Erdal İnönü: Bilim, Düşünce ve Politika - Prof. Dr. M. Ali Alpar

Erdal İnönü: Bilim, Düşünce ve Politika – Prof. Dr. M. Ali Alpar

Bu yazı Sabancı Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan Erdal Bey’i anma toplantılarında ve Sabancı Üniversitesi Politika Kulübü’nde yaptığım konuşmalardan derlenmiştir. İlk olarak Sabancı Üniversitesinin dergisi SU Dergi’nin 3. sayısında (Mart-Mayıs 2008) yayınlanmıştı. Küçük düzeltmelerle 6 Haziran 2021’de Erdal Bey’in 95. doğum yıldönümünde İnönü Vakfı’nın web sitesinde ve Bilim Akademisi’nin sarkac.org popüler bilim portalinde yeniden yayınlanmak üzere hazırladım.

M. Ali Alpar

Anka Kuşu

Güzelsin biliyorum
Yerde gökte yoktur eşin… Ama benim de gençliğim var
O da bir defa gitti mi geri gelmez Söyle bana Anka kuşu
Bir ömrü adamaya değer misin?

Erdal İnönü – Can Dündar’la yaptığı söyleşide okuduğu kendi şiiri (2006)

Erdal Bey’in düşünceye, felsefeye olan ilgisi ilk gençliğinde başlamış. Gençliğinde ağabeyi Ömer İnönü ve arkadaşlarının Türkçe’ye çevirdikleri
E.T. Bell’in “Men of Mathematics” kitabının Descartes bölümünü çeviren Erdal Bey, Descartes’a olan ilgisini hep sürdürmüş. Son yıllarda yazdığı denemelerinde, düşünce üzerine özgün görüşler öne sürüyor:

“ ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ ın hemen arkasından şunu söyleyebilirim: ‘Düşünüyorum öyleyse düşüncelerim de vardır.’ Ondan sonra düşüncelerimin nasıl varlıklar olduğunu araştırmaya girişebilirim. ”.

Bu gerçekten özgün bir düşünce. Bir dipnot içinde anlattığına göre Erdal Bey bu düşüncesini Boğaziçi Üniversitesinde bir konferansında anlattığında

orada bulunan felsefecilerden biri ayni özgün çıkarımı vaktiyle Bertrand Russell’ın da yapmış olduğunu söylemiş. Erdal Bey böylece Russell’ın hakkını vermeden geçmiyor. Bu düşünce dizisi şöyle tamamlanıyor:

‘Düşünüyorum öyleyse varım’ à ‘Öyleyse düşüncelerim de vardır.’ à ‘Bu sayede insanlık var.’ Böylece bireyden kalıcı olanın, bir anlamda bütün insanlıkla beraber yaşamaya devam edecek olanın, ne kadar ölümsüz olunabilirse o kadar ölümsüzlüğe yaklaşanın bireyin bıraktığı fikirler olduğunu söylüyor. Bu görüşlerini “Fikirler ve Eylemler” adlı kitabında anlatır (Büke Yayınları, 2000). Erdal Bey bize fikirler, yaratıcı düşünce ürünü buluşlar bıraktı. Kendi ömründe de eylemlerini düşünülerek yapılmış bilinçli seçimler üzerine kurdu. Bu seçimlerin ardında dünyayı anlama isteği kadar topluma karşı bir görev ve sorumluluk duygusu da vardı.

Erdal Bey bilim, toplum ve tarih üzerine ömrü boyunca düşündü, yazdı, ve söyledi. Bilim adamı olarak yetişmesi ve deneyimi hem kendiliğinden ve hem de düşünülüp kurulmuş, bilinçli bir şekilde düşünce ve siyaset alanındaki katkılarına yansıdı. Fikirlerini en özlü biçimde Türkiye Bilimler Akademisinde verdiği iki konferansta bulabiliriz (17 Şubat 2003 Istanbul: “Bilimsel Devrim Üzerine Düşünceler” ; 27 Mart 2003 Ankara: “Bilim Tarihinden İzlenimler”. Bu iki konferans Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından yayınlanmıştır: Erdal İnönü, “Bilimsel Devrim ve Stratejik Anlamı”, Akademi Forumu 21 / TÜBA 2005).

16. ve 17. yüzyıllarda bilimde ilerlemenin bir büyük sıçramaya dönüşerek devrim halini aldığını söylüyor Erdal Bey; ona göre Bilimsel Devrim’in siyasî devrimlerden farkı yeni bilgi üretme yöntemi olmasıydı. Kendi sözleriyle “Onun için bilimsel devrimin hep devam ettiğini söylüyorum.” “(Türkiye’de) Bilimsel Devrimin araştırmadan kaynaklandığı kabul edilmiyor.” Ve Bilimsel Devrim “uygarlık yarışı, güç yarışı, kültür yarışı” için temel teşkil ediyor.

Erdal Bey’in düşünce mizacı: siyasete ve topluma sadece ampirik değil, analitik açıdan, bilgi edinme ve davranış seçme temelinde felsefî olarak da bakmaktı. Türkiye’nin – Osmanlıların geri/geç kalmışlığı üzerine yazdıklarını izlediğimde konuyu üç ayrı katmanda incelediğini görüyorum.

En yüzeysel katman, tarihte de Osmanlıların Avrupa ile farklılıklarını nasıl algıladıkları ve kendilerini değiştirmeye nereden başladıklarıyla ilintili. Bu katmanda bilimsel buluşlarla ilgili olarak teknolojiyi almak var. Siyaset ve

toplum alanında daha çok üstyapı kurumlarını almak var, hukukta, askerlikte, ordunun ve devlet kurumlarının yenileştirilmesi, batı tarzı askerî ve sivil meslek okullarının kurulması gibi. Bu yüzey katmanını kişinin düşünce ve davranışları ekseninde eylemler, hattâ görünüm olarak buluyoruz.

Daha derindeki ikinci katman Türkiye’de sonradan bilincine vardığımız ve halâ tartıştığımız katman. Bu katmanda bilim-teknoloji ekseninde yalnız teknolojiyi almanın ötesinde, hem teknoloji hem de temel bilim alanında araştırma yapmak var. Erdal Bey Bilimsel Devrimin ayırt edici özünün bir kerelik değil sürekli yenilenme olduğunun bilinciyle, araştırmanın ve araştırma kurumlarının ülkemizde yerleşmesi için çok çalıştı. Ayni katmanda toplum ekseninde modern toplumun toplumsal altyapısı konusu var: iş yapma, verimlilik değerlerinin, patronaj yerine liyakatin öne çıkması anlamında. Bireysel eksende ise eylem ve görünümlerin fikirlere dayanması, fikirlerden beslenmesi, bireyin değeri ve eleştirel yaklaşım yer alıyor.

Bu ikinci katmandaki tartışma Türkiye’nin modernleşme tartışması ile örtüşür. Kamuoyumuzun sürekli gündemindeki bu tartışmada Erdal Bey genel kamuoyu, siyasetçiler ve kendileri bilim adamı olmayan aydınlar arasında pek de farkında olunmayan ekseni bilimsel araştırmanın hayatî önemini vurgular. Çok önem verdiği etik-bireysel eksende, ‘ne yapmalı’ ekseninde ise eylemlerin fikirlerden kaynaklanması gereği vardır ki bu da Erdal Bey’in bir kitabının ismidir: “Fikirler ve Eylemler”.

Erdal Bey’in düşünceleri en derindeki üçüncü katmanın gerekliliğine götürür. Bilimsel araştırma için gerekli olan bir dünya görüşü vardır. Bu kültürel ve felsefî altyapı katmanında bilimsel araştırma, araştırılan konuya önbilgi ile itikat ile değil, sadece nedenselliğe inanarak, doğru ve yanlışın sadece deneyle ve gözlemle öğrenilebileceği ilkesiyle yaklaşır. Toplum sorunları ile ilgili paylaşılabilir ve uygulanabilir bilgi edinmek de itikada göre değil nedenselliğe, Dünya’yı anlamaya göre olmalıdır. Bu katmanda bireyin bakışı Dünya ile ilgili konularda araştırma ve topluma bakış eksenleriyle ayni yöntemde buluşur. Bu analizden önemsediğim bir sonuç çıkarıyorum: Laiklik de sadece Devletin değil, toplum işlerinin, itikada göre değil, nedenselliğe göre, ‘ne iyi işleyecek’ diye bakılarak yapılması olmalı.

Dünya nedensellik ilkesine uyduğu için anlaşılabilir. Toplum da anlaşılabilir- en azından anlamaya çalışabiliriz. Daha karmaşık sistemleri anlamak daha zor olabilir, ama ilke olarak karmaşık sistemler de, bu arada toplum olayları da anlaşılabilir. Öyleyse anlatılabilir.

Öyleyse eğitim mümkün, ve gerekli. Elbette bu anlamda eğitimin içi boş değil: Eğitim Dünya ile ilgili sınanabilir bilgiyi ve bu bilgiyi edinmenin ve sınamanın yolunu aktarmalı.

Erdal Bey’in üslûbu da ‘Anlaşılabilir, öyleyse anlatılabilir’ tavrını yansıtmaz mı? Kısa cümlelerle konuşur ve yazardı Erdal Bey. Üslûbu net, açık ve ulaşılabilirdi; zekâ ile örülmüş, mizah ile süslenmiş bir basitlik kendiliğinden cümlelerine yansırdı. ‘Bunları yaparsak sonuç alırız: en azından ve ancak, dünyaya bu şekilde (bilim yoluyla) yaklaşırsak sonuç almayı bekleyebiliriz’ yaklaşımı Erdal Bey’in karakterindeki önemli bir özelliğe, iyimserliğe temel olmuştur.

Erdal Bey’in politikadaki tavrı da bu temellerden yükseliyor. Bu tavır yadırganmıştır. Oysa bunda bu kadar yabancı bulunacak ne var?
Politika dünyanın her yerinde vitrin, nutuk, hamaset, kılıf, karizma, PR vb (biçim) ile somut program, proje ve yapılan işlerin (öz) bir karışımı.
Özün karışımda biraz hafif kaldığı yerlerde biçim erbabı (geleneksel politikacılar) özü getirmek isteyeni (Erdal Bey) anlamazlıktan geliyorlar. Halk bu karışımda dengesini arıyor. Erdal beyi onun için sevdik.

Mantık, program, iş yapma, gerçekçilik, samimiyet, mizah – bunlar da bize yakın geldi. Erdal Bey bütün bunları bilimden politikaya yapay şekilde aktarmadı. Bilimi de politikayı da kendi mizacından gelen hasletlerle seçti. Ve politikada başarıları oldu: seçim kazanmaksa kazandı, iş yapmaksa yaptı.

Erdal Bey’den tipik bir alıntı ile bağlamak istiyorum. ‘Trafik canavarı’ fikrinin aslında sorumluluğu kadere atmanın bir örneği olduğunu söylerken şöyle demiş:

“Trafik kurallarına herkesin uymasını sağlamadan kazaları azaltamayız. Canavarları kendi kaderlerine terk edip aklınızı kullanmanızı öneriyorum, başarılar diliyorum.”