Halkevleri'nin Yok Edilişi

Halkevleri’nin Yok Edilişi

Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950’de iktidara gelişinin altıncı ayında, Tekirdağ milletvekili Şevket Mocan ve 53 arkadaşı, TBMM’ne verdikleri bir önergeyle T.Ceza Yasası’nın 141 nci maddesinin değiştirilerek ” Marksist siyasi doktrin esası ,tahakkümü, yani diktatörlüğü kurmayı amaçlayanların idam edilmeleri” ni önermişlerdi. (12)

Köy Enstitüleri’nin ortaokullarla birleştirilerek ortadan kaldırılmasını isteyen Rize milletvekili Ahmet Morgil ve arkadaşları da TBMM’nin 20.1.1945 günlü 31’nci birleşiminde,”Bir verem mikrobu gibi zayıf ve buhranlı bünyeleri arayan sol cereyanların, alınan önlemler sayesinde bu mızır faaliyetlerin müesseselerin bünyelerinden atıldığını” söyleyecektir.

Erzurum milletvekili Emrullah Nutku ve Antalya milletvekili Akif Sarıoğlu ve dört arkadaşı da Halkevlerinin mallarına el konulmasını öngören bir önergeyi TBMM’ne vermişler ve bu önergeleri, Demokrat Parti yöneticileri tarafından geri aldırılmıştı. Çünkü DP’nin yönetici kadrosu, o yasa önerisinin Halkevlerini tümüyle ortadan kaldırmayacağını düşünmekteydiler.

O nedenle Tekirdağ milletvekili Şenket Mocan ve 53 arkadaşın tarafından hazırlanan ve Halkevlerini tümüyle yok etmeyi amaçlayan önergesi 6 Ağustos 1951 günü T.B.
M.M’nin 109 ncu birleşiminde görüşülmeye başlandı. Böylece, Halkevleri’nin aydınlanma ve çağdaşlaşma devri-mini toplum katlarında yaygınlaştıran işlevi sona erecekti. CHP genel başkanı İsmet İnönü, o yasa önergesine şu tarihsel konuşmayla karşı çıkmıştır:

Kanun teklifinin, Halkevlerini fiilen ilga etmesi, memleketi 20 seneden beri ona hizmet eden büyük bir içtimai kültür müesseselerinden mahrum bırakacaktır. Halkevleri, bu memleketin büyük bir ihtiyacına cevap veriyordu. Vatandaşları, ayırıcı değil birleştirici bir kültür birliği içinde yetiştiriyordu. Toplanma yeri,mütevazı bir kütüphanesi ile ve her türlü içtimai hizmetleriyle güzel sanatlar terbiyesi için bir merkez oluyordu. Yetişen sanatkarların, Halkevlerinde okuyup yazma öğrenenlerin ve türlü kollarda kültürlerini arttıranların sayısı hesapsızdır. Toplu hayata, yüzyıllardır , alışmamış cemiyetimiz için, kadın erkek konferans,konser ve aile toplantılarına imkan vermiştir. Hususiyetiyle inkilap esaslarını anlat-mak ve korumak işini Halkevleri başlıca vazife edinmişti.

Halkevlerinin lağvı yersiz, haksız bir yıkımdır. Halkevlerinin partiler üstü bir tesis yerine, Bakanlar Kurulu’nun intifa (yararlanma) hakkına dayandırılması ve kullanılmasına bırakılması haksız tasarruf olduktan başka, bu binaları münhasıran iktidar partisinin arzu-su,kullanma yolunu açacaktır. (Asla sesleri,gürültüler) Halk Partisine teberrü ve satma şeklinde yapılan muameleler haksız ise,mevcut mevzuat, bunu temizlemeye kafi gelmek lazım gelir. İsnat olunan yolsuzlukların tabii merci olan adalet yoluyla halline gidilmemesi ise, kanun teklifinin adaletle münasebeti olmadığının delilidir. (13)

Anayasa Komisyonu sözcüsü Zonguldak milletvekili Muammer Alakant ise, yasa önerisinin adalete ve milletin iste-ğine uygun olduğunu, Halk Partisi’nin milletten gasp ettiği malların tekrar millete iadesi anlamına geldiğini ve bunun yıllardan beri, milletin bağrında kanayan yara olduğunu belirterek şunları söylemişti:

1947 senesi Halk Partisi büyük kongresinde aldıkları bir kararla Halkevleri’nin Halk Partisinin mülkiyetinden çıkarılması neticesine varılmıştı. Fakat bir çok işlerde olduğu gibi Halk Partisi idaresi, bunu yerine getirtmedi. O zaman bir tesis meydana getirmek için üniversiteye müracaat ettiler. Üniversite dedi ki: Halkevleri’ni tesis haline getirmek mümkün değildir. Çünkü,tesis haline gelmesi için varidatı (gelirleri) olması lazımdır. Halbuki, buna tahsis edilmiş varidat yoktur. Yapılacak iş, Halkevleri’ni belediyelere devretmektir. Halk Partisi iktidarı, bizzat bu tesisi yapmadı.

Sayın İnönü “Anayasa komisyonu kararı malüldür” dedi. Çünkü Anayasa komisyonu hür ve serbest müzakere etmemiştir. Hür ve serbest karar vermemiştir. Çünkü,ortada grup kararı vardır. Grup kararı olmasa hükümetler duramaz hükümetler teşkil edilemez ve bir partinin programında yer almış bir çok umdeleri tatbik sahası bulamaz.

Oysa komisyonlar TBMM içinde, partilerin grup karar-larıından bağımsız çalışmak zorundadırlar. Halkevleri’nin kapatılmasına ilişkin yasa teklifi Anayasa Komisyonunda, DP iktidarının etkisinde oylanarak kabul edildiği içindir ki, İsmet İnönü, o kararın “muallel” olduğunu ileri sürmüştü. Zaten CHP sözcüsü Ahmet Faik Barutçu da yaptığı konuşmada DP genel başkanı ve başbakan Adnan Menderes’in ikircikli davranışından yakınır ve şunları söyler:

14 Aralık ve 15 Aralık (1951) tarihlerinde arkası arkasına sayın Menderes’le temas ettim. Vardığımız karar şu oldu: Halkevleri Atatürk’ün bir yadigarı olarak muhafaza edilecek ve bir tesis haline getirilerek, gayeleri ve mesaileri yeni devrin icaplarına uygun bir şekilde tespit edilecektir. Halkevi olarak Halkodası olarak inşa edilmiş bütün gayri menkuller (taşınmaz mallar) bu tesise dahil olacak. Böyle bir prensip mutabakatına vardıktan sonra, bunun tatbik şeklini gösteren bir tasarı bizim tara-fımızdan hazırlanarak kendilerine verilecek ve onların da tesisin tatbik şeklindeki noktai nazarları alınarak karşılıklı bir anlaşma şekli bulunacak. Birkaç kez bir araya gelip memnuniyetle ayrılmıştık. Arkadaşlar bun-dan sonra 19 Temmuzda Anayasa Komisyonunun mutad toplantısına gittiğimde işlerin başka istikamet aldığını gördüm. İki tarafın murahhaslarından mürekkep olan komisyon, bir daha davet edilmeden, haber verilmeden, şahsen olsun bu işte çalışan adam olarak ben de haberdar edilmeden Anayasa Komisyonunda bir hava,adete bu işi bitirmek istendiğini gösteren bir haleti ruhiye ile meşbu bir hava ile..

Demokrasi savıyla siyasal yaşama adım atan ve adını bu erdemli kavramdan alan DP, Anayasa Komisyonu üyelerine haber vermeksizin toplanıp Halkevleri ve Oda-larının kapatılmasını karara bağlamıştı. Oysa Halkevleri yok edilmemeli, işlevini sürdürmeli ve çok partili siyasal yaşamın gereği, CHP ile organik bağlarının ortadan kaldırılması kararı alınabilmeliydi

Halkevlerinin kapatılmasıyla yetinilmeyip, tüm kitaplarının ve kültürel etkinliklere olanak sağlayan araç ve gereçlerin tahrip edilmesi, aslında, aydınlanma sürecine karşı ayak-lanmaydı ve karşı devrim gösterileriydi.

Bunu izleyen dönemde Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına ve CHP’nin mallarına el konulmasına ilişkin yasaların ivediyle TBMM’ nden geçirilmesi Demokrat Partinin, bu karşı devrim sürecine öncülük ettiğinin kanıtlarıdır. Bugün, Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve kültürel sorunlarının içi içe ortaya çıkışı, bu kültür yuvalarının yok edilişinden kaynaklanmaktadır. Gençliğin biri birine hasım kamplara bölünüşü ve rejimi sarsan boyutlara tırmanışının gerisindeki asıl nedeni, onların bir çatı altında ortak değerlere sahip olamayışında aranmalıdır.

Demokrat Parti adını alan siyasal kadroların, halk kitleleri ile gençlik arasındaki bağı koparmasının basit bir yanılgı olmaktan ötede belli bir stratejinin ürünü olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. İsmet İnönü TBMM’nde konuşurken, bu noktayı önemle vurgulamıştı. “Halkevlerinin yok edilmemesi, yeni devrin icaplarına göre işleyiş ve yönetim biçiminin değiştirilmesini” vurgulamıştı. Halkevlerinin işlevini yasa ile ortadan kaldırmak, gerici kadroların isteğini karşılamaya yetmemiş olmalı ki, Halkevi Kitaplıklarındaki hemen tüm kitaplar yakılarak imha edildi.

Halkevleri’nin yok edilişinin basındaki yankıları

8 Ağustos 1951 günü 5830 sayı ile yürürlüğe giren yasada, Halkevler’nin Hazineye devri için 1 aylık süre tanınmıştı. Ancak, yasanın çıkışından 6 gün sonra bu sürenin dolması beklenmeden, Halkevleri ve Halkodalarının kapıları mühürlendi ve içeriye girilmesi yasaklandı. 15 Ağustos 1951’de İstanbul Halkevi binasında eşyaların tespit edilerek kapısına mühür vurulması Ulus gazetesinde eleştirilmişti İki gün sonra DP’nin yayın organı olan Zafer gazetesinde bu olay şöyle yalanlanmıştı:

Halkevleri’nin içindeki araç,gereç ve eşyanın sayımı için valiliklere tamim gönderilmiş olup bunun mühürleyip kapatılması için bir emrin bulunmadığı..

DP’nin yayın organı olan bu gazete çelişkiye düşerek, aynı haberi 23 Ağustos günü şöyle duyurmuştu:

Bugün yurdun muhtelif yerlerinde olduğu gibi şehrimizdeki Halkevinde de eşyanın tadat (sayılıp) ve tespitine geçilmiştir. İlk beş odanın tespitinden sonra, dün de dört odanın tespiti yapılmıştır. Eşyaların tadadı yapıldıktan sonra bunlar yeddi emine teslim edilmekte ve diğer odalar ise mühürlenmektedir. (14)

Aynı gün Mümtaz Faik Fenik, başmakalesinde ” Halkevlerni daima bir sinsi siyasetin aleti olarak kullanılmışlardı…Sanki, barbarlar istila etmiş ve güzel sanatları yıkılmış gibi bir anda kitapları tarümar edilmiştir. 4800 kütüphanesinin kapatıldığı hakkındaki iddia da bunun en çirkin delillidir” diye yazmakta ve kitapların toplumun yararına sunulacağı belirtilmekteydi. Yine Zafer gazetesi 3 Eylül 1951 ‘de “Halkevleri’nin gece üniversiteleri olacağını” duyurmaktaydı. Oysa Halkevleri ne gece üniversitesi oldu ve ne de kitapları toplumun yararına sunuldu.

Henüz Halkevleri’ni ortadan kaldıran yasa kesinleşmeden, başbakan Menderes, bunun:

14 Mayıs 1950’de başlayan devrin, bilhassa siyasi ahlak bakımından en mühim düsturu olduğunu” belirtmişti.(15)

Burhan Apaydın da Zafer gazetesinde şunları yazmıştı:

İnönü,mahkemelerin selahiyetine tecavüzden bahsediyor. Mahkeme kararı olmadıkça, malların geri alınması gayri kanunidir,diyor. Halk Partisi iktidarı, millete ait malları o şekilde gasp etmiştir ki, halen mer’i (yürürlükteki) kanunlara dayanılarak bunların iadesini temin mümkün değildir. Hangi kanun ile mahkeme huzuruna çıkılacaktır ki, Faik Ahmet Barutçu, Meclisteki konuş-masında bunu Medeni Kanun olarak göstermiştir. Bir kısım gazetelerin yaptığı ankete cevap veren hukukçularımız da Borçlar Kanununa dayanarak, olabileceği yolunda fikirler beyan etmişlerdir. Hepsinin aldandığı nokta şudur: Medeni hukukun ve borçlar hukukunun tanzim ettiği münasebetler, hususi hukuk münasebetleridir. Halk Partisi’nin sureti iktisabı hususi hukukun tanzim eylediği iktisap şeklinden tamamen ayrılmaktadır. Siyasi nüfuz ve iktidarın sui istimalidir (kötüye kullanmasıdır). (16)

Halkevleri’nin taşınmaz mallarını ve kitaplarını haksız iktisap olarak nitelenirken devletin bütçe yasalarındaki yetkinin kullanıldığı ve kimi malların ise bağış yoluyla elde edildiği ve hukuk devletinde el konulamayacağı, DP’ yi ilgilendirmiyordu.

Cihat Baban da aynı gazetede, “Halkevleri davası 14 Mayıs (1951) de hal edilmişti” diye yazmaktaydı. Hatta daha da ileri giderek:

Müruru zamana (zaman aşımına) uğramış ve mahkemeler tarafından halledilmesi mümkün olmayan bu işleri neden mahkemelere düşürmek istedikleri de bir türlü anlaşılamamaktadır. (16)

Halkevlerinin mal varlığına el konulmasına yasalar izin vermediği için, DP iktidarının çoğunluk oylarıyla, çıkarılan yasayı, Peyami Safa Ulus gazetesinde:

“terör kanunu” olarak nitelemişti. (17)

Halkevleri’nine yok edilişinden sonra Türkocaklarının dirilişi

Halkevleri’nin yok edilişinin gerekçesini “halktan gasp edilenin halka geri verilmesi” savı hiçbir zaman inandırıcı olamamıştır. Bunun bir bahane olarak kullanıldığı, el konulan malların Türkocakları’na verilmesi ve Ocakların eski etkinliğine kavuşturulması isteğinden de anlaşılmaktadır. 1949 yılında, İstanbul’da Horhor’daki Abdullatif Suphi Paşa konağında açılarak çalışmalarına başlayan Türkocaklarını canlandırmaya , onu eski etkinliğine kavuşturmaya çalışılması, Demokrat Parti’nin Halkevlerini neden yok ettiğini açıklamaya yeter kanıttır. Hazine hukuksal nedenler ileri sürerek Halkevleri mallarının Türkocaklarına devrine karşı çıkmasaydı, Demokrat Parti ile Türkocaklarının arası açılmayacak ve devlet bütçesinden yapılan yardım da kesilmeyecekti. Halkevlerine devlet bütçesinden kaynak aktarımını haksız iktisap olarak niteleyen Demokrat Parti iktidarı, Türkocakları için bütçeden kaynak aktarımı yapmaya başlamıştı ve bunu haksız iktisap olarak yorumlanıyordu.

Halkevleri’nin dramı

Halkevlerinin yok edilişinin sancısı, kültür,sanat ve dayanışma olanaklarından yoksun bırakılan genç kuşaklar arasında yaşandı. Onlar acı çektiler, bölündüler ve biribirine hasım kamplara ayrıldılar, kendilerini ölümcül kavganın içinde buldular. Bir bölümü dinci ve de ırkçı akımların vurucu gücü olarak kullanıldı. Böylece Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet ve demokrasi ilkelerini halka sevdirecek gençlerin bir çatı altında emeklerini birleştirmeleri savı, 1950 ‘nin siyasal iktidarı tarafından ortadan kaldırılmış oldu.

Bu yok ediliş ilki değildi. 12.11.1980 de tekrar kapatılacak ve ancak yargı kararıyla yedi yıl sonra 1.9.1987 günü yeniden açılabilecekti. Yine taşınmaz ve taşınır malları ve kitapları yok edilecekti.

Türkiye uzun bir süreden bu yana aydınlık ile karanlığın çatışmasını yaşamakta ve yaşamaya devam etmektedir.

***

Dip notlar:

12) TBMM.Tutanak Dergisi,devre 9,cilt 10.
13) age.
14) Zafer (Gazete),23 Ağustos 1951.
15) age .6.8.1951
16) age.10.8.1951
17) age. 2.8.1951