulunuyorlardı.

İnönü, C.H.P. Başkanı B. Âdil Tiğrel’e sordu:

“ – Siyasi partilerle iyi geçiniyor musunuz? Aranızda kavga yok değil mi?

B. Âdil Tiğrel şu cevabı verdi:

Yok Paşam,

Demek ki, cemiyet olarak münasebetleriniz iyidir.

İyidir Paşam.

(...)

 

 


 

Diyarbakır’da Halkla Yapılan Sohbet[118]

 

(...)

“İki gündenberi buradayım. Resmi makamlarla ve partililerle muhtelif görüşmeler yaptım. Diyarbakır’a ait çok şeyler bilirim, Benimle serbestçe konuşmak ve vaat almak istiyenler olacaktır. Şimdi hiç bir partiye mensup bulunmıyanlar memleket işlerine ait fikirlerini söyliyeceklerdir. Söz istiyenler söylesin.”

(...)

Mustafa Ekinci bir arkadaşından işittiği bir hâdiseyi şöyle anlattı:

“ – İki jandarma bir değirmene giden bir köylünün önüne çıkmışlar, askerlik vesikası sormuşlar. Köylü askerlik vesikasını çıkarıp göstermiş, jandarmalar köylünün elinden vesikayı almışlar, kibriti çakıp, ‘bize ya beş lira verirsin, yahut senin askerlik vesikanı yakarız’ demişler.”

Cumhur Başkanı sordu:

“ – Bu hâdiseyi savcılığa veya valiye şikâyet ettiniz mi?

“ – Ben bu hâdiseyi görmedim. Başkasından işittim.

İnönü bunun üzerine:

Siz vakayı haber veriniz. Haber yanlış dahi olsa size ceza vermezler. Mesele tahkik edilmeli ve doğru ise suçlular cezalandırılmalıdır.”

(...)


 

 

 

 

Gaziantep’te Birecik ve Merkez Heyetlerini Kabulde[119]

 

(...)

İnönü daha sonra Birecik heyetini kabul etmiştir. Heyet üyeleri bilhassa yol ihtiyacını belirtmişler ve Fırat üzerinde bir köprü kurulmasını ve ayrıca bir de ortaokul açılmasını istemişlerdir.

İnönü şu suali sormuştur:

“ – Her iki parti iyi geçiniyor musunuz? Aranızda anlaşmazlıklar oluyor mu?”

“ – Hayır Paşam. İyi geçiniyoruz. Zaten her iki parti de elele vererek memleketin kalkınması için çalışıyor.”

(...)

İnönü Antep merkez heyetini kabul ettiği zaman heyet başkanı sözlerine şöyle başlamıştır:

“Biz hiçbir şey istemiyoruz. Evvelâ sizlerin sıhhatte olmanızı istiyoruz. İkinci dileğimiz de İskenderun’u Erzurum’a bağlıyacak asfalt yolun Antep’ten geçirilmesidir.”

İnönü şöyle demiştir:

“Sizler bu iş için çok uğraştınız. Sizlere vadediyorum. Doğuya doğru yalnız bir yol yapmıyacağız. İki istikametten yol yapacağız. Bunlardan biri İskenderun – Antep – Urfa – Siverek – Diyarbakır – Siirt – Van istikametine, diğeri de İskenderun – Maraş – Malatya – Elazığ – Erzurum istikametine doğru uzatılacaktır. Zannedersem sizlerin yegâne isteği bu yolun birinci plâna alınmasıdır. Her iki yolu da aynı zamanda başlamıya çalışırız, o zaman Antep İskenderun için güzel bir hinterland olacaktır.”

Demiryolu meselesine temas eden İnönü, bunun da biran evvel halli imkânları üzerinde durulacağını belirtmiştir.

(...)


 

 

 

 

 

Raman’da Petrol Bulunması Üzerine Amerikalı Uzman ile Yapılan Sohbet[120]

 

(...) M. Edgon Clayton dedi ki:

“Türkiye’de petrol bulunmuş olduğundan ekselanslarını tebrik ederim, bahtiyarsınız.”

İnönü şu mukabelede bulundu:

“Size ben müteşekkirim. Hem bilmukabele ben de sizi tebrik ederim.”

“ – Bu bizim için bir zevktir.”

“ – Artık bulunmuş sayılır, değil mi?”

“ – Bulunduğu kati ve muhakkaktır.”

“ – Petrol çıkınca ihtiyaç artacak ve beş misli olacak. O zaman ne yapacağız?”

“ – Petrol istihsaliniz de artacak ve beş misli artmış bulunacak.”

Bu cevaptan son derece memnun olan İnönü, Adana’yı kastederek sordular:

“ – Burada da petrol var mı?”

“ – Ümitliyiz ve iyimseriz.”

Bayındırlık Bakanı B.* Kasım Gülek uzmandan tekrar sordu:

“ – Bulunduğu kati ve muhakkak mıdır?

M. Clayton tekrar etti:

“ – Kati ve muhakkak.”

Cumhurbaşkanımız bunun üzerine şöyle dedi:

“ – Memnun oldum, bahtiyar oldum, iyi haberler götürüyorum, iyi haberlerle dönüyorum.”

 

 

 

 


Ankara Garında Yurt Gezisiyle İlgili Yapılan Konuşma[121]

“Seyahatim 15 – 16 gün devam etti. Evvelâ su baskınına uğrıyan belgeleri gezdim. Çukurovalılar hakikaten büyük bir felâkete uğramışlardır. Her yer su baskınına uğramıştı. Uçakla da bütün bölgeyi gezdim ve gördüm. Bütün bölge bir göl manzarası arzediyordu. Çukurova’ya ilk gittiğim zaman Çukurovalılar hakikaten perişan bir haldeydiler. Fakat dönüşte gene aynı bölgeyi dolaştım. Çukurovalılar felâketi unutmuşlar ve yeniden işlerine, güçlerine sarılmışlardı. Ayrıca bölgeyi gene uçakla dolaştım, sular çekilmişti ve normal hayat dönüyordu. Bunu memnuniyetle gördüm. Çukurovalılar eski neşelerini bulmuşlardır. Şimdi sedler yapılmaktadır. Şunu bilhassa belirtmek isterim ki, hükümet elinden geleni yapmıştır ve yapmaktadır. Köylü ve çiftçinin istedikleri tespit edilmiş ve derhal faaliyete geçilmiştir.”

Cumhurbaşkanımız, petrol meselesine geçerek şöyle devam ettiler:

“ Güney ve Güney Doğu bölgeleri şu anda bayram havası içindedirler. Herkes petrolden bahsediyor.. Raman dağına gittim. Petrolün çıktığı yerde üstümüz başımız çamur içinde kaldı.. Fakat bu güzel bir çamurdu.. Memleketin kalkınmasında büyük rol oynıyacak bir çamur... Yurdumuzun kalkınmasını sağlıyacak bir çamur... Evet bir toprak içinden çamur fışkırıyor ve bu petroldür. Dedim ya, halk sevinç içinde.. Sanki bir nehir var ve bu nehirden altın akıyor...”

Cumhur Başkanımız, daha sonra şu müjdeyi verdiler:

“Mühim olan nokta şudur: Türk, Amerikan bütün mütehassıslarla görüştüm ve kısaca sordum: Petrol var mıdır ve bu o mudur? Cevap verdiler: Petrol vardır ve bu O’dur. Bir Romanyalı mütehassısa da aynı suali sordum. Kendi şivesiyle şöyle dedi: Güzel petrol bulundu, size büyük piyango çıkmıştır.

“Arkadaşlar, yetkili mütehassısların söylediklerine göre, bu petrol memleketimizin ihtiyacını karşılıyacaktır. Fakat, ben bir noktaya işaret ettim. Bu petrol elimizde olunca ihtiyacımız da 5 misline çıkacaktır. Bana dediler ki, bu petrol, memleket ihtiyacı 5 misline de çıksa gene karşılar... Gezdiğim bölgeler bu petrol sevinci içindedir.. Hepinize müjdelerim, yurdumuzda petrol bulunmuştur.”

İsmet İnönü, bundan sonra Tunceli ve Bingöl’ü de ziyaret etmiş bulunduklarını söylemişler ve şunu belirtmişlerdir:

“Her gezdiğim köy ve kasaba halkı benden, yol, su ve okul istediler. Bütün bu dertleri karşılamak için tedbirler alacağız.”

İnönü, bundan sonra bu illere gitmek için çekmiş oldukları güçlüklerden bahsetmişler ve gezdikleri bölgelerde siyasi faaliyetlere temas ederek şöyle demişlerdir:

“Umumî durum çok iyidir. Parti ve partiler arasındaki çalışmalar çok normaldir. Siyasi partiler arasında hiç bir düşmanlık yoktur. Partiler mensupları memleket işleri üzerinde samimiyetle ve titizlikle çalışmaktadırlar. Şunu bilhassa belirtmek isterim ki, iç vaziyetimiz çok iyidir. Yurtta huzur vardır.”

 

 

 

 


Yeni Bir Hizmet Unsuru*[122]

 

Basın âlemimize girdiğinden haberdar olduğum “Hürriyet” gazetesine, arzusu üzerine, iyi dileklerimi yazıyorum. Bu vesile ile 1948 ilkbaharı başında memlekette yaptığım oldukça geniş seyahatten memnun döndüğümü söylemek isterim. Çukurova felâketinde vatandaşlarımı, ıztırabın şiddetli olduğu günlerde görmüş ve çok müteessir olmuştum. Onları on gün sonra milletçe ve hükümetçe kendilerine gösterilen ilgiden ümitleri artmış ve çalışıp kalkınma arzuları tazelenmiş olarak bulmak beni çok teselli etti.

Seyahatimin, iyi bir tesadüfle, kıymetli hatırasını Raman dağındaki petrol kuyusu teşkil ediyor. Bir bütün gün Raman’ın yeni cevherini seyrettik; memleket için geniş ve hayırlı ihtimaller üzerinde uzmanların tetkik ve tahminlerini zevkle dinledik. Gaziantep, Maraş, Malatya, Elazığ, Tunceli, Bingöl, Diyarbakır, Mardin, Siirt illerimizin halkları, Urfa ve Bitlis illerimiz ve pek çok ilçelerimizin heyetleri ile memleket meseleleri[ni] görüştüm. Vatandaşlarım eksikleri bilen ve bunların biran evvel tamamlanmasını istiyen bir arzu ile bütün düşüncelerini bana anlattılar. Dolaştığım yerlerde halkımızı meşgul eden mevzuları tekrar öğrenmiş olmak istifadeli olmuştur.

Siyasî partilerin karşılıklı münasebetlerinde tahakkuk eden terakkiyi derhal farkettim. Evvelki seyahatımda başladığını gördüğüm iyilik büyük bir gelişme ve tekâmül kazanmıştır. Herkes fikirlerini ve programlarını biliyor. Partiler emniyet ve huzur içinde siyasi davalarını azimle takibederken, partiler üstünde olan vatan meselelerini göz önünden ayırmıyor, hele birbirine hiç düşman olmuyorlar. Açık bir surette göze çarpıyor ki, medeni bir insan cemiyetinde hür vatandaşlar münasebetlerini sağlam esaslar üzerine kurmuşlar. Dolaştığım geniş bölgelerde partilerin çalışmaları için koyduğum bu teşhisin büyük kıymeti vardır. Dünyanın nereye varacağı, belli olmayan buhranı içinde Türkiye’nin demokratik gelişmesinin zehirsiz ve sâlim bir hava içinde ilerlemesi memleket için hayati bir ehemmiyettedir. Siyasî partilere mensup olan vatandaşlarım her yerde beni, iç ve dış büyük vatan meselelerinde beraber mücadele edeceklerine yürekten temin ettiler.

Türkiye medeni âlemin anladığı manada hürriyet ve demokrasi hayatı içinde yeni bir ilerleme ve gelişme yolundadır. Herşeyden kıymetli olan kendine güven ve vatanın geleceğine güven duyguları diri ve tazedir. Bu duyguları korumak yolunda tesirli bir hizmet unsuru olarak “Hürriyet” gazetesine engin başarılar dilerim.


 

 

 

 

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş[123]

 

Türk gençleri,

Bayramınız kutlu olsun, bu sevinçli gününüzde Atatürk’ün kutsal adını engin sevgilerle anıyoruz. Bana, hudutlardan kıymetli armağanlar getirdiniz. Bunun için, bu kıymetli armağanlar için size yürekten ve candan teşekkür ederim.

Türk gençleri,

Türk Bayrağı ve sınır toprağı gibi olasınız.

 

 

 

 


19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Dolayısıyla DP Denizli Kızılcabölük Örgütü Adına Abdurrahman Yurt’un Mesajına Verilen Yanıt[124]

 

Domlabahçe, 21 Mayıs 1948

Abdurrahman Yurt

Demokrat Parti

Kızılcabölük

 

Temiz duygularınıza teşekkür eder, 19 Mayıs Gençlik Bayramını ben de sizlere kutlarım.

İsmet İnönü

 

 

 

 


 İstanbul Üniversitesi Merkez Binasında Gençlere Sesleniş ve Deniz Ticaret Okulunda Öğretmenlerle[125]

[İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde]

“ – Arkadaşlar, derslerinizin kesilmiş olduğunu öğrendim. Siz ve hocalarınız imtihan hazırlıklarile meşgulsünüz. Bu imtihanlarda bir senelik çalışmalarınızın feyizli neticelerini alacaksınız. Bu neticeler, yalnız aileleriniz ve yakınlarınız tarafından değil, bütün memleketçe alâka ile takib edilmektedir. Hepimiz, alacağınız neticelerden büyük ümidlere kapılıyoruz.”

Cumhur Başkanı, gençler hakkında beslenen ümidlerin, ancak, vazife hislerinin sağlamlığile tahakkuk edebileceğini, yeni hayatımızdaki gelişmelerin de bu hissin kuvvetli olmasile devam ettirilebileceğini söylemiş ve şöyle devam etmiştir:

“ – Vazife hislerinizin sağlamlığını üniversite imtihanlarında ve buradaki hayatınızda isbat etmelisiniz. Alacağınız neticeler milli hayatımızda ehemmiyetli olacaktır. Bugünkü görüşmemiz, üniversite içerisinde bulunan genç vatandaşların vazife duygularına verdiğimiz büyük ehemmiyeti tebarüz ettirmeye vesile olmaktadır

“Eğer bütün hayatınıza muvaffak olmak kaygusunu hâkim kılarsanız en sağlam ve en büyük vasıtayı sağlamış olursunuz. İmtihanlarda muvaffak olmanızı bekliyorum.

[Yüksek Deniz Ticaret Okulunda]

(...)

Öğretmenlerin çoğu malzemesizlikten ve talebelerin yeni âletler üzerinde çalışma imkânları bulamamalarından şikâyet etmişler, İnönü bunları dinledikten sonra:

“ – Anlıyorum, lâboratuarlarınız eksiktir, bunu alâkadarlara söyliyeceğim” demiştir.

İnönü, bundan sonra okulun İngilizce öğretmenini çağırarak lisan öğretiminin kâfi gelip gelmediğini sormuş, neticede demiştir ki:

“ – Bu gençler dünyayı dolaşacaklar. İngilizce bilmekten başka çaresi yok!”

(...) Okulda bir saatten fazla kalan İnönü, mekteb hatıra defterine “İyi hatıralarla ayrıldığını” yazmıştır.

(...)

 

 

 

 


Sel Felaketi Dolayısıyla Halkevi’nden Amasyalılara Sesleniş[126]

 

Amasyalılar, Ankaradan buraya gelişimin biricik hedefi, sizinle yakından temas etmek ve geçirmiş olduğunuz büyük kazadan bütün memleketin duyduğu teessürü size bildirmektir. Geçirdiğiniz kaza, bütün memlekette derin bir acı uyandırmıştır. Teessürünüze iştirak ediyorum. Hükûmet ve millet, size faydalı olabilmek için bütün imkânlarını kullanacaktır. Size geçmiş olsun derim. Burada bana söylediklerinizi ve gördüklerimi Merkeze olduğu gibi nakledeceğim. Bugünkü şartlar içinde size söyliyeceğim başka bir şey yoktur. Felâketin bundan sonra önlenmesi için lâzımgelen tedbirler alınacaktır.”

 

 

 

 


Olimpiyat Kafilesi Başkanı ve Beden Terbiyesi Genel Müdürü Vildan Savaşır’ın Mesajına Verilen Yanıt*[127]

 

Vildan Savaşır

Tebrikimden sonra aldığım müjdenizle sevincim tazelendi. Sizin ve sporcularımızın sevgilerle gözlerinizden öperim.

İsmet İnönü

 

 

 

 


Harp Akademilerinin 102. Yıldönümü ve Mezuniyet Töreni Dolayısıyla Akademi Komutanı Korgeneral Fevzi Mengüç’ün Mesajına Verilen Yanıt[128]

 

Harp Akademisi Komutanı

Korgeneral Fevzi Mengüç

Yıldız

Harb Akademisinin 102 nci dönem mezunlarını derin muhabbet ve yürekten güvenle tebrik ederim.

Yeni kurmay arkadaşlarımızın kendilerini şanlı ordumuzda bekliyen yüksek vazifeleri bilgi, çalışkanlık, ahlâk ve seciye kuvvetleriyle ve şerefle başaracaklarına eminim.

Toplantıda bulunan general, amiral, öğretmen arkadaşlarıma ayrıca selâmlarımı ve samimî dileklerimi söylemekle bahtiyarım.

Cumhurbaşkanı

İsmet İnönü

 

 

 

 


30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak’a Gönderilen Mesaj[129]

 

Orgeneral Salih Omurtak

Genelkurmay Başkanı

Zafer bayramını size ve yüce komutanız altında bulunan kara, deniz ve hava ordularımıza candan kutlarım.

Milletimizin kıymetli varlığı olan ordularımızın fedâkarlıkta taşıdıkları yüksek değer ve meziyetlere bütün milletçe yürekten güven ve sevgi besliyoruz.

Cumhur Başkanı

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 


Topkapı Müzesinde Ressam İbrahim Çallı ile Yapılan Kısa Sohbet[130]

 

(...)

Sen emekliye ayrılacak kadar yaşlı mısın?

Efendim, ben yaşlı değilim amma kafakâğıdıma altmış beş yazılmış.

Niçin böyle eğilmiş duruyorsun?

Efendim; sırtımızda felek yükü var!

(...)       

 

 

 


Basın Hayatına 50 Yıl Önce Katılan Yazarlar İçin Düzenlenen Toplantı Dolayısıyla Hakkı Tarık Us’a Gönderilen Mesaj[131]

 

Bay Hakkı Tarık Us

İstanbul

Yarım asırdanberi memleketi bilgisinden faydalandıran seçkin yazarlarımızı sevgilerle kutlarım. Memleket hizmetinde kendilerine daha birçok çalışma yılları ve yürekten başarılar dilerim.

İsmet İnönü

 

 

 

 


The Mirror Gazetesinin Çeşitli Ülke Liderlerine Yönelttiği “Yeni Bir Dünya Harbi Tehlikesi”* ile İlgili Soruya Verilen Cevap[132]

 

Her iki taraf** karşılıklı olarak bu arzuyu gösterirlerse, barış muhafaza edilebilir. Birleşmiş Milletlerin açık, kesin bir durum takınması halinde, barışı korumak çareleri bulunabilir.


 

 

 

 

Mudanya Mütarekesi Binasındaki Sözleri ile Bursa Halkevi’nden Yapılan Bayram Konuşması[133]

 

(Musa Ataş’ın haberinden)

[Mudanya’da]

(...) Cumhur Başkanımız, Türk Milletinin mukadderatını tâyin eden masanın başına gelmiş ve bir heykel gibi dimdik durarak etrafındakilere yalnız şu sözleri söylemiştir:

“Bu koltuk fazladır. O gün yoktu. O zaman General Harington’u sağıma almıştım. Aramızda koltuk farkı yoktu. Hepimiz sandalyelerde oturmuştuk. Onun için bu koltuğu buradan kaldırın. Çünkü koltuk riyaset ifadesini taşır.”

[Bursada]

Sevgili Bursalılar, sizin bayramınızı tebrik etmek için geldim. Bayramınız kutlu olsun. Aranızda iki gün hep beraber olacağız. Bu memleketin dünyalara şöhret veren güzelliklerinden, sanatından tabiatinden sizinle birlikte istifade edeceğim. Bursa’yı her zaman gördüğümden daha güzel, daha şirin ve daha cazibeli buldum. Sizi de her zaman gördüğümden daha azimli, daha kudretli gördüm. Tebrik ederim. Emin olabilirsiniz ki, sizin gibi kahraman, azimli, imanlı vatandaşların omuzlarında duran vatan iyi ve selâmetli günler görecektir. Memleketin refahı, umranı daha çok artacaktır. Birbirimize, memleketimize ve istikbalimize karşı bu itimadımızı muhafaza edelim. Sizinle temasta bulunmak bana kuvvet veriyor. Cesaretimizi arttırıyor. İç ve dış bütün meseleler ne kadar ağır olursa olsun sizin elinizde daha kuvvetle düzeleceğine kesin surette itimat ediyorum. Muharebede, sulhta sizlerin beraberliğinize güvenim vardır. Hepinizi tebrik ederim.”

(...) İnönü devamla demiştir ki: Bugün deniz güzel, hava güzel, her şey güzeldi. Tıpkı sizin şehrinizin tabiatı gibi. Sizi de böyle neşeli gördükçe büsbütün zevk duydum. (...) İzin verin de gene görüşelim.”

 

 

 

 


Ankara Balâ’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[134]

 

Günaydın hemşerilerim, bugün Cumhuriyetin 25 inci yılını size tebrik etmek için geldim. Üç dört gün sonra bütün memlekette resmi törenler başlayacaktır. Bu bayrama kendi seçim dairemde hemşerilerimle konuşarak başlamak istedim.

Sizinle konuşurken bütün memlekete sesimi işittiriyorum. Bayramı bütün yüreğimle memlekete kutlamak istiyorum.

Bir mahsul senesi bitmiş, yeni bir mevsime başlamış bulunuyoruz. Aldığım malûmata göre yeni mevsime ümitle başlamışsınız. Gelecek sene için de mahsulünüzün bereketli olmasını dilerim.

Cumhuriyetin 25 inci yılını bitirdiğimiz bugünlerde size, birkaç tavsiyede bulunacağım. Vatandaşlar, siyasi kanaatleri ne olursa olsun, birbirleriyle düşmanlık etmeksizin geçinmelidirler. Memleketimiz için ben büyük selamet yolunu bunda görüyorum. Saadet için de esaslı vasıta budur. Vatandaşların birbirleriyle iyi geçinmesi, arada düşmanlık olmaması benim için başlıca gayedir. Türlü siyasî faaliyetler esnasında birbirimize itimadımızı, birbirimizle iyi  geçinmemizi bozacak gösterişlere kat’iyen iltifat etmeyiniz. Her siyasî faaliyet vatandaşlar arasında kardeşlik münasebetlerini bozmadan devam edebilir.

Sizi çok iyi gördüm. Her sefer Ankarada siz beni ziyaret edersiniz. Bu defa ben sizi ziyaret etmiş oluyorum. Cumhuriyetimizin 25 inci yıldönümü büyük bir hâdisedir, büyük, bir muvaffakıyettir. 25 sene sulh içinde çalışmalarımızı arttırarak, imar ederek bugüne vasıl olduk. Bu, iftihar edeceğimiz bir muvaffakıyettir. Aramızdaki siyasi münakaşalar ne olursa olsun, milletçe 25 sene içinde kazanılan muvaffakıyetlerin zevkini ve ferahını tatmamız lâzımdır. Benim gibi sizlerin de, muhakemeleri yerinde olan siz vatandaşlarımın da siyasi çekişmeler yüzünden kat’iyen birbirinize kırılmamanızı isterim.

 

 

 


Ankara Koçhisar’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[135]

Koçhisarlılar,

Burada beni muhabbetle karşıladınız. Hepinizi sevgilerle selâmlarım. Bir iki gün içinde Cumhuriyet Bayramı resmî törenlerle başlıyor. Ondan evvel sizin yanınıza gelip sizi ve sizinle beraber bütün memleketi tebrik etmek istedim.

Bu sene Cumhuriyetin 25 inci yıldönümünü idrak ediyoruz. Bu, büyük bir hâdisedir, büyük bir muvaffakiyettir.

Birinci Cihan Harbi bütün memleketler için 4 sene, fakat bizim için 8 sene sürdü. Ondan sonra ikinci bir cihan harbi geçirdik. Her ikisinden sonra memleketimiz bütün dünyada şerefli, itibarlı, kuvvetli bir memleket olarak el üstündedir.

Aziz vatandaşlarım, bu eser Türk Milletinin kendi nefsine güveninin ve 25 senelik devamlı bir çalışmanın mahsulüdür. Bu yüzden de bu bayram günlerinde küçük münakaşalarınızı unutarak, birbirinizi tebrik etmeniz, bayramınızı iftihar ve zevkle geçirmeniz için bütün sebepler mevcuttur.

Sizi bir arada, bu kadar heyecanlı ve beni dinlemeğe bu kadar lütufkâr görmekten istifade ederek kulağınızda daima kalmasını istediğim bir iki söz söyliyeceğim.

Memleketin kuvveti, itibarı, istikbali, herşeyden evvel, içerde, memleket için düşmanlık ve nifak olmamasına bağlıdır. Hiç bir suretle vatandaşlar arasında düşmanlık ve nifak çıkmasına müsaade etmeyiniz.

Demokratik rejimde siyasi faaliyetler ve siyasi partilerin birbirine karşı fikirler beyan etmeleri memlekette nifak doğurmaz. Hem münakaşa edebiliriz, hem de dost kalabiliriz.

Bu bayram gününde yaşlı bir arkadaşınız, bir vatandaşınızın nasihatı olarak bu sözlerimi hatırınızda tutmanızı isterim.

Memleketin bütün dünyada hüküm süren türlü sıkıntılar buhranlar, büyük siyasi tehlikeler içinde başlıca kuvveti imanlı, birbirine hiç bir surette düşman olmayacak surette vatan davasına bağlı, sağlam vatandaşlardadır. Bunu hatırınızdan çıkarmayınız.

Bayram gününde hepinizi tebrik ederim ve gelecek günlere daha ziyade güvenle bakmanızı isterim. Şereflikoçhisar, bütün vatandaşlarının üzerinde olan şerefi isminde de taşıyan bir yerdir.

 

 

 


Ankara Keskin’de Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[136]

 

Keskinliler, aziz hemşerilerim,

Sizi bugün bu kadar sevinçli ve lütufkâr gördüğüm için bahtiyar oldum. Size çok teşekkür ederim.

Keskin Milli Mücadelede ve Cumhuriyetin bütün çalışmalarında azim ve imaniyle şöhret kazanmış bir köşemizdir. Şimdi Cumhuriyetin 25 inci yılını idrak ediyoruz. İki üç gün sonra resmi törenler başlıyacaktır. Ondan evvel Keskin’de sizi bulup Cumhuriyet Bayramını tebrik etmek istedim. İdrak ettiğimiz bayram milli tarihimizde büyük bir hâdisedir. 25 sene askeri ve siyasi büyük zaferlerle, memlekette kültür ve umran sahasında büyük başarılarla, şan ve şerefle dolmuştur. Bütün bu muvaffakiyetler Türk Milletinin öz eseridir.

Keskinliler, Türk Milletinin bu büyük eseriyle göğsünüz kabararak iftihar etmekte haklısınız.

Bu günler, bütün münakaşaları unutarak ve dertlerin üstüne çıkarak büyük Millî Zaferin, Cumhuriyetin 25 inci yılı bayramının zevkini tamamiyle tatmalısınız.

Önümüzdeki zamanlar çok dikkatle takip edilmesi lazımgelen ihtimallerle doludur. Bütün bu ihtimallere karşı memleket, azmiyle, imaniyle ve büyük vatan dâvalarında el birliğiyle çalışmak suretiyle karşı koyabilir.

Demokratik hayatımızın, siyasi partilerimizin ve bütün devlet işlerimizin daha iyi yürütülmesi için memlekette birçok hayırlı işlerin daha güzel, daha iyi ve daha çabuk yapılması için türlü fikirler ortaya sürülebilir, münakaşalar yapılabilir; türlü davalar güdülebilir. Bunların hepsini aramıza düşmanlık girmeden yapmalıyız. Böyle yaparsak kuvvetimiz, itibarımız dışarıya karşı emniyet ve selâmetimiz sağlam bir temel üzerinde kalır.

Keskinliler, büyük bayramın kutlama konuşmasında vatandaşlarımın birbiriyle dost kalmalarını, hiç bir münakaşa yüzünden birbiriyle düşman olmamalarını her türlü terakkinin, her türlü selâmetin temeli sayıyorum. Bu, kulağınızda kalsın.

Keskinliler, memlekete en büyük tehlike, bünyemize en ziyade sarsıntı verecek zayıflık nifaktan gelir. Siyasi münakaşalar nifak doğurmamalıdır. Eğer aklı başında olanlarımız ve tecrübelilerimiz her türlü münakaşayı dostça yapmak için öğütlerine ara vermezlerse hiç bir sebep ve suretle vatandaşlar arasında düşmanlık olmaması temin edilmiş olur. Birbirimizin kadrini bilmeli ve iyi muamele etmeliyiz.

Keskinliler, sözümü bitirirken şunları da söylemeliyim: Türk Milletinin 25 senedenberi kültür ve irfan sahalarında, askeri ve siyasi sahalarda başardığı şerefli muvaffakiyetler ve milletin bugünkü azim, iman ve basireti bütün dünyada Türkiye’ye itibarlı bir mevki vermiştir.

Türkiye, dostluğu kıymetli, kuvvetli bir memleket olarak muamele görmektedir. Bunun kadrini bilmeli ve bunu muhafaza etmeliyiz. Bunun muhafazasının çaresi, vatandaşlar arasında hiç bir münakaşanın düşmanlık yaratmaması yoludur.

Daima esen kalın, daima ileri gidin.

Keskinlileri keskin zekâlarının mükâfatı olarak vatandaşlarım arasında daima itibar gören, takdir edilen vatandaşlar olarak biliyorum.

 

 

 

 


Ankara Kırıkkale’de Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[137]

Sevgili Kırıkkaleliler.. Akşam geç vakit bu kadar lütufkâr bir kabulle beni karşıladığınız için size yürekten teşekkür ederim. Seçim dairemin ilçelerine uğramak üzere geçirdiğim bu ilk günü Kırıkkale’de tamamlıyorum. Gelişimin sebebi, Cumhuriyetin 25 inci yılını Kırıkkalelilere yüz yüze tebrik etmek ve sizi kutlarken bütün memlekete tebrik duygularını eriştirmektir.

Kırıkkale doğrudan doğruya Cumhuriyetin eseridir. İhtiyaçlarını gönlümüzün istediği kadar tamamlıyamamış olmakla beraber gene de güzel bir şehrimiz olmuştur.

Kırıkkaleliler.. 25 inci Cumhuriyet yılını kutlarken yüreklerinizde ferah, şevk ve iftihar duymakta haklısınız. Arkamızdaki yirmibeş yıl büyük badireler içinde Türk Milletininin büyük muvaffakıyet eserleriyle dolu geçmiştir. Askeri ve siyasi zaferler, büyük ıslahat hareketleri, umran ve kültür hamleleri bu yirmibeş yılın içinde idrak olunmuştur.

Unutmayınız ki, Birinci Cihan Harbini bütün milletler dört sene yaptı. Türk Milleti sekiz sene yaptı. Hatırlıyorsunuz değil mi Kırıkkaleliler”

Meydanı dolduran halk bu suale hep birden “evet, hatırlıyoruz” cevabını vermişlerdir. İnönü şöyle devam etmiştir:

İkinci Cihan Harbi daha bir sulha varmadı. Sarsıntılarını dokuz seneden beri çekiyoruz.

Bütün bu hâdiselerden sonra Türkiye bütün dünyada itibarlı, haysiyetli ve kuvvetli bir devlet mevkiindedir. Bu mevki Türk Milletinin eseridir. İftihar etmekte hepimizin hakkımız vardır.

Emin olabilirsiniz ki, Türk Milletinin azim ve imanı, istikbaline olan itimadı ve kendi büyük meselelerini vatandaşlarının elbirliğiyle ifa edebilmek ve yürütebilmek istidadı bütün dünyada Türk Milletine iftihar temin etmektedir.

Kırıkkaleliler... Geçireceğimiz bu bayram günlerinde bütün münakaşaların üstüne çıkarak birbirimize olan dostluğumuzu, iyi niyetimizi, birbirimize itimat etmek ve beraber çalışmak gayretimizi yenilemeliyiz. Bütün kuvvetlerin temeli, bütün itibarın esası memleket içinde nifak çıkmıyacağına bütün dünyanın inanması bize hesapsız kuvvet vermektedir.

Siyasi faaliyetlerimiz, siyasi partilerin çalışmaları memleket dertlerini daha iyi ve daha çabuk halletmek için fikirler arasındaki münakaşalar ve yarışmalar vatandaşlar arasında düşmanlık yapmadan yürütülebilir. Böyle yapacağız ve aramızdaki münakaşa ne kadar şiddetli olursa olsun vatandaşların birbirine düşman olmıyacağını bütün dünyaya ispat edeceğiz.

Fikirlerimizi hür vatandaşlar gibi müdafaa edeceğiz. Ve birbirimize düşman olmıyacağız. Birbirimize dost kalacağız, büyük vatan dâvalarını elbirliğiyle halletmek kudretini göstereceğiz.

Kırıkkaleliler... Size çok teşekkür ederim. Sizin bana muhabbetiniz bu bayramın bende en güzel armağanı kalacaktır. Size veda ediyorum. Hepinize esenlikler ve muvaffakıyetler dilerim.

İçinizde gelecek yirmibeşinci yılı kutlıyacak genç vatandaşlarımın da bu geceyi hatırlamalarını ve bizi anmalarını istiyeceğim. Söz veriyor musunuz?

Kırıkkaleliler, bu suale hep bir ağızdan “gelecek yirmibeşinci yılı da hep beraber kutlamamızı Tanrıdan diliyoruz” sesleriyle mukabele etmişlerdir.

 

 

 

 


Birleşmiş Milletler Günü Dolayısıyla Verilen Demeç[138]

 

“Birleşmiş Milletler Günü” olan bu 24 ekimde bütün yurttaşlarımı, hakiki ve devamlı bir barışa susamış milletlerin benimseyip destekledikleri bu teşkilât ile beraber olmağa davet ederim.

Milletler camiasında kendisine düşen vazifeyi müdrik bulunan Türk Milleti dünya selâmetinin bağlı bulunduğu bu büyük eserin tekâmülü için hiç şüphe yoktur ki elinden gelen her türlü yardımı yapacaktır.

 

 

 

 


Ankara Kalecik’de Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[139]

 

Kalecikliler, hemşerilerim:

Bir iki gün sonra Cumhuriyetin 25 inci yıldönümünün resmî kutlaması başlıyor. Bu resmî günlerden evvel gelip yirmi beşinci yıldönümünü size kutlamak istedim. Benim yaşımda olanlarınız yirmi beş sene evvel Cumhuriyetin kurulacağı zamanları pek güzel hatırlarlar.

Cumhurbaşkanımız bundan sonra Birinci ve İkinci Cihan Harpleri içinde Türkiye’nin geçirdiği bâdireleri hatırlatmış ve şöyle devam etmişlerdir:

Bütün bu devre içinde Cumhuriyet memlekette büsbütün yeni bir hayat yaratmıştır. Büyük ölçüde kültür ve umran hareketleri ve nihayet memleket dâvalarında azimli, imanlı, yepyeni bir nesil yaratmağa muvaffak olmuştur.

Bu büyük hâdise Türk Milletinin, sizin muvaffakıyetinizdir.

Kalecikliler, siz Başkentin çalışkanlıkta, yüksek vasıflarda inanlı ve sayılı kasabalarından birisiniz. Sizinle konuşurken bütün memlekete Cumhuriyetin yirmi beşinci yılını kutluyorum. Yirmi beşinci yıldönümünün kadrini bilerek, zevkini ve saadetini tadarak tebrik etmek için kendimizi haklı görüyoruz.

Cumhuriyetin yirmi beşinci yılını hür vatandaşların memleketi olarak, demokratik rejimin bütün icapları içinde geçirmekteyiz. Bu da Türk Milletinin Cumhuriyet devri içinde ulaştığı en büyük terakkilerden biridir.

Demokratik rejimde siyasi münakaşalar, fikir tartışmalarında bazan geçen şiddetli kelimeler sizi asla müteessir etmesin. Hür vatandaşların memleket içinde muhtelif fikir sahibi olmaları, muhtelif siyasi kanaatlere sahip bulunmaları tabiidir. Bu münakaşalar, bizi birçok hâdiselerde aydınlatacaktır. Fakat hiç bir zaman aramıza düşmanlık sokmıyacaktır. Sokmamalıdır.

Eğer hür vatandaşların memleketi olan Türkiye’de siyasi fikirlerimizdeki ayrılıkların münakaşasını aramızda düşmanlık olmaksızın yapabilirsek bu rejimin feyiz ve nimetlerini memlekete hissettirebiliriz.

Size Cumhuriyetin yirmi beşinci yılında uzun tecrübelerin mahsulü olan iki tavsiyede bulunmak isterim:

Birisi, münakaşalarımız ne kadar sert olursa olsun siyasi partiler ve muhtelif kanaatte olan vatandaşlar arasında hiç bir vesile ile düşmanlık olmasına müsaade etmemelisiniz.

Mühim olan ikinci nokta da şudur: Bütün siyasi faaliyetleriniz kanun içinde olacaktır. Bütün hareketlerin, hususiyle siyasi parti faaliyetlerinin kanun dışına çıkmaması emniyet altında bulunduğu müddetçe memlekete yalnız hayır gelir. Hiç bir suretle zarar gelmez.

Sizinle konuşurken bütün memlekete, siyasi hayatımızın inkişafı[nın] kanun içinde çalışmağa bağlı olduğunu en gür sesimle söylemek istiyorum.

Aziz hemşerilerim,

Türkiye bugün bütün dünyada kıymeti, dostluğu takdir edilen itibar sahibi bir memlekettir. Bugün çetin münakaşalar ve vatandaşlar arasında türlü dâvalar olan bir memlekette onun kuvvetinden ve kıymetinden hiç bir şey eksilmemesini ancak bir nokta ile izah edebilirsiniz. O da bütün siyasi faaliyetlerin kanun içinde cereyan etmesidir. Bu cihet emniyette bulundukça bütün hâdiselere soğukkanlılıkla ve zevkle bakmak mümkündür.

Memleket içindeki faaliyetleri kanun içinde tutmak için devletin türlü müeyyideleri vardır ve bütün bu müeyyidelerin her biri ayrı ayrı kuvvetlidir. Bunların hepsi Büyük Millet Meclisinden başlar, Devlet kanunlarının gösterdiği vasıtalar hep ayrı ayrı işler. Hâdiselerin kanun içinde kalacağına, faaliyetlerin kanun içinde yürütüleceğine emin olabilirsiniz.

Kanunları yürüten bütün unsurlar içinde bir de Cumhurbaşkanı vardır. Cumhurbaşkanı kanunu müdafaa etmekle başlı başına mükelleftir. Emin olabilirsiniz ki ben kanunları müdafaa edeceğim. Bundan müsterih olabilirsiniz.

Cumhurbaşkanımızın bu sözleri, güvenin bir ifadesi olan çok samimi tezahürlere yol açtı. İnönü, Kırıkkale’de olduğu gibi Kalecik’te de kendisini dinliyenler arasında, gelecek yirmi beşinci Cumhuriyet bayramını idrak edecek gençlerden bugünleri ve kendisini hatırlamalarını istiyerek sözlerini bitirdi.

 

 

 

 


Ankara Çubuk’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[140]

Çubuklular, aziz hemşehrilerim,

Cumhuriyetin yirmi beşinci yılını size kutlamak için geldim. Cumhuriyet, bütün memleketin eseri, bütün memlekette büyük bir kurtuluş hareketinin semeresidir. Bugünü idrak etmek hepimiz için büyük bir iftihar vesilesidir.

Çubuklular, unutmayınız ki Cumhuriyet Bayramı bütün memleketle beraber ve ayrıca Ankara’nın da hususi bir bayramıdır. Cumhuriyet Bayramının yirmi beşinci yıldönümü demek bütün Türk iradesinin Ankara’da toplanıp memleket kurtuluşunu idare etmesinin yirmi beşinci yıldönümü demektir.

Yirmi beş yıl evvelki mücadelelerde Ankara, bütün memleketin vazifesini şevkle, hevesle yapan vatanın sayısız köşeleri ve sayısız  vatan evlâtları içinde kendi yerini şerefle doldurmuş olan vatan parçasının adıdır.

Yirmi beş yıl içinde iki Cihan Harbinin sarsıntısını çekmiş olan memleket, bütün dünyada itibarlı, kuvvetli, kıymetli bir devlet vücude getirmek gibi mühim bir eser yaratmıştır.

Bu eserle hepimiz, bütün milletçe iftihar etmekte haklıyız.

Resmi törenlerden evvel, aynı zamanda benim seçim dairem olan Ankara kazalarında bu tebrik toplantılarından istifade ederek vatandaşlarıma yirmi beş senelik Cumhuriyetin muvaffakıyetli tecrübeleri olarak bir iki söz söylemek isterim:

Birincisi çok partili demokratik bir rejimde vatandaşlar arasında fikir ayrılığı ne olursa olsun münakaşalar ne kadar şiddetli ve hararetli olursa olsun vatandaşlar arasında dostluğun bozulmamasına hele düşmanlığın olmamasına hepimizin elbirliği ile çalışmamız lâzımdır.

Çubuklular, buna çok ehemmiyet veririm. Sizin huzurunuzda konuşurken bütün memleketin beni işittiğini düşünerek söylüyorum. Siyasi hayatta fikir farklarının vatandaşlar arasında dostluğun unutulmaz yaralar açmamasına dikkat etmelidir. Aramızda medeni bir cemiyetin insanları gibi fikir münakaşalarından dostluk bozulmamalı ve düşmanlık olmamalı.

İkinci nokta siyasi hayat gelişmesinin memlekette kanun içinde devam etmesidir. Bütün siyasi partilerin ve siyasetle uğraşan vatandaşların faaliyetleri kanun içinde kalacaktır. Kanun içinde kalan bir memleket faaliyetinde münakaşalar ne kadar sert olunsa olsun mahzuru telâfi edilemiyecek zararlar çıkmaz. Mahzurlar, tartışmalar, gelişmeler hep kanun içinde mutlaka bir akma yolunu bulur ve sükûna kavuşur.

Kanun dışına çıkılmak istidadı hâsıl olunca memleket başına ne ıstıraplar, ne felâketler gelebileceğini tahmine imkân yoktur. Bunu sükûnetle, ibretle herbirimiz ayrı ayrı düşünmeliyiz.

Büyük Türk Milleti demokratik siyasi hayatın gelişmesinde kanun içinde kalmak kararını kati olarak vermiştir. Bu hal bize büyük itibar verdi. Emin olabilirsiniz ki, bu kadar sıkıntılar içinde bütün dünyada kuvvetine, kıymetine güvenilen bir devlet sayılmamız inkişafların kanun içinde devam ettiğine, edeceğine itimattandır.

Çubuklular, size söylerken bütün memleketteki vatandaşlarımın da işittiğinden eminim.

Bütün faaliyetleriniz ve hareketleriniz kanun içinde olacak ve öyle kalacaktır. Kanunlarımızın muhafazasını müdafaa edeceğiz.  Her birimiz derece derece kanunları muhafaza ile mükellefiz. Sizinle konuşan vatandaşınız, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, ayrıca Büyük Millet Meclisi huzurunda kanunları müdafaa edeceğine yemin etmiştir. (Çok şiddetli alkışlar.)

Arkadaşlarım, siyaset ufukları türlü ihtimallerle doludur. Benim gibi siz de cihan hâdiselerini yakından takibediyorsunuz. Bütün ihtimallere karşı Türk Milleti azimli, iradeli, doğru yolda olduğuna emin bir millet gibi hem içerde kendi vazifesini yapacak, hem de milletler ailesi içinde medeni bir millet gibi omuzuna düşen büyük vazifeleri şerefle ifa edecektir.

Cumhurbaşkanımız Çubuklulara [okunamadı] 25 yıllık Cumhuriyet Bayramını da idrak etmelerini temenni etmiş ve o mesut günü görecek olanlardan, kendisini çok müsamaha ile biraz da muhabbetle hatırlamalarını istiyerek sözlerini bitirmiştir.

 

 

 

 


Ankara Kızılcahamam’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[141]

Kızılcahamamlılar, aziz hemşerilerim,

Bir iki gün sonra başlıyacak olan resmî törenden evvel biz burada, Ankara hemşerileri, 25 inci Cumhuriyet yılını kutluyoruz. Büyük bayram, millî bayram. Cumhuriyetin 25 inci yılı, Türk Milletinin bu büyük muvaffakıyeti hepimize kutlu olsun. (sağol).

Ümitsiz günlerin ve çok çetin mücadelelerin mahsulü olarak meydana gelen Cumhuriyet yüksek başarılarla şan ve şerefle dolu 25 yıl sonra bugün, bütün dünyanın gözünde itibarlı, kıymetli büyük bir devlet olarak hürmet mevkiindedir. Bu, Cumhuriyet neslinin ve 25 senedir bu memleketin her çalışma sahasında bütün gayretlerini sarfeden vatandaşların müşterek zaferi, müşterek eseri ve hep beraber iftihar edeceğimiz büyük başarısıdır.

Bu sözleri size tekrarlamaktan maksadım, bugünlerin sevinç ve iftiharını yüreklerinizde hakkiyle hissetmeniz ve günün küçük münakaşaları ve bugünkü sıkıntı ve dertleri üzerine çıkarak önümüzdeki Cumhuriyet Bayramını göğsünüzü kabartarak kutlamanız içindir.

Vatandaşlarım,

Milletler sıkıntılarını, üzüntülerini bilirler ve münakaşa ederlerse onlara çare bulabilirler. Muvaffakiyetlerini ve iyi günlerini takdir etmesini bilirlerse onlara dayanarak yeni muvaffakıyetlerin yolunu tutabilirler.

Cumhuriyetin 25 inci yılını küçük görmeye, unutarak geçirmeye bu itibarla hiç birimizin hakkı yoktur.

Bütün dünyaya karşı eserin kıymetini hakkiyle göstermeye mecburuz. Onun için iki gündenberi hemşerilerim arasında konuşurken Cumhuriyetin bu büyük günü[nü] Türk Milletinin müşterek eseri olarak kutlamaya hepinizi teşvik ediyorum.

Bu toplanmadan ve bu uğurlu yıldönümünden istifade ederek size iki esaslı söz söylemek istiyorum.

Birisi, siyasi hayatımızın inkişaf etmesinde vatandaşların birbirini iyi gözle görmeleri, asla kötü niyetle itham etmemeleri ve birbirlerine karşı düşmanlıktan kati olarak uzak kalmalarıdır. Burada, karşımda, memleketin muhtelif siyasi partilerine, muhtelif siyasi kanaatlere mensup olan vatandaşları görmekteyim. Hepsinin hamiyetli, lütufkâr ve çok cömert nazarları altındayım. İsterim ki her biri iyi birer vatandaş olarak birbirine iyi gözle bakmanın kendilerine ve bütün memlekete verdiği kuvveti hakkiyle ölçsünler, takdir etsinler.

Hür vatandaşların diyârı olan bir memlekette vatandaşların muhtelif fikirlerde olmaları tabiidir. Memleket meseleleri için muhtelif hal çareleri düşünülecektir. Münakaşa yaparken vakit vakit çok sert konuşmalar olabilir. Fakat bunlar birbirlerine karşı mükellef oldukları medenî vatandaşlık vazifelerini asla ihmale uğratmamalıdır.

Size ikinci sözüm, demokratik rejimde siyasi hayatın inkişafı, hür vatandaşlar memleketinde nizamın, emniyetin ve bütün vatanın yekpare olarak itibarının ve kuvvetinin muhafazası, bütün siyasi çalışmaların kanun içinde geçmesine bağlı olduğudur. Bu şartla siyasi hayat gelişebilir, memlekete kuvvet verebilir.

Eğer, siyasi hayatın gelişmesi kanun dışına çıkmak temayülünü gösterirse vatandaşların ve memleketin başına gelebilecek belâların hesabı olmaz.

Karşınızda bulunan vatandaşınız, her şeyden evvel ve her şeyin üstünde olarak Cumhurbaşkanı sıfatiyle bütün vatandaşlara karşı muayyen vazifelerle mükelleftir. Bunlar içinde memleketin kanunlarını saymak, müdafaa etmek ayrıca zikrolunmuştur. Ve ben bu hususlar için Mecliste millete karşı yemin vermişimdir. Kanunların bütün vatandaşlar için eşit ola* he etmeyiniz. Kanunların hiç bir şüphe etmeyiniz. Kanunların hiç bir sebep ve bahane ile hiç bir teşekkül tarafından ihlâl edilmesi asla mümkün olmıyacağına itimat ediniz. Ancak bu suretle memleketin huzur ve emniyeti, [okunamadı] karşı sağlamlığı ve müdafaası temin edilmiş olacaktır.

 

 

 

 


Ankara Ayaş’ta Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[142]

 

Ayaşlılar;

Bu güzel toplantıda sizinle birkaç kelime konuşmak için Ankara’dan buraya geldim. Ayaş’ta Milli Mücadelenin talihi aksi istikametten feyizli ve doğru istikamete dönmüştü.

O günden beri yirmi beş yıldan fazla geçmiş bulunuyor. Cumhuriyetin 25 inci yılını Ayaşta birbirimize kutlarken Ayaşlıların sevinci bütün memlekette aksetse yeri vardır.

Ayaşlılar bugün üçüncü gün oluyor ki resmî törenlerden evvel Ankara kazalarında seçim dairemde hemşerilerimle Cumhuriyet Bayramını kutlama konuşmaları yapıyorum. Sizinle konuşurken bütün memlekete Cumhuriyetin 25 inci yılını idrak etmenin zevkini ve iftiharını bir de benim dilimden hissettirmeğe çalışıyorum.

Hâdise hem millî tarihte ve milletlerarası hayatta büyük ehemmiyeti olan bir muvaffakıyettir.

Ayaşlılar, pek çetin günleri muvaffakıyetle aşarak Cumhuriyeti bu vatanda tesis etmek ve onu yirmi beş sene çalışma içinde, barış içinde huzura getirmek bir millet için hakikaten öğünülecek, sevinilecek bir başarıdır. Cumhuriyetin 25 inci yılında bütün dünyaya karşı devletin itibarlı, kuvvetli, haysiyetli olarak kendini göstermesi, bütün dünya tarafından takdirle karşılanan, hürmetle muamele gören bir mevcudiyet haline gelmesi, geçirdiğimiz yirmi beş yılın çalışma ile, umran ve kültür hamleleriyle siyasi ve askerî başarılarla geçmiş olduğunun en inandırıcı bir delilidir.

Muvaffakıyet doğrudan doğruya büyük Türk Milletinindir. Büyük Türk Milleti çetin günleri atlatmasını, güçlükleri yenmeyi bildiği kadar büyük başarı günlerinin ehemmiyetini ve büyük muvaffakıyetlerin bugünkü ve yarınki nesillere olan feyizli tesirlerini takdir etmesini de bilir.

Bu konuşmalarım Cumhuriyetin 25 inci yıldönümü üzerinde Ankara’nın muhtelif köşelerinde vatandaşlara sevinçle, iftiharla yaptığım bu hitaplar geçirdiğimiz günlerin ehemmiyetini zihinlere hakkiyle yerleştirmek içindir. Bugünlerin zevk ve iftiharını evlerimizde, ailelerimiz arasında birbirimize tamamiyle hissettirmek içindir.

Gelecek 25 inci yılda gene burada toplanacak Ayaşlılara benim yerimden hitap edecek genç vatandaşları şimdi gözlerimle görüyor gibiyim. Onların beni hatırlamalarını ve bizim eksiklerimizi hoş görmelerini isterim.

Ayaşlılar, Aziz hemşerilerim.

Bu toplanmadan ve bu kutlama gününden istifade ederek siyasi hayatımızın gelişmesi ve icapları üzerinde sizinle bir iki kelime daha konuşmak isterim.

Cumhuriyetin 25 inci, birbiri arkasından tekâmül ettirdiği safhaları tamamlıyarak tam demokratik bir rejimi kurmakla idrâk ediyoruz. Cumhuriyet bu demokratik rejimde muhtelif siyasi partilerin ve muhtelif fikirler taşıyan siyaset adamlarımızın emniyet içinde görüş ayrılıklarını müdafaa ve münakaşa etmelerine her türlü teminatı hazırlamıştır.

Arkadaşlarım, üç senedenberi aldığımız mesafe büyüktür, ehemmiyetlidir ve hepimizi sevindirecek ve iftiharlandıracak kadar kuvvetlidir. Zaman zaman sert konuşmalar oldu, oluyor ve olacaktır. Hür vatandaşlar vatan meseleleri üzerinde kalıptan çıkmış gibi düşünmezler. Hür vatandaşların kendilerine göre fikirleri ve memleket meseleleri etrafında çareleri olacaktır. Bunları geniş yürekle karşılamalı, hoş görmeliyiz.

Arkadaşlar, siyasi gelişmeler sırasında vatandaş münasebetlerinin dost kalması muvaffakıyet için birinci şarttır. Kaç senedir en çetin gelişmeler içinde birbirimize dostluğumuzu korumak ve vatandaşlar arasında düşmanlık olmaması için her türlü gayreti sarfediyoruz.

Vatandaşlarımdan gördüğüm yardımı Ayaş’ta teşekkürle yâdetmeliyim. Her siyasi faaliyetin feyizli bir surette gelişmesi ve her türlü arızadan kendisini koruyarak süratle eserlerini vermesi için bir ana şart, temel şart bütün siyasi faaliyetlerin kanun içinde geçmesidir.

Ayaşlılar, Cumhuriyet ve demokratik rejimler çok kuvvetli rejimlerdir. Halk iradesine dayanırlar ve her türlü güçlükleri yenecek kudrettedirler. Bu rejimin iyi işlemesinin tek ve temel şartı da, söylediğim gibi bütün faaliyetlerin kanun içinde cereyan etmesidir.

Eğer bütün siyasi faaliyetlerde kanun içinde kalmayı gözümüzün önünden biran ayırmazsak, eğer fikirlerimizi yürütürken, isteklerimizi ortaya sürerken vatandaşların haklarını ve devletin kanunla muayyen olan selâhiyetlerini de korursak, az bir zamanda büyük istifadeler temin ederiz.

Hepimiz kanuna karşı derece derece vazifeliyiz. Ben de, bir vatandaş olarak, ve muayyen vazifesi [olan] bir vatandaş olarak kanun hükümleriyle bağlıyım. Kanuna riayet etmeğe saymağa borçluyum ve kanunları müdafaa etmekle mükellefim. Bunları söylemekten bir maksadım da benim yapabileceğim ve yapamıyacağım işleri vatandaşlarımın sükûnetle, muhakemelerine imkân vermektir.

Vatandaşlarım, demokratik gelişmenin düşmanlık olmadan devam edebilmesi ve vatandaşların kanun içinde kalarak çalışmış ve çalışmakta olmaları devletin kuvvetini artırıyor. Eğer memleket içinde nifak tehlikesi ve kanuna riayetin zayıflaması ihtimali görünürse içeride kuvvetimiz ve dışarıda itibarımız kalamaz.

Ayaşlılar,

İstiyorum ki, Cumhuriyetin yirmi beşinci  yılı gibi büyük bir bayram gününde birbirimizin kadrini bilmek ve birbirimize karşı siyasi münakaşalarımızda geniş yürekli ve müsamahalı olmak için daha gayretli, hareketlerimizi kanun içinde tutmak için daha dikkatli olalım. Bu suretle dışarıdan gelecek bütün ihtimallere karşı vatanın satvetini muhafazaya muvaffak olalım.

 


 

 

 

Ankara Ayaş İlçesi Güdül Bucağında Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[143]

 

Güdüllüler, hemşerilerim, nasılsınız? (Sağol) Bu kadar muhabbetli bir toplantının kıymetli hatırasını, daima saklıyacağım. Güzel kasabanız, güzel okulunuz ve bunların hepsinin üstünde Güdül’ün azimli, imanlı, şuurlu vatandaşları bizim için pek iftihar edecek bir mevzudur.

Güdüllüler;

Cumhuriyetin 25 inci yıldönümünü kutlamak için buraya geldim. Büyük bayram hepinize hayırlı, faydalı ve uğurlu olsun. Gelecek yıllarınız daha iyi geçsin. Gelecek 25 yılı daha büyük başarılarla tamamlamanızı dilerim. Memleketimiz, devletimiz, çok şükür, yer yüzünde hürmet ve itibar görmektedir. Hür vatandaşların iyi niyetli gayreti, azmi bu itibarı temine muvaffak olmuştur.

Cumhurbaşkanımız bundan sonra, siyasi kanaatleri ayrı olan vatandaşların birbiriyle iyi geçinmelerinden memleket için doğacak büyük fayda üzerinde ısrarla durmuş ve Güdüllü hemşerilerinin bayramlarını bir kere daha kutlıyarak ayrılmıştır.

 

 

 

 


Ankara Beypazarı’nda Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[144]

 

 (...) Diğer hemşerileriyle olduğu gibi Beypazarlılar’la da görüşmek ve bayramlaşmak için geldiğini söyliyerek Birinci Cihan Harbindenberi memleketin uğradığı türlü sıkıntıları hatırlattı ve sözlerine şöyle devam etti

“Asıl mühim olan, İkinci Cihan Harbinden sonra barışın hâlâ kurulmamış olması ve ufukların türlü ihtimallerle dolu bulunmasıdır.

Kararsızlık her senenin bir ilkbaharında bir sonbaharında görülmekte ve ne olacağı belli olmıyan tereddütlü devreler bütün dünyayı işgal etmektedir.

Cumhuriyetin 25 inci yılını işte bu şartlar altında idrak ediyoruz. Bütün dünyanın ehemmiyetli bir milleti olarak, kuvvetli, itibarlı bir devleti olarak milletlerarası âlemde hürmet mevkiindeyiz. Cumhuriyetin 25 inci yılı bütün dünyaya karşı kuvvetle ve itibarla idrâk etmek milletimizin hakikaten sevineceği, iftihar edeceği büyük bir muvaffakiyettir.

Bugünleri milletçe birbirimize sevinçle kutlamalıyız. Şan ve şerefle dolu olan 25 senelik bu müddet tarihimizde büyük başarı devri olduğu gibi milletler tarihinde de büyük bir hâdise büyük bir hamle kıymetindedir.

Kültür ve umran hareketleri, büyük ıslahat, askerî ve siyasî birçok zaferler, hulâsa şan ve şerefle dolu olan 25 yıl.

İki üç gündenberi Ankaralı hemşerilerimle ve huzurunuzda bütün memlekete o hissi vermeğe çalışıyorum ki memleket ve millet 25 yıllık Cumhuriyetin geçmişini iftihar ile anmağa, ileriye itimat ile bakmağa yerden göğe kadar haklıdır.

Beypazarlılar, size memleketimizin kuvvetini ve itibarını yapan iki esaslı husus söyliyeceğim.

Birisi, Hür vatandaşların diyârı olan bir memlekette vatandaşların siyasi kanaatler ve  siyasi partilerin faaliyetleri ne kadar geniş olursa olsun vatandaşlar arasında düşmanlık olmamasına muvaffak olmamızdır.

İkinci temel unsur bütün siyasi faaliyetlerin  ve siyasi partilerin kanun içinde kalmasıdır. Kanun dışına çıkmıyan siyasi faaliyetler rejimin tabiî hâdiseleridir.

Benim senelerdenberi hususiyle son dört beş senedenberi yani 1944 tenberi zihnimi başlıca işgal eden iki politika unsuru vardır. Bunlardan birisi, memleketin dışarıya karşı emniyetini korumak, ikincisi de vatandaşların birbiriyle onulmaz bir geçimsizliğe, deva bulmaz bir çekişmeye düşmelerine mâni olmaktır. Nifaktan sakınırım. Çünkü bütün kuvvetimiz memleket içinde nifak olmamasına, nifak yaratmak kaabil olmamasına bağlıdır. Bu mülâhaza benim gibi vatandaşlarımda da mevcut olduğu için demokratik hayatın serbest ve hür fikirli bütün gelişmelerinde birbirimize dost kalarak, kuvvetimizi muhafaza ederek çalışabiliriz, yaşıyabiliriz.

Sizinle konuşurken bütün memlekete sesimi duyurmak istiyorum. Bütün memlekette 25 inci yılı güzel bir fırsat bilerek münakaşalarımızın zehirli bir hava bırakmaması için elbirliğiyle çalışılmasını tavsiye ediyorum.

İkinci Cihan Harbinden sonra neşrolunan vesikalar göstermiştir ki bizim memleketimiz 1944 ten beri büyük tehlikelerle dolu olan ihtimaller geçirmiştir. Her senemiz bilhassa 1944, 1945 ve 1946 yılları cihan politikası içinde ağır ihtimallere göğüs vererek  geçmiştir. O zamandanberi ufuklar, karartısından birşey kaybetmiş değildir. Fakat Türkiye’nin dâvaları ve haiz olduğu mevki dünyada büyük bir anlayış buldu ve medeniyet dünyasının büyük bir âlemiyle birlikte sağlam bir siyaset yolunu tuttuk.

Bu hakikatleri, sizin huzurunuzda, bütün memlekete söylemek istiyorum. 1944 yılındanberi geçirdiğimiz hayatın memlekete kuvvet ve itibar verdiğine şüphe yoktur.

Fakat bunların hepsi vatandaşlar arasında nifak olmamasına, demokratik hayatın vatandaşlar arasında düşmanlık yaratmadan yürümesine bağlıdır. Esen kalın Beypazarlılar.”

 

 

 


Ankara Nallıhan’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[145]

 

Nallıhanlılar, aziz hemşehrilerim,

25 inci Cumhuriyet yılı, burada toplanan hemşerilerime ve onlarla beraber memleketteki vatandaşlara, kadın, erkek, bütün millete kutlu olsun.

Cumhuriyetin yirmi beşinci yılı yürekten kutlanacak bir gündür. Milletlerin hayatında 25 yıl büyük ıslahat, askerî ve siyasi zaferlerle geçen 25 yıl, şan ve şerefle dolu 25 yıl kıymetli bir devirdir.

Daima hatırlamalıyız ki diğer dünya milletlerine nisbetle iki kat olarak geçirdiğimiz Birinci Cihan Harbinden çok yorgun çıkmıştık. İkinci Cihan Harbinin barışı da henüz gelmemiştir. Bu harbin dokuz senedenberi devam eden sarsıntıları memleketimizi de müteessir etmektedir. 25 yıl içinde iki büyük harpten çıkan ve bu müddette vatanı imar etmek, yeni bir nesil vücude getirmek için çalışan Türk Milleti arkasına baktığı zaman bu 25 yılla iftihar etmelidir. Bunda haklıdır.

Üç gündür Ankara ilçelerinde hemşehrilerimle ve onlarla beraber bütün memleketle resmî törenden evvel hususi olarak, bir aile içinde olduğu gibi, bu bayramın ehemmiyetini ve değerini anlatmaya çalışıyorum.

Cumhur Başkanımız, bundan sonra Cumhuriyetin 25 inci yıldönümünü bütün dünyada itibar gören, kuvvetli bir devlet olarak geçirdiğimizi hatırlatmış ve şöyle devam etmiştir:

“Vatandaşlar bize bugün bu kuvvet ve itibarı veren tılsımın ne olduğunu bir kelime ile söyliyeceğim. İçeride nifak olmaması, vatandaşların büyük vatan dâvasını el birliğiyle, azimle beraber yürütmeğe muktedir olmaları ve bu iktidarın bütün dünyaya görünmesidir.

Hür vatandaşların yaşadığı bu memlekette siyasi fikirler üzerinde tartışmalar ve birbirimizle zaman zaman sert konuşmalar ve çekişmeler olmakla beraber aramızda düşmanlık olmıyacağının sabit olması bize kuvvet vermiştir.”

Cumhurbaşkanımız bu mevzu üzerindeki mütalâalarını:

“Memleket içinde ilerlemenin, kuvvet bulmanın, vatanı imar edip yükseltmenin ilk ve temel şartı vatandaşlar arasında nifak ve düşmanlık olmaması, vatanda huzurun devam etmesidir.” cümlesiyle bitirmiş ve şöyle devam etmiştir:

“Sizinle beraber bütün memlekete sesimi işittirmek istiyorum. Bugün benim fikrimi işgal eden başlıca iki mesele vardır. Diğerleri benim için tâlidir. Onların mesulleri ve tertipleri vardır. Siyaset adamlarımızın münakaşa etmeleri ve çare bulmaları için geniş sahalar vardır.

Benim için birinci derecede mühim olan mesele dünyanın türlü ihtimaller ve karanlıklarla dolu olan siyasi ufukları karşısında Türkiye’nin dış emniyetini sağlam bulundurmak.

Senelerdenberi memleketin dört bucağını dolaşarak her yerde, münakaşalarımız  ne olursa olsun “aman birbirimize düşman olmıyalım” deyişimin sebebi budur. Geçen senemi hemen hemen şark vilâyetlerinde geçirdim. Yeni siyasi partiler kuruluyor, geniş bir siyaset hayatının türlü münakaşaları en uzak köşelere kadar gidiyordu. Vatandaşlarımın bunları iyiye alması için her birini ayrı ayrı iknaya çalıştım ve çok güzel semereler aldım.

Uzak köşelerde vatandaşlarım siyasi kanaatlerini muhafaza ederek memleketin huzurunu muhafazaya ve endişe verecek herhangi bir hâdise çıkarmamağa dikkat ettiler.”

İnönü, Cumhuriyetin yirmibeşinci yıldönümünü kutlarken vatandaşlar arasında dostluğun muhafazasına ne kadar çok değer verdiğini tekrarladıktan sonra demiştir ki:

“Kuvvetimizin tılsımı budur: dünya ancak içeride nifak olmıyan, büyük vatan dâvalarında beraber çalışan bir Türkiye’ye itibar eder. Kendimizi aldatmıyalım. İçeride zayıflık gösterdiğimiz, dost kalmak çarelerini muhafaza edemediğimiz anda bütün kuvvetimiz tehlikeye düşebilir.”

Cumhurbaşkanımız, müteakiben, siyasi faaliyetlerin kanunlar içinde kalmasına verdiği ehemmiyeti de ısrarla söylemiş, ancak bu suretledir ki Türkiye’nin hür vatandaşların kuvvetli memleketi olarak itibar görmeğe devam edebileceğini belirtmiştir.

Türkiye’nin bilhassa 1944 yılındanberi karşılaştığı tehlikeli ihtimalleri de hatırlatan Cumhurbaşkanımız sözlerini şu cümlelerle tamamlamıştır:

“Millet âzim ve imaniyle dâvalarının temizliği ve kuvvetiyle bütün medeniyet âlemine kendi haklarını anlatacak, işittirecek itibarlı bir mevkie geldi. Kararsız zamanın daha ne kadar süreceğini, nasıl bir neticeye bağlanacağını, yer yüzünde tahmin edebilen kimse yoktur. Bu zamanlar biz içeride iyi çalışarak ve dışarıya karşı dikkatli ve tedbirli olarak geçirmeğe mecburuz. Bunu geçirirken de siyasi demokratik hayatımızın feyizli gelişmelerini takibedeceğiz.”

 

 

 

 


Ankara Haymana’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[146]

 

Haymanalılar, aziz hemşerilerim.

İçinizde gördüğüm delikanlılar 27 sene evvel daha dünyada yoklardı ve memleketin mukadderatı Haymana sırtlarında en çetin günlerini geçiriyordu. Benim yaşımda olanlar hatırlarsınız. Haymana ovasında ve Haymana sırtlarında Türk tarihi büyük bir felâket devrinden geniş, ışıklı bir devre yönelmiştir.

Haymanalılar, ne kadar öğünseniz ve o günleri hatırladığınız vakit memlekete karşı vazifesini ifa etmiş insanların gururunu ne kadar derinden duysanız, hakkınız vardır.

Ondan iki sene sonra büyük zaferin ve Türk Milletinin uzun zamandanberi geçirdiği çetin ve mihnetli günlerin eseri ve mahsulü olarak Cumhuriyet meydana geldi.

Üç gün sonra bu büyük eserin 25 inci yıldönümünü resmen kutlıyacağız.

Haymanalılar. Cumhuriyetin yirmibeş yılı şan ve şerefle dolu bir devirdir. Türk tarihinde Türk Milletinin asırlardanberi özlediği büyük ıslâhat, büyük başarılar bu yirmibeş yılın içine sığdırılmıştır. İmparatorluktan 25 sene evvel çıktık. Cumhuriyet bütün tekâmüllerini yapa yapa bugün dünyanın her yerinde demokratik bir rejim içinde yaşıyanların hür devleti, memleketi ve vatanı olarak herkesin ihtiram duygularını toplamıştır.

Bütün memleketin 25 yıl evvelki felâketli günlerden, bugünün itibarlı, haysiyetli, dünyanın her tarafında dostluğuna kıymet verilen bir devlet haline gelmesi sözle temenni ile olacak şey değil, büyük bir milletin kuvvetli vasıfları, engin çalışmaları ve sayısız başarılariyle tahakkuk ettirilebilecek büyük bir neticedir.

Kaç gündür, bu neticenin, bu büyük eserin zevkini, iftiharını bütün vatandaşlarıma hatırlatmak, tattırmak ve geçmişte olan güzel işlerden gelecek günler için iyi neticeler çıkarmak sırrını beraber aramağa çalışıyoruz.

Haymanalılar, gelecek günlerin gelecek yıldönümlerinin daha verimli, daha kuvvetli olmasını yürekten temenni ederim. Gelecek zamanların büyük muvaffakiyetleri için temel şartlar, temel kaideler konmuştur. Engin çalışabiliriz, memleket içinde hür vatandaşların en geniş ölçüde çalışmalarının, fikirlerinin bütün cevherlerini birbirine eklemelerinin ve bunların üstünde nifaka meydan vermeksizin elbirliğiyle çalışmalarının bütün sırları bulunmuştur.

Haymanalılar, isterim ki, hür bir memlekette iyi vatandaşların birbirleriyle ne kadar iyi geçinebileceklerini göstermekte beraber çalışma vasıflarımızı ispat etmekte bütün milletin sevip takdir edeceği bir örnek olasınız. [Tezarühatlar]

İsterim ki, Haymanalılar demokratik rejimin fikir ayrılıklarını hoş gördüklerini, politikacılar arasında vakit vakit sert sözler geçse de bunları zevkle seyrettiklerini, vatandaşlar arasında düşmanlık olmamasını aslâ iyi görmiyeceklerini ispat etsinler ve herkese örnek olsunlar.

25 yılın kahraman ve muzaffer Haymanalıları, bütün memleket sizinle beraber, sizin heyecanınızı duyuyor.

Aziz hemşerilerim, kaç gündür bir vesile ile söylediğim bir sözü burada da tekrar edeceğim. Memleket içinde nifak olmamasının esas şartı, fikir ayrılığı ne olursa olsun, siyaset hayatında bütün faaliyetlerin kanun içinde geçmesidir. Eğer bütün vatandaşlar her türlü siyasi faaliyetlerin kanun içinde geçmesini esas bildiklerini zihinlerinden hiç çıkarmazlar ve etraflarına da daima hatırlatırlarsa memleketimiz daima ilerler, nifakın verebileceği zararlar hiçbir zaman olmaz ve muhtelif siyasi partiler ve siyaset adamları vatan dâvalarında elbirliği ile çalışmanın yolunu bulurlar.

Birinci Cihan Harbi kaç sene sürdü, ve biz milletçe o harpten ne kadar yorgun çıktık? Haymanalılar bunun en inandırıcı bir surette bütün safhalarını kendi ömürlerinde geçirmişlerdir. 25 sene evvelki Haymana’yı düşünün, geçirdiğimiz ıstırapları hatırlayın, bir de bugünkü vaziyetimizi gözönüne alın. İkinci Cihan Harbinin sarsıntılarından henüz kurtulamamış olduğumuzu da unutmayınız Aziz hemşerilerim. 1944, 1945 ve 1946 yılları bizim için en çetin yıllar oldu. Neşrolunan vesikalar gösteriyor ki en büyük tehlikeleri bu yıllar içinde geçirmişizdir. Bütün bu tehlikeleri, her fedakârlığı göze alan, arasında nifak bulunmıyan, her türlü faaliyetini kanun içinde yapmağa itina eden Türk Milletinin birliğiyle göğüsledik.

Dünyanın kararsızlığının daha ne kadar süreceğini, cihanda hiç kimse bilmiyor. Bu devrenin sonuna kadar da milletin yüksek vasıflarını geliştirmeye çalışacak hür vatandaşlar memleketinde siyasi faaliyetlerin kanun içinde inkişaf etmesini huzur ile zevkle takip edeceğiz.

Allaha ısmarladık Haymanalılar.

 

 

 

 


Ankara Polatlı’da Cumhuriyetin 25. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[147]

 

Polatlı’daki hemşerilerim, aziz vatandaşlarım.

Üç gün sonra Cumhuriyetin yirmibeşinci yılını Ankara’da ve bütün memlekette resmen kutlıyacağız. Bugün ondan evvel, sizinle hususi bir kutlama yapmak için geldim. Birkaç gündenberi dikkat etmişsinizdir. Cumhuriyetin yirmibeşinci yıldönümünün vatandaşlar tarafından iyi takdir olunmasının, onun zevkini[n] ve iftiharı[nın] hissolunmasının üzerinde ısrarla duruyorum.

Birkaç gündür yaptığım konuşmaların bir hülâsasını Polatlılı aziz hemşerilerime söylerken sözlerimi bütün memlekete de tekrarlamış olacağım.

Polatlı bu memleketin bütün köşeleri gibi ayrıca bir kahramanlar yuvasıdır. Pek iyi takdir eder ki Polatlı Cumhuriyetin övündüğümüz, göze çarpan başlıca timsallerinden ve muvaffakıyetlerinden biridir. Polatlı’dan biz, Birinci Cihan Harbinde pek yorgun, pek harap çıkmıştık. Bugün Polatlı’ya girerken, bütün memlekette göze çarpacak bir mamureye girmenin iftiharını duyuyoruz.

Polatlılılar 25 inci Cumhuriyet yılını bütün vatandaşlar gibi gözlerinin önünde canlı misallerle anlıyabilecekler, gösterebileceklerdir.

Vatandaşlarım,

Bugün bütün dünyada itibarlı mevkide olan bir devlet ve millet durumundayız. 25 senelik Cumhuriyetin, harap, yorgun ve bitkin bir hale gelmiş bir memleketin dünyanın çok karışık, türlü ihtimallarle dolu olan bir devrinde herkesin dikkatini, hürmetini celbeden bir mevkie yükselmesi, elbette bu memlekette yaşıyan vatandaşların yüksek vasıflarının mahsulü ve eseridir.

Onun için bu bayramın kadrini bilmeliyiz. Bu bayramın kadrini yeni yetişenlerimize anlatmalıyız ve onlara gelecek 25 yılı bizim yapabildiğimizden, yâni bu yirmibeş seneyi yaşamış olan bütün vatandaşların yapabildiklerinden daha büyük, daha fazla eserler meydana getirmeleri için teşvik etmeliyiz.

Bugün memleketin yer yüzündeki mevkiini yapan başlıca unsurlardan birisi, azimli, iradeli, vatansever bir büyük milletin türlü ihtimaller karşısında ve geniş bir demokrasi hayatı içinde vatan meselelerinin dâva birliğini takibedebilmesi kudretidir. Hür vatandaşların memleketi olan bu diyarda vatandaşlar siyasi fikir ve kanaatlerindeki ihtilâfları çekişerek muhafaza etmekle beraber birbirleriyle dost kalabiliyorlar. Birbirleriyle düşman olmak yolundaki cereyanlara iltifat etmiyorlar ve bütün çalışmalarını, çekişmelerini kanun içinde yapıyorlar.

Bize yeryüzünde itibar ve istikbalimize itimat veren ve bizi büyük milletlerle beraber bulunmağa, beraber çalışmağa ve bir yolda yürümeğe teşvik eden unsur bu memleketin içinden çökmiyeceğinin, aralarında nifak olmıyan hür vatandaşlar olarak bütün meselelerini çekişe çekişe fakat düşmanlığa kapılmadan beraber yürüteceklerinin belli olmasıdır.

Eğer bizim içimizdeki tartışmalar siyasi hayatımızın gelişmeleri düşmanlık yolunda olsa ve kanun dışına çıkmak istidadı gösterse yeryüzünde itibarımızdan ve kuvvetimizden eser kalmaz. Vatandaş ve memleket olarak başımıza gelecek musibetlerin hesabı bulunmaz.

İnanıyorum ki Polatlı’daki hemşerilerim ve vatandaşlarım da bütün memleketteki vatandaşlarımın duygularına ve anlayışlarına bir örnek olarak birbirleriyle iyi geçinmeyi, birbirlerine düşman olmamayı ve bütün siyasi faaliyetlerin kanun içinde yürümesini milli hayatın tek şartı olarak kavramış ve kabul etmişlerdir.

Hemşerilerim, size bugünkü durumumuzu da söylemek isterim. Cihan harbi henüz bitmedi. Fiilen, muharebe meydanlarında vuruşma devri kesildi, fakat sulh olmadı. Yeni müsademeler, dünyanın şurasında burasında, türlü şekiller altında eksik değildir. Dünya için daha büyük tehlike ihtimalleri, herkesin zihnini işgal etmektedir. İşte biz böyle kararsız bir dünya gidişi içinde memleketin siyasi hayatını geliştirmeğe, takibetmeğe mecburuz. Bu, ne kadar sürecek, ne şekilde ve ne neticeye varacak? Bunu yeryüzünde bilen kimse yoktur.

Cumhurbaşkanımız bundan sonra 1944 ü takibeden üç yıl içinde Türkiye’nin göğüs gerdiği tehlikeleri hatırlatmış ve şöyle demişlerdir:

“1946’dan sonradır ki yeryüzünde Türk dâvalarının haklılığı ve medeniyet âleminin müşterek dâvaları için Türkiye’nin de kıymetli bir memleket olduğu anlaşılmağa başladı.

Bütün milletler gibi ufuktaki bulutların dağılmasını, bütün milletler için huzur içinde barış yılları gelmesini bekliyoruz. Fakat ufukları sulh ihtimalleriyle yeniden şenlendirmek ne bizim, ne de yeryüzünde yalnız başına herhangi bir milletin iktidarında değildir.

Hayatımızın tabii olarak cereyan şekli şu olacaktır:

İhtimaller daima eksik olmıyacak ve biz bu şartlar içinde memlekette millî hayatımızı takibedeceğiz. Memleketin yükselmesini, ilerlemesini, kalkınmasını temin etmeğe çalışacağız.

Memleket emniyetini korumak ve ilerlemesini temin etmek ancak büyük milletlere, çalışkan, vatanperver, azimli ve içlerinde nifak olmıyan milletlere nasip olacaktır.

Sizinle beraber bütün memleketin bu sözlerimi işittiğini ve insaflı vatandaşların bana hak verdiklerini tahmin edebilirim.

Bir iki yerde de söylediğim gibi benim vazifelerim arasında, en önde gelen ve birinci derecede ehemmiyetli tuttuğum noktalar şunlardır:

Memleketin karanlık ufuklar karşısında dış emniyetini muhafaza etmeğe çalışmak, memleketin içinde de vatandaşların huzurunu ve birbirleriyle dost kalmalarını temin etmek için uğraşmak. Memleketin dış emniyeti başlı başına bir büyük meseledir. Bizimle beraber bütün dünyanın müşterek dış emniyeti meselesidir. Milletlerin şuurunda yeni bir sulh ve huzur devrinin açılması hepimizin en büyük emeli ve temennisidir. Fakat bu, her millet gibi bilhassa bizim milletimiz için daimî bir dikkat ve daimî bir kaygu mevzuudur. Bu dâvayı kuvvetli bir surette yürütebilmenin tek şartı, memleket bünyesinin içine nifak unsuru girmemesi ve bütün siyasi faaliyetlerin kanun içinde cereyan etmesidir.

Birbimizle geçinirken düşmanlık hissi üzerinde bu kadar ısrarla durmamın bir sebebi vardır. Çünkü düşmanlık hiçbir zaman bir taraflı olamaz. Vatandaşlardan bir kısmı, diğer kısmına karşı geniş yürekli, hoşgörür, müsamahalı olmakta cömert davranmazsa mutlaka karşı taraf da mukabele edecektir. Bunu önlemenin çaresi de dostluk duygusudur bunun vatan davasında birinci derecede ehemmiyetli olduğunu aklı erenlerimizin, yaşlılarımızın, tecrübelilerimizin mütemadiyen birbirlerine söylemeleri lâzımdır.

Vatandaşların yüzyüze konuşabildikleri, birbirlerine muhabbet gösterebildikleri muhitlerde, fikir ayrılığı, ve münakaşa sertliği ne derece olursa olsun, böyle bir münasebetten onulmaz yaralar meydana gelmez ve zarar vermez.

Polatlılılar, sizin muhabbetiniz ve beni dinlemekte cömert ve âlicenap tavrınız memleketin ilerisi ve vatandaşların iyi münasebetleri için hayırlı bir müjde ve teşvik edici bir örnek olacaktır.”

 

 

 

 


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Ulusa Sesleniş[148]

 

Kadın ve erkek vatandaşlarım,

Cumhuriyet bayramı hepimize kutlu olsun. Bu yirmi beşinci yılı yürekten sevinçle kutlamakta haklıyız. Müstesna bir talih olarak yirmi beş yılı sulh içinde geçirdik. Yorgun ve harap bir memleketi büyük ölçüde yalnız kendi kaynaklarımız ile imara çalıştık. Türk milleti yirminci asrın mühim bir hadisesi olarak taze ve canlı bir Cumhuriyet meydana çıkardı. Hür insanların diyarı olan Türkiye, bütün insanlığın önünde barışın ve aziz ideallerin yolcusu olarak bayramını iftiharla kutluyor.

Büyük ve aziz Atatürk’ün hâtırasını minnetler ve saygılarla anıyoruz.

Şehitlerimizi şükran ve hürmetlerle anıyoruz. Her sahada memlekete hizmet etmiş olan vatandaşları sevgilerle ve takdirlerle anıyoruz. Sevgili vatanımızda huzur, dostluk ve kanun içinde yaşamaları için vatandaşlarımıza en iyi dileklerimizi sunuyoruz.

 

 

 

 


Cumhuriyetin İlanının 25. Yıldönümü Dolayısıyla ABD Başkanı H. Truman’ın Mesajına Verilen Yanıt[149]

 

Bugün Türkiye Cumhuriyetinin yirmi beşinci yıldönümünü kutluyoruz. Bu mutlu vesile ile dost Amerika Birleşik Devletlerinin halkına doğrudan doğruya hitap edebilmek fırsatını bulduğum için bir kat daha bahtiyarım.

İki milletimizin, bilhassa son yıllar içinde, birbirine karşı gösterdiği yakın alâka ve anlayış artmıştır. Mesafeleri kısaltan teknik gelişmeler zaman ve mekan ayrılığını ortadan kaldırmış bulunuyor. Artık Türkiye ile Birleşik Amerika, aralarında sıkı temas, iş ve ideal birliği bulunan iki yakın ve samimi dost memlekettir.

Başkan Truman, kendisi ve büyük Amerikan milleti adına, Türk Milletine ve şahsıma tebrik; iyi dilek ve yakın ilgi ifade eden ve hepimizin kalb ve hatıralarında silinmez izler bırakan, birkaç saat önceki sıcak hitabesiyle, bayram neşemizi ve sevincimizi arttırdı, kendisine ve kudretli Amerikan milletine karşı yüreklerimizdeki şükran hislerini bu bayram günümüzde tazeledi, kuvvetlendirdi.

Türk milleti, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü varlığının temel şartı bilir, insan hak ve hürriyetine ve demokratik meselelere içten bağlıdır, bütün milletlerin birbirinin hak ve hürriyetlerine saygı göstermelerini sağlam ve devamlı barış için ve cihanda sulhü her milletin iş huzuru ve saadeti için esas sayar. Türkiye Cumhuriyeti, çeyrek yüzyıllık ömrünce, karşılaştığı bütün güçlüklere ve engellere rağmen bu prensiplerden asla ayrılmamış, bu uğurda her fedakârlığı göze almıştır. İkinci Cihan Harbi esnasında büyük fedakârlıklar pahasına ve sarsılmıyan azmi.ve imanı sayesinde kendini ve Yakın Doğu’yu tecavüz âfetinden kurtarmağa muvaffak olan milletimiz, bugün de yine istiklâlini ve toprak bütünlüğünü savunmak, kararlı ve hazırlıklı olmak, fedakârlıklara katlanmak, fakat ayni zamanda her sahada kalkınma hamlelerine devam etmek zorundadır. Dünya sulhünün baş dayanağı ve koruyucusu olan Birleşik Amerika Devletlerini, Türk bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne hakiki değerini verir, kendisiyle beraber ve kendine yardım eder görmekle ve onunla gaye ve ideal birliği yapmakla Türk milleti huzur ve bahtiyarlık duyuyor.

Bütün dünyada demokratik esaslara dayanan devamlı bir sulhün tesisi için, kuruluşundanberi maddi, manevi, her türlü gayreti sarfetmekte olan, azimkâr idealistler diyarı Birleşik Amerika’ya Türkler daima hayrandırlar

 

 

 

 


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerine Kırıkkale ve Keskin’den Gelirken Tren Kazasında Yaralanan Yurttaşları Hastane Ziyaretinde[150]

(...)

İnönü, hastanenin holünde, tedavi edilmekte olan arkadaşlarını ziyarete gelen Kırıkkale C.H.P. Başkanı B. Mustafa Keskin, Kırıkkale Avukatlarından B. Hüseyin Özyücel ve arkadaşlariyle görüşmüşlerdir.

Cumhur Başkanımızın gösterdiği yakın ilgiden fevkâlade mütehassis olan kazazedelerin hislerini ifade eden B. Mustafa Keskin; İnönü’ye hitap ederek,

“ – Paşam, sonsuz bir neşeyle bayrama, Başşehre geliyorduk. Hatıra hayale gelmez bir şey oldu... Teessürümüz büyüktür” demiştir.

İnönü, Mustafa Keskin ve arkadaşlarını tâziyet ve teselli ettikten sonra:

“ – Hiç kimsenin asla hatırından geçiremiyeceği ve düşünemiyeceği bu kazadan hepimiz son derece müteessiriz. Teessürünüzu paylaşmaktayız. Sizler metin olmalısınız.”

Demişler ve müteakiben beraberlerindeki zevatla birlikte yaralıların bulundukları üst kattaki koğuşlara çıkmışlardır.

“ – Arkadaşlar geçmiş olsun. Nasılsınız? Bir ıstırabınız var mı?” diyerek her bir hasta ile ayrı ayrı meşgul olan İnönü, hastane başhekiminden ve servis doktorundan da hastaların durumlarına dair izahat almış ve Cumhur Başkanının, sıhhatlerine karşı göstermekte olduğu alâka kazazedeleri, bir anda ıstıraplarını unutturacak kadar, sevindirmiştir.

Bu arada müthiş ıstırap veren yarasına rağmen hastalardan çoğu:

“ – İnönü, seni bu halde değil, dimdik ayakta karşılamak ve ellerinden öpmek isterdik. Sağol. Bizi hatırlamakla ihya ettin, yeniden hayata avdet ettirdin. Allah sana uzun ömürler versin” sözleriyle samimî duygularını belirtmişlerdir.

Karaahmetli Hasan Gökalp, hatırını soran Devlet Başkanına;

“ – Sizin büyüklüğünüz ve alçak gönüllülüğünüz bana acılarımın hepsini unutturdu. Geride beş çocuğum var. Şimdi, artık onları da düşünmiyeceğim” demiştir.

Hastaneye gelişindenberi büyük bir teessür içerisinde ve her yaralı ile bir baba şefkatiyle meşgul olan Cumhur Başkanımız Karaahmetli Hasan Gökalp’e şunları söylemiştir:

“ – Senin çocukların benim ve hepimizin çocuklarıdır. Elbette tekrar onlara kavuşacaksın. Fakat şimdi katiyen müteessir olmamalı ve üzülmemelisin

(...)

 

 

 

 


Birinci İnönü Zaferinin Yıldönümü Dolayısıyla İstanbul Milletvekili Refet Bele’nin Mesajına Verilen Yanıt[151]

 

11 Ocak 1949

Sayın General Refet Bele

İstanbul Milletvekili

Maçka Selâmi Apartımanı 2 nci kat No. 8

İstanbul

Birinci İnönü Zaferinin yıldönümünü ben de yürekten tebrik eder, sağlık ve saadet dileklerimi sunarım.

Yüksek hizmetleriniz, vasıflarınız ve afiyetiniz benim için ve Vatanım için pek azizdir, pek kıymetlidir. Sevgili Kumandanım.

İ. İ.

 

 

 

 


Başbakanlıktan İstifası Dolayısıyla Hasan Saka’nın Mektubuna Verilen Yanıt[152]

 

Sayın Hasan Saka

Hükümetin çekilmesi teessürle kabul olunmuştur. Şimdiye kadar ifa buyurduğunuz kıymetli hizmetlerden dolayı size ve arkadaşlarınıza teşekkürlerimi takdim ederim.

Cumhurbaşkanı

İsmet İnönü


 

 

 

 

Rum Ortodoks Patriği Athenagoras’ı Kabulde[153]

 

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü İstanbul Rum Ortodoks Patriği Athenagoras’ı saat l1.30 da kabul etmiştir. Patrik samimi duygularını ve iyi dileklerini Cumhurbaşkanımıza Türkçe bir hitabe ile ifade etmiştir. Hitabenin metni ayrıca neşrolunmuştur. Bundan başka, patrik, Başkan Trumanın Türkiye için hayranlığını ve onun Cumhurbaşkanı için beslediği büyük dostluğu nakletmiştir. Cumhurbaşkanımız, Patrik Athenagorasa, Amerika’daki faaliyetlerini yakından, memnuniyetle takip ettiğini ve Amerika’ya uğramış olan her Türk vatandaşından, yüksek vasıflarını ve Türk vatanına bağlılıklarını daima işitmek ile bahtiyar olduğunu söyliverek, kendisi hakkındaki samimi dileklerini takdir ve dostluk hislerini ifade ve teyid eylemiştir. Cumhurbaşkanı, Amerika Devlet Başkanından kendisini takdim eden kıymetli bir mektup aldığını ve şifahi mesajının da pek ziyade memnuniyeti mucip bir dostluk eseri olduğunu ve Başkan Trumana ayrıca cevap vereceğini söylemiştir.

Ayrılırken, Patrik, maiyetini Cumhurbaşkanına takdim etmiştir.

 

 

 


Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak’ın Birleşmiş Milletler Toplantısına Katılması Dolayısıyla ABD Başkanı H. Truman’a Gönderilen Mesaj[154]

                                                                                                                        

Ankara, 31 Mart 1949

Bay Başkan,

Dışişleri Bakanı Bay Necmettin Sadak’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulundaki Türk Murahhas Heyetine riyaset ve Vaşington’da yüksek Amerikan şahsiyetleriyle temas etmek üzere Amerika’ya hareketinden istifade ederek gerek Türk Milleti tarafından gerek benim tarafımdan Amerikan Milletine ve mümtaz Başkanına karşı duyulan samimi dostluğu ve derin hayranlığı teyit için Eksalansınıza bu mesajı gönderiyorum.

Dışişleri Bakanımızın temasları ve konuşmaları esnasında tam bir hüsnü kabule daima mazhar olacağından ve memleketlerimizi [birbirine] bağlıyan sıkı dostluğu ve karşılıklı münasebetlerimizi vasıflandıran samimi işbirliğinin daha ziyade kuvvetleneceğinden şüphe etmiyorum. Türkiye’ye, haiz olduğu ehemmiyeti vermekten hali kalmamış bulunan kiyasetli ve uyanık siyasetiniz benim bu husustaki kanaatimi takviye eylemektedir. Bu münasebetle dünyanın geçirmekte bulunduğu en nazik devrelerinden birinde, bize Amerika Birleşik Devletlerince yapılan ve bütün Türk Milletinin en derin şükranlarını mucip olan pek kıymetli askerî yardımı hassaten zikretmek isterim.

Gerek şahsî saadet ve sıhhatınız ve gerek Amerika Milletinin refahı için en iyi temennilerimi sunar ve derin saygılarımın kabulünü dilerim, Bay Başkan.

İsmet İnönü

 

 

 

 


Van’ın Kurtuluş Yıldönümü Dolayısıyla DP İl Başkanı Şükrü Altay’ın Mesajına Verilen Yanıt[155]

 

Ankara, 5 Nisan 1949

Şükrü Altay

Demokrat Parti Başkanı

Van

 

Salih Türkoğlu

Belediye Başkanı

Van

 

Kurtuluş bayramını sayın Vanlılara sevgi ile kutlarım.

İsmet İnönü

 

 

 

 


Çankırı Çerkeş’te[156]

 

(...)

Cumhur Başkanı, bir avuç enkaz olarak hafızasında kalan Çerkeşin bugünkü kalkınışını bahtiyarlıkla seyrettiğini belediye salonunda toplanmış olan Çerkeşlilere tebriklerile beraber bildirmiş ve kendilerile hasbıhalde bulunarak Halk Partisinin ve Demokrat Partinin dileklerini dinlemiştir.

Cumhur Başkanı kısa bir hitabe ile Çerkeşlilere takdirlerini ve hür vatandaşlar diyarında siyasi ve iktisadi bütün gelişmelerin sırrının her şeyden evvel vatandaşlar arasında dostluğa bağlı olduğunu söyleyerek huzur ve emniyeti muhafaza etmenin herkesin vazifesi olduğunu belirtmiştir.


 

 

 

 

Kastamonu Devrekani – Gölköy Köy Enstitüsü Hatıra Defterine Yazılanlar[157]

 

Köy enstitülerinin kuruluş yıldönümünü Kaştamonu Enstitüsünde kutlamakla bahtiyar oldum. Cumhuriyetin en kıymetli.eserlerinden biri olan bu müessesede köy enstitülerine de memleketin bağlamış olduğu büyük ümitleri bir daha belirtmek isterim. Köylerimizde ilk öğretimi büyük bir millî vazife olarak üzerine alacak öğretmenleri az zamanda ve geniş sayıda yetiştirecek bir feyiz ocağı olarak, bu enstitüler kurulmuştur. Bunların kurucuları, içinde çalışan öğretmen ve idarecileri ve bu enstitülere öğrenci olarak yazılan köylü çocuklarımız, bütün bir millî davanın vatansever, fedakâr yolcuları olarak hizmete girmişlerdir. Şimdiye kadar olan tecrübemizde, bu müesseseler, her gün bir derece daha tekâmül ederek, kıymetlerini artırmışlardır. Bu müesseselerden yetişen genç öğretmenler ve sağlık memurları aldıkları vazifelerde her sene bir derece daha ilerliyerek hizmet imkânlarını artırmaktadırlar. Kendilerini büyük vatan hizmeti bekliyor. Memleket onları yetiştirmek için mütemadiyen himayesini, dikkat ve yardımını artırıyor. Köy enstitülerinde çalışan, köy enstitülerinden mezun olan vatandaşlarıma yürekten sevgilerimi ve tebriklerimi, bildirir ve gözümüzde çok kıymetli olan yüksek vazifelerinde muvaffak olmalarını yürekten dilerim. Bu duygularım, köy enstitülerinin yıl dönümünü, bütün mensuplarına ve mezunlarına tebrikimin ifadesi ve seyahatim esnasında aldığım tebrik ve muhabbet telgraflarının cevabıdır.

 

 

 

 


Kastamonu Taşköprü Kendir Mensucat Fabrikasının Şeref Defterine Yazılanlar[158]

Taşköprü Kendir Fabrikası baş muhasebecisi ile görüştük. Meşgul olacağız.

 

 

 


 

Sinop Konuşması (Özeti)[159]

 

(...)

Cumhur Başkanı kısa bir hitabe ile Sinoplulara çok samimî kabullerinden dolayı teşekkürlerini bildirmiş ve hür vatandaşlar diyarında siyasi ve iktisadi bütün gelişmelerin sırrının her şeyden evvel vatandaşlar arasında dostluğa bağlı olduğunu söyleyerek huzur ve emniyeti muhafaza etmenin herkesin vazifesi olduğunu belirtmişlerdir.

(...)

 

 

 

 


Kastamonu Tosya Konuşması*[160]

 

Tosyalılar!

Bugün sizin aranızda bulunmakla bahtiyarım. Çoktan beri Tosyalılarla görüşmek içimde büyük bir emel idi. Bugün bu arzuma kavuşuyorum. Sizi sıhhatli, iradeli, memleketin imarı için çalışmaya azimli; memleketin selameti için her fedakârlığı yapmaya kudretli örnek vatandaşlar olarak selamlıyorum. Size çok teşekkür ederim. Sizinle konuşurken hem sizlere, hem Kargılılara selam ve muhabbetlerimi söylüyorum. Birkaç günden beri Kastamonu ilinin onbir ilçelerinde [ilçesinde] tatlı günler geçirdim. Onların ihtiyaçları hakkında söylediklerini dinledim. Bugün de sizi dinleyeceğim. Ve sizlere doymadan ayrılacağım. Sağ olun, varolun Tosyalılar. Bana çok nezaket ve kibarlık gösterdiniz. Sizlere çok çok teşekkürler ederim.

 

 

 


Kastamonu’dan Ayrılırken Halkevi’nden Yapılan Konuşma[161]

 

Kastamonulular, Aziz Hemşehrilerim!

Bir haftadır Kastamonu ve Sinop’ta dolaşıyorum. Vatandaşlarımla şehirde ve köyde konuştum: Gösterdiğiniz asîl nezakete ve cömert sevgilere yüreğimin bütün samimiyeti ile teşekkür ederim.

Muhtelif yerlerde memleket meseleleri ve vatandaş ihtiyaçları için dinlediğim kıymetli fikirleri mesul makamlara nakledeceğim. Türkiye Cumhuriyetinin Başkanı olan vatandaş sıfatıyla, sizinle temaslarımın benim için çok istifadeli olduğunu herşeyden evvel ifade etmek  isterim.

Size veda etmeden evvel yine Cumhurbaşkanı vatandaşınız olarak size iki mülahazamı tekrar etmek istiyorum. Bunlardan birisi dış emniyet meselesinde memleketin politikası üzerinedir. Cumhuriyet hükümetinin takip ettiği dış politikayı Büyük Millet Meclisinde temsil olunan siyasi partiler desteklemişlerdir. Bu hal memleketin emniyetine kuvvet ve sağlamlık vermiştir. Dış politika üzerinde vatandaşların kanaat birliğinde olması memleket için çok hayırlı bir neticedir. İkinci mülahazam şudur:  Demokratik rejimin tabiî hassası olan muhtelif siyasi programlar ve partiler içinde vatandaşların birbirine dost kalmak imkânını bulmaları ve herhalde birbirleriyle düşman olmamaları hiç gözden kaçırılmamak icap eder. Her tarafta rastgeldiğim muhtelif siyasi partilerin mümessillerine, birbirleriyle dostça geçinmelerini tavsiye ediyorum. Bu tavsiyemi memleketin dört köşesinde ve hiç usanmayarak mütemadiyen tekrar ediyorum. Dünyanın bugünkü kararsız ve yarının ne olacağı bilinmeyen durumunda, Türkiye’nin karşısında bulunduğu ihtimaller ve tehlikelerden selâmetle çıkmanın ilk şartı vatandaşlar arasında düşmanlık olmaması, Türkiye’deki beşinci kol teşebbüslerinin bütün vatandaşlar tarafından muvaffakiyetsizliğe uğratılacağının şüphesiz bir surette bilinmesidir.

Kastamonulular, Aziz Hemşehrilerim!

Size tekrar tekrar teşekkür ederek veda ediyorum. Esen kalınız. Sağ olunuz. Tekrar görüşürüz.

 

 

 


Zonguldak Halkevi’nden Yapılan Konuşma[162]

 

Zonguldaklılar, aziz hemşerilerim,

Birkaç sene öncesinde gördüğüm Zonguldak bölgesinde ne gibi gelişme, ilerleme ve ne gibi farklar olduğunu seçmeye çalışıyorum. Gerek Karabük ve gerek dolaylarında gördüklerim çok sevindiricidir. Fakat asıl bizi sevindirecek olan gelecek günlerin daha sevindirici olmasıdır. Bu  memleket iktisadi bakımdan eskisine nazaran çok farklıdır. Üç beş sene sonra Zonguldak’ın, Karadeniz’in kıymetli bir nakliye limanı, Ereğli’nin de en işlek bir sığınak ve durak limanı olacağını göreceğiz.

Mekteplerde gördüklerim de çok ümit vericidir. İlk mekteplerden itibaren öğrenciler azmin timsali olarak yetişiyor. Bu sahada Zonguldak’taki merhaleler bütün yurt için çok feyizlidir.

Size memleketin umumî durumu üzerinde de bir iki söz söylemek isterim. Memleketimizin son senelerdeki siyasi gelişmesinde yüz senedenberi ileri gitmek için mücadele içinde bulunuyoruz. Büyük tehlike atlatmış ve atlatmakta bulunmuş sayılabilir. Şimdi ise partililer arası muhtelif kanaat ve fikir tartışmalarının tezahürleri günlük tabiî hâdiseler gibi görünmeğe başlamıştır. Bu siyasi gelişmede mühim bir merhaledir. Bu o kadar mühim bir gelişmedir ki, idareler bunda önemli hamleler göstermek mecburiyetinde kalmışlardır. Serbest münakaşalar ve siyasi partilerin geniş tartışmaları üzerinde, memleketin dış siyaseti hakkında birbirine dayanan ve bütün dünyaya karşı bir birleşme imkânı verdik.

Vatandaşlarım, şimdi siyasi partiler birbirine artık düşman nazariyle bakmıyorlar. Vatandaşlar sevgi duygusu ve huzur içinde iyi geçinerek memleketin ilerlemesi gayesindedirler. Her gittiğim yerde vatandaşın düşünceleri ne olursa olsun  birlik tavsiye ediyorum, vatandaşların birbirleriyle iyi geçinmelerini tekrar ediyorum. Memleketin karşısına çıkacak büyük tehlikeleri elbirliğiyle karşılamak ve harice karşı birlik ve azim göstermek isteriz.

Aranızda geçirdiğim zaman benim için çok kıymetli oldu. Bundan sonra daima kalbimde bunu yaşatacağım.


 

 

 

 

Ankara Veteriner Fakültesi Öğrencilerinin Mesajına Verilen Yanıt (Özeti)[163]

 

Cumhurbaşkanımız verdikleri cevapta hararet ve muhabbetle tebrik ve teşekkür etmişlerdir.

 

 

 

 


19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenlerinde Gençliğe Sesleniş[164]

 

Türk Gençleri, Aziz Vatandaşlarım,

Gençlik ve Spor Bayramını kutlamak üzere toplanış bulunuyoruz. Memleketimizin dört bucağında, kız ve erkek, genç yaştaki vatandaşlarım, bütün aileleri, kendi bayramları içinde sevindiriyor, kuvvetlendiriyor ve kendi masum ruhlariyle, türlü ihtilâflar içinde bulunan büyüklerini tekrar birleştiriyor ve kaynaştırıyorlar. Daima ilerleyen bir memlekette, daima  yükselen bir milletin bahtiyar fertleri olarak yaşamanızı, hayatta muvaffak olmanızı dilerim.

Aziz Türk gençleri, 

İkinci Cihan Harbinin silâhlı çarpışma devri biteli dört sene oluyor. İlk kurtulma günlerinin ilham ettiği sevinmeler bir kaç hafta sürmeden, dünya yeniden büyük felâketlerin ihtimalleri karşısında kalmıştır.

Bize karşı amansız bir mücadele açılmıştır. O zaman yer yüzünde hemen hemen yalnız bulunuyorduk. Dâvamızın haklılığını ve Türk Milletinin yüksek vasıfları ve yüksek liyâketlerini şerefli bir millet olarak hür ve müstakil yaşamak için Türk Milletinin beslediği sarsılmaz ve kesin iradeyi, dört senedir, milletçe bütün dünyaya isbat etmiş bulunuyoruz. Sinir harbi veya soğuk harp denilen bu mücadele, silâhlı harp kadar, bizim için çetin şartlar içinde geçmektedir. Silahlı harbin can kaybından ve bina yıkımından artakalan bütün zararları ve yıpratmaları, sinir harbinde mevcuttur. Türk Milleti, buna göğüs geriyor. Dışardan uğradığımız bu haksız mücadelenin propaganda ve aldatma mevzuunun güçlükleri ise, hakiki harpten daha çoktur. Beşinci kolun politikacıları, türlü şekil ve kıyafette, millletin arasına sokulmak için daha kolay fırsat bulurlar. İçerden, dışardan, aldatıcı sözlerin ve yazıların masum ruhlar üzerinde tereddüt uyandırması daha kolaydır. Türk Milleti, dört senedenberi, hayatına kasteden yabancı mücadelenin, içerden ve dışardan gelen aldatıcı tesirlerine, yalnız imanı ve iradesiyle değil, anlayışı ve muhakemesi ile de cevap vermek mecburiyetinde kalmıştır. Vatandaşlarım büyük bir imtihan vermişlerdir. Bu imtihan demokratik bir rejimin serbest gelişmesi içinde geçirmemiz, onun kıymetini bir kat daha arttırmıştır. Çünkü, demokratik rejimin kendi icapları ve şartları ile kurulmasının başladığı 1945 den beri, her mevzu üzerinde, her siyaset adamı, her vasıta ile, doğru yanlış, her fikri telkin etmek imkanını bulmuştur. Bu kadar tehlikeli ihtimallere maruz olan bir memleketin; demokratik rejimin ilk zamanlarının ve gelişme zamanlarının tabiatiyle beraber taşıdığı güçlükleri de yenip yenmiyeceği bütün medeniyet aleminin ve uzaktan seyreden katı hükümlü tarihin merak ettiği bir şeydir.

Türk Milleti, demokratik rejimin bütün hastalıklarını yenmek yolunda ve bütün dünyada itibar sahibi olmasının ve Türk Milletinin medeniyet âleminin esaslı bir rüknü olduğunun anlaşılmasının sırlarını, milletçe, bu dört senedir, dış ve iç politikalarda geçirdiğimiz şerefli imtihanlara borçluyuz. Gelecek senelerimizin daha feyizli olacağına inanmamız haklıdır.

Ben, Cumhurbaşkanı vatandaşınız olarak, memlekete teveccüh edecek tehlikeyi önlemek için iki şart görürüm. Birisi, dış emniyet meselesinde icap ederse, memleketin tek vücut gibi bir ve beraber kalacağına güvenimizdir. İkincisi, demokratik rejimin mücadelelerine milletin bünyesinin tahammül edebilmesidir. Bu mücadeleler vakit vakit sert olur ve onu yürüten siyaset adamlarının kültür ve mizacına göre, bazan titiz ve huysuz manzaralar gösterebilir. Bunların hiç birinin memleket ölçüsünde tesiri ve zararı yoktur. Elverir ki, vatandaşlar kanun dışına çıkmak tahriklerine iltifat etmesinler ve Büyük Millet Meclisi memleketin mukadderatını doğru yolda yürütmek irade iktidarını hakkiyle muhafaza etmekte devam etsin.

Dört senedenberi memleketimizde faal siyaset vardır. Büyük siyasi partiler kurulmuştur. Bu partiler birbirleriyle türlü mevzularda çekişme halindedirler. Ben, bir noktayı memleketime karşı emniyetle ve memnuniyetle zikredebilirim. Bütün siyasi partilerin resmi. temsilcileri kanun içinde kalmak kararında olduklarını her vesile ile söylemektedirler. Bütün siyasi partiler maksatlarına kanun yolundan varmak gayretinde görünüyorlar. Bu esaslı nokta demokratik gelişmemizin temel taşıdır.

Vatandaşlarıma şunu da emniyetle söyliyebilirim. Memleketin dört bucağındaki her iklimden, her mizaçta, her meslekten ve her siyasi partiden olan ve hiç bir siyasi partiden olmayan vatandaşlarımın, mümkün olduğu kadar çoğu ile, her fırsatta temasta bulunuyorum. Vatandaşlarım dışardan gelecek tehlikelere karşı birliktirler. Vatandaşlarım hiç bir sebep ve bahane ile, memleketin idaresinde kanundan ayrılmağa istidatlı, ve zararlı telkinlere iltifatlı değildirler. Vatandaşlarım, bin badireden kurtardıkları memleketlerinin kendilerine zindan edilmesinden ve zindan gösterilmesinden hoşlanmıyorlar. Serbest vatandaşların ve siyasi partilerin çekişmeleri, kanun içinde ve memleketin iyiliğini. daha kısa yoldan, daha geniş bir surette temin etmek içindir. Memleketin manzarası bugün budur ve onun için vatandaşların büyük çoğunluğu, okumuşu ve okumamışı ile, memleketin hayrını ve selâmetini zarara sokacak temayülden uzaktır. Bu, milletimizin geleceği için büyük müjdedir. Bu hal, devletimizi, medeniyet âleminde gittikçe daha ziyade aranan bir dost olarak daima kıymetlendirecektir.

Türk gençleri,

 Dünyanın en güzel köşelerinden biri üzerinde, en kabiliyetli ve kahraman milletlerinden birinin fertleri olarak, alnınız açık, göğsünüz kabarık, büyük vazifeler yapmağa hazırlanan insanlar gibi çalışınız. Kendinizi, hayatın fertçe ve milliyetçe belki çetin fakat çok şerefli mücadelelerine hazırlayınız.

Bu sevinçli günümüzde, memleketin büyük meselelerini de beraber konuşurken, büyük ve muhterem Atatürk’ün şanlı adını yüreğimizin bütün tazimleriyle yadedelim.

Hudud boylarından getirdiğiniz sınır topraklarını ve Türk Bayrağını, Türk Milletinin bahası en ağır olan hazineleri gibi, hürmet ve vazife duygulariyle kabul ediyoruz.


 

 

 

 

 

Sivas Ziyaretinde[165]

 

(...)

Geçen sene ve bu sene su baskınına uğramış olan şehir ve kasabalardaki çalışmaları görmek istiyorum. Geçerken* Sivas’lı vatandaşlarımı da görmek istedim. Kendilerine sevgilerimi ulaştırın.

 

 

 

 

 


Tokat Halkevi’nde[166]

 

(...)

Tokatlılar, tabiatten gelen bir felâketi birbirinize yardım ederek az can kaybıyla atlatmaya muvaffak oldunuz. Sıkıntılı günler geçirdiniz. Fakat cesaretle göğüs gerdiniz. Tokat’a zelzele zamanında da gelmiştim. Gene acılı günlerinizdi. Fakat çalıştınız, şehrinizi eskisinden güzel bir hale getirdiniz.

Tokat’ın neşeli ve şen hayatı yeniden bütün hızı ile başlıyacaktır.


 

 

 

 

 

Erzincan Ziyaretinde[167]

 

(...)

Erzincan, Cumhuriyetin nazlı evlâdlarından biridir. Nihayetine kadar onu memnun etmek için her emeği sarfedeceğiz. Modern bir Cumhuriyet şehri haline gelmesi için muhtac olduğu bütün tedbirler zamanla yapılacaktır. Geçirdiğimiz seneler mahrumiyet seneleridir. Birbirimize yardım ederek elbirliğile çalışarak daha ferahlı günlere erişeceğiz.

 

 

 

 


Erzurum Halkevi’nde[168]

 

Erzurumlular, Aziz hemşerilerim,

Son gelişimdenberi Erzurum civarında meydana gelen yeni işleri görmek üzere geldim. Senelerdenberi beklediğimiz Deveboynu tünelinin açılmış olması beni cidden sevindirdi. Artık Pasinler ovasına demiryolunu nakletmiş ve hududa kadar olan bölgelerimize daha sür’atle varmak yolunu açmış bulunuyoruz.

Erzurum etrafındaki yollar ve Erzurum’u sahile bağlıyacak olan caddeler işinde de bana iyi haberler ve neticeler söylediler. Diğer çalışmalar dahi gözünüzden kaçmamıştır.

İçeride büyük bir bölgemizde mahsul vaziyetinin elverişsiz olması bize çok ıstırap verecektir. Halkça ve Hükümetçe elbirliğiyle ıstırapları yenmeğe çalışacağız.

Istıraplarımız, mücadele ve münakaşalarımız ne olursa olsun, vatandaşlar arasında düşmanlık olmaması ana selâmet yoludur. Bu uğurda yürekten çalışmak her vatandaşın vazifesidir.

Erzurumlular, sizi sevgilerle selamlıyarak veda ediyorum.

 

 

 

 


Ankara Tren Garında Yurt Gezisine İlişkin Anadolu Ajansı’na Verilen Demeç[169]

 

Geçen yıl ve bu yıl sel âfeti geçirmiş kasabalarımızı ve oralarda yapılan işleri görmek vesilesiyle yola çıktım. Ve Erzurum’a kadar dolaşarak geldim. Âfete uğrayan yerlerimizin kalkınması için vatandaşların memnuniyetle bahsettikleri bir çok işler ile karşılaştım. Erzincan’da, 600 küsur yeni evin bir mevsimde vatandaş hizmetine konulmasiyle yeni bir umran hareketi göze çarpıyor.

Mahsul durumu her yerde zihinleri haklı olarak işgal etmekte, Hükümetçe ve halkça birçok tedbirler düşünülmektedir. Vaziyetin hakikî ölçüsü hasat sonunda meydana çıkacaktır.

Her yerde vatandaşlarımın kendilerine, vatanın haline ve istikbaline itimatlarını aşikâr bir surette fark ettim. Bu yapıcı ruh vatandaş hayatına hâkim olmakta ve hükümetin vazifesini basiret ve azimle ifa edebilmesi için en büyük yardımı teşkil etmektedir.

Memleketimiz, yıllardanberi, tarihimizin bildiği en tehlikeli ihtimaller karşısında bulunuyor. Bazı tahminlere göre 1949 un en buhranlı sene olması bekleniyordu.

Bundan başka memleket, iç idaresinde en ehemmiyetli ve en zor bir tekâmülü tahakkuk ettirmeğe çalışıyor.

Dışarıda ve içeride millî muvaffakıyetlerin temel unsuru vatanda huzur, vatandaşlar arasında itimat ve dostluktur. Her halde düşmanlık olmaması en önde gelen şarttır. Umumî hayatımız, mevcut kanunlara riayet hududunda ve vatandaşlar arasında düşmanlığı tasvip etmeyen bir zihniyetin hakimiyetinde geçerse salim bir inkişafı temin edeceğimiz muhakkaktır.

Ötedenberi vatandaşlarıma her vesile ile söylemeğe çalıştığım bu kanaatlerimin umumî halkz efkârında daha ziyade anlaşılmış olduğunu görmekten bahtiyarım.

Seyahatimden memnun olarak döndüğümü söyleyebilirim.

 

 

 

 


Ege Köy Öğretmenleri Derneği Başkanı Mehmet Ali Vural’ın Derneğin Fahri Başkanlığını Üstlenmesine İlişkin Mesajına Verilen Yanıt[170]

 

Ankara, 21 / 7 / 1949

Mehmet Ali Vural

Ege Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği Genel Kurul Başkanı

Yeni Doğan Oteli – Tilkilik – İzmir

Ege bölgesi köy öğretmenleri derneğine memleket hizmetinde başarılar diler, derneğin Fahri Başkanlığını memnuniyetle kabul ederim.

İsmet İnönü

 

 

 

 


İzmir Tren Garı Demirkonak Balkonundan İzmir’lilere İlk Sesleniş*[171]

 

Aziz Hemşerilerim,

Muhabbetinize çok teşekkür ederim. Geç vakit sizleri rahatsız ettiğim için özür dilerim. Mahsus bu vakti seçtim ki gecenin bu saatinde sizleri rahatsız etmiyeyim. Gündüz muhtelif fırsatlarla istediğiniz kadar görüşürüz. Gecenin geç vaktinde rahatsız olmanızdan ötürü size çok teşekkür ederim. Keder gören vatandaşlarımıza yapabileceğimiz hizmetleri tetkik edeceğim. Ondan sonra sizin muhabbetinizden ve sıcak duygularınızdan istifade edeceğim. Allahaısmarladık İzmirliler. Etraftan gelmiş olan bütün vatandaşlarıma ayrı ayrı minnettarım.

 

 

 

 


İzmir Karaburun Konuşması[172]

 

Aziz Karaburunlular,

Zelzeleye uğrıyan köyleri gördüm, içlerinde az hasar görenleri de büyük hasara uğrayanları da vardır. Sizlerin gayretiniz Hükümet tedbir ve yardımlariyle birleşince hasara uğrayan ev ve binalarınız çabuk yapılır.

Eylül sonuna kadar eskisi gibi evlerinize gireceğinizi umuyorum. Fırsat bulursam kışın yerleştiğinizi görmek için buraya tekrar gelmekten memnun olacağım.

Karaburunlular,

Zelzele felaketine uğrayanların dertlerine ve tasalarına bütün memleketin iştirak ettiğini bildirmeye geldim. Böyle dertler karşısında memleketimizin her yeri birbirine karşı bu tarzda bağlı olursa her işimiz milletçe daha kolay halledilir.

Memleket halkının hissiyatına tercüman olarak sizlere tekrar geçmiş olsun demek isterim.

 

 

 

 


İzmir Urla Konuşması[173]

 

Urlalılar, Aziz Hemşehrilerim,

Size çok teşekkür ederim. Bugün Urla’da gördüğüm cemiyet hatırımdan çıkmıyacaktır. Yüksek kültürlü, anlayışlı, çok nezaketli ve çok alicenap bir cemiyet. Size çok çok teşekkür ederim.

Siz varolunuz Urlalılar. Gezdiğim yerlerde duyduğum acıları unutturan şey buralardaki vatandaşlarımın azimli, kararlı ve memleketin kendileri ile alâkasından memnun halleridir. İki gündür Karaburun, Çeşme ve havalisinde gördüklerimden ümitlendim. Çünkü vatandaşlarımın kederleri az bir zamanda görmemişe dönecektir.

Sizi burada hem İzmir’e gidenler hem de Çeşme’ye geçenler için azim, irade, neşe verecek bir kaynak olarak gördüm. Sizi takdir ederim Urlalılar. Memleketin her tarafında Urlalıların birbiriyle iyi geçinen, huzur ve dostluk arayan temiz karakterine işaret edeceğimi vaadediyorum. Vatanın huzur ve selameti ve gelecek hadiselere karşı milli birliğin kurtarılması içeride düşmanlık olmamasına bağlıdır. Urlalılar, bu sözlerimi unutmayın, kulağınızda kalsın.

Vatanın huzur ve selameti ve gelecek hadiselere karşı sağlamlığını muhafaza etmesi vatandaşların birbirine düşman olmamasına ve düşmanlık telkinlerini reddetmesine bağlıdır.

Sağ olunuz, varolunuz Urlalılar.

 

 

 

 


İzmir Çeşme ve Seferhisar Konuşmaları[174]

 

Çeşmeliler,

Geçmiş olsun. Size memleketin, selamlarını getiriyorum. Uğradığınız kederli hadiseden dolayı, buraya uzaktaki vatandaşlarımızın kalblerinin de sizin kalbiniz gibi sızlamakta olduğunu söylemeğe geldim.

Bütün memleket ıztırap çekmiş vatandaşlarımızın acılarının biran evvel dinmesi ve vaziyetlerinin düzelmesiyle .yakından alâkadardır. Sizden de memleketin içine iyi haberler götüreceğim. Felaketzede vatandaşlarımızın hepsini metanet ve itidal içinde bulduğumu, Hükümetin yardımlarından istifade edebilecek durumda gördüğümü anlatacağım. Sizlere tekrar geçmiş olsun derim.

 

[Seferhisar’da]

Seferhisarlılar, aranızda çok iyi bir gün geçirdim. Bunu hiç unutmıyacağım. Muhabbetiniz benim için çok kıymetlidir, sağ olunuz.

 

 

 

 


İzmir Hisarönü Kahvesinde Yapılan Konuşma[175]

 

İzmir, düşman olması muhtemel ordularla karşı karşıya bulunduğu zaman yılda iki defa buraya gelir ve tetkiklerde bulunurdum. Siyaset havası dalgalıdır. Hadiseler dolayısiyle üç dört senedir yurdun başka yerlerinde çok meşgul olmuşumdur.

Bugün memleketin her tarafı, doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi bir gibi olmuştur.

Mademki beni aranızda görmek istiyorsunuz gelmişken mümkün olduğu kadar çok kalacağım, her tarafta konuşacağım, sizlerden memlekete yeni bir kuvvet götüreceğim.

Dert çok, bunların hepsiyle birinci derecede müteessir olmak payı bana düşer. Kusur çok, bunların hepsinin sebeplerine ve tedbirlerine muhatap olan mesuller vardır. Bunları toptan veya yüzde doksanbeşini bana atacaklar da bulunacaklardır. Bu sözlerin hiçbirine darılmam, hepsi kabul. Fakat sizden iki şey istiyorum: Birincisi düşman tecavüzü karşısında memleketi müdafaa için vatandaşlar arasında ayrılık göstermiyeceğiz. İçerde  ve dışarda bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır. İkinci isteğim hiçbir sebep ve tesir ile vatandaşlar arasında düşmanlık olmasına müsaade etmemenizdir. Bu iki temele dayanırsak başka güçlükleri yeneriz.

 

 

 

 


İzmir Tepecik Numune Kahvesinde Yapılan Konuşma[176]

 

Arkadaşlar,

Hergün erkenden işlerinize gidiyorsunuz. Sizleri göremiyorum. Bugün işten çıktığınız zamanı hesap ederek sizi yakından göreyim dedim. Hayat mücadelenizde ve meslek çalışmalarınızda muvaffak olmanız temennilerimi size yüz yüze söylemek için geldim. Cumhuriyet Hükümetlerinin bugün ve yarın işçilerle yakından alâkaları memleketin daimi bir mevzuudur. Dünyanın her memleketinde işçi meseleleri siyasi adamların ve partilerin ciddi faaliyet ve siyasi manevra mevzuları olmuştur. Benim vaziyetim, mevzuun teferruatına girmeğe bugün müsaade etmez. Ben size parti safları haricinde bazı umumi şeyler söyliyeceğim.

Dünyada çok kudret vardır. Makine kudreti, tabiat kudreti gibi. Bütün bunların hepsinin üstünde benim fikrimce insanın çalışma kudreti vardır. Siz bunu en fazla göze çarpar bir surette temsil eden mesleksiniz. Türkiye’de işçiler memleketin imarını ve ilerlemesini en ziyade arzu edenlerdendirler. Türkiye’de işçiler vatan bütünlüğünün ve vatan hürriyet ve istiklâlinin en samimi müdafaacılarıdırlar. Hele vatandaşlar arasında düşmanlık olmamasının en birinci davacısı işçilerimiz olmak lâzımdır. İş emniyeti ve işçimizin temiz vasıfları herşeyden evvel vatanda huzur ister.

 

 

 


İzmir Tilkilik Çınaraltı Kahvesinde Yapılan Konuşma[177]

 

İzmir öyle bir yerdir ki felakete uğradığında bütün memleket bir yürek gibi burası için çarpmıştır. İzmir’i kurtarmak için içerde kalan bütün memleket canı ve başı ile çalıştı. Bu uğurda sarfolunan gayretin, fikir kudretinin, dökülen göznuru, gözyaşı ve temiz kanın hesabı yoktur. Bugün memleketin çetin ihtimallere maruz olan başka köşeleri vardır. Şimdi onların endişesi içindeyiz. Şimdi İzmir de memleketin başka köşeleri için tek yürek olarak çarpmanın örneği olacaktır. Bunu bana yurdun her tarafında söylediler. Ben de her yerde bunun için teminat verdim. Bunlan İzmir’in her köşesinde söyliyeceğim.

İzmirlilerin muhtelif siyasi partilerin münakaşaları içinde hâkim anlayışın nümunesi olmasının büyük ehemmiyeti vardır. Bugün vatanın hali ve istikbali için vatandaşlar arasında düşmanlık olmamasına dikkat başlıca mevzuumuzdur. Düşmanlık öyle bir zehirdir ki, damla olarak bir defa bünyemize girerse az zamanda vatanın vücudunu çürütebilir.

Vatandaşlar arasında fikir ayrılığı olacaktır. Partiler elbette mücadele edeceklerdir. Fakat düşmanlık olmayacaktır. Bütün dünyada Türkiye kuvvetli bir devlet olarak tanılır. Bu haliyle Türkiye yalnız kendisi için değil, medeniyet âlemi için temel teşkil eden kaynaklardan biridir. Bu kaynağın sağlamlığı vatandaşlar arasında düşmanlık olmaması esasına dayanır.

İzmirliler,

Vatandaşlar arasında düşmanlığa müsaade etmiyeceksiniz. Hudutta muharebeye giden vatandaş evinde bıraktığı ailesinin ve herşeyinin adaletin ve kanunun emniyetinde olduğunu bilecektir. Memlekette düşmanlık havası bir defa tutunursa artık hudutta muharebe kudretinden bahsolunamaz.

 

 

 

 


İzmir Menemen Konuşması[178]

Menemenliler, Aziz Hemşehrilerim,

Şimdi içinde bulunduğum muhabbet halkasını kıymetli bir hatıra olarak daima muhafaza edeceğim. Menemen’in içinden ve dışından beni görmek için buraya gelmiş olan bütün vatandaşlarımı muhabbetle selâmlarım.

Menemenliler,

Buraya kuraklıktan ıstırap çeken geniş bir vatan bölgesinden geçerek ve Çeşme, Karaburun bölgesinde çadırlar içinde yaşamağa mecbur olan vatandaşları görerek geliyorum.

Çok şükür bu sene Ege bölgesinde mahsul vaziyeti kurak bölgelere nisbetle sevindiricidir. Sizi görmediğim zamanlardanberi çok müterakki buldum. Cemiyet hayatı ve yaşama şekli üç ilâ beş sene evveline nisbetle biraz daha düzelmiştir.

Ege bölgesi haklı olarak beklediği yüksek maişet seviyesine doğru mütemadiyen terakki etmektedir. Sizin çalışmanız, sizin talihiniz vatanın diğer kısımlarına da hayırlı, feyizli bir ömek olsun isterim. Şimdi Ege bölgesinde beni başlıca işgal eden mevzu, vatandaşlar arasında düşmanlık olmamasını yakından görüp, yakından istemek ve vatandaşların da siyasi parti mücadelelerini düşmanlık politikası haline getirmiyeceklerini söz olarak işitip söz olarak memlekete götürmektir.

Menemen’e gelmeden evvel bir köyden geçtim ve orada her üç partinin mensupları ve tarafsız vatandaşlar etrafımda toplandılar. Hepsi siyasi mücadelede düşmanlığa sapmıyacakları hakkında bana söz verdiler.

Menemenliler, sizden de bu sözü istiyorum. Siyasi partiler arasında eşit hukuk, eşit muamele olacaktır diye iki sene bütün Anadolu’da şehir şehir, köy köy dolaştım. Şimdi görüyorum ki tekrar şehir şehir, köy köy dolaşarak vatandaşlardan birbirlerine düşman olmamalarını istemek zamanı gelmiştir.

Egeliler, siz bana yeni çalışmamda ilk yardımcılar olacaksınız.

Mamur bölge, anlayışlı ileri vatandaş vatanın parçalanmasının, vatanın tehlikeye düşmesinin ne demek olduğunu çok iyi bilen vatandaş, diğer bütün vatan aksamı için kuvvetli bir destek, kuvvetli bir yardımcı olacaksınız.

Siyasi partiler arasındaki mücadeleler ne olursa olsun vatandaşlar hangi siyasi partiye mensup bulunursa bulunsun bunların benim için hiçbir ehemmiyeti yoktur. Benim için ehemmiyetli olan cihet, bu vatandaşların birbirlerine düşman olmamasıdır. Siyasi hayatın muhtelif safhalarında benim için en şiddetli sözleri en çok işitmiş olan bölgesiniz. Bunların benim üzerimde hiçbir tesiri yoktur.

Benim için mühim olan, vatandaşların birbirlerine düşman olmamasıdır. Anlıyor musunuz Menemenliler? Bu muhabbetli günde sizinle konuşurken bütün Ege halkına söylüyorum. Halkımızın her siyasi parti içinde bulunan köşesine yetişip komşusuna, vatandaşına ve öteki siyasi partiye düşman olmamasını istiyeceğim. Bu yeni çalışmam başlıca iki konu üzerinde toplanacaktır. Kanuna riayet olunacaktır. Bu prensipleri artık başka yerlerde izah ederim. Sizler de oradan dinlersiniz.

 

 

 


İzmir Foça Konuşması[179]

 

Teşekkür ederim Foçalılar. Bana çok muhabbet gösterdiniz. Cemiyetiniz benim için çok kıymetlidir. Tekrar teşekkür ederim. Birkaç gündenberi aranızdayım. Bir çok günler daha aranızda bulunacağım. Yer yer düşündüklerimi hepinize söylemiş oluyorum. Her yerde vatandaşlarımı memleketin ilerlemesi için memleketin yükselmesi için büyük bir azim ve feyizli bir çalışma içinde görmekten hakikaten bahtiyar oluyorum. Bugün, içinde bulunduğum başlıca mevzu, vatandaşlar arasında düşmanlık telkinlerine karşı vatandaşlarımın red cevabı vermelerini istemektir.

Foçalılar, sükûnetle düşününüz. Diğer vatandaşlarımızın da sizin gibi sükûnetle düşünebilmelerini temin etmek için gayret sarfediniz. Bir memlekette vatandaşlar arasında düşmanlık başladığı takdirde o memlekette huzur olamaz. O memleketin hudutlarını müdafaa kudreti bulunamaz. Bunu böyle biliniz. Foçalılar, diğer arkadaşlarınıza da söyleyiniz. Partiler arasında mücadele olacaktır. Fakat bunun içine düşmanlık karıştı mı her türlü siyasi mücadele memleketi bir felakete götürür. Anlıyor musunuz Foçalılar?

Foçalıların, “anlıyoruz Sayın İnönü, anlıyoruz” cevabını vermeleri üzerine Cumhurbaşkanı konuşmalarını şöyle bitirmişlerdir:

Anladınız. Ben de bunu anladığınızı diğer Egelilere götürüp söyliyeceğim. Egeliler anlıyor diye de memleketin diğer taraflarına bu kanaatimi götüreceğim. Sağolunuz Foçalılar.

Cumhurbaşkanımız hitabelerinden sonra halkla konuşmuşlar hatırlarını sorarak mahsul durumu hakkında izahat almışlardır. Mahsul durumunun iyi olduğunu öğrendikleri zaman İnönü, sıkıntılı yerlerden geldiklerini, bu iyi haberin kendileri için büyük bir teselli olduğunu ifıade etmişler ve şunları söylemişlerdir:

Şen olunuz Foçalılar. Memleket ilerliyecek, daha mamur olacak ve daha ziyade itibarlı günlere kavuşacaktır. Güzel bir istikbalin saadetini aramızda bulunan gençler doya doya tadacaklardır. Allahaısmarladık.

 

 

 


İzmir Kemalpaşa Söylevi[180]

 

İnsan Kemalpaşalılar,

Size çok teşekkür ederim. İzmir’in her yerinde sizinle konuşmak için çok fasıla verdiğimden dolayı şikayetlere uğradım. Kulağıma çalındı, işittim ki, siyasi cereyanlar içinde İzmir ve tarafına uğramamaklığım, uğramaya imkan bulamadığım tarzında tefsir ve telkin edilmiş. Evvela bu sözü, sizin huzurunuzda, İzmirlilerin bütün memleketçe müsellem olan yüksek vasıflarına karşı beslediğim hürmet fikri ile tashih etmek isterim.

Kemalpaşalılar,

Gerek sizin, gerek İzmir’in her tarafında bulunan vatandaşlarımın medeni cemiyet ve yüksek insanlık vasıflarında hiç bir zaman ve hiç kimsenin şüphe etmeye hakkı yoktur. Siyasi cereyanlar bizim medeni münasebetlerimizi ve insanlık hayatımızı incitmeyecek ve bozamıyacaktır.

İptidai cemiyetlerde siyasi faaliyet canlı olduğu zaman sözün ayağa düşmesinden ve vatandaşların birbirleriyle medeni münasebetleri kesecek derecede uzaklaşmalarından buhranlar doğar.

Türkiye’nin, şimdiye kadar geçirdiği birçok buhranlar için de bu medeni seviyeye erişip erişmediğinden memleket dışında şüphe edenler görülmüştür. Memleket içinde hüzün ve elem izhar edenler bulunmuştur. Fakat benim vicdani kanaatim odur ki, eğer bu memleket siyası cereyanların vatandaşlar arasında medeni münasebetleri muhafaza ederek yaşamasına misaller verecekse, bu misallerin en kuvvetlilerini İzmirliler ve Kemalpaşalılar ve bütün Ege mıntakasındaki halk verecektir. Siyaset cereyanları Devletin otoritesini kırar mı, sözü ayağa düşürür mü? Cemiyet hayatı ileriye doğru olgunlaştıkça, bu mahzurlar ortadan kalkar. Türkiye’de bu mahzurların olmıyacağına ve medeni cemiyet vasıfları sağlam kalacağına İzmir ve Ege etrafındaki vatandaşlarımla temasım bana en kuvvetli delilleri vermiştir ve vermektedir.

Bu seyahatta İzmirli ve Egeli vatandaşlarıma bütün memlekette huzurun, sükûnun ve kuvvetin ve medeni vatandaşlar münasebetinin kalesi olarak bulunduğunu nakletmeye, böyle bir sıfatla İzmir’in ve Ege bölgesinin kıymetini memleket nazarında canlandırmaya fırsat bulmuş oluyorum. Ege bölgesinde bu seferki seyahatim ve ziyaretimi genişletmem ve uzatmam benim için nimet oldu. Memleketin her tarafını sık sık ziyaret edemiyorum, ama bir vesile ile bir köşeye gidersem orada sekiz on vilayet halkı ile temas etmekten bahtiyarlık duyuyorum. Geçenlerde su baskını felaketinin eserlerini ve yapılan yardımları görmek için Tokat’a gittim. Yola sadece bu maksat için çıkmıştım. Fakat o seyahatimi de uzattım ve Amasya, Sivas, Erzincan, Erzurum ve Kayseri olmak üzere altı vilâyet dolaştım. Bir seyahat vesilesinden iyi istifade etmişim, değil mi?

Son zelzele vesilesi [ile], şimdi de İzmir’e geldim. Vatandaşlarımdan o kadar sıcak ve tazyik derecesinde kuvvetli ve canlı bir muhabbet gördüm ki, dermanım yettiği kadar köy köy dolaşacağım. Ege’nin bu bereketli mahsul yılında vatandaşlarımın rahatlıklarını ve yüksek medeni vasıflarım yakından görüp iftihar etmeye can atıyorum.

Hususiyle Ege bölgesinde ben seyahat edemem, yahut Egeliler arasındaki siyaset münakaşaları vatandaşlar arasında huzuru bozmuştur gibi yanlış telâkkiler varsa, benim seyahatim de memleketin içinde ve dışında Ege’nin bir huzur yuvası, siyasetin sâlim cereyan ettiğini gösteren bir emniyet bölgesi olduğunu bütün Dünyaya göstermekle Devletimizin kuvvetli menfaatleri vardır. Vatandaşlarımla şehirlerde ve köylerde yakından temas etmek benim için hayat meselesidir. Bu, benim üzerimde bulunan en büyük emanetin idare edilmesi için birinci derecede lâzım olan, temel olan şarttır. Mümkün olsa, ben her gün memleketin her köyünden gelen vatandaşlarla yüz yüze gelmekten, yalnız kuvvet alırım ve düşündüğüm tedbirlerde isabetim artar. Devlet Reislerinin sırmalı köşelere çekilip kendilerini, bilinmeyen fikirlerini, şahıslarını halk nazarında muammalaştırmaları devri çoktan geçmiştir. Devlet Reislerinin mukadderatının başında bulundukları halkın ıstıraplarını ve neşelerini hergün içinden görebilmeleri vazifelerini yapabilmeleri için birinci derecede şart olmuştur.

İzmir’in Tepecik, Şadırvanaltı semtlerinde yahut Menemen’de ve Kemalpaşa’da siyasi partilerin her birine mensup olan vatandaşların beni diz dize, yüz yüze yakından görmelerinde memleketim için fayda vardır, kuvvet vardır. Siyaset hayatında en çok tarize uğrayan bir mevkideyim. Ama vatandaşlarım beni bir medeni cemiyetin birbirine hürmetle bakan fertleri gibi yakından görürlerse kendi siyasî anlayışları, siyasî ufukları o nispette artar. İşittiklerini süzmek için kendi muhakemelerinde o nispette mücehhez olurlar. Sonra arkadaşlar, asıl bileceğiniz şey bu resmi vazifelerden başka, siyasî partiler, siyaset cereyanları ve bunların hepsinin üstünde ve dışında vatandaş ve medeni insan olarak birbirimize karşı birtakım vazifelerimiz vardır ki, münasebetlerimiz ne kadar artarsa vazifelerimiz de o kadar kolaylaşır.

Bugün Kemalpaşa’da insanlık mevzuları üzerinde, birbirimizi nasıl görüyoruz ve nasıl düşünüyoruz? Bu mevzuu konuşmak bugünün hissesine düştü. Onun için sözlerime başlarken size en kıymetli vasıf olarak, insan Kemalpaşalılar diye hitabettim.

İzmir’in semtlerinde ve bundan evvelki kazalarında da muhtelif partilere mensup vatandaşlarımla diz dize oturdum, birbirimizin yüzüne insan şefkati ve muhabbeti ile bakarak tatlı tatlı konuştuk, insan İzmirlilerin bu hasbihallerden memnun olduklarını yüzlerinden okudum. Bundan bahtiyarım. Bu sözlerimi size söylerken sesimi bütün memlekete de işittiriyorum. İzmir’in medeni ve siyasi olgunluğu ve kuvveti ile bütün memleketin kıymetli bir aile yuvası olduğunu dolaştığım her yerde söyliyeceğim, ve müdafaa edeceğim. Elime fırsat düşmüşken İzmir’in her köşesine uğramıya çalışacağım. Muhtelif siyasi partilere mensup vatandaşlarımın nasıl kıymetli insanlar olduklarını hem göreceğim, hem de her tarafa göstereceğim.

Bu ziyaretimin memleket için daha birtakım faydaları olacağına inanıyorum. Bir defa hakikat denilen şeyin siyaset hayatında ne olduğunu, bütün İzmirlilere ve bütün Ege halkına kendi nefislerinde tecrübe ettirerek göstereceğim. Aleyhinde bu kadar söz söyletmiş olan Devlet Reisinin kim olduğunu ve ne olduğunu her köye yakından gösterirsem hakkımda yazılan ve söylenen sözlerden ne kadarının doğru ne kadarının yanlış olduğunu vatandaşlarım güzelce muhakeme edebileceklerdir.

Geçmişe gitmiye hacet yok. Bugün aranızda bulunuyorum. Muhabbetinizi bana gösteriyorsunuz, bahtiyarlığımı yüzümden ve bütün halimden anlıyorsunuz. Ama bu kadar masum ve tabii bir hadisenin yazılmasında ve söylenmesinde nasıl bir hakikat ölçüsü tutulduğunu yarın öbür gün duyacak, görecek ve işiteceksiniz. Siyasi hayat içinde hakikati bulmanın ne kadar güç olduğunu bu masum ve basit misallerle bir defa daha tecrübe edeceksiniz. Ama siyasi hadiseler içinde hakikati bulmanın yolunu da öğreneceksiniz, anlıyor musunuz Kemalpaşalılar?

Bütün bunlar medeni bir cemiyetin içinde yaşadığı şartları ve karşısında bulunduğu güçlükleri iyice anlamanıza yardım edecektir.

Kemalpaşalılar, bu güzel toplantı karşısında sözlerimi yalnız afakî ve mütearife kabilinden olan insanlık kaidelerine hasredip geçemem. Size siyasî vadide de bir iki cümle söylemeliyim. Siyasî olarak benim size söyliyeceğim, bütün siyasî partilerin üstünde olan siyaset kaideleridir. Benim Devlet Reisi olarak birçok işlerim arasında birtakım temel vazifelerim vardır. Ben kanunu müdafaaya mecburum.

Anayasa bu vazifeyi bana vermiştir. Büyük Millet Meclisi karşısında Cumhuriyet kanunlarını müdafaa etmek için her milletvekilinden ayrı olarak yemin etmişimdir.

Dünyanın bütün yıldırımları engel olarak benim karşıma çıksa da ben kanunu müdafaa vazifesini yapmak için bir an tereddüt etmem. Sözüm iyi anlaşılsın, ben kanunu müdafaa edeceğim dediğim zaman, öyle kaçamaklı, müphem kanun telâkkilerini değil, düpedüz dosdoğru Büyük Millet Meclisinin kanun diye kabul ettiği her vesikayı müdafaaya mecbur olduğumu söylemiş oluyorum. Her memlekette bütün siyasi partiler kanunlara dosdoğru, apaçık bir surette riayet olunmasını temel kaide olarak kabul etmişlerdir. Türk cemiyeti ve Türk Devleti de bu kanaattedir.

Vatandaşlarım,

Bundan sonra bir mühim esasa daha temas etmek isterim. Siyasî fikirlerin ayrılığı ve siyasî partilerin mücadelesi her ne olursa olsun vatandaşlar arasında, yâni tarafsızlar ve her siyasi partiye mensup olanlar arasında düşmanlık olmamalıdır. Düşmanlığa katiyen müsaade etmiyeceksiniz, etmiyeceğiz. Siyasî hayatımızın cereyanları içinde, bir kaza, bir arıza olarak düşmanlık, siyasî bünyemize bir zehir gibi damlamıştır. Onu görmemezlik edemeyiz. Ama vatanın bünyesi sağlamdır, siyasi partilere mensup olan büyük vatandaş kütlelerinin anlayışları ve vatanseverlik duyguları sağlamdır. Düşmanlık zehirlerinin içimize yerleşip bütün vatanın bünyesini çürütmesine vatandaşlarım müsaade etmiyeceklerdir.

Kanun içinde kalarak ve birbirimize asla düşman olmıyarak medeni insan cemiyetinin insanlık vasıflarını baş üstünde tutarak fikirlerimizi pek güzel yürütürüz. Memleket için hayırlı ve doğru gördüğümüz siyaset cereyanlarını takip edebiliriz. Kaygımız sadece bundan ibarettir. Çünkü siyasî sahada vatandaşlar arasında düşmanlık olursa o memleket içinde emniyetten, onun hududunda müdafaa kuvvetinden bahsedilemez.

Kemalpaşalılar, sıcak muhabbetiniz sakin, serin, insana itimat veren haliniz ve huzurunuz bana yeni birtakım mevzular üzerinde konuşmak fırsatı verdi.

Sizi yordum özür dilerim.

Atatürk’ün memleket meseleleri üzerindeki uyanıklığı ve şuuru, bugün söylenmiş kadar taze ve canlıdır

Buraya gelirken Belkahve’de büyük Atatürk’ün 1922 de buradan beraberce geçtiğimiz zamana ait bir hitabesini hakkedilmiş gördüm. Atatürk’ün seferin bittiğini ve yapılacak yeni işler olduğunu bana söylediğini lütfedip oraya yazmışlar. Atatürk’ün ifadesini başından nihayetine kadar okuduğum zaman bütün vücudumda son derece hassas bir teessür hissettim. Bu sözlerde Atatürk’ün memleket meseleleri üzerindeki uyanıklığı ve şuuru, bugün söylenmiş kadar taze ve canlıdır. “Seferden sonra başka işlerle uğraşacağız” diyorlar.

O seferden bugüne kadar çok işler geçti, Belkahve’de buluştuğumuzdan sonra hemen dört beş gün içinde İzmir’deki müttefik donanmasından bir ültimatom aldık, çok yorgun bir ordu ile pek çok mânileri aşarak içine girdiğimiz İzmir’de, bizim için bir ömrün bir büyük ve insafsız mücadelenin gayesi olan İzmir şehrinde aldığımız bu ültimatom yeni devrin işareti idi. Bundan sonra bir çok çetin işler geçti, hatta İkinci Cihan Harbi oldu ve hattâ üçüncü cihan harbinden bahsolunuyor. Biz işte bu hâdiseler içinde yaşamış ve yeni hâdiselere intizar etmekte olan bir nesili temsil ediyoruz. Sağolun Kemalpaşalılar, sizlere bu muhabbetimi söylerken İzmir’in şimdiye kadar temas etmiş olduğum kaza, köy ve mahallelerine de sağolunuz diyorum. Henüz uğramadığım diğer bölgelere gidip onlara da sağolunuz demek taahhüdünü üzerime almış bulunuyorum.

İnsan İzmirlilerin örneği insan Kemalpaşalılar, allahaısmarladık.

 

 

 

 

İzmirli Bir Vatandaşın Yurtdışındaki Para ve Mal Varlığı İddialarıyla İlgili Sorusu Üzerine Anadolu Ajansı’na Verilen Demeç[181]

 

Buradaki konuşmalar sırasında bir vatandaş Cumhur Başkanına aynen şunları söyledi: “Sayın Cumhur Başkanımız, sizden bir ricam var. Siz İsviçre bankalarına para yatırmışsınız. Amerika’da çiftlikler satın alarak bunları kardeşlerinizin üzerine yapmışsınız. Sizden bütün bu dedikodulara nihayet verilmesi için bunu millet huzurunda ilân ve tekzip etmenizi istiyorum.”

Bu sözler üzerine Cumhur Başkanımız, gerek bu vatandaşa ve gerek orada bulunan halka bu iddiaların tamamiyle uydurma olduğunu beyan etmişler ve şiddetle alkışlanmışlardır.

İnönü, bu menfur iddianın diğer vatandaşlarına da telkin edilmesi ihtimaline karşı, Anadolu Ajansı Muhabirine ayni mesele hakkında bir demeç vermişler ve bu propagandayı umumî efkâr önünde de kesin surette yalanlamışlardır.

İnönü şunları söylemişlerdir :

“İzmirli saf vatandaşın işittiği propaganda diğer birçok vatandaşların da kulağına gelmiş olabilir. Bütün memlekete ilan ediyorum ki bu sözlerin hepsi yalandır. Bütün memleketin bilmesini istiyorum ki, Amerika’da ne benim, ne kardeşlerimin bir metre arazimiz yoktur. İsviçre’de bir Frank param yoktur. Memleket dışında herhangi bir bankada, herhangi bir müessesede para olarak ve Türkiye dışında herhangi bir ülkede bir dönüm arazi kıymetinde varlığım mevcut değildir.”

 

 

 

 


Manisa Konuşması[182]

Aziz Manisalılar, Âlicenap Manisalılar,

İzmir’e geçerken gösterdiğiniz iyi kabule teşekkür ettim ve Manisa’ya aranıza tekrar geleceğim vaadinde bulundum. Buraya kadar muhtelif köy ve kenar mahallelerin muhabbetleri içinden geçerek geldim.

Biribirinin içine girmiş, birbirinden ayrı düşmüş siyasi parti üyelerini muhabbetimle toplıyarak ve hepsini büyük vatandaş kütlesinin, tarafsızlar kütlesinin kucağında büyük bir cemiyet haline getirerek huzurunuzda bulunuyorum.

Manisalılar,

Kaç gündenberi bölgenizin muhtelif yerlerinde söylediğim kısa veya uzun cümleleri işitiyorsunuz. Bunların umumi heyeti benim bu seyahatimde vatandaşlarımla hangi zihniyet içinde temas ettiğimi ve onlarda gördüğüm hangi kanaatlerin kendi mütalaalarıma göre düzeltilecek yerlerini düzeltmeye çalıştığımı farketmişsinizdir. (Bravo, sağol, farkettik sesleri.)

İzmir’e zelzele sebebiyle geldim. Ve gelir gelmez benim İzmir’e Manisa’ya ve Ege bölgesine gelemez bir halde olduğumu zannedenlere daha ilk anlarda rastgeldim. Diğer bir çok alâmetlerle de farkettim ki bu bölgede açığa vurulması, tedavi olunması lâzım gelen bir hastalık vardır. Bu hastalığın adı vatandaşlar arasında muhabbet eksikliğidir. Ben bunu memleketin her köşesinde vatandaşlar arasında düşmanlık olmasın diye temenni olarak söylüyordum. Acı ile hissetim ki düşmanlık bir müddettenberi bir siyasî âlet olarak, bir prensip gibi bünyemize damlamıştır. Anlaşmazlıkların, sert münakaşaların gelişe gelişe yarattığı bu hadise benim dikkatimi celbetmekten geri kalamazdı.

Manisalılar,

Bir Devlet Reisinin İstanbul’a, Ankara’ya ve Erzurum’a gitmesi tabiî bir haldir de, İzmir’e, Manisa’ya gelmesi neden gayri tabiidir. Bunu izah edebilir misiniz? Bir Devlet Reisini değil, sade bir vatandaşı yahut siyasetle iştigal eden herhangi faal bir vatandaşı memleketin bu köşesine gelmekten çekindirecek kadar, burada emniyet ve huzurdan kafi bir zemin bulunmadığını zannetmek ve bu yolda telkinlerde bulunmak memleketimize şeref ve Devletimize kuvvet verir mi?

Manisalılar bu suali “Asla, asla” diye karşılamışlardır: İnönü konuşmasına şu cümlelerle devam etmişlerdir: Bunlar, hep tabii muhakemenin ve tecrübenin hamiyetleri birbirinden üstün siyaset adamları, siyasî partiler ve vatandaşlar arasında basiretin ne kadar bağlandığını gösterir.

Sizin bu muhabbetli toplantı gününüzde memleketi bu endişeden ve beyhude zahmetlerden kurtarmak için bütün gayretimi sarfedeceğim. “Sağolun sesleri.”

Manisalılar,

Hiç kimsenin hamiyetinden ve iyi niyetinden şüphe etmemeliyiz. Siyasi partilere birbirine karşı bunu tavsiye ederim. Fakat düşmanlık zehiri siyasi bünyemize bir defa girerse daha başlangıç olan bu hadiseleri felaket şekline bürünmüş olarak istikbalde daha çok görmiye mecbur olacağız. “Allah korusun sesleri.”

Manisalılar,

İki cihan harbinden kurtardığımız memleketi vatandaşlar arasında düşmanlığı bir siyasi vasıta zannetmek yüzünden tehlikeye atamayız. Bu hastalığın tedavi olunması için her partiyi teşkil eden [ve] hiç bir partiye mensup olmıyan bütün aklı başında vatandaşların yardımını isterim. “Her zaman güvenebilirsiniz sesleri”.

Siyasi hayatta benim şahsım için bazan ne kadar insafsız sözler söylendiğini işitiyorsunuz. Biliyorsunuz. “Bağrışmalar.” Bunun benim için ehemmiyeti yoktur. Hattâ canımın da ehemmiyeti yoktur. Amma benim için canımdan da üstün ehemmiyette bir mesele vardır. O mesele, elimde bulunan büyük emanetin halefine tastamam, tertemiz, şerefli bir halde teslim olunmasıdır ve bundan dolayı benim için büyük mesele vatandaşlarım arasında düşmanlık olmamasıdır. Vatandaşlarım arasında düşmanlık, bir siyasi prensip olarak bir defa yerleşti mi onun felaketli akibetinden memleketimizi kurtaracak .hiç bir çare tasavvur olunamaz. Anlıyor musunuz Manisalılar? “Çok iyi anlıyoruz sesleri.” Böyle bir tehlike ve ihtimale asla mahal vermemeliyiz. Buna mahal vermemek için bu Devletin başında bulunan adam her vasıtaya müracaat edecektir. Benim için her vasıta iki cümle ile ifade olunabilir:

Biri vatandaşlarımın muhabbeti ve yardımları, öteki kanunların müeyyideleri ve yolları. Benim bunlardan başka vasıtam yoktur.

Bu sözlerimde hiç bir vatandaşı, hiç bir siyasi partiyi incitecek bir kelime bulunmamasına dikkat ediyorum. Bu münakaşalı günlerde hiç bir kimseyi tabiî ve sakin muhakemesinden ayrılmış görmek istemem. Bunun tamamiyle aksine vatandaşlarımın sağlam ve vatanperver muhakemesini sükûnetle uyandırıp işletmeye çalışmalıyız. Üzerinde bulunduğum mevzuu gayet temiz, gayet kuvvetli bir mevzudur: Vatandaşlar arasında düşmanlık olmaması temennisi... Bunun karşısına ancak sükûnetle düşünerek, bu düşmanlıktan vazgeçmekle, düşmanlık prensiplerini tasvip etmemekle çıkılabilir. Bundan başka her tedbir yanlıştır. Ve sakattır.

İnsanlar arasında olduğu kadar cemiyetler arasında da muhabbet gibi, vatanperverlik gibi düşmanlık da bir kuvvetli ihtiras ve heyecan kaynağıdır. Düşmanlık birçok masum vatandaşları vakit vakit kandırarak gösterişlere ve taşkın hareketlere sevkedebilir. Ben bundan asla endişe etmem. Çünkü muhakeme bir defa beş dakika için sükûnetle işlemeye imkan buldu mu hareketin yanlışlığı kendiliğinden anlaşılacaktır.

Manisalılar,

Siyasî partilere mensup olmıyan, siyasî hayatta olgun büyük vatandaş kitlesi, bu geçici hiddet ârızalarına muhabbet yolu ile galebe edeceksiniz. Bundan aslâ şüphem yok. Bu toplantımızın duygularının, Ege’nin her bölgesine ve vatanın her köşesine, cemiyetin her tabakasından bir araya gelmiş temiz yürekli âlicenap insanların bir muhabbet ifadesi olarak gönderilmesini temenni ederim. Bu toplantımız Ege’nin her bölgesi ve memleketin her köşesi için küçük münakaşaları bir tarafa bırakmayı tavsiye eden bir sevgi ifadesi olsun.

 

[İsmet İnönü sözlerini bitirdikten sonra, Manisa Belediye Başkanı Dr. Naci Aslay’ın yaptığı kısa konuşmanın ardından son olarak şunları söylemiştir:]

Manisalılar;

Muhabbetinize çok teşekkür ederim. Sizi muhabbetle selâmlamak ve sizin vasıtanızla Ege bölgesine ve bütün memlekete teşekkür etmek için bana fırsat verdiniz. Size minnetle teşekkür ederim.

Manisalılar, İnönü’nün bu sevgi dolu sözlerini bir ağızdan ve gür bir şekilde yükselen “sağol” sesleriyle karşılayınca İnönü şu mukabelede bulunmuşlardır:

Mühim olan sizin sağolmanız. Sizin var olmanız, sizin yaşamanızdır. Benimki artık talî bir meseledir. Şimdi izin verirseniz yoluma devam edeceğim. Allahaısmarladık Manisalılar.

 

 

 

 


Manisa Akhisar Konuşması[183]

 

Çok Sevdiğim Akhisarlılar,

Memleketimizin feyizli bir köşesinde coşkun bir samimiyetin sıcak dalgaları içinde toplanmış bulunuyoruz. Bana gösterdiğiniz iyi yürekli, civanmert kabul beni çok mütehassis, çok minnettar etti. (Varol, sağol sesleri, alkışlar.) Bugün Manisa ve Akhisar’da gördüğüm sevgi işaretleri cemiyet hayatımız ve siyasî hayatımız için çok yatıştırıcı, çok ümit verici bir ilaç gibi tesir edecektir.

İzmir’e geldiğim bir haftadanberi muhtelif siyasi partilere mensup olan ve olmayan vatandaşlarım arasında. gerginlik hislerinin zaman zaman taşkın bir hal aldığım görüyorum. Hattâ siyasi faaliyetin bir vasıtası olarak düşmanlık tahrikinin faydalı olacağını zannedenlere de rastgeliyorum. Bunların hepsi beyhude emeklerdir. Vatandaş huzur istiyor.

Şöyle bir topluluğun Cumhurbaşkanına muhabbet ifadesinde yalnız memleketin şerefi ve kuvveti vardır. Hiçbir partinin veya. hiçbir partiye mensup olmayan serbest vatandaşların ne siyasî kanaatlerine, ne şahsi haysiyetlerine dokunur bir mâna yoktur. Masum hâdiseleri vatandaşlar arasında insani ve medeni münasebetlerin sağlamlaşması için istifade vesilesi bilelim.

Akhisarlılar, benim tedavisini istediğim hastalığın çaresi, rastgeldiğim işaretlerinde memleketim için dehşet duyduğum düşmanlık fikrinin, düşmanlık kelimesinin bertaraf edilmesidir.  Düşmanlık fikri bir siyaset aleti olarak prensip gibi kullanılan cemiyetlerde hiçbir zaman felah bulmamıştır.

Siyasî faaliyetimizin bu yeni devrinde senelerden beri vatandaşların siyasî fikirlerine hürmet olunması için memleketi yer yer dolaşıyorum. Gördüm ki daha çok dolaşmam lâzımmış.

Ege’ye uğrıyamadığım bu son senelerde fena tefsirlerin bu kadar yer alacağını hiç düşünmemiştim. Düşünemezdim.

Dert açıktır. İfadesi sadedir. Kısa yoldan tedavisi kolaydır. Ve keskindir: Düşmanlık fikri kaldırılacak, yerine dostluk fikri konulacaktır. Bu kadar basit bir hakikati cemiyet bünyesine yerleştirebilmek için resmi vazifeli bulunduğum zaman bütün kudretimi, resmi vazifede bulunmayan bir serbest vatandaş olduğum zaman da bütün aklımı tesirimi ve enerjimi kullanmağa çalışacağım.

Akhisarlılar, hiçbir sebep ve bahane ile siyasî hayatın vatandaşlar arasında düşmanlık sebebi olmasına müsaade etmiyeceksiniz, bunu bana söz veriniz. (...) “Size söz veriyoruz, müsaade etmiyeceğiz.”

Vatan içinde emniyetin birinci şartı düşmanlık olmamasıdır. Hudut üzerinde memleketin müdafaası vatanda düşmanlık olmamasına bağlıdır. Herhangi bir sebeple düşmanlık bir siyasî prensip olarak bünyemize yerleşirse çok hareketli ve hararetli safhalar görürüz. Gözlerimiz çok kararır. Hamiyeti, hüsnüniyeti şüphe götürmeyen vatandaşlara şimdi çok dil uzatırız amma bir gün felek gözümüzü açtığı zaman etrafımızda felâketten ve yokluktan başka bir şey bulamayız. Anlıyor musunuz Akhisarlılar.. “Çok iyi anlıyoruz.”

Daha tehlike içimize işlememişken ve uzakta görünürken vatandaşlarımın, siyasî partilerin insaflarını ve idraklerini uyandırmağa çalışıyorum. Siz bana yardım ederseniz basiretleri bağlanmış olan siyaset adamları sükûnete geleceklerdir. Ve sükûnetle muhakeme edilen bir vaziyet içinde ruhî buhrandan başka birşey olmayan hâlin durulup selâmete gelmesi kolay bir mesele olacaktır.

Görüyorsunuz ki birçok siyaset adamları benim şahsımı dillerine dolamakta, hikmet ve muvaffakiyet ararlarken ben onlara muhabbetten ve vatandaşlara düşmanlık prensibini kabul etmemelerinden başka bir tavsiyede bulunmuyorum ve bulunmıyacağım. (Çok şiddetli alkışlar.)

Siyasî partiler arasındaki mücadelenin salim istikameti bulması için hep beraber elimizden geleni yapacağız. Yapılacak işlerin başında sizin bu kuvvetli muhabbet tezahürlerinizle her türlü düşmanlık fikrini reddetmeniz gelir. Ondan sonra idrak ve muhakeme işlemeye başlıyacak ve Ege bölgesi memlekette siyasî partiler arasındaki iyi münasebetlerin de bir nümunesi olarak hiçbir siyasi partiye mensup olmayan büyük vatandaş kütlesine huzur ve emniyet telkin edecektir.

Çok sevdiğim Akhisarlılar, varolun, sağolun. Hepinize teşekkür ederim. Uğrıyacağım diğer yerlere sizden muhabbetler ve güzel hatıralar götürüyorum.

 

 

 

 


Manisa Kırkağaç Söylevi[184]

Kırkağaç’lılar, Benim Kıymetli, Canlı Hemşehrilerim,

Kırkağacın benim zihnimde hiç silinmiyen intibaı şudur: Bütün memleketteki feyizli ve verimli çalışmanın Kırkağaç’taki gibi olmasını, onlar kadar gayretli vatandaşlarımın her tarafa yayılmasını gönülden özlerdim. Kırkağaç’lının dar topraklar üzerinde ekmeğini taştan çıkarmak için nasıl emek çektiğini yakından takip etmişimdir. Avuç kadar yerden, bunun on misli yerde yaşıyan vatandaşlardan daha çok geçim çıkarmak için yalnız Kırkağaç’lıların bildiği ve benim hayranı olduğum bir çalışkanlık sırrı vardır. Kırkağaç’lılar, ben de sizin gibi çalışkan ve verimli olmaya gayret ediyorum. Bakırçay’dan da hem ben, hem Kırkağaç’lılar beraberce çok çektik. Nasıl işleriniz epey düzeldi mi bari? (Düzeliyor paşam sesleri.)

Bugün bana gösterdiğiniz bu sıcak kabul ile bu muhabbeti de çok manalandırdınız. Beni çok teşvik edici bir yakınlık gösterdiniz ve vatandaşlarıma hayatımın tecrübeleri olan mütevazi fikirleri verirken onların tesiri üzerinde beni çok ümitlendirdiniz. Size çok teşekkür ederim. “Sağol varol sesleri.” Ben size küçük bir tavsiyede bulunarak dikkatinizi bir noktaya çekeceğim: Bunu başka yerde de söyledim. Fakat Kırkağaç gibi akıllı bir vatandaş cemiyetinin dikkatini bu noktaya çekmem lâzımdı, şimdi burada kaç kişi olduğumuzu, birbirimizle nasıl muhabbetle görüştüğümüzü ve aramızda hiçbir siyasî parti ayrılığı tesis etmeksizin birbirimize nasıl insanca ve muhabbetle bakabildiğimizi görüyorsunuz. Size rica ederim, Kırkağaç’ın istasyonunda ve şehrin göbeğinde beraber konuşurken hatırınızda kalan manzarayı yarın, öbürgün, daha öbürgün yazılarda okuyunuz ve hakikatlere nasıl şekil verildiğini nefsinizde tecrübe ediniz. “Biz biliyoruz sesleri.” Bunun çok ehemmiyeti vardır. Eğer vatandaş hakikati nasıl öğreneceğini iyi tayin ederse ve sanatı, hakikati vatandaşlara söylemek olan yazı ve siyaset adamlarını doğru yola çekmeye çalışırsa bu gün çektiğimiz dertlerin yüzde sekseni zail olur. Bu geniş siyasi demokratik rejimde vatandaş şuurunu kullanacak, vazifesini yapacak, gerek arkadaşına gerek yukarısına başka çıkar yol olmadığını anlatmaya çalışacaktır. Bu rejimin asıl ihtiyacı budur.

Burada her siyasi kanaatten ve her siyasi partiden vatandaşlar toplanmış bulunuyoruz. Birbirimizin kanaatlerine hürmetimiz şimdi gösterdiğiniz muhabbetten aşikâr bir surette anlaşılıyor. Siyasî hayatımızın hakiki bir hürmet esası üzerine istinat etmesi vatandaş münasebetlerini bozmıyacak bir aile ve dostluk havasının memlekette hâkim olması halimiz ve istikbalimiz için muhtaç olduğumuz temel bir şarttır. (Çok doğru sesleri..)

Vaktile devletler arasında harp denilen şeyin bir siyaset vasıtası olarak kullanılmaması için dünyanın büyük insanları türlü tedbirler aradılar. Şimdi biz, Türkiye’de siyasi hayatın gelişmesinde ve siyasi partilerin mücadelesinde düşmanlığın bir siyasi proğram olarak kabul edilmemesi için elimizden geldiği kadar çalışacağız.

Mesele bir bakıma çok basittir. Anlaşılması, faidesinin kavranılması itibarile basit görünür ama bir bakıma da çok muğlaktır. Çünkü insan düşmanlık politikasını yaparken bir defa muvaffakiyet elde ettikten sonra bütün dostlukların tatbik olunacağını ve ondan sonra da düşmanlık fikrinden vazgeçileceğini söyler ve samimi olarak da böyle zannedebilir. Bu kanaat yanlıştır. Bu, tıpkı harp tehdidi ile komşu devletten imtiyazlar kopardıktan sonra orada kalacağını zanneden düşmanlık politikasına benzer. Tehdit ile siyasette muvaffakiyet hevesine bir kerre düşüldü mü onun akibeti cemiyeti uçuruma kadar götürür. “Allah korusun sesleri.” Cemiyet kendini bir gün kuyunun dibinde bulur. Bunu unutmayınız. İnsanlık mağara devrindenberi kurduğu binbir cemiyette düşmanlığı ve adaleti bizzat kendisi icra etmeyi düşünerek yaşıyamamıştır. Hiçbir cemiyet de bu suretle ıslah olmamıştır.

Mevzu gayet basittir: Düşmanlık, politikada bir vasıta, bir âlet olarak kulanılmaz. Düşmanlık siyasi hayatta prensip olamaz. Böyle bir nizam kurulmuşsa o nizamı red veya iptal etmek bütün fenalıklardan kurtulmanın kestirme yolu, kesin yolu ve verimli yoludur. Başka her türlü bocalama sakattır, verimsizdir ve cemiyet için felâket getiricidir.

Siyasî hayatımızın gelişmesi için çok şehir, çok köy dolaştım. O zamanki faaliyetimi de takip etmişsinizdir. Siyasi partiler eşit haklara sahip olacak, devlet ve hükûmet karşısında müsavi muamele görecek, geri kalmış olanların emniyet içinde inkişaflarına hiçbir engel olmıyacak tezini takip ettim. Şehirlerde partilerin temsilcilerini hükûmet adamlarını masa başlarında toplıyarak herbirine bu sözleri söyledim.

Şimdi öteki geziye çıkmış bulunuyorum: Siyasi partilerden hiçbiri diğerinden imtiyazlı olmıyacaktır. Hiçbiri zorla ve düşmanlık fikrile diğerini yıldırmağa, ezmeğe ve kendi kendine bir adalet ve bir kuvvet fikrini tatbike gitmiyecektir. Bunda tehlike vardır. Ne bunları ne de diğer sözlerimi hiçbir partinin menfaati üzerine söylemiyorum. Burada bulunan muhtelif partilere mensup vatandaşların reyleri üzerine müessir olmaya çalışıyor muyum? “Asla sesleri.”

Size basit birşey söyliyeyim. Bu vatanı hududunda diz dize omuz omuza müdafaa edeceksiniz. Birbirinizin yaralarını saracak ve güç zamanlarda canınızı tehlikeye atarak yardıma koşacaksınız. Hatırınıza bir an getirin ki muhtelif siyasi partilere mensup olan siz iki muharibin evdeki aileleriniz birbirine düşman iki [parti] politikasının tesiri altındadırlar. Sizin zihninizde huzur, bileğinizde kuvvet kalır mı? “Kalmaz sesleri.” Tekrar ediyorum. Bir vatanda düşmanlık siyasi proğram olarak eğer bir defa yerleşirse onun içinde emniyet kalmaz ve içinde emniyet kalmıyan vatanın hududunda müdafaa kuvvetinden bahsolunamaz.

Vatandaşlar arasında siyasi mücadelenin hiçbir sahasında hiçbir sebeple düşmanlık bir siyaset vasıtası olarak kullanılmıyacaktır. Bunu düpedüz, apaçık kabul etmek lâzımdır ve buna aykırı olarak bir kaide kabul edilmiş bulunuyorsa o kaideyi mutlaka iptal etmek zaruridir. Bir siyasî partinin proğramında düşmanlık bir prensip olarak durursa onu idarecilerinin insaf ile akıl ve mantıkla tatbik etme iddiası emniyet veremez. Sakin zamanda iki vatandaş arasında olacak kavganın halledicileri vardır. Savcılar, yargıçlar ve devletin türlü kuvvetleri vatandaşların birbirlerile olan münasebetlerini hal için duruyorlar. Benim uğraştığım mesele o değil. Bir memlekette kavgaya hâkimin müdahalesini lüzumsuz kılacak bir meslek hayatı temin edecek tılsım henüz bulunmadı. Böyle bir hayal içinde değilim. Benim takip ettiğim dâva bir siyasi prensip olarak düşmanlığın telkin olunmaması, cemiyet bünyesine yerleştirilmemesidir. Çünkü o prensip kendi tesirini hissettirdiği zaman iç işten geçmiş olacaktır. Memleketin içeriye ve  dışarıya karşı emniyetinden çok şey kaybedilmiş bulunacaktır.

Bir diğer noktaya daha işaret etmek isterim. Kanunlar herkesin takdirine göre değil Büyük Millet Meclisinden çıktığı şekilde riayet görecektir. Bir kanun ne kadar kusurlu olursa olsun Büyük Millet Meclisinden çıktığı şekilde Anayasaya mutabık demokrasiye uygun ve milletin ihtiyacına kâfi addedilerek riyat [riayet] görecektir. Amma bir kanun bu dediğim vasıflar bakımından eksik olabilir. Bu, dünyanın her memleketinde olabilir. Dünyanın her memleketinde bir kanunun bir hükmü kimi yerde demokratik kimi yerde anti – demokratiktir. Bu eksikler riayetsizliği mazur göstermez. Kanuna riayetsizliği telkin için bu eksikler sebep olarak ileri sürülemez.

Kanunlar meclisin faaliyetini temsil eder. Hükûmlerin mevzuunu teşkil eder. Zaman ile ve iktidara geçenlerin zihniyetile düzelirler ve tekâmüllerini takip ederler. Amma mevcut bir kanun riayet görüyor mu görmüyor mu? Riayet görecek mi görmiyecek mi? Böyle bir şüphe devlet reisi olarak benim kafamda bulundukça devletin mukadderatını salim bir yolda götürmenin çaresi yoktur.

Size gayet açık bir misal vereyim. Bir memleket seferberlik ilân ettiği zaman vatandaşlar silâh altına iki suretle gelirler. Amerika ve İngiltere gibi büyük demokrasilerde gönüllü kaydetmek için gişeler açılır vatandaşlar oraya gelir, yazılır, hududa giderler. Avrupa’nın diğer memleketlerinde ve bizde seferberlik ilan olunduğu zaman askerlik çağı içinde bulunan bütün vatandaşlar namus günü geldi diye silâhlarını alır hududa koşarlar. Şimdi benim zihnimde bir zehir tasavvur ediniz. Acaba yarın seferberlik ilân olunursa seferberlik kanununu vatandaşlarım Anayasaya ve demokrasiye uygun sayacaklar mı saymıyacaklar mı? Şimdi bunu kime söylesem hamiyetinden şüphe edilmiş gibi bir yaygara koparır ama vaziyet budur. Madem ki bir kanunun riayet görüp görmiyeceğini bir parti kendi takdirine bağlıyor o memlekette her kanun itibar görmeme ihtimaline maruzdur. Size bir sayım vergisini misal göstereyim. Bu vergi kanunu bir bakıma orta çağdan kalma bir kanundur. Amma bu kanun Hazineye birşey getirmektedir. Gelir vergisi kanunu da böyledir. Şimdi düşününüz, Hazineye gelir getiren bir kanun vatandaşın takdirine kalır mı? Bir gün bakarsınız bu takdir bizi tam takır Hazine karşısında bırakır.

Kanun tam bir riayet görecektir. Vatandaşlar arasında düşmanlık olmıyacaktır. Bu sözler cemiyetin huzurunu, sağlam temeller üzerinde tutmak için esas prensiplerdir. Ve bunlar hiç bir partinin takdirine terkolunamıyacak temellerdir.

Siyasî kanaatlerinize hürmetimi tekrar ederek kanunların Büyük Millet Meclisinden çıktığı gibi riayet görmesini ve düşmanlık fikrinin vatandaşlar arasında herhangi bir sebeple prensip olarak kullanılmasından vazgeçilmesini memleketin bir derdi ve bir isteği olarak vatandaşlarıma söylüyorum. Kırkağaç’lılar, bu çalışmalarımda ve telkinlerimde bana yardım edeceksiniz. Size bu nasihatlerimin siyaset mücadelelerine hâkim olan proğramlar ve maksatlar üzerinde bir tecrübenin mahsulü olarak söylendiğine emin olacaksınız. Bu sözlerimin ailelerinizde, cemiyetinizde yanlış anlaşılmasına karşı hakikati şuurunuzla, müşahedelerinizle müdafaa etmenizi sizden rica ediyorum.

Kırkağaç’lılar, çok yaşayın siz çalışkanlığın, canlılığın benim gözümde bir remzisiniz. Siyasî hayatta düşmanlığın bir prensip gibi yerleşmemesi için memleketin dört köşesinden vatandaşları uyandırma gayesile sarfedeceğim gayretlerde de bana yardımcı olmanızı isterim. Sağolunuz varolunuz, size çok teşekkür ederim.

 

 

 


Manisa Soma Konuşması[185]

 

Somalılar size çok teşekkür ederim. Muhabbetiniz benim için büyük bir nimettir.

Sabahtan beri birkaç merkezde günün mevzuları üzerinde konuştum. Oralarda muhtelif partilere mensup vatandaşlar arasına düşmanlığın bir prensip olarak girmemesi için söylediklerimi lûtfedip kendinize söylenmiş gibi kabul edin. Manisa’da, Akhisar’da, Kırkağaç’ta söylediklerimi size de söylemiş olayım.

Kalbimin bütün muhabbetleri sizin içindir. Soma’ya da bütün vatandaşlar arasında huzur içinde samimiyet içinde muhtelif siyasi kanaatlerde olan vatandaşların birbirine düşman olmasına mahal vermeyen müreffeh, medeni, ileri bir cemiyet hayatı dilerim. Var olunuz sağ olunuz Somalılar.

 

 

 


Manisa Kınık Konuşması[186]

Kınıklılar, Sevgili Vatandaşlarım,

Sabahın iş saatlerinde beni görmek için buraya gelmişsiniz. Size çok teşekkür ederim. “Sağol sesleri”.

İş zamanınızın benim için çok kıymetli olan beş on dakikasını esirgememeniz yalnız sizin kibarlığınızın, nezaketinizin ve bu arada, cesaretle söyliyeyim, bana gösterdiğiniz muhabbetin bir işaretidir. Ben bu muhabbet duygunuza yüreğimin içinden minnetle teşekkürlerimi tekrar edeceğim. “Sağol, varol sesleri.”

Toplanmamızın sade olan siyasî mânası memlekette huzurun, vatandaşlar arasında iyi münasebetin ve siyasî partiler arasında düşmanlık olmaması arzusunun bir delili addolunabilir. Böyle bir mânaya hakikaten ihtiyaç vardır. Türkiye’nin en güzel köşelerinden biri olan Ege’de ve Kınık’ta vatandaşların büyük siyasî kitlesi, siyasî partilere mensup olanlar ve olmayanlar vatan bütünlüğünün temel şartı olan vatandaşlar arasında muhabbet şiarını iltizam ederlerse bu, memleket için hayırlı bir destek, hepimiz için ibretli bir ders ve iyi niyet sahipleri için kıymetli bir mesnettir.

Kınıklılar,

Bu gezilerimi, hiç beklemediğim işaretlerle karşılaşır karşılaşmaz Ege’nin her bölgesine yaymaya karar verdim. 1945 ten beri büyük memleket meseleleri ile son derece meşgul bir hayat geçiriyoruz. Bilesiniz ki, Birinci Cihan harbinden tehlikeler içinde çıkmış, İkinci Cihan Harbinden tehlikeler içinde çıkmış vatanımız 945 den 947 ye kadar büyük tehlikeler geçirmiştir. 947 den beri de tehlikeler geçmiş değil, açığa vurulmuştur. Ama 945 den 947 ye kadar geçirdiğimiz devre en büyük tehlikelerin bizim teferruatı ile haberimiz olmadan kapımızı zorlamıya çalıştığı günlerdir. Bu ufak hikâyeyi size hatırlatmam 945 denberi sizleri görmek için gelemediğimin bir sebebini söylemek içindir. O zamanlardanberi memleket içinde de pek çok hâdiseler ve pek çok faaliyetler olmuştur. Ve devam etmektedir. Şimdi arkadaşlar, bu kadar tabiî bir hâdise “Cumhurbaşkanı Ege bölgesine gelemiyor; çünkü gelemez, çünkü burada vatandaşları ile yüz yüze gelmesine maniler vardır” gibi propagandaya ve hiç şüphesiz kötü niyete dayanan zehirli bir propagandaya vesile vermişse, hu vesile tamamen haksızdır.

Bu sefer bu zannı verecek işaretler görür görmez ve bu türlü propagandalar yapıldığını gösterecek işaretleri sezer sezmez Ege’nin her bölgesine gideyim ve vatandaşlarımla yüz yüze gelerek onları birbirine ve benim onlara karşı muhabbetlerimizi tazeliyeyim dedim. “Şiddetli alkışlar, varol sesleri.”

Kınıklılar,

Muhabbeti tazelemek için gösterdiğiniz şevkin kıymeti büyüktür, ama benim sizden istediğim, bana muhabbetinizden ziyade vatandaşların birbirine muhabbeti ve siyasi partiler muhabbetinin vatanda huzuru bozmıyacak bir surette cereyan etmesidir. Benim aradığım budur. Vatandaşlar arasında emniyet ve huzur meselesi, vatanın varlığı meselesi, müdafaası, kuvveti, kısaca vatanın her şeyi meselesidir. Anlıyor musunuz Kınıklılar.. (Anlıyoruz, çok iyi anlıyoruz sesleri.)

Onun için size çok rica ederim, vatandaşlar arasında düşmanlık olmaması için dikkatli bulunmalısınız.. Muhalif siyasî partilere mensup vatandaşların birbirleriyle münasebeti ailelerimizin yan yana, yaşamaları siyasî kanaatler yüzünden zehirlenmesin. Memlekette iktidar, siyasî hayat, nihayet serbest bir seçimle istikametini bulur. Memleket bu yoldadır, her şeyden evvel memlekette düşmanlık hiçbir vatandaş tarafından kabul olunmamak lâzım gelir, bunu sizden isterim. Kaç gündür söylediklerimi dinliyor musunuz? (Dinliyoruz sesleri.)

Kınıklılar,

Memlekette huzur meselesinin bütün vatandaşların, bütün siyasî partilerin müşterek menfaati meselesi olduğunu kavramıya ve birbirimizle anlaşmıya çalışalım. Kibarlığınıza ve muhabbetinize çok teşekkür ederim. Şimdilik Allahaısmarladık. (Sürekli alkışlar, sağol, varol sesleri.)

 

 

 

 


İzmir Bergama Konuşması[187]

Bergamalılar, benim aziz hemşehrilerim, akıllı hemşehrilerim, aranızda bulunmaktan bahtiyarım, muhabbetiniz beni cesaretlendiriyor, kuvvetlendiriyor, sizin manzaranız bütün memlekette emniyet, sükûnet ve aklı selimin galebesi ümidini veriyor, yaşayın Bergamalılar.

Memleketimiz dış politika ve iç politika bakımından büyük merhalelerle ilerlemiş ve bugün de mühim bir safhaya gelmiştir. Dış politikada medeniyet âleminin itibar edebileceği kuvvetli ve ideal sahibi bir milletin azimli ve iradeli kudretini temsil ediyoruz. Dış politikada bize itibar veren başlıca âmil, vatan hududunda birleşmeye kat’i olarak karar vermiş asil bir Milletin manzarasıdır.

İç politikada üç dört senedenberi kestiğimiz yol, bugün içinde bulunduğumuz merhale milletimizin tarihinde iftihar olunacak bir ilerlemedir. Bakınız, burada muhtelif siyasi partilere mensup olan vatandaşlar, hiç bir siyasi partiye mensup olmayan büyük bir vatandaş kitlesi ile omuz omuza, emniyet içinde ve birbirinin hamiyet ve hüsnüniyetinden şüphe etmiyerek, toplanmış bulunuyor.

Yalnız Türkiye tarihinde değil, çok asırlardanberi Bergama’da görülmemiş olan tarihi bir hâdisedir. Demek Türkiye’de vatandaşlar siyasî  emniyetin bütün şartları içinde muhtelif siyasî kanaatlere sahip olarak toplanabiliyor ve Cumhurbaşkanlarını sükûnetle dinliyebiliyorlar. Üç dört senedenberi bugüne gelmek için, yeni başlıyan demokratik rejimin en önemli hastalıklarını yenmeye mecbur olduk. Hürriyet hayatının samimi heyecanları yanında hürriyet heyecanının ihtikârını yapmak istiyenlerin ve hürriyet cereyanına karışan türlü maksat ve türlü siyaset vasıtası olanların tahriklerinden geçmiş ve kurtulmuş bulunuyoruz. Hürriyet edebiyatına kolaylıkla karışabilen tecavüz ve sövme ihtirası doyuncaya kadar coşkunluğunu aldıktan sonra artık tesir etmez. Kör bir silâh gibi köşede bucakta kulakları tırmalamaktan başka bir tesir yapamıyor. (Sayende böyle oluyor, Paşam sesleri.)

Demek ki, demokratik hayatın hastalık devrini ya atlatmışız ya atlatmaktayız. Her halde son devrindeyiz. Artık bundan sonra fikir hayatına, temiz, memleket işleri için hayırlı, feyizli ve vatanı ileri götürecek fikir hayatına girmeye başlıyoruz. Henüz demagoji safhasından kurtulmak istemeyip, fikir hayatından dehşet duyanlarımız ister istemez temyiz kabiliyetlerini doğru yolda işleteceklerdir.

Bergamalılar,

İç politikamızın bu yeni dönüm noktası, yani hürriyet ihtikârı ve sövme edebiyatından, demokrasi ve medeni münasebetlere intikal zamanı çetin olan yeni bir zihniyet inkılâbına şiddetle ihtiyaç göstermiştir. Bu ihtiyacı doğuran sebep ve âmil siyasî  bünyemize musallat olan düşmanlık prensibidir. Damarlarımıza bir zehir gibi damlamış olan düşmanlık prensibini yaşatırsak, fikir hayatına giremiyeceğiz, sövme devrinden kurtulamıyacağız ve uğraşa uğraşa başardığımız vatanda emniyetin, vatan hududunda kuvvetin çökmekte olduğunu göre göre felaketlere sürükleneceğiz. Eğer düşmanlık buhranına, düşmanlık prensibine galebe edebilirsek, memleketin iç rejimi feyizli bir demokrasinin bütün yollarında ve dallarında mütemadiyen yükselecektir. Eğer vatandaşlar arasında dostluk emniyetinin sarsılması ve düşmanlığın bir vasıta olarak yerleşmesi acil tehlike göstermese idi, daha sabrederdim, amma düşmanlık fikrinin prensip olarak yerleşmesi o kadar süratle, o kadar fena işaretler vermeye başlamıştır ki vatandaşlarımı, “tehlike var” diye biran evvel uyandırmak benim için borç olmuştur. (Bravo sesleri, şiddetli alkışlar.)

Bergamalılar, aziz hemşerilerim,

İkinci Cihan Harbinden kurtardığımız güzel vatanın, vatandaşlar arasında emniyet ve dostluk hislerinin sarsılmasına göz yummak yüzünden örselenmesine hep beraber müsaade etmiyeceğiz. Siyasi hayatımızı idare eden muhtelif partilerin ve siyasi partilere mensup olmayan akıllı bütün vatandaşlarımın sükûnetle düşünerek bu meseleyi halletmeleri mümkündür ve kolaydır. İnsanlık münasebetlerinin ve vatandaş münasebetlerinin düşmanlıktan uzak olmasını kabul etmiyecek aklı başında bir adam tasavvur edilemez. Siyaset hayatının güçlüğü, bazan basit kaidelerin kabul olunmaması için insanların sonuna kadar inat yoluna kolaylıkla girmeleridir. Sakin, salim düşünme ve bazı temel kaidelerde mutabık olma cemiyet hayatım düzenlemek ve sükûnette bulundurmak için kifayet eder. Bu kaidelerden birincisi siyasî  faaliyetleri kanun içinde yapmak, siyasi partilerin faaliyetlerinin kanun dışına çıkmasını hoş görmemektir.

Memleketin birçok köşelerine giderek siyasî  partilerin çalışmasında emniyet kurulmasına hizmet etmeye çalıştım. Şimdi memleketin her köşesine gitmeye çalışıyor ve vatandaşların yakalarından tutarak biribirlerine düşman olmalarının dünyanın bütün belâlarını başımıza getireceğini ve siyasî  faaliyetin hiçbir sebep ve şekil altında kanun dışına çıkmamasını anlatmaya uğraşıyorum.

Cumhur Başkanımız, Bergamalılara bu sözlerinin lâyikiyle anlaşılıp anlaşılmadığını sormuşlardır. Binlerce Bergamalı sürekli alkışlarla ve “sağol” temennileriyle bu sualin cevabını vermişler ve İnönü, “bu çalışmalarda bana yardım edecek misiniz?” diye sorduğu zaman da şu cevabı vermişlerdir :

“Seninle beraberiz Paşam.”

İnönü, sözlerine şöyle devam etmişlerdir:

Eğer bana yardım ederseniz bu güzel vatanı korumak için lâzım olan hedefleri ve şartları heryerde anlatmaya çalışacağım. Size güveniyorum. Yaşayın Bergamalılar. (Sen çok yaşa sesleri.)

Kınık’ta konuşurken bir kelime ile serbest seçim vatanda huzuru temin edecek vasıtaların başında gelir dedim ve bu fikrimi başka yerde izah edeceğimi söyledim. Bu nokta üzerinde burada kısaca durmak isterim.

Serbest; doğru ve namuslu seçim bugün iktidarda bulunan Partinin ve Hükümetin, muhalefette bulunan bütün siyasî  partilerin ve hiçbir partiye mensup olmayan serbest vatandaşların üzerinde ittifak ettikleri mevzudur. Bu yoldaki beyanatı her taraftan işitiyoruz. Bu, benim için çok ferah verici bir mutabakat, bir beraberlik noktasıdır. Anlıyor musunuz Bergamalılar. (Anlıyoruz sesleri.) Bu mevzu üzerinde çok konuşulacaktır. Bunun hepsini burada size anlatamam. Bu seyahatimde Ege bölgesinde dermanım yeter de iki ay kadar dolaşırsam bu meselenin her safhasını bir yerde anlatarak size tamamile emniyet verir, seçimlerin doğruluğu hakkında müsterih bir hale getirmeğe çalışırım. Bugün size bu mevzua dair söyliyeceğim tek cümle şudur: Serbest, doğru ve emin bir seçimin ilk temel şartı kanundur ve kanun içinde harekettir. Evvelâ buna karar vermek lâzımdır. Kanunu tanımıyarak kanun dışında yol arıyarak serbest seçim temin olunamaz, demek ki serbest seçim taraftarı olan bütün vatandaşlar evvela siyasî  hareketlerin, siyasi cereyanların kanun çerçevesi içinde kalmasını kabul edeceklerdir.

İşin başı budur. Serbest seçimin kapısından ancak kanun yolundan girilebilir.

 

 

 


İzmir Dikili Konuşması[188]

Vatandaşlarım, sevgili Dikililer,

Burada gerek şehirden ve gerekse etraftan beni görmek için gelmiş olan ve beni dinlemek için birikmiş olan serbest vatandaşlarla muhtelif siyasi parti mensuplarına ayrı ayrı teşekkürlerimi ve muhabbetlerimi ifade etmek isterim. (Sağol, biz teşekkür ederiz, sesleri.)

İki gözüm Dikilililer,

Muhtelif siyasi kanaatte olan vatandaşlardan mürekkep bir heyet beni İzmir’de ziyaret ederek Dikili’ye davet etmek suretile büyük nezakette bulundular. Çok teşekkür ederim. Gerek bu bakımdan ve gerek şimdi karşımda gördüğüm manzara ile memleketin hal ve istikbali bakımından çok ümitli ve ferahlıyım.

Akıllı vatandaşlarım,

Biraz evvel Bergama’da da söyledim ki iç politikamız yeni bir tekâmül merhalesine varmıştır. Dört senedenberi geçirdiğimiz siyasi hayatın ilk zamanlarına mahsus olan hastalıklar artık sona ermek üzeredir. Yeni bir anlayışa ve düşünüşe istinat edecek olan siyasi hayat memlekette başlıyacaktır. Bu yeni zaman vatandaşların fikirleri ve kanaatleri için anlayışla ve sebatla. mücadeleleri yanında vatandaşların biribirine hürmet ve emniyet telkin eden medeni münasebetleri zamanı  ve demokratik rejimde siyasi partilerin memleket mukadderatı, üzerindeki mesuliyetlerini yüreklerinde duymaları zamanıdır. Bu devreyi Dikili’de memlekete söylerken bir noktaya ehemmiyetle dikkati çekeceğim. Yeni devre sövme edebiyatının artık tesirsiz olduğu ve hürriyet istihsali kahramanlığının edebiyatı geçmiş olmak lâzım gelen yeni bir devirdir. Bu devirde siyasî faaliyetlerin kanun içinde geçmesi için dikkatlerimiz daha ziyade artacaktır. İktidarla karşıda bulunan partilerle partiler dışındaki bütün vatandaşlar için bu noktaya dikkat etmek birinci derecede ehemmiyetli bir mevzudur.

Dikilililer,

Demokratik rejim ancak kanun hudutları içinde dikkatle kalınmasını bilen bir cemiyete huzur ve emniyet verebilir. Demokratik rejim içinde kanunların kuvveti ve bunların riayette kalması için cemiyetin ortaya koyduğu müeyyideler demokratik olmayan rejimlerden çok daha ileridir.

Dikilililer,

Muhtelif siyasi kanaatte bulunanların biribirine hürmetini ifade eden temel delil hepsinin kanuna riayette samimi ve dikkatli olmasıdır. Kanuna riayetin başlıca işareti ve kanuna riayet kararının en inandırıcı misali vatandaşlar arasında düşmanlığın siyaset prensibi olarak kullanılmamasıdır. Siyaset hayatımızı idare eden bütün tecrübeli, vatanperver ileri görüşlü adamlarımızın bu mevzu üzerinde açık fikirle kanaat getirmiş olmaları lâzımdır. Düşmanlık bir cemiyet içinde ve Türkiye’de politikanın bir vasıtası, bir prensibi olarak kabul olunsa cemiyet içinde huzur ve emniyetten eser kalmaz. Böyle bir hastalık cemiyetimizin bünyesine bir zehir gibi damlamıştır. Bunu görmeliyiz ve bunun zararlı tesirlerinden kaçınmalıyız. Bu hastalığın tedavi çaresine cesaretle başvurmalıyız. Tedavi, kısa ve keskindir ve hiçbir partinin haysiyetine dokunur yeri yoktur. Düşmanlık siyasî hayatta bir politika olarak kullanılmıyacaktır. Bunu yürekten söylemeli, kabul etmeli,  tatbikatta samimî olmalıdır.

Bugün, içinde bulunduğumuz siyasî hayat böyle bir buhrana dayanmış, düğümlenmiştir. Fakat bu düğüm vatandaşın huzurunu korumak için gösterilecek dikkatten daha kuvvetli değildir. Bu hakikate itibar ettikleri takdirde düşmanlığı siyasi prensip zannetmiş olan vatandaşlar kendilerini bu hastalıktan kolaylıkla kurtarabilirler.

Şimdi Türkiye demokratik hayatın bu merhalesine varmıştır. Vatan içinde bir dostluk hayatı kurulabilecek mi, yoksa düşmanlık hayatı devam edip gidecek mi? Her siyasî partiye mensup olan vatanperver vatandaşlar memleketin mukadderatı üzerinde birinci derecede tesirli olan bu nokta üzerinde salim düşüncelerini kullanacaklardır.

Dikilililer, aziz vatandaşlarım,

Bu iki çift sözü söylemek için size buraya kadar geldim. (Hoş geldin, sağol sesleri, alkışlar.) Huzursuzluk politikası ister istemez şiddet politikasına, şiddet politikası düşmanlığa, düşmanlık ise zehrin, memleketin bünyesinde yerleşmesine varır. Bu safhaları bugüne kadar perde perde derece derece yaşamış bulunuyoruz. Şimdi demokratik hayatın emniyet ve huzur içinde gelişmesi devrine gireceğiz. Memleket bu devri bekliyor. Arkadaşlarım; vatandaşlarımın bu yeni devreye geçmekte biribirlerine yardımcı olmak için çalışmalarını beklerim. Her yerde halkımızın, şuuruna, muhabbetine hitabedeceğim, vatandaşlarımın akıllarını kullanmalarını rica edeceğim. Demokratik hayatımızın ilk gelişme devresinde şehir şehir, köy köy iki sene gezdim. Şimdi düşmanlık gibi bir siyasî prensibin bünyemizden çıkması için ne kadar gezsem emeğime acımam ve vatandaşlarımı yormuş olacağımı zannetmem. Ben, sadece düşmanlık kelimesinden bile dehşet duyuyorum. Mesele basit değildir. Daha bugünkü safhasında zelzeleden damı yıkılmış bir dul kadının başında siyasî partileri toplıyamıyorum. Gözünüzü açınız. Çünkü basiretler bu kadar bağlanmıştır.

Birbirine yakınlığı, dostluğu esas tutan bir cemiyet hayatı muhakkak kurulacaktır.

Eğer bunu yapamazsanız iki Cihan Harbinden kurtardığımız memleketi düşmanlık prensibine feda etmiş olursunuz. (Asla feda etmiyeceğiz sesleri.)

Gözünüzü açınız. Aklınızı kullanınız ve birbirinizin kıymetini biliniz. Düşmanlık havasını behemehal kaldıracağız.


 

 

 

 

İzmir Merkez İlçeye Bağlı Değirmendere, Cumaovası ve Yeniköy Bucakları ile Bu Bucaklara Bağlı 26 Köyü Temsil Eden 26 Kişilik Heyete Söyledikleri[189]

 

Şehir şehir Doğuyu dolaştım, konuştum. Şimdi Batı bölgemizi dolaşıyorum. Aynı şeyleri söylüyorum. Partiler mücadele ederler. Vatandaşlar diledikleri siyasi fikirleri yürütürler. Benim istediğim aralarında bu yüzden düşmanlık olmamasıdır.

Ben Devlet Reisi olarak sadece bunu düşünürüm ve yalnız bunu temine çalışırım. Bugün Devlet emaneti benim elimde olduğu için bu vazife benimdir. Benden sonrakiler de memlekette huzur ve emniyetin idamesine ve siyasi kanaatler yüzünden vatandaşlar arasında düşmanlık olmamasına çalışacaklardır.

Türkiye’yi her gün biraz daha mamur görüyoruz. İtibarımız her gün biraz daha artıyor. Gelecek nesiller daha mesut olarak yaşıyacaklardır.

Benden de onlara güzel bir hatıra kalırsa bahtiyar olurum. Benim istediğim tek şey, sizleri bahtiyar etmek ve bahtiyar görmektir.

 

 

 

 


İzmir Belediyesi’nin Düzenlediği Ada Gazinosu Toplantısında Verilen Söylev[190]

İzmir’in Belediye Başkanı, Genel Meclisi üyeleri, Belediye Meclisi üyeleri, Ticaret Odası Başkan ve üyeleri, İzmir’deki işçi teşekküllerinin başkan ve üyeleri, basın mensupları ve diğer misafir arkadaşlar,

Hepinizi muhabbetle selamlarım. Hepinizin bu cemiyeti şereflendirmek için gösterdiğiniz nezakete teşekkür ederim.

İzmir’in muhtelif mesleklerinin ileri ve seçkin bir cemiyeti içinde bulunmak benim için müstesna bir zevktir.

İlk önce İzmir şehri üzerine bir iki söz söylemek isterim. Sabahleyin Belediye Başkanı ile beraber Halkapınar Bataklığına gittim. Ben orasını belki çok genç yaşlarımdanberi çaresi bulunmaz bir hastalık sahası zannederdim. Şimdi gördüm ki güzel bir park içinde nefes alacak temiz bir hale gelmiştir.

Bu sefer İzmir’de sokaklarda ve yollarda dolaşırken hayalimde bulunan yanmış ve yıkılmış İzmir’den hemen hiç bir eser görmedim. Bilirsiniz ki İzmir elimize bir avuç kül olarak geçmişti. Yalnız biz değil bütün dünya, Türkler bu harabeyi mamur İzmir haline getirebilecekler mi diye merakla seyrediyordu. Bu devrenin kül yığınından güzel bir şehir vücude gelmiş olması beni çok mağrur etti. Ruhumda ferahlık, genişlik ve haz duydum. İzmirlilerin çalışkanlıklarını bir daha takdir ettim.

Şüphesiz ki Hükümet işlerindeki siyasî faaliyetler gibi her türlü belediye faaliyetleri de siyasi münakaşaların mevzuudur. Bütün bu takdir ifade eden sözlerime karşı, enerjileri ve hayal kuvvetleri geniş olan birçok arkadaşlar, eğer fırsat kendi ellerinde olsaydı, daha çok netice alınabilirdi, yapılan işler azdır, diyebileceklerdir. Bu sözler benim nazarımda onların kıymetini tebarüz ettirir, fakat yapılan işlerin kıymetini azaltmaz. Ben çetin işler içinde yetişenlerden biriyim. Bir gül fidanının bile yetiştir[il]mesinin ne kadar emeğe muhtaç olduğunu bilirim. Bu itibarla İzmir’de yapılmış gördüğüm en küçük iş bile benim  hayranlığımı celbetmiştir. Bu sözlerimin samimi takdir hislerimin ifadesi olarak telâkki edilmesini rica ederim. Eminim ki İzmir’i ileride idare edecek nesiller daima birbirinden ileri olarak bu şehri lâyık olduğu en büyük umran derecesine çıkaracaklardır.

İzmir’in de büyük derdi, diğer bütün şehirlerimizdeki gibi, paradır.

İzmir’de geniş ölçüde, iktisadi teşekküllere ve mesleklere mensup olan kıymetli arkadaşlarla tanıştım. Ticari mesele İzmir için ehemmiyetli bir mevzudur. Hususiyle İzmir’de iktisadi hayatı tanzim eden kıymetli unsurlarımız 25 senelik bir tarihe maliktirler. Hep biliyoruz ki İzmir Anadolu’nun büyük bir kısmının ticaret merkezidir ve Cumhuriyete kadar bu ticaret hayatında Türkler ihtisaslı, faal ve çok adette bir rol oynamamışlardır. Demek ki İzmir’de yeni bir iktisatçı nesil de İzmir’in gelişmesi ile beraber yetişmişti.

Ben gerek yabancı devletlerle olan siyasî temaslarımda, seyahatlarımda ve umumiyetle memleket içinde gezdiğim yerlerde, umumi hayatımız için olduğu kadar İzmir’in iktisadi hayatı için de Türkler bu güçlükleri yenebilecekler mi, yenemiyecekler mi, tereddüdüne rast gelmişimdir. Ticaret, endüstri, bankacılık gibi muhtelif kollarda İzmir’de yetişmiş kıymetli  iktisatçı arkadaşlarımız bize memleket namına verilmiş yeni bir imtihanın temsilcileri olarak çok kıymetlidirler.

Bu ufak mukaddemeden sonra bugünkü vaziyete gelerek şunu söyliyebilirim: Bu sene memleketin orta kısmında ve diğer bazı yerlerindeki namüsait iktisadi şartlara rağmen çok şükür Ege bölgesinde istihsal vaziyetimiz daha elverişlidir. Dolaştığım her yerde gördüm ki, bu yıl iyice bir mahsul alacağız. Ancak yemiş istihsalimiz eksiktir. Bununla beraber diğer mahsullerimiz bize o eksikliği tamamlatacak kadar bereketlidir. Fakat asıl mesele istihsalâtımızı kıymetlendirmektedir. Bunun için içeriden ziyade dışarı ticaret ve iktisat âleminde karşılaşacağımız âmilleri memleket lehine, istihsal lehine, ticaret lehine çevirebilmekliğimiz lâzımdır. Tüccarlarımız, iktisatçılarımız bütün maharet ve dikkatlerini bu uğurda sarfedeceklerdir. Kendilerine yürekten muvaffakiyet dilerim. Hükümet istihsalâtı kıymetlendirmek için elinde olan bütün imkânları kullanacaktır. Karşılaşılacak güçlükler ehemmiyetli olabilir.

Hükümetin çalışmasile ticaret erbabının çalışmaları arasında bir anlayış ve birbirine karşılıklı inanış ahenginin kurulmasını çok arzu ederim. Temenni ederim ki sizin gayretleriniz ve muhtaç olduğunuz ve Hükûmetin bulduğu tedbirler ve dışarı âlemle temasların ilham ettiği istikametler birbirini tamamlıyarak verimli bir surette işlesin. Temaslarınız belki şimdi iş zamanı olduğu için eksik olacaktır.

Siyaset adamlarile iş adamlarının anlaşabilmeleri daima münakaşaları mucip olmuştur. Ve olacaktır. Bununla beraber hiç kimse tereddüt etmiyerek ve küsmiyerek çalışmalıdır. Her halde İzmir’deki iktisatçılar ve memleketimizin iktisadi siyasetini idare etmekte olanlar ahenkli bir çalışma ile bu seneki mahsulümüzü hakiki kıymetlerile memlekete maletmekten geri kalmıyacaklardır. Hepinize muvaffakiyet temenni ederim. İktisatçılarımızın muvaffakiyeti, memleketimizin geniş ölçüde memnuniyeti ve refahı olacaktır.

Burada temas ettiğim teşkilât içinde geniş bir şebeke olarak sendikalardan da bahsetmek istiyorum. Sendikalar evvelki gelişlerimden farklı olan yeni teşekküllerdir. Çalışma mevzuu Cumhuriyet Hükümetince ele alınmış olan yeni bir mevzudur. Bir Bakanlık halinde teşkilâtlanması, memleket ihtiyacı olarak Büyük Millet Meclisince resmen kabul edilmesi dört beş seneliktir. Bakanlığın ilk gününden itibaren çalışma teşkilâtımızın medeni bir şekilde kurulmasını, çalışma hakları ve bu meslekte bulunanların ilerlemelerini temin edecek şartlar için büyük mütehassısların yardımları aranmıştır. Bu suretle iş ve çalışma hayatımız hür teşekküllere kavuşarak bunlar kendi hak ve vazifelerini tayin eden kanunlar içinde ilerleme imkânlarını kazandılar.

Temas edebildiğim teşekküller oldukça inkişâf etmişlerdir. İlerisinden ümitlidirler. Tabii çalışma mevzuu ve işçiler meselesi bilhassa siyasi hayatta partilerin muhtelif anlayışlarına göre muhtelif istikametlerde münakaşa mevzuudur. Bu münakaşalar devam ede dursun, heyeti umumiyesi itibarile işçi hayatının iyiliğe doğru gittiğine ve iyiliğe doğru gitmek için kanuni unsurlar mevcut olduğuna bu teşekküller inanmışlardır. Bu da memleket için ferah[lık] vericidir.

Fabrikalarda, atölyelerde veya dışarıda temas edebildiğim işçiler bana kendi haklarını korumak ve ilerlemek itimadını kendi nefislerinde duyduklarını ve Hükümetle temaslarında anlayışlı, ve kanun hudutları içinde kalmanın faydalarını kavramış olduklarının farkettirdiler.

Bunlardan bir kısmı Ankara’ya geldiğinde kendileriyle görüşmüştüm. Meselâ tütün işleri çok muktedir bir dil ile, iktisatçılarımızı memnun ve hayran edecek bir vuzuhla bana meselelerini izah edebiliyorlardı. Cemiyette gördüğüm diğer cemiyetlerin her birisi yakından alâkadar olduğum birçok hizmetleri temsil ediyorlar: Yardımsevenler, Veremle Mücadele, Turizm, Sporcular. Bunların hepsi cemiyetimizden aldıkları yüksek vazifeleri selâhiyetle temsil eden değerli arkadaşlarımızdırlar. Çalışmalarında herbirine yürekten muvaffakiyetler dilerim.

İzmir Belediye Başkanının teşebbüs olarak vücude getirdiği bu buluşma beni bu akşam bu perakende sözleri söylemek için teşvik etmiştir. Beni dinlediğiniz için size çok teşekkür ederim. (Uzun alkışlar, sağol sesleri.)

Muhterem dinleyicilerim,

Size dış, ve iç meselelerden de bir iki kelime ile bahsetmek isterim:

Evvelâ memleketin dış vaziyeti üzerinde son bir hadiseyi dikkatinize ve memnuniyetinize arzedeceğim. Türkiye Avrupa Konseyine üye olarak seçilmiştir. Diğer Avrupa devletleriyle beraber Konseyin üyesi olarak çalışmaya başladık. Bu, bizim için ehemmiyet verilecek ve memnun olunacak kıymetli bir hadisedir. Bu teşekkül Avrupa kültürüne ve medeniyetine dahil olan milletlerin bir teşekküllüdür. Bu teşekkül demokratik rejimle idare olunan milletleri içine alır. Avrupa milletlerinin tesanüdünü ve gelecek zamanlarda feyizli bir surette çalışmalarının gelişmesini hazırlar. Burada samimî bir sulh arzusu ile medeniyetin esaslı bir rüknü olarak vazifemizi çok hevesle ve çok dikkatle yapmak kararındayız.

Bir dereceye kadar teşriî uzuv sayılan İstişare Heyetine İngiltere ve Fransa’dan hemen sonra en çok üye bulundurarak iştirak etmiş olan milletiz. Bütün bu hâdiseler

Avrupa Konseyi vesilesiyle memleketimizin itibarlı, ehemmiyetli bir mevkide bulunduğunun gözleriniz önünde belirmesine vesile verecektir.

İç politikaya ait söyliyeceklerim kısadır ve çok sadedir.

Siz memleketin, hususiyle iktisadi hayatın büyük mikyasta nazımı olan bir bölgesi içinde bulunarak memlekette iktisadi faaliyetleri koruyup genişletecek bir huzur havası var mıdır, endişesini dilinizle söylemeseniz bile zihninizde daima tutarsınız. Şimdi ben size cevap verebilirim ki siyasî hayatın kaynaşmaları içinde memleketin huzuru ve emniyeti tamam ve mahfuz olarak işleyeceğine emin olabilirsiniz. (Sağol, yaşa sesleri sürekli alkışlar.)

Arkadaşlarım,

Size bu teminatı verirken, istinat ettiğim unsurlar çok kuvvetlidir. Halkla olan bütün temaslarım halkın yürekten ve ciddî olarak huzur ve emniyet istediğini bana açıkça göstermiştir. Ben gördüklerimin manasını bilirim. Halkın, vatanda huzurun yürümesine ve siyasi faaliyetlerin kendi sahaları içinde kalarak kanunun vatandaşlara temin ettiği huzur ve emniyetin korunmuş bulunmasına ehemmiyet verdiğini pek açık görmekteyim. Siyasî hayatımız demokratik rejim içinde tabii seyrini takip edecektir. Bu esnada göze çarpacak hâdiseler ancak bir tekâmül devrinin muhtelif görünüşlerinden ibarettir. Benim için mühim olan, bütün faaliyetlerin kanun çerçevesi içinde cereyan etmesidir. Bu sözümle gayede ve usulde kanun içinde kalan bir siyasî faaliyetten bahsediyorum.

Memlekette huzurun muhafazası, siyasî faaliyetlerin kanun içinde yürümesi ve kanun dışına taşmak istidadında olan siyaset cereyanlarının kanun kanalına sokulması için Anayasanın bana verdiği bütün imkân ve salâhiyetleri kullanacağıma emin olabilirsiniz. (Bravo sesleri ve çok şiddetli alkışlar.)

Cumhuriyet Hükümeti, demokratik bir Devlette vatandaşların huzurunu ve emniyetini mahfuz bulundurmak için lazım olan selâhiyetlerle mücehhezdir. Mücehhez olduğu selâhiyetleri de İktidar ve isabetle kullanacak kudrettedir. Cumhuriyet  Hükümetinin içeride ve dışarıda vazifesini ifada tam bir iktidar sahibi olduğunda vatandaşların asla tereddüt etmemelerini isterim.

Bugün iç politika; bünyemiz için söyliyebileceğim sözler bunlardan ibarettir. Bu sözlerin memlekette huzurun ve emniyetin sarsılmadan yürümesi için bütün şartların mevcut olduğuna sizin inanmanızı temin edecek kuvvette olduğuna güvenirim.

Gerek Belediye Başkanınızdan ve gerek cemiyetimizi şereflendiren bütün dinleyicilerimizden İzmir’de bulunduğum zamanlarda, hususiyle İzmir şehrinin her yerindeki teklifsizce temaslarımda vatandaşlarımdan gördüğüm âlicenap ve civanmert kabule fırsat düştükçe teşekkür için bana tercüman olmalarını rica ederim.

 

 

 


İzmir Pamuk Mensucat Fabrikası İşçilerine Sesleniş[191]

 

Aziz hemşehrilerim,

İstirahat zamanınızın iki dakikasını bana verdiğiniz için size teşekkür ederim. (Sağol, sesleri alkışlar.)

Size söyleyeceğim söz tek cümledir: Çalışmak büyük bir mevzu olarak cemiyetin bünyesine, kanunun bünyesine ve Türkiye’nin  ilerlemesi, mamur olması ülküsünün temeline girmiştir.

İşçiler haklarını, cemiyet içindeki vazifelerini bilip ona göre çalışacak, bilip onları koruyacak kabiliyette Türk cemiyetinin bir unsuru olarak yer almışlardır. (Alkışlar.)

Kanun içinde sarsılmaz bir vatanperverlik anlayışı ve kavrayışı içinde mesleklerinin verimli, kendi şahısları ve aileleri için feyizli, memleket için hayırlı ve ilerletici bir meslek olduğunu her an düşüneceklerdir. Size çok teşekkür ederim işçi arkadaşlarım. İzin veriniz, muhabbetinizi sizin istirahatinizi selbedecek bir hale getirmeden buradan ayrılayım. 

 

 

 


İzmir Yün Mensucat Fabrikası İşçilerine Sesleniş[192]

 

Hemşehrilerim,

Bugün sizi görmek benim için kıymetli bir fırsattır. İstirahat zamanınızda size ancak bir iki cümle söyliyebilirim.

Çalışma haklarının cemiyette bir kanun ve bir vicdanî anlayış halinde yerleşmesinden sonra işçiliğimiz hür bir teşekkül olarak çok ilerleme yolundadır. Meslekinizde, çalışmalarınızda muvaffak olmanız ve ilerlemeniz için bir iki esaslı şartı gözünüzden ayırmamalısınız. Birincisi kendinize güvenmedir. Hiçbir güçlük karşısında kendinize güvenme duygusunu zayıf bulmamalısınız. Kendinize güvenme, kanuna güvenme, devlete güvenme ve vatanın istikbâline güvenmenin başlangıç noktasıdır.

İkincisi siz işçiler, hususile muhtelif siyasi temayüller içinde bulunarak cemiyetimize güzel bir örnek olabilirsiniz. Vatandaşlar muhtelif siyasî kanaatler taşıyarak, reylerini kendine güvenen hür vatandaş sıfatile seçim günü istediği gibi kullanabileceğine inanarak umumî hayatlarında, medenî münasebetlerinde ve birbirleriyle olan temaslarında sıcak duygular içinde birbirine hürmet etmek; birbirini dost tanımak âdeti içinde yaşayabilirler.

Siz bütün memlekete bu anlayışın feyizli bir örneğini verirsiniz. Siz bir ordu gibi vatanın bütün tabakalarından, bütün kanaatlerinden toplanmış fertlerini büyük vatan ideali içinde kaynaştırabilirsiniz. Bir  ordunun memlekette yaptığı işi bir fabrika, muhtelif kanaatler ve muhtelif anlayışlarla bir araya gelmiş vatandaşlar cemiyetinde memlekete aynı feyizli hizmetleri yapabilir. Anlıyor musunuz? (Anlıyoruz sesleri.)

Muhtelif siyasî kanaatler içinde bir araya gelmiş vatandaşlar mesleklerinin, geçimlerinin ve haklarının yollarını kanun içinde iyi bularak ve bu yollarda birbirine yardım ederek pek güzel çalışabilirler. Bunun örneğini bütün memlekete vermeniz benim için bahası bulunmaz bir yardım, memleket için bir büyük iyiliktir. Allahaısmarladık arkadaşlar, size çok teşekkür ederim.

 

 

 


İzmir Şark Sanayi Fabrikası İşçilerine Sesleniş[193]

 

Aziz hemşerilerim,

Buradan size bir iki kelime söyledikten sonra yanınıza gelip sizleri selâmlamak istiyorum. Maksadım ilk önce iyi teşkilâtlanmış bir fabrikada, hususiyle özel bir fabrikada çalışma hayatının nasıl düzenlenmiş olduğunu görmektir. Bir de işçilerimizin Türkiye’de hür vatandaşlar hayatının bir misali olarak hem kendi mesleklerinde, kendi geçimlerinde iyi bir çalışmayı hem cemiyetin itibarlı bir uzvu olarak memleket içinde vazifelerini bildiklerini gözümle görmektir.

Bunların hepsinin üstünde istediğim işçi mesleğinde bulunan hür vatandaşların dört duvar içinde, diz dize kapalı bir halde siyasî kanaatte hür vatandaş, çalışma hayatında biribirine yardım eden vatandaş, medeni münasebetlerinde dost, hele biribirine düşman olmayan vatandaş örneğini vermeleridir.

Her siyasî parti ve kanaat size sokulacak ve sizden rey istiyecektir. Ben bunlarla alâkalı değilim. Benim alâkadar olduğum nokta her siyasî kanaatte bulunan ve bulunmayan vatandaşların birbirlerine dost olarak çalışmaları imkânını cemiyette temin etmektir. Hepiniz sağ olun.

 

 

 

 


İzmir Bayındır Konuşması[194]

Bayındır’lılar, Sevgili Hemşerilerim,

Heyecanınızın büyük kıymetini takdir ediyorum. Heyecanınızın yüreklerimizin içine işleyen tesiri altındayız. Gösterdiğiniz nezaketli ve muhabbetli kabulün manası, burada bir muhabbet cemiyeti halindeki vaziyetinizin bütün memlekette muhabbet üzerinde birleşmenin ve toplanmanın bir örneğini vermesidir.

Burada Bayındır’ın her tabakasına ve her siyasî partisine mensup olan vatandaşlarımı görüyorum ve hepsini takdir ile ve muhabbetle selâmlıyorum. “Varol sesleri, alkışlar.”

Birçok işlerden ve birçok kesin yollardan geçtikten sonra şimdi beni işgal eden en mühim vazife siyaset mücadelelerinin fırtınaları içinde vatandaşlarımın birbirine dost kalarak siyasî kanaatlerini kullanmalarıdır ve hiçbir siyasî partiye mensup olmıyan büyük vatandaş kitlesinin hepsini muhabbet yolunda yürütmek için tesir göstermeleridir.

Bayındır’lılar,

Seçim mücadelesi olduğu gün belki daha çok gayret ve heyecan göstereceksiniz. O gün, burada benim karşımda bir arada olan vatandaşlarımın birbirlerile çekişmeleri belki daha gösterişli olacaktır

Bayındır’lılar, bugün burada muhabbetle benim etrafımda toplanmanız, seçim günü olacak mücadelelerinizde yine birbirinizle şaka eden dostlar gibi uğraşacaksınız ümidini veriyor. Seçim günü birbirinizin hayatına, şerefine kastetmiş ve bu uğurda memleketin uğrıyabileceği felaketleri artık gözden kaybetmiş vatandaşlar olmıyacaksınız. Seçim günü kanaatlerinize tamamile hâkim olarak vazifenizi yaptıktan sonra yine biribirinizle dost, yine canınızı, malınızı biribirinize emanet edebilir vatandaşlar olarak kalacaksınız. Sözlerimi işitiyor musunuz, Bayındır’lılar? Bana söz veriyor musunuz? bağırarak söyleyin. Bütün memleket işitsin: Bayındır’lı vatandaşlar seçim sebebile dahi birbirlerine düşman olmıyacaklardır. “İşitiyoruz, söz veriyoruz, birbirimize düşman olmıyacağız sesleri.”

Burada bulunan her partili vatandaşlar hiçbir sebep ve bahane ile vatandaş düşmanlığına meydan vermiyeceklerdir. “Asla sesleri” Dostluğun ve dostluk içinde siyaset mücadelesinin ve hep beraber vatanda emniyetin ve vatan hududunda müdafaanın timsali olacaksınız. Bu sözlerimi unutmayın. “Unutmıyacağız sesleri.” Vatandaşların biribirine hiçbir sebeple düşman olmamaları bu vatanın selâmetidir. Bu rejimin, bu demokratik rejimin temelidir.

Karşı karşıya bulunan partilerde benim başlıca vazifem muhalefetin emniyet içinde çalışması ve kanun dışına çıkmamasıdır. Anlıyor musunuz? “Anlıyoruz sesleri.”

Bayındır’lılar,

Demokrat rejimin temeli budur. Bu memlekette muhalefet kanun teminatı içinde, emniyet içinde yaşıyacaktır, çalışacaktır, inkişaf edecektir. Hiçbir sebep ve suretle kanun dışına çıkmıyacaktır.

Muhalefetin emniyet içinde çalışması için senelerce şehir şehir dolaştım. Vatandaşlarıma, devlet memurlarına düşündüklerimi söyledim: Şimdi de yine şehir şehir dolaşmak zamanı geldi. Yine söylüyorum: siyaset cereyanı kanun dışına çıkmıyacaktır. Siyaset cereyanı yüzünden vatandaşlar arasında düşmanlık olmıyacaktır “olmıyacaktır sesleri, alkışlar”. Kanun dışına çıkan cereyanları mutlaka kanun içine sokacağız. Anayasa, vazifelerimi ifa etmek için bana çok dikkat yükler ve çok selâhiyet verir. Siyaset olarak size bu gün söyliyeceklerim bunlardan ibarettir.

Siyaset hayatının gergin zannolunduğu bu günlerde benim vatandaşlarda gördüğüm huzur, sükûn ve biribirine dost kalma kararı her müşkülü halletmiştir. Memlekette huzur ve sükun için hükûmet kuvvetli ve dikkatli bir durumdadır. Bu ahval içinde vatandaşlarımın aklı selimi büyük teminattır. Bayındır’lılar, siyaset mücadelelerinin neticesi seçime varacaktır ve seçim birçok meseleleri büyük mikyasta huzur ve sükûna kavuşturacaktır. Seçim nasıl olacak? İki kelime ile bunun esasını söyliyeyim. Seçim dediğim zaman, serbest seçim bütün şartlarile tahakkuk edecektir, demek istiyorum. Bunun şartlarını biraz da Ödemiş’te izah ederim amma size burada baş tarafını söyliyeyim.

Serbest seçim demek, iktidarda olan partinin seçimi kazanmazsa iktidarı terketmesi demektir. Serbest seçim demek, muhalefette bulunan partinin seçimi kazanamazsa iktidara gelmemesi demektir. Bu basit hakikatlere siyasî partiler dillerile söyledikleri gibi, yüreklerinden de inanırlar ve bütün tedbirlerini ona göre alırlarsa vatanda huzurdan ve emniyetten başka bir hadise olmaz.

Bu şartlar nasıl temin olunacak? Alâmetleri nelerdir? Onları Ödemiş’te söylerim.

Bayındır’lılar, söylediklerimi iyi anladınız mı? Bayındır’lılar, söylediklerimde hiçbirinizi, hiçbir vatandaşı, hiçbir siyasi partiyi örselemekten ve incitmekten dikkatle sakınıyorum.

Muhabbetinizi kıymetli bir armağan gibi yüreğimde taşıyarak, bu mücadelemde samimi bir yardımcıyı Bayındır’daki vatandaşlarımda bulduğuma güvenerek, size allahaısmarladık diyorum. sağolunuz, varolunuz Bayındır’lılar.

Bayındır’lılar, biribirimize muhabbetimizi unutmıyacağımıza söz veriyor musunuz? “söz veriyoruz sesleri, şiddetli alkışlar” allahaısmarladık.

 

 

 

 


İzmir Ödemiş Söylevi[195]

Ödemiş’liler, Sevgili Hemşehrilerim,

Çalışkan hemşehrilerim, bana hayatımın çok kıymetli günlerinden birini yaşatmakta olan hemşehrilerim,

Dolaştığım yerlerde rastgeldiğim muhabbet dalgalarının en büyüklerinden birini görüyorum. Sizinle konuşurken Cumhuriyet Türkiye’sinin gelişmesini, ilerlemesini ve vatandaşların sevgisini en iyi gösteren merkezlerinden birinde bulunduğumu derhal anlıyorum.

Ödemiş Cumhuriyet Türkiye’sinin ilçeleri içinde birkaç eşi ile beraber en güzel bayındırlık misallerinden biridir. Ödemiş hür vatandaşın siyasî gelişmesinde ve vatanın refah ve emniyeti hususlarında da ilçelerimizin en güzel örneklerinden biri olarak gözümüzde bütün kıymeti ile canlanmaktadır.

Ödemiş’lilerin büyük bir muhabbet ve azim cemiyeti olarak bütün Türkiye’de kendilerini sevdireceklerini ve bütün Türkiye’nin de Ödemiş’te söylediğim sözleri dikkatle dinleyeceklerini bilirim.

Sizin, memleketin büyük davalarına bağlılığınızı ve benim söylediklerimi hassasiyetle anladığınızı ümit ediyorum. Ödemişli vatandaşlarım, İzmir’in diğer merkezlerindeki büyük kütleler içinde başlı başına bir varlıksınız. Size çok teşekkür ederim.

Bayındır’da konuşurken bugünkü siyaset mücadelelerinin hedefi olan mevzua, yeni seçime temas ettim ve Ödemişte bu mevzuu tamamlıyacağımı söyledim. Gelecek yıl memlekette büyük seçim yapılacaktır. Bu seçimin, siyaset cereyanlarının kaynaşması içinde vatandaşa temin etmesi lâzım olan şartlar bu sene hazırlanacaktır. Bugün siyasî partilerin vatandaşın sükûn isteyen iradesi karşısında faaliyetlerini kanun içinde tanzim etmek mecburiyetini hisssettikleri ve kanun dışına çıkmayı vatandaşların reddettiklerini gözleriyle gördükleri bir zamandayım.

Ben siyaset cereyanlarının kanun dışına çıkmamasını vatandaşlara söylemek için şehir şehir dolaşmaya çıktım. Kanun dışına taşacak siyaset cereyanlarının akibetlerinden vatanımızı korumak için elimde bulunan imkânların hepsini kullanmak borcumdur. (Sağol sesleri.)

Hiç bir siyasete hiçbir şahsa imâ ile bile tariz etmek hatırımdan geçmez. Devlet hizmetinde kırılmak ise ne adetimdir ne de vaziyetim böyle bir teessüre müsaittir.

Ben, bu hissî, şahsî dâvaların çok üstünde bir dâvanın peşindeyim. Demokratik rejim memlekette yerleşecektir. Demokratik rejim, hastalık devrini geçire geçire bu devrin dönüm noktasına gelmiştir. Demokratik rejim, bütün güçlükleri yenerek dönüm noktasından selâmet yönünü tutacaktır.

Bu neticeleri temin etmek için ben bir insanın, bir Devlet reisinin sarsılmaz bir irade ile yapabileceği bütün vazifelerin ifası yolundayım.

Ödemiş’liler, şimdi size hedeflerimi birer birer sayayım:

Vatanda düşmanlık olmayacaktır. Hiçbir sebep ve bahane ile düşmanlık bir siyaset prensibi olarak bu memlekette hüküm sürmiyecektir. Vatandaşlar arasında düşmanlığı ve düşmanlık prensibini en yaldızlı ve kapalı bir surette yerleştirecek olan hâdise seçim mücadelesidir. Düşmanlık prensibi üzerinde bir seçim yapılacağı bir defa kabul edildikten sonra o memlekette zorla iktidarı elinde bulundurmak prensibi kabul edilmiş demektir. Bizim demokratik rejimde zorla iktidarda kalmak asla olmayacaktır. Gene bizim demokratik rejimde zorla iktidara gelmek de asla olmayacaktır. (Bravo sesleri, uzun alkışlar.)

Ödemiş’liler, sizinle konuşurken Türkiye’deki bütün vatandaşlarıma şimdi içinde bulunduğumuz vaziyeti anlatmaya çalışıyorum. Siyaset hayatımız en yüksek buhranına vardıktan sonra selâmet yoluna dönmektedir. Siyasî partiler birbirinin karşısında ve memlekete karşı çok nazik bir duruma gelmişlerdir. Memleket benim gördüğüme göre, apaçık huzur ve sükûn istiyor, düşmanlık istemiyor. Bunun karşısında siyasî partilerin bütün hayatı bir nokta üzerindedir. Haksız olmamak. Haksız vaziyette olan parti memleket efkârını kaybedecektir. Anlıyor musunuz Ödemiş’liler. (Anlıyoruz sesleri, şiddetli alkışlar.)

İktidarda bulunan ve muhalefette bulunan siyasî partiler birbirine karşı haksızlık etmekten dikkatle, çok dikkatle çekinmeye mecburdurlar. Şimdi memleketin siyasi partilerden haksız olmamayı kati bir irade ile istediği zamanda, seçim mevzuu üzerinde bulunuyoruz. Seçim bir milletin içinde bulunduğu zamanda ve şartlar içinde emniyeti temin edecek bir kanunla yürür. Bu kanun ihtiyaca, tecrübeye ve memleketin geçirdiği merhalelere göre, yeni şekillere daima uğrayacaktır. Yeni seçim kanunu da hazırlanmaktadır.

Serbest ve emin bir seçimin lüzumunda hiçbir siyasî parti ayrı değildir. Ancak siyasî partilerin serbest ve emin seçimi yürekten isteyip istemedikleri hareketleriyle ve icraatları ile memleketin gözü önünde tecessüm edecektir. Çok ciddi bir mevzu üzerindeyiz. Çok uyanık bir millet önündeyiz. Haksızlığın ve yanlış prensiplerin izah ve teviline ne şekilde çalışılırsa çalışılsın hakikatte memleketin ve dünyanın gözünden setredilemez.

Bayındır’da dedim: Serbest seçimin ruhî ve vicdani prensipleri şunlardır: İktidar partisi ancak serbest ve doğru seçimle çokluğu kazandığı takdirde iktidarı muhafaza edebilir, muhalefet partileri serbest ve doğru bir seçimle çokluğu kazandıkları takdirde iktidara gelebilirler. Bu prensiplerin yürekten kabulü tatbike geçen tedbirlerle anlaşılır. Hükümet serbest ve emin bir seçimin bütün şartlarını kanunla himaye edecektir. (Sağol sesleri.)

Vatandaşlarda iktidar partisi için ve hükümet için bugün bütün memlekete karşı seçim üzerinde bütün tedbirlerin hulus ile alınacağına dair hiçbir tereddüd bırakmamak ilk vazifedir. Bil[in]melidir ki, bütün memleket, uzun zamanların kesif propagandaların ve demokratik rejimin türlü hastalıklarının tesiri altında emin doğru ve serbest bir seçimin bütün şartları üzerinde çok dikkatli ve hassastır.

Memnuniyetle görüyorum ki ve vatandaşlara büyük güvenle söyliyebilirim ki, hükümet kendine düşen vazife için çok dikkatli bir çalışma, çok etraflı bir hazırlama yolundadır. Şimdiki şartlar içinde serbest seçim için hükümet gerek emniyeti sağlıyacak tedbirleri tam olarak bulmak, gerekse emniyete tecavüz edecek unsurlara tam olarak mukavemet etmek gibi iki başlı bir çalışma içindedir. Hükümet tebdirlerinde muhalefetin rolü yardımcı mahiyettedir. Başlıca mesuliyet hükümetin olacaktır. Hükümette olmayan siyasî partilerin serbest seçim istediklerinin ilk delili bir seçimin neticesine tahammül etmek istidadını göstermektedir. Gerek iktidarda ve gerek muhalefette olan siyasî partilerin memlekette üstünlüğün kendi taraflarında olduğunu söylemeleri siyaset mücadelesinin tabii bir propaganda hadisesidir ve meşru bir gayret sayılabilir, eğer söyleye söyleye siyasî partiler buna hakikaten inanırlarsa kendilerini seçimde sıkıntılı bir vaziyete sokarlar. Sandığa atılacak oyların mahiyetini önceden kimse bilemez. Safiyane, kendi çokluğuna ve üstünlüğe kati olarak inanan ve bu üstünlüğün neticesini behemehal elde etmek isteyen bir siyasî parti ise kendisini maceraya sevkeder. Böyle bir parti kendisini, dünyanın bütün şartlarını eline verseniz seçim imtihanına teslim edemez. Hiçbir şart ile ara seçimine giremez. Ara seçimi vatandaşları seçim buhranına alıştırmak için, seçim neticesinde çıkacak türlü tecellilerin sarsıntısına ruhlarını mukavemet ettirmek için başlıca ilaçtır. Onun için vatandaşlarım, memlekette huzur isteyenler ara seçimlerinin kanun yolu ile, uzlaşma yolu ile emniyet içinde behemehal yapılması için bütün gayretlerini sarfederler. Üç sene siyasî partileri ara seçimlerinde kanun içinde mücadeleye alıştırmak için hükümet, iktidar partisi ve muhalefet partileri arasında hatır ve hayalinize gelmiyecek kadar sebat ile ve bütün nüfuzumu, aklımı ve selâhiyetlerimi kullanarak çalıştım. Muvaffak olamadım. Çünkü esaslı bir dâvada, esaslı bir engel ile karşılaştım.

Bu gittiğimiz demokratik rejimde partilerin hepsinin kendilerini seçim imtihanına arzetmeye cesaretlerini temin edemedim.

Şimdi dinleyin Ödemişliler, Ödemiş’ten bütün Türkiye dinlesin, seçimin neticesinde kazanmak da var, kaybetmek de var. Bu ihtimali yüreğinden kabul etmeyen vatandaş, bu ihtimali yüreğinden kabul etmeyen siyasî parti ve bunlara her seçimde delil vermekten çekinen ve korkan siyaset cereyanları demokratik rejimin kanun içinde kalmasına, kanun içinde gelişmesine asla yardımcı olamazlar. Bu bir;

Seçimde zor kullanmayı makul ve meşru göstermeye çalışan, bunu herhangi bir sebep ve kıyafet içinde kabul eden bir zihniyet zorla iktidara gelmek yolunu tutmuş sayılır. Sakat prensiplerin türlü izahını yapabilir, fakat sakat prensiplerin hiç bir tevili esas mahiyetini ve temel mahiyetini değiştiremez. Biz hukuka uymayan, vatandaşı cebir kullanmaya sevkeden prensiplerin zararsız olduğunu konferans halinde dinleyip inanacak seviyede bir millet değiliz. Ödemiş’liler, seçimde zorla netice almak prensip olursa, bu bizi gözünüzün göremiyeceği kadar geri asırlara götürür. Bu o kadar açık bir hakikattır ki, bunun üzerinde fazla durup vatandaşlarımı yormak istemem.

Şimdi vaziyet şudur: Hükümet, bütün memleketin gözü önünde doğru, emniyetli bir seçimin bütün şartlarını temin edecektir. Memlekette zorla seçim kazanmanın bütün yollarını, bütün teşebbüslerini, bütün imkânlarını tıkayıp kapayacaktır. Vatandaşlar, siyasî partiler emniyetli bir seçimin bütün şartlarını gözleriyle görürken seçimde zor kullanmanın bütün kapılarının kapandığına da inanacaklardır. Benim uğraştığım, kapıların kapanacağından şüphe ettiğimden değil, zorla seçim kazanmanın imkânına vatandaşlarımın inanmasını ve buna göre zihinlerinde ve hareketlerinde hazırlanmalarını önlemektir. Ruhlar üzerinde çalışıyorum. Cemiyetin ruhundaki hastalık üzerinde çalışıyorum.

Bu hastalığı tedavi edemezsek alacağımız maddi tedbirler az semere verecektir ve vatandaşlar arasında gittikçe huzursuz1uk olacaktır ve vatandaşlar arasında huzursuzluk düşmanlığa varacaktır. Vatandaşlar arasında düşmanlık, beni dinleyen bütün Türkiye halkına Ödemiş’ten söyliyorum, vatandaşlar arasında düşmanlık sizin iki cihan harbinden kurtardığınız memleketi mutlaka felâkete götürecektir. (Allah göstermesin sesleri.)

Türkiye’de sesimi işiden bütün vatandaşlar, aranızda seçim yüzünden, seçimde zor kullanmak prensibi yüzünden düşmanlık çıkıp memleketin felakete götürülmesine Devletin başında bulunan vatandaş olarak bütün kuvvetimle mukavemet edeceğim. (Sağol, varol sesleri, sürekli alkışlar.)

Demokratik rejimin yerleşmesi için, gün oldu ki, dostlarım, yakınlarım ve  uzaklarım etrafımda bulunan bütün siyaset adamları arasında güçlükte kaldım. Türkiye’yi felakete götürecek bir istikameti önlemek için vatandaşlarıma tehlike gördüğüm yolların bütün akibetlerini söylemek için tek başıma yalnız da kalsam, dünyanın bütün engelleri karşıma da çıksa size, vatandaşlara bağırmaktan aklımın erdiğini söylemekten asla geri kalmayacağım. (Sağol, varol sesleri uzun alkışlar.)

Muhabbetinize çok minnettarım. Sizin huzurunuzda bütün vatandaşlarımla konuşurken hislere değil düşüncelere hitap etmek istiyorum. Hiç kimseyi, hiç bir siyasî partiyi kırmadan, herkesin aklını, düşüncesini uyanık ve işler tutmaya çalışıyorum. Söylediklerimi sükûnetle düşününüz. Bu memleketin birçok huzursuzluklarını sükûnete vardıracak olan seçim emniyeti meselesini soğukkanlılıkla, sağlam prensiplerle, birbirimize dost kalarak temin etmek yolunda olalım. Bu yol kanun yoludur. Ne şekilde setredilirse edilsin kanun dışına sapmak yolları seçim emniyetini yok eder. Anlıyor musunuz vatandaşlar? (Anlıyoruz, iyi anlıyoruz sesleri.)

İzin verin güzel yaylanızdan ben de istifade edeyim.

 

 

 

 


İzmir Tire Konuşması[196]

Tireliler, Sevgili Hemşehrilerim,

Bana lâyık gördüğünüz muhabbetin minnettarıyım. Memleketimin asîl canlı bir cemiyetini Tireliler bana gösteriyorlar. (Alkışlar.)

Tireliler, bu muhabbetinizi benim için siyasî bir kuvvet gibi küçük mülâhaza ile görmüyorum. Bu muhabbetinizi Türk Cemiyeti içinde medenî, insanî, bir misal ve bir büyük dâvanın yardımcısı olduğunuzu göstermesi itibariyle takdir ediyorum. (Alkışlar ve bravo sesleri.)

Burada, karşımda, hiçbir siyasî partiye mensup olmayan ve her siyasî partiye mensup olan vatandaşları alicenap muhabbet gösterisinde birleşmiş buluyorum. (Alkışlar.)

Tireliler, cemiyetinizin mânasını şimdi ben size tekrar edeceğim ve siz bana söz vereceksiniz. Siz hiçbir partiye mensup olmayan ve her siyasî partiye mensup olan Tireliler, bu manzarayla biribirinize daima dost kalacağınızı, biribirinizin siyasi kanaatlerine hürmet edeceğinizi, seçim günü biribirinizin haberi olmadan reylerinizi istediğiniz gibi kendi vicdanınızın iradesi olarak sandıklara atacağınızı ve yine biribirinize dost kalmayı bileceğinizi bana vaad ediyor musunuz?

Tireliler, muhtelif siyasî kanaat sahibi vatandaşlar, birbirine nasıl hürmet eder ve birbirini nasıl hiçbir sebep ve bahane ile düşman tanımaz bir cemiyetin ifadesisiniz. Doğru anlıyor muyum? Bana cevap verin. (Doğru, anlıyoruz, sesleri.)

Dört senedir iç politika itibariyle büyük bir intikal devri geçiriyoruz. Onun en güç zamanlarını geçirdik. Hastalık zamanı, hürriyet edebiyatı ve bunun içine karışan hürriyet ihtikârı edebiyatı, her şekilde sövme tezahürleri... Bütün dünya gözlerini dört açarak bize baktı. Yalnız Türk cemiyeti için değil dünyanın bu köşesinde yüzlerce ve yüzlerce seneden beri görülmemiş bir hâdiseye Türk Milletinin bünyesi dayanacak mı, dayanmıyacak mı, çok merak ile bunu seyrettiler.

Türk Milletinin bünyesi, bütün bu darbelere dayandı. Ben buhran devresinin son iki üç senesini ayağımda demir çarık köy köy dolaşarak siyasi partilerin biribirine hürmet etmeleri ve Devlet kanunları önünde her türlü emniyeti eşit haklarla bulmaları için dolaştım, çalıştım ve emniyet üzerinde ruhlarda hiçbir şüphe olmamasını temine uğraştım. Kanunlar her şeyi temin ediyor. Mesele orada değildir. Asıl mesele, vatandaşın ruhunda ve devlet iradesinin ruhunda sağlam istikameti temin etmekti.

Şimdi ondan sonraki buhranı geçiriyorum. Siyasî partilerin mücadeleleri arasında şiddet heveslileri, şiddet politikasının muvaffakiyet vasıtası olduğunu zannettiler. İktidarda ve muhalefette bulunan partilerin birisinin şiddet politikasına sapması hepsinin şiddete sapmasına sebep olur. Bunun muhtelif safhalarını çok yerde gördünüz ve çok şekilde söyledim. Fakat siz, Tireliler, kendi vicdanınızda pek âlâ bilirsiniz. Siyaset münakaşaları, sizde bu işin sonu neye varacak endişesini uyandırmıştır. Bu endişeyi ben çözmüş olduğumu Tire’de ilân ediyorum. Hükümet her türlü huzursuzluk ihtimallerine hakim olacak kadar kuvvetli çıkmıştır. (Şiddetli alkışlar.) Vatandaşlar hiçbir sebep ve telkin ile biribirine düşman olmıyacaklarını apaçık göstermişlerdir. (Şiddetli alkışlar ve sağol sesleri.) Hükümette kuvvet, vatandaşta biribirine hürmeti esas kabul eden sağlam anlayış, buhran safhasını selâmet yoluna döndürmek için kâfi gelmiştir .

Vatandaşlarım, Tireliler, akıllı hemşehrilerim,

Demokratik rejimin hastalık devrinin sonlarındayız. Ya geçiriyoruz, ya geçirmemiz çok yakındır. Geçirdiğimiz hastalığın vasıfları nedir? Bu memlekette seçime karar verecek olan büyük kitle hiç bir siyasi partiye mensup olmayan vatandaş kitlesidir. Bu vatandaş kitlesi siyasi partileri haksızlığa düşmekten sakındırmaktadır. Büyük vatandaş kitlesinin tesiri altında siyasî partiler haksızlıktan behemehal sakınacaklardır. Haksız yola girmişlerse geri döneceklerdir. Maksatlarına ermek için vatandaşın oyunu kazanmak tek çare ise, herşeyden evvel, her programdan, her vaadden, her cennetten evvel vatandaşın nazarında haksız bir yolda görünmemeye dikkat edeceklerdir. Anlıyor musunuz Tireliler? (Anlıyoruz sesleri ve şiddetli alkışlar.)

Siyasî partiler, bütün iyi niyetler kendisinde ve bütün fena niyetler karşısında[kindedir] edebiyatını terketmeye mahkumdurlar. Tireliler, bu neticeyi alan sizlersiniz. Anlıyor musunuz? (Şiddetli alkışlar ve anlıyoruz sesleri.)

Her siyasî parti serbest seçimle iktidarda kalacak veya iktidara gelecek... Her siyasî parti doğru yolunu seçimlerde vatandaşın verdiği ders ile bulacak... Çekinen, seçimden korkan, vatandaşın vereceği ve her partinin her hükümetin muhtaç olduğu dersi almak istemeyendir.

Bütün bu mücadele esnasında kanunlar, huzur ve asayiş ve herşey üzerinde Hükümetin vazifelerinin, teferruatına giremez ama, siyaset hayatının istikrarı ve vatanda huzurun demokratik bakımdan sağlam temelde olduğunu göstermek için vatandaşın Hükümetten istiyeceği, vazifeler şunlardır:

Siyasî haklarının kullanılmasında kanunun teminatı içinde bulunarak vatandaş beklenmedik hiçbir ihtimâlden endişe duymayacaktır. Memleketin asayişini muhafaza etmek için Hükümet hiçbir tecavüz önünde tereddüt etmemek vazifesindedir. Türkiye idaresi, ne kadar büyük olsa da hiçbir hâdiseyi ve vukuatı sebep ve bahane tutarak kanunun kabul ettiği siyasî partilerin emniyetini tahdit edemez. Anlıyor musunuz Tireliler. (Anlıyoruz sesleri, şiddetli alkışlar.) Hükümet buna dikkat ettikçe hiçbir itham hiçbir zorlama, hiçbir propaganda onun kuvvetinden bir şey eksiltmez.

Tekrar edeyim: elverir ki siyasî partilerin emniyet içinde ve kanun içinde çalışmaları hiçbir arızaya uğramıyacağında[n] vatandaşlar tamamiyle müsterih olsunlar. (Şiddetli alkışlar.) 

Hükümette olmayan siyasî partilerin dikkat edecekleri noktalar kanun dışına çıkmamaktır; her türlü kanun dışına çıkma istidat ve temayüllerini reddetmektir; memleketi siyasî parti mücadelesini şiddet politikasından, düşmanlık politikası yolundan bir neticeye vardırmayı arzu etmemektir.

Tireliler, bu sözlerimle, karşı karşıya bulunan partilerden hiçbirini incitmek fikrinde değilim. Bunlardan hiçbirinin bütün dâvalarını, bütün meselelerini, bir nutukla halletmek sevdasında değilim. Amma tarafların birbirine hürmet ederek yaşaması için en az lâzım olan şartları söylüyorum. Tireliler anlıyor musunuz? (Anlıyoruz sesleri, şiddetli alkışlar.)

Tireliler, bu demokratik rejime inandık. Bunun yerleşmesi için, buhranlarını geçirmesi için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz. Şimdiki devri atlamak için de elimizden gelen herşeyi yapacağız.

İçinde bulunduğumuz buhranı atlatmak için başta söyIediğimi tekrar edeyim iki kuvvet lâzım; Hükümet nizamı muhafaza edecek kadar kuvvetli olmalı, vatandaş hiçbir sebep ve bahane ile birbirine düşman olmıyacağını içerde biribirine, dışarda bütün âleme göstermelidir ve muhtelif siyasî partilerin gövdesini teşkil eden vatandaş kütleleri hiçbir telkin ile birbirine düşman olmıyacaklarını kendi partilerini idare edenlere şüphe götürmiyecek bir surette anlatmalı. (Şiddetli alkışlar.) O zaman hür vatandaşların şuuru hep beraber işleyerek iktidarda ve muhalefette olan bütün iyi niyetler vatanı temiz, kuvvetli ve sağlam istikbâle götüreceklerdir.

Teşekkür ederim Tireliler, (uzun alkışlar ve sağol sesleri). Tireliler, görüyorsunuz ki muhtelif siyasi kanaatlerin hiçbirisini incitecek bir kelime söylemiyorum. Muhtelif siyasî kanaatte bulunan vatandaşlarımın birbirine dost olarak çalışmalarından başka hedefim yoktur. Kanun içinde kalınacak, kanun dışına çıkılmıyacak. Siyasî emniyeti temin etmek için senelerce çalıştım, siyasi emniyeti bozacak cereyanlara karşı da bütün kuvvetimle mukavemet edeceğim. (Şiddetli ve sürekli alkışlar.)

Tireliler, sevgili hemşehrilerim,

Bana yardımcı olacak mısınız? (Olacağız sesleri.) Sağolunuz, varolunuz Tireliler.

 

 

 

 


İzmir Torbalı Konuşması[197]

 

Torbalılar, Aziz Hemşerilerim,

Aklı selimin, iyi vatandaşlığın yüksek vasıfları her müşkülü yenecektir. Hakikatin bir örneği gibi karşımda duruyorsunuz. Size çok teşekkür ederim. Türk cemiyetinin demokratik hayatta ileri vasıflarla memlekete hayırlı ve feyizli bir gelişme yapacağını canlı bir surette mânalandırarak bütün memlekete, hususiyle Ege bölgesine birçok ilce [ilçedeki] arkadaşlarınız gibi canlı bir misal veriyorsunuz.

Öteki ilcelerde [ilçelerde] ve İzmir merkezinde muhtelif vesilelerle söylediğim sözleri dinleyip takibettiniz mi? (Dinledik takibediyoruz sesleri.) Fikirlerimi, maksatlarımı tamamiyle anladınız mı? (Anladık, tamamiyle anladık sesleri.)

Ben muhtelif siyasî partilere mensup olan ve hiçbir partiye mensup olmıyan akıllı vatandaşların birbirleriyle dost geçinerek, siyasi hayatı feyizlendirebileceklerini, akıllı geçinen siyaset adamlarımıza isbat edebilecekleri kanaatindeyim. (Sağol, varol sesleri.) Eğer siz, siyasî partilerin büyük gövdesini teşkil eden vatandaşlar birbirinizle dost kalarak vatanın iyilik yolunda yürütülebileceğini ve hiçbir sebeple birbirinizden uzak birinize düşman olmıyacağınızı kesin bir surette gösterirseniz siyasî hayatımız temiz bir istikamette feyizle ilerliyecektir. (Sürekli ve şiddetli alkışlar, söz veriyoruz sesleri.) 

Muhtelif siyasi partilere mensupsunuz, yahut hiçbir siyasi partiye mensup değilsiniz. Kendi muhakemesini hür vatandaş olarak kullanabilen, reyine hakim olur. Memlekette seçimi temin eder ve şiddet politikasından medet uman yanlış yoldaki siyasetçilere muhtaç oldukları dersi vermiş olur. Anlıyor musunuz? (Çok şiddetli alkışlar ve yaşa, sağol sesleri.)

Torbalılar, sizi bu sıcakta burada tuttuğumdan üzülüyorum. Beni bahtiyar ettiniz. Emekleriniz feyizli bir netice verecek ve ben daha çok bahtiyar olacağım. Size çok teşekkür ederim Torbalılılar. (Şiddetli alkışlar.)

 

 

 

 


Aydın Söylevi[198]

 

Aydınlılar, benim sevgili hemşerilerim, benim kibar, çalışkan hemşerilerim,

Bana bugün gösterdiğiniz muhabbeti şöhretli olan âlicenap vasıflarınızın bir eseri olmaktan daha üstün daha manalı buluyorum.  Günlerdenberi sözlerimi işitiyor, tartıyor ve üzerinde düşünüyorsunuz. Buraya o sözlerimi anladığınızı hatta tasvip ettiğinizi göstermek için gelmiş olduğunuzu ümit ediyorum. (Uzun alkışlar.) Doğru mu söylüyorum Aydınlılar? (Çok doğru söylüyorsunuz sesleri.)

Ben size ne getiriyorum ki, bu kadar seviniyorsunuz? (Sevgi getiriyorsunuz sesleri.) Ben size dünyanın cennetlerini, memleket için istediğiniz bütün iyiliklerin tılsımlarını getirmiyorum. Onları siz bulacaksınız. Ben size bütün iyiliklerin, bütün cennetlerin anahtarlarını getiriyorum. (Varol, sağol sesleri, alkışlar.)

Bir demokratik cemiyette insana herşeyin, dünyanın ve vatanın bütün güzelliklerini haram eden, vatanı insana cehennem eden küfür devrinin, sövme edebiyatının hastalık buhranının, sona ermek üzere olduğunu müjdelemek istiyorum. Ben, size selâmet getiriyorum.

Burada Aydın’da bulunduğunu bildiğim her dört siyasi partinin bütün vatandaşları, bütün üyeleri karşısında olarak hepinizin biribirinizi örselemekten, biribirinize düşman olmaktan uzak olduğunuzu anlatmak için geliyorum. (Hoşgeldiniz, sağol sesleri.)

Aydınlılar, son zamanlarda siyasi partilerin gövdesini teşkil eden temiz vatandaşlar ve siyasi partiler dışında bulunan büyük vatandaş kitlesi, hepsi zihinlerinde bir sualin eziyeti içinde idiler. Bu halin sonu neye varacak? Biz bu rejimi yürütemiyecek miyiz. Biz bu rejimi yürütelim derken vatanı mı elden kaybedeceğiz? (Asla sesleri.) Vatandaşların zihninde olan bu endişeye cevap getiriyorum. Selâmet yolundayız. Bütün bu hastalıkları yeneceğiz. Yalnız bir tek şart istiyorum. Siz hiçbir sebep ve bahane ile biribirinize düşman olmıyacaksınız. (Asla sesleri) Günlerdenberi bütün Türkiye’ye söylediğim ve istediğim bu tek şarttan ibarettir. Bütün Türkiye gibi bugün de Aydınlılar bana hiçbir zaman vatandaşların biribirine düşman olmıyacağını söylüyorlar. Doğru mu? (Doğru, and içiyoruz sesleri.)

Aydınlılar, vatandaşlarımın her türlü güçlüklere karşı biribirine düşman olmıyacaklarını kat’i bir surette bütün dünyaya göstermeleri, memleket için büyük kuvvet oldu. Memleketin bu hali her güçlüğü yenmek için bana sarsılmaz, aşılmaz bir mesnet, bir destek oldu. (Her vakit sizinle beraberiz).

Vatandaşlarım, aralarındaki siyasi münakaşalar ne kadar anlaşılmaz, uzlaşılmaz ve göz karartır manzaralar gösterse de nihayet biribirinin boğazına sarılacak düşmanlık devri geldi mi? Hepsi irkilerek, ürpererek düşmanlığı reddedeceklerdir. (Reddedeceğiz sesleri.) Siz bu mizaçta, bu ahlakta ve bu kararda olunca memleket, müşküllerin hepsini yener. Ben, müşküllerin hepsini yenerim.

Bugünkü manzara şudur: Vatandaş huzur istiyor, hâdis[e]ler, gürültüler ne olursa olsun Hükümet memlekette vatandaşın emniyetini, huzurunu temin edecek kudrettedir ve bu kudretini tereddüt etmeden, düşünmeden her hâdiseye tatbik edecektir.

Siyasî partiler arasındaki gerginlik, uzaklık, münakaşanın sertliği ne olursa olsun hiçbir sebeple bunların faaliyeti sırasında kanun içinde haiz oldukları haklar sekteye uğramıyacaktır. Hatta bir siyasi partinin içinde memleketin bir köşesinde herhangi bir vukuat çıksa bu vukuatı bütün o siyasi partiye bulaştırmak hevesi hiçbir zaman olmıyacaktır, yürümiyecektir. Amma buna karşı siyasi partilerden hiçbirisi diğerinden üstünlük, ötekinden fazla hak, ötekinden fazla imtiyaz ve hiçbir sebep ve bahane ile kanun dışı vasıtalarla meramına nail olmak yoluna düşmiyecektir. Bu çerçeveleri vatandaşlarımın hepsi kabul ettiği takdirde karşısında bulunduğumuz güçlükleri halletmek kolay olacaktır.

Aydınlılar,

Bu işler hep dönüp dolaşıp seçime varacak. Seçimde memleketi kimin idare edeceğini rey veren vatandaşlar tayin edecekler.

Aydınlılar, düşmanlık istidadı ortadan kalktıktan sonra gözlerimizden birçok perdeler de beraber kalkacak. Dünyada her iyiliği biz nefsimizle yaparız. Her iktidar bizde toplanmıştır Ve bütün acizler, bütün fenalıklar karşımızdadır. Bu zihniyetten silineceğiz. Anlıyor musunuz? (Anlıyoruz sesleri.) Birbirimizin sözüne inanır hale geleceğiz. Biribirimizi bir elmanın yarısı gibi bilecek yerde hakikat, iyilik yalnız kendi arzumuzla yapılırsa orada olduğunu iddia edecek seviyeden, hırçınlıktan kurtulacağız.

Memlekette seçim emniyeti denilen bir mevzu vardır. Seçim emniyeti için lâzım olan unsurlar bulunacak mı bulunmıyacak mı?

Hemşerilerim,

Aydınlılarla konuşurken, bütün memleket işitsin: Seçim emniyeti denilen mevzu üzerinde vesveseyi kaldıracak, selâmeti bulacak tedbir yoktur denilemez. Tedbirler vardır. Ve bunlar iyi niyetle bulunur ve bunlar iyi niyetle tatbik olunur. Buna kati olarak itimat etmek lâzımdır. Elverir ki karşılıklı çalışanlar biribirini insan gibi, vatandaş gibi hürmetle telâkki edip fikirler üzerinde, düşünceler üzerinde sükûnetle çalışmayı kabul etsinler. Anlıyor musunuz? (Anlıyoruz sesleri.)

Seçim emniyeti hile ihtimalini kaldıracağı kadar zorlama imkanını da kaldıracaktır. Zorlama hevesinin işareti, seçimi, mutlaka kazanmak şartiyle onun doğru olduğunu kabul etmek hevesidir. Bunlar, serbest seçimi dilden söylendiği gibi yürekten kabul etmemenin işaretidir. Hükümet seçim için en makûl arzuları hattâ masum olan bütün vesveseleri izale edecek, bütün tedbirleri alacaktır. Karşı partiler seçimde kazanılmazsa, o seçimin haksız olduğunu iddia etmek imkanını elde bulundurmak için tedbir aramaktan vaz geçeceklerdir. Seçim üzerinde, vatandaşları neticenin kabulünde tereddüde sevkedecek hiç bir açık kapı bırakılmıyacaktır.

Seçim üzerinde olan münakaşalar senelerden beri memleketin huzurunu başlıca ihlâl eden sebeptir. Salim bünyeli bir vatandaş gibi biz bu hastalıktan kurtulacağız. İhtilâflar ve münakaşalar ne kadar sert çehre alırsa alsın vatandaşları biribirinin boğazına sarılmaya sevkedecek düşmanlık çaresine razı olmıyacaksınız. Bütün güçlükleri yeneriz. Anlıyor musunuz? (Razı olmıyacağız, anlıyoruz sesleri.)

Aydın’da yeni yetişen gençler, bu bizim siyaset mücadelemizde sizden çok hizmet beklerim. Biz sizin yaşınızda iken bir hesap meselesinin münakaşasından sınıflar saf saf ayrılır biribirimizle kavga ederdik. Sizinle aramızdaki mesafe yaş mesafesinden çok fazladır. Siz futbol maçında gözünüzün en kızgın olduğu zamanda bir hakem düdüğü ile biribirinizden ayrılmıya alışmışsınızdır. Siz o nesilsiniz ki en çetin münakaşaların bile medeni insan1arın boğaz boğaza gelmesine meydan vermiyecek surette bitmesini tabiat ediniyorsunuz. Anlıyor musunuz? (Anlıyoruz sesleri.) Gençler, siyaset münakaşaları içinde hangi parti hoşunuza giderse gitsin birbirinize, ve ailelerinize düşman olmamayı esas ahlâk tanıyacaksınız. Sizin içinizde, siyasetin kolay cezbeden maceralarına kendini erkenden kaptıracak olanlar bulunacaktır. Fakat gençlik büyük mikyasta öğrenme, çalışma, memlekete hizmet etme idealleriyle kendini bezemiştir. Yeni gençlik unsurları, siyaset hastalıklarına galebe etmek için canlı misaller olabilirsiniz.

Benim bu seyahatlerle aradığım, bu işin sonu nereye varacak? diyen vatandaşlarıma, vatanda huzurun mahfuz tutulacağını temin etmektir. Hiçbir sebeple vatandaşlarımın biribirinin boğazına sarılmıyacağına, onları, memleketi ve bütün dünyayı ikna etmektir. Ben, bu maksatları temin ediyorum değil mi? Huzurdan eminsiniz değil mi? Düşmanlık olmıyacağına eminsiniz değil mi? (Çok şiddetli alkışlar ve eminiz, güvenebilirsiniz sesleri.) Bunlar bana sizin en büyük mükâfatınızdır. Şimdi derece derece, mesele mesele işlerin nasıl hallolunacağını alâkalılar düşüne dursunlar. Sizin hükmünüz vatandaşların düşmanlık kabul etmiyen halleri siyaset hayatında bulunan görgülüleri, salâhiyetlileri sükunetle düşünmiye sevkedecektir. Memleketin büyük bir tehlikesi karşısında vatandaşların karar ve kanaat sahibi olduklarını gösteriyorum. Vatandaş bir siyasî partiye mensup olsun veya olmasın siyaset adamlarının istedikleri yola sevkedebilecekleri gibi gözü kapalı değildir. Bunu siyaset adamlarına isbat ettiği gün, gerek iktidarda ve gerek muhalefette olsun memleketi idare edenler ve gazeteler, vatandaşın başlı başına bir aklıselim, bir muhakeme sahibi olduğunu takdir ettikleri gün bir çok mügalatalardan derhal kurtulacağız. Bir çok doğru yolları kolaylıkla bulacağız.

Size çok basit bir misal vereyim. Burada her dört siyasî partiden vatandaşlar yanyana ve omuz omuza bulunuyorsunuz. Eğer bir yabancı memlekette Türkiye’de siyaset cereyanının çok kızgın olduğu günlerde dört siyasi partinin üyeleri dostça, yanyana bir adamı dinliyebiliyorlar. Bunu bilseler bu memleketin istikbali için çok kuvvetli bir delile rastgeleceklerdir. Anlıyor musunuz? Bu, memleketin haklı olan itibarını, kuvvetini gösterecektir. Bu misal yani her dört siyasi partiden dört vatandaşın yanyana ve omuz omuza bir fikri dinleyip muhakeme edebilmeleri hâdisesini ben bir yabancı memlekete, bu memleketin hayrı ve kuvveti olarak gösteremem. Çünkü siyaset adamlarımız sizin dostça, yan yana bulunmanızdaki kuvveti henüz anlamamışlardır. (Anlatacağız sesleri.) Bunları hayalimden söylemiyorum. Avrupa’da türlü konferanslar, türlü cemiyetler olur. Oraya her memleket bütün siyasi partilerinin delegeleriyle üyeleriyle giderler. Oralarda her millet kendi siyasî kanaatlerine sahip olan vatandaşlarını bir arada göstermek seviyesindedirler. İşte biz o seviyedeyiz. İşte biz de pekâlâ muhtelif siyasî partilerin vatandaşları bir arada dost olarak bulunabiliyoruz. Ve biribirimize hiçbir sebeple düşman olmıyacağımızı sesimizin bütün kuvvetiyle bağırarak ilan edebiliyoruz. Amma bizim siyaset cereyanlarımızın usulleri, bu siyasi partilerin üyelerini beraberce dünyaya göstermemize mâni oluyor. Halbuki böyle bir topluluk İktidar Partisinden ziyade muhalif partilerin yüksek seviyesine işarettir. Bunu anlatmak için daha çok eziyet çekeceğiz gibi görünüyor.

Bu tekâmülü siz yapacaksınız, siyasî partilerin gövdesini teşkil eden vatandaşlar memleketin büyük menfaatine taallûk eden meselelerde kendi iradelerini, kendi arkadaşlarına kabul ettireceklerdir.

Ara seçimleri de böyledir. Ara seçimlerine bütün siyasî partiler gireceksiniz. Ara seçimleri siyasî hastalıkları tedavi eden büyük ilâçtır. Ara seçimlerine girmemek için haklı hiçbir sebep yoktur. Siyasi partileri haksız yolda yürümekten siz menedeceksiniz. Her siyasi partiye mensup olan vatandaş, hiçbir siyasi partiye mensup olmıyan vatandaş, senin kararın ve senin iraden bu memleketi idare etmek istiyenlere doğru yolu tanıtacaktır.

Aydınlılar,

Size bugün daha fazla [söz] söylemiyeceğim. Bunun arkasını öteki nutuklarımda dinlersiniz. Sağolun, varolun, size çok teşekkür ederim Aydınlılar. (Çok uzun, şiddetli ve sürekli alkışlar, sağol sesleri.)

 

 

 

 


Muğla Söylevi[199]

 

Muğlalılar, Aziz Hemşerilerim,

İnsana, huzur içinde, sükûnetle düşünmek zevkini tattıran muhitinizde ve mizacınızda sizinle konuşmak istiyorum. Siz memleketimizin o köşesindesiniz ki burada vatandaşlarım bir evin en kıymetli yerinden kiremidinin üstüne kadar herşeyin tertemiz olmasını adet edinmişlerdir. Yaşamasında temizliğe bu kadar kıymet veren bir muhit temiz sözleri ve temiz münasebetleri düşünecek, takdir edecek kemale ermiştir.

Sizinle kısa ve yalnız hâdiseler üzerinde görüşeceğim. Muğla’da söylediklerim bütün memlekette düşünceleri, şimdiye kadar. söylediklerimi de birbirine ekliyerek salim neticelere varmayı kolaylaştıracaktır.

Muğlalılar, bu yeni siyasî rejim yalnız Türkler zamanında değil, bugünkü ve dünkü Hükümetlerinden evvelki Türkler zamanında da tarihin eski idarelerinde de bu ülkelere yerleşmiş olan bir rejimdir. Biz o rejimi bütün şark âlemine ve bütün garp âlemine göstererek bu memlekette yerleştirmek esasındayız. İddia sahipleri iktidarda olanlar ve iktidarda olmıyarak onunla mücadele eden muhalif partilerdir.

Bu kısa zamanda büyük bir buhranı 947 temmuzunda gördüm. Karşılıklı itimatsızlık en yüksek dereceye çıkmıştı. Senelerdenberi yapılan bir haksız propagandaya göre iktidar, zalim bir zorba safı imiş gibi gösteriliyordu ve bu memlekette köklü bir kanaat haline gelmiş olan bir eski haksızlık olarak muhalefet azgın bir haydut imiş gibi görünüyordu.

Muğlalılar, sözlerimi doğru anlayın. Siyaset münakaşasında muhakemesini tamamile kaybetmiş olanların biribirlerine neler reva görebilecek hale geldiklerini belirtmeye çalışıyorum. İşte ben bu havayı yenmek için ortaya girdim. Siyaset adamlarını iddialarının hiçbir noktasından ayırmağa çalışmaksızın insanlık kaideleriyle birbirine bağlamağa çalışarak halkın içine girdim. Hep beraber vatandaşlara siyasî partilerin insan gibi birbirleriyle geçinmelerinden vatan için yalnız faide olacağını anlatmağa çalıştım. Bunun millete verdiği rahatlığı ve siyasi hayatımıza getirdiği emniyeti gözlerinizle gördünüz ve ruhlarınızla hissettiniz.

Bu politika, siyasetin her meselesinde olduğu gibi bir yeni münakaşayı, onun muhalefet için zararlı olduğu münakaşasını doğurdu. Bu politikanın lüzumsuz ve faidesiz olacağı fikri İktidar Partisi içinde de vardı. Serbest rejimden [rejimde] en doğru zannolunan bir fikir üzerinde bütün vatandaşları ayni kanaate getirmek iddiası boştur. Serbest rejimin bir karakteri de en doğru bir fikir üzerinde bile ona muhalif olanların bulunmasıdır. Ve muhalif olanların bu fikri beğenmediklerini söyliyebilmeleridir.

Bu ufak mukaddemeyi şunun için yapıyorum ki 12 Temmuz Beyannamesini gerek muhalefette ve gerek İktidarda doğru bulmıyan vatandaşlarımın bu hareketlerinde şikâyet edecek hiçbir mevzu görmem. Bu münakaşa esas tabiati itibarile iç politikada anlaşma politikasile şiddet politikasının müsademesinden ibarettir. 1949 buhranı bu çatışmanın yüksek noktasıdır, bu nokta da vaziyet şiddet politikasının üstün gelmesi şeklinde meydana çıkmıştır.

Bu hikâyenin ehemmiyeti var. Geçirmekte olduğumuz buhran köşede bucakta zuhur eden kaza kabilinden fikirlerin ve hâdiselerin neticesi değildir. 1947 denberi “demokratik rejimde, hususile uzun müddettenberi tek parti zihniyeti içinde alışmış olan insanlar karşısında muhakemeye, düşünceye, anlaşmaya yer vererek bir netice alınamaz. Bunlara şiddetle muamele etmeli” fikrinde olanlar nihayet galebe etmişlerdir. Bunun neticesi tabiatile memlekette biribirine karşı emniyetsizliktir. Bu yeni safha 12 Temmuz günlerinden daha ehemmiyetlidir. Çünkü şiddet politikasının yeni safhası artık.uluorta tezahürlere istinat etmiyor, mazbut bir şekilde prensiplere bürünerek vatandaşın hayatına daimi istikamet verecek şekiller alıyor. Kanun telâkkisi gibi, hangi kanuna riayet olunacak ve hangisine riayet olunmıyacak telâkkisi gibi ve vatandaşlara “henüz rastgeldiğiniz yerde değil, fakat seçim gibi muayyen bir mevzuda açık olarak haksızlığına emin olduğunuz hareketlere karşı kendiniz elinizden gelen herşeyi yapabilirsiniz” gibi birtakım prensipler ortaya çıkarıyor.

Eğer sükûnetle düşünürseniz hatırlıyacaksınız ki 1947 den sonra şiddetli [şiddeti] bir usul tutmak taraftarı olanlar karşılarında ilk önce bertaraf edilmesi lâzım olan engel gibi beni bulmuşlardı ve Devlet Reisini kendi politikasına karşı gelen adam olarak bütün tarizlerin tek hedefi tutmak siyaset olmuştu. Nihayet bu siyaset açıktan ifade olunmuş herkesin bildiği bir siyasettir. Kanunun teminatı içinde işlemektedir ve yargıçlara cevap vermek mesuliyetini üzerine aldığı halde kanunun teminatı içinde vatandaşın takdirine kendisini arzetmektedir. Vatandaş doğru bulursa yürüyecek, doğru bulmazsa yürümiyecektir.

İşin yeni bir dikkate ve muhakemeye değerli olan tarafı öteki taraftır. Yani 1947 de demokratik bir rejimin karşılıklı hürmet ve anlayışa dayanarak yaşaması mümkün olduğuna inananların “şiddet politikası en iyi usuldür” kanaatine vardıktan sonra onların da karşılarında mani olarak yine beni bulmalarıdır.

Demek ki şiddet politikası[nı], başından kabul edenler ve sonunda oraya gelenler tarafından ayni engel ile karşılaşıyor. Bu engel, Devlet Reisidir. Bu da tabii bir hâdisedir. Çünkü şiddet politikası ister istemez vatandaşları kanun dışına sevketmeye varır. Kanunu müdafaa ile vazifeli olan adam elbette ilkönce karşıya çıkacak adamdır. Anlıyor musunuz Muğlalılar, sesim iyi işitiliyor mu? Birbirimizi sükûnetle dinliyor muyuz? (Anlıyoruz, dinliyoruz sesleri ve alkışlar.)

Vatandaşlarım, bu rejim birbirine hürmet esasından ayrılacak, biribirine şiddet tatbik edecek yola girdikten sonra yan yana iki evin ve bir evde iki kardeşin nihayet biribirinin boğazına sarılması kaçınılmaz bir neticedir. Ben işte bu anda vatandaşlarımın arasına giriyorum. Uyanın, dünyanın hiçbir sebebi vatandaşların biribirinin boğazına sarılmasını haklı gösteremez. Bu bizim içinde bulunduğumuz siyaset hayatı “ya benim dediğim olacak, ya öleceğim, öldüreceğim” dâvası değildir. Bir defa gözler kararıp, kafalar kızdıktan sonra “ya dediğim olacak ya öleceğim” davası bu vatanı tuzla buza döndürür. Aklınızı başınıza alın, diye günlerdenberi bağırıyorum. (Çok şiddetli alkışlar, varol, sağol sesleri.)

1947 temmuzunda siyaset adamlarını yanıma alarak halk içine girdim. Onlara yeni rejimin çıkar yolunu göstermeye çalıştım iddialı bir söz söylemiyeyim, onlarla beraber yeni rejimin çıkar yolunu bulmağa çalıştık.

1949 da siyaset adamlarını yanımda bulmuyorum. Halk içine girdim: Ey vatandaşlar siz “ya dediğimiz olacak, ya biribirimizin canına kıyacağız” dâvasını kabul ediyor musunuz? (Çok şiddetli hayır ve asla sesleri.) Siz herhangi bir sebeple biribirinizin boğazına sarılmayı kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz? (Kabul etmiyoruz, reddediyoruz sesleri.)

Her tarafta aldığım cevap “hayır kabul etmiyoruz”dur, Şimdi bu neticeyi halk içinde aldıktan sonra meselelerin hepsi hal yolundadır ve meselelerin hepsini sorumlu ve yetkili siyaset adamlarının halletmesi daha kolay olacaktır. (Sağol, varol sesleri ve çok şiddetli sürekli alkışlar.)

İşler, vatandaşlarım[n] münasebetlerinde bir defa salim yolu bulduktan sonra partilerin biribirilerile münasebetleri daha ciddi ve daha doğru olacaktır.

Bütün kuvvetler elimizde olduğu halde işte bakın hiçbir halimizi ve fikrimizi beğenmeyen vatandaşlar nasıl emniyet ve huzur içinde çalışıyorlar, diye âleme misal gösterebilen İktidar Partisi büyük şerefe lâyıktır. Karşıdaki bütün kuvvetlere ve bu kadar eski zamandan gelen âdetlere karşı biz fikrimize sahip olan hür vatandaşlar olarak muhalif parti içinde çalışıyoruz, diyebilen vatandaşlar memlekette hür vatandaşlığın gurur verecek misallerini teşkil ederler. Bir millet kendi bünyesi içinde muhtelif siyasî kanaatte olan vatandaşlarını dost olarak bir arada bütün dünyaya gösterebildiği gün milletler ailesinin en üst tabakasında olan üyelerinden biridir. Anlıyor musunuz Muğlalılar? (Anlıyoruz sesleri ve şiddetli alkışlar.)

Vatandaşlarım, demek ki siz memleket içinde siyasî mücadeleler neticesi, “Biribirimizin boğazına sarılmayı” kabul etmiyoruz diye her siyasî partiden olan ve hiçbir siyasî partiden olmıyan vatandaşlar, seslerinizi yükselttiğiniz zaman kimin daha şerefli yerde ve kimin daha ziyade mağrur olmaya haklı olduğunu kimse ayırt edemez. Çünkü hepsinin hissesi ve hepsinin tesiri biribirinden üstündür.

Vaziyet bu. Şimdi bütün prensipler, siyaset cereyanlarını birbirinden ayrılan haklı haksız bütün farklar yerli yerinde durduğu halde ben vatandaşlarımla beraber, onların karşısına bir iki mevzu ile çıkıyorum ve dâvayı behemehal halledeceğimden zerre kadar şüphe etmiyorum. (Bravo sesleri, şiddetli alkışlar.)

O mevzuları söyliyeyim: Bu vatanda sükuneti, muhakemeyi ve medeni münasebetleri yürütebilmek için herşeyden evvel huzur ve emniyet lâzımdır. Bu, bugün İktidarda bulunan Hükümetin kendi vazifesini tamamile ve hakkile ifa edeceğinde hiçbir tereddüdün olmamasına bağlıdır. Memlekette Hükümet vardır, memlekette huzur ve sükun vardır. İçerde ve dışarda, yerli ve yabancı herkes bunu bilecektir. Bu bir..

Bu memleketin vatandaşları şehirde ve köyde başlı başına bir siyasî kanaat sahibi olmakla mağrurdurlar. Bu memleketin hiçbir siyasî partiye girmemiş olan ve muhtelif siyasî partilerde bulunan vatandaşları kendi aralarındaki hiçbir münakaşa yüzünden biribirinin boğazına sarılmıyacaklardır, biribirine düşman olmıyacaklardır. Bunu, şüphesiz bir surette, memleket içinde oturan, memleket dışında oturan, siyasette yüksek mevkii olan, daha mütevazi mevkii bulunan herkes bilecektir: Bu vatandaş kitlesi düşman olmayı reddetmiştir. Anlıyor musunuz, Muğlalılar, doğru söylüyor muyum? (Anlıyoruz, çok doğru söylüyorsunuz sesleri.) 

Üçüncü anahtar: Serbest bir seçimin neticesine siyasî partiler tahammül edeceklerdir. Siyasi partiler serbest bir seçimin neticesine boyun eğeceklerdir. Arzularile bunu yapacaklardır. Arzu etmeseler de bunu yapmağa mecbur olacaklardır. Anlıyor musunuz Muğlalılar? Dâva bundan ibarettir.

Bu üç esas üzerinde bu memleketin işlerini selâmete götürmek, siyasî kanaatleri ne olursa olsun vatanın büyük meseleleri üzerinde vatandaşları tortop, bölünmez ve ayrılmaz bir irade gibi muhafaza etmekle mümkün olacaktır.

Teşekkür ederim Muğlalılar, sizin muhabbetinizle sizin sükûnetinizle birkaç gündür söylediğim sözleri bir başka şekilde hülâsa etmek fırsatını buldum. (Çok şiddetli alkışlar, sağol varol, Allah seni başımızdan eksik etmesin sesleri.)

(Bu hitabelerinden sonra Cumhurbaşkanımız Muğla’nın bütün kazaları halkına ayrı ayrı selâm ve muhabbetlerini yollamışlar, bu kazaları teker teker ziyaret etmeye imkan bulamadıkları için üzüntü duyduklarını bilhassa yolunun üzerinde olduğu halde Milas’a uğrıyamamanın kendisi için bir hicran olduğunu ifade buyurmuşlardır.

Bu sırada bazı Muğlalı vatandaşlar Muğla’nın kalkınması için bir müessese kurulması ve kaza yollarının yapılması dileklerinde bulunmuşlardır. Cumhurbaşkanımız bu dilekleri şu sözlerle karşılamışlardır:)

“Muğlalılar, her dilediğiniz, her arzunuz bütün muhabbetinizle el üstündedir. Siz benden akıllısınız, ne vakit yapılır, nasıl yapılır düşünerek arzularınızın yerine

getirilmesini takip ediniz. Muğla istediklerinizin hepsinden fazlasına lâyıktır. Emin olabilirsiniz ki Muğla’nın yol meselesi, sıkıntıda olan yerlerinin geçimi meselesi hiçbir zaman hatırımdan çıkmamıştır. (Alkışlar.) Bundan sonra da hiçbir zaman hatırımdan çıkmıyacaktır. Allahaısmarladık, sağolun, varolun Muğlalılar.”

[Tamamlayıcı ek: Muğla’dan ayrılırken]

Cumhur Başkanımız saat 17.30 da Muğla’da hararetli bir şekilde uğurlandı. Belediye Reisinin daha uzun müddet kalıp dinlenmek üzere davetine İnönü şu mukabelede bulundu:

“Bana büyük muhabbet gösterdiniz. Minnettarım. Bu muhabbetinizi kıymetli bir armağan gibi götürüyorum. Sizi her zaman muhabbet ve hasretle hatırlıyacağım.” İnönü Muğla’dan Aydın’a kadar, gidişlerinde olduğu gibi yol üstündeki bütün köy bucak ve ilçelerde halk tarafından sevgi ve muhabbetle selamlanmış, saat 20.30 da Aydın’a gelmiştir. Şehir methalinden istasyona kadar caddenin iki tarafında. yer alan ve istasyon alanını dolduran Aydınlılar tarafından yürekten gelen tezahürle “Yaşa İnönü, sağol, varol İnönü, Tanrı seni başımızdan eksik etmesin, gene bekleriz ve daima bekleriz” temennileriyle selâmlanmış ve hareketinden evvel Belediye Reisi İrfan Taylam’ı vagonlarına alarak :

“Aydınlıları çok severdim. Hepsine birer birer selâmımı söyleyin” demiş ve halka hitaben de şunları söylemişlerdir :

“Aydınlılar, siz çok neşeli ve sevimlisiniz. Cennet gibi bir muhitte yaşıyorsunuz. Memleketinizin kıymetini bilin. Hepinize Allahaısmarladık Aydınlılar.”

 

 

 

 


Denizli Söylevi[200]

Aziz hemşerilerim Denizliler, sesimi işitiyor musunuz? (İşitiyoruz sesleri.)

Sizin yüksek vasıflarınızın öteden beri hayranıyım, (sağol sesleri) bugün aranızda, coşkun ve âlicenap muhabbetiniz içinde konuşmayı pek büyük bahtiyarlık sayıyorum. Denizli’nin etrafından zahmet edip gelenlere yüreğimin bütün minnetleri ile teşekkür ederim. (Şiddetli alkışlar, sağol sesleri.)

Aşikâr bir surette görüyorum ki burada toplanan büyük vatandaş kitlesi yalnız bir partiye mensup değil, yalnız mevcut siyasî partilere mensup değildir. Hiçbir siyasî partiye mensup olmayan büyük vatandaş kitlesi de buradadır. Doğru mu görüyorum Denizliler? (Çok doğru görüyorsunuz Paşam sesleri.)

O sebeple bu toplantının ehemmiyeti bir parti toplanması bir siyasî gösteriş olmaktan çok daha üstündür.

Siz bugün memleketin büyük bir buhranını, demokratik rejimin yürüye yürüye gelip de çarpmış olduğu bir buhran devresini atlatmış oluyorsunuz. Köylerde ve şehirlerde vatandaşlar arasındaki münasebetler siyasî partiler arasındaki münakaşaların bilinmez yollara sapmak istidadından dolayı çok güçleşmiş çok gerginleşmiştir. Her yerde “bu işin sonu neye varacak” endişesini yüzlerde okuyorum, ağızlardan işitiyorum. Bu cennet vatanın sakinleri birbirleriyle münasebetlerinde bu işin sonu nereye varacak endişesine düştükleri zaman, memleket büyük bir buhranın içine dalmıştır. Bunu hiç bir vatandaş görmemezlik edemez. Ben Devlet Başkanı olarak görmemezlik edemem. Bu derdin içine girip bu hastalığı tedavi etmek bütün aklı başında olanların ve Devlet Başkanının en mühim vazifesidir.

Vatandaşlarım,

Siyaset cereyanlarının haklısını ve haksızını ayırmak son derece muğlak birşeydir. Her fikrin etrafında ne kadar delil söylenebilir. Hususiyle demokratik hayata yeni girmiş olan memleketlerde vatandaşın zihnini iftira ile, sövme ile, mütemadi bir huzursuzluk telkini ile aklını başından almak siyaset ihtikarcılarının muvaffakiyet vasıtası saydıkları bir şeydir. Vatandaş bu iftira ve kötüleme tufanı içinde hakikatin nerede olduğunu bulmakta hakikaten güçlük çeker. Bir taraftan fikirler bu yeni hayatın sademelerine [sadmelerine] dayanmaya, mukavemet etmeğe çalışırken bir taraftan da meseleleri sade bir şekilde muhakeme etmeğe alışır. Cemiyette demokratik rejimin feyiz geçirmesi yahut bir çıkmaza saplanıp cemiyetin bünyesinde tahrip edici bir mahiyet alması bir noktaya dayanır: Vatandaşlar telkinler karşısında nihayet sinirlerini kaybederek birbirlerinin boğazına sarılırlar mı? Bu istidatta mıdırlar? Değil midirler? İşin bu noktasına kadar geldik ve vatandaşlar, irkilerek, “hayır hiçbir sebeple birbirimizin boğazına sarılmayacağız” hükmünü bütün siyasetçilerimizin, bütün siyasî partilerin yüzüne bağırdılar. Bu andan itibaren selamet yolunu tutmuş bulunuyoruz.

Siyasî partiler, aralarındaki münakaşalar ne kadar sert olursa olsun vatandaşların onların arkasında bir noktadan ileri gitmiyeceklerine yüreklerinden inandıkları gün mutlaka mesuliyet fikrinin yoluna girecekler ve muvaffakiyetlerini kanun içindeki vasıtalarda aramaya başlıyacaklardır. Çünkü kanun dışında kimse zaten çıkamıyacaktır. Kanun dışına çıkmanın bütün yolları kapalıdır. Hükümet yolu ile kapalıdır, vatandaşın aklıselimi yolu ile kapalıdır. Böyle olunca memleketin hakikî dertleri üzerinde siyasî partiler fikirlerini ortaya koyarak büyük vatandaş çoğunluğunun oylarını serbest seçimde kazanmaya çalışacaklardır.

Denizliler,

Bir defa bu yola ciddî olarak girdik mi, hem rejimin,  hem memleketin istikbali her türlü fena ihtimallerden kurtulmuş olacaktır. Girmiş  olduğumuz ve daha gireceğimiz münakaşa devirlerinde demokratik rejimin Hükümete verdiği en mühim vazife hiçbir sebep ve bahane ile muhalif partilerin kanun içinde olan siyasî faaliyetlerini tahdit etmeyi düşünememesidir. Demokratik rejimde Hükümette bulunan partinin ve Hükümetin asıl vazifesi, muhalefete karşı bundan ibarettir. Vatandaş başlıbaşına siyasî bir kanaat sahibi olduğunun şerefini duyarak eğer muhalif parti içinde çalışmayı seçmişse tam bir emniyet ile onun içinde çalışacağını bilecektir. Anlıyor musunuz? (Anlıyoruz sesleri.) Buna karşı siyasî partiler içinde çalışan vatandaşlardan da hiç birisi kanun dışında vasıtalarla hedefine nail olmak yolunu bulamıyacaktır.

Her yerde söyledim, burada da tekrar edeyim: Bu işin sonu nihayet seçime varır. Seçim, siyasî hayatın bütün zehirlerini boşaltır, siyasî münakaşalara verimli, yapıcı bir istikamet veren başlıca vasıtadır. Ama seçim zor bir şeydir. Herkes, İktidarda olsun, muhalefette olsun konuşurken, söylerken hak kendisinde olduğuna kaanidir. Memlekette çokluk, üstünlük kendisinde olduğuna inanır. Ancak seçim imtihanı insanın yüzüne ve memleketin yüzüne hakikatî aşikâr bir surette gösterir. Seçimden evvel bu hakikatî kimse bilemez.

Siyasî partiler her türlü faaliyeti yaparlar ama, büyük vatandaş kitlesi siyasî partilerin hiç birine mensup değildir. Büyük vatandaş kitlesinin seçim günü yüreğinden ne kopacağını hiç bir Peygamber keşfedemez. Demek ki, siyasî partilerin seçimden evvel söyledikleri hep tahminden ibarettir. Esas olan mesele şudur:

Siyasî partilere mensup vatandaşlar serbest bir seçime razı olacaklar, onun neticesine boyun eğeceklerdir. Herkes kabul edecektir ki, bir elmanın yarısı gibiyiz. Bütün iyi niyetliler bir tarafta bütün kötü niyetliler öteki tarafta değildir.

Siyasî gelişmemiz o dereceye varmıştır ki, bir vatandaş, bir partide ise onun amcasının oğlu hatta kardeşi öteki partide olabilir. Bunların bir araya gelipte birbirini kötülemesi kadar manasız bir şey olur mu? Anlıyor musunuz?

Şimdi biz bütün güçlükleri aşmak için ruhlarımızla mücadele ediyoruz.

Size bir misal vereyim: Ara seçimine girmek, ara seçiminden her hangi bir vesile bulup çekilmek seçim imtihanına kendimizi koyamamak demektir. Bunun başka manası yoktur. Şimdiye kadar ara seçiminin münakaşasının sebebi kanun meselesi idi. Hatırlamaz mısınız geçen sene ara seçiminde seçim sandığı başlarının yalnız bir partinin namzetleri ile kalması, öbür yandan vatandaşların büyük çoğunluğu seçimlere girmesin diye telkinlerde bulunulması memleketi bütün dünyaya karşı hakikaten gülünç vaziyete soktu. Vatandaşlarım, memleketi iyi göstermekte menfaatimiz var, gülünç göstermekte ise yalnız azap ve muvaffakıyetsizlik var.

Bir ara seçimde bir parti oyların hepsini kazanabilir. Öteki partiler tuttukları yolun yanlış olduğunu vaktinde öğrenmiş olurlar, muvaffakiyet yolunu arar bulurlar. Seçimde bir parti oyların yarısını kazanmış olabilir, ötekiler niye kaybettiklerini aramaya imkân bulurlar. Her halde memleket büyük bir huzur kazanır. Siyasî partiler vatandaşlar arasına girmiş, onlara türlü cennetleri ve türlü nimetleri söylemektedirler. Saf bir vatandaş bu telkinler içine dolduktan sonra içinde biriken zehirleri nasıl boşaltır? Bir çare söyler misiniz? Herkesin dediğine inanıyor, memleketin selâmete gitmesini istiyor, yüreğinde türlü azaplar birikmiştir. Bundan kurtulmanın bir tek çaresi var. Sandık başına gidecek, aklının erdiği tarafa reyini verecek ve vazifesini yapmış bir adamın gönül inşirahı ile evine dönecek: Eğer kendi tuttuğu taraf kazanmışsa haklı bir gurur duyacak, kazanmamışsa demek ki benim doğru gördüğüm yeri memleket doğru görmüyor diyecektir.

Vatandaşın hava verir gibi, türlü telkinlerle tahammül edemiyeceği kadar doldurduktan sonra seçim sandığının başından onu almak tahammül edilmez bir hale koymak demektir. Ya patlayacak, ya [da] kim bilir ne yapacaktı? Anlıyor musunuz Denizliler? (Anlıyoruz sesleri ve şiddetli alkışlar.) Demek ki bu vatandaşa sandık başına gitmek imkânını vermek lâzımdır. Bunu göndermek istemeyen siyaset kendi programını ve gidişini, memleketin takdirine arzetmekten korkan bir siyaset demektir. Anayasanın bir maddesini müdafaa ederken bunları söylüyorum. Şimdi biz demokratik hayatın hastalık devrinin sonuna gelmişizdir. Akıl devrinin, yapıcı devrin yollarının başındayız. Bu devrede siyasî partilere dehşet veren bir korku vardır. Vatandaş haksızı anlar, vatandaş haksızı tutmaz, vatandaş haksıza oy veremeyecektir.

Kendi muvaffakiyetlerini istiyorlarsa siyasî partilerin birinci vazifeleri haksız vaziyete düşmekten çekinmektir. Çünkü bu memleket o hale gelmiştir.

Bunu görmeyen kaybedecektir. Gören kazanacaktır. Memleketin o hale gelmiş olduğunun delili dolaştığım her yerde gördüğüm gibi bugün de sizin burada “düşmanlık istemiyoruz, bu işin sonunda münakaşalar davalar ne şekil alırsa alsın birbirimizin boğazına sarılmayacağız” diye bağırmanızdır. Anlıyor musunuz Denizliler (Çok şiddetli alkışlar, anlıyoruz sesleri) ve siyaset cereyanları da ister istemez kanun yolunu bulacaklardır.

Demokratik rejimde muhalefetin büyük mesuliyeti vardır. Muhalefet şerefli bir mevkidir. Memleketin âtisi için bütün teminatı İktidarda olan Parti gibi vermeye mecbur bir müessesedir. Bizim muhalif partilerimiz içinde ben öyle unsurlar tanırım ki yüksek vasıfları üzerinde hiç bir tereddüdün yeri olamaz.

Bizim bugünkü siyasî hayatımızın güçlüğü maksada vasıl olmak için tutulan usullerde, moda olan tâbiri ile taktik yollarında her çarenin mübah görülmesi yanlışlığındadır. Ben katî olarak o kanaatteyim ki vatandaşlar karşısında muvaffakiyet yolu hakikat yoludur, kanun yoludur. Hakikatleri başka türlü gösterebilmek mahareti muvaffakiyetsiz çıkacaktır. Bu İktidar Partisi için de muhalefet Partileri için de böyledir.

Nihayet bütün bu söylediklerim partilerin daha ziyade kendilerine taallûk eden meselelerdir. Bunlar beni çok alâkadar etmez. Beni alâkadar eden nokta muvaffakiyet yollarını ararken kanun dışına çıkmaya meyledilmemesidir. Böyle istidatların muvaffakiyetlerine imkân verilmeyeceğini söylüyorum. Benim 1947 den beri memlekette dolaşa dolaşa teminine çalıştığım bir temel vatandaşa siyasî faaliyetin emniyet, hürmet içinde cereyanına imkân vermektir. Kanun bunu veriyor. Ben bütün nüfuzumu kullanarak bu emniyet ve hürmeti vatandaşların ruhuna aşılamaya çalıştım.

Yâni bu yolda bana yardım eden siyaset adamları ile beraber elimizden geleni yaptık. 1949 da kanun dışı usullere rağbet görülmüştür. Kanun dışı harekete müsaade edemeyiz. Bu yol memleketi felâkete götürür. Ben köy köy şehir şehir dolaşarak vatandaşların yakasından tutup birbirlerine hürmet etmelerini düşman olmamalarını siyaset olarak kanun dışı hareketlere iltifat etmemelerini söyliyeceğim, bağıracağım. (Çok şiddetli alkışlar, varol, sağol sesleri.)

Denizlililer,

Söylediklerim sade şeylerdir. Memleketin [değişik] köşelerinden günlerdenberi konuşuyorum. Şimdiye kadar söylediklerimi dinlemiş [ve] mevzuları kavramış olarak karşımdasınız. Görüyorsunuz ki ayni mevzuları mümkün olduğu kadar sizi sıkmayacak şekilde tekrar ediyorum. Çünkü hedefim geniş değildir. Çok haklı mevzulardayım. Söylenmesi kolay, sade mevzulardayım. Vatandaşlara birbirlerine düşman olmamalarını tavsiye ediyorum. Kanun dışında yolların memlekette huzur bırakmıyacağını vatandaşların birbiriyle münasebetlerini zehirli hale koyacağını söyliyorum. Herhangi bir parti, herhangi bir mütefekkir, herhangi bir aklı başında vatandaş bunu söyliyecektir ve reddedilmiyecektir. Bu fikri her hangi bir kisveye bürüyerek kıymetten düşürmek zordur. Vatandaşlarım benim sözümü kolay anlıyor, vatandaşım, dünyanın bütün belâlarından kurtardığı vatanını siyaset cereyanlarının insafsız usulleri yüzünden kaybetmiyecektir. Buna asla müsaade etmiyeceğiz. Kim? Siz müsaade etmiyeceksiniz. Sizin gibi Devletin başındaki vatandaş Cumhurbaşkanınız mukavemet edecektir. Bu sözümün iyi anlaşılmasını hiç bir tereddüde düşülememesini isterim. Anayasa bana çok selâhiyetler vermiştir. Vatandaşlarımın vicdanına hitap ediyorum. Birbirlerine hürmet hislerini uyandırmaya çalışıyorum. Bu usul bütün vasıtaların en tesirlisidir. Şimdiden müsbet neticelerini göstermeye başlamıştır.

Vatandaşlarım, 

Günlerdenberi söylediklerimi bilerek karşıma geliyorlar.  Kolayca söylediklerimi anlıyorsunuz? (Anlıyoruz sesleri.) Seviyorsunuz (evet seviyoruz sesleri). Demek ki sözlerimin vatandaşlar arasındaki gerginliği tedavi edeceğine inanıyor musunuz? (İnanıyoruz sesleri ve çok şiddetli alkışlar.) Bu sözlerimi bütün memlekete anlatmaya çalışacağım.

Denizlililer,        

Bana yardımcı olunuz. Sizin muhabbetiniz bana büyük kuvvettir. Sizin muhabbetinizi, yüksek alâkanızı memleketin öteki köşelerine götüreceğim ve sizin yüksek vasıflarınızı hakkı ile tecessüm ettirmeğe çalışacağım. Demokratik rejim iftira devrinden düşünme devrine, yapıcı devre giriyor. Bu devirde çok feyizler göreceğiz, taze zinde vücutların çalışmalarındaki bütün feyizleri alma yoluna giriyoruz.

Konuşmak için bu kadar güzel bir muhit nâdir bulunur. Birbirimizden iyi bir hatıra ile ayrılacağız. Gönlümde hasretinizi daima taşıyacağım.

Cumhurbaşkanımız müteakıben Denizli etrafından ve köylerden gelmiş olanlara hitap ederek oralardaki vatandaşlarına hürmet ve muhabbetlerini götürmelerini kendilerinden rica etmişler ve sözlerini şu samimi veda cümlesi ile bitirmişlerdir:

“Denizlililer, size çok teşekkürler ve minnetler. Allahaısmarladık.”

 

 

 


Aydın Nazilli Konuşması[201]

Nazilli’liler, Aziz Hemşerilerim,

Muhabbetiniz beni çok mütehassis etmiştir. Size minnettarım. (Alkışlar, sağol, varol sesleri.) Sizin bu mânalı ve samimî muhabbet gösterinizden istifade ederek size bir ricada bulunacağım. Nazilli bizim yeni siyaset hayatımızda faal bir köşedir. Burada vatandaşlar muhtelif partiler ve münakaşalar içinde birbirine karşı bazı sert vaziyet almışlardır. İsterim ki bugün bana gösterdiğiniz muhabbeti biribirinize gösteriniz. Ve Nazilli’liler siyasî partilerin mücadelesi içinde sağlam bir yol, verimli ve feyizli bir yol tutmakta en önde bulunsunlar. Eğer aranızdaki münakaşaların üstüne çıkar, bana gösterdiğiniz muhabbeti biribirinize göstermeğe, aktarmaya çalışırsanız ben size minnettar olurum.

Siyaset mücadelesinin vatandaşlar arasında her türlü münasebeti zedeleyecek hale gelmesinden hakikaten cidden endişe ediyorum. Nazilli’liler, sözlerimi iyi anladınız mı? (Anladık Paşam sesleri ve şiddetli alkışlar.) Eğer siz en hararetli mevkilerden biri olarak biribirinizi anlamakta bana yardımcı olursanız bana iyi örneklerden birinin zevkini vermiş olacaksınız. Ortada bulunan meselelerden hiçbirinin ciddi bir ehemmiyeti yoktur. Memleket o hale gelmiştir ki siyaset anlayışı vatandaşların siyasî haklarını görüşleri ve kavrayışları o dereceye yükselmiştir ki mesela doğru bir seçim yapmaya hiçbir mâni yoktur. Bu memlekette artık serbest bir seçimi bütün neticelerile tahakkuk ettirmiyecek engel tasavvur olunamaz. İtimadınızı biribirinize esirgemezseniz her türlü anlaşmamazlıkları [anlaşmazlıkları] ortadan kaldıracaksınız. Bu itimat teessüs etmezse ne hal için, ne âti için rahat yoktur. Bugünkü gerginlik devam ederse yarınki seçimi hangi parti kazanırsa bu gerginlik artar. Biribirinize itimat ediniz. Seçim neticelerinin doğru olacağına mutlaka riayet göreceğine ve yeni seçimde kazanan kim olursa olsun emniyet ve huzur halinin devam edeceğine inanmak lâzımdır. Bu inan bugünden başlar. Bugünden birbirinizi severseniz yarınki seçimin neticeleri karşısında memleketin huzuru sarsılmaz. Yoksa yarınki seçim ne netice verirse versin gerginlik daha ziyade artacaktır. Demokrasi rejimi vatandaşların biribirine emniyet ve itimadı üzerine kurulacaktır. İnsafsız şekilde bir taraf öteki tarafı kötüleyerek demokrasi rejimi kurulamaz.

Nazilli’liler,

Başlarken söylediğim sözlere geliyorum, muhabbetiniz benim için çok kıymetlidir. Minnettarım. Rica ediyorum, bana gösterdiğiniz muhabbeti biribirinize gösteriniz. Biran evvel aranızda itimat tesis edin. Şimdi size bir sual soruyorum, düşünerek açıkça bana cevap veriniz. Söylediklerimi biribirinize söyliyecek ve biribirinizi sevmeye gayret edecek misiniz? (Edeceğiz sesleri ve şiddetli alkışlar.) Çok teşekkür ederim.

Nazilli’liler, beni çok ağırladınız. Bana çok bahtiyarlık verdiniz. Allahaısmarladık. (Sağol, varol sesleri.)

 

 

 


Nazilli Fabrikasında Yapılan Konuşma[202]

 

Nazilli Fabrikasının mensupları, müdürler ve mühendisler ve memurlar ve bütün işçiler,

Çoktanberi görmediğim sizleri Nazilli’den ayrılmadan evvel selâmlamakla bahtiyarlık duymak istedim. (Sağol sesleri ve alkışlar.) İşleriniz. meseleleriniz üzerinde duracak, tafsilâtiyle konuşacak değilim.

Cumhurbaşkanımız işçilere İzmir’de muhtelif fabrikaları dolaşırken söylediği sözleri okuyup okumadıklarını sormuşlar ve okudukları cevabını aldıktan sonra şöyle devam buyurmuşlardır:

“Orada söylediklerim umumi olarak işçilere söyliyeceklerimden ibarettir. İşçiler kendi siyasî kanaatlerinin sahibi olacaklardır. Fakat fabrika içinde hem müessesenin hem de kendilerinin işlerini siyaset münakaşaları dışında dostluk hisleri içinde yürüteceklerdir.

İşçiler hür vatandaşların teşkilâtı içinde kendi meslek menfaatlerini ve kanun haklarını korumak için feyizli ve verimli bir surette çalışacaklardır. Benim işçilere karşı en ziyade ehemmiyet verdiğim mesele şudur: Onların mesleklerinde ve meslek haklarında kanun teminatından tamamiyle istifade etmeleri ve vazife dışında siyasî kanaatlerini herhangi bir şekilde göstermekten, yürütmekten herhangi bir rahatsızlık duymamalarıdır. Anlıyor musunuz? (Anlıyoruz sesleri, alkışlar.) Herşeyden evvel meslekte bulunanların kendilerine ve kanuna itimatları ve bütün müessese içinde bulunanların birbirlerine riayetleri olsun, vazifeye dereceleri kanunun dereceleri bir meslekte çalışanların birbirlerine vaziyetlerini temin eder. Sekteye uğratmaz. İzmir’de söylediğim gibi memleketin muhtelif tabakalarından toplanmış yurt çocuklarını ordunun iyi birer muharip olarak yetiş[tir]mesi gibi fabrikalar da muhtelif tabakalardan gelen ve muhtelif siyasî kanaatlere sahip olan işçileri iyi ve dost birer uzman vatandaş olarak birbirimize kaynatır. Sizden istediğim bundan ibarettir. Size çok  teşekkür ederim arkadaşlar. Allahaısmarladık.”

 

 

 

 


Aydın Selçuk Konuşması[203]

 

Selçuklular, benim sevgili hemşerilerim,

Size iki kat minnettarım. Sizin ruhunuzdaki kuvveti hiç sarsılmadan, hiç gevşemeden her gidip gelişimde daha taze buluyorum. Memlekette ruh kuvvetinin ve cemiyette vatandaşları birbirine ısındırmağa, birbirine karıştırmaya azmetmiş iradenin en sağlam binası olarak Selçukluları göstereceğim.

Günlerdenberi söylediklerimi dinliyorsunuz değil mi? (Dinliyoruz sesleri ve şiddetli alkışlar.) Beğeniyorsunuz, değil mi? (Beğeniyoruz sesleri.) Söylediklerim çok sade şeylerdir; fakat sizin bunları yürekten kavrayıp tasvip etmeniz benim için ölçülmez bir nimet ve kuvvettir.

Teşekkür ederim Selçuklular, varolun, sağolun. İzin verin de yoluma devam edeyim. Kadın vatandaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ederim. Zahmet edip beni burada dinlemek için güneş altında beklemişlerdir.

 

 

 


Aydın Kuşadası Konuşması[204]

Kuşadalılar Sevgili Hemşerilerim,

Burada toplanmak için gösterdiğiniz arzuya, ve içerden ve dışardan beni dinlemek için buraya gelmiş olanlara yürekten teşekkür ederim. (Sağol sesleri, alkışlar.) Günlerdenberi Ege bölgesinde söylediğim nutukların nasıl muhakeme edildiğini, nasıl alâka ile takip edildiğini bu son istasyonlardan biri olan Kuşadasında sizin yüzünüzde aşikâr bir surette görüyorum. (Sağol, varol sesleri.).

Sizin güzel ve nurlu Yüzlerinizde benim söylediğim sözleri tasvip eden vatandaşlarımın arasındaki gerginlikleri yumuşatmaya, bertaraf etmeye beni sevkeden çalışmalarımda teşvik edici bir mana bulabilir miyim? (Her zaman için sesleri.) Siz benim bu hareketimi doğru buluyor musunuz? (Hiç tereddüt etmeden sesleri.) Anlıyor musunuz Kuşadalılar? (Şüphesiz, sesleri.)

Kuşadalılar, burada siyaset mücadelesi içinde birbirleriyle uğraşan vatandaşlarımın haysiyetlerini korumak ve birbirlerine karşı şefkat ve insanlık duygularını uyandırmak için bir mevzua temas edeceğim. Bir yerde dedim ki: “İktidarda bulunanlar, kendini beğenmiyenlerin emniyet içinde, kanun teminatı içinde çalıştıklarını görmekten şeref duymalıdırlar.”

Yine ayni yerde dedim ki: “Muhalefet safında bulunanlar türlü kuvvetler ve güçlükler telkini karşısında hür vatandaşlığın misali olarak gururla çalışmakta haklıdırlar.” Bu sözler bugün geçirdiğimiz buhran devrelerinin vatandaşları sükûnetle düşünmeye sevkeden ilâçlarıdır.

Bundan yirmi sene sonra İktidarda ve muhalefette bulunan vatandaşların şerefli ve gururlu olarak birbirlerine çalım satmaları gülünecek bir mevzu olacaktır. Amma bugün içinden geçtiğimiz hastalık devrinde vatandaşlarımın bu sözlerimi bilmeleri insanları birbirine itimat etmeye, hürmet etmeye sevkedecek tesirli bir ilâçtır. (Sağol sesleri, şiddetli alkışlar.)

Hiç böyle münakaşalara, tartışmalara alışmamış olan bir memlekette İktidarda bulunanlar mütemadiyen tecavüze uğrarlarsa tecavüze uğrayan bir insanin haysiyetinden ve yüreğinden duyacağı bütün elemlerle gözleri şiddetli hareketlere ister istemez meyleder. Böyle zamanda iyi niyette, iktidar içinde vazife görmeğe çalışmış olan insanları şahsi teessüre kapılmaktan menedecek başlıca unsur vazife duygusudur.

İnsan kendi kendine diyecek ki, bütün bu siyaset cereyanları tabiî bir hale gelmek için İktidarda bulunanın sükûnetine ve vazifesini hakkiyle yapmasına bağlıdır. O, şerefli vazife yapıyorum diyerek hâdiselere tahammül gösterecektir. Tecavüze uğrayana her yerden sokulup kışkırtma yapacaklar. Haysiyetli bir insan bu muamelelere karşı gelmez mi? Bunları maksatları karanlık politikacılar ve maksatları belli yabancılar İktidarda olanlara mütemadiyen söyliyeceklerdir.

İktidarda olanlar bütün bu sert darbelere ve telkinlere karşı vazife ifa ediyoruz, kanaatinde bulunan adamların tesellisini bulacaklardır.

Muhalefette çalışanlara geliyorum: Böyle, alışmamış bir memlekette ve muhalefetin daima tehlikelerle dolu olduğu söylenen bir muhitte siyasî faaliyeti muhalefet safında seçmiş olan vatandaşın içinde daimi bir endişe vardır: Şimdiye kadar bu yolda çalışanlar nihayette daima fena bir âkıbete uğradılar. Acaba bizim de başımıza bu gelecek mi?

Bu hal muhalefette vazife görmeyi seçmiş olan vatandaşlar için daima işleyen bir endişedir. Demokratik rejimi bu memlekette yerleştirmek istiyenler daima bu endişeyi tedaviye mecburdurlar. Maksatları karanlık olan politikacılar ve maksatları belli olmıyan yabancılar muhalefet safında bulunan vatandaşların bu tarihten gelme endişesini mütemadiyen uyandırıp işletmeye çalışacaklardır. Zaman kâfi derecede geçtikten sonra, meselâ yirmi sene sonra artık bu memlekette siyasî kanaatlerin emniyet içinde çarpışmaları, siyasî istikametlerin serbest seçimlerle taayyün etmesi gibi hakikatlerden kimse bahsetmiyecektir: Amma bugün hâdiselerin içinden geçmek için vatandaşların birbirine muhabbetini, birbirine itimadını uyandırıp beslemeğe mecburuz. (Varol, sağol sesleri, şiddetli alkışlar.)

Vatandaşların birbirine itimadını zehirliyecek vesveselerin temelini kazımaya mecburuz. (Şiddetli alkışlar.) Vatandaşları, seçtikleri siyaset saflarında şerefle vazife ifa eden insanlar gibi huzur içinde, teselli ve gurur içinde yaşatmağa mecburuz. (Çok yaşa, varol sesleri.)

Kuşadalılar,

Burada söylediklerimi Kuşadasının bir hususiyeti olarak bütün memleket dinliyecek ve düşünecektir. Görüyorsunuz ki söylediklerimde vatandaşlarımın birbirine olan dostluğunu koruyacak ve arttıracak mevzular üzerinde duruyorum. Bu mevzular üzerinde çok kuvvetliyim. Kuvvetim çok haklı mevzularda durmaktan geliyor. Türk halkı düşünmeğe muktedirdir. Düşüncelerinin başında haksızlığa karşı vaziyet almak gelir. Çok teşekkür ederim Kuşadalılar, çam sakızı çoban armağanı. Size getirdiğim fikir bundan ibaret. Dostluğunuzu mükâfat olarak alıyorum. Allahaısmarladık. (Çok yaşa İnönü, sağol İnönü sesleri.)

 

 

 

 


Aydın Söke Konuşması[205]

 

Sökeliler, Sevgili Hemşerilerim,

Sizi habersiz, vakitsiz rahatsız ettim. (Estağfurullah sesleri.) Bu seyahatimde yanından geçtiğim bazı yerlere uğrıyamadığım için çok üzüldüm, Sökeyi de yanından geçerken görmeseydim içimde hicran kalacaktı, ve derin bir hicran olacaktı. Vakitsiz, habersiz geldiğim için beni mazur görün. (Estağfurullah sesleri.) Sözlerimi işitebiliyor musunuz? (İşitiyoruz sesleri.) Bütün seyahatimin, İzmir’e giderken ilk paha biçilmez karşılığını bana burada verdiniz.

Burada siyasî partilere mensup olan vatandaşlarımı rozetleri göğüslerinde, gülerek, şen ve şatır bana “hoş geldiniz” nezaketini esirgemez bir vaziyette buldum. (Sağol sesleri.) Bana gösterdiğiniz nezaketin kıymeti şüphesiz pek büyüktür. Fakat bana verdiğiniz en büyük mükâfat Söke’de vatandaşlarımı yanyana, omuz omuza göğüslerinde rozetleriyle ve birbirleriyle şakalaşırken bulmaklığımdır. Bunun hatırası ile zevk duyacağım.

Söke’liler,

Serbest seçim olacak ve onun neticesine siyasetler boyun, eğecek. Bu serbest seçimde vatandaşlar bir seçimin bütün çekişmesini yapacaklar, fakat zor kullanmıyacaklardır. Düşman olmıyacaklar. Serbest seçimden sonra netice ne olursa olsun vatandaşlar birbirlerine dost kalacaklar. Birbirinin canı üzerinde herhangi bir emniyetsizlik hissi doğmıyacaktır. (Sağol, İnönü, doğmıyacaktır sesleri.) Bu ideal neticenin ilk işaretini ve eserini canlı bir surette Söke’de gördüm diye çok bahtiyarım. Dinliyor musunuz? Anlıyor musunuz Sökeliler? (Dinliyoruz ve anlıyoruz sesleri.)

Bugün burada yanyana duran muhtelif siyasî kanaatteki vatandaşlarımın bana gösterdikleri hal, istikbal için böyle bir müjdedir. Size çok teşekkür ederim. (Sağol, varol sesleri.)

Bu sözlerim, buzların çözüldüğünü, emniyete, iyiliğe doğru gittiğimizi bildiren bir haber, Söke’den bütün memlekete verdiğim hayırlı bir haber olsun. Allahaısmarladık Söke’liler, sağolunuz, varolunuz. (Şiddetli alkışlar.)

 

 

 

 

 


İzmir’de Çeşitli Sendikalar ve Spor Kuruluşlarının Düzenlediği Toplantıda Verilen Söylev[206]

Davet sahipleri, davetliler, bu cemiyetimizi şenlendiren İzmir’in bütün seçkin evlâtları,

İzmir’deki sendikacılar ve İzmir’in sportmenleri, bu toplantıyı temin etmekle bu sefer ayrılırken bana kıymetli bir hatıra verdiler, nezaketleri unutmıyacağım bir şekilde hafızamda kalacaktır.

Ben İzmir’e hakikaten zelzele mıntakası için ve üç gün kalmak üzere geldim. Bütün tertiplerimi de ona göre almıştım. Kalışım ve uzun boylu çalışmam, gelir gelmez İzmir’de karşıma çıkan vaziyettendir. Bu vaziyeti karanlık gördüm. Bu vaziyeti, tedavi olunacak bir hastalığın işareti saydım. Bu vaziyeti tasvir etmiyeceğim, beni maksadımdan uzaklaştırır. Hâdiseler tazedir, teferruatını hatırlarsınız.

İzmir’in hemen bütün kazalarını ve İzmir şehrinin belkemiğini teşkil eden büyük semtlerini yakından gördüm. Binlerce ve binlerce vatandaşlarımla göz göze geldim. Memnun olacağım bir netice ile ayrılıyorum. Ege Bölgesinde diğer vilayetlere ve kazalara da söz vermiştim. Bu seferki seyahatimde oralara da gidecektim. İmkânsızlık, karşısında bunu tehir ediyorum. Huzurunuzda kendilerinden özür dilerim. Ankara’ya kadar uğrıyacağım yerlerde de temas imkânını bulamıyacağım için vatandaşlarımın beni mazur görmelerini rica ederim.

Ben, gezilerimde ne telkin etmeye çalıştım? Ben vatandaşlarıma düşmanlık âfetinden kendilerini ve cemiyetlerini korumalarını söylemeğe gayret ettim. Bu düşmanlık meselesine niçin bu kadar ehemmiyet verdiğimi ayrılırken ve yormazsam sizi tarih içinde gezdirerek izah edeceğim.

Bu memleketin siyasî tarihinde 1908 den, yâni 41 senedenberi yakın bir alâka içindeyim. 1908 Meşrutiyetinden 1914 Harbine kadar, altı sene içinde İtalya Seferi ve Balkan Harbi gibi büyük iki sefer ve hatırımda kaldığına göre hiç olmazsa iki Yemen, iki Arnavutluk ve birtakım küçük hareketler yapıldı. Bunların içinde memleketin başına büyük felâketler hazırlıyan ve en büyük elemleri doğuran hâdise 31 Mart vakasıdır. Çünkü bu vakada, Meşrutiyeti müteakip harp için büyük gayretlerle hazırlanan ordunun büyük ve kıymetli parçaları biribirine çarptı ve ondan sonraki seferler için belkemiğimiz kırılmış  bir vaziyete düştük. Vâka Yemen’de, Arnavutluk’ta olmadı, İstanbul’un göbeğinde oldu. Tehlikeler bu kadar yakın iken içerde düşmanlık bu felâketi, önliyemedi. Nihayet 914 Harbi bizi içine aldı ve sefer dünya için dört sene sürmüşken biz  İstiklâl Harbi şeklinde bunu sekiz senede bitirdik. En geç olan safhası tabiî İstiklâl Seferidir.

İstiklâl Seferinin parlak hareketleri ve neticeleri birçok sıkıntılarını gözden kaçırmaktadır. Unutmamalıyız ki İstiklâl seferinde biz, düşman ordulariyle verdiğimiz muharebelerden adetçe fazlasını ve düşman ordulariyle yaptığımız harpler kadar tehlike[li]sini iç harplerde geçirdik. Türkler Anadolunun hemen her şehrinde iki kısım olarak çarpıştılar. İçerde işlerin tasfiyesinden sonra kuvvetleri cephelerde birleştirmek kabil oldu ve bunun için de birçok İstiklâl mahkemeleri işletmek icabetti.

Cumhuriyetten sonra parlak bir inkılâp ve imar devrine girdik, amma iç hâdiselerle ne kadar uğraştığımızı hatırlamak elem vereceği için hiç düşünmüyoruz. Biz, 1923 ten 1937 ye kadar en aşağı on sefer yapmışızdır. Birkaç Dersim seferi, birkaç Ağrı seferi, adlarını saymayayım böyle bir takım seferler.

Demek istiyorum ki, her millet gibi Türk Milleti de içerde vatandaşlar arasında çıkacak düşmanlıklara karşı muafiyet kazanmış değildir. Türkler de, her millet gibi türlü sebepler ve türlü şekiller altında ve gözleri kızdığı zaman her şeyi unutarak biribirlerinin boğazlarına sarılabilirler.

İkinci Cihan Harbi bizim için bütün dünyaya nisbetle katmerli geçmiştir. Gerçi harbin içinde bulunmadık. Biz harbe hukukan 1944 sonlarına doğru girdik. Ve fiilen harbetmemize vakit ve sebep kalmadı. Yoksa harbe girmiş, harbi ilân etmiştik. Eğer harp, tecellileriyle bizim faal hareketimizi icabettirseydi, pekala girecek ve vazifemizi yapacaktık.

İkinci Cihan Harbini katmerli geçirdik diyorum. Biri 1944 nihayetine kadar olan zamandır. Tafsilâtı hatırınızda tazedir. Asıl bilinmiyen safları 1944 ile 1947 arasındadır ve bunun en güç zamanı da bizim için 1945 ve 1946 olmuştur. Neşrolunan vesikalar gösteriyor ki haritalar ve kağıtlar üzerinde harp esnasında türlü devreler arasında türlü şekillerde birçok parçalara bölünmüşüz. Bunların hepsinin tıpkı vaktiyle Sevr Muahedesi ve ondan evvelki parçalanmalar gibi tesirsiz, hükümsüz ve unutulmuş olması Türk Milletinin göze aldığı fedakarlıkların neticesidir.

Bu müddet esnasında iç vaziyette hiç bir müşkülât görmedik ve tehlike geçirmedik diyemeyiz. İkinci Cihan Harbinin muhtelif safhalarında Almanlar türlü muvaffakiyetlerle dünyaları devirirken ve harbin nihayetlerine doğru müttefik orduları dünyaları devirip ilerlerken bizde de birtakım vatandaşlar saflıkla veya telkine kapılarak “ne duruyoruz” heyecanına kapılmışlardır. Siyaset adamları olarak ve faal vatandaşlar ve politikacılar olarak... Bunların içinden kurtulmak kolay olmamıştır. (Şiddetli alkışlar.)

1947 den beri vaziyet başkadır. Yalnızlıktan kurtulmuşuz. Medeniyet âleminin alâkasını üzerine çekmişiz ve dünyanın itibar gören başlıca emniyet unsurlarından ve memleketlerinden biri olarak milletlerarasında vaziyet almışızdır. (Şiddetli ve sürekli alkışlar.)

Bunun sebebi memleketin kıymet göstermesidir. Hiçbir zaman unutmayınız ki biz bugün bir büyük çöl ortasında bir ada gibiyiz. Medeniyet âleminin bu adası gelecek sadmelere karşı ilk önce kendi kuvveti ve kendi kıymetiyle cephe alıp vazife ifa etmek mecburiyetindedir. Eğer biz kendimiz kıymet, irade ve kuvvet göstererek bir buhran önünde vaziyet alacak iktidarda olursak dünyanın bize yetişmesi, bizimle alâkadar olması ve müşterek kuvvetlerimizle sulhun muhafazası temin edilmiş olur. Bizim kuvvetimiz, bize dünyada itibar temin eden unsurlar iki noktadan geliyor:  birincisi, Türkler dışardan gelecek bütün tehlikelere karşı bütün ihtilaflarını unutarak bir cephe halinde bulunacaklardır. Hakikaten bugün vaziyet öyledir. Siyasî partiler ve bütün vatandaşlar bir dış tehlike karşısında kendilerine teveccüh edecek vazifeyi hep beraber, canla başla yapma kararındadırlar. Bu noktaya gelmek, hususiyle bu noktaya gelmek için 946 nın güçlüklerini yenmek kolay olmamıştır. Fazla tafsilât verip kapanmış, kabuk tutmuş yaraları açmak benim yapmıyacağım bir şeydir amma vatandaşlar kanaatlerini birleştirmekte çok emek sarfetmişler ve çekişmişlerdir .

İkinci kuvvet unsuru, Türklerin, içerde münakaşaları ne olursa olsun birbirlerinin boğazına sarılmıyacakları hakikatinin içeride ve dışarıda malûm olmasıdır. Size tarihten bahsettim: Kırk senedenberi hiçbir dışarı hâdisesi bilmiyorum ki bir içeri buhranı ile beraber yürümesin ve onunla beraber neticelenmesin. Ve hiçbir büyük içeri hâdisesi bilmiyorum ki mutlaka dışardan bir hâdiseyi davet etmesin.

Büyük meziyetleri, hesapsız fedakârlıkları yanında Türkler de içeri ihtilaflarının doğurabileceği akibetlere karşı masuniyet ve muafiyet kazanmamışlardır. Bu sözlerim, vatandaşlar arasında huzurun muhafazası ve hiçbir sebep ve bahane ile birbirine. karşı düşman olmaması mevzuu üzerinde ne kadar hassas olduğumun izahıdır zannederim. Türlü hâdiseler ve türlü münakaşalar içinde çekişmeler fena bir istikamet aldığı zaman canevime şiş saplanmış gibi yerimden fırlamamın sebebi budur.

Bu kanaatle bu seyahatte vatandaşlarıma dilimin döndüğü kadar her türlü çekişmelerimiz, tartışmalarımız içinde birbirimizi dost gözü ile görmenin büyük ehemmiyetini anlatmıya çalıştım. Bahtiyar olarak dönüyorum: çünkü vatandaşlarım en  hafif tabirle söyliyeyim, gözü kapalı siyaset mücadelelerinin, telkinlerine ve tesirlerine nihayet galebe ederek birbirlerine sokulmuşlar, nihayet türlü ihtimaller, bugünkü ve gelecek hâdiseler içinde birbirlerine düşman olmıyacaklarına dair bana güzel misaller ve örnekler vermişlerdir. (Bravo sesleri ve şiddetli alkışlar.)

Bu memleketin mütefekkirlerinden, gazetelerinden, tarafsız büyük vatandaş kitlesinden, siyasî partilerin gövdesini teşkil eden vatandaş kitlelerinden bu esaslı noktalarda birbirimize yardım beklerim.

Seçim münakaşası bütün bu iç çekişmelerin birleştiği noktadır. Bu mesele bence esas itibariyle hallolunmuştur. Çektiğimiz zorluklar ye münakaşalar ruhî buhranlardan ve itimat havasının eksikliğinden geliyor. İktidar Partisi, yâni Halk Partisi serbest bir seçimle iktidarda kalmak ve serbest seçimi de kaybedince iktidarda kalmamak mukadder olduğunu bilmektedir. İktidar Partisinin bunu anlayışına en büyük delil, Seçim Kanunu üzerinde 946 dan 948 senesine kadar yapılmış olan değişikliklerdir. 948 de yapılmış olan kanun bugün emniyetli bir seçimin bütün şartlarını haizdir. Birçok eksiklikleri olabilir ama serbest bir seçime yarıyacak modern usuller bu kanunda yer almıştır.

Bunun inandırıcı diğer bir misalini vereyim: bu kanun üzerinde yeni münakaşalar olduğu zaman Hükûmet de, Partisi de artık maddeler üzerinde çekişmeyi bırakmışlar ve “Ne istiyorsanız yapmağa hazırız” demişlerdir. Demek ki kanun olarak tereddüt edilecek ve kaba tabiriyle vermekten sakınılacak hiçbir yer kalmamıştır .

İktidar Partisinin zihnini şimdi işgal eden, seçimi meşru ve normal usullerle kazanmak gayreti olabilir. Bu bir.. İkinci işgal eden nokta seçimi kaybederse gelecek iktidarın kendisine emniyet verip vermiyeceği endişesidir. Meseleyi olduğu gibi, alnı alnına görmek lâzımdır. Muhalefet için seçimi kazanmak bütün gayretleri sarfetmiye değer bir mevzudur. Bütün mücadelelerin hedefi zaten budur. Bu haklı bir dâvadır amma esaslı olarak bir noktaya karar vermek lâzımdır. Nihayet bu bir seçimdir ve kazanmamak ta mümkündür. Seçimi kazanmazsa onun neticesine razı olacak, bunu gönülden kabul edecektir.

Bunu kabul etmek demek, seçim imtihanına girmek, zor kullanmamak ve neticeyi meşru vasıtalarla aramak demektir. Muhalefet bundan başka memlekete diğer bir teminat vermiye mecburdur. O da, kendisi iktidara geldiği zaman karşısında bulunacak partilere bugün kendisinin haiz olduğu emniyeti vermesidir. Bu bir itimat ve emniyet havasıdır ki vatandaşlar arasında ne kadar teessüs ederse iki tarafın mücadelesi o kadar az sert olur ve hâdiselerin neticesinden vatandaşlar o kadar az ürkerler. Ben “vatandaşlar arasında düşmanlık olmasın, birbirinize sokulun, birbirinizden korkacak, canınızı, malınızı biribirinize emniyet etmiyecek mevzular yoktur” derken, iktidar seçimi kaybederse sükûnetle karşılamalıdır, muhalefet seçimi kazanırsa şimdiki hal ve tavrından âti için hiç bir endişe vermiyecek vaziyette bulunmalıdır. Bunu da murad ediyorum.

Şiddet politikası itimat havasını tahrip eder. İtimat havası çoğaldıkça şiddet politikasına lüzum kalmaz. Demek ki siyaset cereyanları seçimi kazanmıyan iktidarda kalmıyacak, seçimi kazanmıyan iktidara gelmiyecek, iktidarda bulunan karşısındakine emniyet verecek gibi asgari mevzular üzerinde vatandaşlar arasında itimat tesis ederse bütün bu meseleler sağlam bir şekilde ve sağlam istikametler üzerinde inkişaf etmiş olur. Söyliyeceklerim bundan ibarettir. Vatandaşlar arasında düşmanlık olmıyacak, dostluk olacak, emniyet ve huzur hüküm sürecek, Hükûmet her türlü arıza ve hâdiselere galebe edecek ve siyasî partiler vazifelerini kanun içinde yapacak.. Bunu dediğim zaman gördünüz ki iktidar için ve muhalefet için düşündüğüm hususları olduğu gibi söylüyorum. (Şiddetli alkışlar.) Bu münasebetlerin herhangi bir safhasında tereddüt olduğu zaman ruhlarda buhran başlar ve türlü şekiller altında cemiyetin içinde gösterileri olur. Saf vatandaşlar arasına türü kıyafetlere bürünerek türlü şekillerde telkinlere gidilir.

Görüyorsunuz, bunlar ana mevzulardır. Bunlar üzerinde memleketin anlayışı ve mütefekkirlerin, vatandaşların kavrayışı salim olmak lâzımdır. Seçimin zorla kazanılmasına imkân yoktur. Zorla iktidarda kalmak olmadığı gibi.. Siyasî partiler her gün büyük vatandaş kitlesinin gözleri önündedir. Bu vatandaş kitlesi sandık başlarında kafa göz sarılmak gibi hâdiseler görmek istemez. Mutlak emniyet ister. Vatandaş kitlesi kaş göz yarılan bu muhite gidip te kendisini tehlikeye koymaz. Bu nevi tehditler, büyük vatandaş kitlesini sandık başından ayırmak demektir ve bir yerde söylediğim gibi büyük vatandaş kitlesinin seçim günü gönlünden ne kopacağını hiç birimiz bilemeyiz. Siyasî partiler kendilerini vatandaş kitlesine beğendirmeğe, hususiyle hiçbir sebeple haksız düşmemeğe çalışacaklardır. Bana bütün bu neticelerin tahakkuk edeceği ümidini bu seyahatimde temas ettiğim büyük vatandaş kitlesi kanaat halinde telkin etmiştir. Onları bir araya getirebildim ve kendilerine de dedim ki:

“Görüyorsunuz ki her hal ve kârda siz canınızı, malınızı, biribirinize emniyet edebilirsiniz, hanginiz seçimi kazanırsanız ötekine zulmetmeye istidadınız yoktur ve olmamalıdır”. Bu mevzuda lüzum hasıl olursa ne kadar dolaşabilirsem o kadar dolaşarak bütün vatandaş yuvalarına ayni kanaati telkine çalışacağım. Rejimin başka türlü yaşaması imkânı yoktur. Bir defa seçim üzerinde emniyeti telkin edersek seçim neticesinde iktidarda kalmanın, iktidardan gitmenin, iktidara gelmenin veya gelmemenin hülasa kazanmanın veya kaybetmenin tabiî hâdiseler olduğuna alışırsak avara kasnak olmaktan kurtulacağız ve çok iyi bir yola gireceğiz.

Buradan muhabbetle ayrılıyorum. Beni dinlediğiniz için size çok teşekkür ederim. Ümit ediyorum ki İzmir’in bütün kazalarında ve semtlerinde konuştuklarım sizi yormadı ve incitmedi ve zihinlerinizdeki suallere cevaplar hazırladı. Eğer böyle olduysa hakikaten bahtiyar olarak ayrılacağım. (Şiddetli alkışlar, sağol ve varol sesleri.)

 

 

 

 


Eskişehir Tren Garında Yapılan Konuşma[207]

Sayın Eskişehirliler, aziz hemşerilerim,

Bana karşı gösterdiğiniz candan tezahürata teşekkür ederim. Bütün söyliyeceklerimi 20 gündür Ege’de yaptığım konuşmalarda söyledim. Onları dinleyip okudunuz mu? (Okuduk Paşam.) Beğendiniz mi? Memnun oldunuz mu? (Beğendik, çok memnun olduk sesleri.)

Beni dinleyip anladığınıza göre şimdiye kadar sizlerden ne istediğimi anlamışsınızdır.

Birbirinizle dost geçineceğinize söz veriyor musunuz? (Veriyoruz Paşam – dost geçineceğiz sesleri.) Birbirinizi incitmeden dost geçinin Eskişehirliler, dost.

Eskişehir’de Temmuzda havalar serin gitmiş. Ege’de mahsuller çok iyi. Buralarda canınız yandı ama, umumi olarak memleketin bir tarafındaki eksikliği diğer tarafındaki bol mahsul tamamlıyacak. Pancar mahsulünüz nasıl? Para ediyor mu? (İyidir, para ediyor Paşam sesleri.)

Trenlerinin hareket saatleri geldiğinden Cumhur Başkanımız Eskişehirlilere veda etmişler ve bu arada “Beni sevindirdiniz Eskişehirliler, canım size kurban olsun” demeleri üzerine halkın (Biz sana kurbanız Paşam. Sen bizim başımızda sağol) sesleriyle ve sürekli alkışlar arasında şehrimizden ayrılmışlardır.

[Tamamlayıcı kaynak]

(...) Halk Cumhur Başkanının konuşmasını istiyordu.

İnönü gülerek:

“ – Yirmi gündür beni dinliyorsunuz, bıkmadınız mı?” diye sordu.

Etraftan “Asla” sesleri yükseldi.

İnönü İzmir seyahatinden çok memnun kaldığını söyledikten sonra, “İzmir’de söylediğim sözler kimin hoşuna gittiyse, elini kaldırsın” dedi ve bunun üzerine bütün eller havaya kalktı.

Bundan sonra İnönü, bu seneki ekin ve pancar vaziyeti hakkında halka muhtelif sorular sordu ve:

“ – Sizler, benden çalışkansınız ama, benim de az çalışkan olmadığımı gördünüz” dedi.

Cumhur Başkanı:

“Eskişehirliler, canım kurban sizlere” diyerek veda etti.

Tren, alkış ve “sağ ol” sesleri arasında gardan ayrıldı.

 

 

 


30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman’a Gönderilen Mesaj[208]

 

Genelkurmay Başkanlığına,

Zafer Bayramını size ve yüksek komutanızdaki kara, deniz ve hava ordularımıza sevgi ve güvenle tebrik ederim. Ordularımızın fedakârlığı, çalışması ve yüksek fenni ve mânevi vasıfları Devlet ve Millletimiz için sarsılmaz güven kaynağıdır.

CUMHURBAŞKANI

İSMET İNÖNÜ


 

 

 

 

İTÜ Öğrenci Temsilcileriyle Görüşmede[209]

 

Teknik Üniversite Talebe Birliği mümessilleri, bugün saat 12 de Cumhur Başkanı İnönüyü Dolmabahçe sarayında ziyaret etmişlerdir. Talebe Birliği delegeleri Cumhur Başkanına halledilmesi hususunda yardım ve tavassutlarını istedikleri bir tek meseleleri olduğunu söylemişler ve İstanbul Sergisindeki Sümerbank paviyonunun sergiyi müteakıb lokal binası olarak kullanılması için Sümerbank genel müdürlüğünün müsaadelerini rica etmişlerdir. İnönü bu mesele ile gerekli şekilde alâkadar olacağını vadetmiş ve buna mukabil kendisinin de bir meselesi olduğunu söylemiş, Teknik Üniversitedeki talebe randımanını sormuştur. Delegeler geçen yıl 300 son sınıf talebesinden 117 kişinin mezun olduğunu söyleyince İnönü:

“ – Bu tatmin edici bir rakam değildir. Memleketimizin iktisadi kalkınması siz mühendislere bağlıdır. Böyle bir kalkınmayı mevcud 1200 mühendisimizle yapamayız. Vatan sizden çok şeyler bekliyor. Çok sayıda ve kuvvetli olarak yetişmeye çalışın” demiştir.

 

 

 

 


Dolmabahçe Basın Toplantısı[210]

 

Gazeteciler Cemiyeti İdare Heyeti lûtfedip beni kendi merkezlerine davet etti. Bu davet için temas ettikleri vakıt kendilerinden Cemiyete dahil olan veya olmayan gazeteci arkadaşlarla bir buluşma tertip etmelerini ve bunun için arkadaşları Dolmabahçe’ye çağırmalarını rica ettim. Toplantımız, Gazeteciler Cemiyeti İdare Heyetinin lûtufkâr tertibiyle olmuştur.

Bu toplantıda sizlere benim başlıca ehemmiyet verdiğim meseleler[in] ne[ler] olduğunu kısaca söylemek isterim. Sözlerim, muhtelif vesilelerle yaptığım beyanları ve muhtelif siyasî hareketlerde aldığım vazıyetleri size izah eder ümidindeyim.

Arkadaşlar, benim gözümde memleketin en mühim meselesi, bütün dünya için de en mühim olan dış emniyet meselesidir. Şuna kaniim ki, bu mesele bütün dünya ile müşterektir. Biz dış emniyette en güç ve en kapalı zamanları 945 – 946 da geçirdik. Neşrolunan vesikalar göstermiştir ki, biz Türkler 944, 945, 946 da çok karanlık ihtimal1er içinden geçmiş bulunuyoruz.

Dış emniyet üzerinde meselenin yalnız kendi ehemmiyeti değil, bizim içimizde fikirlerin dağınık, görüş ve kavrayışların türlü tesirlere maruz olması da ayrıca menfi bir âmil oluyordu. Bunun çetin imtihanlarını 946 da geçirdik. O sene nihayetlerine doğru memleket efkârında açık bir muhakeme, memleketin dış emniyet işinde âşikâr bir kavrayış görülmüş ve dış politikamız kararlı bir hal almağa başlamıştı. Bu müddet esnasında Türkiye maruz olduğu ağır ihtimallere karşı kendi milli bünyesinde taşıdığı kudretlerle yalnız bulunuyordu, ve haricî politika münasebetlerinde İngilizlerle olan ittifak muahedemiz hayatiyet delillerini yeniden ortaya koymuştu.

947 başında Amerika’nın Türkiye ile alâkası dış politikamızda yeni bir safha açmıştır. İngiliz ittifakı yanında Amerika’nın Türkiye’nin kendisini müdafaa etmesinde, yalnız Birleşik Milletlerle olan alâkası bakımından değil, medeniyet âleminin esaslı bir unsuru olarak bunun sağlıyacağı emniyet, Amerika için ve bütün dünya için kıymetli olduğunu göstermiştir.

Biz, bu neticeleri memleketin kendi varlığını tek başına da kalsa muhafaza etmek için katî karar sahibi olduğunda bütün dünyayı şüpheden kurtarmasını birinci derecede âmil sayıyoruz. O zamandan beri dış politikamızda emniyet meselesi medenî milletlerle müşterek bir mesele mahiyetini gittikçe daha ziyade tebarüz ettirmiştir. 939 İngiliz – Fransız – Türk İtttifak Muahedesinin tamamiyle hayatta ve kuvvette olduğunun ilan edilmesi, son zamanların ehemmiyetli bir eseridir. Şüphe yok ki, bu hadise, bizim beynelmilel münasebetlerimizde ve emniyetimizde müşterek menfaatlerin korunması vasıtası olarak kıymetli bir mevki almıştır.

Gene son zamanlarda büyük bir kıymeti haiz mevzu olarak Avrupa birliğinde bulunmamız ehemmiyetle zikrolmağa değer. Avrupa birliğinde Türkiye, Avrupa medeniyet ve kültürünü takibeden milletlerden biri olarak ve Avrupa devletleri arasında kendisine düşen vazifeleri yapmağa hazır bulunarak kıymetli bir mevki almıştır.

Dış politikada 945 yalnızlığından merhale merhale ilerleyerek medeniyet dünyası içinde bir itibarlı rükün mevkiini almamız türlü sebeplere atfolunabilir. Coğrafi mevkii, muhtelif memleketlerle menfaat birliği ve ilâh... memleketin ehemmiyetle göz önünde tutması icabeder ki, dış politikada aldığımız ehemmiyetin asıl sebebi, millet ve memleket olarak ispat ettiğimiz, bütün dünyanın göz önüne koyduğumuz kıymettir. Eğer biz, kendi varlığımızı koruyacak, kendi meselelerimizi anlıyacak ve büyük vatan dâvalarında milletçe beraber olarak yürüyecek kabiliyeti şüphe götürmez bir surette ispat etmemiş olsaydık, biz, yardım edilecek ve kendisinden yardım beklemek mümkün olacak bir itibar kazanamazdık. Eğer biz, kendi varlığımızı müdafaa için vazifelerimizi hakkıyle ve ciddî olarak yapacağımızda tereddüt uyandırırsak, memleket ve millet olarak hakikî bir kıymet sahibi oluşumuzu zayıflatırsak, emniyetimiz ve beynelmilel münasebetlerimiz sarsılır. Bunu memleket mütefekkirleri, memleket münevverleri ve bütün vatandaşlarımız gözden uzak tutmamak mecburiyetindedirler.

Dış politikada siyasî partilerin kanaatleri gittikçe açık bir hale girerek memleket ölçüsünde cephe birliği göstermesi de bize hususi bir kudret vermiştir. Bunun demokratik bir rejimin câri olduğu memlekette serbest, açık bir münakaşa içinde kararlılık bulması hadisenin ehemmiyetini dünya nazarında ciddi olarak canlandırmıştır.

Dış politika üzerinde söylediklerimi anlatırken benim hangi mevzular üzerinde uyanık ve dikkatli durmam lâzım geldiğini gözleriniz önünde tecessüm ettirdiğimi sanıyorum. Gerek siyaset cereyanlarında, gerek milletin umumî efkârında Dış emniyet üzerinde fikir ve cephe birliğini sağlamağa ve bu birliği sarsıntıdan korumağa çalışmak benim birinci derecede alâkadar olduğum mevzudur.

Şimdi iç politika işlerine geçiyorum:

İç politikada bizim büyük hâdisemiz demokratik rejimin memlekette yerleşmesidir. 4 senedenberi geçirdiğimiz safhaları perde perde, derece derece hatırlarsınız. Benim çalışmalarım ve benim ehemmiyet verdiğim istikametler olarak size bir takım safhalar hikâye edeceğim.

Kanaatimce iç politikada demokratik rejimin esaslı bir dönüm noktası 12 Temmuz’dur. 12 Temmuz, bu memlekette ümitsiz bir surette çatışma halinde bulunan siyaset ceryanlarının salim bir istikamet almasının başlangıcıdır. Bu zamanlarda memlekette

demokratik hayata bir istikrar verebilmek için hiç olmazsa en lüzumlu prensipler üzerinde anlaşmayı temin etmek benim için birinci derecede ehemmiyetli idi. Onun için 12 Temmuz mevzuu, gayet sadedir, ve iki cümle ile hülasa olunabilir: muhalefet emniyet içerisinde yaşayacak, emniyet içinde çalışacak ve muhalefet kanun içinde kalacaktır.

Bu safhada iki cepheli olan ihtiyaçlardan, ben, muhalefetin emniyet içerisinde çalışması mevzuunu ön plâna aldım. Çatışma halindeki siyasî partileri yanıma alarak bizzat faaliyete geçtim. Memleketin her tarafını dolaştım. Kanunun verdiği nazari hükmü, yani partilerin kanun karşısında eşit bulunması hükmünü ruhlarda tatbikatta ve idare makanizmasında fiili olarak takarrür ettirmek için köşe köşe, köy köy dolaşmağa başladım. Çalışmam müsbet neticesini vermiştir. Muhalefetin memlekette emniyet içinde çalışması, yaşaması temin olunmuştur. Her mesele türlü zaviyeden görüldüğü, türlü ölçüde tetkik edildiği gibi muhalefetin emniyetle çalışmasında elde edildiğini söylediğim müsbet netice de münakaşa edilebilir.

Hakikat şudur ki böyle münakaşaları kesecek olan âmil, memleketin ve milletin umumi efkârında hasıl olan kanaattir. Artık bu memlekette hürriyet içinde çalışma yoktur, siyasi partiler emniyet içinde, kanun teminatı altında değildirler, her hangi faaliyetleri kanun haricinde olarak şu veya bu şekilde tahdid olunuyor isnadını kabul ettirmek güçtür, buna kimse inanmaz. Siyasî partilerin kendi içlerinde ve aralarında uyanan tepkileri ve tesirleri tetkik ve mütalâa etmek maksadımın haricindedir. Çünkü 12 Temmuz hareketini tenkit edenler, hatta en şiddetli faaliyetlerinin kanun teminatı altında serbestçe cereyan etmekte olduğunu farketmemektedirler. Gaye olarak memlekette muhalefet denilen müessesenin devlet ve millet idaresinde lüzumlu bir unsur olduğunun anlaşılması, kabul edilmesi ve yerleşmesi maksadı temin edilmiştir.

12 Temmuz beyannamesinin diğer maddesi ve unsuru olarak muhalefetin kanun içinde çalışması mevzuu yeni faaliyetimin temelidir. Siyasi faaliyetler inkişaf ederken muhtelif ölçüler kendini gösterdi ve şiddet politikası bir muvaffakiyet vasıtası olarak siyasi hayatımızda yer aldı. Hâdiseler, böyle bir inkişaf gösterince siyasi faaliyetlerin kanun içinde cereyan etmesi mevzuu nezaket kesbetti. Şiddet politikasının göze çarpar en açık misalini 948 ara seçimlerinde gördük. 946 seçiminden itibaren bu memlekette seçim meselesi diye bir mevzu ehemmiyetli olarak bünyemizde mevki almıştır. Ben demokratik siyasi hayat inkişaf ederken, bu seçim meselesinin 946 dan sonra 950’ye kadar, tedrici ve daimi bir iyileşme ile hallolunmasına birinci derecede ehemmiyet verdim. Kanaatimce kanunlarda mütemadiyen yapılacak iyileşme, ara seçimlerde kazanılacak tecrübe ve beraber çalışmalarla siyasi hayatın normal ve meşru olan karşılıklı mücadeleleri 950’ye kadar bir tekâmül yapacaktı. Bu uğurda çalışırken hiç bir fırsatı kaçırmamağa, siyasi partileri bir araya getirmek için elimden gelen bütün tesirleri göstermeğe çalıştım. Seçim Kanunu üzerinde en ehemmiyetli ve verimli çalışma 948’de olmuştur. Bizim 946’da gizli oy ve açık tasnif gibi o zamana kadar, hatta ne işittiğimiz ne tecrübe ettiğimiz bir takım mefhumlar yeni rejimde ön plânda meseleler haline geldi. Biz bunları ciddi olarak 948’de ele almış bulunduk. Kezalik 948 senesine kadar Memurin Muhakematı gibi bu memleketin asırlık anlayışında hususi bir mevki tutan mevzular da seçim için cesaretle ele alındı. 948 seçim kanunu, gizli oy, açık tasnif ve seçim suçunun doğrudan doğruya mahkemeye gitmesi esaslarını tereddüt götürmez surette temin etti. Fakat bu arada, adli teminat ve parti mümessillerinin kurullarda doğrudan doğruya mazbata imza etmeğe selâhiyetli olması gibi iki nokta ayrıca münakaşa mevzuu olarak kaldı. Bunların ikisinin veya birinin elzem, faydalı veya zararlı oldukları çok münakaşa edilmiştir. Hakikat şudur ki, partiler arasında münakaşa mevzuu olan noktaların ikisi de mutlaka temin edilmesi lâzım olan temel şartlar değildir. Nitekim bu kanunu biz sonra Avrupada selâhiyet sahibi zatlara tetkik ettirdik. Belçikalı, İngiliz ve Fransız mütehassısları tetkiklerinde bir çok eksiklerden bahis [bahsetmiş], fakat kanunların demokratik olduğunu bize temin etmişlerdir. Hiç biri, âdli teminat dediğimiz hâkimlerin seçim kurullarını idare etmesi maddesini ve karşı partilerin mazbata imzasına selâhiyetli olarak kurullarda yer alması mevzuunu şart göstermemişlerdir. Fakat münakaşa o hale geldi ki, biraz da belki hissi olarak, iki taraf arasında birleşme hasıl olmadı. Kabul olunmıyan maddeler sebep gösterilerek geçen sene 948 ara seçimine muhalefet partileri iştirak etmediler.

948 ara seçimine girilmemesi basit bir hâdise olmadı. Memleket bünyesinde şiddet politikasının çok sert tezahürlerine mahal verdi. Kanun Büyük Millet Meclisine gelirken şu veya bu şekilde gelsin diye aylarca memleketin siyasi hayatı çalkandı. Kanun Meclisten çıktıktan sonra eksik kalan maddeler, seçim emniyeti mülahazasiyle geniş vatandaş kütleleri bir uçtan öbür uca harekete getirildi. Vatandaşlar iştirak etmesin diye geniş ölçüde siyasi faaliyetler oldu. Doğru veya yanlış oldu diye gazetelerimizde ve umumi efkârda büyük münakaşalara zemin teşkil etti. Demek ki 948 ara seçimine girmemekliğimiz kanun üzerinde partilerin ehemmiyet verdikleri iki noktayı da temin edemediğimizden dolayı mümkün olmadı. Ben şahsen çok ehemmiyet verdiğim ara seçimlerini çok iyileştirilmiş ve ilerlemiş bir kanun içinde teferruat sayılabilecek bir iki noktanın temin olunamaması yüzünden beraber yapamamaktan dolayı çok zarar gördüğümüze kaniim. Bundan dolayı siyasi hayatımızı idare eden arkadaşlarıma çok tarizde bulunmuşumdur. Artık hâkimlerin seçim kurullarını idare etmesi veya etmemesi meselesi ilim mevzuu olarak, fikir olarak, faydalı veya mahzurlu bir tedbir olarak gözümde ehemmiyetini kaybetti. Memleketin idaresinde huzurlu ve salim bir ilerleyişi temin etmek işi birinci derecede bir mevzu oldu. Bundan çok iztırab çekmişimdir.

Şimdi tekrar bir ara seçimine girmekteyiz. Bu sene dahi partilerin beraber olarak bu ara seçim tecrübesini yapabilmeleri benim için çok kıymetli bir mevzudur.

Ara seçimi memlekette siyasetin şiddetli cereyanlarını ve şiddetli mücadelelerini yatıştıracak, tedavi edecek, salim istikamete sevkedecek başlı başına bir tedbirdir. Ara seçim bir huzur vasıtasıdır. Ara seçimi, kazanan parti için kendi istikametini tayin edecek, kendi sinirlerini temamiyle makul ve doğru işletmeye yarayacak bir devâdır. Kaybedecek parti için de faaliyetini kendi menfaatine ve memleket menfaatine göre sâlim bir mecraya sevkettirecek hakiki bir meşaledir. Bunların hepsini ara seçime girmemekle kaybediyoruz. Ara seçime girmemekle memlekette huzuru temin edecek bir vasıtayı huzursuzluğu tahrik edecek bir vasıta haline getiriyoruz. Biz Avrupa medeniyet ve kültürüne dahil bir memleket ve garp usulü demokrasiyi memlekete yerleştirmek iddiasında olarak, garp demokrasisinin esaslı addettiği mevzularını ehemmiyetle nazarı dikkate alırsak sanıyorum ki, büyük tecrübelerden istifade etmiş ve memlekette demokratik hayatı feyizli bir surette geliştirmek için faydalı bir iş yapmış oluruz. Şimdi bu yeni ara seçime katılmamaktan manen ve siyaseten memleketin ne kadar sarsılacağını, ne kadar huzursuzluk karşısında kalacağını tayin ve tahmin edemem. Neden ara seçimine girmiyoruz? Bu nokta da tahlil edilmelidir. Ara seçimine neden girilmediğini bilmiyoruz. Çünkü 948 de ara seçimine girmemek bir kanun meselesi idi. O kanunda hangi noktalar halledilmemişse, hangi noktaların halledilmesi icabediyorsa Hükûmet, siyasi partilerden gerek Meclis kürsüsünde, gerek  umumi efkâr huzurunda tekliflerini açık ve kati olarak söylemelerini istemişti. Bu sene anlaşıldı ki, ara seçimine girmemek bir kanun meselesi değildir. Ama biz, kanun meselesidir diye, bu memleketi iki sene kadar geniş ölçüde siyaset ceryanlarının tesirlerine maruz bırakmışızdır.

Bu hadiseyi, gerek 948 ve gerek 949 ara seçiminin bu tezahürlerini ben içinde bulunduğumuz şiddet politikacılığının, şiddet taraftarlığının arızaları, işaretleri addediyorum. Şiddet politikacılığı mutlaka tedavi edilmeğe muhtaç olan bir hastalıktır. Bunun en sert ifade şekillerini gördük ve memleketin muhtelif yerlerindeki müşahedelerim, aldığım haberler hakikaten bünyemizde tedavi olunacak bir hastalığın mevcut olduğunu göstermektedir. Şiddet cereyanının tehlikesini göstererek bunun üzerinde vatandaşlar [ile] mütefekkirleri, münevverleri uyanık bulundurmağı memleketin büyük menfaatleri için en lüzumlu tedbirlerden sayarım. Bu noktayı gözünüzde canlandırırken, son seyahatlerimde ve bugünkü siyaset hayatımız içinde kendime başlıca bir faaliyet safhası olarak vatandaşlar arasında düşmanlık olmamasına çok ehemmiyet vermeği çalışma mevzuu diye seçmemi izah etmiş oluyorum. Nasıl memlekette muhalefet emniyet içinde, kanun teminatı altında her türlü faaliyetini müsterih olarak yapacaktır tezini yerleştirmek, buna, bu memleketin idaresini, ruhunu alıştırmak için çalışmış ve dolaşmış isem bu memlekette şiddet politikasına, siyaset cereyanlarına vatandaşların kapılmaması için de kasaba kasaba, köy köy dolaşarak çalıştım. Şimdi bu nokta başlıca ehemmiyet verdiğim bir vazifedir.

Arkadaşlar, şiddet politikası üzerinde bu kadar israr ettikten sonra bunun tedavi edilmez, güçlükleri aşılmaz bir mesele olarak telâkki ettiğim zannının hâsıl olmasını istemem. Ben bu hâdiseyi bir tabiat hadisesi gibi mütalâa ediyorum. Siyasetciler şiddet politikasını muvaffakıyet vasıtası telâkki ettikçe hiçbir nasihatla onları bundan vaz geçiremeyiz. Politikacılar, şiddet politikası vasıtasını sonuna kadar tecrübe edeceklerdir. Nasıl memleket efkârı, bu demokratik rejimin ilk zamanlarına çok telaşlı ceryanlara istikamet verecek bir olgunluk göstermişse, nasıl muhalefetin emniyet içinde teessüs edip çalışması temin olunmuşsa, memleket şiddet politikasına karşı da kendi bünyesinden cevap vermeğe, bu imtihanı da geçirmeğe mecburdur. Memleket şiddet politikasını tutmazsa bu hâdise bünyemize arız olmuş bir hastalık gibi seyrini takip ederek tarihe karışır, gider. Memleket şiddet politikasına temayül eder, bu politikayı tasvib ederse, şiddet politikasını takibedenler memleket mukadderatına hakim olabilirler. Şiddet politikasının tabiatıyle getireceği neticeleri memlekete tecrübe ettirirler. Diğer taraftan memleketin uyanık evlâdı, umumi efkâr da tesiri olan evlâtları, memleketin hayırına olan istikameti vermek için faaliyetlerde bulunacaklardır, bulunmalıdırlar. Bu onların vazifeleridir. Ben şiddet politikasını memleketin tutmıyacağına kaniim. Kendi tecrübem, kendi temaslarım da, vatandaşlar arasında düşmanlık olmasın, birbirlerini anlasınlar, memleketin büyük meseleleri, kendilerinin dost olarak beraber çalışmalarını ve yaşamalarını icabettirir yolunda yaptığım telkinlerin derin ve müsbet tesirlerini müşahede ettim.

Size söylediğim bu tahlili geniş vatandaş kütleleriyle temas ederken daha sade bir şekilde şu suretle hülâsa ediyorum: Vatandaşlarımın bir dış emniyet meselesi karşısında beraberliklerin cephe birliğini temin etmeğe çalışıyorum. Vatandaşlarımın herhangi bir sebep ve suretle birbirlerinin boğazlarına sarılmalarına mani olmak için elimden gelen bütün gayretleri sarfedeceğimi söylüyorum. Bu hülâsa, size yaptığım izahların kısaltılmış, sade bir şekli sayılabilir. Sözü bitirmek için memlekette iki noktanın açıkca bilinmesini tekrar söylemek isterim: Birisi, demokratik hayat demek, memlekette muhalefet müessesesinin emniyet içinde çalışması, yaşaması demektir. Bu bir temel mefhumdur. Bizim bütün faaliyetimize bu temel mefhum rehber olmuştur ve âti için rehber olacaktır. Anlaşma politikası, şiddet politikası, şu veya bu sebep, bunların hiçbirisi muhalefet müessesesinin emniyet içinde çalışmasını zedelemiyecektir. Diğer taraftan muhalefetin ve bütün siyaset faaliyetlerinin kanun içinde cereyan etmesi benim birinci derecede alâkadar olduğum meseledir. Kanun dışına taşacak bütün cereyanlara ve muvaffakıyet vasıtası sayılacak şiddet politikasının kanun dışı bütün tesirlerine mukavemet için elimde olan imkânları, insan olarak, ve bulunduğum mevkiin vazife ve selâhiyetleri icabı olarak sarfetmek borcumdur.

Şiddet politikasından muvaffakıyet beklemek usulündeki tehlikeyi mübalağa etmiyorum. Millet kendi anlayışında kendi bünyesinde bu hastalığı tedavi edecek kudreti gösterecektir. Siyasi hayatımızın inkişafını ben bu imkânda görüyorum. Hâdiseleri sükûnetle, dikkatle takib ediyorum. Ancak vazifelerimizin dikkatle yapılmasında israr ediyorum.

Gazeteci ve münevverlerimizin, mütefekkirlerimizin ve büyük vatandaş kütlesinin siyasi partilere dahil gövdeler veya hiç bir siyasi partiye dahil olmıyan kütleler olarak vatandaşlarımın memlekette huzurun, emniyetin mahfuz bulundurulmasına birinci derecede ehemmiyet verdikleri kanaatindeyim. Bu, bizi selâmete götürecek başlıca unsurdur. Dış emniyet, iç emniyet yolunda düşüncelerimi, faaliyetlerimi ve memlekette ehemmiyet verdiğim mevzuların esaslarını size sade şekilde izah etmeğe çalıştım. Fikirlerimi iyi anlatabildiysem bahtiyarım. Beni sonuna kadar dinlediğiniz için size de çok teşekkür ederim.

Bu hitabeden sonra (...) İnönü gazeteciler arasında dolaşarak memleketi ve basın mesleğini alâkadar eden çeşitli mevzular üzerinde hasbihallere devam etmişlerdir. Bu arada gazeteciler İnönü’nün bazı meseleler hakkındaki görüşlerini öğrenmek istemişler ve sualler sormuşlardır. Bir gazeteci matbuatın umumi seyrini nasıl bulduklarını sormuştur.

İnönü şu cevabı vermiştir:

– Matbuatın umumi seyri de siyasi hayatımızın umumi seyri gibi dalgalar göstermektedir. Biz hep arıyoruz ama kanaatimce daima ilerliyoruz.

Bu konuşmalar sırasında Cumhur Başkanı Başbakanın matbuat için çok istifade olunacak mülâhazat serdettiklerinden bahsetmiş ve, genç gazeteciler arasında bulunduğu sırada demiştir ki:

– Matbuatımızın kıymatli ve genç unsurlarından büyük istikbale kendilerini hazırlamak için çok çalışmalarını isterim. Buna hazırlanmalısınız.

Bu sırada Vâlâ Nureddin Cumhur Başkanımıza bugünkü hitabesinde şiddet politikası tâbirinin pek sık geçtiğini söyliyerek bundan ne çeşit hâdiseleri kasdettiklerini öğrenmek istemiştir.

Cumhur Başkanımız Vâlâ Nureddin’e şu cevabı vermişlerdir:

– Duyuyorum, birbirinin cenazesine gitmiyen vatandaşlar varmış; haber almaktayım ki bazı nahiye merkezlerinde muhtelif siyasi kanaatte olanlar camilerini ayırmışlar... Birinin gittiği camie öteki gitmiyormuş. Ben kendim tecrübe ettim. Zelzeleden evleri yıkılmış vatandaşlara partileri bir araya getirip geçmiş olsun dedirtemedim. Onun için şiddet politikası yoktur diyemeyiz. Fakat ben bunu mübalâğa da etmiyorum, elbette düzelecektir.

 

 

 

 


Ankara Talebe Birliği Lokalinin Açılışında[211]

 

(...)

“ – Biliyorsunuz ki eğitim müesseselerimizin hepsi kısa bir zamanda ve tamamen yeniden inşa edilmiştir. Yavaş yavaş her noksanınızı tamamlıyacağız.”

Yeni öğretim usulleri hakkında dileklerde bulunan bir gence İnönü demiştir ki:

“ – Ben yeni tedris usullerinizle daha iyi yetişip, daha faydalı olacağınızı ümit ediyor ve inanıyorum. Çok okuyacak, çok çalışacaksınız. Muvaffakiyetinizi işittikçe ben daima memnun olacağım. Muvaffak olamamanız beni her zaman üzecektir.

Cumhurbaşkanımıza imkânsızlıklardan bahseden bir gence İnönü demiştir ki:

“ – Sınıfta kalmamağa çalışınız. Ben de darlıkta okuyanlardanım. Kitap almakta güçlük çektim. Fakat okumakta arkadaşlarımdan geri kalmadım. Meselenin devlete müteallik olan kısımları halledilecektir. İradeniz hiç kırılmamalıdır.”

(...)

 

 

 

 


Göreve Başlaması Dolayısıyla İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’a Gönderilen Mesaj[212]

 

Bay Fahrettin Kerim Gökay

İstanbul Valiliğine tayininiz, İstanbul için ve memleketimiz için size yeniden ve geniş hizmet imkânları verecektir. Muvaffakiyet temennilerimiz, yürekten güven duygularımız ve ehemmiyetli vazifenizde yardım imkânlarımız daima sizinle beraber olacaktır.

İsmet İnönü

 

 

 

 


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Ulusa Sesleniş[213]

 

Kadın ve erkek vatandaşlarım:

Cumhuriyet Bayramı hepinize kutlu olsun. Cumhuriyet devri harap bir halde ele aldığı vatanı 26 yıl içinde geniş mikyasta imar etmiş ve Milletimiz medeniyet ve kültür yolunda büyük merhalelerle ilerlemiştir. Devletimiz Birinci Cihan Harbinin yıkıntılarından ve İkinci Cihan Harbinin sarsıntılarından hesapsız fedakârlıklar ve çalışmalarla dipdiri, sapsağlam bir varlık olarak çıkmış ve milletler ailesi içinde yükselip yer almıştır. Milletimiz bu bayram gününü iftiharla kutlamakta haklıdır. Atatürk’ün şanlı adını yürekten saygılarla anıyoruz. Vatandaşlarımıza huzur içinde yaşamalarını diliyoruz. Yurdumuzu musibetten koruyacak vasıtaların başı, vatandaşlar arasında birbirine güvenme ve birbirine dayanma duygularının sağlam kalmasıdır.

Aziz hemşerilerim,

Vatandaşlığın temel vasıfları, en sade şekli ile, musibete uğrıyanlarımızı teselli etmekte ve bayramlarımızı kutlamakta birleşebilmemizle belli olur. Hep beraber iyi bir bayram geçirmenizi yürekten dilerim.

 

 

 

 


Cumhuriyetin İlanının 26. Yıldönümü Dolayısıyla Yabancı Devlet Yöneticilerinin Mesajlarına Verilen Yanıtlar*[214]

 

Ekselâns Harry Truman

Amerika Birleşik Devletleri

Cumhur Başkanı

Washington

Cumhuriyetin yıldönümü vesilesiyle gerek şahsım, gerek Türk Milleti hakkında Birleşik Devletler halkı adına izhar buyurulan tebrik ve temennilerden çok mütehassis oldum. Kalbi teşekkürlerimi ve ekselânsları ile Birleşik Amerika Devletleri halkının refah ve saadetleri hakkındaki Türk Milletinin samimi dileklerini sunmakla büyük zevk duymaktayım.

Hür milletlerin her türlü tazyikten âzade olarak barış yolunda serbestçe inkişaflarını sağlamayı müşterek hedef tutan memleketlerimiz arasındaki dostane ve sıkı münasebetleri, gelecek her yılın, daha da kuvvetlendireceği hususunda izhar buyurduğunuz ümide tamamen iştirâk ettiğimi kaydetmekle bahtiyarım.

İsmet İnönü

 

Altes Naib Şah Mahmoud Han

Kraliyet Naibi

Kâbil    

Milli Bayram münasebetiyle Altesleri tarafından izhar edilen dileklerden son derece mütehassis oldum. Alteslerinden derin teşekkürlerimin ve dost Afgan Milletinin saadeti hakkındaki samimi dileklerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

General Juan Peron

Arjantin Cumhur Başkanı

Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle Ekselânslarının göndermek nezaketinde bulunduğu mesajdan mütehassis oldum. Teşekkürlerimi arzederken Ekselânslarının şahsi saadeti ve Arjantin’in refah ve ikbali hakkındaki iyi dileklerimi tekrarlamakla bahtiyarım.

İsmet İnönü

 

Altes Ruayal

Naib Prens Charles

Brüksel

Cumhuriyetin yirmialtıncı yıldönümü münasebetiyle göndermek nezaketinde bulunduğunuz samimi dileklerden dolayı Alteslerine en derin teşekkürlerimi sunar ve şahsi saadetleri ile Belçika’nın refah ve ikbali hakkındaki samimi dileklerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselâns

General Eurico Gaspar Dutre

Birleşik Brezilya Cumhurbaşkanı

Rio de Janeiro

Ekselânslarının Türk Milli Bayramı dolayısı ile göndermek nezaketinde bulunduğu tebrik ve dileklerden son derece mütehassis olarak en derin teşekkürlerimle şahsi saadetleri ve Birleşik Brezilya Devletlerinin refah ve ikbali hakkındaki samimi temennilerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Emir İdris bin El – Mehdi Essunusi Hazretleri

Bingazi

Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle vâki tebriklerinden ve izhar buyurulan samimi hissiyat ve temenniyattan dolayı zatı fahimanelerine teşekkürlerimi arzeyler, tarihi hislerle bağlı kardeş milletin refah ve ikbali hakkında hâlisane duygularımı teyidederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

Li Tsung Jen

Çin Cumhur Başkanı

Chung King

Türkiye Milli Bayramı vesilesi ile göndermek nezaketinde bulunduğunuz tebrikata teşekkürler eder, şahsi saadetleri ve Çin’in refah ve ikbali hakkındaki en samimi dileklerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

Klement Gotwald

Çekoslavakya Cumhur Başkanı

Prag

Türkiye Milli Bayramı dolayısiyle ekselânslarının göndermek nezaketinde bulunduğu tebrik ve temennilerden son derece mütehassis olarak şahsi saadetleri ile Çekoslavakya’nın refah ve ikbali hakkındaki dileklerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Majeste Frederik

Danimarka Kral’ı

Kopenhag

Türk milli bayramı münasebetiyle Majestelerinin göndermek nezaketinde bulundukları tebrik ve temennilerden son derece mütehassis olarak şahsi saadetleri ile Danimarkanın refahı hakkındaki en samimi dileklerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselâns

J. K. Passiviki

Finlandiya Cumhurbaşkanı

Helsinki

Türkiye milli bayramı vesilesi ile göndermek nezaketinde lütfünde bulunduğunuz tebrik ve temennilerden son derece mütehassis olarak Ekselanslarından şahsi saadetleri ile kahraman Türk Milletinin* refahı hakkındaki en samimi dileklerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Majeste

George VI.

Londra

Majestelerinin, Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle göndermek nezaketinde bulundukları Mesaj’dan pek mütehassis oldum. En derin teşekkürlerimi ve Birleşik Krallık halkının refahı hakkında beslediğim samimi dileklerimi takdim eylerim

İsmet İnönü

 

Altes Royal

Emir Abduillah

Irak Krallık Naibi

Bağdad

Milli Bayram münasebetiyle Alteslerinin izhar buyurdukları tebrik ve temennilerden pek mütehassis oldum. Derin teşekkürlerimle beraber Dost ve komşu Irak’ın refahı hakkında beslediğim en samimi temennilerimin kabulünü Alteslerinden rica ederim.

İsmet İnönü

 

Alâ Hazreti Humayun

Şahinşahi İran

Mohammad Rıza Şah Pehlevi

Tahran

Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle Zatı Şahinşahilerinin göndermek lûtfunda bulundukları telgrafnameyi büyük bir memnuniyetle aldım. Teşekkürlerimi arzederken Zatı Şahinşahilerinin şahsi saadetleri, kardeş ve komşu İran milletinin refah ve tealisi hakkında daima beslediğim candan temennileri tekrar eylemekle büyük bir haz duymaktayım.

İsmet İnönü

 

Ekselans General

Francisco Franko Bahamonde

İspanya Devlet Reisi

Madrid

Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle Ekselansları tarafından gönderilen tebrik mesajından pek mütehassis oldum. Teşekkürlerimi arzederken Ekselanslarının şahsi saadetleri ile dost İspanya Milletinin refahı hakkındaki iyi dileklerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Majeste Gustav V.

Stokholm

Majestelerinin, Millî Bayram münasebetiyle göndermek lûtfunda bulundukları dostane Mesajdan pek mütehassis oldum. En derin teşekkürlerimin ve İsveç halkının refahı hakkında beslediğim en iyi temennilerimin kabulünü Majeste’lerinden rica eylerim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

Ernest Nobs

İsviçre Konfederasyonu Başkanı

Bern

Millî Bayram münasebetiyle Federal Hükûmet namına Ekselanslarının izhar nezaketinde bulundukları samimi dileklerden pek mütehassis oldum.

En derin teşekkürlerimin ve şahsi saadetleriyle İsviçre’nin refahı hakkında beslediğim en samimi temennilerimin kabulünü Ekselanslarından rica ederim.

İsmet İnönü

 

Luigi Einandi

Cumhurbaşkanı

Roma

Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle Ekselanslarının göndermek nezaketinde bulundukları tebrik mesajından pek mütehassis oldum. Teşekkürlerimi Ekselanslarının şahsi saadetleri ve dost İtalya’nın refahı hakkındaki halisâne dileklerimle birlikte takdim ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

Chaim Weizmann

İsrail Devlet Başkanı

Tel – Aviv

Ekselanslarının, Millî Bayram münasebetiyle gerek kendi ve gerek İsrael halkı namına samimi tebrikat ve temennilerde bulunmalarından pek mütehassis oldum. Derin teşekkürlerimle İsrael Devletinin refahı ve şahsi saadetleri hakkında beslediğim temennilerin kabulünü Ekselanslarından rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

Bechara Khalil El – Khourby

Lübnan Cumhurbaşkanı

Beyrut

Ekselanslarının, Millî Bayram münasebetiyle, tebrik ve samimi temennilerde bulunmalarından pek mütehassis oldum. Şahsi saadetleriyle komşu ve dost Lübnan halkının refahı hakkındaki dileklerime terdifen derin teşekkürlerimin ve en halisâne temennilerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

Miguel Aleman

Meksiko Birleşik Devletleri Başkanı

Meksiko

Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle Ekselanslarının lutüfkâr tebrik ve temennilerinden son derece mütehassis oldum.

Samimi teşekkürlerimle birlikte Ekselansınızın şahsi saadeti ve Meksika Milletinin refahı hakkındaki dileklerimi arzederim.

İsmet İnönü

 

Majeste I. inci Faruk

Mısır Kral’ı

Kahire

Majestelerinin, Türk Millî Bayramı münasebetiyle, tebrik ve temennilerde bulunmak nezaketlerinden pek mütehassis oldum. Derin teşekkürlerimin ve şahsi saadetleriyle Mısır’ın refahı hakkında beslediğim halisâne temennilerimin kabulünü Majestelerinden rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

M. Khanaja Nazımüddin

Pakistan Genel Valisi

Türk Millî Bayram münasebetiyle Ekselanslarının göndermek nezaketinde bulundukları mesajdan pek mütehassis oldum. Derin teşekkürlerimle beraber şahsi saadetleri ve Pakistan halkı hakkında gerek benim ve gerekse Türk Milletinin beslemekte olduğumuz en samimi temennilerimizin kabulünü Ekselanslarından rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

M. Boleslaw Bierut

Polonya Cumhurbaşkanı

Varşova

Ekselanslarının Türk Millî Bayramı münasebetiyle tebrik ve temennilerde bulunmak nezaketlerinden pek mütehassis oldum. Derin teşekkürlerimle beraber şahsi saadetleri ve Polonya’nın refahı hakkında beslediğim en iyi temennilerimin kabul buyurulmasını rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

Mareşal Carmona

Portekiz Cumhurbaşkanı

Lizbon

Ekselânslarının Türk Millî Bayramı münasebetiyle tebrik ve temennilerde bulunmak suretiyle izhar buyurdukları nezaketten pek mütehassis oldum. Derin teşekkürlerimin ve şahsi saadetleriyle Portekiz’in refahı hakkında beslediğim en iyi temennilerimin kabulünü rica eylerim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

M. N. Shvernik

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği

Yüksek Şurası Başkanı – Moskova

Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle tebrik ve temennilerde bulunmak nezaketinizden dolayı teşekkürlerimin ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Halkının saadeti hakkında beslediğim temennilerimin kabulünü rica ederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

Başkan Haşem Atassi

Şam

Türk Millî Bayramı münasebetiyle Ekselanslarının Hükûmet ve gerekse Suriye halkı namlarına temennilerde bulunmak nezaketlerinden pek mütehassis oldum. Derin teşekkürlerimle beraber gerek şahsi saadetleri ve gerekse komşu ve dost Suriye milletinin refahı hakkındaki temennilerimin kabulünü Ekselanslarından rica ederim.

İsmet İnönü

 

Majeste Abdülaziz Hazretleri

Suûdi Arabistan Kral’ı

Ryad

Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle Majestelerinin lûtufkâr tebriklerinden ve izhar buyurdukları temennilerden pek mütehassis oldum.

Samimi teşekkürlerimle birlikte Zatı Haşmetpenahilerinin şahsi saadetleri ve Suûdi Arabistan Milletinin refahı hakkındaki en iyi dileklerimi arzetmekle bahtiyarım.

İsmet İnönü

 

Majeste Birinci Abdullah

Haşimî Ürdün Kral’ı

Amman

Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle Majestelerinin lûtufkâr tebriklerinden ve temennilerden pek mütehassis oldum.

Samimi teşekkürlerimle birlikte Majestelerinin şahsi saadetleri ve Haşimi Ürdün Milletinin refah ve ikbali hakkındaki halisâne dileklerimi arzederim.

İsmet İnönü

 

Ekselans

M. İvan Ribar

Yugoslavya Federatif Halkçı Cumhuriyeti

Halk Şûrası Riyaset Divanı Başkanı

Belgrad

Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle Millî Meclis Şûrası namına tebriklerde bulunmak nezaketlerinden dolayı Ekselanslarına teşekkür eder ve Yugoslavya’nın refahı hakkında beslediğim halisâne temennilerimin kabulünü rica eylerim.

İsmet İnönü

 

Majeste I.inci Paul

Elenler Kral’ı

Atina

Majestelerinin Millî Bayram münasebetiyle göndermek nezaketinde bulundukları Mesaj’dan pek mütehassis oldum. Derin teşekkürlerimle beraber şahsi saadetleri ve dostluğu Türk Milletince de takdir edilen kahraman Elen Milletinin refahı hakkında beslediğim en hararetli temennilerimin kabulünü Majestelerinden rica ederim.

İsmet İnönü

 

[Şili Cumhurbaşkanı Gabriel Gonzalez Videla’ya gönderilen mesaj özeti]

İşbu mesajdan dolayı Cumhur Başkanımız tahassüs ve teşekkürlerinin ve bilmukabele şahsi saadetleriyle Şili halkının refah ve ikbali için beslediği en iyi temennilerinin Ekselâns Gabriel Gonzalez Videla’ya iblâğına Santiago Elçimizi memur buyurmuşlardır.

 

 

 

 


MTTB’nin 10 Kasım Günü Halkevi’nde Yapacağı Atatürk’ü Anma Toplantısı Dolayısıyla Gençliğe İletilen Mesaj[215]

 

Atatürk’ün aziz hâtırasına derin saygılarımızı sunarız.

Bu saygı memleket gençliğinin ateşli yüreğinde, büyük millî davalarda beraberlik duygusunun en güzel örneği olarak nesilden nesle kalacaktır.

İsmet İnönü

 

 

 

 


İstanbul Radyosunun Normal Programla Yayına Başlaması Dolayısıyla Yapılan Açış Konuşması[216]

 

Aziz vatandaşlarım,

Memleket radyo tesislerine yüksek takatte ikinci bir millî postanın katılmış olduğunu sizlere söylemekle büyük bir haz duyuyorum. 1938 yılındanberi çalışan Ankara Radyosunun yanında bugünden itibaren İstanbul radyosu da yer almış bulunuyor. Bu artışın verimli neticesini, yurt içinde ve vatandaş hizmetine yönelecek radyo yayımlarımızın zenginleşmesinde görmekle iftihar edeceğiz.

Radyo dalgaları ile sesi en uzak bölgelere ulaştırabilme imkânının, millî ve insani ideallerin gerçekleşmesinde oynadığı rol büyüktür. Haberleşme hürriyetini sağlama yolunda atılan adımlara en başta radyo yardımcı olacağı gibi fikir alanındaki gelişmelerde de radyonun büyük hizmeti olacaktır. Bütün medeni memleketleri gözönüne alarak, verici radyo postaları ile, alıcı radyo cihazlarının yurdumuzda da çoğalmasını gerçekleştirecek her teşebbüs millî radyo hizmetlerimizi memlekete daha verimli kılacaktır. Onun içindir ki, vatanımızın çeşitli bölgelerinde yeniden radyo postaları kurulmasını ve günün bu en medeni ifade vasıtasından gereği gibi faydalanılmasını temenni ederken, fikir ve teknik dünyamıza yeni doğan İstanbul radyosuna başarılar dilerim.

 

 

 

 


6. Türk Dil Kurultayına Gönderilen Mesaj[217]

 

Türk Dil Kurultayınızın benim için gösterdiği ilgilerinden dolayı teşekkürlerimi ve minnetlerimi sunarım.

Dil Kurultayının çalışması dil dâvamız için bir muvaffakiyet merhalesi olmuştur. Dil Kurumu çalışmaları ile dil inkilâbımızın kıymetli ve heyecanlı bir bekçisi olduğunu ispat etmiştir.

Bunu gelecek için büyük teminat sayıyorum.

 

 

 

 


AÜ Tıp Öğrenci DerneğiFahri Üyeliği Dolayısıyla Dernek Başkanı Hayri Kalabalık’ın Mesajına Verilen Yanıt[218]

 

Ankara, 28 Aralık 1949.

Bay Hayri KALABALIK

Ankara Üniversitesi Talebe Birliği

Tıp Öğrenci Derneği Başkanı

 

Derneklerine beni Fahri Üye seçmek nezaketini gösteren Ankara’nın değerli Tıp Öğrencilerine teşekkür ederim. Dernek üyelerine verimli çalışmalar, devamlı başarılar diler, hepsini sevgilerle selâmlarım.

[El yazısı not:]

Bu yazı gönderilmedi

Hayri Kalabalık’a telefonla teşekkür ettim.

H. D. [Haldun Derin]

29.12.1949

 

 

 

 


Genel Seçimlerde Malatya’dan Aday Olmasını İsteyen Malatya Heyetini Kabulde[219]

 

(...)

Cumhurbaşkanı heyete, Malatyalı hemşerilerinin muhabbetlerine hararetle teşekkür ederek demiştir ki: “Milletvekilliği vazifesinde her yerde alâkamızın, temsil vazifelerimizin aynı olduğuna şüphe yoktur. Malatyalıların ziyaretini bir teveccüh işareti olarak kıymetlendiriyorum. Yeni kanun iki yerden adaylık imkânını veriyor. Seçim zamanı ne karar vereceksek beraber veririz. Ümit ederim ki, seçimden evvel Malatya’ya geldiğim vakit bu meseleyi bir de yerinde konuşuruz”

 

 

 


 

Genel Seçimlerde Ankara’dan Aday Olmasını İsteyen Ankara Heyetini Kabulde[220]

 

(...)

Cumhurbaşkanı cevaben demiştir ki:

“ – Teveccüh ve muhabbetiniz benim için çok kıymetlidir. Milletvekilliği adaylığı için Ankara’yı muhafaza etmemi arzu ediyorsunuz, Arzunuza uyacağım. Ankara’da Milletvekili adayı olarak seçime girmek benim için hakiki bahtiyarlıktır. Bahis konusu kanuna göre iki yerde adaylık koymak imkânlıdır. Bunlardan birisi olarak seçime gireceğim.

Ankara’nın Devletimizin Başkenti olarak temiz ve kanuni bir seçim faaliyetine örnek olacağına eminim. Yakın bir zamanda her kazaya gidemesem bile, iki üç kazayı bir yerde toplıyarak seçim için düşündüklerimi söyliyeceğim. Başkanın söylediklerini şükran ile dinledim. Kazalarınıza sevgilerimi göstermenizi sizden rica ederim.”

 

 

 


 

Eskişehir’deki Sel Felaketi Üzerine Halk ve Yetkililerle Yapılan Sohbet[221]

(Kemal Zeki Gençosman’ın haberinden aktarma)

(...)

“Geçmiş olsun Eskişehirliler. Gördüğüm zararlar, halkımızın çektiği ıstıraplar hakikaten üzüntü vericidir. Çok müteessir oldum. Müteşekkir olduğum cihet de, bu kadar şiddetli bir darbe karşısında vatandaşlarımda gördüğüm metanet ve bu felâketi tamir için yüreklerinde duydukları ve gösterdikleri cesarettir. Bunun gibi Eskişehir’de kazaya uğramamış kısımlardaki vatandaşlarımın birinci derecede olarak hemşerilerine yardım için ciddî bir alâka ve gayret gösterdiklerini farkediyorum. Eskişehirlilere teşekkür ve minnetlerimi ifade etmek isterim.

Memleketin her tarafında Eskişehir’in büyük bir eleme duçar olduğu hissedilmiştir. Her tarafta yardım, teselli kabilinden olsun bir tatlı söz, bir ufak hizmet göze çarpmaktadır. Bu da memleket ve vatandaşlar olarak iftihar edeceğimiz bir mevzudur.

Arkadaşlar, şimdi asıl mevzua geliyorum. Su baskınları veya diğer tabiat ârızalarıyla memleketin her tarafında, maalesef sık sık karşılaşıyoruz. Felâketin ilk sıcak günlerinde vatandaşların, bilhassa felâket içinde bulunan vatandaşların çok müteessir olmaları tabiidir. Bütün hâdiseleri mübalâğalı hissiyat ile ifade ederler ve vaktiyle alınmış tertiplerde, o felâketi önliyecek ihmal edilmiş bir tedbir tasavvur ederler. Bu da tabiidir. Bu hâdiselere her yerde rastlarız. İyi çalışılırsa bir müddet sonra isabetli tedbirler bulunur; münakaşalara tabiilik ve sükûnet gelir.

Eskişehir’de bugün benim gördüğüm üç mesele vardır: Birincisi âcil yardımdır. Vatandaşların evlerini su basmıştır. Çoluk cocuk meydanda kalmıştır. Bunları yerleştirmek, beslemek, hayatlarını devam ettirmek ilk vazifedir. Bu ilk vazifenin yapılmış ve yapılmakta olduğunu memnunlukla gördüm. Valinize çok müteşekkirim. Bakan arkadaşlarım, bütün devlet memurlarının cansiperane bir şekilde çalıştıklarını bana zaten söylemişlerdi. Burada da görüyorum. Dediğim gibi ilk yapılacak iş elbirliğiyle vatandaşların kurtarılmasıdır. Çok şükür nüfusça zayiat vermemişiz. Yalnız gördüğüme göre mal kayıpları çoktur.

İkinci mesele buna nazaran daha uzun vadeli olan iş, Hükümetçe nasıl bir yardım yapılacağı ve bu harap olmuş yerlerin, güzel Eskişehir’in kurtarılması için ne gibi tedbirlerin alınacağı meselesidir. Takdir edersiniz ki bu hususta bugünden birşey söylemeğe imkân yoktur. Fakat zannediyorum ki bir hafta on gün içinde tamir vazifesinin ne şekilde ele alınacağı hakkında bir fikir edinilebilir. Mütehassıslar çalışıyorlar, evlere bakıyorlar. Ayrıca dolaşırken gördüm ki, Hükümetle beraber vatandaşın kendisi de evini kurtarmak, onarmak için çalışmağa başlamıştır.

Nihayet üçüncü kısım geliyor. Bunlar daha büyük işlerdir. Baraj nerede yapılacak, Sarısu’yun mecrası nereden geçirilecek gibi daha uzun vadeli meselelerdir. Her türlü faaliyeti tabiatiyle çerçeveliyen birtakım hudutlar vardır. Mühendisler, mütehassıslar çalışacaklardır. İdare adamları, siyaset adamları mütehassısların fikirlerine ve plânlarına bağlıdırlar. Sonra bunlar, paraya bağlı olan işlerdir. Devletin umumi ihtiyaçları ve Eskişehir’in yakın ve mübrem ihtiyacı gözönüne alınarak bir tertibe konulacaktır.

Bugün Eskişehir’de gördüklerimi ve düşündüklerimi size bu şekilde hulâsa edebiliyorum. Biz şimdi ilk safhada, müstacel kurtarma safhasındayız. Kazaya uğrıyan vatandaşlar en ıstıraplı günlerini geçiriyorlar. Yakından bakıma, alâkaya, korunmağa muhtaçtırlar. Kendilerine bu alâka gösterilmekte ve bakılmaktadır ve buna devam edilecektir.”

(...)

Bu sırada, D.P. Eskişehir Milletvekili Kemal Zeytinoğlu, Eskişehir’in feyezan havzası projesi hazır olduğu halde tatbikata geçilmediği ve işler kül halinde ele alınmadığı için matlup hasıl olmadığını ileri sürdü.

(...)

“Arkadaşlar, böyle hâdiseler, memleketin her tarafında olmuştur, olmaktadır. Bu mülâhazaları ben heryerde işitirim. Teessür anlarında, vatandaşların elemlerine tercüman olacak surette, türlü maksatlarla türlü şekilde konuşulabilir. Yukarda da söylediğim gibi bu işlerimize çareler bulacağız. Bir insanın hüsnü niyetle arayıp bulabileceği vasıtalarla çareler bulacağız. Bunu mütehassıslar, mühendisler yapacaklardır. Şimdi daha kazaya uğrayan vatandaşların kalkınması için alınacak tedbirler üzerinde çalışıyoruz. Diğerleri, müstacel işler bittikten sonra anlaşılacaktır.

Eskişehir bizim kendi vasıtalarımıza göre mamur yerlerimizdendir. Burada iki bin üç bin evin hasara uğraması bizim için büyük bir kayıptır. Ama felaket bir kere gelmiştir. Toparlamak için lâzımgelen bütün tedbirler alınacaktır. Ben Adana’da, Silifke’de, Tokat’ta, Amasya’da da aynı şeyleri gördüm. Memleketin bir köşesinde bir felâkete uğradığımız zaman çok müteessir oluyoruz. Yalnız, o felâketi o köşeye mahsus müstesna bir felâket diye tasavvur etmemelidir. Anlıyor musunuz arkadaşlar, bunları içinde bulunduğumuz teessürün tesiri altında bir derece teselli bulmanız, azminizi, iradenizi muhafaza edebilmeniz için söylüyorum.”

(...)

[Yurttaşlar arasındaki siyasi parti farklılığından kaynaklanan tartışmalar üzerine:]

“Münakaşayı bırakmalısınız” dedi. “Şimdi vatandaşın ıstırabı var. Bir an önce halledilmesini bekliyen işleri var. Bunları mı konuşacağız, yoksa politika mı yapacağız?”

(...)

Devlet Başkanımız İnönü, felâket zamanlarında, muhtelif partilere de mensup olsalar vatandaşların beraber çalışmalarını temenni ettikten sonra müstacel tedbirlerin elbirliği ile alınması lüzumunu belirtti. Kemal Zeytinoğlu, âcil tedbirlerde beraber çalıştıklarını, Eskişehir’in bu tesanüdü gösterdiğini söyledi. Bu sırada İnönü demiryolları işçilerinden evsiz kalanların yerleştirildikleri yerleri görmek üzere gitmeğe hazırlanıyordu. Fakat şu elemli günlerde bile sert bir parti ayrılığı içinde yaşadıkları görülen Eskişehirli vatandaşlarından tavsiyelerini tutacaklarına dair söz almadan ayrılmak istemiyorlardı. Gülerek:

“Bana söz verin”dedi,”birbirinizin yüzüne gülün de rahat ayrılayım.”

İnönü’nün vatandaşlar arasında parti ayrılığı yüzünden birbirinin kalbini incitecek en küçük belirtilere şahit olduğu zaman nasıl teessür duyduğunu pek canlı bir surette isbat eden, memleketin müşterek dâvaları başında vatandaşların yardımlarını birbirlerinden esirgediklerini hissedince derin bir elem duyduğu aşikâr bir surette görülen İnönü’nün bu hareketini salonda bulunanlar şiddetle alkışladılar. Cumhur Başkanı bu tezahürü iyi bir cevap saydı, ve memnun ayrıldı.

 

 

 

 


Eskişehir’deki Sel Felaketi Üzerine Verilen Demeç[222]

Muhtelif yerlerde söylediğim sözleri size tekrar edeyim. Eskişehir’de gördüğüm kazadan ve vatandaşların uğradığı elem ve ıstıraptan çok müteessir oldum. Eskişehirliler bütün memleketin kendi acılarına yürekten iştirak ettiğine emin olabilirler. Hükümettin ve Eskişehir’de kazadan masun kalan vatandaşlarımın felâkete uğrayanlara ilk yardımları yapmak için gösterdikleri gayretten müteşekkirim, minnettarım.

Henüz kurtarma tedbirleriyle ve kurtulanların sıhhatlarını ve ilk barınmalarını temin tedbirleriyle çok meşgul bir haldeyiz. Çok şükür, nüfusça hemen hiç zayiata uğramamışızdır. Bu bir tesellidir.

Eskişehir’in uğradığı tahribatın derecesi henüz malûm değildir. Zannediyorum ki bir hafta on gün içinde sular kâmilen çekilecek binaca uğradığımız zayiat ondan sonra meydana çıkacaktır. İki üç bin mesken kaybettiğimiz şimdiden görülüyor. Hiç oturulamıyacak hale gelmiş yahut esaslı surette sarsılmış binalar keşif neticesinde anlaşılacaktır. Eskişehirliler tahribatın süratle tamir olunması için Hükümetçe ciddî tedbirler alınacağına emin olabilirler.

Eskişehirli vatandaşlarım büyük mikyasta, çok sanatkârımız bulunan bir muhitimizdedir. Eğer Hükümet yardımlarını halkın geniş çalışmasiyle ahenkli bir surette meczedebilirsek bu yaz büyük işler yapabileceğimize hakkiyle güvenebiliriz.

Hükümet salonunda söylediğim gibi uzun vadeli, büyük mikyaslı tedbirler aynen keşfedilecek ve bir nizama konulacaktır.

Eskişehir gazetecilerinden ricalarım şunlardır:

Halkın nefislerine ve birbirlerine itimadını muhafaza edecekleri ve elbirliğiyle çalışacakları zamandayız. Şehrin hayatî meselesini bütün mülâhazaların üstünde tutarak ve politika münakaşalarını ikinci dereceye bırakarak ilk önce bir ev içinde oturan bir aile efradı gibi bütün vatandaşların birbirine muhabbetle yardım için gayret etmelerini isterim. Hükümetin etrafında, yardım teşkilâtlarının içinde ıstırapları bertaraf etmek için bütün partilere mensup vatandaşların can–ciğer kardeş olarak birbirlerine yardım etmelerini, Hükümetin çalışmalarını kolaylaştırmalarını rica ederim.

Sizden ricam, vatandaşlar arasında ahenkli ve birbirine yardım, birbirinin eksiğini tamamlama duygularını kuvvetlendirmenizdir.

Eskişehir’in bu tamir devresinde fırsat buldukça tekrar gelirim ve vatandaşlarıma faydalı olmağa çalışırım.

Eskişehirlilere muhabbetlerimi ve yürekten, samimi dileklerimi lûtfen iblâğ edersiniz.

 

 

 

 


Ankara Polatlı’da Yapılan İlk Seçim Konuşması[223]

 

Aziz Vatandaşlarım,

Yeni seçimlerde milletvekiliniz olmak için adaylığımı yeniden koyacağım. Geçen dört sene zarfında benim başlıca uğraştığım mesele, vatandaşlar arasında dirlik düzenliği korumak ve Türkiye’nin dış emniyeti üzerinde selâmet yolunu bulmasına çalışmak olmuştur. Bu memlekette şimdiye kadar misali görülmemiş olan uzun bir hürriyet rejimi içinde, muhtelif kanaatte vatandaşların, siyasî faaliyetlerini emniyet içinde bulundurmağa çalıştık. Gücümüzün yettiği kadar, sert münakaşaların zararsız geçmesini, siyasî çevrelerimizin birbirine tahammül göstermelerini, hem kendi nefsimizde, hem siyasî teşekküller arasında tesise uğraştık. Başlıca vazife, İktidara düşüyordu. Halk Partisi ve Hükûmetleri, muhalefet ceryanlarının istedikleri içinde; haklı ve haksız iddiaları birbirinden ayırmağa dikkatli olarak çalışmağa mecbur idiler. Haksız iddiaların tesirlerine ve tahriklerine karşı memleketin nizamını, vatandaşların mal ve can emniyetini temin edeceklerdi. Haklı iddialara karşı hiçbir sabit fikre ve yersiz bir izzeti nefis kaygısına kendilerini kaptırmıyarak, icabeden tedbirleri bulmağa çalışacaklardı. Muhalefette bulunan siyasî partilerin emniyet içinde çalışmaları için son derece tahammüllü olmak lâzımgeliyordu. 1946 da mevcut olan fevkalâde tedbirlerden bugün eser kalmamış, ve birçok defa hakikaten endişe verecek tahrikler vukubulmuş olduğu halde, normal mahkemelerle memleketin nizamı korunmuştur. Bu netice, içine girdiğimiz demokratik rejimin mühim bir tekâmül merhalesidir.  Bu merhalede vatandaşlarımızın sağduyusu, geniş bir hürriyet rejiminin faydalarını takdir ederken, onu bilmiyerek ve bilerek yersiz kullananların getirecekleri zararlara karşı, memleketi kurtarmıştır. Taşkın iftira ve sövme politikacıları itibardan düşmüştür. Bu yolda devam etmek istiyenler hâlâ görünüyor. Fakat, vatandaşlarımızın bunlara iltifat etmiyecekleri âşikâr bir surette farkedilmektedir.

Önümüzdeki devrede çalışmamızın ana istikameti, memlekette demokratik rejimin yeni ve feyizli inkişafını temine hizmet ve gayret  yolu olacaktır. Yeni çalışma mevzuunu başlıca iki temelde görüyorum: birisi, Anayasa’mızın demokratik hayatın icaplarına göre değiştirilmesidir. Mevcut Anayasa’mız, bu memlekete, büyük hizmetler ve ilerlemeler sağlamıştır; fakat, kanaatimce, devrini ikmal etmiştir, ve demokratik icapları karşılayacak yeni hükümlerin ve teşkilâtın lüzumu vardır. Büyük Millet Meclisi tarafından ince ince düşünülerek meydana getirilecek Anayasa maddeleri üzerinde, hiçbir tahminde bulunamam. Tamamiyle şahsi olan fikirlerime göre, büyük meseleleri şöyle görürüm: milletvekillerinden

mürekkep bir meclisten başka, ikinci bir meclis olacaktır. Bu iki meclisin bir arada halledecekleri meseleler olduğu gibi, her birinin ayrıca iştigal edecekleri vazifeleri bulunacaktır. Devlet Reisiyle meclisler arasındaki münasebetler, ve umumî olarak Devlet Reisinin vazife ve salâhiyetleri, esaslı bir tetkik mevzuu olacaktır. Bu meselelerin nasıl halledileceğini bugün kimse söyliyemez. Fakat, meselelerin sağlam bir garp demokrasisinin temel prensiplerine göre tanzim olunması için bütün gayretimle çalışacağım. Bugünkü Anayasa’mızın büyük kuvveti, memleketin bir harp zamanında muhtaç olacağı fevkalâde tedbirleri süratle alabilmesidir. Yeni Anayasada bu ihtiyacın gözden kaçmamasına çalışmak icabeder. Bugünkü Anayasanın zayıf tarafı, seçim neticesinde büyük çokluğu alacak bir siyasî partinin, Anayasa dahil olduğu halde, bütün kanunları bir hafta içinde değiştirmeğe muktedir olmasıdır. Yeni Anayasadaki ikinci meclisin, başlıca, Anayasanın istikrarını temin etmesi ve her kanunun Anayasaya uygun olarak çıkmasını ayrıca vazife olarak üzerine alması düşünülebilir. Garp usulü demokrasi prensiplerine uygun olarak vucude getirilecek yeni Anayasanın, siyasî hayatımıza istikrar ve emniyetli bir istikbal getireceğine şüphe yoktur.

Önümüzdeki dört sene zarfında uğraşacağım öteki temel mevzu, siyasî bünyemize arız olan mühim hastalığın vatandaşlar tarafından tedavisine çalışmaktır. Bu hastalık, içinde yaşadığımız şiddet politikasıdır. Şiddet politikası, bugün iktidarda olmıyan siyasî partilerin usulleriyle, bir kaide olarak yerleşmiştir. Bu usullerin tarihten gelen kökleri vardır. Zaten bizde; yalnız bizde değil, bu topraklarda, yüzlerce ve yüzlerce senedenberi demokratik rejimin teessüs edememesinin başlıca iki sebebi, İktidarda bulunanın sabır ve tahammül gösterememesi, ve iktidarda olmıyanın, şiddet yoluna sapmasıdır.

İktidarda olarak, bize düşen vazifeyi yapmağa çalıştık. İktidarda olmıyan partilerin şiddet usullerini değiştirmek, bizim elimizde değildir. Bu tekâmülü onlar temin edeceklerdir. İçinde bulunduğumuz şiddet politikası, şimdiden siyasî bünyemizi esaslı meselelerde mefluç bırakmıştır. Vahim bir hâdise olarak söyleyeyim ki, uğradığımız felâketler bile, siyasî partileri idare edenleri birleşmeğe, sevkedemiyor. Su baskını gibi bir tabiat felâketi, muhtelif vatandaşları, partili partisiz ayırt etmeksizin felâkete götürüyor, ve bu vatandaşların evvelâ sel altından çekilip çıkarılmaları gibi ilk bir mecburiyet bile; şiddet politikacılarını insafa getiremiyor. Bunun en yakın misalini Eskişehir’de bir daha gördüm.

Aziz Vatandaşlarım,

Siyasî bünyemizden şiddet usullerinin kalkıp, feyizli demokratik usullerin yerleşmesi, birinci derecede, seçmenlerin elindedir. Yeni seçimde büyük vatandaş kütlesi siyasî bünyemizde şiddet usulünü terviç edip etmiyeceğini gösterecektir. Şiddet usullerinin siyasî bünyemizden kalkması, siyasî partilerimizin içindeki tekâmüle bağlıdır. Bugün memleket o merhaleye yükselmiştir ki, şiddet usulü taraftarı olan politikacılar, kendi partileri içinde mücadeleye mâruzdurlar.

İktidarda olmıyan siyasî partiler içinde, diğer partilere hiç bir hüsnü niyet atfetmiyen şiddet usullerinin terkedilmesini istiyen mühim kütleler vardır. Ama, bunlar, henüz kendi partilerini idare edecek mevkilere gelmemişlerdir. Memleketin siyasî hayatındaki hayırlı tekâmül, siyasî partiler içinde vukubulacak gelişmelere büyük mikyasta bağlıdır. Bu tekâmüle de, yeni seçimde,vatandaş kütleleri istikamet verecektir.

Aziz Vatandaşlarım,

Önümüzdeki dört sene zarfında siyasî hayatımızın dirlik düzenlik içinde kalması için, iç politikanın temel tedbirleri olarak düşündüklerim bunlardır. Takdir sizindir.

 

 

 

 


Ankara Kırıkkale’de Verilen Seçim Söylevi[224]

 

Aziz Vatandaşlarım,

Yeni seçimde beni tekrar milletvekili olarak kabul etmeniz için, yakın geçmişte yaptıklarımı ve önümüzdeki devre için düşündüklerimi size anlatacağım.

Biz, iç politikada, beş senedenberi yeni bir devre intikal etmeğe çalışıyoruz. İç idaremiz, bütün siyasî ve içtimaî telâkkilerimiz; anlayışta, prensipte, icraatta ileri bir devreye giriyor. Vatandaşın memleket idaresinde kendi mesuliyetini anlaması ve reyi ile memleket idaresine istikamet vermesi usulü, geniş, canlı bir şekilde işlemeğe başlamıştır.

Bu devre içinde memlekette huzuru, vatandaşlar arasında düşmanlık olmamasını emin bulundurmak, en mühim vazife, ve en güç vazife idi. [Bunun] En mühim vazife olduğunu hepimiz kolaylıkla anlıyabiliriz. Siyasî mücadeleler düşmanlık usullerine bağlanırsa, memlekette dirlik düzenlikten eser kalmıyacağına şüphe yoktur ve bir memleketin vatandaşları, bir defa bir birine güvenmez hale geldikten sonra, onların, dışardan gelecek felâketlere ve içerde çıkacak felâketlere karşı memleket içinde birlik muhafaza edebilmeleri imkânı kalmaz.

Geçen dört sene zarfında en güç vazife, iktidarda bulunan partiye düşüyordu. Türlü taşkınlıklara karşı memlekette âsayişi, mal ve can emniyetini muhafaza etmeğe mecburdu. Birdenbire parlıyan tenkitler ve şikâyetler yanında, türlü maksatla faaliyete geçenlerin her türlü tecavüzlerine, iftiralarına, sövmelerine karşı, geniş yürekli ve sabırlı davranmak icabediyordu. Her milletin kendine göre bazı vasıfları yumuşak ve bazı vasıfları serttir. Türk milleti, söz tecavüzüne az dayanan bir milletir. Vatandaşlar arasında en ağır kavgaların sebepleri, çok defa, söz tecavüzüdür. Bu memlekette yüzlerce senedenberi devamlı bir hürriyet rejimi kurulamamıştır. En uzun zamanı biz geçirdik. Bununla, kendimizi babalarımızdan daha anlayışlı ve daha ileri görmek iddiasına kapılmamalıyız. Babalarımız da bizim kadar bu ihtiyacı biliyorlardı. Fakat, müşkülâtı yenemediler. İktidarda olan, nihayet tahammülünü kaybeder, ve iktidarda olmıyan, tahrikleriyle nihayet iktidarı devirir, ve yeni bir sabırsız ve tahammülsüz usulü yerleştirir. Geçen beş senede sizlerin sabırlı, nefsinize hâkim olmanız aynı zamanda memleketin âsayişini korumağa muvaffak olmanız, memleketimizi büyük bir medeniyet merhalesini kestirmeğe muvaffak etmiştir. Şimdi, hâdiseleri daha soğuk kanlı olarak görebiliriz, önümüzdeki merhaleyi daha ileri bir başarı haline getirmeyi düşünebiliriz.

Önümüzdeki devrede bir büyük işimiz, yeni bir Anayasa ile,  Devletimizin demokratik, medenî teşkilâtının eksiklerini tamamlamağa çalışmak olacaktır. İkinci bir meclisin kurulmasını; Devlet Reisi ile ve Hükûmetlerle meclisler arasındaki münasebetleri düzenlemeği arayacağız.

Halk Partili vatandaşlarıma söyleyeyim ki, bizim inandığımız altı oklu prensiplerin Anayasadan çıkarılması tabiî olacaktır. Biz, Halk Partili olarak altı oklu prensiplerimizi vatandaşlarımıza beğendirmeğe çalışmakta devam edeceğiz. Bu suretle, diğer siyasî partilere karşı kendi prensiplerimizi Anayasa ile imtiyazlı bir mevkie koymuş olmaktan çıkacağız. Ama, şurasını hemen ilâve etmeliyim. Yeni Anayasamız bazı prensipleri bütün vatandaşların, bütün siyasî partilerin müşterek umdeleri olarak tesbit ve tâyin etmeğe mecburdur. Benim şahsı fikrim budur. Anayasa, memlekette demokratik rejimin istikrar içinde bulunmasını, istikbalde Cumhuriyetin ve Cumhuriyetin aziz prensiplerinin âni ve tehlikeli kanunlardan masun bulunmasını temin edecektir. Bugünkü Anayasamızın çok kuvvetli tarafları yanında, açık tarafları da vardır. 27 senelik tecrübeden bazı esaslı dersler alınmıştır.

Vatandaşlarım,

Vatanda dirlik düzenliğin muhafazası, her şeyden evvel, siyaset mücadelemizin fena bir hastalıktan kurtulmasına bağlıdır. Bu hastalık, tarihten gelen kökleri ve bizim beş senelik taze demokrasimizin tecrübesiz mücadeleleri içinde muhalefet partilerinin bünyesine yerleşmiştir. Bu hastalığın adı, şiddet politikasıdır ve şiddet usullerinin muvaffakiyet vasıtası zannolunmasıdır. Aynı milletin aynı istidatta evlâtları olarak, iktidarda bulunan bizler de, şiddet usullerine kendimizi kaptırabilirdik. Eğer babalarımızdan daha sabırlı olmasaydık, bugün içinde bulunduğumuz rejim daha bir kaç sene evvel, sona ererdi. Biz işbaşında kalarak, sona ererdi; şiddet taraftarları işbaşına gelerek, sona ererdi ve yüzlerce ve yüzlerce senedenberi tarihin göğsüne yazılmış olan hüküm, yani “bu topraklarda demokrasi olmaz, hürriyet olmaz” hükmü bir kere daha isbatedilmiş olurdu. Bizim sabrımız, memleketi bu neticeden kurtardı.

Fakat, karşı partiler içinde idareyi ellerinde bulunduranların şiddet politikasına mani olmaya imkânımız yoktur. Memlekete açıkça söylemek isterim ki, demokratik rejimin feyizli olarak devam etmesi, iktidarda bulunanın sabırlı, tahammüllü olmasına; haklı şikâyetleri haksızlardan ayırarak, vatandaşı memnun edecek tedbirleri bulmasına ne kadar bağlı ise, muhalefette bulunan partilerin sabit fikirlere kapılmıyarak ve âşikâr hakikatleri reddetmiyerek, şiddet politikasından vazgeçmelerine de o kadar bağlıdır. Şiddet politikasını muhalefet partileri içinde tasvip etmiyen, bu partilerin güzide unsurları, hesapsızdır. Ama, partilerinin idaresi şiddet taraftarlarının  elindedir ve yürümekte olan politika odur.

Şimdi size, kolaylıkla anlıyacağınız, bildiğiniz iki misal söyliyeyim. Bunlardan birisini Keskinliler gösterdi. Buradan Ankara’ya gelen bir heyet, Keskin halkının çok ehemmiyet verdiği bir meseleyi halletmeğe çalışıyordu. Bu mesele memleket ölçüsünde pek sadedir. Fakat, Keskin ölçüsünde, vatandaşlarım onu çok ehemmiyetli bulmuşlardı. Bu mesele, Keskin’de bir hükûmet konağının süratle yapılmasıdır. İktidarda bulunan ve bulunmıyan partilere mensup vatandaşlar, müşterek dâva olarak, bunun için Ankara’ya gelmişlerdi. Salâhiyet ve tesir sahibi farzettikleri herkese dertlerini anlattıkları gibi, Cumhurbaşkanına da; meselelerini anlatmağa karar vermişlerdir. Son anda Demokrat Partinin üyelerine Ankara’daki idare heyetleri “Cumhurbaşkanına gidemezsiniz, Kongrenin kararı var” demişler ve onları menetmişlerdir. Demek ki, parti içindeki vatandaşların mülahâzaları ve ihtiyaçları tesirini gösterecek halde değildir. Cumhurbaşkanına niçin gidemezlermiş? Bunun felsefesini izah ediyorlar: çünkü o gayrı mesuldur, elinde bir kudret yoktur, yahut olmamak lâzımdır. Onun için, bir dert söylemek üzere ona gidilemez. “Hayır, hiçbir iş söylemiyeceğiz; sadece, ziyaret edeceğiz” diyenlere de, “ha, bu da, Kongrenin kararı üzre, saltanatın el etek öptürmesi gibi bir şeydir, onun için gidilemez...” Görüyor musunuz vatandaşlar? Şiddet politikacıları ne kadar insafsızdırlar ve vatandaşları sarih haklarından ve ihtiyaçlarından mahrum edecek bir politikayı ne kadar pervasızca yürütmeğe kıyam ediyorlar.

Şimdi arkadaşlar, bir cemiyette vatandaşların münasebeti iki sebeple olur: ya, hiç işi yoktur, bir nezaket ve insanlık temasıdır; ya bir derdi vardır, iktidar sahibi bir adama onu söyliyecektir.

Bu iki şıkkı da bertaraf ettin mi, bir şehirde, bir siyasî partinin başına oturmuş olan zat, kendi partisinde bulunan vatandaşları, Cumhurbaşkanı ile temastan menedebilmektedir,. Halk idaresinin rüçhanı, hususiyeti, her hangi bir dertli vatandaşın Cumhurbaşkanına kadar derdini söylemek için imkândan mahrum olmamasıdır. Bir parti teşkilâtı başkanı olarak vatandaşı, Cumhurbaşkanı ile değil, her hangi bir Devlet memuru ile temastan menedememek lâzımgelir.

İkinci misali, iki hafta evvel, Eskişehir’de gördüm. Serbest vatandaş veya Halkçı ve Demokrat, felâkete uğramış vatandaşlar, sular içinden ve ölümden çıkmağa çalışıyorlar. Bir geçmiş olsun diyeyim, belki gördüklerimle Hükûmete, arkadaşlarıma söyliyecek bir şey görürüm diye gittim. Vatandaşlarım memnun oldular. Derhal, Eskişehir’de muhalefeti idare eden faal politikacılar, onbeş yirmi senedenberi olan hatalar üzerine benimle mütecavizane münakaşa açmak istediler. İki genç, ateşli politikacı, galiba iki kardeş veya akraba, ve biri Milletvekili teselli ve ilk tedavi ve derman havasını, koyu ve şiddetli bir politikanın çekişmesi şekline sokmağa çalıştılar.

Bu hâdiseler siyasî hayatımızın bünyesine yerleşen şiddet politikasının ârızalarıdır. Muhalefet partilerinin bünyesine arız olan şiddet politikası, yine kendi içlerinde, kendi arkadaşları tarafından reddedilip düzeltilinceye kadar, şiddet politikasının kırıcı, yıkıcı neticelerini bu memleket çekecektir.

Vatandaşlarım,

Yeni seçimde memleketin siyasetini hastalıktan kurtarmak, seçmenlerin elindedir. Memleket; tahammül, sabır ve vatandaşlar arasında düşmanlık olmamasını, benim anladığım gibi, her meselenin üstünde bir ehemmiyette tutarsa, reyleriyle, memleket siyasetini bu istikamete tevcih edecektir. Siyaset mücadelesini hiçbir felâket anında dahi bırakmamak ve vatandaşı, hattâ Cumhurbaşkanı ile temas etmekten menetmek usulünde ve iddiasında bulunan politikacıları tercih ederse, takdir milletin, ve hürmet bizimdir.

 

 

 

 


Ankara Beypazarı Seçim Konuşması[225]

 

Sevgili Vatandaşlarım

Yeni seçimde milletvekilliğiniz için adaylığımı koyacağım. Vatandaşlarım kabul ederse, önümüzdeki devrede dikkat edeceğim büyük meseleleri kısaca söylemek isterim.

İlk önce, bugün Türkiye’nin her şeyden üstün olan büyük meselesini, varlık meselesini her vatandaşın zihnine yerleştirmek isterim. Bu mesele, Türkiye’nin dış emniyeti meselesidir. Türkiye’nin dış politikası, kendi haklarını, bütünlüğünü koruması meselesidir. Bizim, hudutlarımız dışında olan hiçbir toprakta gözümüz yoktur. Hiçbir milletin haklarına karşı saygısızlık ve haksız bir emel taşımıyoruz. Fakat, kendi haklarımızı, kendi bütünlüğümüzü, hayatımız pahasına müdafaa etmek kararındayız. Biz, haksız emeller, talepler karşısında kaldık. Biz, varlığımıza karşı yöneltilmiş, ardı arası kesilmeyen tahrikler, tecavüzler karşısındayız. Vatanımızı en büyük tehlikeler karşısında görüyoruz. Bunu, bütün vatandaşlarımız bir an hatırdan çıkarmamalı. Her münakaşamızı hallederken, basiretimizin en ziyade bağlandığı anlarda da, mâruz olduğumuz tehlikeleri düşünmeliyiz. Bu bizim için uyanma, toparlanma ilâcı olacaktır.

Biz iktidarda olanlar, bu tehlikeyi en evvel gördük. Memleketimizdeki bütün vatandaşlara ve memleketimizdeki siyaset cereyanlarına göstermeğe çalıştık. Çok şükrederiz ki, milletçe, uyanmamız çabuk oldu. Vatandaşlar ve siyasî partiler prensip olarak, dış politikada birlik bulunuyoruz. Bu dış politikamız, herhangi bir komşumuza, herhangi bir devlete meydan okumak çalımından tamamiyle uzaktır. Fakat, dış politikamız, medeniyet âleminin, bizim hayat telâkkimizi kabul eden, bize tecavüz edilmesini medeniyet âleminin uğradığı müşterek bir haksızlık sayan müttefikler ve dostlarımızın tasvibine mazhar olmuştur. Milletler arasında müşterek bir sulh tesisini gaye edinen milletlerle beraber insanlık bu kadar çetin ıztıraplardan sonra bir sulh nizamı kurabilirse, biz de o nizam içinde bahtiyar olacağız. Eğer insanlık yeni bir büyük felâkete gidecekse, bizim başımıza da engin felâketler gelecektir. Geçen beş sene zarfında bizim büyük meselemiz, dış emniyet meselesi idi. l944, 1945, 1946 senelerinde hemen hemen yapyalnız. tehlikeli ihtimaller karşısında bulunduk. Önümüzdeki senelerde de, dış emniyet meselesi başlıca kaygımız olacaktır. Biz bu kaygılı devri, iç politikada, yani ve büyük bir siyasetin sahneleri içinde geçiriyoruz. İç politikamızın bu yeni devri, eğer muvaffak olmasaydık, bizim için vahim olacaktı.

İç politikada elde ettiğimiz muvaffakıyetler milletimizi hayat mücadelesinde daha şuurlu kıldığı için, bünyemizi de daha kuvvetli yapmıştır. Demokratik rejimimiz 1945 te başlıyarak, 1946 senesinde gürültülü buhranlar halini almıştı. Bütün dünyaya karşı Türk milletinin istidatlarını, çetin şartlar içinde ispat etmeğe çalıştık. 1950 yeni seçiminde, demokratik rejimin hali ve istikbali için, memleketimizde milletçe karar vereceğiz. Bu karar imtihanından vatandaşlarımın, tek tek, mesuliyet hislerini düşünerek, soğuk kanlı, ağır başlı ve isabetli neticeler alacağını ümit ediyoruz.

İç politikada demokratik rejimi, huzur ve istikrar içinde tekâmüle götürmek, en mühim vazifemizdir. İç münakaşalarımız, hiçbir sebep ve suretle, vatandaşlar arasında düşmanlık olmasına mahal vermemelidir. Vatandaşlar arasında düşmanlık uyandıracak prensipler, tahrikler ve gayretler, bizi hiçbir felâket karşısında birleşemiyecek hale getirir. Ben bu mevzuda, dün bugün değil, dört seneden beri her vesile ile, duruyorum. Her sokak başında, hiçbir insafa sığmayan tecavüzler ve ithamlar devrinden bugüne kavuştuk. Şimdi, sövme politikası yapanlar çok azalmıştır ve vatandaşlarım onları artık heyecanlı bir kahraman gibi dinlemiyor; kayıtsızlıkla ve itibarsızlıkla karşıladıklarını sanıyorum. Önümüzdeki seçimin bu ârızalardan masun kalmasını temenni etmek her vatandaşın borcudur. Şimdi, vatandaşlarımın, kesif propagandalar içinden ana dâvalarını vuzuh ile seçmeleri zamanı gelmiştir.

Aziz Vatandaşlarım,

İç idaremizin ve garp telâkkisinde demokratik rejimimizin istikrarı ve istikbali için yeni bir Anayasa vücuda getirmek üzere çalışacağız. Yeni Büyük Millet Meclisi bütün salâhiyetleriyle bu meseleyi halletmeğe çalışacaktır. Bugünkü hükümlere göre Anayasada bir değişme yapılması için Büyük Meclisin üçte iki çoğunluğunun karar vermesi lâzımdır. Demek ki, bir parti  çoğunlukla gelirse ve isterse, Anayasa üzerinde bir değişmeyi, yapabilir. Eğer çoğunluk bu dereceyi bulmazsa, muhalefette bulunan partilerle işbirliği imkânı hasıl olmak icabeder.

Anayasa gibi büyük bir mesele üzerinde, siyasî partiler arasında müşterek çalışma imkânı, büyük bir ileri merhaledir. Siyasî hayatımızın bugünkü durumu, teessüf ederim ki, bize bu ümidi vermemektedir. Bugünkü Büyük Millet Meclisi içinde böyle bir faaliyete de henüz siyasî inkişaflarımızın müsait olmamasından dolayı teşebbüs edemedik. Memlekette zaten kâfi derecede mevcut olan acı ve zehirli münakaşayı; yeni mevzularla artırmak istemedik.

Aziz Vatandaşlarım,

Geçen dört sene zarfında geniş hürriyet rejiminin memlekette kök tutması yolunda Büyük Millet Meclisine, Hükûmetlere, iktidar partisine ve bana düşen vazifeleri hakkıyle yapmak için bütün gayretlerimizi sarfettik. Bu memlekette hürriyet ve demokrasi rejimini kurmak güçlüğünü yalnız Cumhuriyet ve Meşrutiyet devreleri gibi kırk senelik bir devre için müşahede etmemeliyiz. Yüzlerce seneden beri şark âleminde ve Balkanlarda hürriyet rejimi kurulamamıştır. Biz, babalarımızın tecrübelerini tâkip ederek ve Cumhuriyet devrinin tekâmülünü geçirerek

yeni hayata girdik. Yapılan iş büyük şeydir ve bunun yapılması için büyük mikyasda kendi nefsimizi yenmemiz ve memlekete hürriyet içinde yaşamanın imkânını verecek engin bir tahammülün misallerini göstermemiz lâzımdı. Bu büyük bir vazifedir ve her şeyden evvel iktidarda bulunanlara düşen bir vazifedir. Halk Partililere büyük vazifelerinin icaplarını hissettirerek, kendimi de onlarla beraber sabra alıştırmağa çalıştım. Şimdi biz, iktidarda iken sabır, tahammül hassasını, ağzımızdan hatalı bir söz çıkmışsa, onu geri almak kudretini; eğer yanlış bir karar vermiş isek, onu bulup düzeltme gayretini, hulâsa ağzımızdan çıktı diye her sözü keramet saymak, karşımızdakiler söyledi diye inat ile onu behemehal yapmamak hastalıklarından kurtulmuş olanları temsil ediyoruz. Bu bir manevî durumdur. Bu bir siyasi geniş yoldur. 1950 seçimlerine bu vazıyette gidiyoruz. Biz iddia ediyoruz ki, memleketin siyasî hayatının huzur ve emniyet içinde gelişip yükselmesi, iktidarda bulunan siyasî partinin, geniş tahammül ve müsamaha kudretinde olmasına bağlıdır. Buna karşı, “siyaset hayatı bir şiddet vasıtasıdır, Cumhurbaşkanını tanımamak lâzımdır, vatandaşın onunla temasını menetmek lâzımdır, bu memlekette işler ancak zorla yaptırılabilir, ve yaptırdıkça şiddeti ve zoru artırmak lâzımdır” kanaatinde olan politikacılarla karşı karşıya, milletin karşısına çıkıyoruz.

Ben, tuttuğumuz yolun selâmet yolu olduğuna kaniim. Göğsümü gererek bu politikayı vatandaşlarıma karşı müdafaa ediyorum. Memleketin gideceği yolu seçmek, hür vatandaşların hakkıdır.

 

 

 

 


Beypazarı Halkevi Defterine Yazılanlar[226]

Halkevinde güzel bir gün geçirdim. Beypazarı Halkevine selamlar ve sevgiler. – İsmet İnönü”

 

 

 

 


Malatya Seçim Konuşması[227]

Malatyalılar, Aziz Hemşerilerim,

Seçim Kanununun verdiği imkân üzerine, bu devrede, Malatya milletvekilliği için dahi adaylığımı koyacağım. Eğer Malatyalılar kabul ederlerse evvelce uzun müddet bu sıfatla taşıdığım şerefli hatıraları yeniden canlandırmış olacağım.

Her şeyden evvel şunu söyleyeyim ki, milletvekili seçilmek için vatandaşlarımın oylarını kazanmak mecburiyeti, beni, geçen devrenin büyük meseleleri ve önümüzdeki devrenin başlıca kaygıları üzerinde düşündüklerimi söylemeğe, hem bir hak hem bir mecburiyet olarak, sevketmektedir. Her vatandaşımın bilmesini arzu ederim ki, Türkiye’nin en büyük meselesi, dış emniyet kaygısıdır. Geçen devrede, mesele bu idi; önümüzdeki devrede de, bu olacaktır. Bütün dünya için başlıca münakaşa ve endişe konusu olan milletlerarası barış nizamı, Türkiye’nin halini ve istikbalini pek yakından ilgilendirmektedir.

Bugün, memleketin dış politikası üzerinde tuttuğumuz yol, şükrederiz ki, bütün siyaset cereyanlarımıza prensip olarak mal olmuştur. Bu yolda gelecek zamanlarda dahi, dikkatle, sadakatle devam edeceğiz. Önümüzdeki devrede memleketimizin büyük bir azim ve dirayetle inkişafa, ilerlemeğe çalışması borcumuzdur.

Politik münakaşalarımızın içinden mümkün olduğu kadar sıyrılmağa çalışarak, çalışma kudretimizi memleketin imarına; eğitimde,  ekonomide, sağlıkta büyük hamleler yapmağa bütün gücümüzü sarfetmeğe çalışacağız. Fakat, gerek dış emniyetin gerek içerde geniş mikyasda çalışıp ilerlemenin bir temel şartı vardır ki, onu, 1950 seçiminde sağlam olarak vücude getirmeliyiz. Bu temel, memlekette huzur ve istikrarı temin edecek şartların vücude gelmesidir. Vatandaşlar arasında emniyet şartları, demokratik hayatımızın prensipleri ve vazifeleri iyice anlaşılır, ve siyaset cereyanları arasında münakaşa ve ihtilâf ne olursa olsun, esas olarak bir itimat havası yerleşirse, bu vaziyet, içerde her ilerlemenin hareket noktası, ve dış emniyet meselesinde her buhranın en tesirli mücadele vasıtası olacaktır.

Ankara kazalarında milletvekili seçilmek için vatandaşlarıma söylediğim sözler, siyasî muhitlerimizde ve bazı gazetelerimizde şikâyetlerin parlamasına sebep oldu. Cumhurbaşkanı olarak böyle bir seçim münakaşasına girip giremiyeceğim, ve yalnız Halk Partisi namına veya Halk Partisi lideri olarak konuştuğum, ve karşı partiler üzerinde tenkitlerde bulunduğum ileri sürülüyor. Hakikatten ayrılan ve bazen haksız ölçüleri bulan sözlerle uğraşacağımı tahmin etmezsiniz.

Bugünkü Anayasamıza göre, ben de, milletvekili seçilmek için kendimi beğendirmeğe mecburum. Her vatandaş gibi, bu da benim hakkımdır. Ondan sonra, siyasî hayatımızda bugün iç politikamızın bağlanmış olduğu düğümü, hiçbir şahsı ve hiçbir teşekkülü incitmek maksadından ve ifadesinden uzak olarak, memleketin gözü önünde canlandırmak vazifemdir. Biz, bugüne, çetin yollardan geçerek geldik. Demokratik rejimimizde pek mühim başarılar elde ettik, pek mühim güçlüklere uğradık. Eğer memleket güçlüklerin nerede ve niçin olduğunu iyi kavramazsa, ilerde vaziyetimiz daha çetin olacaktır.

Hep bildiğiniz bir misali, şimdi, size tekrar anlatayım: 12 Temmuz Beyannamesi... Malatyalılar pek iyi bilirler ki, bu Beyannameden sonra, Malatya’ya ve hususiyle bu havalideki birçok şehirlerimize birkaç kere geldim ve siyasî partilerin birbirinin. mevcudiyetlerine hürmet etmelerini telkine çalıştım. Siyaset mücadelesinin vatandaşları birbirine düşman edecek bir istikamet almamasının, hususiyle, hudut bölgelerinde ve ilk devirlerde, memleketimiz için hayati ehemmiyette olduğunu düşünüyordum. Yeni siyasî partilerin idare tarafından baskı altında bulunduruldukları, ve muhalefet partilerinin kanun dışı usullere müracaat ettikleri şikâyetlerini teskin etmeğe çalışan 12 Temmuz Beyannamesi, Hükûmetin ve muhalefetin bu konuda vazifelerini, mümkün olduğu kadar hiçbirini incitmemeğe çalışarak, fakat açık bir surette, ilân ediyordu. Birçok vilâyetlerde olduğu gibi Malatya’da da, herkes siyasî kanaatlerini muhafaza ederek, 12 Temmuz esası üzerinde toplanmalar, konuşmalar yaptık. Memleketin siyasî hayatı, bir kanuni itimat üzerinde, uzun ve hayırlı mesafeler almağa başladı. Memleket içinde bulunan bazı siyasî cereyanlarımız, böyle bir beyannamenin vücude getirdiği anlaşmayı tasvip etmediler, ve kendilerine ayrı bir istikamet seçerek, onu tecrübeye koyuldular.

Fakat, memlekette iktidar partisi ile başlıca muhalefet partisinin münasebetleri ve mücadeleleri, garp usulü bir demokrasinin tekâmül yolunu tutmuş görünerek, memleketin huzuru ve istikrarı namına büyük ümitler vermeğe başlamıştı.

Malatya’da (pek iyi hatırlarsınız ki) ben, siyasî partiler arasında ahengi temin etmeğe çalışırken, Halk Partisini temsil eden arkadaşlarım yanımda bulunuyordu. Bunun gibi, Demokrat Partiyi temsil etmek üzere de, yanımda bu partinin seçkin bir unsuru bulunuyordu.

Hürriyet rejimi içinde yaşıyan bir memlekette, her türlü fikir ihtilâflarının üzerinde yaşayacak varlık meseleleri vardır. Bu meseleler,  elle tutulur maddî ve siyasî mevzular olduğu gibi, elle tutulamıyan manevî ve ruhî mevzulara da şâmildir. Hususiyle,  siyasî partiler ve onların liderleri arasında her ihtilâfın üstüne çıkan bir itimat havası, veya en hafif tâbiriyle, bir itimat imkânı mevcut bulunmak lâzım gelir. 12 Temmuz bu şartları hasıl ediyordu. 12 Temmuz politikasının muhalefet tarafından terki ve tahribi, siyaset hayatının muhtaç olduğu ve bir gün daha ziyade muhtaç olacağı itimat temelini tamamiyle çökertmiştir. Bugün, “12 Temmuz Beyannamesi karşılıklı vazife ifade eden bir vesikadır” hükmü gibi sade bir hakikat, reddolunmuştur. Yazılı bir vesika olmasına ve bunu okuyacak herkesin, genç ve yaşlı, tecrübeli ve tecrübesiz, her vatandaşın çıkaracağı iki taraflı mânanın hakikatîne aykırı olarak, tek taraflı bir borç senedi olduğu telâkkisi, başlıca muhalefet politikasının felsefesini teşkil etmiştir. Hakikate uymıyan, hakikatîn zıddı olan telâkkilere müstenit politika, elbette, şiddet politikası olacaktır. Artık bir defa şiddet politikacıları prensipleri ve hareketleriyle üstün hale geldikten sonra, siyasî partinin bütün teşkilâtını ve bütün faaliyetlerini istikametine tevcih etmesi, kaçınılmaz bir neticedir. İşte bugün hayatımızı huzurdan mahrum eden, iç politikada muhalefete hâkim olan, şiddet politikasıdır. Eğer seçimlerde oy verenler memlekette şiddet politikasını istemediklerini ifade ederlerse, önümüzdeki devrede,  muhalefette bulunan siyasî partilerimiz yeniden yapıcı, şiddetten azade bir istikamet üzerinde tekâmüllerini tâkip edeceklerdir. Muhalefet partileri içinde bu tekâmülü yapabilecek güzide unsurlar çoktur. Ancak, şiddet politikası taraftarları, 12 Temmuz Beyannamesinin ruhunu, itimat havasını tahrip etmişler, ve siyaset cereyanlarımıza şiddet usullerini yüklemişlerdir.

Aziz Vatandaşlarım,

Demokratik rejimin sâlim bir istikamette ilerleyip feyiz getirmesi, iç politikada şiddet unsurunun tamamiyle itibardan düşmesine bağlıdır. Eğer bizim demokratik cereyanımız şiddet politikacılarının hâkim olması neticesini verirse, bu yüzden memleketin başına gelecek olan fena şeylerin ölçüsü ve hesabı yoktur.

Seçmenler,

Memleketi, şiddet politikasına düşmekten korumalısınız.

Vatandaşlarım,

Demokratik rejimimizin halini ve istikbalini istikrara ve emniyete bağlamak için, Anayasada değişmeyi ve Anayasa teşkilâtının ve hükümlerinin ilme ve tecrübeye göre tamamlanmasını zarurî bulmaktayım. Malatya’daki seçmenlere de bu fikrimi söylemek vazifemdir. Önümüzdeki devrede iç politikada huzurun ve itimadın –hürriyet rejimi ile, yeni Anayasa hükümleri içinde ve siyasî partilerimizin tekâmülleri arasında– feyizli bir surette temelleşmesi esas olacaktır. Eğer sizin oylarınızla yeni devrede iktidarda kalabilirsek, benim, tahakkuk etmesini hedef tutacağım başlıca mevzu, huzur ve istikrarın emin bulunmasına çalışmak olacaktır. Hüküm, sizin kıymetli reylerinizdedir.

 

 

 

 


Elazığ Konuşması[228]

 

Arkadaşlar,

Burada bir nutuk veya beyanat yapmak üzere hazırlanmadım. Yalnız sizi ziyaret ve karşılıklı muhabbetlerimizi teyit fırsatını elde ettim. Burada geçirdiğim zamanda Elazığlıların bütün memlekette şöhret bulan nezaket ve kibarlıklariyle mütenasip olarak kabul edildim. Size, arkadaşlarıma teşekkür ederken benim minnet ve şükranlarıma bütün Elazığlılar ve kazalardaki vatandaşlarım nezdinde de tercüman olmanızı rica ederim.

Gerek Malatya ve Diyarbakır’da ve gerek burada memleketin umumi ahvali üzerine gördüklerimden çok memnun ve müsterih olarak dönüyorum. Umumi bir âhenk asayiş ve nizam havası bu önümüzdeki nazik faaliyet devrinde dahi umumi hayatımıza hakim olacaktır. Sizi selamlamadan gitseydim içimde hicran kalacaktı. Beni bu kadar kıymetli muhabbetinizle çok ağırladınız. Çok müsterih olarak gidiyorum. Teşekkür ederim arkadaşlar.”

 

 

 

 


Gaziantep Konuşması[229]

 

Gaziantepliler, birkaç gündür memleketin muhtelif köşelerinde dolaşıyorum, memleketin umumi ahvalinin çok iyi olduğuna ve memleketimizin bütün dünyada birinci derecede itibar gören memleket ve milletlerden biri olduğuna emin olunuz. Bütün vatandaşlar arasında samimi ve kardeşçe bir fikrin hâkim olduğuna eminim. Gaziantep’ten çok memnun olarak ayrılıyorum. Memleketler kahramanların omuzları üzerinde durur. Siz bu yükü taşımış olanlardan ve taşıyacak olanlardan birisiniz. Yaşayın Antepliler, varolun, sağolun kahramanlar.

 

 

 

 


Maraş Konuşması[230]

 

[Belediye meydanından halka sesleniş:]

Sağolun Maraşlılar, beni bugün ihya ettiniz. Muhabbetinize ve bağlılığınıza teşekkür ederim.  Burada bulunmıyan Maraşlılara teşekkürlerimi ve sevgilerimi söyleyiniz.

[Halkvevi sinema salonunda:]

“Sayın Maraşlılar, kahraman arkadaşlar.

Birkaç gündür seyahat ediyorum. Bazı yerlerde nutuklar söyledim. Memleketin her tarafını bu geniş faaliyet devresinde ahenk ve vatandaşlar arasında dostluk bakımından gözümle görmek istedim. Gördüklerimden çok memnun olarak dönüyorum. Memlekette siyaset mücadelelerinin üstünde olarak büyük meseleler üzerinde vatandaşların arzularını birleştirmeğe muvaffak olacağımıza ümitlerim pek kuvvetlidir. Maraşlılar, bugün bana müstesna bir gün yaşattınız. Kibarlığınız ve misafirperverliğiniz kahramanlığınız kadar kuvvetlidir. Gitmeden evvel sizlere teşekkür ederim. Burada bulunmıyanlara teşekkürlerimi iblâğ ediniz. Belediye Başkanından ayrıca rica ettim. Bütün Maraşlılara teşekkürlerimi bildirecekler teşekkür ederim Maraşlılar.”

Cumhurbaşkanımızın bu sözü dakikalarca alkışlanmıştır.

“Sağolun Maraşlılar”

Halk İnönü’ye “Siz de sağolun Paşam” diye mukabele etmiştir.

“Maraş bizim memleketin hiç olmazsa sekiz on yolunun birleştiği yerlerden biri oluyor. En mühim yerlere Maraş’tan geçmeden gidilemiyecek. Maraş’ın bu yeni vaziyet üzerinde iktisadi kalkınmasiyle inkişaf ettiğini göreceğiz. Yolların birleştiği Maraş’ta gönüller de birleşsin. Allaha ısmarladık Maraşlılar.”

 

 

 


Adana Halkevi’nde Verilen Seçim Söylevi[231]

 

Adanalılar, Sevgili Vatandaşlarım,

Kendimi milletvekili seçtirmek için seçim dairelerimde söylediğim nutuklar, memlekette umumî merakı ve ilgiyi uyandırmıştır. Mütefekkirlerimiz, politikacılarımız, ve gazetelerimiz, beyanatım üzerine vazıyet almışlardır. Görüyorum ki, mevzularımı yürütebilmem için, yalnız seçim dairelerimde değil, memleketin umumî efkârına, yani bütün seçim dairelerinde fikirlerimi iyice izah etmeğe lüzum vardır.

Memleketin iç politikasında bizim, yani şimdi iktidarda bulunan Halk Partisinin, takibettiğimiz ve seçimden sonra takibedeceğimiz politikayı kısaca tarif etmeliyim. Bu politika, geniş mânasiyle, siyaset hayatımızda bir birimize tahammülün, ve bütün muvaffakıyetlerin siyaset cereyanları arasında icabederse uzlaşma fikrinin hâkim olması, ihtimaline bağlıdır. Bu politikayı güdenler hata  işlemezlik iddiasına kapılamazlar. Bu politika yolunda vatandaşlar, karşı taraftakilerde kendileri kadar iyi niyet ve en az kendileri kadar yüksek meziyet kabul ederler. Bu politikada dediğini behemehal yaptırmış olmak zevki ve zaferi yoktur. Vatanda huzuru, serbest fikir cereyanını muhafaza etmek, emin bulundurmak, ilk şarttır. Parti programlarının üstünde olan meselelerde birlik aramak, uzlaşma aramak, memleketin siyaset cereyanlarının sâlim mecrada kalması için temel şart görülür. Hulâsa, bu politikada olanlarca, yani bizim kanaatimizde olanlarca, demokratik rejimin sarsıntısız olarak işlemesi, ancak böyle bir politika ile mümkündür. Ancak, böyle bir politika bünyemize hâkim olduktan sonradır ki, muvaffakıyetler müşterek sayılır. Bizim politikayı gütmekle bir memleket işinde uğranılacak herhangi bir muvaffakıyetsizlik, ancak, bir hatanın meydana çıkması mahiyetinde kalır, ve o hatanın tekerrür etmemesi için dikkatî ve gayreti artırmak hevesini uyandırır. Bu politikanın hâkim olduğu memlekette, vatandaşlar, millî bayramlarda kol kola, omuz omuza beraber şenlik yaparlar. Memleketin uğrayacağı tabiat âfetlerinde, vatandaşlar, bir aile çocukları gibi, parti farklarını bir yana bırakarak, birbirlerine yardıma koşarlar. Memleketin dış emniyetine teveccüh edecek tehlikede, vatandaşlar, her ihtilâflarını sonraya bırakmasını bilirler ve dış düşmandan memleketin mevcudiyetini kurtarmayı ilk vazife olarak düşünürler; bütün kuvvetlerini birbirine ekliyerek, dış belâdan kurtulmağa çalışırlar. Biz, işte bu politikanın peşindeyiz. Beş seneden beri başladığımız noktadan bugüne gelinceye kadar uğradığımız hesapsız ithamlara ve tecavüzlere karşı, demokratik rejimin yerleşmesini ve gelişmesini bugüne getirebildik. Bizim karşımızda bulunan siyasî partilerin mücadeleleri türlü akıntılardan ve dalgalardan geçtikten sonra, usul olarak ve prensip olarak, şiddet politikasında karar kılmışlardır. Bu politika, muhalefet politikasının tarihten gelen itiyatları ile ilgilidir. Yeni bir rejime intikal ve intibak zamanında tenkit ve muhalefet cereyanlarının ölçüsü aşırı olabilir .Bu cereyanlara, hüsnüniyet sahipleri yanında, kimlerin, ne maksatla karıştıklarının ayırt edilememesi mümkündür, tabiîdir. Bu hâdiseler, geçmiş misallerde olduğu gibi, eğer ihtilal ve taşkınlık hareketlerine müncer olsaydı, hürriyet ve demokratik rejim değil, yeni bir başka rejim kurulmuş olurdu. Zaten, intikal zamanlarının siyaset cereyanlarına karışan birçok taşkınların yürekten özledikleri de, bu fırsatı elde etmektir. Çok şükrederiz ki, milletimizin aklı selimi, demokratik rejimin uğursuz istikametlere gitmesine mani olmuş ve kanun kuvvetleri, memleketin nizamını ve emniyetini koruyabilmiştir.

Bu ilk neticeden sonra, siyaset hayatımızda istikametler daha ziyade vuzuh peyda etmiş; sâlim bünye ile hastalık bünyesi arasında, süratli akıntılar ve dalgalar halinde devam etmiştir.

Ben, memlekette şiddet politikasının siyasî partilerin bünyesine prensip olarak yerleşmiş olduğunu görüyorum. Bugün mâruz olduğum münakaşanın mevzuu da budur.

Evvelâ, şiddet politikası mevcut mudur? Bunu tahlil edeyim. Benim başlıca muhalefette gördüğüm şiddet politikasının felsefesi, 12 Temmuz Beyannamesinin reddine ve tahribine istinat eder. 12 Temmuz Beyannamesi, siyaset mücadeleleri arasında en dar ve en az hudutlar içinde itimadı tesis ediyordu. Bu iki taraflı ve karşılıklı hak tesliminin ve karşılıklı vazife telâkkisinin ifadesi idi. Bunda, tarafların siyasetleri ve programları, talepleri ve tenkitleri, mücadeleleri ve gayeleri asla zarara uğratılmamıştı. Bu zihniyet terkolunmuş ve bu beyannamenin tek taraflı bir borç senedi olduğu telâkkisi, bir siyasî parti bünyesine felsefe olarak yerleştirilmiştir. Tabiî, beyannamenin üzerinde mutabık kalınan ruhu ve mânası, tamamiyle zıt istikametlere ve zıt neticelere yöneltilmiştir. Değişiklik, maddî olduğundan çok daha geniş ve çok daha ehemmiyetli olarak, manevî ve ruhî sahada vuku bulmuştur. Bütün memleketin gözü önünde tatbik edilmiş, bugün dahi her hangi birimizin evladımıza ve torunumuza okuttuğumuz zaman, bu beyannamenin mânası hakkında, onun iki taraflı olduğunu kabul etmek bedahattır. Demek ki, 12 Temmuz Beyannamesinin reddi ve tahribi gibi bir politikanın istinat ettiği felsefe, yanlıştır ve hakikatın zıddıdır. Böyle bir felsefenin sevki  ile alınan bütün neticeler, yanlış ve talihsiz olmuştur. Londra gibi bir büyük siyaset merkezine, partilerimiz, hattâ 12 Temmuzdan evvel kendilerini temsil ederek gittiler. Politika açıktan şiddete saptıktan sonra, dışarı âleme, Türkiye’de demokrasi olmadığını anlatmak zevki, vazife hislerine galip olmuştur. Tabiî, şiddet politikası, hergün tesiri daha fazla olan bir tedbir, ve şiddete alışan bünye, hergün, daha fazla bir miktar ister. Şiddet politikasını tâkip eden, muvaffak oldukça, daha sert bir hale gelir. Şiddet politikacısı muvaffakiyetsizliğe uğradıkça, infiali ve hiddeti yenilmez bir dereceyi bulur. Şiddet politikacısı, hata işlemek gibi bir insan hasletinden kendini münezzeh görür. Şiddet yolunda olan politikacı için, mutlaka karşısındakinin iyi niyetten mahrum olduğunu, her dâvasına esas tutmak lâzımdır. Millî bayramlarda beraber şenlik yapamazlar. Yanlış mı söylüyorum, Adanalılar? Millî âfetlerde bir araya gelemezler... Bu sevku idare bildiğiniz kararları prensip olarak muhalefet partisinin bünyesine yerleştirmiştir. Düşmanlık kararı, Cumhurbaşkanı ile vatandaşın temasını men etmek kararı gibi prensipler, yerleşmiştir. Bugünkü vaziyetimiz budur.

Biz, bu şiddet prensiplerinin doğru olmadığını anlatmak için, bir seneden beri mücadele, ediyoruz. Hiçbir prensipin yanlış olduğunu, düzeltilmesi lâzım geldiğini, resmî olarak kabul ettiremedik. Ancak, muhtelif siyasî partilere dahil olan vatandaşlar, büyük kütlelerin ilham ve telkini altında şiddet prensiplerinin yanlış olduğunu kabul etmişlerdir. Fakat, şiddet politikasının mahiyeti icabı, hata kabul edilemiyeceğinden, bunların memleket bünyesinden kalkması, uzun bir sabra ve tekâmüle bağlıdır.

Demek ki, bugünkü vazıyet şudur: Tatbikatı, memleketin muhtelif köşelerindeki mizaçlara ve imkânlara bağlı olarak, bir takım şiddet prensipleri ve usulleri bünyemizde mevcuttur. Bazı gazetelerimizin, benim bu sözlerimden memnun olmamalarını tamamiyle anlıyorum. Gazeteler de, her siyasî muhitimiz gibi, muhtelif kanaatlere mensup olacaklardır. Muhalefet partisinde şiddet politikasını doğru bulup tesis etmiş olanlar nasıl mevcut ise, gazetelerde de, şiddet yolunu tervic edenler olacaktır. Zaten, demokratik rejimin teessüs etmesi için, her propagandanın, her fikrin ve politikanın, kendisine taraftar bir iki gazeteyi de kendi yolunda çalıştırması tabiî olacaktır. Hattâ, müstakil gazeteler bile, vakit vakit kendi temayüllerinin ve anlayışlarının derecesine göre, vaziyet alacaklardır. Hürriyet rejimi içinde bulunan vatandaş kitlesi politikacıların kendi taraftarı bulunan gazeteleri kesif propagandaya sevk ederek, memleketi bir mukavva bina gibi, istedikleri kalıba koyabilmek imkânına malik olmadıklarını ispat edecektir. Bu imtihanı memleketimiz vermezse, her politikacı kendi maksadına göre gazetesini de bularak, mücadelesini yapacaktır. Memleket siyasî tekâmülünü ilerletirken, gazetelerimiz de kendi tekâmüllerini tâkip edeceklerdir.

Şimdi, bu seçimde, memleketin karşısına, iç politika olarak, karşı karşıya iki mevzu konmuştur: Başlıca muhalefetin, şiddet prensipleri ve şiddet usulleriyle meydana çıkan iç politikası; ve bugünkü iktidar partisinin iç politikada tahammül ve uzlaşma siyasetini, memleketin huzuru için esas tutması... Memleketin, şiddet politikasını teşvik ve terviç etmesinden sakınırım. Düpedüz hakikatten uzaklaşan ve karşısındakilere hiçbir iyi niyet atfetmiyen politika, seçimde teşvik olunursa, memleketin iç ahenginin nereye varacağını, vatandaşlarımın on defa düşünmeleri borçlarıdır. Memleket, şimdiye kadar birçok defa tecrübe ettiği gibi, büyük seçimde de şiddet politikası prensiplerini tasvip etmediğini gösterirse, bütün siyasî partilerimizin, kendilerini islâh etmeleri, sâlim istikametlerde tekâmül etmeleri temin edilmiş olacaktır.

Adanalılar, 

Anayasa üzerinde yapılması lâzım olan değişikliklere memleketin inanmasını temin etmeğe çalışıyorum. Kanunlarımız üzerinde haksız tenkitler ve tecavüzler, siyasetçilerimizin dilinde bir kelimeye, “antidemokratik” kelimesine istinat ediyor. Bir kanunun demokratik veya antidemokratik olduğunu, bugün, Büyük Millet Meclisi tâyin eder. Büyük Millet Meclisinde çıkan bir kanunun tereddüt mevzuu olmaması icap eder. Ama, siyaset cereyanlarına bir hastalık gibi girmiş olan bu isnadı tedavi edecek hiçbir vasıtamız yoktur. Her siyasetçi, Büyük Meclisten çıkan bir kanunun muteber olup olmaması esası üzerinde, kendisi bir hüküm vermek imtiyazı peşindedir. Çok şükür, milletimiz böyle iddialara kıymet vermiyor, ve memlekette kanunlar böyle iddia sahiplerinin telkinlerine karşı vatandaş emniyetini muhafaza  edecek kudrettedir.

Ama şurası da bir hakikattir ki, bir kanunun Anayasaya mutabık olup olmadığının, kanun koyan meclisten başka bir meclis veya müessese tarafından hükme bağlanması, pek çok milletlerde usul ittihaz edilmiştir. Anayasamızda yapacağımız değişikliklerde bu meseleyi ve ihtiyacı kökünden halledeceğimizi ümit ediyorum.

Adanalılar,

Size siyasî partiler, programları ve Hükûmetin icraatı ve tasavvurları hakkında geniş izahat vereceklerdir. Siz onlara göre hükümlerinizi söyliyeceksiniz. Ben, bu esaslı maddeler üzerinde münakaşalar yapacak durumda değilim. Benim bildiğim şunlardır: Biz, önümüzdeki dört senede, artık politika münakaşalarını aşırı ölçülerinden teskin edilmiş bir seviyeye getirerek, bu memleketi kalkındırmak için, büyük ölçüde, gece gündüz çalışmağa mecburuz. Memlekette siyasî huzur ve emniyeti, partiler arasında itimat istikametine doğru tekâmül ettirmeliyiz. Dış tehlikelere karşı ve tabiat âfetlerine karşı birliğimizi, sözde ve harekette, muhafaza etmeliyiz.

Yeni seçimde Adanalılara başarılar dilerim.

 

 

 

 


İçel Konuşması[232]

 

Arkadaşlarım,

Dündenberi en sıcak aile muhiti içinde bulunur gibi aranızda, ikramınız, şefkatiniz ve uluvvücenabınızla besleniyorum ve bahtiyar oluyorum. Size çok teşekkür ederim. (Şiddetli alkışlar.) Sözlerin her birisini, temas ettiğiniz memleket meselelerini zihnimde hâkkediyorum. Bunları iyi bir hâtıra olduğu kadar, iyi bir vazife olarak da taşıyorum. Uzun bir yolculuktan dönüyorum. Gezdiğim yerlerden memnun olmuştum. Mersin’de bu memnunluğum çok artmıştır. Ve birkaç kat kuvvetlenmiştir. Burada vatandaşlarımın anlayışlarını, huzurunu, birbirleriyle münasebetlerini, memleketin âtisine karşı kuvvetli itimatlarını görmek bana ve bütün vatandaşlara ferah[lık], şevk ve kuvvet verecek bir sağlamlıkta buldum.

Arkadaşlarım, bütün İçel halkı vatandaşlarıma olan takdirlerimi, şükranlarımı ve hayranlıklarımı sizin bu güzide topluluğunuzun temsilinde kendilerine söylemiş oluyorum. Bu hissiyatımı lûtfen kabul ediniz. Ve burada bulunmıyan İçelli vatandaşlarıma duyurunuz.

Etraftan ve köylerden de birçok vatandaşlarım beni ziyaret ettiler. Bu ziyaretleri çok makbule geçti. Gittikleri yerlerde benim çok iyi olduğumu, çalışacağımı ve memnun olduğumu, sıhhatli olduğumu lûtfen söylesinler. C.H.P. teşkilâtı adına gelmiş olanlar da gittikleri zaman teşkilâttaki arkadaşlarıma nezaketlerini çok takdir ettiğimi ve selâmlarımı lûtfen iblâğ etsinler.

 

 

 

 


Konya Seçim Konuşması[233]

 

Konya’lılar, aziz hemşerilerim.

Konya’dan adaylığımı koymak için memleketin büyük teşekküllerini temsil eden seçkin vatandaşların, Halk Partisinin merkezde ve ildeki bütün teşkilâtının arzularını bildiren tekliflerine muhatap olmakla bahtiyar oldum. Konya’lılar bana müstesna bir muhabbet göstermişlerdir. Kendilerine minnettarım. İki yerden başka adaylık koyma imkânı olmadığı için, Konya’nın milletvekili şerefi ile yapabileceğim hizmetleri gene Konya’lıları memnun edecek surette ifa etmeğe bütün gayretimle çalışacağım. Aramızdaki itimad ve muhabbet bağları, Konya’lılarla işbirliği halinde, önümüzdeki devrede gayretlerime kılavuzluk edecektir.

Yeni devrede memleketin siyasî hayatında huzuru, istikrarı temin etmek ve siyaset mücadelelerimizin salim istikametlerde, normal ve verimli bir mahiyet kazanmasına çalışmak, başlıca hedefimiz olacaktır. Bugünkü politika havamızın, her siyasi parti içinde şiddet hastalığından kurtularak istikrara varmasını, gözönünde büyük mesele olarak canlandırıyorum. Şiddet havasının türlü tecellileri, bugün sükûnet içinde, verimli olarak memleket meselelerini halletmek imkânını güçleştiriyor. Hakikate gözümüzü yummamızda bir fayda yoktur. Memleketin bugün eriştiği tekâmülden sonra, son merhaleyi atlaması için, yeni seçimin, millet tarafından bütün siyaset hayatımıza salim istikameti tayin etmesi lâzımdır. Mizaçları ve istidatları birbirinin aynı olan vatandaşlar arasında şiddet yolu ile bir iç politika nizamı teessüs etmesine imkân yoktur. Şiddet politikası prensipleri, umumî temayülün icaplarına kendilerini uydurarak, siyasî bünyemizden kalkmak lâzımdır. Seçim mücadelesi esnasında vatandaşlar arasına girmiş olan itimatsızlık havasının kısa yoldan kalkacağını ve kaldırılacağını söylemeleri, muhalefet partileri için büyük bir hüsnüniyetin hayırlı bir tezahürü olacak, ve bu hareketten onların izzeti nefisleri hiç bir suretle incinmiyerek, memlekete büyük bir emniyet ve itibar getirecektir. Başlıca Muhalefet Partisinin en selahiyetli resmi müessesesinde kabul edilmiş olan prensipler ve bu prensiplerin istinat ettiği felsefe, yâni 12 Temmuzun tek taraflı bir borç senedi olması nazariyesi haksızdır. Bunların hiç bir yanlış anlamaya mahal vermiyecek surette tashihi ve iptali, siyasi hayatımızın ileride inkişafı için, ilk yapılacak esaslı iş olacaktır.

Ben de bilirim ki, bir kongrede verilmiş olan kararlar, gene bir kongrede düzeltilebilir. Ve bu seçim günlerinde muhalefet partilerinin kongre yapmaları imkânı da yoktur. Şimdiye kadar bu imkânlar üzerinde çok münakaşa edildi. Geçmiş olan zamanın neticelerini vuzuh ile müşahade etmeğe mecburuz. Şimdi kongre yapılamasa bile, seçim zamanı için, siyasî partilerimizin bazı vaitler [vaadler] yapabilmeleri, memleketin âtide alacağı istikameti görmesi için büyük kolaylık olacaktır.

Muhalefet partileri 12 Temmuz Beyannamesinin iki taraflı olduğunu, ve 1949 Kongresi ile alınmış şiddet kararlarının iptalini gelecek kongrelerine teklif edeceklerini söyliyebilirler. Bu suretle, memleket, şiddet politikasının siyasî partilerimizin bünyesinden kısa zamanda ve herhalde kaldırılacağına emin olur. Bu hal, muhalefet partileri için büyük bir muvaffakiyet ve memleketin hâli ve âtisi için büyük teminattır.

Konyalılar

Aynı mevzular üzerinde günlerdenberi ısrarla duruyorum. Bugünkü seviyesine varmış olan demokratik rejimin feyizli bir çalışma devresine girmesi, şiddet usullerinin herhalde memleket bünyesinden kaldırılmasına mutevakkıf olduğunu aşikâr bir surette görüyorum. Memleketin siyaset havasında salim bir istikametin teessüs edememesinden, hattâ bu teessüsün uzun bir tekâmül devrine muhtaç olmasından endişe ediyorum. Biz, hiç bir hatalı yolda ısrar etmemek kararındayız. Memleketin bünyesini salim demokrasi teşkilâtına bağlamak için hiç bir gayretten geri durmıyacağız. Anayasanın değiştirilmesine ve yeni meclislerle Devlet Reisinin münasebetlerini, garp usulünde demokratik prensiplere bağlamak için, her gayreti sarfedeceğimizi söylüyoruz.

Vatandaşlarımın, bizim sabrımızın ve tahammülümüzün, uzlaşma zihniyetimizin derecesinden şikâyet etmeğe sebepleri yoktur zannediyorum. Belki bazı vatandaşların, daha çabuk hareket, daha çok isabet ve dirayet iddiaları, bize karşı da müteveccihtir. Yüzlerce senedenberi kurulamamış olan geniş bir hürriyet rejimine memleketin intikalini, vatandaşın mal ve can emniyetini tehlikeye uğratmaksızın, temin etmek meselesinin çok muğlak ve çok güç olduğunu, vatandaşlarımın insaf ile muhakeme etmelerini isterim. Biz şiddetli tecavüzlere uğradık ve hâlâ uğruyoruz. Uzlaşma teşebbüslerimiz, en vahim iç ve dış hâdiseler karşısında bile, kolaylık ve yardım görmemiştir. Bizim kusurlarımızı bu şartlar içinde tartmak icabeder. Nihayet, bugün vardığımız merhalenin, bu memleket için büyük bir muvaffakiyet olduğu, memleketin içinde büyük vatandaşlar kütlesinin ve memleketin dışında geniş medeniyet âleminin takdirine mazhar olmuştur.

Beyanatım üzerine bir çok muhitlerden ve gazetelerden bana tevcih edilen ithamları, vatandaşlarımın insaf ile muhakeme edeceklerine güveniyorum. Hareketimin saiki, seçim esnasında kendimi milletvekili seçtirmek için gayretle başlamıştır. Bunun, bir taraflı görüşlere muhatap olması tabiidir. Fakat, bu münasebetle memleketin huzuru meselesini, iki siyasî durumun, karşı karşıya mütalâa edilmesini, memleketin idrakine, açık bir surette koymak istiyorum.

Şiddet politikasının âtisinden sakınıyorum. Partisi içinde en büyük selâhiyet mevkiinde olan politikacıdan telkin olunan şiddet sözleri ve şiddet siyasetleri, memleketin ucuna ve vatandaş tabakalarının en tecrübesizine gidinceye kadar, endişe verici şekiller alıyor. İktidarı kötülemek için tevessül olunan tedbirlerin bir kısmını, kendi nefsimde, tecrübe ile biliyorum. İzmir’in bütün köylerine kadar benim için ne uydurmalar yayılmış olduğunu, hayretle ve hep beraber gördük. Bir çok yerde vatandaşlarım beni sadece ayakta, yürür ve konuşur görmekten memnun olmuşlardır. Çünkü onlara, sıhhatim ve çalışmam hakkında en fena telkinler yapılmıştır. Daha bir çok misaller söyliyebilirim.

Bunların hepsi bir ana meseleye, düşmanlık telkini, Devlet Reisi ile temas edilmemesi, her türlü itimadın kökünden kazınmasına çalışan sövmeler, hep, şiddet politikasının siyasî bünyemizden kalkmamış olmasına bağlıdır. Memleketin gün görmüş bütün vatandaşları, siyasî hayatımızı sağlam bir istikrara vardırmak için, şiddet politikasını tasvip etmemekte vaziyet almalıdırlar. Yendiğimiz güçlüklere nisbetle bu aşacağımız merhale, aşılmaz bir şey değildir. Yalnız, vaziyeti açık görmeli ve ehemmiyetini kavramalıyız.

Konyalılar,

Siz bu memleketin siyaset asırlarında büyük tecrübeleri olan bir muhitin evlâtlarısınız. Sizin her köşenizde, reyinden istifade edeceğimiz nice güzide vatandaşlarımız vardır. Siyasî hayatımızın bünyesinde salim istikamette tekâmül etmek için, alâkanızı yürekten isterim. Yeni seçimde şiddet politikasını terk etmek, memleketimizin ilerlemesi ve türlü tesadüfler ve badirelerden selâmetle çıkması için lâzım olduğunu unutmamanızı rica ederim. Memleketin ilerlemesi, huzur ve istikrarının sağlam temelde olması yolunda, hepimize, hizmet ve muvaffakiyet dilerim.

 

 

 

 


Mareşal Fevzi Çakmak’ın Ölümü Dolayısıyla Verilen Başsağlığı Demeci[234]

 

Sayın Mareşal Fevzi Çakmak’ın irtihalinden derin bir surette müteessir olduk. Mareşal ile birlikte çalıştığımız günlerin hâtırasını hürmetle yâdediyoruz. Muhterem ailesine ve muhterem milletimize tâziyetlerimizi sunarız.

 

 

 

 


Genel Seçimlerde Adaylığını Koymayan Atıf İnan İçin CHP İzmir Örgütüne Gönderilen Mesaj[235]

 

İnönü’nün Fethi Uyguner’e yaptığı beyanattır

İzmir Parti teşkilâtı arasında Atıf İnan’ın adaylığına karşı iki haksız mülahazanın ileri sürüldüğünü işittim. Birisi Büyük Millet Meclisi tahkikatının kifayetsizliği üzerinde yapılan iddia ve diğeri bizim kendisine itimadımızın sarsılmış olduğu hakkındaki telkindir. Atıf İnan Büyük Millet Meclisi tahkikatında temiz ve alnı açık çıkmıştır. Her hengi bir mahkemede hakimin siyasî ceryanlarla münasebeti olmayan tarafsız hükmünün kıymetli olduğuna şüphe yoktur. Fakat Büyük Millet Meclisi tahkikat komisyonu bütün muhalif Parti erkânını da içine alan bir teşekkül olduğu için Partilerin birbirlerine karşı kusur aramakta çok aşırı olan ceryanları içinde Atıf İnan’ın temize çıkması ve hakkındaki mazbatayı muhalif Parti mensuplarının da imza etmesi onun icraatı hakkında en ufak bir şüpheye mahal vermeyecek kat’i bir kıymet ve ehemmiyeti haizdir. En çetin bir muhasebeyi bu kadar temiz bir surette neticelendirmiş olan arkadaşımıza karşı hislerimiz yalnız takdir ve itimattan ibarettir.

Bizim Atıf İnan’ın adaylığına karşı itimadımız üzerinde en ufak bir zayıflık hasıl olmamıştır. Kendisi Milletvekilliğine adaylığını koymaktan çekilmiştir. Siyasî hayatımızda kendisinden daima ehemmiyetli hizmetler beklediğimiz Atıf İnan arkadaşımıza Parti teşkilâtı içerisinde de lâyık olduğu takdir ve riayetin esirgenmemesini rica ederiz.

 

 

 

 


Eskişehir Seçim Konuşması[236]

 

Eskişehirliler, aziz hemşerilerim, nasılsınız? İyi misiniz? (Sağol sesleri.) Önümüzde memleket için mühim imtihan günü var. Huzur ve şerefle o imtihan gününü geçireceğiz. Eskişehirliler hazır mısınız? (Hazırız sesleri.) Sağolun beş sene zarfında memleketin demokrasi dâvasındaki anlayış ve kavrayışının ne kadar ilerlediğini içeride ve dışarıda bütün âleme göstereceğiz. Yaşasın Eskişehirliler. Şerefli bir imtihan vereceğimizden eminim, sıcak kabulünüz beni hakikaten mütehassis ve minnettar etti. Sağolunuz Eskişehirliler. Önümüzdeki senelerde memleket, millet bizden büyük hizmetler beklemektedir. Bunları hep birlikte başaracağız. Yardımınızı isterim. Çok teşekkür ederim Eskişehirliler.

Eskişehirliler, yakın bir zamanda Eskişehir’i büyük bir keder içinde bulmuştum, fazlasiyle müteessir olarak ayrılmıştım. Şimdi aldığım malûmata göre, 45 evin temeli atılmış. Sonbahara kadar 1000 ev tamamen bitmiş olacak. Devlet Demir Yollarının aldığı tertipler bundan başkadır. Eskişehir’i sonbaharda yepyeni bir şehir olarak memleketimize, milletin kuvvetli imanının mühim bir eseri olarak takdim edeceğiz. Eskişehir’in bir avuç kül olduğu devri bilirim. Şimdi memleketin sayılı merkezlerinden biri oldu. Önümüzdeki devre daha büyük, daha verimli ve daha şerefli bir merkez olması için bütün gayretlerimizi sarfedeceğiz.

Eskişehirliler,

Sizi bu kadar neşeli bulmak, yakın zamandaki elemli ve kederli halinizden kurtulmuş görmek, bana büyük mükafattır. Beni bahtiyar ettiniz. Çok teşekkür ederim. (Sağol sesleri, sürekli alkışlar.)

 

 

 

 


Afyon Garında[237]

 

Günaydın Afyonlular, keyfiniz yerinde mi, seçime hazır mısınız (hazırız, sağol sesleri).

Afyonlular geçmiş muharebelerin hepsine iştirak etmiş, hepsinde hesapsız kahramanlıklar göstermiştir. Neş’emiz yerindedir. İnşallah iyi bir mahsul devresindeyiz. Şerefli bir seçim yapacağız. Milletimiz bütün dünya gözleri önünde birbirleriyle dost ve kardeş olarak büyük imtihanını vermeğe muvaffak olacaktır. Afyonlular yürekten başarılar dilerim. (Sağol sesleri, sürekli alkışlar.) Millet idaresinde seçim sandığı başına giden her vatandaş benim kadar millet mukadderatından mesuldur. Bunu hiç hatırınızdan çıkarmayınız.

Sizi neş’e ile bırakıyorum ve sizden çok sevinç ve kuvvet alarak seyahatime devam ediyorum. Size muvaffakiyet, sıhhat, iyi mahsul ve çok saadet dilerim. Sevgili Afyonlular. Allaha ısmarladık. (Şiddetli ve sürekli alkışlar.)

 

 

 

 


İzmir’de Gazetecilerle Seçimler ve Seçim Sonucu Olasılıkları Üzerine Yapılan Sohbet[238]

 

(...) Demir Konağın balkonuna çıkan İnönü halkın gösterileri arasında şu kısa hitabede bulunmuştur:

“ – Çok şereflisiniz İzmirliler, sizi gördüm bütün neşem, bütün kuvvetim yerine geldi. Yarına kadar Allaha ısmarladık. Çok teşekkür ederim İzmirliler.”

İnönü Demirkonağın salonunda C.H.P. liler ve gazetecilerle kendi tâbiri veçhile yarı şaka yarı ciddi hasbıhallerde bulunmuştur. Dolaştığı yerlerde, herkesi sükûn içinde, seçim gününü bekliyor gördüğünü ve bunun kendisi için büyük bir şeref olduğunu söyliyen İnönü, politikanın bütün dünyada yarış atına benzediğini ifade ederek şöyle devam etmiştir:

“ – İnsan bazan kaybeder, üzülür, kabahati atına bulacağı yerde şurada burada arar. Seçimlerin neticesi ne olursa olsun  kadere boyun eğmek lâzım gelecek. Sandık başlarına emniyetle gideceğiz. Her tarafta bu emniyeti müşahade ettim. Şansımız olur da kazanırsak yeni bir hamle yapacağız. Oturmak devri geçti artık.”

Bundan sonra İnönü, yarın da böyle konuşursa İzmirlilerin nasıl karşılıyacağını sormuş, muhalif gazete muhabirlerini kendi tarafına çekmenin kolay olduğunu, fakat patronları ele geçiremediğini lâtife yollu beyan ederek şöyle demiştir:

“ – İktidarda iken bütün tenkidlerinize tahammül ediyorum. Hele bir karşınıza geçeyim de görün bakayım. Ben bu mevkie yumuşak koltuktan gelmedim. Hep mücadele ede ede geldim. Bu dâvada tutacağım yol şudur: Hesabsız bir sabır, hiç bir güçlük karşısında eğilmiyen sebat.”

İnönü, muhalefeti işaretle şöyle devam etmiştir:

“ – Ben bunları yenerim. Ve siz de beni beğenirsiniz. Seçimlerden büyük bir milletin bütün olgun vasıflarile çıkacağız. İzmir, benim hakkımda en çok söz söylenen yerdir. Ve ben burada muhalefeti dostluğum ile yeneceğim.”

İnönü İzmir Demokrat Parti aday listesinde üç müstakil bulunduğunu öğrenince “Demek İzmirden gösterecek başka adam bulamamışlar” demiş ve D.P. nin bütün aday listelerinde kaç kadın bulunduğunu sorup cevab alınca: “Demek ki biz onlardan altı misli fazlayız. Medeniyette ve inkılabta da altı misliyiz” diye ilâve etmiştir.

İnönü, Manisaya, Balıkesire gidip oralarda da konuşacağız. Şimdiki seçimlerin 946 dakinden bambaşka bir hava içinde bulunduğunu, kendi ihtiyarı ile memleketi türlü ihtimaller karşısında bırakıp gitmiyeceğini, bir gün memleket kendisine “artık senin zamanın bitti” dediği vakit minnettar olacağını bildirmiş ve şöyle demiştir:

“ – Çekilirim ama, bu defa karşıya geçer mücadele ederim. İzmire çok müteşekkirim. Benim için çok şey söylenmiştir ama geçici bir tezahür olmamıştır.”*

İnönü, baskı olup olmadığını sormuş, “yoktur” cevabı verilince, “yoksa Demokratlar mı yapıyorlar” diye lâtife etmiş ve sözlerini şöyle bitirmiştir:

“ – Seçimi kaybedersek, gördünüz, diyeceğim bu şerefte benim, bir daha benim kadar sabırlısını bulamazsınız. Bir daha elinize bu fırsat geçmez.”

 

 

 

 


İzmir Cumhuriyet Meydanı Seçim Söylevi[239]

 

İzmirliler, Aziz Hemşerilerim,

Bu meydanın güzel abidesini açmak şerefi bana nasip olmuştu. Bu meydan, dört seneden beri, benim aleyhime konuşan ateşli hatiplerin insafsız tecavüzlerini dinlemiştir. Şimdi, memleketin umumî huzur havası ve İzmirlilerin teşvik edici neşeleri içinde Partimizin seçim nutkunu söyliyeceğim.

Herşeyden evvel İzmirlilere teşekkür borcumu ödemeliyim. Yazın, politikacılardan burada gördüğüm haksızlıkların tafsilâtına girmiyeceğim. Yalnız, söyliyeceğim ki, felâkete uğramış vatandaşlarıma müşterek bir teselli selâmı vermek için, şefkat duygularının politika infiallerini yenmesini görmek müyesser olmaması en çok gücüme gitmişti. O zaman, parti propagandası yapmağa geldim ithamı ile karşılaşmıştım. Bugün, doğrudan doğruya, partinin seçim propagandasını. yapmak için söz söylüyorum da, İzmirliler beni güler yüzle dinliyorlar. Aradaki büyük fark benim için mükafattır; siyasî hayatımız için muvaffakıyettir ve demokratik hayatımızın gelişmesinde insanlık ve müsamaha kayıtlarının hergün daha ziyade yer alacağına hayırlı bir müjdedir. Bu neticeyi, memleketimize, İzmirliler temin ettiler. Çünkü, yazın köylere kadar sarmış olan düşmanlık ve uzaklık havasını, açık yüreğimizin sıcak dostluğu ile yarıp dağıtmak, İzmirlilerin anlayışları ve insanlıkları sayesinde mümkün olmuştur. Her partiye mensup olan, hiçbir partiye mensup olmıyan sayısız vatandaşlar sözlerimdeki hulusu, dostluğumdaki harareti ve fikirlerimde ifade etmeğe çalıştığım emniyeti takdir ettiler. Dar düşünceli politika idarecilerini meydanda bıraktılar ve demokratik hayatımızın dostluk havası içinde gelişip ilerlemesini bütün siyaset cereyanlarına zorla kabul ettirdiler. İzmirlilerin azmi ve ulüvvücenabı bütün memlekette sıcak kabul gördü. Şimdi, yeni bir hayat içindeyiz. Bu hayat, henüz yaşamakta olan temel eksiklerini giderecektir; ve biz, dünyanın hür, demokratik rejimleri içinde bir yıldız gibi parlıyarak yükselmeğe devam edeceğiz. Bana, bu neticeleri temin eden İzmirlilere teşekkürlerimi tekrar ederim.

Biz, Cumhuriyet Halk Partililer, bütün dünya gözünde, içtimaî ıslahatı yapmış olmak vasfının salâhiyetli temsilcileri olmakta bütün partilerin en ilerisinde geliyoruz. Karşımdaki partilerin ruhlarında kabaracak itiraz seslerini işitiyorum. Ama, lûtfetsinler, bir lâhza beni dinlesinler.

Kendilerine riyazi bir misal vereceğim. Biz, yeni seçimlerin aday listelerinde en çok kadın ismi göstermiş olan partiyiz. Bütün  dünyada iftihar ettiğimiz inkılâplarımızdan birisi, kadın haklarına ve kadın hayatına yeni ufuklar açmış olmamızdır. Dağılan Meclisten daha az kadın aday göstermekten mahcubum. Ama, karşımdaki partilerin en ilerisinden üç defa daha fazla kadın aday göstermekle iftihar ediyorum. Bizim sarsılmayan kanaatimizce, kadınlarımıza, çalışma, cemiyetin mukadderatına iştirâk etme imkânını ne kadar çok verirsek, [kadınlar] Büyük Meclisimizde ve bütün çalışma sahalarında hayat, o kadar insani ve şefkatli, ve aile meselelerine o kadar yakın olacaktır. Görüyorsunuz ki, cemiyetimizi ilerletmek gayretinde, Partimizle ideal yarışı yapmak kolay değildir. Kadın aday göstermenin bugünkü halimize göre güçlükleri, her parti için aynıdır. Mesele, güçlükleri göğüsleyecek idealin sağlamlığındadır.

Seçim Beyannamemiz, köylü refahı dâvamızı başlıca mevzu olarak ele almıştır. Köylü kalkınması, bütün Halk Partisi Hükûmetlerinin daimî kaygısını teşkil etti. Köylü mahsullerinin yok pahasına satılması karşısında kayıtsız kalma siyaseti, Partimizin tarihten aldığı acı miraslardan biridir. Biz, bu mirası reddettik. Bugün de toprak mahsullerinin layık olduğu ölçüde değerlendirilmesini, milletçe ileri refah seviyesine erişmenin temel şartlarından biri sayıyoruz. Köylerimizi teşkilâtlandırarak, verimli vasıtalarla onları teçhiz etmek dâvasını sebatla takibediyoruz. Temel dâvada durumumuz budur. Seçim Beyannamemizin köylüye ait teferruat meseleleri bile, bizim için pek ehemmiyetlidir. Bu teferruat, belki, seçkin politikacıların iltifatlarını celbetmiyecek kadar sade görünür. Köylerimizde bir radyo bulunmasını istiyoruz. Anadolu köylerini bilmiyenler, bu arzumuzun kıymetini anlıyamazlar. Hele, köylerimizde içme suyu ve köy yolları gibi sade şeyler, senelerce memleketimizin iktisadiyatını idare etmiş olan siyaset adamlarımızın tebessümlerini davet etmesini pek tabiî bulurum. Ama, bir ucundan başlıyarak şimdiden birçok köylerimizde ufak masraflarla temin etmeğe muvaffak olduğunuz köy çeşmelerinin köylülerimizi ne kadar memnun ettiğini görseler, bizim bu arzumuza, bizden ziyade teşekkür duyarlardı. Bütün memleketi yaz kış işler yola kavuşturmak dâvamızda ümitli bir merhaleye varır varmaz, köy yolları meselesini ele almamız, bütün hayatımızı  neşesi ile dolduracak aziz bir programdır.

Köyde ilk öğretim dâvasının, yeni imkânlarla ve sebatla peşinde koşuyoruz. Dört sene evvel bizim için başlıca kusur sayılan mektep inşası yorgunluğu, dolaştığım bütün köylerde, artık reddedilmiş bulunuyor. Hiçbir köyden, mektepsiz köy çocuklarının haykırarak mektep istiyen masum ısrarlarına “elimizden geleni yapacağız” demeden geçemiyoruz. Önümüzdeki devrede senede 1500 köy mektebi yapmak kararındayız. Politikacılar bu sözleri kuru vaatler gibi göstermek için çabalıyorlar. Boş emek! Köy çeşmesi, masraflı bir iş değildir. Köy yolunu yapmak için, fennî ve az bir yardım maksada kâfidir. Bizim senede 2000 köy mektebi yaptığımız olmuştur. Şimdi, 1500 üzerine devamlı bir program ilân etmek, bizim için, imkânı hesabedilmiş bir programdır.

Köylünün toprak sahibi olması ve köylünün diğer meseleleri ile, köy sağlığı ve orman dâvasının mutlaka halledilmesi yollarında da sebatla yürüyoruz.

Bugün, Beyannamemizin her maddesini size izah etmek için burada bulunmuyorum. Daha salâhiyetliler bu mevzuda seçmenlerimize izahat vereceklerdir. Fakat, çalışma mevzuu ve işçi meseleleri üzerinde bir iki söz söylemek için izin vermenizi isterim. Bu memlekette çalışma işini ve çalışanların meselelerini birinci derecede bir devlet siyaseti şeklinde görerek, Bakanlar Kuruluna bir de Çalışma Bakanlığı ilâve eden, Cumhuriyet Halk Partisi Hükûmetleridir. 20 nci asır ortasına doğru senelerce İktisat Vekilliği yapmış olan devlet adamlarımız, böyle bir ihtiyacı görmemişlerdir. Şimdi, onların, çalışma meselesinde bizim ilerimizde görünmeğe çabalamaları, insanın hoşuna giden bir hâdisedir. Beni dinlemeğe sabrınızı artırmak için, size, lâtifeli bir hikâye söylemek 1928 de yeni Türk harflerini ilân eden kanun Büyük Mecliste görüşülürken, hatibin birisi, tenkid etmek için söz almış ve bu kadar lüzumlu bir inkılabın tahakkuk ettirilmesi niçin bu kadar geç kaldığından dolayı bizi muahaze etmişti. Hikâyenin tuhaflık tarafını takdir buyurursunuz. Mevzua gelelim. Biz, çalışma işini, bütün kanunları ve teşkilâtı ile, en ileri ve en yeni usuller üzerine kurmağa çalıştık. Hiçbir Bakanlığımız, ilk gününden, en kıymetli garp mütehassıslarının yardımına Çalışma Bakanlığı kadar mazhar olmamıştır. Dört sene, içinde sendikaları, sigorta kanunları ve içtimai müesseseleri ile, çalışma teşkilâtımız, dünyanın her konferansında göğsümüzü kabartacak bir gayretin ve bir samimi niyetin örneği olarak takdir olunmaktadır.

Devlet iktisadi müesseselerinde, fiiliyat sahasına giren işçi meskenleri meselesini, memlekette esasından hal yolundayız.

Grev hakkı, hür işçilerin haklı bir talebi olarak, bizim karşımıza çıkarılıyor. Bir defa, grev hakkının esaslı bir lüzum olduğu, eskisi gibi değil, şimdi birçok memleketlerde bile münakaşa mevzuudur. Ancak, ben, grev hakkının bizim bünyemize göre lüzumlu  veya lüzumsuz olduğu mevzuunu da münakaşa etmeği acele ve faydasız  görürüm. Belki bir gün biz de, grev hakkını kabul ederiz. Fakat, ondan evvel, yapacağımız işleri tamamlamak lâzımdır. Bugün, işçilerimiz ve işçi teşkillerimiz, sermaye sahiplerine karşı tahkim usulü ile emniyettedirler. Grev hakkının tabiî karşılığı olan lokavt unsuru, günü gününe geçinen ve hiç birikmiş dayanma sermayesi olmıyan işçilerimizi iki günde ezmek için bire birdir. Bu memleket baştan başa çalışanlar ve çalışma teşkilâtı ile dolacaktır. Çalışma teşkillerimizi, daha doğum senelerinde, lokavt’ın sefaletlerine mâruz bırakmamak bizim vazifemizdir. Görüyorsunuz ki, bir seçim propagandası için, mektep yapmaktan çekinmek, ormanları baltanın serbest faaliyetine terk etmek, ve işçileri grev hakkı namı altında yakın ve muhakkak sefaletlere mâruz bırakmak, kolay ve cazibeli mevzulardır. Fakat, bunlar, mesuliyetini bilen siyaset adamlarının  göze alamıyacakları  şeylerdir.

Aziz İzmirliler,

Şimdi size memleketin büyük nizam ve istikrar dâvaları için de birkaç söz söyliyeceğim.

İlk önce, Anayasa üzerinde düşündüğümüz yenilikleri hatırlatmak isterim. 20 günden beri memleketin umumî takdirine bu mevzuu arzettim. Ehemmiyetli hiçbir karşılık bulmadım. Okuduğum dağınık mülahâzalar, ya bu mevzuda şahsi bir gaye güttüğümüz gibi küçük  politika hislerinin tezahürleridir; yahut, mevzuun ciddîyeti üzerinde hiç fikir yormamış olanların salâhiyetsiz sözleridir. Anayasa meselesi rejimimizin istikrarı ve Devletimizin emniyet ve itibarı için esaslı bir dâvadır. İlk imkânda bu meseleyi halletmeğe, sebat ile çalışacağız.

İkinci büyük dâvamız, demokratik rejimin, memlekette huzuru muhafaza edecek ve memleketin partiler üstündeki meselelerde birliğini ve beraberliğini koruyacak şartların vücuda gelmesidir. Şiddet politikasından siyasî bünyemizin kurtulması şeklinde hulâsa ettiğim bu dâva, hangi parti İktidarda olursa olsun, memleketin varlığı dâvası olarak, gözümüzde birinci derecede ehemmiyet taşımaktadır. Bir sene evvel İzmir sokaklarında ve köylerinde yenmeğe çalıştığım partiler arası düşmanlık havasının boğucu tesirini bugün hatırlamak bile insana korkunç gelir. Bazı politikacıların seçim münasebetiyle her gün memleketin otuz yerinde birbirinden şiddetli düşmanlık propagandaları yaptığını görüyorsunuz. Bu kabil politikacılarla münakaşa etmek faydasızdır. Onları, zaman içinde, tekâmüllerine bırakalım. Fakat, başlıca partiler arasında huzur şartlarının bir an evvel teessüs etmesi uğrunda gayretlerimizi toplamağa çalışalım. Şükrederiz ki, düşmanlık telkinleri, başlıca partilerde, fiili sahada rağbetten düşmüş gibidir. Fakat, prensip sahasında, kanunca, vatandaşlık münasebetlerince, Devlet ve Milletin yüksek menfaatlerinin icabettireceği anlaşma ve beraber çalışma ihtimallerince, bütün yıkıcı düsturlar yerli yerinde durmaktadır. Seçimin neticesi ne olursa olsun, bu düsturların siyasî bünyemizden kalkması için, bütün ikna kuvvetimizle mücadele etmekten geri durmıyacağız.

İzmirliler,

Yeni seçim bize çok feyizli bir ilerleme devri getirecektir ümidindeyim. Ankara’dan İzmir’e kadar bir avuç kül halinde aldığımız vatan parçasını eskisinden mâmur bir hale getiren milletimizin, bu 27 sene zarfında hiçbir şey yapmadığını iddia etmek, insafsız iftiralardır. Kadirbilir büyük milletimizin bu mugalâtalara iltifat etmesine ihtimal yoktur. Çünkü, hiçbir millet, kendi kendini kötülemek için basireti bu kadar bağlanmış politikacıları hoş göremez. İzmirlilerden, kendi muhitlerinde, bu insafsızlara rağbet etmemelerini rica ederim.

Önümüzdeki seneler, kurulmuş yeni bir rejimin feyizleri içinde vatanın yeni bir yükselme devri olacaktır. İzmirlilerin bu yeni devirde hizmet ve şeref payları, her yerdeki vatandaşlarınki kadar, ileri ve parlak olmasını dileriz. 10 gün sonra yeni seçimler neticesinde memleketimiz büyük bir şeref kazanacaktır. Bütün gayretimiz hizmetinizde, ve her takdiriniz hürmetimizde olacaktır. Sağolun İzmirliler.

 

 

 

 


Manisa Seçim Konuşması[240]

 

Manisalılar, Aziz Hemşerilerim, 

Manisalılarla konuşmak benim için daima hususî bir sevinç fırsatı olmuştur. Sakin, akıllı vatandaşlarımın müstesna örneklerinden biri olan Manisa cemiyeti, fikirlerime açıklık, memlekete hizmet idealimize kuvvet veren teşvik edici vatan unsurlarından biridir. Sizinle bugün samimi bir hulus ile ve açık yürekle tekrar konuştuğumdan dolayı bahtiyarım.

Manisalılar,

Politika mücadeleleri ve seçim propagandaları içinde bir haksız mevzuu sizinle tahlil edeceğim. 27 seneden beri bu memlekette hiçbir şey yapılmamıştır, yahut her şey fena yapılmıştır iddiası haksız, yersiz ve insafsız bir isnattır. Bu isnadı yapanlar, milletimizin müstesna kabiliyetine hürmet hissini bir an kendi üzerlerinde duysalar, böyle yıkıcı, nefsimize ve milletimize itimadı çöktürücü bir konuya dalamazlar. Bu bir parti mücadelesi değildir. Çünki, hiç kimse 27 seneden beri bu milletin vücuda getirdiği hârikaları kendisi tahakkuk ettirmiş iddiasında değildir. Memleketimizin bin bir müşkülât içinden ve harabeler ortasından yükselerek bugün garbî Avrupa’ya dahil bir cemiyet ve bir itibarlı devlet haline gelmesi ancak bütün Türk milletinin müşterek eseri olabilir. 27 seneden beri hiçbir şeyin yapılmamış olduğunu söylemek, Türklerin Cumhuriyet idaresine kabiliyeti olmadığını söylemek demektir. Hiçbir muarızıma böyle bir isnadı yakıştıramam. Fakat düşünürseniz, isnadın başka bir mantıki neticesi yoktur. Türkler, cumhuriyeti, asırların mücadelesi ve tecrübesi mahsulü olarak meydana getirmişlerdir. Muvaffak olmuşlardır. Bu memleket, bugünkü dünyayı süsleyen demokratik cumhuriyetlerden birini kurmuş olmakla, haklı olarak, iftihar edebilir.

Manisalılar,

Her şeyden sarfı nazar, yalnız maliye sahasında Türk milletinin 27 seneden beri gösterdiği kudret bir harikadır. Türkler, harabelerini eskisinden mâmur bir surette tamir etmişler, memleketlerini hesapsız mektepler, köprüler, iktisadi ve mali müesseselerle donatmışlardır. Hele, 11 seneden beri İkinci Cihan Harbi gibi bir büyük belânın en önde mali olan yüklerini ve sarsıntılarını taşımışlardır. Marshall Plânı yardımında bir hakikatî tekrar düşünmenizi isterim. Marshall Plânı, dermansız kalan Avrupa devletlerini geçinecek hale getirmeği birinci hedef tutmuştur. [ABD – Marshall Plânı] Bu maksatla yardıma muhtaç olan devletleri sınıflara ayırdı. İkinci Cihan Harbinden sonra en az yardıma muhtaç olan üç devlet saydı. Bunlar İsviçre, Portekiz ve Türkiye’dir. İlk tasarıya göre bu devletlere yapılacak yardım, onların Amerika’dan peşin para ile satın alacakları mallara rüçhan hakkı vermekten ibarettir. Görüyorsunuz ki, bizim sıkıntılarımız, şikâyetlerimiz ve açıklarımız ne kadar geniş ve haklı olursa olsun, dünyanın gözünde, maliyesinin temeli sağlam olan memleketlerden biri gibi görülmüşüzdür. Memleket dışındaki dostların bu muhakemesini büsbütün yersiz ve haksız görmek insafsızlıktır. Biz, tabiî olarak İkinci Cihan Harbinin yüklerini dünya sulhü namına çektiğimizi ve çekmekte olduğumuzu dostlarımıza ispat etmeğe çalıştık. Gayretlerimiz iyi niyetle karşılandı. Biz de, dünya sulhü dâvasında tesirli bir surette devam edebilmek için, yeni bir karar ile yardım görenler arasına alındık. Şimdi memleketin müdafaasında ve iktisadi kalkınmasında Marshall Plânından istifade etmeğe çalışan memleketler arasında bulunuyoruz. Vaziyetinin takdiri dostlar nazarında bu kadar müsbet, itibarı bu kadar kıymetli, çalışması, istikrarı ve gücü medenî milletler için aranılan bir kuvvet seviyesinde olan milleti, bütün eserleriyle ve bugünkü itibarlı ve iftihar olunacak durumu ile dost ve düşman nazarında, kendi ağzımızla kötülemek, ve her gün daha fazla kötülemek için daha yakışıksız sözler aramak reva mıdır? En ufak bir insaf, milletin ve devletin gayretini ve ehemmiyetini takdire mecburdur. Gördüğümüz askerî yardımlar ile, Marshall Plânı yardımlarından bizim kalkınmamızı kolaylatacak ve hızlandıracak surette istifade etmeğe çalışmak milletimize karşı borcumuzdur. İkinci Cihan Harbi esnasında Türkiye’ye gelecek her yardımı Türkişe Post [Turkish Post] gazetesi sinsi sinsi kötülerdi. Şimdi ise, bildiğiniz yabancı propaganda kaynakları, Türkişe Post memurlarına taş çıkartacak şekilde zehirli iftiralar saçmaktadırlar. Vatandaşlarımın uyanık olmalarından başka teminatımız yoktur.

Demokratik rejimin siyasî mücadeleleri arasında, muarız  politikacılar, her yapılmış olan işten daha iyisini vücuda getirmek iddiasında bulunabilirler. Böyle bir iddia, siyaset mücadelesinin tabiî bir tezahürüdür. Yıkıcı değildir, yapıcıdır. Fakat, milletin eserlerini kötülemek isteyenler, doğrudan doğruya yıkıcı bir politika peşindedirler. Bunları insafa davet etmenizi, siz Manisalılardan rica ederim.

Manisalılar, 

Devletimizin büyük meseleleri arasında, mali ıslahat, geçen dört senenin başlıca mevzularından biri olmuştur. Gelecek devre de, mali gayretlerle, cemiyetin her faaliyetini ilerletmeğe ve işletmeğe çalışacaktır. Muarızlarım ne derlerse desinler, geçen dört sene, en ağır yüklerin altında bu Devleti itibarla yürütmek için mali sahada harcanan gayretler çok ehemmiyetlidir.

Gelir vergisinin, bu kadar müşkülât içinde, nihayet kabul olunması, öğündüğümüz büyük inkılâp hareketlerinden biridir. Az kazanan ve çok kazanandan nisbetsiz miktarda vergi alma usulünü, Gelir Vergisine göre medenî, ilmî ve adaletli bir maliye sistemine intikal ettirmek, zor bir dâva idi. Vergi vermemeğe alışmış olan çok kazançlılar, Gelir Vergisine şiddetle muarız oldular. Büyük Meclis haricinde ayrı toplantılar ve muhtıralar hazırladılar. Uzun münakaşalar neticesinde, millet, Gelir Vergisinin adaletini, yapıcı ve ilerletici vasfını kabul etti.

Şimdi, elimizde, memleketin mali sıkıntılarını gidermeğe muvaffak olacak istidatta bir tedbir mevcuttur. Bizimle seçim mücadelesi yapan partiler arasında Gelir Vergisi aleyhtarları yer bulmuşlardır. Önümüzdeki devrede onların Gelir Vergisi ile tekrar mücadele etmelerini ihtimal dahilinde görürüm. Seçim esnasında karşımdakilerden bu mevzua dair açık bir teminat alabilsem, Manisalılarla beraber, pek ziyade sevineceğim. İşte bir münakaşa mevzuu ki, bununla siyaset mücadelesine mâna ve asalet vermek fırsatını karşımdakilere hazırlamış oluyorum. Kendilerinden cevap isterim.

Manisalılar,

Hiç şüphe yoktur ki, bir memleketin mali ve iktisadi yükselişi, vatandaşlara siyasî tesirlerden mümkün olduğu kadar hariçte kalan imkânların hazırlanmasına bağlıdır. Hususiyle mali müesseseler, siyasî kudret ve faaliyetlerden kendilerini müstağni tutarak yerleşmeğe, kuvvetlenmeğe ve ilerlemeğe muvaffak olurlarsa, ancak o zaman, kazançları alınlarının teri sayılır ve memlekete hizmetleri umumî itimada istinad ederek, engin bir mahiyet alır.

Manisalılar,

Mali müesseselerin siyaset mücadelesinden kazanç aramağa çalışmalarından sakınırım. Demokratik cemiyetlerde siyasetle karışık mali ve ekonomik tertipler, bizden çok zengin memleketlerde bile çok gürültülü yıkıntılar yapmıştır. Bizim bünyemiz, bu usullere hiç dayanamaz. Mali ve iktisadi meseleleri, sükünetli ve temkinli muhakemelerine itimat ettiğim Manisalıların huzur içinde mütalâa etmelerini kemallerinden beklerim. Söylediklerimin bir seçim nutkuna mevzu olduğunu göz önüne almakta haklısınız. Fakat, ne hüküm verecekseniz, bunda sükunetle ve insaf ile düşünerek, sözlerimde hakikat payı[nın] ne kadar olduğunu isabetle bulmağa çalışırsanız, size olan hürmetimi  iyi karşılamış olursunuz.

Manisalılar,

Her şeyin üstünde, âsayiş ve huzur içinde, bir seçim yapmak ve ondan sonra memlekete yeni bir çalışma ve yükselme devri açmak kıymetli hedefimiz olmalıdır.

Manisalılar, tek dereceli ikinci seçim mücadelesinden, birbirini severek ve birbirine güvenerek çıkacaklardır. Ben de, Manisalıları, başka yerlerdeki aziz vatandaşlarıma yapacağım gibi, muhabbetle tebrik edeceğim. Sağolun Manisalılar.

[Manisa CHP il binasında bir gazetecinin sorusuna verilen yanıt:]

“Seçim esnasında birbirimize karşı acı tatlı ne kadar konuşursak konuşalım bu bir spordur. Bunun şaka tarafı çok demeli ve geçmeli.”

 

 

 

 


Manisa Akhisar Seçim Konuşması[241]

 

Akhisarlılar,

Sıhhat ile, neşe ile, kuvvet ile seyahat ediyorum. Sizi gördüm kuvvetim, neşem, sıhhatım arttı. Yaşasın Akhisarlılar.

Akhisar’ı görmek benim için yeni bir bahtiyarlık oldu. Size çok teşekkür ederim. Memleketin en ehemmiyetli bir haftasını yaşıyoruz. Bütün memleket, bütün dünya, Türkler seçim mücadelesini nasıl geçirecekler diye, dört gözle bize bakıyor. Partiler arasında millete kendilerini beğendirmek için canla başla çalışmak devrindeyiz. Ama sizden birşey istiyorum: Seçim mücadelesi ne kadar sert olursa olsun seçim bittikten sonra şaka ederek birbirinize bakacaksınız. El uzatacaksınız.

İzmir’de, Manisa’da konuştum. Sizinle konuşmak için mahsus buraya geldim. Sizi burada hazır bulmakla çok seviniyorum. Şimdi işin ehemmiyetini söyledikten sonra kendi işimize bakalım: Bana rey verecek misiniz?

“Vereceğiz. Tabii vereceğiz. Senden başka kime rey veririz İnönü.”

– Ama bana rey vermiyenlerle dost kalacaksınız. (Sürekli ve şiddetli alkışlar.) Allaha ısmarladık Akhisarlılar.

 

 

 

 


Balıkesir Sındırgı Seçim Konuşması[242]

 

Sındırgılılar,

Sizinle konuşmak için söze şikâyetle başlıyacağım. Bu kadar güleryüzlü, çok şirin bir yerde oturuyorsunuz da beni bir hafta tebdilihava etmek üzere davet etmiyorsunuz.

“ – Her zaman davet ederiz. Başımızın üstünde yeriniz var” âvazeleri koptu.

Bundan sonra keyfiniz yerinde olduğu bir zaman beni hatırlar da buraya davet eder misiniz? Söz veriyor musunuz? (Veriyoruz sesleri ve şiddetli alkışlar.)

Ben Sındırgılıları kurdukları yuvalarında çok çalışkan ve işlerini çok iyi bilen vatandaşlarım olarak tanıyorum. Hep o kadar akıllı mısınız?

Köylerden geçerken hanımlar beni yolda karşıladılar. Çok çok çicekler verdiler. Burada birikmiş olan erkeklerin hepisinden evvel benimle hasbihal ettiler. Onların hepsine selâm söyleyin. Gene gelirken bazı köylerden geçtim. Mektebiniz var mı diye sordum. “Yok” dediler. Neden mektep isteriz diye bağırmıyorsunuz, dedim.

Seçim işleriniz nasıl gidiyor? (Çok iyi gidiyor sesleri.)  Seçimlere dokuz gün kaldı. İnşallah görürüz. Hem Sındırgı’nın pehlivanları da meşhurdur. Güreşten çıkan pehlivanlar gibi birbirinizin elini sıkarak ve şaka ederek ayrılacaksınız. Seçimin neticesi ne olursa olsun dostluk var, düşmanlık yok. (Sürekli alkışlar, sağol sesleri.) Bana rey verecek misiniz? (Vereceğiz, ne yapacağımızı sandık bilir, sesleri.) Kibarsınız, Sındırgılılar.

İşimiz başımızdan aşmıştır. Memleketi baştan aşağıya neşe içinde, sıhhat içinde, azmi ve iradesi sağlam bir halde görmekten son derece bahtiyarım. İftihar ediyorum. Memleketin içine ve dışına karşı büyük bir milletin en güç imtihanlarından birini bütün dünyanın hayranlık gözleri önünde geçirmeğe çalışıyoruz. Bu imtihanın muvaffakiyetle geçmesi için siz birbirinize ve bütün memlekete yardım edeceksiniz. Bir hafta, on gün sonra Türkiye medeniyet âleminde büyük bir şeref kazanmış itibarlı bir milletin bütün vasıflariyle parıl parıl parlıyacaktır. (Şiddetli ve sürekli alkışlar.) Sağolun, size çok teşekkür ederim. Yüreğimin bütün temennilerini ve temiz dileklerini sunarım. Sizinle beraber olduğum bu ânı her zaman anacağım. Hanımlarınıza, çocuklarınıza benden selâm götürün.

 

 

 

 


Balıkesir Bigadiç Seçim Konuşması[243]

 

Bigadiçliler,

Birkaç sene evvel güzel Bigadiç’in bütün kederine ve elemine buraya gelerek iştirak etmiştim. Şimdi sizi bir mamüre içinde görüyorum. Bigadiçliler akıllılıkları, iradeleri ve çalışkanlıklariyle bütün memlekette meşhurdur. Amma sizin bu kadar az zamanda yurdunuzu bu kadar güzel tamir edeceğinizi ben bile ümit edememiştim. Sizi tebrik ederim. Birkaç gündür memleketin büyük bir kısmını baştan aşağıya dolaşıyorum. Her tarafta vatandaşlarımı sizin gibi neşeli, sıhhatli, kuvvetli, iradeli buldum. Benim de neşem, sıhhatım, kuvvetim arttı. Şimdi bütün dünyanın nazarları önünde büyük bir medeniyet imtihanını vermek için mücadele içindesiniz. Bu mücadelelerden sizin alnı açık şerefli bir halde çıkacağınıza inanıyorum. Bigadiçliler, seçimden büyük bir huzur içinde neticesi ne olursa olsun vatandaşlar arasında dostluk ve emniyet havası kuvvetlenmiş olarak çıkacağız.

İnönü burada şiddetli alkışların dinmesini dakikalarca bekledi sonra şöyle devam etti:

Muvaffak olmanızı candan diliyorum. Size bu sekiz on gün içinde büyük bir muvaffakiyet, reylerinizde isabet ve yeni çalışma devresi için taze bir azim ve irade sermayesi dilerim. (Alkışlar.) Geçen zamanların tecrübesi sizin hâtıranızda tazedir. Siz benim bir çok yerdeki akıllı hemşerilerim kadar akıllı ve tecrübelisiniz.

Gene uzun süren alkışlardan sonra İnönü şunları söyledi:

Şimdi işin şaka tarafına geleyim. Sizin iradeniz ve isabetiniz bana rey vermek suretiyle tecelli edecek midir?

“Edecektir, ölünceye kadar edecektir, İnönü.”

Varolun Bigadiçliler. Bana rey vermeseniz bile sizin daima dostunuz kalacağım. Elverir ki seçimden sonra netice ne olursa olsun vatandaşlar arasında dost kalasınız. (Şiddetli alkışlar.) Burada olan hanım ve erkek vatandaşlarıma teşekkür ederim. Burada olmıyan hanım ve erkek vatandaşlarıma selâmlarımı ve muhabbetlerimi söyleyiniz. Söyliyecek misiniz? (Söyliyeceğiz, bin yaşa. Kahraman İnönü, sesleri.)

Bigadiçliler, size çok teşekkür ederim. Güzel şehrinizi az zaman içinde kalkındırmış imar etmişsiniz. Zaten çok çalışkan olduğunuzu bilirim. Allaha ısmarladık, güle güle kalın ve bana izin verin, yolcu yolunda gerek.

 

 

 

 


Balıkesir Seçim Konuşması[244]

 

Balıkesirliler, Aziz Hemşerilerim,

Çok zamandan beri sizinle konuşmak tasavvurum, bugünkü seçim devresine tesadüf etti. Âlicenap müsamahanızın kıymetini bilerek, fikirlerimi, kısa ve açık bir ifade ile söylemeğe çalışacağım.

Ben, bu seçimden ne bekliyorum? İlk önce, Balıkesirlilere hürmetimin icabı olan bir hulus ile, bunu anlatacağım. Beş seneden beri yeni bir rejim içinde çırpınıyoruz. Türk milletinin siyaset mücadelesini yaparken aklıseliminin ve insafının bütün güçlüklere galebe edeceğine iman ederek, bu yeni hayata girdik. Yüzlerce seneden beri bu topraklarda kurulamamış olan bir hürriyet rejiminin, ilk zamanlara mahsus taşkınlıklarından, Türk milletinin selâmetle çıkacağına yürekten güvendik. Balıkesir, bu imtihanda, benim için müstesna bir kıymet kazanmıştır. Çünkü, Balıkesir vilâyetimizin her köşesinde, o siyaset mücadeleleri bazı zamanlar çok sert manzaralar göstermiştir. Karşısındakilere hiçbir iyi niyet atfetmiyen politikacılar, şiddet usullerinin her türlüsünü, Balıkesir halkının şuuruna ve muhakemesine karşı tatbik etmişlerdir. Beş senelik insafsız bir mücadeleden sonra, Balıkesir ilindeki vatandaşlarım, aklıselimleri ve memleket ve dünya görüşlerindeki açık isabetleriyle, huzur ve sükuneti bütün muhitlerine kabul ettirmişlerdir. Balıkesir’de alacağımız neticeler ne olursa olsun, onun âsayiş ve huzur içinde bir seçim yapmış olmanın zevkini en önde duymuş olan vatan köşelerinden biri olmasını temenni ederim.

Balıkesirliler,

Demokratik rejimin sarsıntıları içinden huzur içinde ve vatandaşların itimat ile, birbirlerine dayanarak çıktıklarını görmek, benim için aziz bir idealdir. Demokratik rejim, ancak, vatan evlâtları parti meseleleri üzerindeki büyük varlık meselelerinde birlik ve beraberlik imkânını muhafaza edebilirlerse, ancak o zaman feyizli olur. Memleketimizin ne gibi ihtiyaçlar ve büyük meseleler karşısında bulunacağını kimse tahmin edemez. Siyasî partiler arasındaki münasebetler en çetin mücadeleler içinde bile, bir gün vatandaş ve aile efradı gibi bir birlerinin elini sıkmak istidadını göstermeğe mecburdurlar. Bu istidadı tahrip etmeğe elverişli olan her türlü şiddet usulü ve bu usulü tâkip eden politikacı, en hafif tâbiriyle, yapıcı bir yolda değildir. Vatandaşlarıma demokratik rejimin temel meselelerini anlatmak için, senelerden beri, bucak bucak dolaşıyorum. Mücadelelerimizin, partiler arasında bir gün sığınmağa mecbur olacağımız itimat havasını tahrip etmemesi için, bir insanın tahammülünü aşan sabrı ve sükuneti göstermeğe çalışıyorum. Balıkesir vilâyetinde, bu gayretlerimin hulus ve samimiyet derecesini insaf ile tartacak sayısız vatandaşlarım bulunduğuna eminim. Siyasî partilerin bir birine can düşmanı haline gelmemesi, vatan bütünlüğünü koruyabilmenin temel şartıdır. Çok defa, anlayışla ve insafla karşılanmak müyesser olmadı. Çok defa politikacılarımızın tahrip edici tecavüzlerini yumuşatmağa muvaffak olamadım. Öyle zamanlar oldu ki, politikacılar, yer yer dolaşarak, devlet memurlarının yakasına yapıştılar ve yüzüne karşı “kara liste”lerden bahsettiler. Büyük siyasî partilerin “kara liste” hazırlamış olduklarına bir an inanmak aklımdan geçmez. Bu sözler, ancak, kendini kaybeden politikacıların ya hakikaten yalnız kendisinde mevcut, yahut o anda tesir için icat edilmiş bir tehdidinden ibarettir. Ancak, bu hareketlerin vatandaş huzurunda açtığı rahneleri tamir etmek çok güç olmuştur ve çok uzun sürmüştür. Siyasî hayatımızın gelecek tekâmülünden, bir zamanlar âlayiş ve debdebe ile bünyemizde açılan hesapsız rahnelerin tamamiyle terk olunacağını bekliyorum. Bu neticeyi elde etmek için, seçimin neticesi ne olursa olsun, sebat ile ve hulus ile ve bütün ikna kuvvetimle çalışacağım.

Balıkesirliler, Aziz Hemşerilerim,

Size tekrar ediyorum: Demokratik rejim, vatandaşları tamamiyle bir birinden ayırmış olan bir mücadele zehri değildir. Bu, bir hürriyet rejimidir ki, kabiliyetleri her gün bir birinden ileri götürmeğe çalışarak, vatanın meselelerini daha isabetli bir şekilde hal için yarış etmek rejimidir. Bu asîl mefhumu bir lâhza gözlerimizin en kızdığı zamanda bile, hatırımızdan çıkarmamalıyız. Kendimizi kaybettiğimiz zamanlar olabilir. Muarızlarımı bile, bu zamanlar için mazur görürüm. Ama, bu isabetsiz anların geçici olması şarttır. Fırtınadan sonra açılan güneş gibi, hiddetten ve mücadeleden çıkan vatandaşların, yüzlerinde ve gözlerinde, birbirine muhabbetin baharını göstermeleri vazifeleridir. Bu vazifeyi, hepimiz, göz önünde tutmak ve o vazifeyi ifa etmekten bahtiyarlık duymak istidadını muhafaza etmeliyiz. Ancak o zaman, demokratik hayatın bütün tecelliden yeni bir emniyet ve yükselme hamlesi ile çıkabiliriz.

Balıkesirliler,

Yeni bir çalışma devrine giriyoruz. 27 seneden beri, siz Balıkesirliler, Millî Mücadele’de, Cumhuriyetin kurulmasında, vatanın içerde mâmur dışarda muteber olmasını temin etmekte, öteki aziz vatandaşlarım gibi, büyük hizmetler ettiniz. Harcadığınız emeklerin kadrini biliniz ve haklı olarak iftihar ediniz. Gelecek devrede çalışma payınız geniş ve muvaffakiyet ihtimaliniz engindir.

Balıkesirliler,

Size yüreğimin en sıcak muhabbetini sunarak, başarılar dilerim.

 

 

 

 


Biga Halkevi’nde Biga ve Çanakkale’lilere Yapılan Seçim Konuşması*[245]

 

Bigalılar, Çanakkaleliler, Aziz Hemşerilerim,

Bu toplantının Biga’da olması, benim için, tatlı bir fırsattır. Burada hem Bigalıları, hem Çanakkalelileri, ve bütün Çanakkale ilinin vatansever halkını muhabbetle selâmlarım.

Aziz Vatandaşlarım,

Çanakkale halkı benim sıcak dostluk duygularımı en iyi anlıyacak durumdadır. Geçen seçimi, burada, kaybetmiştik. O zamandan beri, Çanakkaleliler, demokratik rejim için bizim insafsız bir surette mâruz bırakıldığımız bütün tarizleri en iyi tartacak bir tecrübeyi edinmişlerdir. Çanakkale iline geçen dört sene zarfında birkaç defa geldim. Çanakkale vilâyetindeki sayısız hemşerilerimle çok fırsatta konuştum. Çanakkaleliler pek iyi hatırlarlar ki, her geçişimde dostluktan ve partiler arasında insanlık münasebetlerinden bahsettim.

Şimdi, siz partileri bu seçimde mukayese etmek için salâhiyetli mevkidesiniz. Çanakkale vilâyetindeki Demokratlarla bu son sene zarfında görüşmek nasip olmadı.. Ancak, bunda benim hiç kabahatim yoktur. Demokrat Partiye, veya diğer partiye mensup her vatandaşımla fırsat bulduğum vakit samimiyetle görüştüğümü, bu memlekette, insaf ile hatırlayacak pek çok Demokrat vatandaş vardır. Benim şahsi ve resmî mevzularda Demokrat vatandaşlarla münasebetimi kesen, onların meşhur Kongrelerinde verdikleri meşhur kararlardır. Vatandaşların hususî münasebetlerine ne kanun nazarında, ne vatandaşlık haklarında, sed çekecek bir usul olmamak lâzım gelirdi. Bir gün Demokrat Parti İktidarda olursa, bizden birimiz, onlardan seçilmiş Cumhurbaşkanına veya bir Devlet Bakanına hususî resmî hiçbir iş için müracaat edemiyecek mi? Bu ne kadar iptidaî bir anlayıştır. Çanakkalelilerden şikâyetim, Kongrelerinde, böyle yersiz ve haksız kararlar verilmesine itiraz etmemeleridir. Onlardan talebim, ilk fırsatta, bu mânasız usulleri kaldırmak için çalışmalarıdır. Hususiyle bizim memleketimizin, partiler arası münasebetler üzerinde öyle millî dâvalarımız, öyle millî ihtiyaçlarımız olacaktır ki, onlarda, partilerin el ele vererek çalışmaları katî bir vazife halinde kendini gösterecektir. Demokrat Parti içinde bulunan vatandaş kütlesinden pek çok insaf sahiplerinin bu sözlerime hak vereceklerine eminim. Haksız muaheze ve taşkın tecrübesizlik devrinin hastalıkları sayarak, sabırla ve anlayışla karşıladığım bu ârızalar[ın], temiz yolumuzdan silindiği günü getirmeğe çalışıyorum. Aklıselimi, şiddet usulünden muvaffakıyet uman politikacılara bir gün galebe edeceğinden katî olarak emin bulunuyorum. Bir seçim nutkunda ehemmiyetli bir mevzu olacak ağırlıkta gördüğüm bu mülahâzaları, yeni hayatımızın önümüzdeki devrede feyizli inkişafı için şart görüyorum.

İşte, yeni bir seçim mücadelesi içinde bulunuyoruz. Vatandaşların sağduyusu memleketin umumî havasına hâkim olmuştur. Kaç günden beri, pürüzsüz bir emniyet havası içinde, vatandaşlarımın neşe ve şetaretleri arasından ferah yürekle geçiyorum. Bu hal, gelecek günlerimiz için pek ümit vericidir.

Bigalılar, Çanakkaleliler, Aziz Hemşerilerim,

Öyle zamanlar oldu ki, memleketin siyaset cereyanları gece gündüz işleyen bir iftira fabrikası gibi aleyhimize çalıştı. Bu fabrikanın mahsullerinden, dört sene sonra, meydanda ne kalmıştır? Demek ki, iftira usulleri on gün içinde herkesi çileden çıkaracak bir tesir gösteremezse, zamanla durulan sâlim muhakemenin tesiri karşısında eriyip gidiyor.

İnsafınıza müracaat ederim: Bir seçim zamanında, her gün, memleketin en az 30 yerinde toplantılar yapılan bir diktatörlük ülkesi görülmüş müdür? Seçim zamanında diyar diyar dolaşarak, kendini vatandaşlarına beğendirmeğe çalışan diktatör işitilmiş midir? Üç dört gazetenin şuurlu ve tasmimli bir şekilde akı kara göstermek için senelerce sarfettikleri gayretlerden, vatandaşların muhakemesinde bir eser kalıyor mu? Bugünkü halimiz, bütün bu hurafelerin iflâs ettiğine şahit olmaktadır. Beş seneden beri, bir insanın tahammülünü aşan sabırla beklediğim, bu gündü. Bigalılarla beraber, memleketin, yüksek anlayışına hayranlığımızı ifade etmekten zevk duyuyorum.

Çanakkale ilinin muhterem halkı,

İnsanlığın en eski tarihinden beri en büyük maceraların geçiti üstünde bulunuyorsunuz. Pek çok insan selleri, buralardan, türlü istikamette gelip geçmiştir. En eski insan medeniyetlerinin şahidi ve bekçisi sizsiniz. Sizin anlayışınızda insaf, basiret ve isabet, her yerimizden ziyade olmak lâzımdır. Sizi böyle müstesna bir kıymette görerek, size hitap etmekle ferahlık ve ruh kuvveti buluyorum.

Önümüzdeki devre kesif bir çalışma zamanıdır. Memleketimizin korunmasında, kültürce ve iktisatça gelişip yükselmesinde büyük hisseleriniz olacaktır. Beni anlayınız. Sizin büyük başarılarınızı kolaylatmağa, tabiatın bir cenneti olan Çanakkale ilini, umranın bir cenneti haline getirmeğe, bütün kuvvetimizle çalışalım. Buna, her şeyden evvel, vatanda dirlik düzenliğin sağlam tutulmasiyle, demokratik rejimin sırtından her türlü şiddet usullerinin kaldırılması ile imkân bulunabilir.

Sizin aklıseliminize itimadım engindir. Seçimde, reyleriniz benim için muhteremdir. Her takdirinizi muhabbetle karşılıyacağım. Siz, isabetli bir takdir bulmak için mesuliyetinizi kavrıyacaksınız. Hür vatandaşların insaflı ve anlayışlı yaşayışlarında hizmet payınız ummanlar kadar geniş olsun. Sağolun Çanakkaleliler.

 

 

 

 


Bursa Halkevi’nde Verilen Seçim Söylevi[246]

 

Bursalılar, Sevgili Vatandaşlarım,

Size, seçim nutuklarımdan en ehemmiyetli sandığım birisini söylemek için huzurunuza çıktım. 23 Marttan şimdiye kadar memlekete söylediğim nutuklarda yeni devrede yapılması lâzım gelen temel işleri izah etmeğe çalıştım. Onları, seçim propagandaları esnasında dağınık olarak uğradığım karşı parti tenkitlerini de ekliyerek hulâsa edeceğim. Çok teessüf ederim ki, Demokrat Partinin seçim beyannamesinde bizim nelerimizi eksik gördüğünü, ve memlekete yapıcı olarak yeni ne fikirler getirdiğini, derli toplu okumak henüz müyesser olmadı. Bugün Mayısın 7 si. Seçim için karşı fikirlerin münakaşasına daha üç günümüz bile tamam olarak kalmamıştır. Memleket mukadderatında mesuliyet iddia etmek mevkiinde bulunan bir siyasî partinin kıymatlı fikirlerini halk efkârından bu kadar gizli tutmasını anlamak güçtür, ve münakaşa etmek için halkı kâfi zamandan mahrum etmeğe de hakları yoktur sanıyorum. Birbirimizin yaptığımızı ve yapacağımızı halka vuzuh ile, bol zaman ile anlatmazsak, onun, etrafını düşünerek bir hüküm vermesine nasıl imkân verebiliriz? Bursalıların, ehemmiyetini pek güzel takdir edecekleri bu eksiği göz önüne koyduktan sonra, şimdi, kendi tahlillerimi yapacağım. Demokrat Parti Liderinden, kendi seçim dairesindeki seçmenlere, bunlar hakkında birer birer cevap vermesini isterim. Eğer, mülahâzalarım için, bizim tekrar cevap vermemizi mümkün kılacak bir zaman bırakmazlarsa, umumî efkâr önünde haksız mevkie düşeceklerdir.

İlkönce, Anayasa meselesinden bahsedeyim. Rejimin istikrarı ve rejimde temel münasebetlerin sağlam esaslar üzerinde nizama konması için, Anayasada yeni tesisler yapmak lâzımdır kanaatindeyim. Soruyorum: Demokrat Parti Lideri ne kanaattedir?

Demokratik hayatın hastalıktan sâlim istikametlerde feyizli bir inkişaf göstermesi için, şiddet usullerinin resmen terk edilmesi lâzımdır. Geçen Haziran Kongresinde verilen kararlar ve ondan sonra İzmir’de ilân olunan kararlar, iptal edilmek icabeder. Vatandaşın haksız olduğunu takdir ettiği muameleye karşı, kendisinin hakkı[nı] yerine getirmeğe bizzat teşebbüs etmesi, onu kanun dışı harekete sevk etmek demektir. Böyle bir hareketin meşru müdafaa ile münasebeti yoktur “Düşmanlık kararı” diye şöhret bulan bu haksız ve kanunsuz Kongre kararı, siyasî bünyemizden kalkacak mıdır? Bir demokrat vatandaşın Cumhurbaşkanı ile hususî, resmî, her hangi bir temasta bulunmaması Kongre kararı icabıdır. Bu karar iptal olunacak mıdır? İzmir’de, zelzele günlerinde yapılan muameleleri saymıyacağım. Fakat, Demokrat Parti İdare Kurulu kararı ile, Cumhurbaşkanı ile her türlü temas kesilmiştir. Bir büyük siyasî parti, Devlet Reisi ile temasda bulunmaksızın, memleket işlerinde kendisine düşecek vazifeleri yapamaz kanaatindeyim. Partiler arası münasebetlerde, partiler üstü büyük memleket meselelerinde beraber çalışmağa mecburiyet görmiyeceklerini, Demokrat Parti Lideri zan edebilir mi?

Büyük Millet Meclisinde, Cumhurbaşkanı, resmî vazife ile başkanlık kürsüsüne çıktığı vakit, Demokrat Parti milletvekilleri ayağa kalkmamağa devam edecekler mi? Ben, her hangi bir vatandaşımı, Demokrat Partinin Liderini veya her hangi bir ferdini, dermanım oldukça, ayakta kabul etmek itiyadındayım; ve bir gün Demokratlardan veya diğer bir partiden bir milletvekili Cumhurbaşkanı olursa, sancak onu kanunen nasıl selâmlıyorsa, biz de resmî vazife anında Devlet Başkanını öyle selâmlıyacağız. Demokrasi kurulalı beri, ve bugün de dünyanın hiçbir memleketinde Devletin başı olan adama, Demokrat Parti idarecilerinin anladığı millet hâkimiyeti şeklinde böyle bir muamele yapılmamıştır. Geçmiş zamanların bu hastalıkları düzeltilecek midir?

Bütün bu hırçın usullerin memleketteki ameli neticeleri, birçok yerde ve en uzak köşelerde, gözle görülür, elle tutulur haldedir. Bursa’nın birçok köylerinde, vatandaşlar, kahvelerini ayırmışlar, birbirlerine yan bakar olmuşlardır. Bir köyde 200 – 300 – 500 vatandaşı birbirine hor bakar şekle sokmak, Demokrat Partinin şiddet politikasının mahsulüdür. Halbuki bu vatandaşlar, her günki işlerinde, birbirine yardım etmeğe mecburdurlar. Bu vatandaşlar, icabında muharebe meydanında dirsek dirseğe muharebe edecekler, birbirinin yarasını saracaklar, ve köydeki ailelerini birbirine emanet edeceklerdir. Bunların arasında normal münasebetleri, medenî ve insani temasları siyaset cereyanları dışında ve üstünde temin etmek lâzım değil midir? Benim fikrimce bu ihtiyaç bütün meselelerin en önünde gelir. Bursalıların insafına müracaat ederim; kendi işlerinde ve kendi köylerinde bu hallerden müztarip olan partiler içindeki veya dışındaki sayısız vatandaşlara hitap ederim; bu hallere çare bulsunlar. Yakından bir araştırsam, Bursa’nın her köyünde, 50 yaşını geçmiş vatandaşlar arasında, Galiçya’da, çöllerde muharebe etmiş, dünyanın dört köşesini görmüş nice tecrübeliler vardır. Bu tecrübeli vatandaşlarımın genç politikacılara, her gün, öğüt vermeleri lâzımdır. Bursa gibi en uzak köyü bir medeniyet merkezine iki saatten uzak olmıyan, asırlardan beri Devlet ve medeniyet havası içinde yaşamış olan bir muhit, siyaset hastalıklarımızdan kendini kurtaramazsa, ücra köşelerimizin yanlışlıklarına nasıl çare bulabiliriz?

Ben, siyasetin bu hastalıklarından canı yanmış nice siyaset ve devlet adamları gördüm ki, “fırka tefrika demektir” kanaatini bir itikat olarak, ya mezara götürmüşler, ya taşımaktadırlar. Karşımızdaki başlıca partinin Liderine derim ki, fırkanın tefrika demek olmadığını tarihe karşı, millete karşı ve âleme karşı ispat etmeğe mecburuz. Bu ispat, ancak, her türlü şiddet usullerinin, hulus ile, hiçbir yanlış anlamağa mahal vermiyecek açık ve kesin bir ifade ile terk olunmasına, hiç olmazsa, en kısa zamanda terk olunacağının söylenmesine bağlıdır. Demokrat Parti lideri, seçim dairesine, bu hususta teminat verebilir mi?

Bir seçim nutku söylediğim için, belki hâdiseleri mübalağa ettiğim iddia olunabilir. Fakat, sözlerimdeki hakikat payının, her vatanseveri, hususiyle büyük siyasî partileri, ciddî olarak düşündürecek ehemmiyet taşıdığına samimi olarak inanıyorum. Bana verilecek cevapta, belki de, Cumhurbaşkanının Parti Lideri olması, ve bu seçim esnasında faal bir surette vatandaşlar huzurunda harekete geçmesi, kusur olarak ileri sürülecektir. Böyle bir iddia tamamiyle yersizdir, haksızdır ve kanunca hiçbir mesnedi yoktur. Bugünkü Anayasa kaldıkça, milletvekili olan her Cumhurbaşkanı, milletvekili seçiminde eğer Millet hizmetinde kalmak istiyorsa, seçmenlerine kendisini kabul ettirmeğe mecburdur; ve bu mecburiyet her faaliyetin katî izahıdır. Bursalılar pek iyi hatırlarlar ki, bir şeker meselesinde, Demokrat Parti Liderinin hazır bulunduğu bir büyük toplantıda, benim, Ekonomi Bakanına “Şeker meselesi hallolundu mu?” diye bir istasyonda sorduğum ve “Evet, hallolundu” cevabını aldığım hikâye olunmuştur. İşte aslı esası olmıyan böyle bir hikâye ile de binlerce masum vatandaşa, memleket ve halkla hiçbir teması olmıyan bir Cumhurbaşkanının millet ıztırabına karşı güya ilgisizliği telkin edilmek istenmiştir, ve Cumhurbaşkanının, evinde kapanıp, doğru söylemiyen Bakanlarının sözü ile millet işlerini mütalâa etmesi, bir büyük yanlış olarak teşhir olunmuştur. Sonra da, hem aynı Cumhurbaşkanının halk içine girerek, onların meselelerini kendi kulağı ile dinlemesi, gayri mesul bir adamın yersiz faaliyeti olarak teşhir edilmiştir; hem de, partili partisiz vatandaşları kendi evinde kabul ederek onların ağzından, dertlerini dinlemesi münasip görülmemiştir. Hattâ, Demokrat Parti, kendi mensuplarının temasını, Kongrenin düsturu ile men etmiştir. Bu muamelelerin hangisinde haklı ve samimi bir yer vardır?

Hatırlarsınız ki, Anayasada tâdilât yapmak, gazetecilerin önayak olmasiyle, daha geçen Mecliste memleketin umumî efkârına atılmıştı da Demokrat Parti böyle bir tedbiri reddetmişti. Demek ki, hem bugünki Anayasanın tabiî icaplarını yapmak kusur oluyor, hem Anayasayı yeni ihtiyaçlara göre tesislendirmek arzusu kusur sayılıyor. Cumhurbaşkanını, bugünki Anayasanın verdiği vazifeler ve haklar içinde, faaliyetten men etmeğe bir hak tasavvur olunabilir mi? Tahmin edebildiğim itirazlara cevap vermeğe çalıştım. Vaktinde bir karşılık görürsem, yine cevap veririm.

İşitiyorum ki, Demokrat Parti hatipleri, bütçemizin yani maliyemizin halini dillerine dolamışlar, ve, Marshall plânı olmasaydı, iflâs edeceğimizi öne sürmüşlerdir. Gerçi, bütçe ve maliye üzerinde, siyasî partilerin, sert [eleştiride] bulunmaları vazifeleri icabıdır. Güzel ama, bu vazifeyi yaparken memleketin bünyesini ve temel politikasını değiştirmek istiyorlarsa, onu da söylemelidirler. Kendileri iktidarda olsalar, temel politikaları terketmedikçe çare bulamıyacakları  vaziyetleri,

memleket efkârına, dikkat göstererek tahlil etmeğe mecburdurlar.. Bizim, bütçede çektiğimiz sıkıntılar, katlanmağa mecbur olduğumuz askerî masrafların ağırlığındandır. Başlıca sebep budur.

Bursalılara bir misal vereyim: Şimali Avrupa’da, sekiz milyon nufuslu mâmur bir memleketin bütçesi; son para düşürülmesinden evvel, bizim para ile beş milyar liraya yakındı. Bu paradan, askerî bütçesine ayrılan kısım, yüzde sekizi geçmiyordu; yani, bir milyar 200 milyon bütçesi olan Türkiye’nin askerî bütçesinden daha azdı. Bizim askerî bütçe indirilebilse, bütçe hafifliği derhal teessüs eder. Bugünün dünya şartları içinde, böyle bir tedbirin akıbetlerini biz göze alamıyoruz. Demokrat Parti Lideri, bugünki askerî bütçemizin indirilmesi suretiyle, mali derde çare bulmak tasavvurunda mıdır? Bunu, Bursalılara söylemesini isterim. Böyle sarih muhakemelerden sakınmak için, bana verilecek cevabı bilirim: İsraflar durdurulsa, hem askerî masraf yerinde kalır, hem maliye derhal düzelmiş olur. Bu meşhur israfların neler olduğunu senelerden beri öğrenmek istiyorum. Bir defa, Meclis Komisyonunda, Demokrat Parti [grup] başkanlarından biri Savarona yatının batırılmasından bahsetmişti. Savarona yatı batırılırsa, ve Cumhurbaşkanının maaşı, otomobilleri ve beyaz treni, bazı politikacıların arzu ettikleri gibi kaldırılırsa, devletin maliyesi düzelecek mi? Büyük mali tasarruflar; askerî bütçenin hafifletilmesi, zarurî devlet hizmetlerinin kaldırılması, umumî maaş ve ücretlerden yeni indirmeler yapılması suretiyle mümkündür. Demokrat Parti, kalkacak hizmetleri ve diğer tasarruf mevzularını açıkca ve rakamla söylese, çok istifade etmiş oluruz.

Şimdi, yapıcı olarak, mali mevzuda kanaatlerimi ben söyliyeyim: Amerika’dan silâh alıyoruz. Biz, bu silâhları kendi paramızla uzun seneler içinde tedarik edemezdik. İmkân devam ettikçe, bu fırsattan istifade edeceğiz, ve bunun masraflarına katlanacağız. Marshall Plânı yardımından, devam ettiği müddetçe, istifade etmeğe çalışacağız. Bu suretle, mali inkişafımızı, esas olarak, memleketin umumî inkişafından temin edeceğiz. Kaldırılacak Devlet hizmeti görmüyorum. Gelir Vergisinin atisinden ümitliyiz. Bu ümit, başlıca dayancımızdır. Demokrat Parti Lideri Gelir Vergisine verdiğimiz bu ehemmiyeti kabul ediyor mu? Bütün bunlarla beraber, en tasarruflu ve israfsız bir idare yürütmek için en ufak kıymetlere kadar dikkat etmek mecburiyetimizi göz önünde tutuyoruz. Mecliste her milletvekilinin, hususiyle, karşı partinin tasarruf ve israf mevzularındaki mücadelesinden bir istifade mevzuu çıkarmağa dört gözle dikkat ediyoruz.

Bursalılar,

Size, küçük büyük her meseleyi vuzuh ile söylemeğe çalıştım. Önümüzdeki devrede memleketimizin büyük bir inkişaf hamlesi ile ve huzur içinde çalışacağını umuyoruz. Alacağımız neticeler müsbet, ve Bursalıların reyleri çok tesirli olacaktır. Dünyanın muazzam hâdiseleri içinde, Türkiye, müstesna bir durumdadır. Bu durum içinde bütün milletçe, icabettiği vakit, siyasî çekişmelerimizin üstüne yükselecek bir istidat gösterebilirsek muvaffak olacağız. Bursalıların tecrübesine, tedbirlerinde ve reylerinde isabete ihtiyacımız vardır. Her takdiriniz gözümüzde kıymetlidir, muhteremdir. Yanlız, vatandaşlarımın, demokratik rejimde, seçim zamanında bütün Devlet meseleleri için, benim kadar kaygı sahibi olduklarını hatırlamalarını isterim. Size hürmetim, her düşündüğümü açıkça söylemeğe, beni sevketmiştir. Eksiklerimi müsamaha ile göreceğinize inanıyorum. Sağolunuz.

 

 

 

 


Kocaeli Seçim Konuşması[247]

 

Kocaeli’nin Sayın Halkı,

İzmitliler, Aziz Vatandaşlarım,

Huzurunuzda bir seçim nutku söylemek için buraya geldim. Seçim kararınızı vermeğe bir hafta bile kalmamıştır. Memleketin mukadderatında yeni istikametler ve yeni mesuller tâyin edeceksiniz. Hür vatandaşlar arasında demokratik bir seçimin bütün manzaralarını görüyorsunuz. Zihinleriniz birbirine zıt fikirler ve delillerle o kadar dolmuştur ki, başka yerlerde de rast geldiğim gibi, bazı zamanlar artık, hiçbir şey dinlemek istemiyebilirsiniz. Genç vatandaşlarımın mesut olmasını temenni ettiğim bütün ömürleri, bu çeşit seçim mücadeleleri içinde geçecektir. Bin bir fikir içinden,  memleket için hayırlı gördüğünüz yolları, mesuliyet hissiyle ve ciddîyetle ayırmağa idman edeceksiniz. Ben, size, muğlak ve kesif deliller içinden, sade muhakemelerle yol bulmağa muvaffak olmanın kolaylığını göstermeğe çalışacağım. Siyasî partiler ne yapacaklarını söylüyorlar mı, ve söyliyenler, fikirlerini herkesin anlıyacağı kadar açık ifade ile söyliyebiliyorlar mı?

İlk önce, bunun üzerinde bir teşhis koymak lâzımdır. Siyasî partilerimiz içinde, memleket işleri için sade işler vadetmek mevkiinde olan partiyi, artık biliyorsunuz zannederim, ve yine eminim ki, bu memlekette hür vatandaşın ruhunu doyuracak hürriyet ve demokrasi gıdalarının kâfi derecede ve emniyet içinde bulunduğuna en ufak insafı olanın inanmaması kaabil değildir. Anayasadan köyde[ki] içme suyuna kadar, büyük küçük, müstacel ihtiyaçları günlerden beri izah ediyoruz. Düşüncelerimizin sade, ameli ve önümüzdeki dört senede tahakkuk ettirilmesi mümkün şeyler olduğuna yürekten inanımız vardır. Henüz karşımızda bulunan partilerin tecrübeleri ve tekâmülleri sade ve ameli bir programı milletimize arzetmeğe yeter olmamıştır. Zaman ile onların da memleket işlerinde açık düşüncelere sahip olmaları mümkündür. Biz, dünyanın o köşesindeyiz ki, memleketin maddî ve manevî her istikamette bezenmesini, ilerlemesini, daima milletlerarası büyük hâdiselerin tesirlerine ve ihtimallerine göğüs gererek tahakkuk ettireceğiz. Gaile ihtimallerinden uzak olan bir müsterih çalışma devrini asırlardan beri bulamadık ve daha ne kadar zaman bulabileceğimizi de kimse keşfedemez. Demek istiyorum ki, Türkiye’nin demokratik rejim içinde feyizli bir hayatın tedbirlerini bulabilmesi, dünyanın bir rahat köşesine nisbetle, iki kat güç ve iki kat masraflıdır. Bizim programımızı bu şartlar içinde tartacak olan Kocaeli’nin zeki ve tecrübeli halkı, bize yardımlarını esirgemiyeceklerdir. Seçimde hüküm verecek hür vatandaşlar için, memleketin iç ve dış emniyeti de, çok ağır basmak lâzım gelen bir düşüncedir.

Son seçim nutuklarımda, dış politika meseleleri üzerinde hiç durmadım. Çünki, senelerden beri her tarafı belli olan dış politikamızın bu memleketin selâmeti için tatbik olunacak en iyi yol olduğunu, bütün vatandaşlarımın kabul ettiklerini şükran ile görüyorum.

İç politika meselesinde bütün dâva, yurtta dirlik düzenlik meselesini, vatandaşlarımın her siyaset cereyanına hâkim ve bütün siyaset cereyanlarının üstünde bir ehemmiyette tutulmasıdır. Senelerden beri üzerinde durduğum bu konuyu, seçim nutuklarımda da, her yerde izah etmeğe çalıştım. Seçim zamanının birbirine zıt propagandalarına mukavemetli bir bünye ile karşı koyma kudretini ruhlarımızda nasıl bulmuşsak, siyaset cereyanlarının vatandaşlar arasında temel münasebetleri incitmemesi lüzumunu da, öyle bir ruh kudretiyle kavramak seviyesine yükseleceğiz. Başlıca partilerin münasebetlerinde, her münakaşanın üstüne çıkacak bir inanma ve güven havasının, tabiî bir hâdise gibi, bir an evvel yerleşmesi lâzımdır. Çok mesafe geçilmiştir. Pürüzler ve tümsekler azdır. Karşı karşıya birbirimize iyi niyetli vatandaşlar gibi bakarak, hiddetlerimizi, inatlarımızı yenebiliriz. Çok yerde teferruatiyle izah ettiğim bu tedbirleri, kısa zamanda tahakkuk ettirmeğe mecburuz.

Zannediyorum ki, siyasî partilerimizi tekâmüle sevkedecek bu mülahâzalar, tarafsız seçmenlerin tesiriyle, bir hafta sonraki seçimde üstün gelecek ve seçim sonunda dostlukla birbirinden ayrılacak istidatta olan siyasî partiler, gelecek dört seneye kadar, büyük bir tekâmül devresi geçireceklerdir. Şiddet usullerinin, millet şuurunda ve ruhunda kaybolmuş olan mevkii, mevzuatta ve parti idarelerinde de kaybolup, unutulacaktır.

Seçim esnasında el altından ve el üstünden yapılan yıkıcı, iftiracı ve iptidaî telkinlere dikkatînizi ehemmiyetle çekmek isterim. Bu propagandaların mahiyetlerini ayırdetmek güç değildir. Fakat, her tecrübeli vatandaşın bunları kendisi kavrayıp, başından savması gibi, tecrübesiz vatandaşın da, başından savacağını zannetmesinde tehlike vardır. Bu tehlikeli telkinler, basireti bağlanmış bir cehaletten gelebilir; milletin bünyesini çürütmek istiyen şüpheli kaynaklardan çıkabilir. Eğer her köyde ve her mahallede, anlayışı sâlim olan vatandaşlar kayıtsız kalmazlarsa, milletimizin bu zehirlere karşı masun kalması kolaylıkla temin olunur. Kocaeli, her taraftan esen rüzgarların ve her istikametten esen propagandaların geçit yeridir. Geçit yerinde sağlam olalım! Geçit yerinin her türlü akıntılara dayanacak kuvvetli bir bünyesi, bütün memleket için teminattır.

Aziz Vatandaşlarım,

 Sizin şirin yurdunuzda, hususî ehemmiyette gördüğüm seçim meselelerini size anlatmağa çalıştım. Siz, bu memlekete büyük hizmetler ifa edecek evlâtlar yetiştirmekte hususî bir kıymet sahibisiniz. Önümüzdeki çalışma devresinde, vatanımızın ilerlemesindeki ve yükselmesindeki hizmet payınızın bütün memleketin gözünde parlamasını dilerim.

Eğer, dünya hâdiseleri, önümüzdeki devrede fırtınalara varırsa, Türkiye için Kocaeli, bu fırtınanın ilk ve en gürültülü sahnelerinden biri olacaktır. Onun için, Kocaeli’nin sayın halkı, vatanperver ve sağlam vasıflarını daima pürüzsüz bir surette işletmeğe mecburdur.

Size seçim esnasında ve seçimden sonra, metin, ferah ve geniş yürekli vatandaşların, başarılı, birbirine dost yaşayışını dilerim. Sağolun Kocaelililer, sağolun İzmitliler.

 

 

 

 


İstanbul’dan Ankara Seçmenlerine Gönderilen Mesaj[248]

 

Ankaralılar, Sevgili Hemşehrilerim,

Seçim bölgelerim  olan Ankara’nın ilçelerinde ve Malatya’dan başlıyararak, yurdun bir çok yerlerinde söylediğim seçim nutuklarını Ankara’lı hemşehrilerime yürekten sevgilerimi yollamakla kapamak benim için müstesna bir zevktir.

Birbirine ekli olan ve birbirini tamamlıyan bu seçim nutuklarındaki esasları, bir Ankara adayı sıfatiyle, Cumhuriyet Halk Partisinin Seçim Beyannamesine katarak takdirinize arz ediyorum.

Hizmetimiz yeni bir seçim devresi için emrinizdedir.

Memleketin geleceği bakımından birinci derecede ehemmiyetli saydığımız, yerleşmesi ve gelişmesi için beş senedenberi bütün dikkatimizi üzerinde topladığımız demokratik hayatın yeni bir büyük imtihanını veriyoruz.

Vatandaşlarımın seçim mücadeleleri arasında memleket meselelerine karşı gösterdikleri anlayış ve mesuliyet duygusu benim için en büyük teminattır.

Ankara seçmenlerine büyük hizmetler dilerim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 


İstanbul Taksim Meydanı Seçim Söylevi[249]

 

İstanbullular, Aziz Vatandaşlarım,

Burada bir seçim nutku söylemeği İstanbullulara karşı bir vazife saydım. Buraya, memleketin büyük bir parçasını bucak bucak dolaştıktan sonra geliyorum. Her yerde, dirlik düzenliği, ve vatandaşların büyük bir millî vazifeye hazırlanırken neşe ve şetaret içinde kendilerine güvenlerini, iftiharla görüyordum. Yeni bir hayat yoluna cesaretle girmiş olan milletimiz, 5 senelik büyük zahmet ve gayretlerinin mahsulü olarak, yeni, feyizli bir büyük çalışma devrine girmek üzere olduğunu tamamiyle kavramıştır. Tarihin,  bize, hayretle ve henüz muhafaza ettiği bir acaba ile ve her halde, hayranlıkla baktığı tahmin olunabilir.

Şimdiye kadar olan nutuklarımda, hep, demokratik rejimin normal münasebetler içinde kurulması için lâzım olan şartları izah etmeğe çalıştım. Başlıca partiler arasında demokratik münasebetlerin kurulması için, engel olan unsurlar, aşılmaz güçlükte değildir. Şiddet usulleri cesaretle bertaraf edilirse, çok partili siyasî hayatta, büyük millî ihtiyaçlar meydana çıktığı vakit, elbirliği ile çalışmakla imkânı temin edilmiş olur. Bu imkânı temin edebilmemize ümit vermeyen engelleri kaldıramazsak; yahut, kaldıramadığımız müddetçe, demokratik rejimin kurulma devrini geçmiş olamayız. Halbuki, bu içinde bulunduğumuz merhalede, partiler üstü meseleler ve ihtiyaçlar zuhur ettiği anda, fikir ve program ihtilâflarımızı bir tarafa bırakarak, her şeyden evvel, meydana çıkan büyük millî meseleyi halletmeği, milletçe, birlik ve beraberlikle tahakkuk ettiremeyiz. Bu nokta üzerinde ehemmiyetle ve israr ile durmam, ciddî bir kaygının eseridir. Mevcut şiddet kararlarını yakın bir zamanda kaldıracaklarına, ve hiç olmazsa kaldırmayı salâhiyetli müesseselerine teklif edeceklerine dair, Demokratlardan bir teminat alamıyoruz. Hattâ, bugün, elimize geçen seçim beyannamelerinde de, hep bildiğiniz resmî şiddet kararlarının bertaraf edileceğine dair, memlekete karşı bir söz söylememiş olmaları, çok ümit kırıcı olmuştur.

Halbuki, vatandaşların en tabiî ve masum münasebetlerine tesir edecek hale gelmiş olan bugünkü ayrılık manzaralarını süratle tedavi etmek vaadi, Demokrat idarecilerinin bu memlekete verecekleri en kıymetli seçim hediyesi olacaktı. Memlekette siyasî partilere mensup vatandaşlarla yakından temas edildiği vakit, onları ikna etmek, onlara dostluk içinde vatandaşlık vazifelerini anlatmak mümkün oluyor. Bu imkânın icabına, yüksek idare mevkiinde olan politikacılarımızın iltifat etmemeleri, memleket için hazin bir talihsizliktir. Zamanın, bu hastalığı tedavi edeceğine inanıyorum. Bu tedavinin, geç ve güç olması ihtimalinin zararlarından vatanımızın masun kalacak kadar bir huzur ve münakaşa devri bulmasını temenni ederim.

Başlıca partiler arasındaki bu ârızadan başka, bu seçimde, milletçe atlıyacağımız mühim bir merhale daha vardır. O da, öteden beri yapılan ve seçim esnasında el altından ve el üstünden hararet verilen, yıkıcı, milletin bünyesini yıpratıcı iptidaî telkinlerin tesirsiz kalıp kalmıyacağının anlaşılması olacaktır. Eğer, biz, 150 seneden beri bu memleketin belini doğrultmasına, hürriyet ve medeniyet içinde bir hayat tarzı bulmasına mani olan zehirlerin tesirine karşı bünyemizde bir masuniyet kazanamamışsak, yeniden başımıza birçok felâketlerin gelmesini beklemeğe mecburuz. 1950 senesinde, Türkiye’nin coğrafi durumunda bulunan bir memleketin, iftiracı, iptidaî ve yıkıcı usullerin neticelerine dayanacağını tasavvur etmek pek tehlikeli bir hayal olur. Milletimizin bu ihtimalden masun kalacağına güvenimiz vardır. Seçimde, vatandaşlarımız, memleket mukadderatı ile doğrudan doğruya alâkadar olan bir büyük vazifeyi ifa edecekleri kanaatindedirler. Vatandaşlarımızın bu kanaatleri, memleketimizi koruyacak başlıca teminat kıymetindedir.

Bu geçen 5 sene zarfında antidemokratik kanunlar meselesi de,  karşı partiler tarafından israrlı bir târiz mevzuu yapılmıştır. Bugün bu konuyu daha açık bir surette, konuşacak haldeyiz.

Bir defa, Anayasaya muvafık kanunla, antidemokratik kanun veya durum, birbirinden ayrı şeylerdir. Bir kanunun Anayasaya uygun olup olmadığına hüküm vermek hakkı yalnız salâhiyetli olan müesseseye verilmiştir. Bizim Anayasamıza göre bu müessese Büyük Millet Meclisidir. Bu suretle Büyük Millet Meclisinin Anayasaya muvafık kabul ettiği kanun, bu vasfın bütün kuvvetini taşır. Her memlekette, onun seviyesine ve ihtiyacına göre nazariye itibariyle antidemokratik sayılacak kanunlar veya haller mevcut olabilir. Bu haller, o memlekette hürriyet ve demokrasi mevcut olmadığının delili sayılamaz.

İngiltere’de kadınların seçme ve seçilme hakkı uzun mücadeleden sonra kabul.olunmuştur. Fakat, bu kabul edilmeden de, İngiltere bir hürriyet ve demokrasi memleketi idi.

İsviçre’de kadınların seçme ve seçilme hakkı henüz yoktur. Fakat, İsviçre’nin en eski hürriyet ve demokrasi memleketlerinden biri olduğunda hiç kimse şüphe etmemiştir. Hürriyet ve demokrasi içinde bulunan pek çok memleket içinden böyle misaller seçilebilir. Bizde, son zamanlarda, mahkeme karşısına gitmek için, mebusların masuniyetini kaldırıp kaldırmamak mevzuu, büyük hürriyet meselesi [olarak] gösterilmiştir. Mebusların masuniyeti, onların emniyetle vazifelerini ifa etmek için, eski zamanlardan gelen bir teminat olarak düşünülmüştür. Fakat, milletler adaletlerinde ve zihniyetlerinde terakki ettikçe, bu masuniyeti hürriyetin bir şartı değil, bir mahzuru olarak görmeğe başlamışlardır. Bugün, bu masuniyet, antidemokratik sayılarak, birçok memleketlerde tamamen kaldırılmıştır. Bazı memleketlerde de, yalnız, toplantı zamanları için tanınmış, ve tatil zamanları için tanınmamıştır.

Vatandaşın dâvasına karşı milletvekilinin mahkemeye götürülmek imtiyazı gibi bir antidemokratik usulün, bir gün bizde de kalkacağını temenni etmeliyiz. Tamamiyle şahsi olan bu mülahâzamın, taze demokrasimizin bünyesi kuvvetleninceye kadar, uzunca bir zaman geçmesi ihtimali vardır.

Bizde, nazariye olarak, antidemokratik sayılacak başlıca iki büyük mevzu vardır. Birisi, komünistliğin faaliyetine kanunen müsaade edilmemesidir. Yakın zamanlara kadar, bazı hürriyet memleketlerinde de, hal böyle idi. Hattâ, bugün, komünistlerin serbest faaliyetine evvelce müsaade etmiş olan bazı memleketlerin bile, geri dönmek istidadında oldukları görülüyor. Antidemokratik sayılabilecek olan bu yasak, bizim bünyemizde devam edecektir. Sebepleri, bahsedilmek ihtiyacında olmıyacak kadar herkesçe bellidir.

Dini siyasete alet etmemek te, bizde, kanun icabıdır. Nazarî  olarak, bu da antidemokratik sayılabilir. Fakat, tarihimiz ispat etmiştir ki, siyasî ve içtimaî nizamın saffet [saffet/safvet] ve selâmeti için, bu kanun zarurî bir tedbirdir ve yaşaması lâzımdır. Bugün, nazariye itibariyle antidemokratik sayılabilecek olan başlıca mevzular, bunlardır.

Bunların dışında olan iddialar, ancak, teferruat sayılabilir.

Aziz Vatandaşlarım,

Demokratik rejimin meseleleri ve şikâyetleri hakkında başlıca  mevzuları izah etmiş oluyoruz. Basın hürriyeti üzerinde devam eden münakaşalar kolaylıkla hallolunacaktır. Bu hal şekli bizim basınımızı bazı noktalarda genişletecektir, ve birçok noktalarda da, onlara demokratik memleketlerin ve demokratik nazariyelerin kayıtlarını getirecektir. Şurası muhakkaktır ki, basın hürriyeti gibi, hürriyet ve demokrasi rejiminin bir temel mefhumu, bugün, bizde en serbest memleketlerde olduğu gibi işlemektedir. Bugünkü ihtiyacımız, bir iyileştirme isteğinden ibarettir ki, bu ihtiyaç üzerinde münakaşa, her mesele için, her yeni tedbirden sonra, daima mevcut olacaktır. Hürriyet rejimine temas eden bütün meseleleri tahlil etmiş oluyorum. Bütün bu eksiklerle beraber, memleketimiz, hür ve demokratik bir rejimin bütün esas unsurlarını tahakkuk ettirmiştir. Bu seçim devrindeki memleket manzarası, canlı bir şahit sayılır.

Aziz Vatandaşlarım,

Demokratik rejimimizin bu başarılı devrini geçirdikten sonra da; zaman zaman, talihin sert tecrübelerine mâruz kalması ihtimali vardır. Bu tecrübelerin zemini, iç politika meseleleri olabileceği gibi, hususiyle, dış emniyet meseleleri başlıca tecrübe devri sayılır. İç politika denemeleri, tahrik neticesi olabilecek büyük hâdiselerden doğabilir. Bu hâdiseler, cemiyetin nizamını korumak için fevkalâde tedbirler icabettirecek ehemmiyette olabilirler. Bu fevkalâde tedbirlerin, katî zaruret hudutları ve zamanları içinde kalıp kalmıyacağının imtihanını, iyi niyetle ve muvaffakıyetle vermek lâzımdır. Bu vazife, hâdise zamanındaki iktidarın ve umumî zihniyetin istidadına bağlıdır. Büyük Amerika demokrasisi, kuruluşundan 75 sene sonra, tarihin tanıdığı en ehemmiyetli bir iç harbin imtihanını vermeğe mecbur kalmıştır. Bizim memleketteki geçmiş tecrübelere göre, suikast teşebbüsleri, devlet rejimi için büyük buhran anları olmuştur. Bu gibi talihsiz hâdiselerin, adalet bakımından taşıdıkları ehemmiyet ölçüsünde karşılık görmeleri, sağlam ve şuurlu demokrasilerin bünyeleri içinde mümkün olabilir. Bir gün, bizde, böyle bir talihsiz hâdise vukubulursa, vatandaşlarımın bu sözlerimi hatırlamalarını isterim. Her türlü irtica ve tahrik hâdiselerine karşı da, bir taraftan nizam ve emniyet, öte taraftan hâdisenin ehemmiyeti ölçüsünde tedbir ve hareket hudutlarını, demokrasilerin muvaffakıyetle tâyin etmeleri icabeder.

Bir muharebe zamanı her rejim için olduğu gibi, demokratik rejim için de, büyük bir buhran devridir. Demokratik hayat tarzını kabul eden milletlerin başından bu imtihanın geçmesi mukadderdir. Muharebeden selâmet ve muvaffakıyetle çıkmak, ne kadar büyük emeklere ihtiyaç gösterirse, muharebe esnasında ve muharebeden sonra, demokratik rejimin muhafazası da, o kadar büyük zahmet ve gayrete bağlıdır. Partiler üstündeki büyük millî meselelerde, büyük siyasî partilerin işbirliği yapabilmelerini mümkün kılacak itimadın ve şartların sağlam bulunması için, Demokratlar nezdinde sarfettiğim gayretler, bu düşüncelerden geliyor. Vatandaşlarımın, israrlarıma hak vereceklerini ümidediyorum.

Aziz Vatandaşlarım,

Milletimizi yeni ve yüksek bir insanlık ve medeniyet merhalesine yükseltmiş olan cumhuriyetin büyük inkılâpları, bizim için aziz temellerdir. Kadın haklarına verdiğimiz ehemmiyeti, karşımızdakilerde gördüğümüz zayıf telâkkilere karşı, belirtmek isterim. Bize taraftar olan seçmenlerden, kadın adaylarımıza rüçhan verilmesini israr ile rica ederiz. Kadın hürriyeti ve kadın hakları dâvasında, biz, şimdiye kadar, yalnız eski anlayışta olan erkeklerimizden değil, yeni anlayışta olan kadınlarımızdan da, anlayışsızlık görmüşüzdür.

Vatandaşlarım,

Son günlerde gördüğümüz bazı hâdiseler, ve işittiğimiz bazı rivayetler üzerine de, söyliyecek bir iki sözüm vardır.

Masum üniversite talebesinin büyük kütlesi içine girmek fırsatını bulmuş olan politikacılar, üniversite talebesi adına memlekette  ehemmiyetli bir mesele ortaya çıkarmışlardır. Biz, seçimden sonra bu meseleyi ciddîyetle ele alacağız. Muhtelif üniversitelerimizde, ve muhtelif vesilelerle, 4 seneden beri vukua gelen elemli ve hüzünlü hâdiseleri zikretmiyeceğim. Fakat, haber vereyim ki, aile babalarının göz nuru ve memleketin istikbali ve dayancı olan gençlerimizin içinden, ufak bir kısmının olsun, tahrik politikacılarının insafsızlığına kurban olmasına kayıtsız kalmıyacağız.

Memlekete söyliyeceğim öteki söz, esassız bir rivayeti düzeltmek içindir. İşitiyorum ki, seçim propagandası esnasında bazı köylere Cumhurbaşkanı İnönü’nün, seçimin neticesi ile münasebeti olmadığı söylenmekte ve yayılmaktadır. Bu rivayetler ve telkinler her türlü ciddîyetten tamamiyle mahrumdur. Bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim ki, Cumhuriyet Halk Partisi seçimde çokluğu kaybederse, İsmet İnönü, tabiatiyle, ve elbette Cumhurbaşkanlığından çekilecektir.

Aziz İstanbullular,

Köylü ve işçi meseleleri üzerinde, yakın zamanda fikirlerimizi söyledik. Seçim beyannamemizdeki 4 senelik sade programı, tamamiyle tahakkuk ettirmek kararındayız. Buna samimi olarak imkân görüyoruz. Önümüzdeki devre, umran işlerinden ekonomik ve mali sahalarda büyük bir çalışma ve gelişme devri olacaktır. Bütün bu çalışmalar, iç politikada tekâmül ilerleyişi, ve dış politikanın ihtimallerine karşı hazır ve uyanık bulunmak ihtiyaçları içinde geçecektir. Görülüyor ki, bu vazife muğlak şartlar içinde yürütülecektir. Seçimde vatandaşlarımın isabetli hükümleri, memleketin mukadderatına nurlu yollar göstermesini dileriz. Türk milleti, fırtınalı tepeler üzerinde, ayaklarını kayalara gömmüş olarak yaşıyan insan gibidir. Bu insanın varlığına ve ideallerine hizmet, pahası ölçülmez bir şereftir.

Seçim gününde ve seçim gününden sonra, hepimizin şeref paylarımız engin olsun. Sağolun İstanbullular.


 

 

 

 

DP Genel Başkanı Celal Bayar ile Yapılan Görüşmeler ile İlgili Yayınlanan Bildiri[250]

 

Cumhurbaşkanlığından bildirilmiştir:

Umumî seçimlerin neticeleri* 15 mayıs pazartesi günü akşama doğru çokluğun Demokrat Partiye geçtiğini göstermeye başlayınca hükûmet çekilmek ve yerine ekseriyet partisi üyelerinden mürekkeb bir Bakanlar kuruluna terketmek arzusunu izhar etmiştir. Bunu müteakıb Cumhur Başkanı Demokrat Parti Genel Başkanı Celâl Bayarı davet ederek durumu kendisine bildirmiştir.  Bugün saat 11 de cevab getiren Demokrat Parti Başkanı Büyük Millet Meclisinin toplanmasından önce hükûmet kurmak için vaktin dar olduğunu söyliyerek itizar etmiş ve hükûmetin Meclisin toplanmasına kadar iş başında kalması temennisinde bulunmuştur. Bunun üzerine Cumhur Başkanı hükûmetin çekilme arzusunu kabul etmiyerek yeni Meclisin toplanma gününe kadar vazife başında bulunmasını istemiştir. Memleketin her tarafında iftihar edilecek bir emniyet ve asayiş hüküm sürmektedir.


 

 

 

 

Ankara Üniversitesi Öğrencilerini Kabulde[251]

 

(...)

İnönü “senin izindeyiz ve birlikte yürüyeceğiz” diyerek bağlılıklarını izhar eden ve elini öpen gençlere, sükûnet tavsiye etmiş, kendisinin de gayek sakin olduğunu, muhalefet gibi şerefli bir vazifede memleket için çalışmaya devam edeceğini, gençlerin seçim hayatına ve onların neticesine alışması gerektiğini, çünkü bundan sonra hayatlarının hep böyle geçeceğini, birbirini takib eden hükûmet ve partilerin vazifesi[nin], memleket hizmetinde birbirlerini destekleyip tamamlamak olduğunu söylemiş, “beni bahtiyar ettiniz” demiştir.

İnönü şunu da ilâve etmiştir:

“ – Eğer beni biraz müteessir görüyorsanız, bu sizin mahzun kalblerinizin üzerimde uyandırdığı teessürlerin bir ifadesidir.”

 

 

 

 


Seçimler Dolayısıyla Gelen Mesajlara Yanıt Olarak Yayınlanan Teşekkür Mesajı[252]

 

Cumhurbaşkanlığından tebliğ olunmuştur:

Her taraftan muhabbet telgrafları alıyorum. Çok teşekkür ederim. Bu cevabımı imza sahipleri lûtfen kabul buyursunlar.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Bulunamayacağına İlişkin Yayınlanan Bildiri[253]

 

Cumhurbaşkanlığından tebliğ olunmuştur:

Cumhurbaşkanlığı, yenisi intihap olunduğu âna kadar devam eder. Cumhurbaşkanı, Büyük Meclis toplantısına giremez. Bu sebeple İsmet İnönü yeni Cumhurbaşkanı seçimine kadar Büyük Meclisin toplanma salonuna giremiyecek ve seçimi müteakip Cumhurbaşkanını tebrik edecektir.*

 

 

 

 


Şükran Borçlarım*[254]

 

İlkönce, büyük Türk Milletine, bize şimdiye kadar verdiği vazifelerde teveccühünü ve her surette yardımını esirgemediği için, sonsuz minnet ve şükran duygularımı ifade etmek vazifemdir. Seçimlerde oya iştirak edenlerin, şimdiye kadar alınan neticelere göre, takriben yüzde kırkı bize rey vermek suretiyle, büyük milletimiz, Cumhuriyet Hükümeti karşısında, karşı parti olarak vazife ifa etmemizi tensip etmiştir. Bu yeni, şerefli ve ağır mesuliyetli vazifede vatandaşlarımızın yardımına muhtacız.

Bundan sonra, Ankara’lı vatandaşlarıma yürekten, samimi şükran borçlarımı söylemek vazifemdir. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, seçim dairemi, yeni Türkiye’nin medeniyet âbidesi olan Ankara’ya çevirmiştim. Ankara’lılar, bu teşebbüsümü teveccühle karşıladılar ve üç devrede beni iltizam ettiler. Çetin günleri, onların hususî ve daimi müzaheretiyle geçirdim. Ankara seçim dairesinden ayrılırken, 1920 denberi Ankara’lılardan her fırsatta gördüğüm teveccüh, yardım ve insaniyet tezahürlerine yüreğimin bütün kuvvetiyle şükranlarımı arzederim.

Son olarak Malatya’lı hemşerilerime minnetlerimi söylemeliyim. Cumhurbaşkanlığına Malatya milletvekili olarak seçilmiştim. Devlet mülâhazalariyle seçim dairemi değiştirmenin münasip olacağına karar verdiğim zaman, Malatya’lılar mahzun olmuşlardı. Bu hissi unutarak, son anda, beni tekrar seçim dairelerine kabul ettikleri için, bana büyük lûtufta sulunmuşlardır. Malatya tarihinde bir Cumhurbaşkanı yetiştirmek, ve ondan sonra muhalefet partisinin bir başkanını memlekete temin etmek hazzı bulunacaktır. Yeni vazifem, şimdiye kadar aldığım vazifelerden daha az ehemmiyetli değildir. Malatya’lıların bana bu yakınlığı göstermeleri, hem ulüvvücenaplarının, hem bana itimatlarının paha biçilmez bir nişanesi olduğu için, hayatımın müstesna bir bahtiyarlığıdır. Malatya’lıların teveccühüne lâyık olduğumu, ancak, yeni vazifemde göstereceğim muvaffakiyetle ispat edebilirim. Malatya’lılara lâyık olmağa çalışacağım.

 

 

 

 


CHP Genel Başkanlığı’nı Fiilen Yürütmeye Başlaması* Dolayısıyla Yayınlanan Bildiri[255]

 

Cumhurbaşkanlığı vazifesinin hitamı üzerine C.H.P. Genel Başkanlığını fiilen deruhte ettiğimi memlekete ilân ederim. Bizim partimiz bu memleketi ilerletmek, yükseltmek, kuvvetlendirmek idealleri üzerine kurulmuş, bu idealleri tatbik etmiş ve vatanımızın insaniyet ve medeniyet ailesinde kıymetli bir varlık olduğunu göstermesine hizmet etmiştir. Şimdi üzerimize düşen iktidarı murakabe etmek vazifesinde aynı idealleri takip edeceğiz ve müdafaa edeceğiz. Vatanımızda dirlik düzenliğin muhafazası ve vatanımızın bütünlüğünün korunması bizim için, bütün Parti mülâhazalarının ve siyaset cereyanlarının üstündedir.

 

 


 

Seçimler Dolayısıyla Gelen Mesajlara Ulus Gazetesi Aracılığıyla İletilen Teşekkür[256]

 

İnönü, her taraftan yığınla mektup ve telgraflar almaktadır. Bunların hepsine kendisi ayrı ayrı cevap verecektir. Fakat bu belki de biraz zaman isteyecektir. Yakınlık göstermiş olan vatandaşlara gazetemiz vasıtasiyle şimdiden bu kısa teşekkürü yapmaktadır.

 

 

 


CHP Divanında Yapılan Konuşma[257]

Cumhuriyet Halk Partisi Divanı muhterem azası;

Büyük seçimlerden sonra ilk defa toplanmış bulunuyoruz. Seçim vaziyetini uzun boylu tetkik ettik.

Mücadele ettiğimiz cereyanlar hesapsızdır. Bunların mühim kısmı bu memlekette her seçim esnasında karşı partilere reva görülen ifratlar cümlesindendir. Bu kısım ifratlar normal memleketlerde seçim ile beraber nihayet bulur. Biz de böyle olmasını temenni ederiz.

Mücadele ettiğimiz cereyanlar arasında büyük inkılâp ve islahat içinde geçen şerefli mazimizin biriktirdiği tepkiler vardır. Bunların içinde C.H.P. sini 30 senedenberi bu memleketi ilerleten ve binbir badireye karşı korumasını bilen başlıca siyasî teşekkül olarak her ne olursa olsun yıkıcı bir darbe indirmek istiyen kuvvetlerin âşikâr ve sinsi çalışmaları vardır. Bütün bu unsurlara munzam olarak milletin değişmez zannettiği bir iktidarı değiştirmeyi tecrübe etmek arzusu müessir olmuştur. Bu arzu her millet için olduğu gibi bizim milletimiz içinde tabiî ve masum bir şeydir. Bu şartlar altında iktidarı devretmiş ve şimdi millet içinde serbest murakabenin ve iktidara karşı yapıcı bir muhalefetin teşkilâtı olarak vaziyet almış bulunuyoruz. Siyasî kanaatlerimize ve ideâllerimize iştirak eden vatansever yurddaşlar içinde bu yolda saflarımız daima açık olacaktır. Bize düşen vazifeleri kısaca şu suretle hülâsa etmek isterim.

1) İlk yapılacak şey siyasî kanaati C.H.P. içinde çalışmak yolunda tecelli etmiş olan ve bize itimat ile rey vermiş olan vatandaşlarlarımızın ve parti teşkilâtımızın bundan sonra da emniyet içinde çalışabileceklerine onları inandırmaktır. Bütün teşkilâtımız mensupları bilmelidirler ki şerefli bir maziden geliyorlar. Şerefli, yeni bir vazife almışlardır. Siyasî kanaatlerinin neticesi olarak hiçbir tazyike, hiçbir cebre maruz olmayacaklardır. Cumhuriyet kanunları bizim bu faaliyetimizi emniyet altında tutacaktır. İktidarın bizim emniyet içinde çalışmamıza müsamaha etmiyeceğini farz etmeğe hakkımız yoktur. Seçim neticesi olarak şurada burada vukubulan hadiseleri münferit teşebbüsler addediyoruz. Ve bu halin sür’atle geçmesini bekliyoruz.

İktidardan tek istediğimiz şey bizim iktidarda iken verdiğimiz kadar emniyetin bize de verilmesidir. Bizim siyasî kanaatımızda olan bütün vatandaşlar herhangi bir tecavüz karşısında en yakın hükûmet merciine tam bir itimat ile müracaat etmelidirler. Bütün siyasî teşkilâtımız emniyet meseleleri üzerinde herhangi bir hadiseyi bize bildirmelidirler. Parti teşkilâtımız bu intikal günlerinde uzak yerlerde ve köşelerde kalan teşkilâtımıza ve köylerimize gitmeli, sıcağı sıcağına seçimi kaybetmenin bundan sonra her partinin başına gelecek bir hadise olduğunu ve seçimi kaybeden tarafın emniyet içinde çalışması keyfiyetinin hiçbir suretle sarsılamıyacağını anlatmalıdırlar. Bu onların seçim neticesinde ve şimdiye kadar hiç alışılmamış bir hadise karşısında, ruhlarında hissedecekleri sarsıntıyı tamir edecektir. Demokratik rejimin yaşaması seçimi kaybedenlerin siyasî emniyetleri hiçbir suretle muhtel olamayacağına inanmalarına bağlıdır. Bu kanaati bütün teşkilâtımıza sür’atle vermeliyiz. Bütün teşkilâtımız seçim zamanı gibi köylere giderek memlekete huzur ve sükûnun bu dâvanın başında olduğunu, siyasî kanaatlerinin kanun nazarında muhterem olduğunu ve emniyetlerini sarsacak her hadiseyi emniyetle hükümete götürmelerini ve bize haber vermelerini anlatmalıdırlar. Bütün teşkilâttan bu âsil ve faydalı faaliyeti rica ederim.

2) İktidarı kaybetmekle bu memleketin fenalığını isteyen yıkıcı unsurların hücumundan kurtulmuş değiliz ve kurtulamıyacağız. Biz büyük ıslahat yapmış olmanın pek az kalan küskünlerinin, hususiyle İkinci Cihan Harbinin başından beri bu memleketi kendi siyasetlerine uydurmak için çalışmış olan ecnebi unsurların taarruzlarına maruz olmakta devam edeceğiz. Unut[ul]mamalıdır ki memleketimiz, hususiyle 1945 denberi büyük bir sinir harbi içinde yaşamaktadır. Bu sinir harbinin bizim memlekette başlıca hedefi C.H.P. dir. C.H.P iktidarda olduğu zaman nasıl mukavemet etmiş ise muhalefette olduğu zaman da bu memlekete teveccüh eden sinir harbine ve yıkıcı cereyanlara bütün kuvveti ile mukavemet edecektir. Bu sebeple bütün parti teşkilâtımız mahiyeti meşkûk olan sinir harbi gazeteleri, broşürleri ve ajansların partimiz aleyhine devam edecekleri amansız mücadeleyi farketmelidirler. Bir memlekette iktidar yalnız başına yabancı tesir ve taarruzlara mukavemet edemez. O memlekette kök salmış en kuvvetli muhalefet partisi bazı ahvâlde yabancı tesirlere mukavemet için daha kudretlidir. Teşkilâtımız türlü tezvirlerle bilhassa C.H.P.ne tevcih olunmuş yıkıcı taarruzların, bütün memlekete tevcih olunmuş bir suikastın mukaddemesi olduğuna inanmalıdırlar. Vaziyet böyle geniş bir ufuktan mütalâa olunursa maruz olduğumuz ve olacağımız iftiraların şiddeti arttıkça ruhumuzdaki kuvvet daha ziyade artacaktır.

3) İktidar karşısında vazifemiz memlekette muhalefet ve murakabe ihtiyacını şerefli bir surette temin etmektir. Demokratik rejimin bu memlekette yerleşmesi ve feyiz vermesi iki şarta bağlıdır. Bunlardan brincisi, iktidarın muhalefete tahammül etmesi ve muhalefeti emniyet içinde yaşatmasıdır. Bu şartın beş senelik emeğimizle tahakkuk etmiş olduğunu zannediyoruz. İkincisi demokratik rejimin feyizli bir halk idaresi suretinde tecelli etmesi muhalefet partisine bağlıdır. Eğer iktidar karşısına geçen muhalefet partileri Devleti ve Milleti kötülemek pahasına da olsa her şeyi fena göstermek yolunu tutarlarsa, eğer muhalefet partisi her Hükûmetin tabiî olan her güçlüğünü büyütmeğe kalkarsa, hülâsa iktidarla muhalefet arasındaki münasebet şuursuz bir çekişme ve dalaşma halinde soysuzlaşırsa demokratik rejimin âtisi yoktur. Belirtmek istiyorum ki iktidar karşısındaki murakabe rolümüz tamamiyle yapıcı olacak ve Milletimizin dört sene sonraki yeni seçimlerde iktidarı kime vereceğini sükûnetle ve selâmetle muhakeme etmesine fırsat verecektir.

4) Biz 30 senedenberi Devletin âli siyaset ve emniyetini memlekette kökleştiren ve koruyan başlıca teşkilât olarak çalıştık. Bu müddet esnasında Hükûmetlerin âli siyaset ve emniyetinin başlıca organı olarak onlardan her türlü yardımı ve müzahereti gördük. Bundan sonra Hükûmet müzaheretinden âzâde olarak kendi kudretimizle memleketin âli menfaatlerini muhafaza ve müdafaa etmeğe çalışacağız. Bunlar büyük vazifelerdir. C.H.P. muvaffakiyetleri ve feragatli yetişmesi ve çalışmasiyle bu büyük vazifeleri ifa etmeye ehliyet kazanmıştır. Bütün teşkilâtımızın büyük bir itimadı nefsiyle yeni imtihanlarda Milletimizin karşısına daha büyük şanslarla çıkmasını temenni ederim. Biz iktidarda iken halk idaresini bütün icaplariyle tahakkuk ettirmek için çalıştık. Delili bugün memleketin aldığı neticedir. Biz muhalefette iken halk idaresinin feyizli bir surette yerleşmesi için daha çetin vazifeler karşısında kalabileceğimizi biliyoruz. Vatandaşlarımızın her suretle alâkasına ve yardımına güveniyoruz.

 

 

 

 

 

 

İçindekiler, Konu Başlıkları ve Kaynaklara İlişkin Kısaltmalar

 

 

 

ABD: Amerika Birleşik Devletleri             

AGC: Ankara Gazeteciler Cemiyeti

age: Adı Geçen Eser

AT: Ayın Tarihi

: Ankara Üniversitesi

BTGM: Beden Terbiyesi Genel Müdürü

BYGM: Basın Yayın Genel Müdürlüğü

BYUM: Basın Yayın Umum Müdürlüğü

CHP: Cumhuriyet Halk Partisi

ÇHC: Çin Halk Cumhuriyeti

Dn: Demirbaş No

DP: Demokrat Parti

EKÖD: Ege Köy Öğretmenleri Derneği

İl MEM: İl Milli Eğitim Müdürü

İTÜ: İstanbul Teknik Üniversitesi

İÜ: İstanbul Üniversitesi

İVA: İnönü Vakfı Arşivi

MEB: Milli Eğitim Bakanı

RESD: Ressam Emekli Subaylar Derneği

sf: Sayfa                             

SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

TAOKYD: Türkiye Anıtlarının Onarılması ve Korunmasına Yardım Derneği

TBB: Türk Basın Birliği

TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi

TDK: Türk Dil Kurumu

THK: Türk Hukuk Kurumu

THMB: Türkiye Harp Malûlleri Birliği

TTK: Türk Tarih Kurumu

TY: Tarihi yok

ÜHHOD: Ülkü Halkevleri ve Halkodaları Dergisi

ÜMKD: Ülkü Milli Kültür Dergisi

YD: Yardımsevenler Derneği

YY: (Yayınlayan) Yayınevi yok (bilinmiyor)

 

 

 

 

 

 

 

Sözlük

 

a’lâ         : daha, en, pek yüksek

abide    : anıt

âcil         : ivedi

acz/aciz: güçsüz, güçsüzlük durumu

adalet   : hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk

addetmek: saymak

aded     : sayı, rakam tane

adet      : alışılmış şey. görenek

adlî         : adalet ve adalet işleri ile ilgili

âfet       : doğa olaylarının neden olduğu yıkım

afiyet    : esenlik, iyi dilek sözü

ahenk   : uyum

ahkâm  : yargı(lar), hüküm(ler)

ahlâk     : benimsenen bireysel ve toplumsal davranış belirlenimi

ahvâl     : durumlar, haller

ajans     : haber toplayan ve yayan kuruluş

akabinde: ardından

akıl         : us. bellek

akibet   : son, bitim

aklı selim: sağduyu(lu)

aksetmek: yankılamak, yansıtmak. ulaştırmak, duyurmak

âlâ          : bağışlar, ihsanlar

alâ          : iyi, pek iyi. yükseklik, büyüklük,  ululuk. onur, san

alâ          : rütbece büyüklük, şeref, şan/san. üst, üzere

alâka/dar: ilgi(li)

alâmet  : işaret. iz. sembol

âlem      : yer ve gökyüzündeki varlık ve nesnelerin bütünü, evren. dünya

âlet        : el ile kullanılan nesne. araç, iş aracı. hoş olmayan birşeyi yapmaya araç olan

aleyh/te: karşı, karşıt (olma/olan)

âli           : yüce, yüksek

âlicenap: ulu gönüllü. onurlu. cömert

altes      : prens ve prenseslere verilen onur sanı

amelî     : pratik, yapma/yapılma

âmil       : yapan, etken etmen

âmir       : buyurucu. yönetici

anarşi    : otorite bozulması. karmaşa

anlaşma: anlaşma, uyuşma (itilaf)

antant  : anlaşma, uyuşma

anti        : karşı, karşıt

antlaşma: yürürlüğe girmiş, tam onaylanmış anlaşma

arâzî      : yerler, topraklar

ârız         : gelen. raslantısal olay. dağ, bulut vs. gibi görmeye engel olan herşey. yanak

ârız/ârızî: sonradan olan, dıştan gelen. geçici, eğreti

ârıza      : engebe, aksama, aksaklık

ariz/ü    : geniş, etraflıca, enine boyuna

arsıulusal: uluslararası

arz          : sunu, sunmak. saygı ile bildirim

asab/p  : sinir, damar

asalet    : soyluluk. bir görevin asıl sahibi

asayiş    : güvenlik

asgari    : en az, en aşağı, en azından

asır         : yüz yıl

asîl         : soylu. yüksek duygulu

aşar       : ondalık. ürün vergisi

aşikâr    : açık, belli, meydanda

atf/etmek: ilgi/bağ kurmak. yöneltmek, yüklemek

âti           : gelecek, yarın

avam     : halk. halkın alt tabakası

avara     : bir  geminin başka bir gemi veya kıyıdan açılması. işe yaramaz. hiç bir işe yaramadan boşuna çalışmak 

âvaze    : yüksek ses. ün, şöhret

avdet    : dönüş, geri gelme

aza         : üye, uzuv

âzâde    : özgür

âzami    : en yüksek, en fazla

azâp      : organik veya ruhsal sıkıntı, ezinç

âzim      : niyetli, kesin karar veren

azîm/azîme: büyük, ulu, iri

azîme    : engelleri aşma kararlılığı, kararda kesinlik. efsun, tılsım. büyük iş, büyük kusur. büyük bela

aziz        : değerli

badire   : ani tehlikeli durum

bahâ      : bedel, değer

bahis     : konu, söz. savında haklı çıkacak olana bir şey verilmesini benimseyen sözlü anlaşma

bahtiyar: mutlu

bahusus: ile. hele. özellikle, üstelik

bais        : sebep, neden, gerektiren

bakiye  : sürekli, kalıcı. artan, geri kalan

bari        : hiç olmazsa, bir defa, keşke

basiret/kâr: öngörü, biliş, uzgörü(lülük)

başvekil: başbakan

bayındır: gelişip güzelleşmesi için üzerinde çalışılmış olan

be          : sözcüklere –e, –kadar anlamını verir

bedâhet: birdenbire konuşma. apaçıklık

bedel    : karşılık, karşı. birşeyin yerini tutan, yerine verilen şey

behemehal: herhalde, mutlaka

ber         : “götüren, ileten, alan” anlamlarını katarak sözcüklere girer..

ber–taraf: bir yana atılan. şöyle dursun, gerekli değil (durumuna getirilme/olma)

beşer    : insan cinsi

beşerî   : insan(lık) ile ilgili

beşeriyet: insanlık

beyan   : anlatı. tanıtlama

beyanat: resmi açıklama

beyanname: yazılı resmi açıklama, bildiri

beyhude: boşuna. yararsız, anlamsız

beynelmilel: uluslararası

bil           : ile anlamına gelir

bilakis   : aksine, tam tersine

bil–hassa: özellikle

bil–mükabele: karşılık olarak

birincikânun: aralık ayı

birinciteşrin: ekim ayı

bizzat    : kendisi, kendi

bucak    : kenar, köşe, yer. ilçelerin yönetsel bir birimi (nahiye)

buhran : bunalım

bünye/vi: yapı(sal)

bürudet: soğukluk

camia    : toplum, topluluk, zümre

cari         : akan. olagelen, geçen, yürürlükte olan

cazibe   : alım, çekim, albeni

cebren : zorla, zoraki, gücün

cebri      : zorla yapılan, yaptırılan

celb       : getirme, kendine çekme. yazılı çağrı

celbetmek: yazılı çağrı yapmak. (dikkat çekmek, dikkate çağrı yapmak)

cem’iyyet: toplum, dernek

cenab   : taraf, yön

centilmen: iyi arkadaşlık eden, görgülü

cenup   : güney

cephe   : yüz, alnaç. savaş yapılan bölge. yan, taraf. bir düşünce çevresinde sağlanan beraberlik

cereyan: akma, akış. akım

cetvel   : çizelge

cevher  : öz. değerli bir taş. iyi yetenek. töz

cezb/iyye: (cazibe) çekme, çekicilik

cihan     : (dünya). evren, acun

cihaz      : aygıt, alet, takım

cihet      : yan. yön

civânmert: temiz, asil, cömert

cumhurreisi: cumhurbaşkanı

çehre    : yüz, sima

dahil      : bir işe karışmış olma, karışma. iç, içeri. içinde olmak üzere ile birlikte (“bugün dahil”..)

dahili     : iç ile ilgili, içerde. içsel

daim      : sürekli, sonsuz

daima   : her zaman, sürekli olarak

daire     : çember. bölge. (çalışma yeri)

dam       : çatı, çatı altındaki ev

dâr         : ev. yer. yurt

dar         : ölçüleri/genişliği (veya zamanı) yetersiz olma (durumu)

dâva      : sava, sav. hak arama

defaat  : birçok defa, birçok kez. kereler, kezler..

delâlet  : kılavuzluk, aracılık. işaret etmek, yol göstermek

delil       : kanıt, tanıt

demagoji: duygu kamçılayarak gerçek dışı sözlerle başkalarını etkileme, kazanmaya çalışma

derece : basamak, kerte. derece. rütbe sırası. değer, miktar

derman: çare, ilaç. güç, kuvvet

der–miyân/etmek:  ortada, ortaya koymak, öne sürmek, ileri sürmek

derpiş etmek: gözönünde tutmak, gözetmek, öngörmek

deruhte: üstlenme. sorumluluğu benimseme

deva      : ilaç, çare

devir     : zaman, çağ (dönümü)

devre    : çevrim. yıl/yıllardan oluşan zaman süresi, dönem

diplomat: ülkesini temsille görevli

dirâyet : akıl, zeka, kavrayış. yetenek

direktif : yönerge

direktör: yönetmen

diyâr      : memleket, ülke. (yöre)

donanma: deniz kuvvetleri, savaş gemileri

duçar    : ulaşmış, buluşmuş. yakalanmış, tutulmuş

düşkün : bir şeye aşırı ilgili, çok bağlı. eski değer ve onurunu yitirmiş

ebedi    : sonsuz, ölümsüz

ecnebi  : yabancı. başka devlet uyruğunda olan

edebiyat: yazın

efkâr     : düşünceler, fikirler

efkârı umumîye: kamu oyu

efrat/d : bireyler, kişiler, kimseler. erler

ehemmiyet: önem, değerlilik

ehliyet  : yeterlik, yeterliklilik

ekselâns: bakan ve büyükelçiden başlayarak cumhurbaşkanlığına kadar yükselen ve yüksek makam sahibi yabancılara verilen onur ünvanı

ekseriyet: çoğunluk(la), çok defa

elem     : acı, kaygı

elviye: sancaklar, bayraklar

elviye–i selâse: (üç livâ) Misak–ı Milli metninin ikinci maddesinde belirtilen üç livâ, üç sancak: Kars, Batum, Ardahan

elzem   : zorunlu/luk

emâre: belirti, iz, ipucu

emel     : gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek

emniyet : güvenlik

emrivaki: oldu bitti (yaratma)

emsâl    : benzerler. yaşıt, eş, denk. örnek

encümen : meclis, komisyon

endişe  : düşünce. tasa, kaygı, kuşku, korku

endüstri: sanayi

enternasyonal: uluslararası

erat       : erden başçavuşa kadar askerlere verilen genel ad

erkân    : bir topluluğun önde gelenleri. başkanlar. general–amiral rütbesindeki askerler. yol, yöntem. temeller, esaslar

esas       : ana, öge, temel. doğru biçim. temel alınan, başlıca, asal

esna/sında: an, an/ında

etüt       : inceleme, araştırma. ön çalışma. bir konudaki yapıt

evsaf     : vasıflar, nitelikler

evvel/â: birinci, ilk. önce. ilkin

eziyyet : incinme, incitme, can yakma durumu

faâl        : etkin, aktif

fahime : ulu, büyük

fahrî      : onursal. onursal bağlamla karşılıksız olarak yapılan şeyler  

faide/fayda: yarar, kazanç

fakir       : yoksul

fârig     : vazgeçmiş, çekilmiş. rahat. boş, işsiz. tasarruf hakkını başkasına devreden

farz/etmek: bir sonuç elde etmek için olasılıklı veya gerçek olarak kabul edilen bir tahminde bulunma. sayma, tutma. bir hususu bir dava veya konuya esas tutma. (farzedelim ki, diyelim ki, tutalım ki, ola ki)

fasıla     : aralık, ara, kesinti. (bölüm)

fazilet   : erdem

feda/kâr: bir amaç uğruna bir değer ya da varlıktan vazgeçme, uğruna verme. gözden çıkarma. özverili

felah     : başlangıç

felâh     : kurtuluş, onma. mutluluk, kutluluk

felâket : büyük dert, bela

fen         : fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ad

fenni     : fen bilimlerinden elde edilen bilimsel verileri iş ve yapım alanında  uygulama, teknik. bilimsel bilgi

feodal/ite: derebeylik düzeni

fer          : parlaklık, aydınlık. canlılık

feragat : vazgeçme. tokgözlülük

ferah     : bol, geniş, rahat. sıkıntısız, tasasız, sevinçli olma durumu. gönül açıklığı

fert        : birey

feryat: haykırış, çığlık

fevk       : üst, yukarı

fevkalâde: alışılmış olandan ayrı, olağanüstü

feyezân: suyun taşması, coşması. su taşkını. bereket

feyiz      : verimlilik, gürlük, ongunluk

feyz       : bolluk. bağış. olgunlaşma

fırka       : grup. parti. asker tümeni

fi’l           : iş, kar, eylem. zamanla ilgili olup, anlama yol açan sözcük

fiat         : paha, değer, eder, parasal karşılık. bir değer ile para birimi arasındaki ilişki

fiilî          : edimli, eylemli, pratik olarak

fiiliyat    : gerçekten yapılan şeyler, işler

fikir        : düşünce

filhakika: gerçekten, doğrusu

fitne      : geçimsizlik, karışıklık, kargaşa (çıkarıcılık)

gaile      : sıkıntı, dert, keder, üzüntü

galebe  : yenme, yengi, üstün gelme

garp âlemi: batı dünyası

garp       : batı

gaye      : erek, amaç

gayr       : başka, diğer. başına geldiği sözcükleri olumsuzlama

gayret   : çaba

gayrı askeri: askeri olmayan

gayrı mesul: sorumlu olmayan

gayrı resmî: resmi olmayan

gayrı tabîî: doğal olmayan

grup      : aynı yerde bulunan kimse ve nesneler bütünü, biraradalığı

güdüm : yönetmek. bilişimde bir olaylar dizisini, bir süreci veya bir aracı yöneltmek ve düzenlemekle ilgili işlemlerin bütünü

güdümlü: güdülebilen, yönetilebilen. belirli bir plan veya yönde yürütülen bir amaç ve eğilimi yansıtan

güzide  : seçkin, seçme, seçilmiş

hâcât     : hacetler, gereklilikler, gerekli nesneler

had        : sınır. derece. yetki ve değer

hadim   : hizmet eden, yarayan, yarar

hâdise/hadisat: olay(lar)

hâiz        : malik/sahip. taşıyan

hakikat : gerçek

hakikaten: gerçekten

hakikî    : gerçek, sahici, asıl/tam

hakim   : (konusunda) bilgili

hâkim   : yargıç

hakimiyet: egemenlik, egemen olma durumu

halef     : sonradan gelen, ardıl

halel      : bozma, bozukluk, bozulmak, zarara uğramak/uğratmak

halet     : durum

hâlis–âne: katıksız olarak. yürekten, yürek temizliği (ile)

hararet : ısı. sıcaklık. susama. coşkunluk, ateşlilik

harb/p  : savaş

haricî     : dış

hariciye nazırı: dışişleri bakanı

hariciye vekili: dışişleri bakanı

hariciye: dışa bakan, dış işleri

hasat     : ürün kaldırma, ekin biçme 

hasbihal: dertleşme. söyleşi

hâsıl/a  : meydana gelen. tümü, hepsi, sonuç

hasım    : düşman. karşı taraf

hasr       : sıkıştırma. kuşatma. hareketten yasaklama. mahsus, özgü kılma, kılınma. tahsis etme

hasret   : özlem

hassa    : bir kimse veya şeye ait, özgü olma. özellik

hassas  : duygulu, hisli. duyarlı

hasseten: özellikle. hele, yalnız

haşîm    : haşmetli, gösterişli

hâşimî   : Hz. Muhammed’in mensup olduğu kabile

haşmet: büyüklük, heybet. saygıdan dolayı çekinme. nezaket. hiddet. kızgınlık. alçakgönüllülük

hat         : çizgi. yazı. ulaşım yollarının aynı yönde olanlarının tümü. izlenen yol, çizgi

hatıra    : zihinde kalan, geçmişe ilişkin şey(ler), anı(lar)

hatip     : topluluğa söz söyleyen konuşmacı. etkili, açık, düzgün anlatım yeteneğine sahip olan

hattâ     : ve dahi, bile, bir de vb..

havadis: ilgiyle karşılanan haber, yeni söz

havali    : çevre, yöre

havza    : dağ ya da tepelerle sınırlanmış, suları aynı yöne akan bölge

hayal     : zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey. imge. görüntü. belirsiz görüntü..

hayat/iyet: yaşam(sallık)

hayır      : iyilik. karşılık beklemeksizin yapılan yardım. yadsıma (red) sözcüğü

hayırhah: iyilik dileyen, iyicil, iyiliksever

haysiyet: değer, saygınlık, itibar. onur, öz saygı

haz         : hoşnutluk duygusu. duyusal veya ruhsal sevinç durumu

hazin     : üzüntülü, hüzünlü

hazine  : hazne. değerli şeyler ve onların saklanması. gömülü değerli şeyler. devlet malı ve parası. kaynak

hazm     : kesin karar, kararlılık, direnme. doğru düşünüş ve karar

hazm/hazım: sindirme, sindirim. benimsenme

hazret   : kutsal veya değerli kimselerin adlarının önüne getirilen ünvan

heves   : istek, eğilim, arzu, şevk

hey’et  : kurul..

hicran   : bir yer veya kimseden ayrılma, ayrılık. ayrılığın neden olduğu onulmaz acı

hiddet  : öfke. keskinlik

hikâye  : bir olayın sözlü ya da yazılı anlatımı. öykü

hikmet : felsefe. gizli, bilinmeyen nokta. neden. gerçeğe, ahlaka ait kısa söz

hikmet : felsefe. gizli, bilinmeyen nokta. neden. gerçeğe, ahlaka ait kısa söz

hile        : aldatma

himaye : koruma

himmet: çalışma, çabalama. ermiş kimse etkisi

his          : duygu. sezme

hisse     : pay, düşen

hissî       : duyu, duygu ile ilgili, duyusal, duygusal

hissiyât: duyu, duygu yetileri, duygular

hitâb     : ağızdan veya yazı ile söz söyleme

hitâbe   : düzgün ve coşturucu söz söyleme, söylev

hitâm    : son, bitim. tükenme

hizip      : bölük, kısım. bir örgüt veya topluluk içinde inanç ve düşünce bakımından ayrılık gösteren, yan tutmaya yönelik küçük topluluk

hor         : değersiz, önemsiz, bayağı. güneş, ışık

hububat: tahıl

hudûd/t: sınırlar, uçlar, bucaklar

hukuk   : haklar. gerçekler. yasaların tanıdığı haklar. toplumsal yaşamı düzenleyen ve yaptırımları belirleyen yasaların tümü. tüze. bu yasalar ile ilgili bilim/sel disiplin

hulâsa   : özet. öz. kısacası, sözün kısası

hulûs     : gönül temizliği

husûmet: düşmanlık. davacılık. karşıtlık. kıskançlık

husûs    : bakım, iş. şekil, yol, konu

husûsi   : başlıca, ayrıca, özel

husûsiyet: özellik/ler

hususiyle: bilhassa, özellikle

hücûm  : saldırı

hükm/hüküm: karar, buyruk

hükûmet: devlet görevlerinde yetkili yürütme organı, bakanlar kurulu

hüküm : karar

hükümdar: padişah, kral, hakan vb. taht sahibi devlet başkanı

hükümrân: hükümsüren (hükümdar)

hür         : özgür. köle veya esir olmama

hürmet: saygı

hürriyet: özgürlük

hüsn      : güzellik, iyilik. tamlık olgunluk. düzen, düzgünlük

hüsnü kabul: iyi karşılama, güler yüz gösterme

hüsnü niyet: kötü düşünce beslememe, temiz yüreklilik, iyi niyet, iyi dilek

ırk           : kök. asıl, damar. kalıtımsal ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insan topluluğu

ırkçılık   : bir ırkın başka bir ırk veya ırklara üstün olduğunu savunma

ıslah/at : düzeltme(ler), iyileştirme(ler)

ıstırab/ızdırab/p: sıkıntı, büyük üzüntü

i’zâz       : aziz kılma, saygı gösterme. ikram etme, ağırlama

iade       : alınmış bir şeyi geri verme

iblâğ      : ulaştırma, eriştirme. miktar artırma

ibret      : yanlışlardan ve kötülüklerden sakınmayı sağlayan ders çıkarma

ic/ç/timâ: toplantı

ic/ç/timaî: toplumsal

ic/ç/tinab/p: bakınmak

icâb/p   : gerek, gereklilik, ister. olumlama

icabet   : bir çağrıyı yerine getirme, benimseme. gereklilikler

icar         : kira

icat         : yeni bir şey yaratma, bulma. gerçekmiş gibi gösterme çabası

icâzet    : izin, onay. diploma

icrâ         : yapma, yerine getirme, yürütme

ideal      : ülkü, mefkûre. düşüncenin toplayabileceği üstün nitelikleri kendinde toplayan, ülküsel

idmân   : vücut gücünü artırmak için yapılan sportif etkinlik. herhangi bir durum veya şeye karşı alışkanlık kazanmak için bir şeyi birçok kez yineleme

idrâk      : anlayış, algı. yetişme, erişme. olgunlaşma

ifâ           : ödeme, yerine getirme, yapma, iş görme

ifrat       : çok ileri gitme, aşırılığa varma, vardırma

iftihâr    : övünme, övgü. onur, şan

ihlâl        : bozma, zarar verme

ihmâl     : gereken ilgiyi göstermeme, savsaklama

ihtikâr   : vurgun, vurgunculuk

ihtilâç    : çırpınma, çırpınmak

ihtilâf    : ayrılık, uyuşmama, çelişki, anlaşmazlık (durumu)

ihtilâl     : devrim

ihtimâm: özen gösterme, dikkatli davranma, itina. iyi, özenli bakım

ihtirâm : saygı

ihtirâs   : aşırı güçlü istek. tutku

ihtisâs   : duyma, duygu, duygulanma. uzmanlık

ihtiyâr   : seçme, kendi isteğiyle davranma

ihtiyarî  : isteğe bağlı, seçmeli olan, seçimlik. istemli, zorla olmayan

ihtiyât   : ileriyi veya kimi olasılıkları düşünerek ölçülü davranma, sakınma. yedekte tutma

ihtiyatî  : önlemli düşünce, önlemli davranma. yargılama öncesi alınan önlem(ler)

ihya       : canlandırma, diriltme. iyi duruma getirme, geliştirme. umut, erinç verme

ikamet  : bir yerde oturma, eğleşme

ikbal      : baht açıklığı veya yüksek bir makam ve duruma erişmiş olma. istek arzu

ikincikânun: ocak ayı

ikinciteşrin: kasım ayı

ikmâl     : kemale erdirme, tamamlama, bitirme, eksiğini giderme

iktidâr   : güç, erk. bir işi başarma yetisi. devlet yönetimini elinde bulundurma ve gücünü kullanma yetkisi

iktisâd   : ekonomi. aşırı davranmama, tutma, tutam. biriktirme, artırma, esirgeme

iktisadî nizam: ekonomik düzen

iktisadî: ekonomik olan, ekonomik tutum, ekonomi ile ilgili

iktisat âlemi: ekonomi dünyası

iktizâ     : gerekme. gerektirme. gereklilik. yardım

ilâh         : ve başkaları ve benzerleri (vb). (Arapçada, “sonuna kadar, diğerleri de böyledir” anlamına gelir, ilâ – âhiri’nin kısaltmasıdır)

ilâm       : bildirme, anlatma. bir davanın nasıl hükme bağlandığını gösteren resmi belge

ilân         : duyurma, yayma

ilâve      : katma, ulama, ek. eklenmiş, katılmış parça

ilhâk      : katma, bağlama, ekleme. egemenliği altına alma

ilham     : esin, esinlenmek

ilim         : bilim

ilkkânun: aralık ayı

ilkteşrin: ekim ayı

ilm          : bilgi. bilim

ilmî         : bilimsel

iltifât     : yüzünü çevirerek bakma. güler yüz gösterme, ilgilenme, övgü

iltizâm   : kendi için gerekli sayma. taraf tutma, kayırma, bir tarafı tutma. devlet gelirlerinden birinin toplanmasını üstlenme

ilzâm     : yanıt veremez duruma getirme. susturma

imâ        : dolaylı, üstü kapalı anlatım. imleme, anıştırma                        

imân      : dinin ortaya koyduğu dogmalara inanma, dini inanç. güçlü inanç duygusu

imâr       : bayındır duruma getirme, geliştirme

imkân   : olabilirlik, olanak

imparatorluk: çeşitli ulusları egemenliği altında toplayan devlet yönetim biçimi

imtihân: sınav

imtinâ   : kaçınma, sakınma, çekinme

imtiyâz: ayrıcalık. bir işi özel izinle ayrıcalıklı olarak verme

inkişâf   : açılma, gelişim. açığa çıkma. açınım

inşa        : yapma. yapı yapma, kurma. kaleme alma, yazıya dökme

inşirah  : iç/gönül açılması, ferahlık

intac      : sonuçlandırma, sona erdirme, bitirme

intibâ    : izlenim. basılmış yayınlanmış olma. zihinde iz bırakma

intibak  : çevreye veya bir duruma uyma, uyum sağlama

intihâb/p: seçim, seçme, seçilme. en güzel

intikal    : yer değiştirme, aktarım

intizâr   : bekleme, gözleme

iptida    : başlangıç, bir işe başlama. önce, ilk önce

iptidaî   : ilkel

irâd/t    : söyleme, konuşma. gelir. gelir getiren mülk. getirme

irfân      : bilme, biliş, anlayış

irtica      : geri dönme, gericilik

irtihâl    : göçme, göçetme. ölüm

isâbet   : hedefe varma, hedefi vurma/tutturma. güzel raslantı

iskân     : sakin kılma, oturtma, ev sahibi kılma. yerleştirme

isnâd/t : iddia, birisine bir şey yükleme. iftira etmek

ispad/t : kanıt(lama), kanıt yoluyla doğruyu ortaya çıkarma/gösterme

israf       : gereksiz harcama, savurma

istatistik: veri ve olguları yöntemli bir biçimde sayısal olarak göstergeleştirme. sayımlama

isti’mâl: kullanma

istibdat : düzen ve yasaya bağlı olmaksızın yönetme, baskı yönetimi

istidâd  : yatkınlık, eğilimlilik, yetenek. akılcılık, anlayışlılık

istifâde : yararlanma, yararlanarak öğrenme

istihkak: hakkı olma, hak kazanma. hizmet karşılığı hak kazanma

istihsâl: çıkarma, elde etme. üretim, elde edilen şeyler, ürünler

istikamet: doğruluk, doğru hareket. doğrultu, yön

istikbâl  : gelecek zaman. birini karşılama, birine karşı çıkma

istiklâl   : bağımsız/lık

istikrâr  : yerleşme, durulma, kararlılık durumu. yineletme

istikrâz  : borçlanma. faizle para alma

istilâ       : (zor ile) ele geçirme. yayılma, kaplama

istinâd  : dayanma. güvenme. kanıt olarak sunulan şey hakkında kanı oluşturma

istinâden: dayanarak, dayanılarak, güvenerek

istînâf   : yeniden başlama. mahkemenin kararını kabul etmeyerek kararı bir üst mahkemeye götürme

istînaf mahkemesi: ilk mahkemeler ile yargıtay arasında yer alan mahkeme

istirahat: dinlenme, rahat etme

istismar: işletme, yararlanma, sömürü

istisna   : ayırma, ayrı tutma. ayrıksı

istişare : danışma

isviçre code civil’i:

iştigal    : uğraşma, uğraşı, ilgilenme, meşgul olma

iştiha     : eğilim, istek. boğaz ve mide açıklığı

iştirak    : paydaşlık, katılım

itâb        : azarlama, tersleme, paylama. darılma

ithâm    : suçlama, hata, kusur yükleme

itibar     : önem verme. saygınlık. onur

itidal      : eşitlik. ortalama. yavaşlık, yumuşaklık. ölçülülük

itikat      : inanma, inanış

itimad/t: dayanma, güvenme. güven

itina       : dikkat etme, özen

itiyâd     : alışma, alışkanlık

itizâr      : özür dileme

ittifâk    : uyuşma, bağlaşma

ittihâz   : benimseme, kabullenme. sayma, öyle diye kabullenme

izah        : açık anlatım, açıklama

izale       : giderme, yok etme

izhâr      : gösterme, meydana çıkarma

izzet      : değer. yücelik. güç, kuvvet. saygı, ikram

jandarma: kamu düzenini sağlamakla görevli askeri kuvvet

kabîl      : az önce, biraz önce. soy, türlü, sınıf. olan, olabilir. yetişebilir

kabiliyet: yetenek

kademe: basamak

kadirşinas: kadir, değer bilir, tanır

kadr       : değer. itibar, onur

kâfi        : yeter(li)

kaide     : temel, esas, yöntem, kural

kâmilen: tam olarak. bütün, büsbütün, toptan

kanaat  : oluşmuş düşünce, kanı. yeter görüp fazlasını istememe

kani       : yargı sahibi olan/olmak. inanmış olma

kânun   : kış mevsiminin, yılın ilk ve son ayı

kanun   : yasa

kanunî  : yasa(lar) ile ilgili, yasal

kânunuevvel: aralık ayı

kânunusânî: ocak ayı

kâr         : – li, –ci, eden, –edici eklerinin karşılığıdır; adları sıfat yapar (hile –kâr, vb.)

kâr         : iş güç, iş. kazanç, uğraş, sanat. yarar. işleme, etkileme

kara borsa: piyasada olmayan ürünün gizlice yüksek fiyatla alınıp satılması

kararlılık, direnme. doğru ve sağlam düşünüş, karar

kasaba  : ilçe

kat’iyen: hiçbir zaman, asla. kesin olarak, kesinlikle

kat’iyet: kesinlik

kâtib/p : yazman, sekreter

kâtib–i umûmî: genel yazman/sekreter

katmer : birşeyi oluşturan katlardan her biri.

kayd      : şeyleri belirtik olarak yazılı, kayıtlı duruma getirme. sınırlama. belirtme. önem verme, endişe

kaymakam: ilçenin en büyük yönetim görevlisi. (eskiden askeri rütbe olarak: yarbay)

kaza       : ilçe, kaymakamlık

keder    : bulanıklık, acı

kelime  : sözcük

kemâl   : olgunluk, tamlık, eksiksizlik. değer, paha. bilgi, erdem

kesb/etmek: kazanma, kazanç. edinme. nazik bir durum almak

kesif      : yoğun. sık, kalın. saydam olmayan

keyf       : sağlık, afiyet. mizaç. doğa. hoşnutluk. iç açıklığı. neşe. istek, arzu

keyfiyet: nitelik. bir şeyin iyi veya kötü isteğe bağlı olması

keza/lik: yine, bu da öyle

kılavuz  : yol gösteren. rehber. yol yöntem gösteren şey

kıt           : gereksinime yetmeyecek kadar az. az

kıt’a       : askeri birlik. dörtlük. parça tane

kıta        : anakara, büyük kara parçası

kıtaât    : parçalar, bölükler. ilkeler. askeri birlikler. büyük kara parçaları

kıyafet  : kılık. resmi giysi. giysi

kıyam    : ayağa kalkma, ayakta durma. bir işe girişme, kalkışma. ayaklanma

kıymet  : değer. bedel. paha, tutar. onur

kifâyet  : yetişir, yeterli miktarda olma. yeterlik, yeteneklilik

kisve     : kılık, giysi. özel giysi. bir kimse veya şeyin dış görünümü

kiyâset: akıllıca davranış, akıllılık. uyanıklık

komiser: hükümet görevlisi. (eskiden SSCB’de bakan)

komisyon: yarkurul, encümen. aracılık yapana bırakılan yüzdelik

komita  : siyasi bir amaca ulaşmak için silah kullanan gizli topluluk

kraliyet: krallık

kudret  : güç, erk, erke

kumandan: komutan

kurmay: harp akademileri mezunu subay. kurmaylık yetki ve yeteneği olan (subay)

kurultay: ulusal toplantı, kongre

kuvâ/kuvvâ: kuvvetler, güçler

kuvâ–yi milliye: ulusal kuvvetler, güçler

kuvvet  : fiziksel güç, takat

kül          : bütün, tüm

külfet    : sıkıntılı zorluk. büyük masraf

küsûr    : artan veya geriye kalan bölümler, kesirler. tam sayıdan sonraki kesirli sayı

kütle     : büyük parça, küme, yığın

lâhika    : ek

lâhza     : an

lâik         : din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan

lâkin      : ama, fakat

lâtife     : şaka. ince hoş şaka

lâyık       : hak kazanmış. değimli, yaraşık

lâzım     : gerek, gerekli

lehine   : tarafında, yanında

likide     : alacak ve verecekleri hesaplayarak sonucu belirtmek anlamında “likide etmek” teriminde geçer

lisân       : dil. konuşulan dil

lûtf         : hoşluk, güzellik iyilik

lûtfen   : hoşlukla, tatlılıkla.. lütfen

lûtfetmek: vermek, ihsan etmek, bağışlamak

lûtf–kâr: iyilik sever

lüzûm   : bir şeye yarama, gerek. gereklik. sayma

ma’rûz : sunulmuş, sunulan. söylenilmiş, anlatılmış. bir olay veya durumun etkisi veya karşısında bulunan

ma’tûf  : bir yöne eğilmiş. birine dayandırılmış, yöneltilmiş

maddeten: maddi olarak, madde ve cisim olarak

mâddî/ maddiye: dokunma, görme, işitme, tatma ile duyulan şeyler. madde ile ilgili, maddesel

mağrur : kurumlu, gururlu

mahall  : yer, yöre

mahalli: yerel, yöresel

maharet: yetenek, uzluk, ustalık

mahcub: örtülü, kapalı. utanma

mahdut: çevrilmiş, sınırlanmış

mahfûz: saklanmış, korunmuş, gözetilmiş. (alçalmış)

mahiyet: öz, iç yüzü, içerik. nitelik

mahrûm/iyet: yoksunluk/luk, istek ve dileğini elde edemeyen

mahsul : ürün. verim

mahsus: özgü. ayrılmış. özel olarak, bilerek isteyerek

mahut  : bilinen, adı geçen, sözü geçen

mahzun: üzgün, üzüntülü

mahzur/iyet: sakınca, yasak, zarar, engellilik (durumu)

maişet  : geçim, geçinme

maiyet  : bir üst kişiye tabi olanlar

majeste: hükümdar ve devlet başkanlarına verilen san

makam : mevki, konum, kat. memurluk yeri

makbul: benimsenen, beğenilen

maksad/t : amaç, gaye, erek

makul   : akla uygun, akıllıca. söylenilmiş, denilmiş, söylenilen (söz)

malik     : sahip, iye

maliye  : kamu gelir ve gider işlem kurallarının bütünü. devlet gelir ve giderlerini yürüten kuruluş

malûl     : sakat

malûm  : bilinen, belli

malûmat: bilgi, biliş, bilinen şeyler

mamûr/e: bayındır, bakımlı, güzel, insan bulunan (yer)

mana    : anlam. iç, içyüz. akla yakın neden. düş

manen : iç varlık bakımından,  manevi, ruhsal

manevî: anlama ve duyulara ait. soyut. tinsel

mâni      : önleyen, engel

marifet : ustalık, hüner, bilme, biliş. araç, aracı. hoşa gitmeyen hareket

maslahat: iş, emir, husus, madde, keyfiyet. önemli iş. barış, dirlik, düzenlik

maslahatgüzar: büyükelçinin bulunduğu ülke dışına çıkması ya da o ülkeye gelmesinden önce onun yerine bakan diplomat, işgüder

masûn/iyet: korunan, korunmuş (olma durumu)

matbûât: basılmış şeyler, kitaplar, gazeteler, basın

matem : yas (tutma)

matlup : istenilen, aranan şey. alacak

mazbata: tutanak. kararname

mazbût                : ele geçirilmiş. yazılmış, hatırda tutulmuş, korunmuş. düzgün, beğenilen. sağlam

mazhar : bir şeyin ortaya çıktığı, göründüğü yer veya kimse. bir iyiliğe erişmiş, erişen kimse

mazhariyet: erişme, elde etme, ergi

mazi      : geçmiş, geçmiş zaman

me’mûr: emir almış olan. devlet/kamu hizmetinde çalışan görevli

me’mûrîn: memurlar, kamu çalışanları

mebus  : milletvekili

mecmû/ mecmûa: : toplanmış, bir araya getirilmiş, top, tüm. (koleksiyon), seçme yazılardan oluşan kitap, dergi

mecra   : (akarsularda) yatak, akak, su yolu. bir işin gidişi, bir olayın doğrultusu

mecz/etme: birleştirme, sentezleme

medenî/yet: uygar(lık)

mefhûm: olgu, kavram

meflûç  : felc olmuş, inmeli

mekteb/p: yazı yazılacak yer. okul

memnun/iyet:  sevinç duyan, hoşnut, mutlu, kıvançlı (olma durumu)

men      : bırakmama, durdurma. yasak

menba’: kaynak, pınar

menfaat: yarar, çıkar

menfi    : olumsuz. olumsuz bakan

menfur: nefret edilen, iğrenç, tiksindirici

menkıbe: din büyükleri veya tarihe geçmiş ünlü kişilerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikaye, anlatı

mensûb/p: bir şeye, kimseye vb. ilgisi, ilişkisi bulunan

mensûbiyet: bir yer veya grup vb. oluşum ile ilgili, ilişkili olma durumu

mensucat: dokuma, dokumalar

mer’î     : uyulan, saygı gösterilen, gözetilen. yürürlükte, geçerli olan

merâm : istek, amaç, niyet

merci’   : dönülecek yer, başvurulacak yer

merhale : derece, basamak, aşama, evre

merhûm: ölmüş bir müslüman erkekten söz edilirken söylenen söz. (kadın için: merhume)

mertebe: aşama, derece, rütbe. evre

mes’ûd/t: mutlu

mes’ul/iyet: sorulmuş, kendisinden sorulmuş. sorum/lu(luk)

mesâî    : çalışma(lar), bol çalışma. emek

mesâil   : meseleler, sorunlar

mesaj   : devlet yöneticileri arasındaki yazılı veya sözlü bildiri, ileti akışı. ileti

mesele : sorun. problem. güç iş

mesken: konut, oturulacak yer

meslek : sürekli uğraş. çığır, okul, ekol.

mesned/t: dayanak, dayanılan şey. makam, rütbe, derece. orun

meşale: ucunda alev çıkaran yanan, aydınlatıcı sırık/çubuk. önder, öncü. aydınlatan

meşkuk: yarılmış, yarık

meşrû’ : kamu vicdanınca doğru olan

meşrûtiyet: hükümdar başkanlığı altındaki parlamento yönetimi

metânet: metin olma, dayanma, dayanıklılık, sağlamlık

methal : bir yapının giriş yeri, antre. bir kitabın giriş bölümü

metin    : olaylar veya acılar karşısında dayanma gücünü yitirmeme, sağlam. dayanıklı olma

metod : yöntem

mevcut : var olan, hazır bulunan

mevkii : yer, konum. izleme veya yolculuk yerinin konum, konfor derecesi

mevzu  : konu

mevzû  : konulmuş. işler, geçer olan

mevzuat: yürürlükteki yasa, tüzük, yönetmelik vb.nin bütünü

mevzu–i bahs: konu edilmiş, sözü edilen/edilmiş

meyan/miyan: ara, aralık,orta

meyl/meyil: eğiklik, eğim, eğilim

mezhep: bir dinin görüş, anlayış ve yorum ayrılıklarından kaynaklanan kollarından her biri

meziyet: ayırıcı nitelik, yetenek

mezûn/iyet:  izin almış, izinli. bitirerek diploma almış olmak. bir iş için verilen yetki

mıntaka/mıntıka: kuşak, kemer. bölge

mihver : eksen. bir konunun odak noktası

miktar   : bir şeyin ölçülebilen durumu

mikyas  : ölçek, ölçü

milel      : uluslar

millet    : ulus. gerekli benzer ve ortak özellikleri bulunan (ulusal) topluluk

millî        : ulus ile ilgili, ulusa ait, ulusa özgü, ulusal

milliyet: ulusa özgü olma durumu. ulusallık

minnet/dar: iyiliğe karşı gönül/teşekkür borcu (olma/sayma durumu)

misafir  : konuk. gözün saydam tabakasında oluşan beyaz leke

misâl     : örnek. masal. düş. benzer, andırır

misil/mislî: eş, benzer. miktar. kat, yinelenen bir sayının toplamı

mizaç    : huy, doğa, yapı

mu’cib  : gereken, hayrete düşüren, şaşkınlık veren

mu’tâd : alışılmış, alışılan. alışkanlık

muâhede: anlaşma/antlaşma

muâmele: davranma, davranış. yol, iz. resmi kurumlardaki kayıt, vb. işlemler

muamma: bilmece. anlaşılmayan, bilinmeyen şey

muârız  : karşı koyan, karşı çıkan

muaşeret: toplumsal ilişkiler içinde olma

muavin: yardımcı. yönetici yardımcısı

muayyen: tayin edilmiş, belirlenmiş, belli. kararlaştırılan

muazzam: çok büyük, iri, kocaman

mubah : sakınca olmayan, yapılabilir. hoş görmek, sakıncasız bulmak

mûcib/p/e: gereken, gerektiren. neden, neden olan

mugalata: yanıltma, yanıltıcı söz söyleme

muğber: gücenik, küskün

muğlâk: kapalı, belirsiz

muhabbet/kâr: sevgi, dostluk, yarenlik (gösteren)

muhacir: göçmen

muhâfaza: koruma, saklama, kayırma

muhafazakâr: tutucu, değişiklik istemeyen

muhakemat: muhakemeler, yargılamalar, usa vurmalar..

muhâkeme: yargılama, yargılanma. karar verebilmek için zihinde inceleme,. usa vurma

muhakkak: doğruluğu, gerçekliği kesin olarak bilinen, gerçekliği kesinleşmiş

muhâlefet: bir görüş veya tutuma karşı olma. uygunsuzluk, aykırılık, karşıtlık

muhâlif: bir tutum, görüş ya da eyleme karşı olan. aykırılık eden, uymayan

muhârebe: savaşma, vuruşma

muhârip: savaşan, savaşçı. savaş tekniğini iyi bilen

muhâsebe: hesaplaşma, karşılıklı hesap görme. hesap işleri. hesapların tümü. saymanlık

muhatap: kendine söz söylenilen, konuşulan kimse

muhavere: (karşılıklı) konuşma

muhît    : çevre, yöre

muhtaç: ihtiyaç duyan, yoksul

muhtekir: yolsuz kazanç elde eden, vurguncu, istifçi

muhtelif: zıt, birbirini tutmayan. türlü, çeşitli

muhtell: ihlal edilmiş, bozuk, bozulmuş, karışmış

muhterem: saygı değer

muhtıra: anımsatma, uyarma amaçlı yazı

mukabele: karşılık, karşılama. karşılık verme. karşılaştırma

mukabil: karşı karşıya gelen, karşısında bulunan. karşılık olarak yapılan. karşılığında

mukaddeme/mukaddime: öne geçen, önde giden. ön söz. başlangıç

mukadder: takdir olunmuş, değeri bilinmiş. yazgı, yazgı ile ilgili olan

mukavele: sözleşme. yazılı sözleşme

mukavemet: karşı durma, koyma, direniş

mukayese: karşılaştırma, kıyaslama, ölçme, ölçü

muktedir: gücü yeten, erkli

munhasır/an: her tarafı kuşatılmış, çevrili. yalnızca bir şey veya kimseye özgü olan. (özel ve belli olarak. yalnızca. başkalarının dahil olmadığı)

muntazam: sıralanmış, düzgün, düzenli

munzamm: üste konan, katılmış, eklenmiş, ek

murahhas: izinli, yetkili. delege

murakabe: denetleme, denetim

murat/d: istek, dilek. amaç

musallat: bıktırıcı ilgi. sataşma, ilişme

musîbet: ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey. uğursuz

mutabakat: uygunluk, uyuşma, anlaşma

mutâbık: birbirine uyan, uyuşan, anlaşan

muteber: saygın, itibarı olan, sayılır. inanılır. yürürlükte olan

mutmain: inanmış, gönlü kanmış. içi rahat, kuşkusu olmayan

muvâcahe: yüzleşme, yüzyüze gelme. karşı, ön

muvaffak: başarmış, başarılı

muvâfık: uygun, yerinde

muvâsala/t: gidip gelme olanağı. ulaşım. erişim. varma

muvâzene/t: denk olma. gelir – gider uyumu. kıyas, ölçü. denge

muzaffer: üstün. başarmış, elde etmiş

muzâheret: destekleme, yardım etme, arka çıkma

muztarib/p: sıkıntı içinde bulunan, rahatsız

mübâlâğa: büyütme, abartma, abartı

mübrem: çok gerekli, kaçınılmaz, vazgeçilmez

mücehhez: hazırlanmış, gerekli şeyleri tamamlanmış

müdâfaa: savunma

müdâhale: karışma, araya girme, el katma, sokulma

müddet: süre, zaman

müdrik : anlamış, algılamış, aklı ermiş

müessese: kuruluş, kurum

müessir: etki yapan, etkili. içe işleyen, dokunaklı

müeyyide: yaptırım

müfettiş: bir kuruluştaki işleri denetleyen

müftehir: bir şeyle sevinen, övünen

mühim : önemli

mükâfat: ödül

mükellef/iyet: yükümlü. kaçınılamayacak yüküm(lülük)

mükemmel: eksiksiz, tam, yetkin

mülâhaza: dikkatle bakma, irdeleme. düşünce, düşünme

mülâkat: kavuşma, buluşma, birleşme. görüşme. söyleşi

mülayim: uygun, uyar, yumuşak

mülhem: ilham, esin olunmuş

mümessil: temsil eden, temsilci

mümkün: olabilir, olası

münâkaşa: tartışma

münâsebât: ilgiler, ilişkiler

münâsebet/dâr: ilgi, ilişki. (ilgili, ilişkili)

münâsib/p: uygun, yerinde. beğenilen, hoşa giden

müncer: bir yana doğru çekilip, sürüklenen

mündemiç: içinde olan, bulunan, saklı olan. içkin

münevver: aydın

münezzeh: arı, temiz. bir sıfatla nitelenmeyen veya bir şeye muhtaç olmayan

münferid/t: tek, ayrı, kendi başına olan

müphem: belirsiz. açık ve seçik olmayan

mürâcaat: başvuru, danışma, yardım isteme

müreffeh: gönençli. geçim koşulları sağlanmış, rahata kavuşmuş

mürekkep: birleşik. bireşim

müsâade: izin. elverişli, uygun olma durumu

müsâdeme: silahlı çarpışma, çatışma. uğraşma

müsâid/t: uygun, elverişli

müsâlemet: barış durumu. taraflar arasındaki barışıklık

müsamaha: hoşgörü, tolerans

müsâvi : eşit

müsb/p/et: kanıtlanmış. olumlu

müsellem: yadsınamayan, karşı çıkılamayan, söz götürmez

müsta’cel/iyet: acele, ivedi(lik)

müstait: doğuştan yetenekli olan

müstakar: istikrar bulmuş, durulmuş

müstakbel: ileri bir tarihte beklenen, gelecek

müstakil: bağımsız

müsteniden: dayanan, yaslanan. dayanarak, yaslanarak

müsterih: kaygıdan arınmışlık, rahat olma

müstesna: başkalarına benzemeyen, kural dışı. üstün

müşkül/ât: güç, zor, çetin. engel(ler), güçlük(ler), zorluk(lar)

müşterek: ortak, birlikte

mütâlaa: iyice düşünme, değerlendirme

mütareke: ateşkes, bırakışma (silah kullanma bırakışması)

müteaddid/t: çok, birçok

müteahhit: taahhüt eden, bir işi (sözleşme ile) üzerine alan

müteâkıb/ip: sonra, ardından, ardı sıra

mütearif: aksiyom, belit

mütearif: tanıtlanması gerekmeyen söz, belit, aksiyom

mütearrif: arif olan, bilen, anlayan

mütecaviz: saldırgan, saldırıcı

müteellim: elemli, acılı, üzgün. acıyan. ağrıyan

müteessir: üzülme, üzgün  olma

mütehassıs: uzman

mütehassis: duygulanma, duygulanmış

mütemâdi/yen: sürekli, aralıksız

mütenâsib/p: orantılı, oranlı, uygun

müterakki: ileri, ilerlemiş, ilerleyen

mütesânid/t: dayanan, dayanışık

müteşekkir: teşekkür eden, teşekkür borcu olan

mütevakkıf: bir şeye bağlı olarak gerçekleşebilen

mütevakkıf: duran, bekleyen, eğlenen. (gerçekleşmesi) bir şeye bağlı olan

mütevakkif: birine sözünü değiştirmeyi öneren

mütevazı: alçak gönüllü

müteveccih: karar vermiş, yapmaya yönelmiş

müteveffık: muvaffak, başarılı olan

müteyakkız: uyanık, tetikte

müttefik: bağlaşık

müttehid/t: birleşmiş, birlik olmuş,birleşik

müyesser: kolay gelen, kolaylıkla ortaya çıkan

müzâheret: yardım etme, arkalama

müzâkere: konuşma, görüşme, danışma

–        : başa gelerek kelimeyi olumsuzlaştıran bir edat

nâ-         : başa gelerek sözcüğü olumsuzlaştıran bir edat

naçiz      : değersiz, önemsiz, çok küçük

nadir     : seyrek, az bulunur

nâfıa      : bayındırlık işleri

nahiye  : bucak

naib       : tahtta hükümdar olmadığı zaman ya da hükümdarın çocukluğu sırasında devleti yöneten

nâil         : ele geçiren, ele geçirmiş, erişmiş, kazanmış, ulaşmış

nakliye : taşıma ile ilgili, taşıma işleri

nam       : ad. ün, lakap

nâmeşrû: yasaya uymayan, yasaya aykırı

namına: adına

namus  : ar. temizlik, doğruluk

–müsait: uygun olmama, uygun olmayan

namzet: aday

nasib/p: paya düşen bölüm. elde edebildiği şey. kısmet, talih

nasihat : tavsiye, öğüt

nazar     : bakma, göz atma. düşünce, görüş. zarar verici bakış

nazaran: göre, oranla, kıyasla

nazar–ı dikkat: ilgi, dikkat çekme

nazarî    : kuram, kuramsal, teorik (bakış, yaklaşım..)

nazariye: bilimsel görüşler, kuram

nâzım    : düzenleyen, düzene koyan.. kafiyeli söz dizisi, manzume

nazır      : bir yere doğru bakan. hükümet üyesi bakan

necâbet: soyluluk, soy temizliği

necip     : soylu, soyu temiz

nefis      : öz varlık, kişilik. beslenme gereksinimlerinin bütünü

nesil      : göbek, kuşak

neşir      : yayma, dağıtma, yayım

neşriyât: yayın

net         : bütün özellikleriyle belli olma. iyi duyulan. kesintilerden sonra kalan. açık seçik olan

netice   : sonuç

nevi       : çeşit, cins, tür. sınıf

nevî       : yenilik

nezaket: saygılı ve ince davranma. önemli olma, dikkatli davranmayı gerektirme

nifak      : anlaşmazlık, ara bozma, ayırma

nihaî      : son, en son, sonal

nihâyet: son, sonunda, en sonunda

nimet    : iyilik, lütuf, ihsan

nisb/p/eten: göre, oranla, kıyaslayarak

nisb/p/î: göreli, bağıntılı

nisb/p/pet: oran. bağıntı, ilgi. kasıtlı üzücü davranış

nişane  : ateşli silahlarda namlu ile hedef arasındaki bağı kuran parça. hedef. iz, im, belirti

niyaz     : yalvarma, yakarma

niyet     : önceden isteyip, düşünme

nizâm    : düzen

nokta–i nazar: görüş, bakım (ilgili noktaya bakma, ilgili noktaya ilişkin görüş.. görüşten hareketle)

nota      : bir devletin başka bir devlete verdiği bildiri(m)

nutuk    : söylev

nüfûz    : içine geçme, işleme. sözü geçme, sözü dinlenme

orta şark: orta doğu

ortakçı  : başkasının toprağında çalışarak ürününe ortak olan

otorite  : yetke, sulta, velayet

örfî         : yasalarla belirlenmemiş, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek

öz           : benlik. bir şeyin temel ögesi, kendi/si

paha      : eder, değer, fiyat

pakt       : antlaşma (bir antlaşma ile oluşan bağlaşık, birlik)

pâre      : parça. sayı, bölük

penah   : sığınma, sığınılacak yer

perakende: dağınık. parça parça, az az

peydâ   : belli, açık. ortaya çıkmak, oluşmak

polemik: siyasi, bilimsel, yazınsal konularda sert tartışma

prensip: ilke, umde

program: dizge, yapılması gereken iş/işlemler bütünü

propaganda: bir düşünceyi yayma ve benimsetmek için söz veya yazılı araçlarla yapılan etkinlik

prosedür: izlenen yol ve yöntem

râbıta    : bağlayan şey, bağ. ilgi, ilişki

râci         : geri dönen. dokunan, ilgilendiren, dayanan

randıman: verim

razı         : benimseme, isteme

reaksiyo: tepki. tepkime

red         : yadsıma. benimsememe

reform : iyileştirme, düzeltme(ler)

reis        : başkan

reisicumhur: cumhurbaşkanı

rejim     : yönetme, düzenleme biçimi, düzen. devlet yönetme biçimi

remz     : söylenmek istenileni (gizlice) işaretlerle anlatma

remzi    : sembol(ü), rumuz(u)

resmî    : devlete ait, devlet ile ilgili

rev, rev’a: korku, heyecan, helecan

revâ       : layık, uygun. yaraşır, yakışır. isteği yerine

revaç     : geçerli, değerli olma, sürüm

rey         : görme, görüş. (oy)

rezerv   : saklanmış, biriktirilmiş şey. yedek. ihtiyat, karşılık, fon. çekince. yer ayırma

rıza         : razı olma, istek. onay

riâyet    : uyma. saygı, itibar etme, ağırlama

rivâyet  : söylenti. hikaye edilen, anlatılan bir haber, söz veya olay

riyâset  : başkan, başkanlık

riyaseticumhur umumî kâtipliği: cumhurbaşkanlığı genel yazmanlığı/sekreterliği

riyâset–penâh: başkan konumunda bulunan, başkan olan, başkan

riyazi     : matematik, geometri ile ilgili olan

ruh/î/ye: tin. ruhla ilgili, ruhca, ruhsal. tinsel

rüçhan hakkı: bir hakka ilişkin öncelik tanınması

rüçhan  : üstünlük, yeğlik

rükün/rüknü: bir şeyin en güçlü ve sağlam yönü. bir kurul veya topluluğun en önemli üyelerinden her biri

sadâkat: bağlılık, güçlü dostluk

sâde      : yalın, gösterişsiz

sâdık     : doğru, gerçek. dostluk, bağlılık. dostluğu ve bağlılığı içten olan

safha     : evre

saha      : alan

sâik        : sevkeden, yönlendiren, götüren. güdü

sair         : ateş, alevli ateş. tam cehennem

sâir         : harekette olan, yürüyen. başka, öteki, diğer

salâh     : iyilik. barış. düzelme

salâhiyyet: yetki, bir şeyi yapmaya hakkı olma. bir davaya bakabilme

salim     : esen, sağlam

saltanat: bir ülkede hükümdar, padişah, sultan egemenliği. bolluk, zenginlik, gösterişli yaşayış. kişiler üzerindeki egemenlik

san         : ün, şan, şöhret. saygı ya da belirtme sözü. bir şeyi ne ise, o yapan özellik

sancak  : bayrak, liva. osmanlı’da illerle ilçeler arasındaki yönetim bölümü

sarf        : harcama, masraf etme, gider. tüketme, kullanma. çevirme, döndürme. değişme. dilbilgisi, gramer

sarf–ı nazar: sayılmasa da, vazgeçilse de. vazgeçme

sarih      : açık, kolay anlaşılır. (açıkça, açık, meydanda olarak)

satvet   : birinin üzerine şiddetle yönelme. ezici güç, zorluluk

sebat    : kararlılık

sebep   : neden

seciye   : huy, karakter

sedd      : kapama, tıkama, engel olma. set, tümsek..

sefaret : elçilik

sefer     : yolculuk. genellikle yurt dışına  yapılan askeri harekât, savaşa gitme

sefir       : büyükelçi

sekte    : durma, kesintiye uğrama. bozukluk. inme, felç

selâmet: esen, esenlik

selb       : kapma, zorla alma. kaldırma, giderme. olumsuzlaştırma. yadsıma, tanımama

selim     : doğru, dürüst, kusursuz

semere: ürün

sempati: doğal ve içgüdüsel eğilim, sevgi ve yakınlık duyma

serdetmek: ileri sürmek

serf        : derebeylik düzeninde (feodalitede) toprakla birlikte alınıp satılan köle

sermaye: ana mal, kapital. varlık

servet   : varlık, zenginlik, mal–mülk varlıkları

setr        : örtme, kapama, gizleme

seviye   : düzey

sevk      : gönderme, aktarım

seyahat: gezi

seyir      : gidiş, yürüyüş, ilerleyiş. yola çıkma. eğlenmek için bakmak

sınıf       : üretim süreci ve üretim ilişkileri içindeki konum, üretimden alınan pay ve üretim araçlarının mülkiyetine sahiplik koşullarına göre bir toplumdaki aynı veya benzer çıkarlara ve ekonomik – toplumsal koşullara sahip büyük toplumsal grup, gruplar. önem ve niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri. ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği

sırça       : cam. camdan yapılmış

sırma     : altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel. rütbe gösteren şerit

siyâsî     : politikaya ilişkin olan. politik. politikacı

sondaj  : sonda ile yoklama. yapılan yoklama, araştırma

sonkânun: ocak ayı

sorum   : sorumluluk

sosyal   : toplumsal

stok       : hazır bulundurulan malların tümü. gereğinden çok miktarda ayırma, saklama, yığma

sû’          : kötü(lük), fena(lık)

suâl        : soru

sugra     : küçük önerme. daha veya pek küçük

sû–i istimal: kötüye kullanma

sû–i tefehhüm: kötü, yanlış anlaşılma

sû–i       : kötü/ye

sû–i kasd/t: gizli hazırlıkla cana kıyma

sulh muahedeleri: barış antlaşmaları

sulh       : barış

sun’       : yapış, yapma. etki, güç

sun’î      : yapma, yapay, takma. yapmacık/eğreti

supara  : osmanlı imparatorluğunda okul kitaplarının genel adı

sûret     : görünüş, biçim. yazı-resim kopyası. yüz, çehre

sükûn   : durma,kımıldamama. hareketsizlik, durgunluk. dinme, kesilme

sükûnet: dinginlik, hareketsizlik, sakinlik

süpâre  : dergi, küçük kitap

sür’at    : hız, çabukluk

şahit      : tanık

şahsen : kendi (kendim, kendin). bizzat

şahsî      : kişiye ait, kişisel

şark       : doğu

şart        : koşul

şatır       : neşeli, keyifli, şen. büyük birinin atı yanında gitmekle görevli ağa

şayet     : olasılık derecesi daha az olmak üzere, eğer

şebeke : ağ gibi yapılmış, gerilmiş hatlar ile yolların toplamı. birbirine bağlı örgütlenme zinciri

şef         : yetki ve sorumluluğu olan, yönetici. önder, lider. baş

şefkat   : acıyarak ve koruyarak sevme, sevecenlik

şehinşah: şahlar şahı, ulu şah

şehit      : din uğrunda ölen. savaşta ölen

şekil/şekli/î: biçim. tutum, yol, tarz. oluş biçimi. toplumsal bir bütünün örgütleniş biçimi. olma biçimi.. şekilce, biçim ile ilgili, (biçimsel)

şeref     : kişisel değer, onur

şeriat    : dini temellere dayalı islam yasaları, islam hukuku

şetaret : sevinç, şenlik, neşe

şevk      : istek, heves. sevinç, neşe

şevket  : büyüklük, ululuk, heybetlilik

şiâr         : belirti, işaret, iz. ayırdedici adet. belgi

şiddet   : bir gücün yoğunluk derecesi, sertlik kullanımı

şifahi/şifahen: ağızdan, sözlü olarak

şikâyet : hoşnutsuzluk belirtme, yakınma

şimal     : kuzey

şimendifer: demiryolu

şinâs      : “anlayan, tanıyan, bilen” anlamlarına gelerek birleşik sözcükler oluşturur

şirret     : geçimsiz, kavga çıkarmaktan hoşlanan, edepsiz, yaygaracı

şube      : dal, budak. bölük, bölüntü. merkezi temsil eden bölüm

şûra       : danışma kurulu, meclis

şuur       : anlama, anlayış, bilinç

şükran  : teşekkür etme, iyilik bilme, gönül borcu

şümûl   : içine alma, kaplama, kapsama

tâ         :  kadar, dek

ta’yîn   : ayırma, belli etme. belirleme, kararlaştırma. memurluğa koyma, atama. tayın, asker ekmeği. erzak

taarruz : saldırı

taayyün: belli olma

taazzuv: organlaşma

tabaka  : kat, katman. grup

tâbi        : bağlı, bağımlı

tabiat    : doğa. doğa, huy, mizaç

tabiatıyla: doğal olarak, doğasıyla

tabîî       : doğada olan, doğal. olağan, her zamanki..

tahakkuk: gerçekleşme

tahakküm: baskı, zorbalık, hükmetme

tahammül: dayanma, katlanma

tahassüs: duygu, duygulanma, duygulanım

tahdit    : sınırlama, çevreleme

tahkik/at: soruşturma

tahkim/at: güçlendirme, sağlamlaştırma

tahkir    : aşağılatma, onur kırma, onuruna dokunma

tahlil      : çözümleme, analiz

tahrik/ât: hareket ettirme, kışkırtma, ayaklandırma

tahsis    : özel olarak ayırma

tahsisat: özel olarak ayrılmış para, ödenek

takaddüm/tekaddüm: önce gelme, önce davranma. ileri geçme, ileride bulunma

takarrür: bir yerde karar kılma, yerleşme

takat     : güç, derman

takdim  : sunma, sunuş. tanıtma, tanıştırma

takdir    : beğenip belirtme

takib/p : arkasına düşme

takriben: aşağı yukarı, yaklaşık olarak

taksim  : parçalara bölme, bölüştürme

takviye : destek, sağlamlaştırma, pekiştirme

talebe   : öğrenci

talep     : istek

tanzim  : sıraya koyma, düzenleme

tarassut: gözleme, gözetleme, dikkatle bakma

tard       : kovma, sürme uzaklaştırma

tarh       : çıkarma, bırakma. (vergi için) koyma. kurma, düzenleme

tariz       : kapalı, dolaylı biçimde söz söyleme

tasarruf: bir şeyi istediği gibi kullanma yetkisi. dikkatli kullanım ve tüketim. artırım, biriktirme

tasavvur: göz önüne getirme, hayal etme, zihinde bir biçim kazandırma

tasdik    : doğrulama, gerçeklendirme. onay

tasfiye  : arıtma, ayıklama. kapatma. dışlama. yok etme

tashih   : düzeltme, düzelti

tasmim : tasarlama

tasnif    : bölümleme, ayırma

tasrih/at: açık, belirtik(lik) söyleme, konuşma(lar)

tasvîb/p: doğru bulma, uygun görme

tasvir     : tasarlama, bir şeyi anlatma, gözönünde canlandırma, betimleme

tatbik    : yapma, uygulama, pratik

tatbikat: uygulamalar. askeri manevra uygulama(ları)

tavassut: aracılık, ara bulma

tavsiye : öğüt, salık verme

tavzif     : görevlendirme, işe alma

tavzih    : açıklama, aydınlatma

tayın      : asker yemeği, azığı

tayyare: uçak

taziyet  : başsağlığı dileme

tazmîn/ât: zarar ödemeleri

teâmül : iş. işin oluşu. ötedenberi oluşan, olagelen (yerleşikleşmiş) davranış

tebarüz: görünme, belirme. karşı karşıya gelme

tebcil     : ululama. ağırlama

tebdîl    : değiştirme, değiştirilme, başka bir duruma getirme

tebliğ    : bildiri

tecavüz: saldırı. başkasının hakkına el uzatma

tecelli    : belirme, görünme, ortaya çıkma

tecessüm: boyut kazanma. görünmeye başlama. gözönüne gelme, canlanma

tecrübe: deneme sınama. deneyim, görgü

tedarik : bulma, sağlama

tedbir   : önlem

tedricî   : derece derece, yavaş yavaş

tedris/at: ders verme, öğretme. öğretim

teessüf: acınma, yazıklanma, yerinme

teessür: üzülme, üzüntü

teessüs: kurulma, ortaya çıkma

teferruat: ayrıntı(lar)

tefrîk     : ayırma, seçme, ayırdetme

tefsir     : açıklama. yorum(lama)

teftiş     : denetleme, bakı

tehdîd/t: göz korkutma, gözdağı verme

tehir      : sonraya, geriye bırakma, geciktirme, ertele(n)me

tekadüm: geçmiş bulunma, zaman aşımı olma

tekâmül: olgunluk, olgunlaşma

tekarîr  : tekrirler, öneriler, energeler

tekarüb: iki şeyin birbirine yakın olma durumu. yakınsama

tekarün: birbirine yanaşma, birbirinin yanına gelme

tekemmül: olgunlaşma, yetkinleşme

tekerrür: tekrarlanma, yinelenme

teklîf     : öneri, önerme

tekzib/p: yalanlama

telâfi     : bir etki veya sonucu bir başka etki ile giderme

telâki     : birbirine ulaşma, kavuşma, birleşme

telâkki  : anlayış, görüş. benimseme, sayma

telâş      : acele (etme)

telkin    : aşılama, zihne sokma. öğütleme

temas   : değme, dokunma. ilişki kurma. değinme, sözünü etme. bağlantı

temâyül: eğilim

temenni: dilek

temevvüc: dalgalanma

temin    : korku giderme, inanç verme. sağlama, elde etme

teminat: garanti, güvence

temyiz  : ayırt etme. mahkemelerin kararlarını yasa ve usul yönünden incelenmesini sağlayan yasal yol

tenkid/t: eleştiri

tensip   : uygun görme, yaraştırma

tenvîr    : aydınlatma. bilgi verme

tercih/an: bir şeyi bir başkasına göre üstün ya da önemli sayma, yeğleme

tercüman: çevirmen. başkasının duygu ve düşüncesini anlatma, bu anlatımda yardımcı olma

terdifen: katarak, ardı sıra yürüterek

tereddüt: kararsızlık, duraksama

tertib/p: düzene koyma. hazırlama. hile, düzen, komplo

tertibat: düzen, düzenleme. karşılayıcı (önlemli) hazırlıklar

terviç    : (bir düşünceyi) tutma, destekleme

tesadüf: rastlantı(sal)

tesânüd: dayanışma

tesir       : etki

tesis      : yapma, kurma. kurum, kuruluş

tesisat  : kurumlar. bir işle ilgili yardımcı araçların döşenmesi ve döşenen araçların tümü

teskin   : yatıştırma

teslih/ât: silahlandırma(lar)

tesrî       : hızlandır(ıl)ma, çabuklaştırma

teşebbüs: girişim

teşeddüd: daha güçlü ve sert olma

teşekkül: varlık ve biçim kazanma. kurulma, kuruluş, örgütlenme teşekkülleri

teşhis    : tanıma, seçme. tanı

teşkil     : oluşum, oluşturma

teşkilât : örgüt, kuruluş

teşriî      : yasama, yasa yapma ile ilgili

teşrin    : yılın onuncu ve onbirinci aylarına verilen ortak ad

teşrinievvel: ekim ayı

teşrinisâni: kasım ayı

teşvik    : özendirme, destekleme

tetkik    : araştırma, inceleme

tevcih   : belli bir yöne çevirme, yöneltme. (aşama, makam, mevki) verme

teveccüh: bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme, güleryüz gösterme, yakınlık duyma, hoşlanma

tevessül: başlama, girişme. sarılma, inanma. neden tutma

tevil       : sözü çevirme, söze başka anlam verme

tevlit     : doğurtma, doğurma. neden olma, oluşturma

tevzi      : dağıtma, paylaştırma, üleştirme

teyid/t  : doğrulama, gerçekleme, bir bilgiyi doğrulayarak güçlendirme

tez         : çabuk olan, hızlı

tez         : sav

tezahür: belirme, görünme, ortaya çıkma

timsal    : sembol, örnek, simge

tonaj     : bir taşıtın alabildiği ton miktarı. ticaret gemisinin iç hacminin hesaplanmasıyla bulunan taşıma kapasitesi

tûl          : uzunluk, boy. zaman çokluğu, uzun süre. boylam

turancılık: Türk/turan soyundan gelenleri bir yönetim altında toplamayı amaç güden politika

umde    : ilke

umman: anadeniz, okyanus

umrân/ümran   : bayındırlık, gelişip güzelleşmesi için üzerinde çalışılmış olan. uygarlık, ilerleme, mutluluk..

umumî müfettiş:

umûmî : genel, genele, herkese ilişkin

umûmiyyet: genellik

ültimatom: devletler arasında verilen ve tartışma ya da karşı koymaya bırakmaksızın süreli istekleri içeren nota

va’d/vaad: söz verme, üstlenme. önceden yapacağına ilişkin umut verme

va’de    : bir şey için önceden belirlenen zaman. geciktirmek için belirlenen zaman. ecel. söz verme

vadi       : mecra (akış, gidiş, oluş, yayılma vb. yolu)

vahim   : ağır, korkulu, çok tehlikeli

vak’a     : olay

vaki        : olan, olmuş

vakit      : zaman

vâris      : mirasçı, kalıtçı

vasıf      : nitelik

vâsıl       : ulaşan, ulaşma, varma

vasıta    : araç

vatanperver: yurtsever

vazife    : görev

vaziyet : konum. durum

vec/ç/hile: (aynı) nedenle, (bu yüzden)..

vech      : yüz, çehre. üst taraf, düz yüz. üslup, tarz, neden..

veche   : yüz. yan taraf, semt

vechi     : yüze ait, yüz ile ilgili

vefa       : sevgide durma, sevgi bağlılığı

vefat     : ölüm

vekil      : yerine bakan. bakan

vesâit    : vasıtalar, araçlar

vesika   : belge

vesile    : neden, bahane

vesvese: kuşku, kuruntu, işkil

vicdan   : kişisel ahlaki değerler üzerine dolaysız yargılama gücü

vilâyet  : il

vuku/u : olma, meydana gelme

vukuât  : olanlar, olup bitenler

vukuf    : bir durumda duruş. artıp eksilmeme. haberli olma

vuzuh   : açık olma durumu, açıklık, aydınlık

yakın şark: yakın doğu

yarıcı     : başkasının toprağını ekerek ürünün yarısını alan

yekûn   : toplam

z’af/zaaf: düşkünlük, dayanamama

zâhir      : görünen, açık, ortada. elbette, kuşkusuz.. galiba, sanırım.. görünüşe göre anlaşılan, meğer. dış yüz, görünüş

zâhirî     : görünen, görünürdeki

zâif         : zayıf, güçsüz. gevşek, tenbel

zâil         : sona eren, sürekli olmayan. geçen, geçmiş olan

zâlim     : acımasız ve haksız davranan, kıyıcı

zamir     : iç, içyüz. yürek, vicdan. gönülde gizli olan sır. kişi, özlük, gösterme, soru ve belirsizlik  vererek varlıkların yerini alan sözcük adı (ben, sen, o..)

zan         : sanma, sanı

zaruret : zorunluluklar

zaruri    : zorunlu

zât          : kimse, kişi. kendi, öz

zâviye   : köşe, açı. anlayış, görüş. küçük tekke

zayiât    : yitikler, kayıplar

zekâ      : düşünme, akıl yürütme, nesnel gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı. anlak

zelzele : deprem

zevât     : zat’ın çoğulu. kişiler

zımnen : açıktan olmayarak, dolayısıyla, kapalıca

zihin      : bellek, hafıza. anlayış, kavrayış. bilinç, dimağ

zihniyet: düşünme yolu, düşünüş biçimi

zikr/zikir: anma, söyleme, sözünü etme

ziraat     : ekincilik, çiftçilik, tarım işleri

ziyade   : çok, daha çok

zuhûr    : ortaya çıkma, belirme

 



* Aynı gazetenin değişik tarihlerdeki adlarıdır.

* Bu listede İsmet İnönü’nün yayınlanan başlıca kitaplarına yer verilmiş, çok sayıda bulunan ve tek bir konuşmasının kitapçık/broşür haline getirilmiş basımlarına yer verilmemiştir. Bu liste, başlıca başvuru kaynağı olarak düşünülmüştür. Burada yer verilmeyen kitapçık ve broşürlerin çoğu, bu listedeki kitaplar tarafından içerilmektedir.

[1] Ulus Gazetesi, 29 İlkkanun (Aralık) 1944

* İsmet İnönü, söylevin sonlarına doğru, bu toplantıda “güzide arkadaşlarım, parti teşkilatımız vardır” demektedir. Buradan, kimi yöneticiler ve CHP teşkilatının katıldığı bir toplantı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu toplantı ve İsmet İnönü’nün söylevi basında açık bir şekilde yer almadığı için, metin başlığında “İstanbul’daki Bir Toplantıda ...” şeklinde genel bir ifade kullanılmıştır.

[2] İVA, Dn:  01971... 9 Ocak 1945

[3] AT, BYUM, Sayı: 134, 1-31 Ocak 1945, sf. 18-19 ... 10 Ocak 1945

[4] Cumhuriyet Gazetesi, 13 Ocak 1945

[5] AT, BYUM, Sayı: 134, 1-31 Ocak 1945, sf. 20-21 ... 17 Ocak 1945

[6] Ulus Gazetesi, 30 Ocak 1945

[7] Cumhuriyet Gazetesi, 27 Şubat 1945

[8] Cumhuriyet Gazetesi, 16 Mart 1945

[9] Cumhuriyet Gazetesi, 30 Mart 1945

[10] AT, BYUM, Sayı: 137, 1-30 Nisan 1945, sf. 31-32 ... 3 Nisan 1945

[11] Ulus Gazetesi, 12 Nisan 1945

[12] Ulus Gazetesi, 13 Nisan 1945

[13] AT, BYUM, Sayı: 137, 1-30 Nisan 1945, sf. 478 ... 13 Nisan 1945

[14] AT, BYUM, Sayı: 137, 1-30 Nisan 1945, sf. 478-479... 13 Nisan 1945

[15] Cumhuriyet Gazetesi, 14 Nisan 1945

[16] AT, BYUM, Sayı: 137, 1-30 Nisan 1945, sf. 35-36 ... 17 Nisan 1945

* Makale, İlk Öğretim Dergisi için hazırlanmış ve gazetelerde de yayınlanmıştır.

[17] ÜMKD; Cilt:8, 1 Mayıs 1945, Sayı:87, sf. 2-4 ... 17 Nisan 1945

[18] AT, BYUM, Sayı: 138, 1-31 Mayıs 1945, sf. 291 ... 5 Mayıs 1945

[19] Ulus Gazetesi, 11 Mayıs 1945

* İsmet İnönü’nün bu mesajı, TBMM Genel Kurulunda Meclis Başkanı Abdülhalik Renda tarafından okunmuştur.

[20] İVA, Dn: 01367 – 01366 ... 14 Mayıs 1945; Ulus Gazetesi, 15 Mayıs 1945

[21] Ulus Gazetesi, 16,19 Mayıs 1945 – 4 Haziran 1945

[22] AT, BYUM, Sayı: 138, 1-31 Mayıs 1945, sf. 51-53 ... 19 Mayıs 1945

[23] AT, BYUM, Sayı: 139, 1-30 Haziran 1945, sf. 10-11  ... 8 Haziran 1945

* İnönü Vakfı Arşivi’nde birbirine oldukça benzer iki belge bulunmaktadır. Bunlardan ilki, buraya aktarılan metindir ve üstünde, “Sayın Cumhurbaşkanının 8/Temmuz/945 günü Hadımköyünde irad buyurdukları söylev” notu bulunmaktadır. Diğer belgenin başında ise yalnızca, “Dolmabahçe: 9 Temmuz 1945” şeklinde bir not bulunmaktadır. Okuyucu tarafından anlaşılacağı gibi, iki metin içerik olarak birbirine benzeşmektedir. Ancak gerek bu metinlerin başlarındaki yer (Hadımköy – Dolmabahçe), gerek tarih ( 8 – 9 Temmuz) farklılıkları ve gerekse konu başlıklarına yansıttığımız göreli farklılıklar itibarıyla, birer gün ara ile iki ayrı konuşma yapıldığı anlaşılmaktadır. Sözü edilen benzer ikinci metin “İstanbul’daki Bir Toplantıda Türk–Sovyet İlişkileri, ABD ve İngiltere ile İlişkiler, Çok Partililiğin ve Basın Hürriyetinin Gerekliliği ve Pahalılık / Piyasadaki Ürünlerin Fiyat Ayarları ve Paranın Durumu ile İlgili Söylev” başlığıyla, bu metnin ardından ayrıca aktarılmıştır. (Bu söylev ve toplantılar, basına yansıtılmamıştır.)

[24] İVA, Dn: 01972 ... 8 Temmuz 1945

* San Fransisko Konferansı: Resmi adı Birleşmiş Milletler Uluslararası Örgütlenme Konferansıdır. “Dört Büyükler” diye anılan ABD, İngiltere, SSCB ve ÇHC’nin başı çekmesiyle ve “Mihver Devletleri”ne savaş açmış 20 ülkenin temsilcilerinin katılımıyla başlar (25 Nisan – 26 Haziran 1945) ve Birleşmiş Milletler’in kuruluşuyla sonuçlanır. Birleşmiş Milletler’in, İsmet İnönü’nün belirttiği gibi 50, daha sonra alınan bir kararla 51 kurucu üyesi bulunmaktadır.

[25] İVA, Dn: 01973 ... 9 Temmuz 1945

* Müttefikler: ABD, İngiltere, SSCB

[26] AT, BYUM, Sayı: 140, 1-31 Temmuz 1945, sf. 37  ... 14 Temmuz 1945

[27] AT, BYUM, Sayı: 141, 1-31 Ağustos 1945, sf. 10  ... 1 Ağustos 1945

[28] AT, BYUM, Sayı: 141, 1-31 Ağustos 1945, sf. 28-29  ... 21 Ağustos 1945

[29] AT, BYUM, Sayı: 141, 1-31 Ağustos 1945, sf. 29-30  ... 30 Ağustos 1945

[30] AT, BYUM, Sayı: 141, 1-31 Ağustos 1945, sf. 30  ... 30 Ağustos 1945

[31] AT, BYGM, Sayı: 142, 1-30 Eylül 1945, sf. 27 ... 11 Eylül 1945

[32] AT, BYGM, Sayı: 142, 1-30 Eylül 1945, sf. 73-74 ... 17 Eylül 1945

[33] AT, BYGM, Sayı: 142, 1-30 Eylül 1945, sf. 27-28 ... 28 Eylül 1945

[34] AT, BYGM, Sayı: 143, 1-31 Ekim 1945, sf. 7-8 ... 19 Ekim 1945

[35] AT, BYGM, Sayı: 143, 1-31 Ekim 1945, sf. 25-26 ... 29 Ekim 1945

[36] Ulus Gazetesi, 29 Kasım 1945

[37] Ulus Gazetesi, 8 Aralık 1945

[38] AT, BYGM, Sayı: 146, 1-31 Ocak 1946, sf. 10 ... 9 Ocak 1946

[39] AT, BYGM, Sayı: 147, 1-28 Şubat 1946, sf. 7 ... 25 Şubat 1946

[40] Ulus Gazetesi, 4 Nisan 1946

[41] Ulus Gazetesi, 4 Nisan 1946

[42] İVA, Dn:  01844 ... 6 Nisan 1946

* Bu ziyarette, Avrupa’daki Amerikan Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Hewitt, Akdeniz’deki Amerikan Deniz Kuvvetleri Komutanı Tümamiral James da bulunmuşlardır.

[43] Cumhuriyet Gazetesi, 7 Nisan 1946

[44] Ulus Gazetesi, 11 Nisan 1946

* Makale, Ulus Gazetesi için hazırlanmıştır. Başka bazı kaynaklarda makalenin başlığı “İlköğretim Çalışmalarımız” olarak geçmektedir.

[45] AT, BYGM, Sayı: 149, 1-30 Nisan 1946, sf. 8-11 ... 17 Nisan 1946

[46] Cumhuriyet Gazetesi, 21 Nisan 1946

[47] Ulus Gazetesi, 26 Nisan 1946

[48] Ulus Gazetesi, 27 Nisan 1946

* İsmet İnönü 3 Mayıs’ta Eskişehir söylevinden sonra 4 Mayıs’ta Kütahya Halkevi’nde, 5 Mayıs’ta Afyon Karahisar’da konuşmalar yapmış, 6 Mayıs’ta Konya Karaoğlan köylüleri ile uzun sohbetler yapmış, ancak bunlar basında yetersiz özetler olarak yer almış, bu nedenle bu kitapta yer verilememiştir. Aynı şekilde İsmet İnönü, 7 Mayıs’ta Niğde ve Konya Karaman’da ve 8 Mayıs’ta Kayseri’de konuşmalar yapmış ve bunlar da basına çok özet olarak yansımıştır.

[49] İVA, Dn:  03570 ... 3 Mayıs 1946

* İşçi Partisi kastedilmektedir.

* Bu konuşma 6 Mayıs 1946 tarihinde yapılmıştır. İsmet İnönü 3 Mayıs’ta Eskişehir söylevinden sonra 4 Mayıs’ta Kütahya Halkevi’nde, 5 Mayıs’ta Afyon Karahisar’da konuşmalar yapmış, 6 Mayıs’ta Konya Karaoğlan köylüleri ile uzun sohbetler yapmış, ancak bunlar basında çok özet olarak yer almış, bu nedenle bu kitapta yer verilememiştir. Aynı şekilde İsmet İnönü, 7 Mayıs’ta Niğde ve Konya Karaman’da, 8 Mayıs’ta Kayseri’de konuşmalar yapmış, ancak bunlar da basına çok özet olarak aksettirilmiştir. Bu kitapta yer verilen kimi özet aktarımlarıda aşan tarzda aşırı özet olan bu tür haberlere kitapta yer verilememiştir.

[50] İVA, Dn: 01975; Ulus Gazetesi, 6 Mayıs 1946

* İsmet İnönü’nün Akşehir’in Fahri Hemşehriliğine Dair Belediye Meclisi Olağanüstü Toplantı kararı 19 Temmuz 1946’da alınmıştır.  İVA, Dn: 01363 ... 19 Temmuz 1946

[51] Ulus Gazetesi, 27 Haziran 1946

[52] İVA, Dn: 03578 ... 10 Mayıs 1946

İnönü’nün Söylev ve Demeçleri, T.B.M. Meclisinde ve CHP Kurultaylarında, 1919 –1946; Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1946, Milli Eğitim Basımevi, sf. 401-407

[53] Ulus Gazetesi, 12 Mayıs 1946

[54] Ulus Gazetesi, 12 Mayıs 1946

[55] Ulus Gazetesi, 12 Mayıs 1946

[56] ÜMKD; Cilt: 10, Sayı: 113, 1 Haziran 1946, sf. 1 ... 19 Mayıs 1946

* İsmet İnönü’nün bu söylevi basında yalnızca birkaç özet cümle olarak yer almıştır. Buraya aktarılan arşiv belgesinde ise önemli boşluk ve kesintiler bulunmaktadır. Söz konusu boşluklar bu metinde noktalarla gösterilmiştir.

   İnönü’nün bu söylevi 8 ve 9 Temmuz 1945 tarihlerinde İstanbul’daki toplantılarda,  3 Mayıs 1946 tarihinde Eskişehir Halkevi’ndeki ve bundan sonraki yayınlanmamış söylevleri ile benzer içeriktedir.

[57] İVA, Dn: 03574 ... 23 Mayıs 1946

* Arşivdeki metin burada bitmektedir.

* Metnin boşluklu/kesikli yerleri noktalama ile belirtilmiştir.

[58] İVA, Dn: 03572 ... 24 Mayıs 1946

[59] İVA, Dn: 01976 – 03574 ... 25 Mayıs 1946

* Tudeh: İran Komünist Partisi

* Sözü edilen tebliğ, bu metnin ardından aktarılmaktadır.

[60] İVA, Dn: 01976; AT, BYGM, Sayı: 150, 1-31 Mayıs1946, sf. 40 ... 25 Mayıs 1946

[61] AT, BYGM, Sayı: 150, 1-31 Mayıs1946, sf. 41 ... 29 Mayıs 1946

* Metnin boşluklu/kesikli yerleri noktalama ile belirtilmiştir.

[62] İVA, DN: 03579 ... 29 Mayıs 1946

[63] Ulus Gazetesi, 2 Haziran 1946

* İsmet İnönü’nün belirttiği bu illerden Ağrı, Artvin, Gümüşhane ve Rize gezilerine ve buralarda yaptığı konuşmalara ilişkin basında ya yeterli bulgu bulunmamakta ya da aşırı özetler yer almaktadır. Aşırı özet konuşmalar, bu kitabın kapsamı dışında tutulmuştur. Çeşitli nedenlerle basında yer almayan ancak İnönü Vakfı Arşivi’nde bulunan konuşmalar ise bu kitaba tamamen aktarılmıştır.

[64] Cumhuriyet Gazetesi, 3 Haziran 1946

[65] Ulus Gazetesi, 3 Haziran 1946

[66] Ulus Gazetesi, 19 Haziran 1946

[67] Cumhuriyet Gazetesi, 21 Haziran 1946

[68] Ulus Gazetesi, 27 Haziran 1946

[69] Ulus Gazetesi, 6 Temmuz 1946

[70] Ulus Gazetesi, 14 Temmuz 1946

[71] Ulus Gazetesi, 14 Temmuz 1946

[72] Ulus Gazetesi, 16 Temmuz 1946

* Makalenin içinde bulunduğu ve “TÜRKİYE CUMHURBAŞKANLIĞI GENEL KÂTİPLİĞİ” yazılı zarfın üzerinde, “1946 seçimi münasebetiyle Cumhurbaşkanının yazdırdıkları, neşredilmeyen veya irat olunmıyan ‘Seçim Devri’ başlıklı yazı” şeklinde bir not bulunmaktadır.

[73] İVA, Dn: 03594

[74] ÜMKD; Cilt: 10, Sayı: 116, 18 Temmuz 1946, sf. 1-3 ... 17 Temmuz 1946

[75] ÜMKD; Cilt: 10, Sayı: 117, 1 Ağustos 1946, sf. 1 ... 24 Temmuz 1946

[76] AT, BYGM, Sayı: 153, 1-31 Ağustos 1946, sf. 4 ... 5 Ağustos 1946

* [hiddetle – şiddetle?]

[77] Ulus Gazetesi, 23 Ağustos 1946

[78] AT, BYGM, Sayı: 153, 1-31 Ağustos 1946, sf. 38-39 ... 30 Ağustos 1946

[79] Ulus Gazetesi, 1 Eylül 1946

[80] AT, BYGM, Sayı: 154, 1-30 Eylül 1946, sf. 7-8 ... 15 Eylül 1946

[81] Cumhuriyet Gazetesi, 8 Ekim 1946        

[82] Tasvir Gazetesi, 11 Ekim 1946

[83] Ulus Gazetesi, 1 Kasım 1946

* Makale, Atatürk’ün ölüm yıldönümü dolayısıyla Yücel Dergisi için hazırlanmıştır.

[84] Ulus Gazetesi, 10 Kasım 1946

[85] AT, BYGM, Sayı: 157, 1-31 Aralık 1946, sf. 13 ... 26 Aralık 1946

[86] Ulus Gazetesi, 26 Aralık 1946

* Sözcüğün devamı okunamadı.

[87] İVA, DN: 02126 ... 3 – 4 Ocak 1947; Cumhuriyet Gazetesi, 4 Ocak 1947

[88] AT, BYGM, Sayı: 158, 1-31 Ocak 1946, sf. 72-73 ... 8 Ocak 1947

[89] Ulus Gazetesi, 12 Mart 1947

[90] İVA, Dn: 02239, Ulus Gazetesi, 6 Mayıs 1947

[91] İVA, Dn: 02241 ... 13 Mayıs 1947; Ulus Gazetesi, 14 Mayıs 1947

[92] AT, BYGM, Sayı: 162, 1-31 Mayıs 1947, sf. 11-12 ... 19 Mayıs 1947

* Mesaj, plağa kaydedilip ABD’de radyo mesajı olarak yayınlanmıştır.

[93] İVA, Dn: 02244; AT, BYGM, Sayı: 162, 1-31 Mayıs 1947, sf. 45-46 ... 23 Mayıs 1947

* Bildiri 11 Temmuz tarihlidir, ancak gerek basında gerekse 12 Temmuz’da radyo aracılığıyla yayınlanması itibarıyla kamuoyunda “12 Temmuz Beyannamesi” olarak anılmıştır.

[94] AT, BYGM, Sayı: 164, 1-30 Temmuz 1947, sf. 14-16 ... 11 Temmuz 1947

[95] Ulus Gazetesi, 22 Ağustos 1947

[96] Cumhuriyet Gazetesi, 1 Eylül 1947

[97] Ulus Gazetesi, 10 Eylül 1947

* Bu makale Encylopedia Britannica için hazırlanmış ve ansiklopedide yayınlandıktan sonra Türk basınında yer almıştır.

[98] AT, BYGM, Sayı: 166, 1-30 Eylül 1947, sf. 56-65... 14 Eylül 1947

** İsviçre medeni kanunları.

* Desillusion: Düşkırıklığı

* Suffrage universal: Genel oy hakkı. Tek dereceli suffrage universal: Tek dereceli genel oy hakkı / tek dereceli genel (oy hakkına dayalı) seçim, kısaca “tek dereceli genel seçimler” anlamına gelmektedir. Daha önceki İki Dereceli seçim sistemi, genel seçimleri ve genel oy hakkı ile seçmenlerin temsiliyetlerini Birinci Seçmen, İkinci Seçmen olarak iki ayrı aşamaya bölüyor, bu nedenle tek dereceli genel seçimlerden ve bu seçim sistemi içindeki genel oy hakkından geride bir uygulama oluyordu. Türkiye’de tek dereceli seçim sistemi 5 Haziran 1946 tarihli Milletvekilleri Seçim Kanunu ile yasalaşmış ve 21 Temmuz 1946 seçimlerinden sonraki bütün seçimlerde uygulanmıştır.

[99] İVA, Dn: 01997 ... 16 Eylül 1947; Ulus – Cumhuriyet Gazeteleri, 17 Eylül 1947

[100] Ulus – Cumhuriyet Gazeteleri, 17 Eylül 1947

[101] İVA, DN: 01998 ... 17 Eylül 1947 – AT, BYGM, Sayı: 166, 1-30 Eylül 1947, sf. 45-46... 18 Eylül 1947

* İsmet İnönü, Giresun Vilayet Konağı önündeki konuşmasında da aynı temalara değinmiştir.

[102] Cumhuriyet Gazetesi, 26 Eylül 1947

[103] Cumhuriyet Gazetesi, 27 Eylül 1947

[104] Cumhuriyet Gazetesi, 27 Eylül 1947

[105] İVA, DN: 02119 ... 7 Ekim 1947

[106] Ulus Gazetesi, 19 Ekim 1947

[107] AT, BYGM, Sayı: 167, 1-31 Ekim 1947, sf. 24 ... 29 Ekim 1947

[108] C. H. P. Yedinci Büyük Kurultayı, sf. 18-21

AT, BYGM, Sayı: 168, 1-30 Kasım 1947, sf. 42-47 ... 17 Kasım 1947

* İnönü Vakfı Arşivi’ndeki özgün metinde, “Bizde Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı”, basılı metinlerde ise “Bizde Cumhurbaşkanı ..” şeklinde geçmektedir.

[109] Ulus Gazetesi, 27 Kasım 1947

[110] Ulus Gazetesi, 9 Aralık 1947

 

[111] Ulus Gazetesi, 2 Ocak 1948

[112] İVA, DN: 1946 ... 10 – 12 Ocak 1948

[113] Ulus Gazetesi, 23 Ocak 1948

* Makale, Kazım Karabekir’in ölümü dolayısıyla Ulus Gazetesi için hazırlanmış, birçok gazetede ayrıca yayınlanmıştır.

[114] ÜHHOD; Cilt:2, Sayı:14, Şubat 1948, sf. 1 ... 28 Ocak 1948

[115] Ulus Gazetesi, 23 Şubat 1948

[116] Ulus Gazetesi, 24 Şubat 1948

* [Çukurova Çiftçiler Birliği Başkanı]

[117] Ulus Gazetesi, 29 Şubat 1948

[118] Ulus Gazetesi, 1 Mart 1948

[119] Ulus Gazetesi, 6 Mart 1948

[120] Ulus Gazetesi, 8 Mart 1948

* B., Bay anlamında, yabancı isimlerin önüne konulan M. ise Mister anlamında kullanılmaktadır.

[121] Ulus Gazetesi, 9 Mart 1948

 

* Makale, Hürriyet Gazetesinin yayın hayatına girmesi dolayısıyla hazırlanmıştır.

[122] AT, BYGM, Sayı: 174, 1-31 Mayıs 1948, sf. 23 ... 1 Mayıs 1948

[123] AT, BYGM, Sayı: 174, 1-31 Mayıs 1948, sf. 14 ... 19 Mayıs 1948 

[124] İVA, DN: 02151 ... 19 – 21 Mayıs 1948

[125] Cumhuriyet Gazetesi, 1 Haziran 1948

[126] Cumhuriyet Gazetesi, 14 Haziran 1948

* Mesaja neden olan konu, serbest güreşte Türk Millî Takımının dört dünya birinciliği ve iki dünya ikinciliği kazanmasıdır.

[127] Ulus Gazetesi, 5 Ağustos 1948

[128] Cumhuriyet Gazetesi, 16 Ağustos 1948

[129] İVA, DN: 01946 – Cumhuriyet Gazetesi, 31 Ağustos 1948

[130] Cumhuriyet Gazetesi, 9 Eylül 1948

[131] Ulus Gazetesi, 3 Ekim 1948

* Soruya neden olan konu, uluslararası ilişkilerdeki genel gerginliğin o günlerdeki bürünümü olan Berlin bunalımıdır.

[132] Ulus Gazetesi, 13 Ekim 1948

** “İki taraf”tan kasıt,  Batı ile Sovyetler Birliği veya özel olarak ABD – İngiltere ile SSCB’dir.

[133] Ulus Gazetesi, 17 Ekim 1948

[134] AT, BYGM, Sayı: 179, 1-31 Ekim 1948, sf. 11-12 ... 23 Ekim 1948

[135] Ulus Gazetesi, 24 Ekim 1948

[136] Ulus Gazetesi, 24 Ekim 1948

[137] Ulus Gazetesi, 24 Ekim 1948 

[138] Ulus Gazetesi, 24 Ekim 1948

[139] Ulus Gazetesi, 25 Ekim 1948

[140] Ulus Gazetesi, 25 Ekim 1948

[141] Ulus Gazetesi, 25 Ekim 1948

* Gazetedeki bir dizgi yanlışı nedeniyle bir iki cümle kesilmiş ve karışmıştır. Metin buraya o haliyle aktarılmıştır.

[142] Ulus Gazetesi, 26 Ekim 1948

[143] Ulus Gazetesi, 26 Ekim 1948

[144] Ulus Gazetesi, 26 Ekim 1948

[145] Ulus Gazetesi, 26 Ekim 1948

[146] Ulus Gazetesi, 27 Ekim 1948

[147] Ulus Gazetesi, 27 Ekim 1948

[148] AT, BYGM, Sayı: 179, 1-31 Ekim 1948, sf. 15 ... 29 Ekim 1948

[149] AT, BYGM, Sayı: 179, 1-31 Ekim 1948, sf. 34-35 ... 29 Ekim 1948

[150] Ulus Gazetesi, 31 Ekim 1948 

[151] İVA, DN: 01821 ... 11 Ocak 1949

[152] AT, BYGM, Sayı: 182, 1-31 Ocak 1949, sf. 7 ... 14 Ocak 1949

[153] AT, BYGM, Sayı: 183, 1-28 Şubat 1949, sf. 3 ... 5 Şubat 1949

[154] İVA, DN: 02245 ... 31 Mart 1949; AT, BYGM, Sayı: 186, 1-31 Mayıs 1949, sf. 32-34 ... 11 Mayıs 1949

[155] İVA, DN: 02173 ... 5 Nisan 1949

[156] Cumhuriyet Gazetesi, 18 Nisan 1949

[157] İVA, DN: 02000; AT, BYGM, Sayı: 185, 1-30 Nisan 1949, sf. 6-7 ... 19 Nisan 1949

[158] Mustafa Eski; İsmet İnönü’nün Kastamonu Gezileri 1938 – 1949 – 1958; Çağdaş Yayınları, Aralık 1995, sf.92 ... 21 Nisan 1949

[159] Ulus Gazetesi, 23 Nisan 1949

* İsmet İnönü’nün Kastamonu gezisi ve burada yaptığı konuşmalar ile ilgili bilgiler gazetelerde aynen yer almakta, ayrıca İnönü Vakfı Arşivinde de bulunmaktadır. Ancak dizgiye elverişlilik itibarıyla, bazı aktarmalar kaynakta belirtilen kitaptan yapılmıştır.

[160] Mustafa Eski; age ... 25 Nisan 1949

[161] Mustafa Eski; age ... 26 Nisan 1949

[162] Cumhuriyet Gazetesi, 28 Nisan 1949

[163] Ulus Gazetesi, 28 Nisan 1949

[164] AT, BYGM, Sayı: 186, 1-31 Mayıs 1949, sf. 54-56 ... 19 Mayıs 1949

[165] Ulus Gazetesi, 8 Temmuz 1949

* İsmet İnönü, Sivas’tan, aşırı yağışların sel felaketine yol açtığı, Amasya ve Tokat’a ve özellikle bu illerin bazı ilçelerine ziyaretler yapmış, daha  sonra da Erzincan ve Erzurum’a gitmiştir.

[166] Ulus Gazetesi, 10 Temmuz 1949

[167] Cumhuriyet Gazetesi, 11 Temmuz 1949

[168] İVA, DN: 03581.9 ... 11 Temmuz 1949; Cumhuriyet Gazetesi, 13 Temmuz 1949

[169] Ulus Gazetesi, 14 Temmuz 1949

[170] İVA, Dn: 01350 – 01349 ... 21 Temmuz 1949

* İsmet İnönü’nün Ege gezisindeki konuşmaları gazetelerde aynen yer almakta, ayrıca İnönü Vakfı Arşivinde de bulunmaktadır. Ancak dizgi açısından daha derli toplu bir kaynak olması itibarıyla, Ege konuşmaları, çoğunlukla adı geçen kitaptan aktarılmıştır.

İnönü’nün bu gezisi esasen İzmir yöresindeki deprem dolayısıyla gündeme gelmiş, ancak bazı konuşmalardan da anlaşılacağı gibi, İnönü, gezinin kapsamını aniden genişletmiştir.

[171] Kemal Zeki Gençosman; Cumhurbaşkanı İnönü’nün Ege Seyahati; Ulus Basımevi, Ankara – 1949, sf.18 ... 30 Temmuz 1949

[172] K. Z. Gençosman; age, sf. 24... 1 Ağustos 1949

[173] K. Z. Gençosman; age, sf. 29, 31 ... 2 Ağustos 1949

[174] K. Z. Gençosman; age, sf. 28 ... 2 Ağustos 1949

Tamamlayıcı Kaynak: Ulus Gazetesi, 3 Ağustos 1949

[175] K. Z. Gençosman; age, sf. 33 ... 3 Ağustos 1949

[176] K. Z. Gençosman; age, sf. 34 ... 3 Ağustos 1949

[177] K. Z. Gençosman; age, sf. 35-36 ... 3 Ağustos 1949

[178] K. Z. Gençosman; age, sf. 39-41 ... 4 Ağustos 1949

[179] K. Z. Gençosman; age, sf. 43-44 ... 4 Ağustos 1949

[180] K. Z. Gençosman; age, sf. 47-54 ... 5 Ağustos 1949

[181] K. Z. Gençosman; age, sf. 55  ... 6 Ağustos 1949

[182] K. Z. Gençosman; age, sf. 57-62 ... 7 Ağustos 1949

[183] K. Z. Gençosman; age, sf. 64-67 ... 7 Ağustos 1949

[184] AT, BYGM, Sayı: 189, 1-31 Ağustos 1949, sf. 16-19 ... 7 Ağustos 1949

[185] K. Z. Gençosman; age, sf. 77 ... 7 Ağustos 1949

[186] K. Z. Gençosman; age, sf. 78-80 ... 8 Ağustos 1949

[187] K. Z. Gençosman; age, sf. 82-86 ... 8 Ağustos 1949

[188] K. Z. Gençosman; age, sf. 88-91 ... 8 Ağustos 1949

[189] K. Z. Gençosman; age, sf. 93 ... 11 Ağustos 1949

[190] K. Z. Gençosman; age, sf. 97-103 ... 11Ağustos 1949

[191] K. Z. Gençosman; age, sf. 104-105 ... 11 Ağustos 1949

[192] K. Z. Gençosman; age, sf. 105-106 ... 11 Ağustos 1949

[193] K. Z. Gençosman; age, sf. 106-107 ... 11 Ağustos 1949

[194] AT, BYGM, Sayı: 189, 1-31 Ağustos 1949, sf. 19-21 ... 13 Ağustos 1949

[195] AT, BYGM, Sayı: 189, 1-31 Ağustos 1949, sf. 21-25 ... 14 Ağustos 1949

[196] K. Z. Gençosman; age, sf. 126-130 ... 15 Ağustos 1949

[197] K. Z. Gençosman; age, sf. 133-134 ... 15 Ağustos 1949

[198] K. Z. Gençosman; age, sf. 138-143 ... 16 Ağustos 1949

[199] K. Z. Gençosman; age, sf. 148-154 ... 17 Ağustos 1949

     Tamamlayıcı  Kaynak: Ulus Gazetesi, 18 Ağustos 1949

[200] K. Z. Gençosman; age, sf. 161-168 ... 18 Ağustos 1949

[201] K. Z. Gençosman; age, sf. 173-175 ... 18 Ağustos 1949

[202] K. Z. Gençosman; age, sf. 175-176 ... 18 Ağustos 1949

[203] K. Z. Gençosman; age, sf. 177 ... 19 Ağustos 1949

[204] K. Z. Gençosman; age, sf. 179-182 ... 19 Ağustos 1949

[205] K. Z. Gençosman; age, sf. 184-185 ... 19 Ağustos 1949

[206] K. Z. Gençosman; age, sf. 189-194 ... 21 Ağustos 1949

[207] Ulus – Cumhuriyet Gazeteleri, 23 Ağustos 1949

[208] Ulus Gazetesi, 2 Eylül 1949

[209] Cumhuriyet Gazetesi, 24 Eylül 1949

[210] İVA, DN: 02809 - 02240 ... 30 Eylül 1949; Ulus – Cumhuriyet Gazeteleri, 1 Ekim 1949

[211] Ulus Gazetesi, 26 Ekim 1949

[212] Ulus Gazetesi, 29 Ekim 1949

[213] Ulus Gazetesi, 30 Ekim 1949

* İsmet İnönü’nün (ABD Başkanı H. Truman dışındaki) yabancı devlet yöneticileriyle karşılıklı mesajları, bu kitabın kapsadığı yıllardan yalnızca 1949 yılında tam metin olarak basında yayınlanmıştır. Diğer yıllarda ise, basında, yalnızca hangi devlet yöneticileri ile mesaj alışverişinde bulunulduğu özet olarak belirtilmektedir. Aşırı özet bulgular ise bu kitabın kapsamı dışında tutulmuştur.

Burada mesajlarına yanıt verilen yabancı devlet yöneticilerinin toplu dökümü şöyledir: ABD Başkanı Harry Truman, Afganistan Kraliyet Naibi Şah Muhammed Han, Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron, Belçika Prensi Charles, Birleşik Brezilya Cumhurbaşkanı Eurico Gaspar Dutra, Barka Emiri İdris bin El – Mehri Essusini, Çin Cumhurbaşkanı Li Tsung Jen, Çekoslavakya Cumhurbaşkanı Klement Gotwald, Danimarka Kralı Frederik, Finlandiya Cumhurbaşkanı J. K. Passiviki, İngiltere Kralı VI. George, Irak Kral Naibi Emir Abdulilah, İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, İspanya Devlet Başkanı Francisco Franco, İsveç Kralı V. Gustav, İsviçre Konfederasyonu Başkanı Ernest Nobs, İtalya Cumhurbaşkanı Luigi Einandi, İsrail Devlet Başkanı Chaim Weizmann, Lübnan Cumhurbaşkanı Bechara Khalil El – Khourby, Meksika Birleşik Devletleri Başkanı Miguel Aleman, Mısır Kralı I. Faruk, Pakistan Genel Valisi Khanaja Nazımüddin, Polonya Cumhurbaşkanı Boleslaw Bierut, Portekiz Cumhurbaşkanı Mareşal Carmona, SSCB Yüksek Şura Başkanı N. Shvernik, Suriye Devlet Başkanı Haşem Atassi, Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz, Ürdün Kralı I. Abdullah Haşimi, Yugoslavya Federatif Halkçı Cumhuriyeti Halk Şurası Başkanlık Divanı Başkanı İvan Ribar, Elen (Yunanistan) Kralı I. Paul, Şili Cumhurbaşkanı Gabriel Gonzalez Videla.

[214] Ulus Gazetesi, 31 Ekim 1949, 5, 8, 9, 10 Kasım 1949

* İsmet İnönü’nün bu mesajında gazete dizgisinden kaynaklanan bir yanlışlık bulunmaktadır. Büyük olasılıkla İsmet İnönü’ye gelen mesajlardan birindeki “kahraman Türk Milleti” şeklindeki bir değini, gazete dizgisi sırasında İnönü’nün mesajına karıştırılmıştır.

[215] AT, BYGM, Sayı: 192, 1-30 Kasım 1949, sf. 34 ... 10 Kasım 1949

[216] AT, BYGM, Sayı: 192, 1-30 Kasım 1949, sf. 54-55 ... 19 Kasım 1949

[217] Ulus Gazetesi, 24 Aralık 1949

[218] İVA, DN: 01348 – 01347 ... 28 Aralık 1949

[219] Ulus Gazetesi, 5 Mart 1950

[220] Ulus Gazetesi, 9 Mart 1950

[221] Ulus Gazetesi, 10 Mart 1950

[222] Ulus Gazetesi, 10 Mart 1950

[223] İVA: DN:03575 ... 23 Mart 1950; Ulus Gazetesi, 24 Mart 1950

[224] İVA: Dn: 03575.1 ... 25 Mart 1950 – Ulus Gazetesi, 26 Mart 1950

[225] İVA: DN: 03575.2 ... 27 Mart 1950; Ulus Gazetesi, 28 Mart 1950

[226] Ulus Gazetesi, 28 Mart 1950

[227] İVA: DN: 03575.3 ... 30 Mart 1950; Ulus Gazetesi, 31 Mart 1950

[228] Ulus Gazetesi, 1 Nisan 1950

[229] Ulus Gazetesi, 2 Nisan 1950

[230] Ulus Gazetesi, 2 Nisan 1950

[231] İVA, DN:  03576 ... 2 Nisan 1950; Ulus Gazetesi, 3 Nisan 1950

[232] Ulus Gazetesi, 4 Nisan 1950

[233] İVA, Dn: 03577 ... 4 Nisan 1950; Ulus Gazetesi, 5 Nisan 1950

[234] Ulus Gazetesi, 11 Nisan 1950

[235] İVA, DN: 01412; Cumhuriyet Gazetesi, 21 Nisan 1950

[236] Ulus Gazetesi, 3 Mayıs 1950

[237] Ulus Gazetesi, 4 Mayıs 1950

[238] Cumhuriyet Gazetesi, 4 Mayıs 1950

* Bu sözlerin daha genişi Ulus gazetesinde şu şekilde yer almıştır:

“Ben şimdi muharebe meydanında bulunan bir kumandan gibiyim. O vazife icaplarını yerine getirmek ve bunu vatandaşlarıma anlatmak için canla başla çalışacağım. Bir gün memleketim “artık senin zamanın bitti” dediği zaman ona minnettar olacağım. Ben muharebe meydanında dolaşırken bir arkadaşımı hasta görürsem canım sıkılırdı, çünkü vazifesini yapamıyordu. Zavallı ne yapsın, sıtma tutmuş tir tir titriyordu. Böyle halde dahi vazifesini yapmıyanları ben affetmem. Bütün ömrümüz muharebeyi kazanmak için vazife başında bulunmakla geçmiştir. Bu sebeple ihtiyarımla, memleketimi türlü ihtimaller karşısında bırakıp gitmem. Çekilirim ama, bu defa karşıya geçer, mücadele eder, uğraşırım. Seçmen ne düşünüyor, neye karar verecek belli olmaz. Bu böyledir diye seçmene darılmak da olmaz” Ulus Gazetesi, 5 Mayıs 1950

[239] İVA, DN: 03581.7 ... 4 Mayıs 1950; Ulus Gazetesi, 5 Mayıs 1950

[240] İVA, DN: 03581.6 ... 5 Mayıs 1950; Ulus Gazetesi, 6 Mayıs 1950

[241] Ulus Gazetesi, 6 Mayıs 1950

[242] Ulus Gazetesi, 6 Mayıs 1950

[243] Ulus Gazetesi, 6 Mayıs 1950

[244] İVA, DN: 03581.5 ... 5 Mayıs 1950; Ulus Gazetesi, 6 Mayıs 1950

* İsmet İnönü, Bu konuşmasından sonra Çanakkale – İvrindi, Balya, Yenice ve Çam’da, Balıkesir – Susurluk, Mustafa Kemal Paşa, Bursa Karacabey’de; Bursa söylevinden sonra İnegöl, Kurşunlu ve Pazarcık’ta; Kocaeli konuşmasından sonra da İstanbul Pendik’te çok kısa konuşmalar yapmış, ancak bu konuşmalar basında çok özet olarak yer aldığı için bu kitabın kapsamına alınmamıştır.

[245] İVA, DN: 03581.4 ... 6 Mayıs 1950; Ulus Gazetesi, 7 Mayıs 1950

[246] İVA, DN: 03581.3 ... 7 Mayıs 1950; Ulus Gazetesi, 8 Mayıs 1950    

[247] İVA, DN: 03581.2 ... 8 Mayıs 1950; Ulus Gazetesi, 9 Mayıs 1950

[248] Ulus – AT, BYGM, Sayı: 198, 1-31 Mayıs 1950, sf. 2 ... 9 Mayıs 1950

[249] İVA, DN: 03581.1 ... 9 Mayıs 1950; Ulus Gazetesi, 10 Mayıs 1950

[250] Cumhuriyet Gazetesi, 17 Mayıs 1950

* 14 Mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların %53.3’ü (4.241.393) ile 408; CHP ise % 39.3’ü (3.176.561) alarak 69 milletvekilliği kazanmıştı.

[251] Cumhuriyet Gazetesi, 18 Mayıs 1950

[252] Ulus Gazetesi, 20 Mayıs 1950

[253] Ulus Gazetesi, 21 Mayıs 1950

* İsmet İnönü, Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, kendisini, “Tebrik ederim. Muvaffak olunuz” sözleriyle kutlamıştır. Cumhuriyet Gazetesi, 23 Mayıs 1950

* Makale, Ulus Gazetesi için hazırlanmıştır.

[254] Ulus Gazetesi, 23 Mayıs 1950

* İsmet İnönü’nün 1950 seçimleri sonucu Cumhurbaşkanlığından ayrılarak CHP’nin başına fiilen geçmesi üzerine, 29 Haziran 1950 toplanan CHP 7. Kurultayı, parti tüzüğünde yer alan “Genel Başkan Vekilliği” uygulamasına son vermiştir.

[255] Ulus Gazetesi, 24 Mayıs 1950

Muhalefetde İsmet İnönü – Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Erdemir; M. Sıralar Matbaası, İstanbul 1950, sf. 8

[256] Ulus Gazetesi, 26 Mayıs 1950

[257] Ulus Gazetesi, 28 Mayıs 1950

Sabahat Erdemir; age, sf. 9-11